Teknoloji üreten bir sanayi toplumu olamadık. Bilgi toplumu olmaktan uzağız. Köylülük ve doğuda aşiret temeline dayanan sosyo-ekonomik düzenden bir hayli uzaklaştık ama tarımımız hâlâ sanayileşmiş ülkeler düzeyinde bir verimlilikten uzak. Hangi alanlara yatırım yaparsak ülke şartlarına (yerli girdilere) uygun ve katma değeri yüksek bir hizmet ve sınai ekonomisi yaratır hızla küresel alanda rekabetçi oluruz planlamış değiliz. Bu, merkezi bir planlamayla değil, teşvikler ve sınırlamalarla yönlendirilen, bilgi ile yol gösterilen, tanıtımı ve pazarlaması tüm kamu ve ilgili özel kuruluşlarca üstlenilen bir ekonomik dönüşüm hamlesi olmalı.
Doğu Ergil etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Doğu Ergil etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
7 Ağustos 2013 Çarşamba
Hizmetkâr ve demokrat-Doğu Ergil
Ama şöhretinin başlangıcı, 1938 yılında yönetmenliğini yaptığı H. G. Wells'in "Dünyaların Savaşı" adlı eserin radyo uyarlamasıdır. Yayın o kadar etkili olmuştur ki; TV öncesi dönemde Mercury Radyo Tiyatrosu'nun bu dramasını izleyenler, dünyanın gerçekten Marslılar tarafından işgal edildiğini sanmışlardır. Sonradan antropoloji ve sosyal-psikoloji derslerine konu olan bir kitle paniği yaşanmıştır. Panik, program sonrasında ağızdan ağıza çok daha geniş bir kesime yayılmış, aksine yayınlar yapılmasına rağmen insanlar bir süre gerçekten bir uzaylı istilasının olup, resmi çevrelerce saklandığını sanmışlardır. Öyle ki kitle histerisi ve korkuya dayanan propagandanın gücüne örnek gösterilen bu olay Hitler'in dikkatini çekmiş ve Nazi yönetimi tarafından parti propagandasında yararlanılmıştır.
Yolsuzluk-Doğu Ergil
Benimsenen, bildik, doğru yoldan saparak kestirme yol oluşturmak, yani yapanın çıkarına uygun usulsüzlük yapmak, çıkar sağlamak amacıyla görevini ve yetkilerini kötüye kullanmaktır. İsterseniz etki, yetki ve makamını bir nevi "satışa çıkarmaktır." Bu olguya uluslararası terminolojideçürüme (corruption) deniyor. Gerçekten de yolsuzluk, yerleşik yasaları, resmi kadroları, kısaca sistemi çürütüyor. İnsanların birbirlerine ve düzene olan güvenini sarsıyor ve dayanışma duygusunu zayıflatıyor.
Başarı ve fırsat-Doğu Ergil
Bunların çoğu kişisel olurdu. Ama bir de başarının sosyalolarak tanımlanmış ölçütleri var. İşte davranış ve beklenti benzerliğini bu sosyal değerler belirliyor. İyi bir eğitim, zenginlik, güç, fark yaratmak ve başkalarını yönlendirme yetisi... Bunlar her toplumda aşağı yukarı ortak değerler. Ancak bir toplum "amaç" (hedef) olarak tanımladığı değerlere ulaşacak "araçları" toplumun çoğunluğuna sunamıyorsa, amaçlar ve araçlar arasındaki uçurum, "kuralsızlığı" doğuruyor. Kuralsızlık, şiddet, yolsuzluk, ahlaksızlık, suç çeşitleri, güvensizlik, dayanışmanın azalması vb. yollarla ortaya çıkıyor. Bu tahlil tanıdık geliyor değil mi?
Tanıdığım bir emekli subay var. Sivil bir liseden mezun olduktan sonra üniversite giriş sınavında ODTÜ'de muteber bir bölüme girme hakkı kazanıyor. Ama o Kara Harp Okulu'nu tercih ediyor. Neden diye sorduğumda, çok dürüstçe, "Subay çıkacaktım ve olası bir darbe ile sivil iktidarı devirip bu ülkeyi yönetecektim. Geleceğin devlet başkanı olacaktım" diye yanıtlıyor. Onun başarı ölçüsü.
Çelişkiler-Doğu Ergil
Ama insan aklı ve ruhu çelişki kaldırmaz. Bu nedenle ya dine ya da bilime başvurarak bu çelişkili durumları aşmaya çalışıyor. Yani işimiz hiç kolay değil.
Şaşırtıcı çelişkilere alışmak da kolay olmuyor çünkü akıl, verili kategorilere göre muhakeme yapıyor. Bu kategoriler de öğrenilerek ediniliyor. Örneğin halkımızın büyük çoğunluğu yaşadığı kentlerin adlarının nereden geldiğini bilmeden kuşaklar boyu orada yaşıyorlar. Bunların çoğu, ezelden beri sadece bizim (yani Sünni Müslüman, Türkler'in) yaşadığına inandığımız bu vatanda bizim vermediğimiz isimler. Olsun. Ama geçenlerde bir Ermeni er, (Sevag Şahin Balıkçı) "kaza"olduğu iddia edilen kurşunlama sonucunda "şehit" ilan edildi. Çoğumuz bir gayri Müslüman'ın da şehit olabileceğini bu vesile ile öğrendik. Asker üniforması giydiği için mi şehit kabul edildi bilmiyorum. Ben "şahadet"in sadece Müslümanlar için bir cihat farizasında mümkün olacağını sanıyordum. Al sana çözümlenmesi gereken bir çelişki...
Sevgi üzerine -Doğu Ergil
Sevgi üzerine (1)
Nesnelere, diğer canlılara ve inanç sistemleri doğduktan sonra "Yaratana" duyulan sevgi, yaşamı anlamlandıran merkezi konu olmuştur. Günümüzde dinin ve felsefenin ana teması da sevgidir. Bu kadar önemli bir konu üzerinde ne kadar düşünüyoruz? Bizi yönlendiren bu yoğun duygu hakkında neler biliyoruz? Bu sorular, sevginin yaşam denen senaryonun ana teması olduğunu bilen nadir dostlarımdan birinin Japon filozof Masumi Toyotome'nin "Sevginin Üç Türü" adlı kitabından bir alıntıyı bana göndermesinden sonra daha anlamlı gelmeye başladı.
Söze kendi düşüncemle başlayayım: "Sevgi, çaldığımız zaman açılmasını beklediğimiz bir kapıdır. Gerisi bir muammadır; sürprizlerle dolu, acı tatlı ama muhakkak ki heyecan verici..." İsterseniz sevgiyi, "Yanıtını hayat boyu aradığımız soru" diye de tanımlayabiliriz.
Sevgi üzerine (1)
Nesnelere, diğer canlılara ve inanç sistemleri doğduktan sonra "Yaratana" duyulan sevgi, yaşamı anlamlandıran merkezi konu olmuştur. Günümüzde dinin ve felsefenin ana teması da sevgidir. Bu kadar önemli bir konu üzerinde ne kadar düşünüyoruz? Bizi yönlendiren bu yoğun duygu hakkında neler biliyoruz? Bu sorular, sevginin yaşam denen senaryonun ana teması olduğunu bilen nadir dostlarımdan birinin Japon filozof Masumi Toyotome'nin "Sevginin Üç Türü" adlı kitabından bir alıntıyı bana göndermesinden sonra daha anlamlı gelmeye başladı.
Söze kendi düşüncemle başlayayım: "Sevgi, çaldığımız zaman açılmasını beklediğimiz bir kapıdır. Gerisi bir muammadır; sürprizlerle dolu, acı tatlı ama muhakkak ki heyecan verici..." İsterseniz sevgiyi, "Yanıtını hayat boyu aradığımız soru" diye de tanımlayabiliriz.
14 Temmuz 2013 Pazar
Akla ziyan-Doğu Ergil
Bu iddia ne kadar gerçek? Aslında aklı anlamanın daha başlangıç aşamasında olmamıza rağmen, tam resmi vermeseler bile, aklın nasıl çalıştığına ilişkin birkaç sağlam kuram (teori) var.
Akıl yürütmekte en fazla kullanılan yönteminin "bağlı muhakeme" olduğu ileri sürülüyor. Bu yönteme göre, insan akıl yürütürken o sırada bilinen veya eldeki verilerden hareket eder. Sınırlı bilgi, insan aklının sınırlı kapasitesi ve karar süresinin sınırlılığı, varılan hükmün niteliğini belirler. Başkaca dendiğinde, "bağlı muhakeme" teorisine göre, karar vericiler, optimal (en uygun) hükme varabilmek için yeterli kabiliyet ve kaynaklara sahip olmadıkları için ellerindeki seçenekler arasında seçim yaparlar. Dolayısıyla karar verici, en uygun hükme varmak yerine işe yarayansonucu seçer.
Tahammül, hoşgörü ve ahlak-Doğu Ergil
Tahammül nedir, hoşgörü nedir ve hiyerarşik olmayan (farklı grupların ortak kabulüne dayanan) ahlak nedir konuları tartışılıyor. Aslında aynı konular, Tanzimat'tan beri tartışma konusu. Meselenin kökeninde farklı grupları soy ve inanç, başkaca dendiğinde 'kültürel' farklılıklarına rağmen bir arada barış içinde yaşatabilecek miyiz kaygısı var.
Tanımlardan başlayalım: Tahammül: Zorlayıcı, kötü ve güç durumlara karşı koyabilmek, sabretmek; bir yükü üstüne almak, kaldırmak, dayanmak, katlanmak anlamına geliyor.
Hoşgörü: Yukarıdaki anlamları içerdiği gibi, görmezden gelme veya göz yumma, başkalarını eylem ve yargılarında serbest bırakmak; kendi görüşümüze ve çoğunluğun görüş ve eğilimlerine aykırı düşenlere sabırla katlanmak demektir. Hoşgörüde farklılıkların bir aradalığına izin verme, onları iyi görme de vardır. Bunlar öğrenilen kültürel kodlardır. Hoşgörünün eksik olduğu topluluklarda, yaşam sürekli çatışma ve kargaşa içindedir.
Bizim kültürel tarihimizde tasavvuf; tasavvuf felsefesinde Mevlana, hoşgörü kültürüne en güzel örneklerdir. Hoşgörülü olmak insanlar arası ilişkilerin kurulması ve sağlıklı işlemesinde en doğrudan yoldur. Hoşgörü, kendisinin ve "diğerlerinin" farkında olan insanın özelliğidir. Hoşgörülü olabilmek için bireyin kendi özgürlüğünün, kararlarının ve eylemlerinin diğerleri üzerindeki etkisinin bilincinde olması, onların sorumluluğunu üstlenmesi gerekir. Bu sorumluluk olmadan hoşgörü boş laftır.
Hayata dair tavsiyeler-Doğu Ergil
Çoğu acılı ve gerilimli olaylar hayatımızın akışını belirliyor ama aynı süreçte çiçekler açıyor, bebekler doğuyor, insanlar âşık oluyorlar, hayallerinin, zevklerinin ve meraklarının onları götürdüğü en uç noktalara gidip geliyorlar. Bu da hayatın diğer yüzü.
Yani her şey siyaset, iktidar mücadelesi ve onları anlamlandıran (ve tabii zehirleyen) ideolojiden ibaret değil. Bu gerçekten kalkarak pazar günleri sizinle hayatın daha"insani" ve doğal yanını paylaşmaya çalışıyorum. Yine de itirazlar geliyor. "Hama'da ne oluyor, sen ne yazıyorsun"veya "Askerlerimiz ölürken sen gündemi niye saptırıyorsun" diye serzenişlerde bulunanlar oluyor ama ben kararlıyım. Haftada bir gün "hayatın diğer yüzü"nü yazacağım.
Beyin üzerine bir deneme-Doğu Ergil
2. Ayaktayken beynin yaklaşık %10 daha fazla çalıştığı düşünülmektedir.
İnsan önemli kararları alırken açık havaya çıkmalı ve hareket etmelidir; kapalı alandaysa "volta atmalıdır."
3. Beyin, kısa süreli hafızada beş ile yedi arasında bilgiyi işleyebilir.
Yeni bir bilgi gelince, hafızadaki bilgilerden birini atar. Önemli kararlar alınırken, düşüncelerin beşli gruplar halinde kâğıda yazılması önerilmektedir.
4. Yabancı bir dil öğrenmek ve beğenilen bir şeyi ezberlemek beyni güçlendirir. Her gün bir şeyler öğrenmek, sözlüğe, ansiklopediye bakmak beyni canlı tutar. Her gün mutlaka bir özdeyiş okunması/ezberlenmesi, beynin renkli fikirlerle donanması için önerilmektedir.
5. Zihinsel jimnastik önemlidir. Bulmacalar ve satranç gibi "akıl oyunları" yararlıdır. Meditasyon, yoga gibi zihin dinginleştiren teknikler beyni dinlendirir.
Pazar tavsiyeleri-Pazar şekeri-Doğu Ergil
Pazar tavsiyeleri
Ama hemen hatırlatayım: Picasso, 90'ında nefis eserler veriyordu. Goethe 'Dr. Faust'u 80'inden sonra kaleme aldı. Verdi, 'Otello'yu 73 yaşında, 'Falstaff'ı 80 yaşında besteledi. Sofokles'in 'Kral Oidipus'u 80 yaşının eseridir.Mikelanj, 80'li yaşlarında hâlâ eserler yaratıyordu.
İngiliz düşünürü Thomas Hobbes, 90'ını geçtikten sonra bile bugün okullarda okutulan fikirlerini kaleme alıyordu.
Bu durumdan hepimiz için çıkarılacak dersler var. ABD'li komedi ustası George Carlin bunları şöyle sıralamış:
1. Zorunlu olmayan sayıları çöpe atın: Yaş, kilo, boy. Doktorunuz düşünsün onları. Bunun için ücret alıyor sizden.
24 Haziran 2013 Pazartesi
Dilekler ve gerçekler- Doğu Ergil
Bu bayramın, ümit ettiklerinizin en azından bir bölümüne kavuşmaya vesile olmasını dilerim.
En çok neye ihtiyacımız var, diye düşündüğümde "barış" sözcüğü öne fırlıyor. Ama o bir klişe olarak tekrar edip anlamını silikleştirdiğimiz "Yurtta barış, cihanda barış" sloganındaki büyük barıştan söz etmiyorum. Günlük hayatın akışı içinde geleceğinden güven duymak, beraber yaşadığın insanlara güvenmek ve emeğinin karşılığını almanın huzuru, murat ettiğim. Bir de haksızlığa uğradığında bunun giderileceğine ilişkin adalet duygusunun olması. Huzur bunların bir toplamı...
Ama geriye şöyle bir baktığımızda ve ideolojik ezberleri bir yana koyduğumuzda ülkemizde ve dünyada barıştan ne kadar uzak olduğumuzu görürüz. Atatürk bu vecizeyi söyledikten sonra üzerinden koca bir dünya savaşı (2.) geçti. İrili ufaklı pek çok savaş gördük. Kimisi sınırımıza dayandı (Irak). Ya içeride?
Dünyadaki varlığımızı yeniden düşünmek-Doğu Ergil
İşte birkaç tanesi:
1877 yılında Montezuma İnşaat Şirketi'nin, California'nınTable Dağı mevkiinde sürdürdüğü bir tünel çalışması sırasında 50 milyon yıl önceye tarihlenen bir lav akıntısının içinde bir tokmak ile bir kap bulundu. Tokmak yaklaşık 30 cm. uzunluğunda kap ise 10 cm. çapındaydı. Fevkalade muntazamdılar. 50 milyon yıl önce yanardağ lav püskürttüğünde bu tokmak ile kap orada olmasaydı lavın içinde gömülü olarak bulunabilirler miydi? Bilim, bugünkü düzeyi ile bu soruyu yanıtlamaktan aciz.
Kolombiya'nın, Bogota yakınlarında bir insan eli fosili bulundu. Fosilleştiği kayanın yaşı 100-130 milyon yıl. Benzer bir bulgu da Kanada'nın Kuzey kutup bölgesindeki Axel Heiberg Adası'ndan elde edilen fosiller arasında yer alıyor. Söz konusu olan bir insan parmağı fosili. Bu fosil, 100 ile 110 milyon yıl öncesine tarihleniyor. (Creataceous jeolojik dönemi.) "DM93-083" numarasıyla arşivlenen fosilin röntgen cihazıyla bir insan parmağı olduğu kanıtlanınca insanın dünyadaki varlık süresi yeniden düşünülmeye başlandı. İnsan bu kadar eski zamanda yaşamış olabilir mi? Yoksa yerküreye başka ziyaretçiler mi gelmişti?
Yeni dünya devrimi-Doğu Ergil
O yüzden şaşkın. İkinci Dünya Savaşı'ndan beri yeni nesillere öğretilen formül şuydu: Demokratik istikrar ve ekonomik refah ayrılmaz bir ikilidir. Pazar ekonomisi kendi haline bırakılırsa daha iyi işler ve ekonomik refahın artmasını sağlar. Demokrasi de peşinden gelir. İyi de bu tabloda ekonomik kriz yoktu.
Son yıllarda üst üste gelen ekonomik krizler nedeniyle Batılı ülkelerin orta sınıfları, özellikle gençleri, kendilerine sunulan"müreffeh ve istikrarlı gelecek" vaadinin giderek silikleştiğini gördüler. Ne sisteme ne de kendilerini yönetenlere güvenleri kaldı. Latin Amerika'dan Yunanistan'a kadar pek çok isyancı, daha doğrusu anarşist grup ortaya çıktı. Anarşi, eski Yunanca'da "lidersiz, başsız" demektir. Daha az devlet, daha fazla bireysel etki ve bireyin ahlaki özerkliğini savunan akımlar örgütlenerek birçok Batı ülkesinde kendilerini göstermeye başladılar. Etkinlikleri sadece krizdeki sisteme eleştiri düzeyinde kalmadı. Bütçe kesintileri nedeniyle kendilerinden esirgenen hizmetlerin, dolgun maaşların azalması onlara alışan orta sınıfı ve kendisine toplumda yer arayan gençleri çok sarstı. İnandıkları, inandırıldıkları geleceğin artık olmadığını, olamayacağını gördüler. Tepkilerini, dozu giderek artan kitlesel gösteri, şiddet eylemleri ve sabotajlarla sergilemeye başladılar.
Olur mu?- Doğu Ergil
CHP bu durumu geç de olsa fark etti ve vatandaşlığın (dolayısıyla ulusun) tanımını etnik olmaktan çıkarıp yurttaşların hukuki birliğine dayandırılması gerektiği noktasına geldi. AK Parti ile anlaşırlarsa yeni anayasamız bu doğrultuda şekillenecek büyük olasılıkla.
Türklük üzerine oturtulan resmi kimlik, bari mülkün efendisi olduğu söylenen Türk'e istediği özgürlüğü, refahı ve adaleti sağlasaydı. Resmi kimliğin dar tanımı, yani sesli Türklük ve sessiz (light) Müslümanlık dahi çoğu Türk için yeterince kavrayıcı olmamıştır. Etnik temele dayandırılan milliyetçilik, dışarıda bırakanların taleplerini tehlikeli hatta bölücü olarak gördü. Onların mağduriyet duygusunun direniş eylemine dönüşmesi, yönetimi daha da yasaklayıcı kıldı.
Yolsuzluk - Doğu Ergil
![]() |
Abraham Carrasco |
Benimsenen, bildik, doğru yoldan saparak kestirme yol oluşturmak, yani yapanın çıkarına uygun usulsüzlük yapmak, çıkar sağlamak amacıyla görevini ve yetkilerini kötüye kullanmaktır. İsterseniz etki, yetki ve makamını bir nevi "satışa çıkarmaktır." Bu olguya uluslararası terminolojideçürüme (corruption) deniyor. Gerçekten de yolsuzluk, yerleşik yasaları, resmi kadroları, kısaca sistemi çürütüyor. İnsanların birbirlerine ve düzene olan güvenini sarsıyor ve dayanışma duygusunu zayıflatıyor.
8 Haziran 2013 Cumartesi
Pazar bir gün müdür? - Doğu Ergil
Yoksa bir duygu mudur; geçmiş haftanın tüm yüklerinin geride bırakılması için fırsat diye gördüğümüz ya da nasıl geleceği belli olmayan bir haftanın yarı merak, yarı kaygı ile beklendiği bir "gözüm saatte" durumu mu? İnsanlar pazarları beklerler. Kendilerinden esirgendiğini düşündükleri özgür zaman kullanımı anı geldiği için mi? Pazar günlerinin sabahında hissettiğimiz özgürlük, dirilik ve içten içe sevinci pek hissetmeyiz pazar akşamları. Şartlı tahliye sona eriyormuş gibi gelir kimimize. Hüzünleniriz.
Toplu çalışma hayatına geçmeden, hele fabrikalarda ve bürolarda topluca çalışmaya başlamadan önce pazar günleri herhalde farklı yaşanırdı. Türkçe'de adını yöre pazarlarının kurulduğu günden alma olasılığı yüksek. Hristiyanlar'ın topluca kiliseye gittiği, ibadet ve vaazın pekiştirdiği yerel topluluk ruhunun koyulaştığı bir 'gün'den öte toplumsallaşma vesilesi olmalı pazar günü. Müslüman ve Yahudi toplumları bu olguları cuma günleri yaşaya gelmiş.
Japonya... Bir soru birçok takdir
Fethettiği ülkelerde halka kötü muamelesi, yerli kadınlardan askerleri için seks köleleri üretmesi bu ülkeyi utandırmış ve savaş sonrasında kendisinden tazminat taleplerini karşılama zorunluluğunda bırakmıştır.
Fakat Japonya'yı daha iyi tanıdıkça, saldırgan ve acımasız askeri değerlerinin yerine sivil değerleri yerleştirmesi sonucunda ne kadar dayanışmacı, doğayla uyumlu, çalışkan ve üretici olduğuna şahit olmak görüşümüzü değiştirdi ve Japonlar'ı takdir eder olduk.
Ama takdir duygularımız son dönemde meydana gelen deprem ve tsunami sonrasında Fukuşima nükleer reaktörünün tahribi sonrasına yaşanan üçlü felaketle Japonlar'ın nasıl baş ettiklerini gördükten sonra büyük bir saygıya dönüştü. İşte birkaç neden...
Bin Ladin neyin sonu? Doğu Ergil
Kraliyet ailesine akraba olan zengin ve ayrıcalıklı bir Suudi ailesinin üyesi olarak doğan ve büyüyen Usame bin Ladin (UBL), 1990'ların başında Sovyet Rusya'nın Afganistan'ı denetlemek için "İslam toprakları"nı işgaline karşı Batı (bunu Avrupa destekli ABD diye okuyun) ile gönüllü işbirliği yaptı. Kendine biçtiği rol, bu ülkeye "cihat"a gelen Arap ve diğer ülke Müslüman militanlarını organize etmekti. Afgan ve diğer ülkelerden gelen "mücahitler" (John RAMBO dahil!) Sovyetler'i püskürtecek bir mücadele verdiler. İşte bu süreçte uluslar üstü radikal bir İslam kardeşliği ruhu doğdu. Ateşle sınanmış, en zor şartlarda yaşayabilen, ölümü hiçe sayan, "dava" uğruna kendisini feda etmeye hazır bir savaşçılar ordusu oluştu. Afganistan kurtarıldıktan sonra onlara yeni bir dava lazımdı. İşte UBL onlara bu davayı verdi ve El Kaide adı verilen çekirdek kadro, "dünya İslam devleti"ni kurma görevini üstlendi.
23 Nisan, 24 Nisan-Doğu Ergil
Oysa Türkiye'de egemenliğin teorik olarak kaynağı olan halk hiçbir zaman onu kullanamamıştır. Onun yerine hep daha iyisini bildiğini, daha medeni olduğunu iddia ederek yönetmeyi kendine hak gören bürokrasi kullanmıştır egemenliği. 1950'den beri egemen bürokrasiye bir ortak gelmiştir: Seçilmiş siyasiler. "Temsilciler" demekte zorlanıyorum çünkü seçilenler genellikle parti yönetimlerinin belirleyip bir liste halinde seçmenin önüne koydukları isimlerdir. "Temsilci" oldukları oldukça tartışmalıdır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)