Mahir Kaynak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mahir Kaynak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Haziran 2013 Salı

Protestonun anlamı- Mahir Kaynak

İnsanlar sorunlarının çözümünü sağlamak ya da siyasi düşüncelerini geniş kitlelere duyurmak için protesto hareketlerine katılırlar. Ancak çoğunlukla eylemleri aksi sonuçlar yaratır. Bu sadece protesto edilen gücün tepkisinden ibaret değildir. Aslında bu eylemi gerçekleştirenlerin amacını ve bunun niçin yapıldığını bilmek gerekir. Genellikle bir protestoda öne sürülen düşüncelerin gerçekleşmesi yerine, iktidara ya da protesto edilen gücün isteklerinin yerine getirilmesinin yolu açılır yani protestoya uğrayan güçler yerine protesto eden güçler zarar görür. Zaten bir ülkede örgütlenmiş yabancı güçler istekleri yerine bunun aksini sokağa döker. Bu protesto yapılmasın anlamına gelmez. Yani protestoların hedefinin yanında bunun doğuracağı etkileri de hesaplanmalıdır. Yani protestoları yaptıran gücün gerçek amaçlarını bilmek gerekir.

Çevre şartları-Mahir Kaynak

Ülkemiz büyük bir değişim sürecini yaşarken iç şartlar çok uygun gözükmüyor. Hükümet Kürt sorununu çözmek istiyor ama muhalefet desteklemiyor ve nasıl bir çözüm istedikleri de bilinmiyor. Bunun dışında dış ilişkiler konusunda mutabakatın olduğuna dair bir belirti ve muhalefetin nasıl bir yapılanmadan yana olduğu bilinmiyor.

Ortadoğu yeniden şekillenirken bundan en etkilenecek taraflardan birinin Rusya olduğu biliniyor. Ortadoğu’ya egemen olan güç stratejik açıdan Rusya’yı etkileyecek bir konumda olacaktır. Rusya ya tek başına bölgeye egemen olacak ya da bu egemenliği bir başka güçle paylaşacaktır.

Altın fiyatlarının anlamı- Mahir Kaynak

02.12.2012 tarihli gazetemizdeki makalemde altın fiyatlarının düşeceğini yazdım. O tarihlerde altın fiyatları fiziki talebin açıklayabileceğinden çok daha süratli bir şekilde yükseliyordu. Tüm dünyada Merkez Bankaları’nın parasal genişlemeye gitmekte olmasından dolayı altın fiyatlarının nispi yükselişi mantıklı görünse de bu durumun sürdürülebilir olmadığı ve zaman içinde oluşan balonun patlayacağı düşünülebilirdi.

Bir yanıyla altın fiyatları düşükken satın alım yapıp rezerv biriktiren sonra da yüksek fiyatlardan satışa geçen fonların da bu işten karlı çıktıklarını söyleyebiliriz. Sıradan vatandaş açısından ise yüksek kar beklentisiyle altın spekülasyonuna girişmek hüsranla sonuçlanmış olmalı. Her zamanki gibi yüksek alım gücüyle piyasayı manipüle etme kapasitesine sahip olanlar daha kazançlı gözüküyorlar. Ancak hala yüksek miktarlarda altın rezervi tutan Merkez Bankaları, bu alana yatırım yapmış olan fonlar da olabilir. Tüm spekülatif yükseliş ve inişlerde olduğu gibi bu ani hareketlerin arkalarında ses getirecek kurbanlar bırakması mümkün. Önümüzdeki günlerde aşırı risk alarak altın pozisyonu alan fonların battığına dair haberler duyarsak şaşırmayalım. Ne de olsa her büyük fiyat hareketinin ardından spekülasyona girişen kişilerin ve kurumların sıkıntılarına dair bilgiler hemen ortaya çıkar.

20 Nisan 2013 Cumartesi

Sosyal yapı-Mahir Kaynak



Yıllar önce Kürtlerin daveti üzerine yurt dışına gitmiştim. Orada bir genç hanımla karşılaştım. Ona “kızım neden bu genç halinle dağa çıkıp kendini tehlikeye atıyorsun” dedim. Bana “Hocam şimdi köyde olsaydım on iki tane olması beklenen çocuklarımla uğraşıyor olacaktım. Köyde ahırdaki koyundan bir farkım olmayacaktı. Dağa çıktım ve insan olduğumu anladım” dedi. Bir başka gün genç bir delikanlı ile sohbet ediyordum. Köyleri hakkında konuşuyorduk. Ona köy ağasıyla tanışıp tanışmadığını sordum. “Köy ağasını herkes tanır ama o herkesi bir adam olarak kabul eder, yani farklılaştırmaz, onun için beni tanıdığını zannetmiyorum” dedi. Bir selam gönderdim ama aldığını bilmiyorum.

Akil Adamlar - Mahir Kaynak


Önce bir saldırının nasıl değerlendirilmesinin doğru olacağını tartışalım. Genel eğilim eylemi gerçekleştirenlerin yakalanması, sonra sorgulanan bu kişilerin anlattıklarına göre bir hükme varılmasıdır. Bu çoğu zaman eylemi planlayanların hedefine ulaşmasına sebep olur. Eylemi planlayanlar kullanılan kişilerin yakalanmasını gözardı edemezler. Projelerinde bunların yakalanması durumunda yapılacakları önceden tespit ederler. Eylemi gerçekleştiren projenin hedefini bilmez. Genelde operasyon yapan örgütün, daha çok gizli servislerin elinde her düşüncenin izlenimini yaratacak kişiler vardır. Solcu, dinci, faşist vs tanımlarına uyan kişilerin olması gibi. Bu kişiler, doğrudan gizli servisle bağlantı kurmazlar. Eylemi planlayan gizli servis, bunları bağlantıların asıl amacını bilmeden, sanki görünen örgüt görevlendiriyormuş intibaı yaratarak arka plana çekilir. Yani rastladığımız solcu, dinci, faşist eylemi yapan kişiler kendilerini yönlendirenlerin siyasi amaca bağlı olduklarını düşünmekte kendileri de bu amaç için mücadele etmektedirler. Ancak yaptıkları eylemin sonuçlarını tahmin edemedikleri için farklı amaçlar için kullanılabilirler. Mesela sağcının eylemi solcuyu güçlendirebilir. Zaten siyasi planda eylemciler değil onlara zıt olanlar kazanır. Bizdeki bütün darbelerin sokak eylemlerinin hiçbirine benzer sonuç vermediği gibi.

Boston Saldırısı - Mahir Kaynak


Önce bir saldırının nasıl değerlendirilmesinin doğru olacağını tartışalım. Genel eğilim eylemi gerçekleştirenlerin yakalanması, sonra sorgulanan bu kişilerin anlattıklarına göre bir hükme varılmasıdır. Bu çoğu zaman eylemi planlayanların hedefine ulaşmasına sebep olur. Eylemi planlayanlar kullanılan kişilerin yakalanmasını gözardı edemezler. Projelerinde bunların yakalanması durumunda yapılacakları önceden tespit ederler. Eylemi gerçekleştiren projenin hedefini bilmez. Genelde operasyon yapan örgütün, daha çok gizli servislerin elinde her düşüncenin izlenimini yaratacak kişiler vardır. Solcu, dinci, faşist vs tanımlarına uyan kişilerin olması gibi. Bu kişiler, doğrudan gizli servisle bağlantı kurmazlar. Eylemi planlayan gizli servis, bunları bağlantıların asıl amacını bilmeden, sanki görünen örgüt görevlendiriyormuş intibaı yaratarak arka plana çekilir. Yani rastladığımız solcu, dinci, faşist eylemi yapan kişiler kendilerini yönlendirenlerin siyasi amaca bağlı olduklarını düşünmekte kendileri de bu amaç için mücadele etmektedirler. Ancak yaptıkları eylemin sonuçlarını tahmin edemedikleri için farklı amaçlar için kullanılabilirler. Mesela sağcının eylemi solcuyu güçlendirebilir. Zaten siyasi planda eylemciler değil onlara zıt olanlar kazanır. Bizdeki bütün darbelerin sokak eylemlerinin hiçbirine benzer sonuç vermediği gibi.

9 Nisan 2013 Salı

Stratejist baba kızın uyarıları-Bülent Erandaç


Baba, Gazi Üniversitesi Ekonomi Profesörü. MİT eski daire başkanı.
1968 gençlik olayları, 12 Mart darbesi, cuntalar, 12 Eylül darbe öncesi ve sonrası, soğuk savaş dönemi, Berlin Duvarı'nın yıkılışı, Irak, Afganistan işgallerini yakından takip eden bir uzman.
Kızı, Deniz Ülke Arıboğan. Uluslararası ilişkiler profesörü. 28 Şubat darbesi öncesi ve sonrasını, Türkiye'nin 2002 yılından sonraki iç ve dış olayların perde arkasını çok dikkatlice takip ve analiz eden bir uzman.
Baba, eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal'a, Kürt sorunu üzerine rapor hazırladı. 1995'li yıllardan günümüze öngörüleri ile çözüm yolları önerdi. Söyledikleri aynen gerçekleşti.
Kızı, Prof.Dr. Deniz Ülke, Başbakan Erdoğan'ın, 100 yıllık birikmiş prangaları kırma hareketine, 'akil insan' olarak katıldı. Çok güzel bir seçim.
Baba-kızın, terör ve kürt sorunu üzerinde detaylı çalışmaları var. Böyle deneyimli iki ismin söyleyeceklerine, önereceklerine dikkat edilmeli, uyarıları göz önünde tutulmalıdır.

Sirat-ı müstakim

6 Mart 2013 Çarşamba

İstihbarat zaafı - Mahir Kaynak


İnternet sitesindeki bir iddiayı gazetede okudum. Buna göre MİT içindeki elemanlardan bazıları rüşvet alarak suçluları koruyordu ve asıl önemli olan bu kişilerin üst kademede olmasıydı. Bir olayı rüşvete bağlamak önemli bir itham gibi görünse de asıl önemi teşkilattaki yabancı yapılanmasını örtmektir. Bir rüşvet olayı sınırlı sayıdaki kişiyi kolay savunacakları bir itham altında bırakır. Hatta bu itham olayın gerçek yüzünü örtmek için kullanılmış olabilir. Ancak o dönemde başka şeyler de oldu ve hep üstü örtüldü.

Yeni yapı ve Almanya-Mahir Kaynak


Dünyada yeni düzen kuruluyor. Ancak bunun tek safhada gerçekleşmesi mümkün değil. Çünkü birkaç güç gelişmenin kendilerinin istediği istikamette olmasına çalışıyor. Şimdi Almanya’nın Türkiye politikasının ne olduğunu ve bunun büyük resmi nasıl etkileyeceğini araştıralım.

5 Mart 2013 Salı

Cambaz!- Ergün Diler

Yıllar önceydi. Mahir Kaynak Hoca bir televizyon programında Kürt meselesi hakkında fikirlerini söylüyordu.
Programa katılan Kürtler bile ileri sürülen fikirlere katılmıyordu!
Hoca bir ara "Dünyanın neresinde olursa olsun yaşayan her Kürt, Türkler'in soydaşı ve kardeşidir. Kürtler'in bir devleti vardır.
O da Türkiye Cumhuriyeti'dir" 
dedi... Stüdyoda buz gibi bir hava esti! Belli ki konuk olarak orada bulunanlar böyle bir çıkış beklemiyordu!

24 Şubat 2013 Pazar

Gerçek nedir?Mahir Kaynak


Gerçek, bazıları için, bir olayın ya da sözün kafasında sabit duran fikre, uyup uymamasıdır. Bunlar ona öğretilmiştir ve bilgiler tarifler ve gerçekler buna uymazsa kabul edilemezdir. Özellikle siyaset alanındaki görüşler ve hedefler bir siyasi akıma uyar. Mesela ülkemizdeki PKK eylemleriyle şu anda yaşanan DHKP-C terör eylemleri birbirinden farklı kaynaklar tarafından kullanılmaktadır. Çünkü ikisinin ideolojisi bir birinden farklıdır. Oysa belli bir odak birbirinden farklı hatta ters olan inanışları kullanabilir. Kitleler tamamen farklı iki düşünce için mücadele edenlerin aynı güç tarafından kullanıldığını aklından bile geçirmez. Hatta terör kendisini kullanan odağın fikirlerine karşı da yapılabilir. Mesela ülkemizdeki terörist düşünce ve eylemler PKK’nın büyümesine sebep olmuştur. Bunu terör karşıtlarının yaptığını söylemesek bile eylemlerinin yarattığı sonuç tamamen kendi düşüncelerine karşıdır. Bu konuda, eğer gerçekse iyi bir örnek temsil eder. El-Kaide’nin İslamcı bir örgüt olduğu ve ABD ile çatıştığı bilgisi bana göre yanlıştır. El-Kaide ABD tarafından eylemlerini haklı göstermek için kurulmuş ve terör eylemi yapmıştır. Bu ABD’nin İslam ülkelerine yaptığı müdahaleleri haklı kılmıştır. ABD İslam’a karşı değildi ama işgal edeceği topraklarda Müslümanlar yaşıyordu. Manzara şöyleydi: Bir İslam örgütü ABD’de eylem yapmış ve birçok ABD vatandaşının ölmesine sebep olmuştur ve ABD’nin güç kullanması kabul edilir olmuştur.

17 Şubat 2013 Pazar

Başarı nedir?Mahir KAYNAK


Her yönetim, sadece günlük olaylarda değil her konuda başarılı görünmek ister. Buna savaşlar da dahildir. Mesela biz Birinci Dünya Savaşı’nda topraklarımızın dörtte üçünü kaybettik ama yedi düveli yenerek devletimizi kurduk deriz. Bugünlerde hükümet terörü sona erdirmek için bazı teşebbüslerde bulunuyor. Ancak muhalefet yapılanları beğenmiyor birisi bunun bölünmenin başlangıcı olduğunu söylüyor. Galip gelen sevinir ama karşı taraftaki sıradan halka karşı küçümseyici tavır sergilemek yanlıştır. Bu halklar yok olmayacaktır ve eğer sizden iyi davranışla karşılaşırlarsa dost bile olursunuz. Mesela Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı’yı tarihe gömen ülkeler bizim dostumuz oldu ama bir düşman yaratmayı ihmal etmediler. O günden beri Yunanistan düşmanımızdır. Ben farklı düşünüyorum ve Yunanistan’la ortak olacağımızı ve geçmişte olduğu gibi tek devletmiş gibi davranacağımızı düşünüyorum. Bu sınırları ortadan kaldırmayacak ama ilişkilerimiz bu sınırı anlamsız kılacaktır.

11 Şubat 2013 Pazartesi

Eylem - Mahir Kaynak


ABD büyükelçiliğine yapılan saldırıyı gerçekleştiren kişinin kimliği biliniyor ama amacın ne olduğu ve kim tarafından planlandığı bilinmiyor. Burada yabancı güçlerin değiştirmek istediği iki durum vardır. Birincisi birileri tarafından etkilenen CHP’nin dış politikası, ikincisi doğrudan Türkiye’nin dış politikasındaki değişme eğilimlerini durdurmak. Bunun dışında ülkemizi de içine alması muhtemel olan bölgesel savaşta tarafımızı belirgin hale getirmek.

9 Şubat 2013 Cumartesi

AB üyeliği-Mahir Kaynak


AB üyeliği

Yarım asırlık bir konu üzerinde şu günlerde de bir tartışma başladı. ‘Acaba üyesi olur muyuz yoksa başka bir yol mu izleriz’ konusu ön sıralara çıktı. Bu konuyla ilgili çok eski görüşlerden söz etmek istiyorum. 1960’larda da bu sorun çok tartışılıyordu. Hocam rahmetli Prof. Haydar Furgaç ile bu konuyu konuştuk. Ben “Türkiye AB’ye girmez, çünkü bu iş sadece ekonomik ve sosyal bir olay değildir, dünya üzerindeki stratejik hesaplara da bakmalı ve ona göre Türkiye’ye bir politika belirlemeliyiz” dedim. O “Türkiye AB üyesi olur ve giderek onun yönetiminde öne çıkar, bu stratejik hesaplarımızın AB lehine olmasının sebebidir” dedi.

Hocam son Osmanlı sadrazamının oğluydu. Bu nedenle birçok soru cevapsız kalıyordu. Mesela son Osmanlı Sadrazamı Cumhuriyet kurulduktan sonra Türkiye’de yaşamış ve 1936’da vefat etmişti. Onun İstiklal Savaşı’na silah desteği yaptığı da söylenirdi. Eğer yeni yönetimle karşı safta olsalar ne o Türkiye’de yaşar ne de yeni yönetim ona izin verirdi. O zaman Osmanlı ile Cumhuriyetin kavgalı olmadığını ve yeni ideolojinin varlığımızı korumak için gerekli olduğunu düşündüm. Osmanlı’nın padişahtan sonraki en büyük yöneticisi yeni devlete razıydı ve onun korunmasını istiyordu.

27 Ocak 2013 Pazar

Görünen ve gerçek-Mahir KAYNAK


27 Ocak 2013 Pazar  

Siyasette olayları çoğu zaman yanlış yorumlarız. Çünkü olayı çıkaran gerçek bir hedef için değil kendi arzu ettiği şekilde yorumlanması için olaya bir çerçeve hazırlar. Mesela istihbarat kuruluşlarının birçok değişik siyasi akımı temsil eden ajanlar bulunur. Bunlar sadece haber toplamakta kullanılmaz.

26 Ocak 2013 Cumartesi

Bireyin sınırları-Mahir Kaynak


Herkes, hangi yönetim olursa olsun, kendisi için çizilen sınırlar içinde yaşar. Doğduğunda bir soydan gelir ve onun sağladığı imtiyazlardan faydalanır ama bir takım sınırlamalarla ve yüklerle karşılaşması doğaldır. Bu konuda belli bir kriter yoktur. Mesela ABD’de zenciler beyazlarla aynı yerde oturamazken son zamanda ABD’nin başkanı oldular ve iki defa üst üste seçildiler.

12 Ocak 2013 Cumartesi

Anılar-Mahir Kaynak


1970’lerde yabancı bir istihbarat görevlisi ile sohbet ederken bana “Ülkenizde Kürt var mı” dedi. Ben de “Sosyolojik olarak varlar ama siyasi açıdan yoklar” dedim. Bana “Yakında siyasi açıdan da var olduklarını görürsün” dedi. Bu arada Devlet Planlama Teşkilatından gelen bir yazıyı mesleğim nedeniyle bana verdiler ve görüşümü sordular. Yazıda Güneydoğu’da köylerin desteklenmesi ve Türkçe öğrenmeleri için meşhur bir gazetenin bedava dağıtılmasını tavsiye ediyorlardı. Bu görüşlere karşı çıktım ve çünkü halkın büyük bölümünün köylerde yaşadığını ve bunun feodal yapıyı kolaylaştırdığını, bir dilin gazete ile öğrenilemeyeceğini, bunun insanların yaşadığı ortamın bir ürünü olacağını söyledim. Yani Türkçe bir yabancı dil olarak değil yaşadığı çevrenin bir ürünü olarak öğrenilmeliydi.

