Yavuz Bülent Bakiler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yavuz Bülent Bakiler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Mart 2013 Çarşamba

Anıtkabir'de Kral Abdullah'ın gözyaşı-Yavuz Bülent Bakiler


İttihat ve Terakki Partisi'nin çok meşhur üç paşası vardı: Enver Paşa, Cemal Paşa, Talat Paşa. İlk iki paşamız asker asıllıydı. Talat Paşa sivil bir posta memuruydu. Sultan Abdülhamid Han'ın devrilmesinden sonra, önce İçişleri Bakanımız oldu; sonra Başbakanlık makamına kuruldu. Cemal Paşa, hem Bahriye Nazırımız, hem de 4. Ordu Kumandanımızdı. Enver Paşamız 33 yaşında Başkumandan vekilimizdi. 

Bizi, Birinci Dünya Harbine bu üç paşamız soktu. Hepsi de vatansever insanlardı. Ama devlet tecrübeleri yoktu. Bu bakımdan 10 yıl gibi kısa bir süre içerisinde, hem koskoca imparatorluğumuzu batırdılar, hem de en az bir milyon insanımızın şehit düşmesine sebep oldular. Toprak kaybımız da çok büyük oldu. 

6 Mart 2013 Çarşamba

Hocalı'da Ermeni ve Rus vahşeti-Yavuz Bülent Bakiler


Hocalı'da Ermeni ve Rus vahşeti 1



ABD devlet başkanlarından Kennedy'nin bir ihtarı, 55 yıldan beri aklımda: "Dünyanın neresinde olursa olsun, bir ABD vatandaşına yapılan bir haksızlığı, bütün ABD milletine yapılmış kabul ederim!" Bu ihtarı okuyunca, ciddi bir devlet başkanı böyle konuşur dedim. 

12 Şubat 2013 Salı

Ahmet Er’in kitabı: Hatıralarım ve Hayatım- Yavuz Bülent Bakiler

Geçen hafta Çeçenistan’a gidip geldim. Ahmet Er’in: Hatıralarım ve Hayatım isimli kitabı elimden düşmedi.
27 Mayıs 1960 darbesi yapıldığında doğanlar, bugün 49 yaşındadırlar. Bu bakımdan Ahmet Er’i bilmeyenler, tanımayanlar olabilir. A.Er, 27 Mayıs darbesinin ciddi isimlerinden biri. Ben kendisini, 1960 yılından beri tanıyorum. O, kelimenin gerçek anlamında bir gönül adamıdır. Soyadı gibi bir er kişidir. Yunus Emre inancıyla, güzelliğiyle yaşayan bir Müslüman Türk’tür. Sadece 38 kişilik Milli Birlik Komitesi üyeleri arasında değil, dünya darbeler tarihinde bile yüreği onun kadar merhamet yüklü bir başka ihtilâlci-darbeci göstermek çok zordur. 
Şimdi siz söyleyin bana: Dünyanın neresinde bir ihtilâlci veya darbeci kişi, devirdikleri bir başbakanın idamı üzerine oturup ağlamıştır? Ahmet Er, Menderes’in idamına eşiyle birlikte oturup ağlayanlardan biri. 

“Tarihe tekerrürden ibarettir diyorlar” Yavuz Bülent Bakiler


Bizim dürüst bir Ermeni yazarımız var. Adı: Levon Panos Dabağyan. 1933 yılında İstanbul’da doğmuş. 
Bizim bazı köksüz yazarlarımız, Abdülhamid Han’dan “Kızıl Sultan” diye bahsederlerken, Dabağyan, Sultan Abdülhamid’i “O büyük, o eşsiz hükümdar” diye ele alıyor. Dabağyan, Paylaşılamayan Belde Konstantiniyye isimli eserinde, “Osmanlı devletini parçalamak isteyen yabancı devletlerin, Ermenileri kandırdıklarını, parmaklarına dolayarak devlete karşı kışkırttıklarını belirtiyor. Böylece diyor, Osmanlı-Türk devletine karşı ayaklanan Ermeniler, bu hayati hataları yüzünden perişan olup, aynen göçebeler gibi dünyanın her tarafına dağılmışlardır” (syf.250) 
Panos Dabağyan’ın üzerinde durduğu çok önemli bir konu da İsrail devletinin kuruluşuyla ilgili. Dabağyan’ın Osmanlıda Şer Hareketleri ve Abdülhamid Han isimli kitabından öğreniyoruz ki: 

