8 Temmuz 2013 Pazartesi

İskandinav ekonomileri krizde başarılı oldu-Okan Umruk

Küresel krizden çıkış sinyallerinin henüz gelmediği bir ortamda İskandinav ülkelerinin gelişmiş ekonomiler arasındaki başarılı performansı dikkat çekiyor. İskandinav ekonomileri küresel krizde başarılarıyla dikkat çekiyor.

Küresel ekonomide toparlanmanın henüz yaşanamadığı bir ortamda İskandinav ülkelerinin krizle başarılı bir şekilde baş etmesi bu bölgenin 21'inci yüzyılda etkin bir model teşkil edip edemeyeceği tartışmalarını canlandırdı. İsveç, Danimarka, Norveç ve Finlandiya'dan oluşan İskandinavya dünyada insani gelişim endeksi gibi sıralamalarda üst sıralarda yer alıyor. Sosyal gelişmişliğin yanı sıra İskandinav ülkelerinin küresel krizden nasıl uzak kaldıkları da giderek daha fazla mercek altına alınıyor. Ünlü İngiliz ekonomi dergisi The Economist de İskandinavya'nın dünya için yeni bir model olup olamayacağını ele alarak bölgenin hem güney Avrupa'nın iktisadi durgunluğu ile ABD'nin aşırı gelir dağılımı eşitsizliğinden uzak kalmayı başardığını vurguluyor. Dergiye göre İskandinav ülkelerinin 1990'lardaki borç krizini başarılı bir şekilde yönetmeleri bugünkü başarılarının önemli bir sebebi. Ama belki de daha önemli bir başka neden ise İskandinavya'nın kamu sektörünü başarılı bir şekilde reforme edip, daha verimli ve şeffaf hale getirmeleri oldu. Dergi İskandinavya'da bugün hakim olan "ince ve zayıf" devlet anlayışı Avrupalı sosyalistlerin "sosyalist İskandinavya" hayalleri ile ABD'li muhafazakarların "sosyal refah devleti" korkularının doğru çıkmamasını sağladı. 1970'lerde ve 1980'lerde İskandinavya'da hakim olan yaklaşım "vergile ve harca" üslubuydu. The Economist'e göre örneğin İsveç'in kamu harcamaları 1993'te GSYH'nin yüzde 67'sine ulaştı. Fakat "vergile ve harca" politikası İsveç'i dünya zenginlik liginin aşağı basamaklarına indirdi. Ülke 1970'te dünyanın en zengin dördüncü ülkesiyken, 1993'te 14'üncü sıraya geriledi.  
                       