Bir gün eski bir Kürt partisinin toplantısına katıldım ve şunları söyledim: “Siz köle misiniz ki sürekli hak talep ediyorsunuz? Siz bu ülkenin vatandaşısınız ve iktidara gelmek için uğraşmalısınız. Taleplerinizi sizden olmayanların da desteklemesi mümkündür.” Ve herkesten fazla alkışlandım.
***
Türkiye’nin bölüneceği söylentileri başlayınca Güneydoğu Anadolu’nun ekonomik yapısını inceledim. İlk işim bu bölgenin diğer yerlerle ekonomik ilişkisini araştırmak oldu. Şunu gördüm “Bölge kapalı bir ekonomiye benziyor. Ancak çevre ülkelerle kaçakçılık temeline dayalı önemli bir alışverişi vardı. Güneydoğu bağımsız bir devlet olursa “Ekonomik olarak dünyanın son sırasındaki ülkeyi sondan ikinciliğe düşürür sonunculuğu da bu devlet alır” dedim. O zaman bu işte farklı bir hesabın olduğunu düşündüm ve şu sonuca vardım. Böyle bir yapıyı planlayan yabancı güçler kurulacak devletin Kuzey Irak’la birleşmesini ve Saddam’ın kontrolüne girmesini ön görerek. Irak’ın Avrupa ile yakın ilişki içinde olmasını ve Avrupa’nın enerji ihtiyacının bir bölümünü rahatça karşılamasını düşünüyorlardı.

Ancak ABD bu projeyi etkisiz hale getirmek için Irak’ı işgal etti ve Saddam’ı yok etti. Genel kanaat ABD’nin Irak’a demokrasi getirmek için işgal ettiği şeklinde ise de bana göre bu düşüncenin en küçük bölümü bile geçersizdir. Aralarındaki siyasi ve ekonomik rekabet nedeni ile Avrupa’nın Enerji ihtiyacını kontrol altında tutmak için, ABD Kürtleri, eğer kendisi ile ittifak kurarsa, Türkiye ile birleştirmek istiyordu.
ABD’nin Öcalan’ı ülkemize teslim etmesi ve sağ kalmasını istemesi genelde insani duygularla değerlendirildi. Oysa bunlar bir politikanın unsurlarıydı. Öcalan yine PKK’nın lideri oldu ve Avrupa’nın Kürt hareketini kontrol etmek için hazırladığı yeni lider Öcalan’ın varlığı nedeniyle bu yere gelemedi ve hatta öldürüldü.

Bizim hatamız bu olaya siyasi açıdan bakmamak oldu. Sadece bölünme hedefi üzerine kilitlendik ve olayın gerçek yüzünü göremedik. Yani dış güçlerin etkilerini hesaba katmadık.

Bugün izlenen politika doğrudur ama Öcalan’ın bu işi tek başına yaptığını düşünenler onunla görüşmenin yanlış olduğunu düşünüyor. Oysa Öcalan bu sürecin yapıcı değil büyük güçlerin mücadelesinde senaryoda rol alması gereken bir kişidir. Kürt sorununu büyük güçlerin dışında düşünmek yanlıştır ve bu olayı anlamak için geleceğin Türkiyesine ve bunu kimlerin destekleyeceğini anlamak gerekir. Şunu görmeliyiz: Asıl hedef Kürtlerin geleceğini tayin etmek değildir, bu olay Türkiye’nin gelecekteki rolünü belirlemek için yapılıyor ve Kürtler bu işte büyük bir role sahiptir.

Böcekler - Mahir Kaynak


Yanılmıyorsam 1991 yılıydı. Cumhurbaşkanı Turgut Özal Kürt sorununu konuşmak için beni Köşk’e davet etmişti. Günlerden pazardı ve Özal buluşmanın çevreden fark edilmemesi amacıyla memurların Köşk’te olmadığı bir günü seçmişti. Salonda beklerken Özal geldi ve ilk işi radyoyu biraz yüksek bir sesle açmak oldu. Bunu dinlemelere karşı yaptığını söyledi. Bugünlerde de Başbakanın çalışma ofisinde bir yere dinleme cihazının yerleştirildiği ortaya çıktı. Bir ülkede cumhurbaşkanı ve başbakan da dinleniyorsa iki sonuç çıkarabiliriz. Birincisi ülkedeki farklı bir güç en yüksek ve seçilerek gelmiş kişileri dinleyebiliyor. İkincisi ülkenin her yanı bu gücün yerleşmesi için uygun bir duruma getirilmiş. Yani bu güç ülkedeki tüm kurumları ya kontrol etmekte ya da onları etkisiz hale getirebilmektedir. Şu soruya cevap aradım: Ülkemizin istihbaratı bu gücün dinleme faaliyetlerini engelleyecek kadar güçlü değil mi? Yani bu kurum da onun kontrolünde mi? Teşkilatın başarıları hakkında bir bilgimiz yoktu. Kamuoyuna iki operasyon açıklanmıştır. Biri 12 Mart’a sebep olan gizli örgütün faaliyetleri, ikincisi bir daire başkanının yabancı bir servise gizli bir rapor verirken yakalanmasıdır. Bu olaylarda rol aldığım için durum hakkında bilgi sahibiyim. Gizli örgüt, teşkilat tarafından bilinip bir görevliye onun takip etmesi istenmemiştir. Casus görevli teşkilatın kendi faaliyetleri içinde yakalanmamıştır. Teşkilatta görevli bir kişi bu zatın faaliyetlerinden şüphe duymuş ve onu üst kademeye bildirmiştir. Yani bu eylem teşkilatın değil bir kişinin faaliyetleri ile gerçekleşmiştir.
***
İstihbarat örgütleri bir ülkenin güvenliğinde en önemli kurumdur, bir ülkenin güvenliğini ordu sağlar diyebilirsiniz. Şüphesiz ordu çok önemlidir. Eğer istihbaratınız yeterli ölçüde güçlü değilse ülkeyi koruyarak başa getirdiği sivil hükümet başka bir gücün etkisinde kalabilir.
Tarihimizde kazandığımız başarılar devletimizi güçlü saymamıza neden oldu. Acaba galip devlet İngiltere herhangi bir müdahalede bulunmadı mı? Görünüşe göre İngiltere dışarıda kaldı ve hiç müdahale edemedi. Acaba devletimiz kurulurken İngiltere burada güçlü bir ekonomik yapı bıraktı mı? Bu kişileri nasıl tanımlayacağız? Başka bir ülkeye bağlı olduğunu söylersek şu cevabı verirler: Biz olmasaydık başka ülkeler de ekonomimize girerlerdi ve çok odaklı bir yönetim kurmak zorunda kalırdık. Bunlar arasında anlaşmazlık çıkarsa halkımızı ikiye böler ve birbiriyle çatışırdı. Şimdi ve geçmişte yaşadığımız öğrenci olayları bunun bir örneğidir ve kışkırtmalarla harekete geçirilen genç enerjiler toplumda gerilimler yaşanmasına neden oluyor. Protesto diye anılan eylemler genele yayılma stratejisi sekline dönüştürülmeye çalışılıyor.
Dünyada bağımsız olmak kolay değildir ve 200 civarında bağımsız ülkenin olduğu bir hayaldir. Bir ülkede egemenliği sadece hükümete bağlarsak hata yaparız. Yabancı güçler ekonomiyi, eğitimi, kontrol edebilirler. Bu uzun zaman içinde gerçekleştiği için farkına varılmaz. Her farklı kanat kendi görüşlerinin ülkeye yararlı olduğunu söyler, oysa bunların çoğu ülkeyi geri bıraktırır.
Yapacağımız şey güçlü bir istihbarat örgütüne sahip bir yönetim oluşturmaktır. Aydınlar güçlü bir devlet yapısının oluşmasına yardım etmelidir. Güçlü devlet halka karşı değildir aksine devletiniz güçsüzse siz bağımsız bir ülke değilsiniz.

9 Ocak 2013 Çarşamba

Çözüm - Mahir Kaynak


Çözmek için onu doğru algılamak gerekir. Benim bakış açım şöyleydi: Bu sorunu dünya şartlarından bağımsız düşünmek yanlıştı. Öcalan’ın derneği kurarken yurt dışı ile ilişkisi yoktu ve o günlerdeki solcu dernekler gibi kurulmuştu. Yabancı güçler bu derneği kendileri için çok faydalı saymışlar hemen sızmaya çalışmışlardı. Bu sızma tepeden değil orta kademelerden gerçekleşti. Öcalan’ın amacı Türkiye’yi bölmek değl onu değiştirmekti. Bunun en önemli yanının Kürtleri kimliklerini değiştirmeden ülkeyle bütünleştirmek olarak gördü ama biz bunun bölücülük olduğunu düşündük.
***
Bir gün televizyonlarında konuşurken şunu söyledim: “Dünyadaki bütün Kürtler halkımızın soydaşıdır. Devlet yurt dışındaki Kürtlerle ilgilenmeli ve onların sorunlarının çözümüne yardımcı olmalıdır ama Kürtlerin bir bölümü başka ülkelerde yaşadığı için o ülkelerle anlaşmazlıklara sebep olabilir” dedim. Programa, benim gibi, telefonla katılan Öcalan şunları söyledi: “Sayın hocam, dış ülkelerdeki Kürtleri bana bırakın. Ben bu işi hallederim.”
Aslında olayın başından beri üst kademede ele alınmalı iken biz olayı basitleştirip bir kişinin eylemleri olarak gördük. Olayı inceleyip doğru bir teşhis koymadık. Zaten olayın çözülmesini istemeyen dış güçler terör eylemlerine ağırlık verdi ve iç çatışmayı teşvik ettiler. Bu sırada ABD Öcalan’ın Avrupa’ya gitmesi operasyonunu düzenledi ve Avrupa ülkeleri ile anlaşamadığı kamuoyuna gösterildi. Daha sonra bu kişi Kürtlerin yaşamadığı, bir Kürt örgütünün himayesi söz konusu olmayan ve Türkiye’nin herhangi bir kurumunun bulunmadığı bir Afrika ülkesine götürüldü. Bu kişi herhangi bir ülkeye gönderilebilir ve burada yaşaması sağlanabilirdi ve kimsenin ABD’nin işin içinde olduğunu ispatlaması imkansızdı.
Daha sonra Öcalan, sağ kalması şartı ile Türkiye’ye teslim edildi. Genel kanı ABD’nin Türkiye’yi desteklediği biçimindeydi. Oysa Öcalan devreden çıkarsa Kürtleri temsil edecek kişi Avrupa’da hazır bekliyordu ama Avrupa hedefine ulaşamadı ve Öcalan manevi liderliğe devam etti. Daha sonra Avrupa’daki lider adayı öldürüldü.
Biz Kürt sorununda ABD ve Avrupa ülkelerinin politikasını belirleyip bize yakın olanı desteklemedik. İçeride çoğu kimse Öcalan’ın tasfiyesini istiyordu. Ama onun yerine kimin geleceği bilinmiyordu ve bu durumda Kürt hareketinin sona ereceği düşünülüyordu. Oysa yeniden şekillenen dünyada en önemli alan, enerjinin çoğunun sağlandığı Ortadoğu idi ve Türkiye buranın kilit taşı konumundaydı. Bu nedenle olaya bir PKK eylemi açısından bakılmamalıdır.
***
Şimdi ülkemiz için yerel bir sorun değil, dünya çapında bir olay söz konusudur ve hükümetin politikası en uygun olanıdır. Bazı güçler ülkemizin kendi içindeki insanları bütünleştiremezken nasıl olur da bölgeyi bütünleştirir sorusunun güç kazanmasını istiyorlar. Ülkemizdeki muhalefet olaya büyük bir ülke sorunu olarak bakmıyor buradan nasıl kazançlı çıkarım diye bakıyor. Belki onlar kazançlı çıkar ama ülkemiz kaybeder. Çünkü onların politikası, farkında olmasalar bile, Avrupa politikasını destekliyor.