Putperestlerin fesleri...Yavuz Bülent Bakiler


Kültür ve Turizm Bakanımız Ertuğrul Günay’ın haklı bir şikâyeti geçen haftaki gazetelerimizde yer aldı: Bakan Günay Avrupa’da, Türk denilince, akıllara hâlâ kırmızı bir fes geldiğini, lokum ve dansöz yanında, şalvarlı, bıyıklı, palalı... erkekler düşünüldüğünü söyledi. Yeni reklâmlarla, bu yanlışlığı gidermeye çalışacaklarını açıkladı. 
Televizyon yayınlarının, dünyanın her ülkesinde, rahatlıkla seyredildiği ve her yıl, Batı dünyasından Türkiye’ye, Türkiye’den Batı âlemine milyonlarca turistin gidip geldiği şu 21. yüzyılda Avrupalıların bizi hâlâ fesli, palalı... sanmaları, onların aptallıkları ve ahmaklıklarıdır. Yalnız bazı konularda biz, Avrupalılardan önce, kendi insanımızın tamamen cehalete dayanan yanlışlarını, safsatalarını, ayıplarını düzeltmeye çalışmalıyız. 

Darbeci komutanları okudukça-Yavuz Bülent Bakiler



Ergenekon dâvâsı dolayısıyla, bazı darbeci komutanların kayıt edilen telefon konuşmalarını ibretle okuyorum. Tek kelimeyle: Yavan! Yavan! Yavan! Veya dehşet verici bir gaflet, bir dalalet örneği. Mehmet Akif Ersoy’un meşhur beytini hatırlayacaksınız: 
“Tarihe, tekerrürden ibarettir diyorlar. 
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi.” 
Ayan beyan görülüyor ki, bazı komutanlarımız, ne Devlet-i âliyye devrindeki Yeniçeri ayaklanmalarından ibret almışlardır, ne İttihat ve Terakki darbesini incelemişlerdir, ne de Balkan savaşlarındaki hezimetimizin sebeplerini araştırmışlardır. 

Atatürkçülerden gördüğüm zulüm-Atatürk başka, Atatürkçüler başka-Yanlış Atatürkçülük-Atatürkçülük adına zulüm-Bilinmeyen Atatürk-Atatürkçülerden çok korkuyorum-Anıtkabir’e koşmak neden?-Atatürkçüler neden tevkif ediliyorlar?Önce Atatürkçülere Atatürk’ü anlatmak lâzım-Atatürkçülük silahı da artık bırakılmalıdır-Yavuz Bülent Bakiler

Atatürkçülerden gördüğüm zulüm


Memuriyet hayatımda, Atatürkçülerden gördüğüm zulüm, bir kitap hacminde yazılabilir. Size onlardan birkaçını yazmak istiyorum:

1964 yılının Ekim ayında Ankara Radyosuna girdim. Merkez Program Dairesi Raportörü olarak vazifeye başladım. ŞU ÇILGIN TÜRKLER kitabının yazarı Turgut Özakman, daire başkanımızdı. Radyoya girişimden bir hafta sonra, beni makamına çağırdı. Dedi ki;

Atlarımızın adları bile-Yavuz Bülent Bakiler


AT deyince, aklımıza nedense hep Arap atlarıyla İngiliz atları geliyor. peki ya Türk atları? Ömrünü at sırtında geçiren, atı en iyi bir şekilde evcilleştiren ve Türkistan'danuzak iklimlere at üzerinde giden bir milletin atları olmaz mı?
At, benim içimi ısıtan, yüreğimi ışıklandıran mübarek bir hayvan. Millet olarak bizim genlerimizde at sevgisi de var. bu bakımdan 'At, avrat, pusat!' inancımız, binlerce yıldan beri devam ediyor. Yani biz millet olarak atı, kadını ve silahı vazgeçilmez vemübarek bilmişiz.
Atın, insanla melek arasında bir yaratık olduğunu, galiba Necip Fazıl Kısakürek'in ATA SENFONİ isimli kitabında okumuştum ve atların da insanlar gibi rüya gördüklerini çok kişiden dinlemiştim.

Mehmet Akif'in komünist torunu-Yavuz Bülent Bakiler

Aydemir Güler

MEHMET åkif, 1936 yılının 27 Aralık ayında vefat etti. Mübarek naşı, 28 Aralık'ta toprağa verildi. Bugün onun Hakk'a yürüyüşünün 68. yıldönümündeyiz.
Büyük åkif'in 63 yıllık ömrü, muhteşem bir destan güzelliğiyle çerçeveli.
Aziz devletimiz, onun vefatının 50. yıldönümünde yurt içinde ve yurt dışında Mehmet åkif'i anma toplantıları düzenlemişti. Ben de Kültür Bakanlığı adına, 44 şehrimizde kürsülere çıkmıştım. Sonra Almanya'da, Belçika'da, Hollanda'da, Fransa'da, işçilerimize muhteşem åkif'ten pırıl pırıl güzellikler sunmuştum. Beni ağlayarak dinleyenler olmuştu.

Bazı Öztürkçe kelimeler-Yavuz Bülent Bakiler



GEÇEN haftaki yazımda, iki büyük dizgi yanlışı olmuş. Birincisi şu, Türkçe'de hangi harflerle kelime başlamaz sorusunun cevabını, ben 13 harfle verdiğim halde, araya birde K harfi karışmış. Türkçe'de harfiyle başlayan pekçok kelime var.
Ama Öztürkçe'de: C,F,Ğ,H,J,L,M,N,P,R,Ş,V,Z harfleriyle kelime başlamıyor.
Bizim ilk lugatımız olan Divanü lügat-it Türk'te, Kaşgarlı Mahmud'un, bütün Oğuz boyları arasında yaptığı tesbitten bazı örnekler aynen şöyle: 1072 yılında Oğuz boyları arasında konuşulan Türkçe'de C harfiyle başlayan sadece 5 kelime var:

Japonya’da deprem, Türkçe’mizde zelzele!..Yavuz Bülent Bakiler


Eskiden zelzele diyorduk. Zelzele Arapça asıllı bir kelime. Sonra, teprenmek kelimesinden deprem kelimesine geçtik. Teprenmek kımıldamak, hareket etmek demektir. Bugün, yurdumuzun birçok bölgesinde, önümüzde, yanımızda, arkamızda duran kimseler durmadan hareket ediyorlarsa, kıpırdıyorlarsa, onlara, teprenmeyin! deriz. Veya etrafımızdaki kimselerin hareket etmeleri için: Tepreşin biraz diye sesleniriz.

Sadettin Kaplan’ın alkışlanacak eseri: Neva Teli-Yavuz Bülent Bakiler


Birkaç günden beri elimde, Sadettin Kaplan‘ın NEVA TELİ isimli şiir kitabı var. Büyük bir zevkle okuyorum. Kitapta yer alan 203 şiir, bana hep birbirinden güzel türküler söylüyorlar. NEVA TELİ, son yıllarda okuduğum en seçkin şiir kitaplarından biri.

Mısırlı bir profesörden dinlediklerim-Yavuz Bülent Bakiler


Bundan 6-7 yıl evvel, bazı dostlarım bana dediler ki: - Mısırlı bir profesör, hararetle seni arıyor. İsmi Muhammed Harb. Aziz Mahmut Hüdai Vakfında kalıyor. Kendisini arasana bir. 
Mısır’dan tanıdığım tek kişi bile yoktu. Doğrusu merak ettim. Çıkıp verilen adrese gittim. Prof. M. Harb’i buldum. Bana dedi ki: 

Cengiz Dağcı’yı okudunuz mu?Yine Cengiz Dağcı üzerine-Yavuz Bülent Bakiler


Cengiz Dağcı’yı okudunuz mu?

Türk dünyasının Cengiz isimli iki meşhur roman yazarı var: Birisi Kırım Türklerinden Cengiz Dağcı. Ötekisi Kırgız Türklerinden Cengiz Aytmatov. Ben, Cengiz Dağcı’yı ilk defa 1956 yılında, Korkunç Yıllar isimli romanıyla tanıdım. Korkunç Yıllar’ı gözyaşlarıyla okudum. Sonra onun Yurdunu Kaybeden Adam, O Topraklar Bizimdi, Onlar da İnsandı, Badem Dalına Asılı Bebekler isimli romanlarını anlatılmaz bir hüzünle, ama aynı zamanda çok büyük bir dikkatle okudum. Dizlerime vura vura, Kırım topraklarına savrula savrula okudum.

Ayasofya Ayasofya seni böyle çırılçıplak soyan kim?..Yavuz Bülent Bakiler


Derin Tarih dergisi 3. sayısını Ayasofya'ya ayırmış. Okuyucularına ve çeşitli kişilere soruyor: "Ayasofya yeniden cami haline getirilsin mi? Yoksa müze olarak mı kalsın?" 

Atatürk dinin nasıl öğretilmesini istiyordu -Yavuz Bülent Bakiler


Atatürk dinin nasıl öğretilmesini istiyordu 

Atatürk’ün ölümü üzerinden 74 yıl geçti. Şimdi biz, İslâmiyetle ilgili konularda bile, “Atatürk dedi ki...” diye söze başlıyoruz. Atatürk bir İslâm âlimi midir? Sanıyorum ki, yüz yıl sonramızda bile, birtakım kimseler, kendilerini bu yanlıştan kurtaramayacaklar. Bugün, bazı ilim adamlarımız da, görüşlerini Atatürk’e dayanarak açıklıyorlar. Yâni, dinin önemini belirtmek için, Atatürk’ün konuşmalarından örnekler veriyorlar. Beri yanda, pozitivist düşüncede olanlar da, yani ahiretin bütün kapılarını kapatanlar da, Kur’an’a, Allaha inanmayanlar da “Atatürk demişti ki...” diyerek yazıyor, konuşuyorlar. Her iki görüş de yanlıştır. 

11 Şubat 2013 Pazartesi

Her şehre bir Nâzım Hikmet heykeli-Nâzım’ın sebükmağz adamları-Nâzım Hikmet-Vera-Ahmet Hakan-Özdemir İnce vs. vs...Vera: “Nâzım Hikmet’i Ruslar zehirleyerek öldürdüler”-Pir Sultan Abdal-Âşık Veysel-Nâzım Hikmet-Nâzım Hikmet putu-Bahtiyar Vahapzade ve Nâzım Hikmet Donkişotları-Nâzım Hikmet'e niçin saygı duyayım?-Yavuz Bülent Bakiler


Her şehre bir Nâzım Hikmet heykeli

Hükümetimiz, Nâzım Hikmet’in itibarını iade etti. Bundan böyle o da, T.C. vatandaşı sayılacak. Kararnamenin imzaya açılmasıyla birlikte Türkiyeli komünistler, burun deliklerini havaya kaldırarak homurdandılar:
-”Nazım Hikmet, hep itibarlı yaşadı. Onun yeniden itibara ihtiyacı yoktur. Bakanlar kurulunun kararından sonra, Türkiye itibar kazanacaktır!” dediler.
Breh! Breh! Breh! Nâzım Hikmet ve itibar! Kuzey kutbuyla, Güney kutbu gibi birbirine zıt ve uzak iki nesne. Şimdi soruyorum:
*Nâzım Hikmet, Türkiye’yi, komünizm bataklığına çekmek, dolayısıyla vatanımızı, Moskova’nın sömürgelerinden biri haline getirmek istediği için mi itibarlı bir kişidir?

A­ta­türk de mi A­ta­türk düş­ma­nı­dır?Yavuz Bülent Bakiler

De­ğer­li ta­rih­çi­miz Yıl­maz Öz­tu­na, ge­çen cu­mar­te­si soh­be­tin­de yaz­dı: “Mus­ta­fa Ke­mal Pa­şa, Vah­ded­din’in ha­yır du­ası­nı ala­rak Sam­sun’a çık­tı...” Öz­tu­na, dos­doğ­ru ya­zan ta­rih­çi­le­ri­miz­den­dir. 
Öz­tu­na’nın açık­la­ma­sın­dan son­ra, sev­gi­li Ra­him Er kar­de­şim de, ken­di kö­şe­sin­de he­pi­mi­ze bir so­ru yö­nelt­ti. “Ne­cip Fa­zıl’ın su­çu ney­di?. Çün­kü Ne­cip Fa­zıl 35 yıl ka­dar ön­ce, Sul­tan Vah­ded­din üze­ri­ne bir ki­tap yaz­mış, ora­da, ay­nen Yıl­maz Öz­tu­na’nın tes­pi­tiy­le de­miş­ti ki: “Mus­ta­fa Ke­mal, Sam­sun’a Vah­ded­din’in iz­niy­le çık­tı!” 
Ha­tır­lı­yo­rum: Bir­ta­kım çev­re­ler­de, âde­ta, kü­çük kı­ya­met kop­muş­tu. Sav­cı­la­rı­mız, ha­kim­le­ri­miz, bi­lir­ki­şi­le­ri­miz... yel-ye­pe­lek işe ko­yul­muş­lar­dı. So­nun­da, Ne­cip Fa­zıl, Ata­türk’ün aziz ha­tı­ra­sı­na neş­ren ha­ka­ret­ten bir bu­çuk yıl hap­se mah­kûm edil­miş­ti. Olur muy­du? Ne­cip Fa­zıl, na­sıl böy­le bir id­di­ada bu­lu­nur­du. Ata­türk gi­bi bir bü­yük va­tan­per­ver, Vah­ded­din gi­bi bir va­tan ha­ini­nin iz­niy­le-em­riy­le Ana­do­lu’ya çı­kar mıy­dı? Ger­çek­ten de, Prof. Dr. Ay­han Son­gar’ın, Ne­cip Fa­zıl’ın sağ­lı­ğıy­la il­gi­li ra­po­ru ol­ma­say­dı, Ne­cip Fa­zıl, öm­rü­nün son ay­la­rı­nı ha­pis­ha­ne­ler­de ge­çi­re­cek zin­dan­da öle­cek­ti.

Çar 2. Nikolay-Sultan Vahdettin-Yavuz Bülent Bakiler


1947 yılında, Sivas’ta, Ziya Gökalp İlkokulunda 5. sınıf öğrencisiydim. Bugün gibi hatırımdadır; sevgili öğretmenimiz bir tarih dersinde dedi ki: 
“-Çocuklar! Hain padişah Vahdettin, vatanımızı İngilizlere 3 çuval altına satmak istiyordu. Önünde çil çil İngiliz altınlarını görünce, gözleri, sevinçten fıldır fıldır dönmeye başladı. Fakat o hain padişahın hevesi kursağında kaldı. Çünkü Atatürk, 19 Mayıs 1919’da, gizlice Samsun’a çıkarak, Erzurum’da, Sivas’ta kongreler yaparak vatanımızı kurtardı...” 

Mustafa-Yavuz Bülent Bakiler


Mustafa -1-
Can Dün­dar, Ata­türk’ü an­la­tan bir film ha­zır­la­mış: İs­mi: MUS­TA­FA. Ben o fil­mi he­nüz gör­me­dim; ama mut­la­ka git­mek ve gör­mek is­ti­yo­rum. Can Dün­dar’ı, bir TV prog­ra­mın­da din­le­dim. Di­yor­du ki: “Ben bu film­le in­san Ata­türk’ü an­lat­mak is­te­dim!” 
2008 yı­lın­da, Tür­ki­ye’de “in­san Ata­türk’ü” an­lat­mak ko­lay de­ğil­dir. Ba­zan, dağ­la­rı de­vir­mek ka­dar zor bir iş­tir. Ata­türk üze­ri­ne ya­zı­lan sek­sen ki­tab oku­du­ğum, Ata­türk’ü bi­raz ta­nı­dı­ğım için böy­le ya­zı­yor; böy­le dü­şü­nü­yo­rum. Çün­kü Tür­ki­ye’de, ba­zı çok et­ki­li ve çok yet­ki­li kim­se­le­rin ve çev­re­le­rin “in­san Ata­türk’ü” din­le­me­ye ve din­let­me­ye ta­ham­mül­le­ri yok­tur. On­lar, mil­le­ti­mi­zin kar­şı­sı­na, hep bir, “ilâh Ata­türk” koy­muş­lar­dır. Bu çok yan­lış bir uy­gu­la­ma­dır.