O zamandan bu yana ise İskandinavya'da yönelim değişti. Devletin ekonomideki ağırlığı azaldı. İsveç'te devletin GSYH'deki payı 18 baz puan birden düşerek Fransa'daki oranın altına indi. Kısa vadede İngiltere'nin de gerisine inmesi bekleniyor. Vergi oranları azaltıldı. Kurumlar vergisi yüzde 22 seviyesinde oldu. Bu oran ABD'de yüzde 35. İsveç'in bir başka başarısı da bütçe açığını kontrol etmesi oldu. Ülkede bütçe açığı GSYH'nin yüzde 0.3'ü. ABD'de ise bu oran yüzde 7. Kamu hizmetlerinde ise İskandinavlar oldukça pragmatik bir yol izliyorlar. Kamu hizmetleri işlediği sürece bu faaliyetleri kimin sağladığını sorun etmiyorlar. Danimarka ve Norveç özel şirketlere kamu hastanelerini işletme izni veriyor. Dergiye göre tüm Batılı politikacılar şeffaflık ve teknolojiyi geliştirmeyi vaat etse de İskandinav ülkelerinde vaatler gerçeğe daha fazla dönüşmüş durumda. Tüm okulların ve hastanelerin performansı ölçülüyor. Hükümetler şeffaf olmaya zorlanıyor. İsveç'te resmi kayıtlara herkesin erişimi serbest. İskandinav politikacılar resmi limuzin gibi ayrıcalık sağlayan araçları tercih ettiğinde eleştiriliyorlar. Vergi gibi pek çok işlemin internette gerçekleştiği bölgede e-devlet uygulamaları son derece gelişkin.                        
Bununla beraber The Economist'e göre İskandinavya'da olup bitenleri "Thatcherizm"e benzetmek de durumu tam olarak tasvir etmiyor. Çünkü İskandinavya'da rekabetçi kapitalizmi büyük bir devletle kaynaştırmak mümkün hale gelmiş durumda. İskandinav ülkelerinde çalışanların yüzde 30'u kamu sektöründe istihdam ediliyor. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü OECD'de bu ortalama yüzde 15. Bu ülkeler serbest ticarete sonuna kadar inanıyorlar. Örneğin ikon haline gelmiş ama iflasın eşiğindeki markalarını kurtarmak için devlet müdahalesine başvurmuyorlar. Örneğin İsveç'in ünlü otomotiv markası Saab'ın iflasına izin verildi. Volvo ise Çinli otomotiv devi Geely'nin elinde bulunuyor. Bununla beraber İskandinav modeli uzun vadeye odaklanmaktan vazgeçmiyor. Norveç, elinde bulundurduğu 600 milyar dolarlık devlet fonuyla uzun vadeli yatırım olanaklarını araştırıyor. Danimarka'da iş kanunları çalışanın işveren tarafından çıkarılmasını kolaylaştırıyor ama işten çıkarılan kişiye destek ve eğitim imkanları kapsamlı bir şekilde sunuluyor. Finlandiya'da girişim-sermaye ağları organize ediliyor.          
Bununla beraber dergiye göre yeni İskandinav modeli yine de mükemmel değil. Kamu harcamaları bu ülkelerde yine de yüksek. Vergi oranları girişimcileri ülke dışına çıkmaya teşvik edecek kadar yüksek. Örneğin, İngiltere'nin finans merkezi Londra'da çok sayıda İsveçli girişimci ikamet ediyor. Devlet yardımlarıyla yaşayan insan sayısı çok yüksek. The Economist'e göre İskandinavya'dan öğrenilecek en önemli ders ideolojik olmaktan çok pratik. Bu bölgede devletin popüler olmasının sebebi büyük olması değil, işler olması. Bir İsveçli, dergiye göre Kaliforniya'da yaşayan bir ABD'li mükellefe göre daha istekli vergi ödüyor. Çünkü İsveçli ödediği vergi karşılığında daha kaliteli sağlık, eğitim vb. hizmet alacağını biliyor. İskandinav modeli, piyasa mekanizmalarını refah devletine enjekte ederek devletin performansını artırabiliyor.                    
'İskandinavya'da doğmak lotoda kazanmak gibi'
Toplam nüfusu yaklaşık 26 milyon olan İskandinavya'nın tüm olumsuz doğal şartlarına karşın bu kadar iyi performans göstermesi, göçmenler için bir cazibe merkezi olması The Economist dergisine göre bugün bu ülkelerden birinde doğmanın lotoda kazanan numarayı bilmekle neredeyse eş anlamlı. 20'nci yüzyıl İskandinavlar için devletin "koruyucu" rolünden ötürü takdir edildiği bir dönem olmuştu. Pek çok İskandinav için 20'nci yüzyılda devlet, 19'uncu yüzyılın acımasız rekabetçi piyasa şartlarına göre beşikten mezara sosyal refah hizmetleri sunan bir kurumdu. 1870'ten 1970'e İskandinav ülkeleri dünyanın en hızlı büyüyen ülkeleri arasına yer aldı. Bu performans dergiye göre büyük ölçüde bankalar kurulması ve ormanlık alanların özelleştirilmesi gibi özel sektör yanlısı reformlarla gerçekleşti. Fakat 1970 ve 1980'lerde devletin disipline edilmemiş şekilde büyümesi reformların adeta kuma saplanmasına yol açtı. The Economist'e göre İskandinav ülkeleri sosyal refaha kaynaklarının ötesinde harcama ile birkaç büyük şirkete bel bağlama alışkanlığına sahipler. Dergiye göre 1980'lerden sonra göreve gelen İskandinav hükümetleri devletin küçültülmesi ve özel sektör için hayatı daha kolaylaştırma konusunda haklı olmakla birlikte devletten tamamen vazgeçilmesi de yanlış.     
İskandinav hükümetleri dürüstlükleriyle övünüyor
İskandinav ülkelerinin gururlu oldukları bir alan hükümetlerinin dürüstlüğü ve şeffaflığı. İskandinav hükümetleri ağır denetimlere tabi. Örneğin İsveç her vatandaş ülkenin tüm resmi kayıtlarına erişim hakkına sahip. İskandinavlar dergiye göre şeffaflığa iki önemli nitelik daha eklemiş durumdalar. Bunlardan biri pragmatizm diğeri ise inatçılık olarak niteleniyor. İskandinavlar eski sosyal demokrat uzlaşmanın artık işlemediğine kanaat getirdiklerinde bundan hemen vazgeçerek hemen yeni fikirleri devreye soktular. Pragmatizm de yeni uzlaşmanın eskisinin yerini neden çok çabuk bir şekilde aldığını gösteriyor. Çok az sosyal demokrat İsveçli politikacı son yıllarda yürürlüğe konan neo-liberal reformları kaldırmak istiyor. İskandinavya'da sağ ve sol politikalar iç içe geçiyor. Pragmatizm aynı zamanda İskandinavların kendi modellerini niçin geliştirmeye devam ettiklerini de gösteriyor. İskandinavların halen pek çok problemi var. Devlet yapıları çok büyük ve bazı yardım kaynakları çok cömert. Dergiye göre esneklik ve güvenlik kelimelerinin İngilizcesi'nden türetilmiş Danimarka'nın "flexicurity" sistemi işten çıkarmayı kolaylaştıran esneklikten çok iş güvenliğine vurgu yapıyor. Norveç'in petrol zenginliği iş etiğini yok etmekle tehdit ediyor. İstihdamın yüzde 6'sının herhangi bir zaman hastalık izninde olması ile çalışma yaşındaki nüfusun yüzde 9'unun engelli yardımlarına bağlı olması olumlu işaretler olarak görülmüyor. Fakat İskandinavlar yapısal reformlar önermeye devam ediyor. The Economist'e göre İskandinavlar bu yapısal reformları, modellerini tahrip etme pahasına yapmıyorlar. Yani insan kaynağına yatırım yapma yeteneğinden vazgeçmiyorlar. Kapitalist sistemin aksaklıklarına karşı insanları korumaya çalışıyorlar.    

The Economist'e göre zengin dünyanın büyük bölümü İskandinavların 1990'ların başında yaşadığı sorunların benzerini tecrübe ediyor. Bu sorunlar kamu harcamalarının kontrol dışına çıkması ve aşırı cömert sosyal yardım programlardı. Dergiye göre borç krizi sorunlarıyla karşı karşıya olan güney Avrupa'nın bir parça "İskandinav inatçılığı"na ihtiyacı var. Amerika'ya da kamu sektörünü reforme etmek için bir parça İskandinav pragmatizmi gerekiyor. The Economist'e göre İskandinavlar kendi modellerinin tanıtımını hevesli bir biçimde yapıyorlar. İskandinav düşüncü kuruluşları İngilizce detaylı raporlar hazırlıyorlar. İskandinav politikacılar uluslararası toplantılarda kamu sektörü uzmanlıklarını anlatıyorlar. 1990'ların başında İsveç'in ülke ekonomisinin dörtte birini oluşturan ticari portföyünün yeniden yapılandırılmasının önde gelen sorumlularından Dag Detter Asya ve Avrupa'da hükümetlere danışmanlık yapıyor.         

Zor coğrafi şartlar ve hoşgörü geleneği
Yine de dünya genelinde İskandinav hükümet modelinin hızlı bir şekilde yayıldığını görmek kolay değil. The Economist'e göre bu büyük ölçüde İskandinav modelinin çok fazla kendine özgü nitelikler taşımasından ileri geliyor. İskandinav hükümeti yapısı zor coğrafya ve hoşgörülü bir tarihin bileşiminden oluşuyor. Bütün İskandinav devletleri az nüfusları var. Bu da yönetici elitlerin birbirleriyle iyi geçinmek zorunda oldukları anlamına geliyor. İskandinav monarşileri görece barış ortamında yaşarken, aristokrasileri de bağımsız düşünceli İskandinav köylüleri ve denizcileri ile pazarlık yapmak zorunda kalmıştı. Dünyanın bu bölgesinde liberalizm erken tutundu. İsveç, basın özgürlüğünü 1766 yılında garanti etti. Ülke 1840'lardan itibaren devlet işlerinde aristokratlara önceliği kaldırarak liyakat esasını getirdi. Aynı zamanda ülke Tanrı ile birey arasında doğrudan ilişkiyi vurgulayan Hıristiyanlığın Protestanlık mezhebini benimsedi.                       

Coğrafya ve tarihin kaynaşması İskandinav hükümetlerine iki güçlü kaynak sağladı. Biri yabancılara güven, ikincisi ise bireysel haklara inanç. Eurobarometer'in geniş toplumsal güven anketine göre İskandinav ülkelerinde kurumlara güven Avrupa ortalamasının çok üzerinde çıkmış. Ekonomistlere göre bir toplumda güven endeksinin çok yüksek olması işlem maliyetlerini çok düşürüyor. Çünkü Amerikan tipi dava masrafları ile İtalyan tipi karşılıklılık ilkesine dayalı karmaşık anlaşmalara İskandinav ülkelerinde rastlanılmıyor. Bununla beraber The Economist'e göre güvenin erdemleri bunun ötesine gidiyor. Güven, kamuda çalışan insanların yüksek kalitede oldukları anlamına geliyor. Vatandaşlar vergilerini ödüyorlar ve oyunu kuralına göre oynuyorlar. Hükümet kararları yaygın olarak kabul görüyor. 1981'den bu yana 100'den fazla ülkeyi izleyen Dünya Değerler Araştırması'na göre İskandinavlar dünyada bireysel özerkliğe en fazla inanan insanlar olarak niteleniyor. İskandinav modeli büyük devlet ve bireycilik bazı çevrelere göre tuhaf gelse de İsveç'in başkenti Stockholm'de bulunan Ersta Skondal Üniversitesi'den Lars Tragardh'a göre İskandinavlar bu iki niteliği kaynaştırmakta zorluk çekmiyor.   

İskandinavlar devletin temel görevini bireysel özerklik ve sosyal hareketliliği geliştirmek olarak görüyorlar. Başta aile hukuku olmak üzere İskandinavların sosyal hukuk sistemi bireysel özerklik açısından gerekçelendiriliyor. Herkesi kapsayan ve ücretsiz olan eğitim tüm arka planlardan gelen öğrencilere potansiyellerini gerçekleştirmeleri için olanak tanıyor. Evli erkeklerin eşlerinden ayrı vergilendirilmesi eşlerinin kocalarıyla daha eşit olmasını sağlıyor. Herkesi kapsayan çocuk bakımı ebeveynlerin tam gün çalışmasına olanak tanıyor. Tragardh'a göre bu zihniyet için doğru tanımlama "devletçi bireycilik". Dergiye göre İskandinavlar bu eğilimi yurtdışına gittikleri zaman da yanlarında götürüyorlar. 19'uncu yüzyıl ve 20'nci yüzyılın başlarında İsveç'ten ABD'ye 1.3 milyon kişi göç etti. Bu sayı o dönemki İsveç nüfusunun dörtte biriydi. ABD'de o dönem İsveçli göçmenler "kurallara aşırı bağlı oldukları" için dalga geçilen bir topluluk olarak nitelendiler. Ama dergiye göre İsveçli göçmenler Minnesota gibi ABD'nin en iyi yönetilen merkezlerini meydana getirdiler. Bugün bile İskandinav kökenli Amerikalılar ortalama bir ABD'liden yüzde 10 daha fazla "insanların çoğuna güvenilebilir" şeklinde düşünüyor.     
The Economist'e göre araştırmacılar devlet yapılarının ağırlığına rağmen İskandinav ülkelerinin bugünkü başarıları karşısında sık sık şaşkınlığa uğruyorlar. Temel kurala göre GSYH'nin payı olarak vergi gelirlerinin 10 yüzdelik puan artması GSYH'nin yıllık büyümesini genellikle 0.5 ila 1 yüzdelik puan düşürüyor. Fakat böyle sayıların dürüstlük ve verimliliğin sağladığı yararlara ayarlanması gerekiyor. Örneğin İtalyan hükümeti topluma ağır vergi yüklüyor. Çünkü bu ülkedeki politikacılar kamu hizmeti sağlamaktan çok rant amaçlı hareket etmekle itham ediliyor. İsveç eski Başbakanı Goran Persson bir keresinde İsveç ekonomisini ağır vücudu ve küçük kanatlarıyla bilinen ve normalde uçamaması gereken yabanarısına benzetmişti. Bugün ise İsveç ekonomisi eskine göre daha iyi durumda ve uçmaya devam ediyor.             
Küresel oynayan İskandinav şirketleri
İskandinav ülkeleri küresel açıdan rekabetçi etkileyici sayıda şirkete sahipler. Danimarka işitme cihazlarında Oticon, lojistikte Maersk, oyuncaklarda Lego ve içki sektöründe Carlsberg markalarıyla dünyanın en önemli oyuncuları arasında yer alıyor. Ülke rüzgar türbini piyasasında 200 şirketle dünya piyasasının üçte birini meydana getiriyor. Biyoteknolojinin Silikon Vadisi olarak nitelenen Novo Nordisk Danimarka'nın başkenti Kopenhag'dan İsveç'in Malmö kentine kadar uzanıyor. Sanayi ve ar-ge bölgesinin yıllık cirosu 13.4 milyar euro olarak hesaplanıyor. İsveç perakende yıldızları IKEA ve H&M'e ilaveten özellikle madencilik donanımı ve makine aksamında (Sandvik ve Atlas Copco) bazı birinci sınıf oyunculara sahip olmakla övünüyor. Finlandiyalı Kone dünyanın önde gelen asansör ve yürüyen merdiven şirketleri arasında yer alıyor. Cep telefonu devi Nokia'nın sorunları ünlü Angry Birds'ün yaratıcısı Rovio gibi başarılı dijital oyun üreticilerinin performansı sayesinde dengeleniyor. Norveç petrol hizmetleri ile balık çiftlikleri alanında dünya lideri konumunda. İskandinav ülkeleri iyi tanımlanmış küresel nişlerde gelişme fırsatı buldu. Örneğin Sandvik makine-alet süper gücü. Volvo kamyonları dünyanın en yüksek kaliteli yük taşıtlarını üretiyor. The Economist'e göre İskandinav şirketleri başarılarını dört niteliğe borçlu.  Bu niteliklerden ilki en temel endüstrilere dahi uygulanan devamlı inovasyon taahhüdü. Örneğin yüzölçümü küçük olan Danimarka üretkenlik saplantısı sayesinde dünyanın en büyük 8'inci gıda ihracatçısı olma unvanını elinde tutuyor. Danimarkalı çiftçiler ineklerinin süt verimini azamileştirmek için hayvanların dokusuna nakledilmiş mikroçipler kullanıyor. Dergiye göre ikinci nitelik İskandinav şirketlerinin yeniye olan tutkularını uzun görüşlülüğe sahip olmakla dengelemeleri. İsveç halen Wallenbergler ve Bonnierler gibi birkaç köklü ailenin etkisi altında bulunuyor. Danimarka, kısmen ana şirketlerinin uzun vadeli çıkarlarını izlemek için kurulmuş Carlsberg Vakıf ve Lego Vakfı gibi bir dizi organizasyona sahip. Üçüncü nitelik işletmeye uzlaşma-bazlı yaklaşımları. İskandinav şirketleri yatay yapıları ile güven ve işbirliğini geliştirdikleri demokratik yapılarıyla gurur duyuyorlar. Dördüncü bir nitelik ise üretimde kol gücünün yerini makinelerin alması için sarf edilen muazzam çaba. Dükkanlarda otomatik kasa kullanımı uygulaması yaygınlaşıyor. Örneğin İsveçli madencilik donanımı ve makine aksamı devi Sandvik üretkenliği geliştirme konusunda tavizsiz bir tutuma sahip. Çelik çubuk üretilen şirketin dev fabrikalarından birini sanki hayaletler işletiyor. Dört kişi bir komuta merkezinde bilgisayar ekranlarından üretimi izliyor. Birkaç kişi de fabrikanın içinde dolaşarak kontrol yapıyor.
İskandinav devlerini tehdit eden iki unsur
The Economist'e göre tüm bu başarılı konumlandırmaya rağmen en iyi İskandinav şirketlerinin çok güçlü iki düşmanı var. Bunlar zengin ülkelerdeki rakipler ile gelişmekte olan ülkelerdeki yeni faaliyete geçen şirketler. Örneğin 2000 yılında Finlandiyalı mobil telefon devi Nokia sektörde liderdi. İskandinav şirketleri mobil iletişim standartlarına öncülük ettiler. Nokia da dünyanın en büyük cihaz üreticisiydi. Ama bugün Nokia ayakta kalmak için mücadele ediyor. Stephen Elop CEO olmasından bu yana şirket çalışanlarının beşte birinin işine son verdi. Dünyanın mobil telefon devi olan Nokia asli faaliyeti bilgisayar üretmek olan Amerikalı Apple'ın akıllı telefonlarına yenildi. İsveçli Ericsson telekom ekipmanı üretmek üzere telefon cihazı üretiminden çekildi. Fakat bu şirket de şimdi 1980'lerin başında mevcut olmayan Çinli Huawei şirketinin meydan okumasıyla karşı karşıya. Bu iki taarruz bölgenin en büyük zayıflıklarını da ortaya koymuş durumda. Tasarım ve mühendisliği bir araya getirmede başarısızlık. İskandinavya'nın bir erdemi olan uzlaşma ve sabra dayalı işletme yönetimi, yeni teknolojilerin ortaya çıkması halinde dezavantajlı bir duruma yol açabiliyor. Sabır da tasfiyeye yol açabilir. Örneğin dergiye göre rüzgar gücünde uzmanlaşan Vestas'ın üst yönetiminin şirket hisseleri yüzde 90 değer kaybetmesine rağmen görevde kalması eleştirilmesi gereken bir durum. The Economist'e göre eğer İskandinav ülkeleri yüksek kaliteli iş pozisyonları üretecekse yeni bir başarılı kapitalistler kuşağı üretmeleri gerekiyor.     

Hiç yorum yok: