13 Şubat 2013 Çarşamba

Türkiye'nin ağabeyliği-Murat Bardakçı


ESKİ zamanların büyük imparatorluklarının geçmişte hâkimiyetleri altında bulundurup sonradan bağımsızlık vermek zorunda kaldıkları devletlerin dertleriyle uğraşmaları, imparatorluk geleneklerinin devamıdır.

Meselâ, Afrika'da bir zamanlar hayli toprağı olan Fransa, eski sömürgelerinin hâlâ birçok meselesi ile yakından alâkadar olur. Çad'da siyaset gerildiği zaman arabuluculuk yapar, müdahalesi bazen sopalı olur ve büyük patırtılardan sonra elinden çıkarmak zorunda kaldığı Cezayir'e bile lüzumu halinde ağabeylik eder.
Aynı davranış, yani göz-kulak olma âdeti İngilizler'de de vardır. Eski imparatorluk topraklarının parçası olan yeni ülkelerle "Commonwealth" yani İngiliz Uluslar Topluluğu sayesinde her an zaten temas ve işbirliği vardır ama Londra küçük, özellikle de uzak kıt'alardaki fakir memleketlerin hâlâ patronu gibidir.

NİHAYET HATIRLADIK AMA...
Türkiye, eski imparatorluklara mahsus bu görevi, ancak son birkaç senedir yerine getirmeye başladı. 1920'lerden buyana ihmal ettiğimiz, hattâ bir çeşit redd-i miras ile yok saydığımız bölgeleri, halkları ve oralarda kurulmuş olan devletleri hatırlayıp yeniden yakın ilişkiler içine girdik. Bu memleketlerin fakir olanlarına yardıma başladık, siyasi didişme içerisinde bulunanlarına da ağabeylik çabasına giriştik.
Bu çabaların başında Suriye ve Libya konusunda tarafları sakinleştirme teşebbüslerimiz ile arabulucuk faaliyetlerimiz geliyor ve aslında eski imparatorluklara mahsus bir görev olan bu girişimler, bazı çevrelerde "Neo Osmanlılık" diye yorumlanıyor.
Ama, Türkiye ile sömürgeciliğe İkinci Dünya Savaşı'nın sonrasına kadar devam etmiş Avrupa ülkelerinin hem idarî geçmişleri hem de girişimleri arasında bazı farklar vardır.
1. Avrupa imparatorlukları ile şimdi bağımsız olan bazı eski toprakları sınırdaş değildirler. Bu bölgeler geçmişin "denizaşırı topraklar"ı yani sömürgeleridir, vaktiyle Osmanlı sınırları içerisinde bulunan ve 19. ve 20. yüzyılda kurulmuş olan devletler ise bizim vilâyetlerimizdir. O devrin İstanbul'u, Bursa'sı veya İzmir'i ile Trablus'u, Bağdat'ı, Şam'ı yahut Kahire'si arasında hukuken hiçbir fark yoktur.
Batı'nın kendi toprakları arasındaki geçmişteki farklı uygulamaları hâlâ yürürlüktedir. Meselâ, Fransa'nın Güney Amerika'daki toprağı Guyana'ya Fransız yahut Schengen vizeniz de olsa elinizi kolunuzu sallayarak gidemezsiniz, Paris'ten ayrı bir "denizaşırı topraklar vizesi" almanız gerekir ve bu vizeyi de çok zor verirler.

BÖYLE DERTLERİ YOK Kİ...
2. "Ağabeylik" eden Avrupa ülkelerinde silâhlı boyuta gelmiş ayrılıkçı hareketler yoktur. Tasfiyelerini çoktan tamamlamışlardır, Korsika yahut Kuzey İrlanda benzeri ayrılıkçı faaliyetlerde ise "silâh" kavramı senelerden buyana zaten unutulmuştur ve oralarda bir gün içerisinde 13 ailenin ocağına ateş düşmez!
3. İngiltere yahut Fransa gibi eski yüzyılların denizaşırı imparatorlukları, vakti zamanında kendilerine ait olan memleketlerde şimdi herhangi bir problem çıktığı takdirde, bunu kendi başlarına halleder yahut halletmeye çalışırlar! Öyle "temas grubu" adı altında dünyanın dört bir yanından yahut başka kıt'alardan temsilciler falan getirmez, işin içine başkalarını sokmaz, çatışan tarafları masanın başına oturtur, "Burada anlaşacaksınız ve çözüm de işte böyle olacak" diye sadece dikte ettirirler!
Zira hem bunu yapacak güçleri vardır, hem de eski topraklarına ve teb'alarına karşı altmış küsur sene devam etmiş bir redd-i miras politikası uygulamadıkları için onlardan hâlâ saygı görürler.

Hiç yorum yok: