Yakın Osmanlı Tarihi (1700-1922) etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yakın Osmanlı Tarihi (1700-1922) etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Ağustos 2013 Cuma

Büyük Bozgun ve Balkan Savaşları Açlık, ölüm ve sefalet- Ahmet Anapalı

Hatıralara en çok yansıyan aksaklık, ordunun yoğun bir şekilde siyasete müdahil olmasıdır. Böyle olunca rakiplerin bir şekilde tasfiye edilmesi gerekmektedir. Siyasetin kendi doğasında ilerlemeyip, silah zoruyla ilerlemesi ya da şekil alması, hataları da beraberinde getirmiştir. Bu hatalar savaş öncesi yapıldığı gibi savaş boyunca da aynı şekilde devam ettirilmiştir.
Milliyetçiliğin hasat mevsimi olan Balkan Savaşları sonucunda Osmanlı Devleti, Rumeli’deki hâkimiyetini tam manasıyla kaybetti. Balkanlar’daki her bir ulus artık müstakil bir devlet haline gelmişti. Bu durum Balkan milliyetçiliğinin Osmanlı zamanındaki doyum noktasıdır. 100 yıl içerisinde (1353-1453) İslam kimliğine giren Rumeli toprakları, 13 ay gibi kısa bir sürede de İslam medeniyetinden ve kimliğinden arındırılmaya çalışıldı. Bu taviz, savaştan çok kısa bir süre önce Balkan ittifakını kuran hükümetlerin eline verildi. Rusya’nın ve büyük güçlerin de desteği ile 8 Ekim 1912’de I. Balkan Savaşı Osmanlı ve Karadağ arasında başlamış oldu. Daha sonra Sırp, Yunan ve Bulgarların da savaşa dâhil olmasıyla Balkan Savaşlarının hacmi genişledi.

19 Temmuz 2013 Cuma

Payitahttan Kâbe'ye ulaşan gönül köprüsü Surre alayları-Murat Kutlu

Osmanlı Devleti, hakim olduğu kutsal topraklara ve burada yaşayan Araplara her daim çok üst düzeyde ilgi göstermiş, saygıda hiç kusur etmemişti.
Bu anlayış, peygamber sevgisini derinlerinde hisseden Anadolu insanı tarafından da benimsenmiş, devletin mübarek mekanlara gösterdiği bu ilgi ve alakadan hiç kimse rahatsız olmamıştı. Rahatsız olmak bir tarafa, pek çok insan Mekke, Medine ve Kudüs için her yıl gönderilen Surre Alaylarına maddi sıkıntılarını hiç düşünmeden elinden geldiği kadar katkıda bulunmaya çalışmıştı.

30 Mayıs 2013 Perşembe

Osmanlı merasim düzeni-Avni Özgürel

Türkiye, Cumhuriyet Bayramı münasebetiyle Çankaya'da verilen resmi davetin gerginliğini hâlâ üzerinden atamadı.

Türkiye, Cumhuriyet Bayramı münasebetiyle Çankaya'da verilen resmi davetin gerginliğini hâlâ üzerinden atamadı. Atamadı zira, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in başörtü konusundaki tavrı başka kurumlara da sirayet etmeye başladı. En kötüsü devlet merasimi olarak dikkat çekmesi gereken bayramlar kriz dönemeçleri haline geldi.

15 Mayıs 2013 Çarşamba

İlk modern ordumuzda askerlik süresi 12 yıldı-Erhan Afyoncu


Tarihimizin son 400 yılı askere alma sisteminde düzenleme yapmakla geçmiş, sistemi ancak 99 yıl önce kurabilmiştik

Askerlik süresinin kısaltılması tartışılıyor. İmparatorluğun ilk 300 yılında dünyanın en önemli askeri gücünü oluşturan Osmanlı ordusu, 17. yüzyıldan itibaren değişen askeri sistemlere ayak uydurmak için imparatorluğun son 300 yılını arayışlarla geçirdi. Yüksel Çelik'in "Hüsrev Mehmed Paşa" isimli tezi, Gültekin Yıldız'ın "Neferin Adı Yok", Faruk Ayın'ın "Osmanlı Devleti'nde Tanzimat'tan Sonra Askeralma Kanunları" isimli eserleri, Erik Jan Zürcher'in editörlüğünü yaptığı "Devletin Silâhlanması" isimli kitap ve Mehmet Vurmaz'ın "Osmanlı'dan Cumhuriyete Askere Alma Sistemi" isimli tezinde askere alma sistemimizle ilgili maceramız teferruatlı olarak bulunabilir.

Koca Mısır icrada gitmişti-Avni Özgürel

Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Osmanlı tarihinin son asrına damgasını vuran isimlerden biriydi.


Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Osmanlı tarihinin son asrına damgasını vuran isimlerden biriydi. Zekâsı, diplomasi kabiliyeti ve fırsatçılığıyla herkese parmak ısırttığına şüphe yok. 

Cin fikirli valinin 2. Mahmud döneminde, sadrazam Koca Hüsrev Paşa'yla kanlı bıçaklı olduğu biliniyor. Paşa'nın görevden uzaklaşmasını sağlamak için makamını terketmeye bile hazır olduğu, bunu sağlamak için ona  "İkimiz de ihtiyarladık. Artık dünya nimetlerinden elimizi çekelim, Medine-i Münevvere'ye yerleşip Ravza-i Mutaharra'ya komşu olalım ve ömrümüzün geri kalanını orada geçirelim" teklifini ilettiği de söylenir.

İbrahim Paşa ve kadro-Avni Özgürel

Devletin zirvesinde adeta bir 'ip çekme' oyunu oynanıyor. İtimatsızlık, kuşku, kaygı diz boyu. Birilerinin Başbakan'ı gereksiz, zamansız tartışmalarla köşeye sıkıştırmanın hesabını yaptığını geçen ay yazmıştım.


Devletin zirvesinde adeta bir 'ip çekme' oyunu oynanıyor. İtimatsızlık, kuşku, kaygı diz boyu. Birilerinin Başbakan'ı gereksiz, zamansız tartışmalarla köşeye sıkıştırmanın hesabını yaptığını geçen ay yazmıştım. 'Madem direksiyonda ben varım, yolumda dümdüz giderim' inadıyla asfalttaki her çukura düşmeyi kararlılık sanan şoför misali ilerleyen Başbakan Erdoğan biraz tarihe baksa, esneklik yoksunluğunun çoğu zaman iyi işlerin önünü kestiğini, modernleşme sürecinin önünü tıkadığını görebilir. 

4 Mayıs 2013 Cumartesi

OSMANLI DONANMASI Akdeniz’i ‘TÜRK GÖLÜ’ne çevirdi-Prof.Dr.Ekrem Buğra Ekinci


Osmanlı Devleti, denizle irtibatı olmayan küçük bir beylik olarak hayatına başladı. Kısa zamanda denize ulaşıp donanma sahibi oldu. İlk zamanlarda Karamürsel’de ve Karesi beyliğinden alındıktan sonra Bandırma-Edincik’te ve Bizanslılardan fethedildikten sonra İzmit‘te birer tersane vücuda getirildi. İlk büyük tersane dördüncü padişah Yıldırım Sultan Bayezid zamanında ve Sarıca Paşa’nın nezareti altında Gelibolu’da yapıldı. Donanmanın Gelibolu’da üslenmesi, Bizans’ın denizle olan bağlantısını kesti; hiç değilse sıkı bir kontrol altına aldı. İlk deniz muharebesi de bu tarihlerde Cenevizlilerle yapıldı. 

DONANMANIN EHEMMİYETİNİ ANLADILAR 

Padişahlar, o zamanın hava kuvvetleri fonksiyonundaki donanmanın ehemmiyetini çok erken anladılar. Yavuz Sultan Selim, Haliç’te muazzam bir tersane kurdu. Diğer sahil şehirlerinde de tersaneler inşa edildi. Sinop, İzmit, Süveyş gibi eski tersaneler faaliyetine devam etti. 1571’de donanmanın yok olduğu İnebahtı mağlubiyetinin ardından, beş ay içinde donanmanın yenilenmesi hususundaki talimata şaşıran Kılıç Ali Paşa’ya Sokullu Mehmed Paşa’nın şu tarihî cevabı meşhurdur: “Paşa! Paşa! Sen bu devlet-i aliyyeyi tanımamışsın. Bu devletin kudreti ol mertebedir ki, cümle donanma lengerleri (direkleri) gümüşten, resenleri (ipleri) ibrişimden, yelkenleri atlastan etmek ferman olunsa, müyesserdir. Hangi geminin mühimmatı yetişmezse, bu minval üzere benden al!” Böylece bütün kış çalışılarak yeniden 200 parçalık bir donanma meydana getirildi. 

3 Mayıs 2013 Cuma

Saraydaki liberal-İbrahim Kiras

Prens Sabahattin
Merkeziyetçilerle adem-i merkeziyetçiler arasındaki ihtilafı Gordion’un düğümünü kesen Büyük İskender gibi bir kılıç darbesiyle çözen Fatih’ten sonra Osmanlı Devlet düzeni sıkı sıkıya merkeziyetçi bir yapıya büründü ve neredeyse son dönemlere kadar bu konuda herhangi bir karşıt görüş gündeme gelmedi.
Osmanlı mahalli idarelere değil ama merkezden atadığı mahalli idarecilere geniş yetkiler tanıyarak uzak vilayetlerin yönetimiyle ilgili problemleri halletme yoluna gitmişti. Ne var ki Osmanlı’nın son döneminde merkeziyetçilik yeniden tartışma konusu oldu. Çünkü son derece geniş bir coğrafya üzerinde hüküm süren bir devletin, özellikle o günün şartlarında, bugünkü ölçüde merkeziyetçiliği sürdürmesini zorlaştıran etkenler ortaya çıkmıştı.

“Darbe fetvasız olmaz paşam!”-Aziz Üstel


Tanzimat’tan sonraki ilk askeri darbe 30 Mayıs 1876 tarihinde sabah, saat 4:34’te Sultan Abdülaziz Han’a yapıldı. Darbeyi gerçekleştiren Hüseyin Avni, Mithad ve Rüşdü Paşa’larla Hayrullah Efendi’ye bir “hal fetvası” gerekiyordu ki, milleti, orduyu hem de donanmayı uyutmak, kafaları darbeye yatırmak daha kolay olsun. Fetva önce 86 yaşında, Peygamber torunlarından olduğuna inanılan Şerif Abdülmuttalib Efendi’den istendi. Cuntacılara sert bir sesle: “Padişahı hal etmek için onun ya dinden sapması ya da deli olması gerekir. Sultan Aziz kafir mi oldu mecnun mu?” diye sordu o saat!

Avni Paşa hukuki ve şer’i işleri bilmediğinden sustu. Ama sonunda Şeyhülislam Hasan Hayrullah Efendi : “Ben Sultan Aziz’in dinden saptığına tanıklık ederim!” dedi. Ama nasıl dinden saptığını anlatamadı bir türlü.

Osmanlı'da turizme bakış-Avni Özgürel

Turizmin kavram olarak kullanılmaya başlaması, hele hele ekonomik kaynak olarak algılanması bütün dünyada yeni. Askeri amaçlar dışında 19. Yüzyıl'a kadar dünyayı adımlayanlar sadece sömürge yönetimlerinde çalışanlar, tüccarlar, maceracı seyyahlar ya da Hıristiyan misyonerleriydi.


Turizmin kavram olarak kullanılmaya başlaması, hele hele ekonomik kaynak olarak algılanması bütün dünyada yeni. Askeri amaçlar dışında 19. Yüzyıl'a kadar dünyayı adımlayanlar sadece sömürge yönetimlerinde çalışanlar, tüccarlar, maceracı seyyahlar ya da Hıristiyan misyonerleriydi. Turizm, ABD'ye göç akınının sonucunda oluşan akrabalık bağları, 1. Dünya Savaşı'nda kader birliği yapan kıta Avrupası'yla Amerika arasındaki yakınlaşma ve Hindistan'da tutunmaya çalışan İngiltere Krallığı'nın teşvik ettiği Uzakdoğu'ya ilgi sonucu ortaya çıkan; buharın güç kaynağı olarak demiryolu ve gemilerde kullanılmasıyla sektör boyutuna gelen bir faaliyet.

19 Nisan 2013 Cuma

Osmanlılarda Mevlid-Prof.Dr.Ekrem Buğra Ekinci

Sultan Ahmed Câmiindeki bir mevlid alayını gösteren eski bir gravür. 

Çocukken Kıbrıs’a ilk gittiğimde, Mevlid Kandili’nin tatil olması beni şaşırtmıştı. Bu Osmanlı geleneğine İngilizlerin bile dokunmamış olması garibime gitmişti. Osmanlılar zamanında Mevlid Kandilleri tatil olduğu gibi, fevkalâde ihtişamlı merasimlerle kutlanırdı. Bütün Müslüman devletlerde de mevlid kandili coşkulu bir bayram idi. 

14 Nisan 2013 Pazar

Sadece aşkına boyun eğdi-Avni Özgürel

Şu sözler Tepedelenli Ali Paşa'nın Napolyon'un İtalya krallığına getirdiği kardeşi Jozef Bonapart'a yazdığı mektuptan: "İnsan kendi zaferiyle övünmeli ve kendisine güvenmeli.


Şu sözler Tepedelenli Ali Paşa'nın Napolyon'un İtalya krallığına getirdiği kardeşi Jozef Bonapart'a yazdığı mektuptan: "İnsan kendi zaferiyle övünmeli ve kendisine güvenmeli. Ben sizin gibi zaferlerinden kardeşlerine de pay çıkaran bir ağabeye sahip değilim." Fransa imparatorunun Osmanlı'ya karşı işbirliği yapmak istediği ve Güney Yunanistan'la birlikte Arnavutluk'un tamamını yönetimine bırakmayı vaat ettiği insandı Tepedelenli.

Kayseri'den Balkanlar'a göç etmiş bir ailenin çocuğuydu Ali Paşa. Gençliği çete savaşları ve baskınlar arasında geçti. önce Derbentler Başbuğu Kurt Ahmet Paşa'nın, sonra Delvine Mutasarrıfı Kaplan Paşa'nın hizmetine girdi. 1775'te hayatını değiştiren bir olay yaşadı. 

93 Harbi'ne böyle girdik-Avni Özgürel


Rumi takvimle 1293 yılına denk geldiği için '93 Harbi' diye anılan 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi'nin üzerinden tam 125 yıl geçti.

Rumi takvimle 1293 yılına denk geldiği için '93 Harbi' diye anılan 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi'nin üzerinden tam 125 yıl geçti. Osmanlı'nın Balkanlardan tamamen çekilmesine, Kars ve Ardahan'ın 40 yıl işgal altında yaşamasına yol açan savaşı biz neredeyse unuttuk. Oysa tarih dinamikler değişmediği sürece tekerrür edeceğini her vesileyle gösteriyor.

Irak'ı Mithat Paşa ihya etti-Avni Özgürel

Osmanlı asırlar boyunca Irak, Safevi sarayıyla Topkapı arasında bir tür rekabet sahası oldu.


Osmanlı asırlar boyunca Irak, Safevi sarayıyla Topkapı arasında bir tür rekabet sahası oldu. İran mezhep bağlılıkları dolayısıyla ayrı bir hassasiyet gösterdiği bölgeye hâkim olma yarışından kopmadı; Osmanlı da şia'ya karşı Sünni geleneğin temsilcisi olması sebebiyle bu topraklardaki iddiasından hiç vazgeçmedi.

Gerçek o ki, 19. yüzyıla kadar Osmanlı İmparatorluğu'nun başındaki padişahlar bölgenin ihtiyaçlarıyla fazla ilgilenmediler. Irak, yerel aşiretlerin güç dengesine dayalı, büyük bir sorun çıkmadığı sürece müdahale gerekmeyen bir bölge olarak algılandı.

12 Nisan 2013 Cuma

Osmanlı’da bilim-Taha Akyol


Osmanlı’da bilim

İSMET Berkan dünkü yazısında “Belki Taha Akyol kızacak ama” diyerek Osmanlı’nın Kanuni döneminin ortalarından itibaren bilime ilgisizleşmeye başladığını yazdı, çöküşün temel sebeplerinden birinin bu olduğunu belirtti.Şimdi, ‘belki İsmet Berkan kızacak ama’ bu konuda benim ne düşündüğümü, ne yazdığımı bilmeden hüküm vermiş! Evet, benim Selçuklu ve Osmanlı kültür mirası hakkında hassasiyetim büyüktür. Sanırım Berkan bundan hareketle yanlış bir sonuca varmış.Yine de teşekkür, bilimde geri kalmamız konusunu gündeme getirmiş oldu.

31 Mart 2013 Pazar

2012’den iyilikler bekleyelim ama 1912 felâketini de hiç unutmayalım-Murat Bardakçı


Yeni yılın ilk gününde geçmişin kapkaranlık bir döneminden bahsetmemek için kendi kendime çok direndim ama unuttuğumuz ve bizim için çok büyük dertlerle dolu olan bir seneyi hatırlatmadan edemedim: Bundan tam bir asır öncesini, 1912’yi... 1912 senesi Türkiye’ye çok büyük felâketler getirmiş ve Osmanlı Devleti’nin yıkılışı o yıl başlamıştı...

YENİ yılınız kutlu olsun, herkese sağlık içerisinde iyilikler, mutluluklar, güzellikler getirsin, vesaire, vesaire, vesaire... Ama, Allah 2012’deki kaderimizi bundan tam bir asır önceye, 1912’ye benzetmesin; memlekette o sene yaşananların benzerini bir daha göstermesin ve yaşatmasın... Amiiin! Dikkat ederseniz, tarihimiz boyunca sadece 1912’nin değil, son birkaç asırdan buyana 10’lu ve de 80’li senelerin bizim için hiç de iyi olmadığını, o dönemlerde memleketin başına hep bir işlerin geldiğini ve dertlere uğradığımızı görürsünüz. Şimdilik 10’lu ve 80’li senelerdeki uğursuzlukların ayrıntısına girmeden, sadece bundan bir asır önce, 1912’de yaşadıklarımızı hatırlatacağım... Kısaca söyleyeyim: 1912, başımıza çok büyük sıkıntıların geldiği ve binbir belâ ile boğuştuğumuz bir senedir ve Osmanlı Devleti’nin asıl yıkılışı o sene başlar...

30 Mart 2013 Cumartesi

Ah padişahı bir görsem-Prof.Dr.Ekrem Buğra Ekinci

Yıldız Sarayı’nda bir cuma günü ‘Cuma Selamlığı’ için yapılan hazırlıklar... 

Osman­lı pa­di­şah­la­rı­nın her haf­ta cu­ma na­ma­zı kıl­mak mak­sa­dıy­la câ­mi­ye çı­kış­la­rı, im­pa­ra­tor­luk ha­ya­tı­nın en deb­de­be­li me­ra­sim­le­rin­den­di. Adı­na Cu­ma Se­lâm­lı­ğı ve­ya Se­lâm­lık Res­mi de­ni­len ve her saf­ha­sı in­ce­den in­ce­ye teş­ri­fat ka­ide­le­ri­ne bağ­lan­mış olan bu me­ra­sim­ler si­ya­sî ba­kım­dan da bü­yük bir ehem­mi­ye­ti ha­iz­di. Pa­di­şah sal­ta­nat ara­ba­sı­nın için­de, sağ­lı sol­lu me­ra­sim bö­lük­le­ri­ne men­sup as­ker­le­rin ara­sın­dan câ­mi­ye gi­der, bu ara­da halk so­kak­la­ra dö­kül­müş bir hal­de, “za­ma­nın bu en haş­met­li hü­küm­da­rı­nı” dün­ya gö­züy­le gör­me­ye ça­lı­şır­dı. Sa­de­ce halk için de­ğil, o an­da ül­ke­de bu­lu­nan ec­ne­bi­ler için de gö­rül­me­ye de­ğer bir hâ­di­sey­di bu. O ara­da pa­di­şah­tan bir ta­le­bi olan­lar da mey­dan­da bi­ri­kir­di. Bu ba­kım­dan Cu­ma Se­lâm­lı­ğı ta­ri­hi­mi­zin göl­ge­de kal­mış en mü­him sah­ne­le­rin­den bi­ri­dir. 

Aman rütbeye dikkat!Prof.Dr.Ekrem Buğra Ekinci

Sultan II. Abdülhamid Han Cuma selamlığında arabadan inerken - 1908 

Osman­lı Dev­le­ti’nde pro­to­kol ge­re­ği her ma­kam ve me­mu­ri­ye­tin ken­di rüt­be­si­ne mah­sus un­van­la­rı var­dı. Ce­mi­yet­te her­kes mev­ki­ini ta­nır; had­di­ni bi­le­rek ha­re­ket eder­di. Otur­ma­sı, kalk­ma­sı, ko­nuş­ma­sı, yaz­ma­sı hep bir usul çer­çe­ve­sin­de ce­re­yan eder­di. İm­pa­ra­tor­luk­la­rın hu­su­si­ye­ti iş­te bu­dur. Dev­le­ti, ce­mi­ye­ti, ai­le­yi de­vam­lı ve sağ­lam kı­lan da ge­le­nek­le­re bağ­lı­lık­tır. 

K­TİP­LER EZ­BE­RE Bİ­LİR­Dİ 
Res­mî ya­zı­lar­da, hat­ta mek­tup­lar­da, ya­za­na ve ya­zıl­dı­ğı ye­re gö­re de­ği­şen bu un­van­lar mut­la­ka kul­la­nı­lır­dı. He­men her kâ­ti­bin ez­be­re bil­di­ği bu un­van ve hi­tap­la­ra el­kâb-ı res­miy­ye de­nir­di. Os­man­lı­lar­da bu res­mî ya­zış­ma usu­lü­ne çok ehem­mi­yet ve­ri­lir­di. Un­va­nın yan­lış ya­zıl­ma­sı, kır­gın­lık­la­ra, hat­ta skan­dal­la­ra se­be­bi­yet ve­re­bi­lir­di. 

28 Mart 2013 Perşembe

Selanik’te kız kaçırma olayı!Aziz Üstel


Abdülaziz Han’ın tahttan indirilmesinden önce Selanik’te öyle bir olay yaşanır ki, 1877-78 Osmanlı-Rus savaşının çıkış nedenlerinden biri olarak da gösterilir kimilerince. Son hesaplaşmada bir (kimine göre iki) konsolosla 14 isyancının öldürülmesine yol açan “Selanik Vakası”nın kökeninde Bulgar bir kızın Müslüman bir erkeğe aşık olup Müslümanlığı seçerek sevdiğiyle evlenmek istemesi yatar!

27 Mart 2013 Çarşamba

Basında güç-para ilişkileri-Avni Özgürel


ı, yabancı ülke temsilcileri ve yöneticileriyle ilişkilerinden dolayı her dönemde kuşkulu bakışların, eleştiri oklarının hedefi oldular.

Basın mensupları, yabancı ülke temsilcileri ve yöneticileriyle ilişkilerinden dolayı her dönemde kuşkulu bakışların, eleştiri oklarının hedefi oldular. Diplomatlar, bulundukları ülkenin gazeteci ve yazarlarıyla iyi ilişkiler geliştirmek, onları etkilemekle görevli; basın mensupları da haber almak için sefaret mensuplarıyla dostane ilişkiler geliştirme peşinde.