7 Ağustos 2013 Çarşamba

Yolsuzluk-Doğu Ergil

Benimsenen, bildik, doğru yoldan saparak kestirme yol oluşturmak, yani yapanın çıkarına uygun usulsüzlük yapmak, çıkar sağlamak amacıyla görevini ve yetkilerini kötüye kullanmaktır. İsterseniz etki, yetki ve makamını bir nevi "satışa çıkarmaktır." Bu olguya uluslararası terminolojideçürüme (corruption) deniyor. Gerçekten de yolsuzluk, yerleşik yasaları, resmi kadroları, kısaca sistemi çürütüyor. İnsanların birbirlerine ve düzene olan güvenini sarsıyor ve dayanışma duygusunu zayıflatıyor.

Dünyada bütün ülkelerdeki yolsuzluk düzeylerini ölçen çok güvenilir bir kuruluş var, Transperency International (Uluslararası Şeffaflık Örgütü.) Oluşturduğu yolsuzluk endeksi pek çok konuda yapılan incelemelerden süzülen sağlam verilere dayanıyor. Bu kurumun verilerine göre Türkiye'de ortalama her 3 kişiden 1'i rüşvet veriyor. Bu, kalan iki kişiden biri de alıyor demektir. Özetle, toplumun üçte ikisi yolsuzluğun bir tarafı.
"Türküm, doğruyum, çalışkanım" andımıza pek uymuyor bu durum. Çünkü Türkiye 179 ülke içinde yolsuzluk sıralamasında 64. sırada yer alıyor. Üstelik ülkemizde her yüz kişiden 57'si, rüşvetin geçen yıla kıyasla daha da yaygınlaştığına inanıyor.
Yolsuzluğun ve rüşvetin en yaygın olduğu kurumlar ise özel sektör, kamu kurumları ve eğitim alanı olarak sıralanıyor. 2010 yılında yolsuzluğun en çok hakim olduğu ülkelerse Afganistan, Nijerya, Irak ve Afganistan oldu. Dikkat edilecek olursa bu ülkelerin tümünde devlet otoritesi yok ve kamu düzeni ya kurulamamış ya da çökmüş.
Eh pazar günü felaket tellallığı yapmanın gereği yok. İyi örnekler de var. Size Peru'dan ilginç bir öykü anlatayım.
Peru'da geçen ekim ayında yapılan yerel seçimlerin galiplerinden biri de ülkenin orta kesimindeki Chilca kasabasının belediye başkanlığını kazanan 23 yaşındaki Abraham Carrasco.
Carrasco, göreve başlarken yüzlerce belediye çalışanı önünde "Çok sevdiğim Chilca bölgesi halkının beni seçerek gösterdikleri güveni sarsmamak için çok çalışacağıma yemin ederim" diye ant içmiş. Buraya kadar her şey bildik ve sıradan. Sonra çiçeği burnunda belediye başkanı vaatlerini unutmaması için ilginç bir yöntem benimsemiş. Kasabanın saygı gören bir kişisinin eline bir kırbaç vermiş. Çarmıha gerilmiş Hz. İsa heykeli önünde diz çökerek bu kişiye yeminine sadık kalmasını hatırlatmak üzere sırtına " Hırsız olma, yalancı olma, tembel olma" önerilerinin her biri için birer kırbaç darbesi indirmesini istemiş!
Televizyonda yayımlanan görüntülerde, kendisini kırbaçlayan kişinin elini
öpen belediye başkanı yeminini unutmamak için kırbacı yanından ayırmayacağını da eklemiş.
Eskiden padişahların arkasında bir görevli yürür ve "Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var" diye seslenirmiş. İnsanlara, özellikle güç ve servet sahiplerine arada sırada dünyaya çıplak gelip çıplak gittiğimizi, birilerinin hatırlatması gerek. Hele kimi kendini devlet sanıp silahların gölgesinde tüm ülkeyi buyrukla idare etmeye kalkıştığında. Veya "başka güvence istemez benim adım ..." dediğinde. Veya "Benim bakanım, benim hükümetim..." diye resmi kurum ve makamları kendisinin görmeye başladığında. Ya da kendi "davası" adına binlerce genci ölüme göndermeyi kendine hak gördüğünde...
Bize düşen F. Neitzsche'nin dediği gibi "gerçekleri söylemek ve ruhumuzu kurtarmak." Bir de, "Bir kere yanlış trene bindiyseniz, koridorda ters tarafa yürümenin hiçbir faydası yoktur" sözü üzerinde düşünmek... Umarım seçim sonrasında böyle hissetmeyiz.

Hiç yorum yok: