8 Haziran 2013 Cumartesi

Pazar bir gün müdür? - Doğu Ergil

Yoksa bir duygu mudur; geçmiş haftanın tüm yüklerinin geride bırakılması için fırsat diye gördüğümüz ya da nasıl geleceği belli olmayan bir haftanın yarı merak, yarı kaygı ile beklendiği bir "gözüm saatte" durumu mu? İnsanlar pazarları beklerler. Kendilerinden esirgendiğini düşündükleri özgür zaman kullanımı anı geldiği için mi? Pazar günlerinin sabahında hissettiğimiz özgürlük, dirilik ve içten içe sevinci pek hissetmeyiz pazar akşamları. Şartlı tahliye sona eriyormuş gibi gelir kimimize. Hüzünleniriz.

Toplu çalışma hayatına geçmeden, hele fabrikalarda ve bürolarda topluca çalışmaya başlamadan önce pazar günleri herhalde farklı yaşanırdı. Türkçe'de adını yöre pazarlarının kurulduğu günden alma olasılığı yüksek. Hristiyanlar'ın topluca kiliseye gittiği, ibadet ve vaazın pekiştirdiği yerel topluluk ruhunun koyulaştığı bir 'gün'den öte toplumsallaşma vesilesi olmalı pazar günü. Müslüman ve Yahudi toplumları bu olguları cuma günleri yaşaya gelmiş.


Günümüzün pazarı, kapitalizm tarafından keşfedildikten sonra büyük ölçüde alışveriş zamanına dönüştü. Ama bu, sabahları geç kalkıp, tek elle kaldırması zor gazete ekleri gözden geçirildikten sonraya denk geliyor. Giderek 'Pazar gününü kullanma' yöntemi birbirine benzeyen insanların pazar sıkıntıları da benzerlik kazanmaya başladı. Bakıyorum çevreme, sanki çıkıp bir yerlere gitmek ve aynı şeyleri yaşamakta benzeşmekten kaynaklanan bir pazar sıkıntısı, eve dönünce de yorgunluğu sezinliyorum. Sözü edilen 'pazar sendromu' bu olsa gerek.

Ülkemiz, dünyanın batı yakasına yaklaştıkça ekonominin yeni dengeleriyle birlikte yeni değerler, kavramlar, alışkanlıklar hayatlarımıza giriverdi. Yaşam tarzımız, gündelik alışkanlıklarımız, eğilimlerimiz trend oluverdi. Bu trendler çok sık değişti, zaman içinde bizim tarafımızdan belirlenmekten çıkıp bizi belirleyen 'vazgeçilmezler' halini aldı. Trend aşağı, trend yukarı, bugünün trendi yarının trendi; "trendin kadarsın" noktasına geliniverdi. "Orta-sınıflaşma"veya orta-sınıfın genişlemesi de bu olsa gerek.

Tabii ki bu yeni ekonomik düzen kendi insan ve meta markalarını da türetti. Kutsanan bir davranış halini alan tüketim, hızla kendi 'mabetlerini' de yarattı: Alışveriş merkezleri (AVM). Birçok aile, özellikle pazar günleri önce uzun bir kahvaltıya, sonra alışverişe gitmek için arabalar aldı. Pazar günlerinin melankolik ev sakinleri, artık coşkuyla sokaklara, alışverişe, ihtiyaç fazlası beslenmeye ve neyi uygun görürlerse almak için o pazardan bu pazara (kiminin adı sosyete pazarı) koşturmaya başladı. Ama önce brunch! (Sabah kahvaltısı ile öğle yemeğini birleştiren Halil İbrahim sofraları.)

Pazar, bir günün değil, kendi başına bir sektörün adı oldu. Reklamcılar özenle pazarlar üstüne çalıştılar. Brunch ciddi bir sektöre dönüştü. AVM'ler müzikli, şenlikli, özel indirimli pazar etkinlikleri düzenler oldular.

Üyeleri arasında iletişimin iyice azaldığı çekirdek aileler, pazar günlerini en coşkulu, en fazla etkinlikle, en fazla alışverişle geçirirken uzun süre birlikte olma rekorları kırdılar. İletişim düzeylerinde pek değişiklik olmasa da bir aradaydılar ya... Pazarları, TV'ler bile hadlerini bilerek insanların hayatından çekildiler. Artık insanların tek meşgalesi iddiasında bulunmuyorlar. Alışveriş, brunch ve "ağır" gazeteler pazar günlerinin yeni trendleri.

Bir gazeteden bin gazete çıktı. Ailenin her bireyine hitap eden ekler, gazetelerin olduğu kadar okurunun da kimliğini belirler oldu.

Bu bir eleştiri yazısı değil, sadece bir gözlem. Buyurun, yeni kentli orta sınıfla tanışın.

Hiç yorum yok: