Süleyman Yaşar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Süleyman Yaşar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Ağustos 2013 Pazar

Koçlar koalisyonları mı sever? Süleyman Yaşar

Koç grubu yöneticileri, 9 Temmuz 2009'da ABD Ankara Büyükelçisi ile ABD Hazinesi temsilcilerine siyasi ve iktisadi gidişatı anlatıyorlar.

Taraf gazetesinde 6 Nisan 2011'de yayınlanan WikiLeaks belgelerinde yer alan ABD raporunda "Koç Holding yöneticileri, IMF yardım etmezse özel sektörün 20 milyar dolar olan borcunu döndüremeyerek çökeceğini ileri sürdüler. Ve Türkiye'nin IMF'li döneminin sona ermesinden sonra yaptığı bütçeyi felaket olarak nitelendirdiler. IMF programı 2011 genel seçimleri öncesinde popülist politikaların uygulanmasını önleyeceği için, AKP Hükümeti'nin buna yanaşmadığını ima ettiler"

Türkiye'de iflas edecek şehir var mı? Süleyman Yaşar

Detroit şehrinin iflasının ardından ABD'de beş şehrin daha iflas edeceği ve Detroit gibi iflas ertelemesi isteyeceği ileri sürülüyor. "Peki nedir iflas ertelemesi?" diyerek sorarsanız; başvurulan mahkeme eğer iflas erteleme kararı verirse borçlu şehir normal faaliyetine devam ediyor, alacaklılar belli bir süre yasal takip yapamıyor.

Snowden'a göre ABD ekonomik NATO kuruyor-SÜLEYMAN YAŞAR

CIA çalışanı Edward Snowden, ABD ve İngiliz istihbaratının 2009 G-20 toplantısında konuk üyeleri dinlediğini ileri sürmüştü. Ardından CIA'nın, Google, Microsoft, Apple ve başka IT şirket kullanıcılarının şahsi bilgilerine ulaşabildiğini belirtmişti. Bu kez Snowden'dan alınan bilgilere göre ABD'nin Çin ve Rusya'yı dışarıda bırakarak ekonomik NATO kurmak istediği ileri sürülüyor

Peki nedir ekonomik NATO? NATO, açılımı Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü olan bir güvenlik işbirliği teşkilatı oluyor. Oysa ekonomik NATO, ABD ve AB arasında bir serbest ticaret anlaşması ile ABD ve Pasifik ülkeleri arasında yeni bir serbest ticaret anlaşması meydana getiriyor. Böylece ABD, Çin ve Rusya'yı dışarıda bırakan iki yeni serbest ticaret bölgesi kurmayı planlıyor. Bu plan 22. yüzyılın tasarımı oluyor. Ve güneşin Washington'dan kontrolü anlamına geliyor.

Deniz Baykal'ın planı Mursi'de mi denendi? Süleyman Yaşar

 Mısır'da ilk defa seçimle gelen cumhurbaşkanı Muhammed Mursi askeri darbeyle devrildi. Mursi'ye ancak bir yıl izin verildi.

Peki görev yapmasına ancak bir yıl izin verilen Mursi'nin darbe yoluyla devrilmesinin koşulları nasıl hazırlandı? Darbeciler toplumun en zengin sınıflarıyla işbirliği yapmadan darbe yapamaz. Bu tespiti, Adam Smith 250 yıl önce Milletlerin Zenginliği kitabında şöyle yapıyor "Ülkede zenginler ve büyük sermaye sahipleri kendi işlerini güven içinde yürütürler. (Adeta kendilerine özgü dokunulmaz bir hukuk yaratırlar.) Fakat küçük sermaye sahipleri ve fakirler, askeri ve mülki yüksek memurlarca 'adaleti sağlayacağız' bahanesiyle sık sık soyulup yoksul bırakılırlar.

Böylece küçük sermayenin gelişip büyümesi engellenir ve büyük sermayedarlar kendi tekellerini güçlendirip çok büyük kârlar elde ederler" diyor. İşte, iktidara gelen Mursi'nin fakirlere yardım yerine girişim özgürlüğünü sağlayacağını söylemesi Smith'in işaret ettiği elitleri rahatsız etti. Hemen belirtelim, Mısır'da Hüsnü Mübarek rejimine yakın olmay

Faiz lobisi vatandaşı nasıl soyuyor? Faiz lobisi cari açığı nasıl kullanıyor? Erdoğan en çok hangi olaya kızdı? Gerici ve tutucular 'Faiz lobisi yoktur' diyor- Madem faiz lobisi yok Tom Hayes neyin nesi?Faiz lobisi 2006'daki dört puanın peşinde -Faiz lobisi ne kadar komisyon almış?Bu da nesi? Hani faiz lobisi yoktu?Faiz lobisinin son yalanı ne? Faiz lobisi kızgın, Merkez kazançlı -Süleyman Yaşar

Faiz lobisi vatandaşı nasıl soyuyor? 

Faiz lobisi, paranın fiyatı olan faizi manipüle ederek rant kollayanlara hizmet edip, onlara güzelleme yapanlara deniliyor. 

Bizde de "faiz lobisi yoktur, faizler piyasada arz ve talebe göre belirlenir" diyerek halkı kandırmaya çalışanlar, siyasetçi ve bürokratlara finans kesiminin çıkarları için baskı yapanlar ile bürokrasiye finansal kesiminin rantlarını kollamak için kendi elemanlarını yerleştirenler faiz lobisini, oluşturuyor.

9 Ağustos 2013 Cuma

Taksim olaylarının asıl nedeni ne? Taksim olaylarının ekonomik nedenleri - Bazıları borçlarını vatandaşın sırtına yüklemek mi istiyor? Tut ki Erdoğan 'Köşeme çekildim, ne haliniz varsa görün' dedi o zaman ne olacak? Nedir faiz lobisi? Erdoğan niye lobiyi işaret etti? Süleyman Yaşar

Taksim olaylarının asıl nedeni ne? 

Dünyada genç işsizlik oranı hızla yükseliyor. Hafta sonu açıklanan Euro bölgesi nisan ayı verilerine göre ortalama işsizlik oranı yüzde 12.2 olurken, 16-24 yaş aralığındaki genç işsizlerin oranı yüzde 24.4'e yükseldi. Peki niye genç işsizlik önemli? Çünkü genç işsizler sosyal barışı hızla bozabilecek güce sahipler.

Gelelim çeşitli ülkelerdeki genç işsizlik oranlarına... Genç işsizlik oranı Yunanistan'da yüzde 62.5, İspanya'da yüze 56.4, Portekiz'de yüzde 42.5, İtalya'da yüzde 40.5, Hollanda'da yüzde 10.6, Almanya'da yüzde 7.5 olarak açıklandı. ABD'de ise genç işsizlik oranı nisanda yüzde 24.1 oldu. Arap ülkelerinde de genç işsizlik oranları sırasıyla Ürdün, Fas, Lübnan ve Tunus'ta yüzde 40, Suriye ve Mısır'da yüzde 60'a ulaştı.

2 Temmuz 2013 Salı

Petrol fiyatlarını manipüle edip vatandaşı nasıl soydular? - SÜLEYMAN YAŞAR

Faiz oranlarını kendi aralarında anlaşarak belirleyip vatandaşı soyan bankaların ardından bu defa petrolcülerin marifetleri ortaya çıkarıldı.

Neydi faizlerdeki soygun? Hemen hatırlatalım. Küresel finans piyasalarında eşik değer (benchmark) olarak kabul edilen LİBOR, yani Londra bankalararası faiz oranlarını bazı büyük bankalar kendi aralarında belirleyip 800 trilyon dolarlık mali piyasaları yıllardır dolandırıyorlardı.

Bu dolandırıcılık yöntemiyle emekliden işçiye, öğrenciden ev kadınına kadar pek çok kişinin cebinden haksız kazanç elde ettiler.

Terör saldırısı niçin yapıldı? - SÜLEYMAN YAŞAR

Reyhanlı'da yapılan terör saldırısı tam da Başbakan Erdoğan'ın ABD'ye yapacağı ziyaretin öncesine denk getirildi. Peki niçin böyle acımasızca bir eylem tam bu ziyaret öncesi yapıldı? Çünkü Erdoğan, Washington'da, Levant Basini adı verilen Doğu Akdeniz'deki İskenderun Körfezi'nden Suriye, Lübnan, İsrail, Gazze, Kıbrıs'ın doğusunu kapsayan bölgedeki enerji kaynaklarının çıkarılması ve Türkiye üzerinden taşınması projesini görüşecek. Bu proje Avrupa ülkelerini, Rusya, Çin, Kafkasya, Ortadoğu ve Orta Asya ülkelerini yakından ilgilendiriyor. Projenin özelliği Türkiye'nin enerji merkezi olması düşüncesinin hayata geçirilmesi oluyor.

Alkolizm Rusya'yı nasıl çökertiyor? - SÜLEYMAN YAŞAR

Ruslar, dünyanın ilk yapay uydusu Sputnik'i 1957'de uzaya fırlattı. Ardından 1961'de uzaya giden ilk kozmonot Yuri Gagarin'in, ABD'den önce uzaya çıkıp, uzaydan dünyayı ilk gören insan olması Kremlin'e büyük bir özgüven ve iddiacılık getirdi. Tabii bu özgüven ve iddiacılık beraberinde Rusya'nın temeline dinamit koyan alkolizm salgınını ortaya çıkarttı.

Yapılan hesaplamalara göre 1940-1980 arasında Rusya'da işgücünün üçte biri alkolizm nedeniyle kayboldu. İşte bu verileri dikkate alan Mikhail Gorbachev, 1985'te Moskova'daki alkol satan ve imal eden işyerlerinin yüzde 90'ını kapattı. Ve yılda 400 bin kişinin aşırı alkolden ölümünü engellendi. Fakat alkol yasağına kızan sokaktaki adamın isyanı üzerine 1991'de tekrar alkol lisansları dağıtılmaya başlanınca Gobachev'in politikası çöktü.

Altın fiyatlarındaki oyun ne? Süleyman Yaşar

Altın fiyatları son bir ayda hızla geriledi. Bir ons (31.1 gr) altının fiyatı 1.600 dolardan, önce 1.360 dolara düştü, ardından 1.450 doların üzerine çıktı.

Peki bu fiyat hareketini nasıl açıklayacağız? İşte altındaki bu fiyat hareketi bazı büyük yatırım bankalarının özellikle Goldman Sachs'ın oyunu olarak nitelendiriliyor. Çünkü Goldman Sachs'ın uzmanlarını spekülasyon amacıyla bilinçli olarak altın fiyatı tahmini yapmaya yönlendirdiği ileri sürülüyor. 

Akademisyenler zenginlere mi hizmet ediyor? Süleyman Yaşar

Paul Krugman
Bazı ekonomistler günümüz ekonomik koşullarında istihdam artışını savunurken bazıları faizlerin yükseltilmesini savunuyor. Böylece bu tartışma sınıfsal bir nitelik kazanıyor. Çünkü Nobel ödüllü ünlü iktisatçı Paul Krugman önceki gün New York Times'daki köşesinden, "Büyüme ve istihdam artışını savunan ekonomik doktrinin etkilerini sınıf ve eşitsizlik kavramından soyutlayarak anlayamayız" diyor. Ve ekonomik durgunluk dönemlerinde kemer sıkma politikalarının üst sınıfların referanslarına uygun olduğunu ileri sürüyor. Hatta bu kemer sıkma politikalarını toplumdaki yüzde 1'lik mega zenginlerin sorunlarını çözmek için onlara hizmet eden akademisyenlerin hazırladığını ileri sürüyor. 

25 Haziran 2013 Salı

Merkez bankaları altın satarak ülkelerini kurtarabilir mi? Süleyman Yaşar

Altın fiyatlarının hızla düşmesi, Güney Kıbrıs Merkez Bankası'nın altın satacağının duyulmasıyla başladı. Bu haberin ardından G. Kıbrıs Merkez Bankası'nın 400 milyon euro tutarında altın satabileceği ortaya çıktı. 

Altın satılacağı haberleriyle tedirgin olan piyasalarda, Avrupa'da zor durumda olan Portekiz ve İtalya'nın da altın satarak para sağlayabileceği düşüncesi yayılmaya başladı. Ve altın fiyatları hızla düşüşe geçti. 

Tabii altın fiyatlarının gerilemesinde tek neden Güney Kıbrıs'ın altın satabileceği haberi değildi. ABD Merkez Bankası'nın yıl sonunda parasal genişlemeyi yavaşlatacağı haberlerinin de etkisi oldu altındaki düşüşte.

Barış süreci faizcinin ve silahçının işine niye gelmedi ? Süleyman Yaşar

Türkiye'de paranın fiyatı olan faiz hep küresel faizlerin çok üzerinde oldu. Tabii bunu enflasyondan arındırılmış faiz anlamına gelen reel faizler olarak söylüyoruz. Reel faizleri yüksek tutmak için Türkiye'nin ülke derecelendirme notu haksız olarak düşük tutuldu. Böylece risk primi yükseltilip adeta bu ülke haksız yüksek faizlerle soyuldu. Vatandaş ve Hazine, her yıl olması gerekenden milyarlarca lira fazla faiz ödeyerek kolay para kazanmaya alışmış kesimin cebine aktardı. Sadece Hazine'nin 2012'de 14 milyar lira fazladan haksız faiz ödediğini hemen belirtelim

Bu ödenen haksız faizlere karşı çıkıp "Türkiye'nin notu niye düşük seviyede tutuluyor?" diyerek notçulara sorulduğunda, cevap olarak, Türkiye'de yaşanan savaş ortamının siyasi riskleri çoğalttığı gerekçesi ileri sürüldü hep. Şimdi barış süreciyle birlikte halkın notçu adını verdiği ve dünyada pek çok ülkede sahte not vermekten yargılanan derecelendirme kuruluşları ne yapacaklarını şaşırdılar. Çünkü ileri sürdükleri savaş gerekçesi ortadan kalktı. Hatta Türkiye'nin başarılı performansı karşısında artık dayanamayacağını anlayan Standart&;Poor's firması Türkiye'nin notunu "yatırım yapılabilir" seviyenin bir basamak altına çıkartabildi ancak. Bir üstüne çıkarsa iki derecelendirme kuruluşu "yatırım yapılabilir" notunu vermiş olacağından doğrudan sermaye akımlarının birdenbire Türkiye'ye yöneleceği gerçeği onları yönlendiren faiz lobisinin işine gelmedi. Ve bu nedenle Türkiye'nin notu olması gerekenin çok altında tutulmaya devam edildi. Fakat barış sürecinin ilk olumlu sonuçları alınmaya başlanınca bu defa piyasalarda faizler kendiliğinden gerilemeye başladı. Bu yılın başında yıllık bileşik faizi yüzde 6.15 olan Hazine gösterge tahvilinin faizi, geçen hafta sonunda yıl başına göre yüzde 12.3 gerileyip tarihinin en düşük seviyesi olan yüzde 5.39'a düştü.

Tabii bu anlattıklarımız faizin Hazine'yi ilgilendiren kısmı... Bir de Türkiye'nin notunun yatırım yapılabilir seviyeye getirilmesini engelleyen diğer nedene bakalım. Son dönemde ülke not artışını engelleyen nedenlerden biri bankaların yüksek kredi faizleri oluyor. Mevduatı düşük faizle toplayan bankalar, kredi verirken yüzde 12.5 reel faiz alıyor. İşte bu haksız kazancı sürdürmek için not artışı barış sürecinin piyasalarda yarattığı olumlu havaya rağmen bir türlü yaptırılmıyor. Amaçları yüksek kredi faizleriyle küçük ve orta büyüklükteki iş adamlarını yani KOBİ'leri soymak. 

Faizcilerin ardından gelelim silah tüccarlarına... Kredi derecelendirme kuruluşlarının verdiği notlara bakıldığında, silah üreten Lockheed Martin firması adeta mükemmel işliyor. Hiçbir riski yok gibi. Yine notçulara göre, Sikorsky, Black Hawk helikopterlerini üreten Hovers AD&;B Company'nin riskleri çok düşük. 

Bu iki firmanın notları hep A seviyesinde tutuluyor. Bu not seviyesi bu firmaların hisse senetleri ve borçlanma kâğıtlarına hemen yatırım yapın anlamına geliyor. İşte işin sırrı burada. Türkiye'nin notunu yükseltseler bu silahçıların notları düşecek. Bu nedenle notçular Türkiye'de barışın ekonomiye getirdiği olumlu havayı görmezden geliyorlar. Neye dayanarak söylüyoruz bunu? Bingöl'de bu yıl şubatta alınan yatırım teşvik belgesi tutarı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 5.000 artarak 1 milyar 61 milyon liraya yükseldi. Böylece Türkiye'de barış süreciyle birlikte ekonomiye yansıyan olumlu hava faizlerin ve silahçıların işine gelmiyor. Hem silahçı hem de faizci barışta haksız kazandıkları paraları kaybedeceklerini biliyorlar.

Anlayacağınız "Reel faizler sıfır olsun" dediği mitingin ardından Başbakan Erdoğan'ın konvoyuna kimlerin suikast yaptığını barış sürecinin piyasalara etkisiyle daha iyi görebiliyoruz

11 Haziran 2013 Salı

Madem faiz lobisi yok peki yakalananlar kim?-Süleyman Yaşar

Madem faiz lobisi yok peki yakalananlar kim?              
Bazıları yine "Faiz lobisi yoktur, faizler piyasada serbest rekabet koşullarında belirleniyor" diyerek vatandaşı aldatmaya çalışıyor. O halde onlara şu soruyu sormak gerekiyor: Madem faiz lobisi yok, Londra'da faiz hadlerini manipüle ettiği gerekçesiyle yaka- lanıp, 20 milyar dolar cezayı ödeyecek olanlar kim? Yine Türkiye'de Rekabet Kurumu tarafından yakalanıp, 13.3/193-100 sayılı Kurul kararıyla para cezasına çarptırılanlar kim?

21 Nisan 2013 Pazar

Para Üzerine Büyük Oynayanlar-Süleyman Yaşar


  • Dünya Bankası, Kuzey Kıbrıs olarak andığı KKTC’de kumarhaneler ile off-shore bankacılığın, karapara aklamanın birinci kaynağı olduğunu bildirdi. (Şubat 2006)
  • Lefkoşa’da bir Türk bankasının şube müdürü Mahmut Karımış’ın 7.5 milyon lirayla ortadan kaybolması, offshore skandalını ortaya çıkardı. KKTC Maliye Bakanı Ersin Tatar’a gelen ihbarla başlayan operasyonda, Türk bankalarının Malta gibi ülkelerde offshore hesabı açarak, kayıt dışı bavulla para transferi yaptığı ortaya çıktı. (Temmuz 2012)

22 Ocak 2013 Salı

Vakıf üniversitelerinin kasası nasıl boşaltılıyor?-Süleyman Yaşar

Türkiye'de yüksek öğrenim talebi hızla çoğalıyor. Sadece 2013'te üniversite seçme sınavlarına 1 milyon 937 bin öğrencinin başvurduğu açıklandı. Bu başvuruların 560 bin 763'ü halen bir üniversiteye kayıtlı olan öğrencilerden, 1 milyon 222 bini de bir üniversiteye kayıtlı olmayanlardan oluşuyor. Bunların 800 bin 810'u henüz orta öğretimi bitirmiş değil.


Gelelim üniversitelerin 2013 kontenjanlarına... Üniversiteler bu yıl 937 bin 676 öğrenci alabilecek. Bu kontenjanın yaklaşık yüzde 45'i açık öğretimden oluşuyor. Halen üniversite öğrencisi sayısı ise 4 milyon 113 bini buluyor. Hatırlatırsak, 1942-1943 döneminde Türkiye'de yüksek öğretim öğrenci sayısı 11 bin civarındaydı. 

Yunanistan'ın niye battığı açıklandı-Süleyman Yaşar

Yunanistan battı ama niye battığı tam olarak açıklanamamıştı. İşte Yunanistan'ın nasıl kurtulacağı konusunda McKinsey danışmanlık firmasına hazırlattırılan rapor, çözümlerin yanı sıra batışın nedenlerini de bize gösteriyor. 


McKinsey'in raporuna göre, Yunanistan 1981 yılında Avrupa Birliği'ne tam üye olduğunda bir tarım ülkesiydi, en iyi beyaz peynir ve zeytinyağını Yunanlılar yapıyordu. Ama 1981'de Yunanistan Avrupa tarım sübvansiyonları sistemine dahil olunca işler değişti. Zengin Avrupa ülkelerinin tarıma verdiği devlet yardımları, kontrolsüz olarak Yunan çiftçilerine dağıtıldı. 

Bu yardımlar çiftçiler tarafından traktör yerine Mercedes otomobillere yatırılınca tarım gelişeceğine çöktü. Yunanistan'ın zeytinyağı pazarını İtalya ve İspanya kaptı. Beyaz peynir pazarını da yine Amerikan, Fransız, Danimarkalı şirketler ele geçirdi. Beyaz peynirin yağsızından kızartılmışına kadar ürün yelpazesini geliştirdiler. Böylece Avrupa'nın diğer ülkeleri Yunanlıların ürün pazarlarını ele geçirip onlara kendi ürünlerini satmaya başladılar. Peki McKinsey danışmanlık şirketinin raporuna göre Yunanistan nasıl kurtulacak? Yunanistan'a AB ve IMF'den verilen kurtarma yardımının toplam tutarı 220 milyar euroyu bulacak. Bu paranın geri ödenmesi için vergi toplamak gerekecek. İşte bu vergileri yaratacak ekonomik işlemler,Yunanlıların tekrar en iyi bildiği işlere dönüşüyle gerçekleşecek. 

Yunanistan'ın nüfusu 11 milyon işçi sayısı 5 milyon kişiyi buluyor. Artık ömür boyu devlet memurluğu kalkacak, yani yoğun özelleştirme uygulaması yapılacak. Mantıksız kamu yatırımları durdurulacak. Zarar eden kamu şirketleri kapatılacak. Hatta yeni Başbakan Samaras'ın yaptığı ilk resmi açıklamaya göre devlet demir yolları bile satılacak. Tabii özelleştirmelerin ardından açıkta kalan işgücü Yunanlıların en iyi bildiği işlere yönlendirilecek.
Nedir bu işler? McKinsey, sekiz yükselen sektör öneriyor Yunanlılara. Bunlar sırasıyla, ilaç yapımı, medikal turizm, yaşlıların bakımı, atık yönetimi, yabancı öğrencilere klasik temel bilimler yüksek öğretim hizmeti, lojistik merkez, su kültürü ve Yunan spesiyali yiyecek üretimi. Kısaca beyaz peynir yapımı, zeytinyağı ve turizm. Çünkü dünya beyaz peynir ihtiyacının yüzde 28'ini hâlâ Yunanlılar karşılıyor, dünya zeytinyağı pazarının da yüzde 4'ünü yine Yunanlılar kontrol ediyorlar. Bu iki üründe marka ve kalite kontrolünde yeni çalışmalar yapılacak. Pazar tekrar kazanılacak. 

Japonya'dan sonra dünyanın en büyük gemi filosuna Yunanlılar sahipler. Bu filoyla orta sınıf turisti tesislerine çekecekler. İnşaat malzemesi olarak çimento, alüminyum üretimine destek verilecek ve ilaç endüstrisine yönelik yeni teşvikler uygulanacak. 
Peki Yunanistan McKinsey'in raporuna göre kurtulur mu? 

Tahminlere göre, Yunanistan ekonomisi bu yıl yüzde 6.5 oranında küçülecek. İşsizlik mart ayı verileri itibarıyla yüzde 21.9 düzeyinde bulunuyor. Demek ki işsizlik yıl içinde daha da artacak. Kısacası Yunanistan için işler kısa dönemde pek iç açıcı değil. Ama McKinsey'in raporuna göre on yıl sonra önerilen sekiz sektör üzerine çalışılırsa ilave 49 milyar euro katma değer sağlanacak, 520 bin yeni istihdam yaratılacak. 

Gelelim ekonominin peynir ve zeytinle kurtulmasına... Başka çare yok. Mercedes otolar satılacak yerine traktörler alınıp kollar sıvanacak. Borçların ödenmesi için kaliteli zeytin yağı, peynir üretimine yeniden başlanacak. Yunanistan'ın dış ticarete konu malları bunlar çünkü. Bir de önerilen turizm, yaşlı bakımı, klasik temel bilimlerde yüksek öğretim türü hizmetler var ki, çözüm pek umutsuz sayılmaz. Çünkü dünya gıda talebi, yaşlı bakımı, medikal turizm ihtiyacı hızla çoğalıyor. 

McKinsey'in Yunanistan raporunu Türkiye ekonomi yönetimi muhakkak okumalı. Çünkü dünyada aşırı regülasyon yapan üç ülke sırasıyla Yunanistan, Türkiye ve Polonya olarak sayılıyor raporda. Bildiğiniz gibi aşırı regülasyon verimliliği hızla geriletiyor. Batı'da herkesin kendisini toparlamaya çalıştığı bir dönemde Türkiye verimliliği teğet geçmemeli.

Yerli otomobil nasıl üretilir?-Süleyman Yaşar

Türkiye yerli otomobil üretmek istiyor fakat pek çok kişi çok tuhaf biçimde karşı çıkıyor. "Türkiye yerli oto üretemez" diyorlar. Hatta bazıları da bunun bir hayal olduğunu ileri sürüyorlar. Zaten Türkiye'nin altın ihracatının "ihracattan sayılmadığını" savunanlar da aynı kişiler. "Altın Türkiye'de üretilmiyor" gibi ekonomi dışı bir gerekçe gösteriyorlar.

Bu düşünce şekline göre, Türkiye'nin otomobil ihracatının da ihracattan sayılmaması gerekiyor. Çünkü Türkiye ihraç ettiği otomobillerin motor ve aktarma organlarını ithal ediyor. Bu iki unsur otomobil üretim maliyetinin yüzde 80'ini oluşturuyor. 

Anlayacağınız yerli otomobil imalatına karşı çıkanların aslında yaptıkları Türkiye'yi daima küçümsemek. Böylece önerilen her yeniliğin içini boşaltıp bu ülkeyi dış ödemeler dengesini sağlayamaz halde tutmak ve yüksek faizle borçlandırmak. Kısacası amaçları, Türkiye'den yüksek faiz yoluyla kolay para kazanmak. 

Peki "Türkiye yerli otomobil üretebilir mi? 

Bildiğiniz gibi Türkiye'de yeni Ticaret Kanunu'nun kayıt dışını önleyen maddeleri, TÜSİAD ve TOBB'un talimatıyla CHP önderliğinde delik deşik edildi.

Böylece şirket ortağının şirketten para çekmesi eskisi gibi serbest bırakıldı. Şirket ortağı, oğluna, kızına, damadına aldığı en lüks otomobilin bedelini ve giderini, aynı geçmişteki gibi bugün de kendi şirketine kolayca yüklüyor. Hatta öyle ki, en lüks araçlar, araç bedeli kadar bile cirosu olmayan şirketlerin üzerine kayıtlı bulunuyor. Tabii böyle bir Ticaret Kanunu yerli oto üretimini de engelliyor. 

Ama bu engeller aşılabilir. Yerli otomobil üretimini teşvik edecek ve şirketlerin soyulmasını önleyecek bir öneri Türkiye'nin otomotiv merkezi Bursa'dan geldi. Bursa'dan bir okuyucumuz F. Üreten'in önerisi şu... 

Üreten, "Şirketler kayıtlı araçlarını vergi dairesinin belirlediği azami bedellerle amortisman ve gider yazabilmeli" diyerek devam ediyor. "Bu sistem bildiğim kadarıyla İngiltere'de uygulanıyor. İngiliz vergi dairesi diyor ki, şirkette araç kullanman veya kiralamanı kabul ediyorum ama ben sadece Linea ve benzeri araçların karşılığını vergi matrahından indirimini kabul ederim. Rolls Royce, Mercedes ya da BMW benzeri lüks araçları kabul etmem. Böylece yıllık vergi beyannamesinde şirketin araçlar ile ilgili amortisman, kiralama ve giderleri matraha ekleniyor daha sonra izin verilen miktarlar araç sayısı ile çarpılarak matrahtan düşülüyor.

Örneğin 500 bin lira ticari kârı olan bir şirkete kayıtlı BMW 5'in amortisman ve diğer masrafları 100 bin lira ise bu vergi beyannamesinde kâra ekleniyor. Böylece kâr 600 bin lira oluyor. Bu kârdan kabul edilen araç gideri örneğin 20 bin lira düşülüyor ve kalan 580 bin lira vergi matrahını oluşturuyor. Bu sistemin Türkiye'de uygulanmasının doğru olduğunu düşünüyorum" diyor.

Bu öneriye göre, küçük ortaklar yine büyük ortağın masraflarına katlanmak zorunda kalıyor ama... Hiç olmazsa vergi matrahından en lüks otomobilin amortisman ve giderlerini düşürme olanağı ortadan kalkıyor. Bu caydırıcılık, yerli otomobil üretme konusunda önemli adımlardan biri olabilir. 
Şirketlerde kayıtlı olan araçların amortisman ve giderlerini, yerli imalat oranı yüksek araçlara göre belirleyip, matrahtan bu miktarda bir indirim olanağı getirilirse, yerli araç üretimi teşvik edilir. "Türkiye yerli otomobil üretemez" diyenler bakalım bu gerçekçi öneri karşısında ne yapacaklar? Daha ne tür gerçek dışı itirazlarda bulunacaklar?

Batı'nın 1750'de başlayan üstünlüğü 2030'da bitecek-Süleyman Yaşar

Önümüzdeki yirmi yılda dünya güç dengesi tamamen değişecek. Batı'nın yaklaşık 260 yıldır süren dünya hâkimiyeti sona erecek ve ortaya çok kutuplu bir dünya çıkacak. Bu dünyada hiçbir ülke ya da ülkeler topluluğu diğerleri üzerinde hegemonya kuramayacak. Bugün politikalarını Batılı ülkelerin belirlediği Birleşmiş Milletler, IMF ve Dünya Bankası, yeni küresel oyuncular olan gelişmekte olan ülkelerin ağırlıklı olduğu yönetimlere dönüşecek. 

Bu öngörülerin dayanağı şu: Milli gelir, nüfus, askeri harcamalar ve teknoloji yatırımları dikkate alındığında ortaya yeni bir trend çıkıyor. O da şu: 2030'da artık ABD en büyük ekonomi olma özelliğini kaybediyor ve onun yerini Çin alıyor.

ABD devlet kuruluşu National Intelligence Council'ün geçen hafta yayınlanan "Global Trends 2030: Alternative Worlds" çalışmasına göre, 2030'da Kuzey Amerika ve Avrupa dünyanın hegemonik gücü olmaktan çıkacaklar. Dünyanın önemli ekonomileri olarak onların yerini başta Çin olmak üzere Hindistan, Brezilya, Kolombiya, Endonezya, Nijerya, Güney Afrika ve Türkiye alacak. Bütün bu gelişmeler olurken Avrupa, Rusya ve Japonya'nın ekonomileri göreli olarak gerileyecek. 

Tabii bu arada 2030'a dek dünyada orta sınıfın genişlemesiyle enerji talebi yüzde 50 artacak. Nüfusun yaşlanması hızlanacak. Yiyecek ve su ihtiyacı büyüyecek. 71 trilyon dolar olan dünya yıllık hasılası da 2030'da 132 trilyon dolar olacak. Gelişmekte olan ülkelerin altyapı ihtiyacı, dünya ekonomik büyümesine bu ülkelerin katkısını artıracak. Küresel büyüme hızının yüzde 70'i gelişmekte olan ülke yatırımlarının katkısıyla sağlanacak. Bu ülkelerde artan yatırım ihtiyacına küresel tasarruflar yetmeyeceği için uzun dönemde faiz oranları artacak. 

Peki ABD ekonomisi ne olacak? ABD ekonomisi bulduğu kaya gazı sayesinde kendine yeterli hale geleceğinden enerji açısından bağımsız hatta enerji hammaddesi ihraç eden bir ülke olacak. Böylece ABD enerji açısından sürdürülebilir bir ekonomi haline dönüşecek. 

İslam dünyasına gelince... Kuzey Afrika'da ve Ortadoğu'da Arap Baharı'yla yaşanan liberalleşme ve demokrasi sayesinde gelirler yükselecek. Artan gelirler demokrasi talebini daha da çoğaltacak. Türkiye ve Endonezya İslam dünyasına yön veren ekonomiler olacak. İran'ın bu ikiliye katılabilmesi için mollaların yönetiminden kurtulması gerekiyor.

İşte yakın gelecek böyle öngörülüyor. Türkiye ekonomisinde olumsuz beklenti yaratıp kolay para kazanmak isteyenler sürekli bahane buluyor. Bir gün "ekonomi ısındı, soğutun" diyorlar, ekonomi soğutuluyor, bu defa "büyüme hızı düştü, tekrar ısıtın" diyorlar. Bu da yetmiyor altın ihracatına takıyorlar, sanki altın dünyada ihraç malı değilmiş gibi Türkiye'yi altın ihraç etti diye ABD Senatosu'na şikâyet ediyorlar. 

Bütün bu oyunlara rağmen Türkiye önümüzdeki yirmi yılda gene de dünyanın en önemli ekonomileri arasına girecek. Üzülecekler ama ne yapalım, Amerikan devletinin araştırma kuruluşu böyle söylüyor. Yeminli muhaliflere duyurulur.

Silah satıcılarına barış ödülü verilir mi?-Süleyman Yaşar


Nobel Barış Ödülü bu yıl Avrupa Birliği'ne verildi. Ödül komitesinin açıkladığı gerekçeye göre, AB'ye ödül, 60 yıldır Avrupa'da barış, demokrasi ve insan haklarına yaptığı katkıdan dolayı verildi.
Peki böyle bir barış ödülünü AB gerçekten hak ediyor mu? Bize göre etmiyor. Çünkü AB üyesi başlıca ülkeler dünyanın hâlâ en önemli silah satıcıları.

Kendi içlerinde sağladıkları barışı dünyada sağlamaya pek niyetleri yok. Üye ülkeler arasında barışı, dünyada da savaşı teşvik ediyorlar adeta. Çünkü rakamlar ürkütücü.

Küresel silah ihracatı 2011'de 85.3 milyar tutuyor. Bu küresel silah ihracatının yüzde 30'unu ABD, yüzde 33'ünü AB üyesi ülkeler ve yüzde 24'ünü de Rusya yapıyor.

Peki dünyaya silahları yayan ve bundan yüklü paralar kazanan bu silah ihracatçısı AB ülkeleri kim?
Dünya silah ihracatında ilk ona giren ülkeler arasında AB üyeleri olanlar şunlar: Almanya yüzde 9, Fransa yüzde 8, İngiltere yüzde 4, İtalya yüzde 3, İspanya yüzde 3, İsveç yüzde 3, Hollanda yüzde 3 gibi çok yüksek paylarla küresel silah ihracatında en önlerde geliyorlar.

Peki en çok hangi ülkelere silah satıyorlar dersiniz?

Hindistan bu silahların yüzde 10'unu, Güney Kore yüzde 6'sını, Pakistan yüzde 5'ini ve ekonomisi batmış Yunanistan yüzde 3'ünü satın alıyor.

Kısacası bu barış ödüllü ülkelerin ürettikleri silahların yüzde 79.2'sini gelişmekte olan ülkeler satın alıyor. Özellikle Hindistan ve Pakistan'da halkın bir bölümü aşırı fakirlik çekerken, bu zengin Avrupa ülkeleri o insanların hükümetlerine silah satmakta hiçbir vicdani sorumluluk duymuyor.

Hatırlayın... Yunanistan battığında Fransa ve Almanya'dan yardım istemişti. Fransa Devlet Başkanı Sarkozy ve Almanya Başbakanı Merkel, dönemin Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu'ya hiç utanmadan, "bizden silah alırsan yardım yaparız. Aksi takdirde yardımı unut" dediler.

Hatta Angela Merkel yan yatan ve su yüzüne çıkarken homurtu çıkartıp yerini belli eden 214 sınıfı denizaltıları, itiraz etmelerine rağmen zorla Yunanistan'a sattı.

Tabii bu taşla iki kuş vurdu. "Yunanistan aldı, Türkiye durur mu" diyerek Yunanistan aldı diye, aynı denizaltıları Türkiye'ye de sattı Almanya. Ama kimse şu soruyu sormadı. Almanya bu 214 sınıfı denizaltıları kendisi kullanmıyor. Acaba niye kullanmıyor?

Kısacası Fransa ve Almanya'nın başını çektiği AB, Yunanistan dahil bazı kendi üyelerini, Gümrük Birliği'ne üye ve tam üyeliğe aday Türkiye'yi sürekli kışkırtıp onlara silah satıyor. Bu durumda AB'ye Nobel Barış Ödülü'nü vermek ne kadar doğru oluyor?

Düşünün... Dünya silah ihracatı sıralamasında ilk on arasında tam yedi AB üyesi ülke var.

İnsanları ve doğadaki tüm canlıları öldürmek, doğayı katletmek için kullanılan bu silahların küresel düzeyde ihracının üçte birini yapan bu ülkelere barış ödülü veriliyor. Bu ödül, gerçekten insanlarla ve insanlıkla alay etmek anlamına geliyor.