25 Ekim 2012 Perşembe

AHISKALI TÜRKLER VE KÜLTÜRLERi - İrade YÜZBEY


AHISKALI TÜRKLER VE KÜLTÜRLERi
İrade YÜZBEY


ÖZET

Ahıska, Gürcistan’ın güneybatısında Türkiye
sınırında bulunan bölgedir. Gürcü kaynaklarında
Meskhetiya olarak adı geçen bu coğrafya Türklerin çok
eski yerlesim merkezidir. Dede Korkut Hikayeleri’nde Ak Saka olarak anılan Ahıska’dan, Evliya Çelebi’nin Seyahatname eserinde de söz edilmektedir.

Bu çalısmada Ahıska’dan sürgün edilerek farklı
coğrafyalarda yasamaya zorlanan Türkler, kültürleri ve
yıllardır bitmeyen yolculuklarından bahsedilecektir.


Giris

Ahıskalı Türklerin tarihi, etnik kimliği, dili, sosyal yapıları
yeterince arastırılmamıstır. Son dönemlerde yapılan bazı bilimsel
çalısmalar bu toplumla ilgili yıllardır Avrupa ve Rusya’da ortaya
atılan tezleri çürütmek için yeterli sayıda değildir. Ahıskalı Türkler
kimdir ve neden bu isimle tanımlanıyorlar? Bu Türk kavminin 16.
yüzyıldan önce Gürcistan sınırları içerisine yerlestiği hakkında
görüsler vardır. Kendilerini o bölgede ‘yerli’ olarak gören Ahıskalı
Türkler geçmisten günümüze değin değisik adlarla tanımlanmıslar. İ.
Rafatov Meshetiya i Meshi ( Meshetiya ve Meshler) adlı çalısmasında
N. Marr’ın görüslerine dayanarak söyle yazmaktadır: ‘Eski Mısır’da
ve Mezopotamya’da onları ‘Meshler’, ‘Mosohlar’ veya ‘Moshlar…
diye adlandırmıslar. Onlar güçleri ve gelismis kültürleriyle
biliniyorlardı.’ (Rafatov, 1996;5) Yine N. Marrın görüslerini esas alan
Rafatov, Ahıskalı veya Mesheti Türklerinin ayrı bir dili olduğunu,
hatta Bibliya’nın Gürcüceye Mesh dilinden aktarıldığı görüsüne
katılıyor. ( Rafatov, 1996;8) Profesör Doktor Fahrettin Kırzıoğlu ise
onlarca tarihsel belgeye dayanarak bu ve benzeri tezlerle örtüsmeyen
çok farklı görüsler ortaya atıyor. F. Kırzıoğlu Ahıska bölgesinin eski
bir Atabek Yurdu olduğunu ve burada yasayan halkın çoğunun sarısın
Kuman-Kıpçak tipinde olup çok zengin halk edebiyatı ve folklor
geleneğini yasattıkları, ‘Osmanlı Türkü’ suurunda oluslarının… bazı
görüslere bir nevi cevap olduğu kanısındadır. ( Kırzıoğlu 1992; 11.)
Belgelerden de anlasıldığı gibi, tarih boyunca Kafkaslar birçok
kavmin geçis noktası olmustur. Ahıska bölgesi de farklı dönemlerde
Saka, Hun, Bulgar, Hazar… Türklerinin hakimiyet kurdukları yer
olmustur. Bu bölgeye akın eden kavimler içerisinde en kalıcı olanları
Kıpçaklardır. M.Ö 8. yüzyıllarda Kuzey Kafkasya’dan güneye büyük
bir göç dalgası baslamıs, Kırzıoğlunun da yazdığı gibi, Đlk Kıpçaklar
Yukarı-Kür ve Çoruk boylarına yerlesmis, 12. yüzyılda ise yine
Yukarı-Kür ve Çoruk bölgesine yerlesen Son Kıpçaklar burada ‘Sa-
Atabago/ Atabek-Yurdu Hükumeti’ni kurmuslar.(Kırzıoğlu,1992;10.)
Dede Korkut’ta Ak Saka Kalesi’nden ve Oğuz boylarının Kıpçaklarla
yaptıkları mücadeleden sık sık söz edilmektedir. ‘ Meğer Açık Tatyan
Kalesi’nden, Ak Saka Kalesi’nden kafirin casusu var idi. Bunları
görüp teküre geldi,der: Hay ne oturuyorsun, köpeğini havlatmayan,
kedini miyavlatmayan alplar bası Kazan oğlancığı ile sarhos olub
yatıyorlar dedi.’ (Ergin,2003;93) Ahıska ağzı da Dede Korkut’ta
kullanılan Oğuz Türkçesine yakın bir dildir.

Rus Çarlık dönemi Ansiklopedilerinde Eski Atabek yurdu
halkının ‘Müslüman-Gürcü’ olarak nitelendirilmesine karsı çıkan
Kırzıoğlu bu kavmin, Gürcü vakanüvislerince daha İskender
zamanında, yani M.Ö 4. asırda Kür nehri boyunda Buntürki ve Kıpçak
ismiyle gelip yerlestiklerine dair bir rivayet nakledildiğini ve
Kıpçaklar’ın da o kadar eski dönemde varlığının imkan dahilinde
olduğu görüsüne katılıyor. (Kırzıoğlu, 1992;33) Ahıska Türkleri de bu
bölgeye yerlesen Kıpçak boylarının bir koludur. Bugün de bazı
kaynaklarca ‘Mesheti’, ‘ Gürcüoğlu’, ‘ Gürcüden dönme’, ‘
Türklesmis Gürcü’, ‘Gürcülesmis Türk’, ‘Gürcülesmis Mesh’,
‘Müslüman Gürcü’ olarak tanımlanan Ahıskalı Türklerin kullandıkları
dil fazla arastırılmadığından, bu eski Türk kavminin Gürcü kökenli
olduğu ve Türkçeyi Osmanlı Döneminde birincil dil olarak kabul
ettikleri, kullandıkları dilde iliskiye bağlı bir karmasa olduğu ve
benzeri tezler ne yazık ki geçerliliğini kaybetmemistir. Ahıska
Türklerinin sosyal yapılarının, gelenek ve göreneklerinin Gürcü
kimliğiyle uzaktan yakından hiçbir bağı yoktur. Ana dili Gürcüce olan
Ahıska Türkü de yoktur. Mesket, Mesheti ve Ahıskalı tanımlamaları
coğrafyasal bir adlandırmadır. Bu toplumun dilinde Gürcü unsurları az
sayıdadır. Kasgarlı Mahmud’un Divanü Lugati’t Türk adlı eserindeki
bazı sözcüklerin aynı anlamda ve neredeyse aynı biçimde bugün de
Ahıska söz varlığında yer alması onların etnik kimliğine tutulan
aynadır. Bunu su örneklerde görebiliriz:

Divanü Lugati-t Türk                Ahıska Ağzı

   Boguz                                   Boğuz
   Bürçek                                  Bürçek
   Çiçalag                                 Çeçala
   Egsük                                    Egsük
   Etmek                                  Etmek
   Anda(orada)                          Anda(orada)
   Munda(burada)                      Munda(burada)
   Baqırsuq                               Boğarsuq

Ahıskalı Türkler sadece etnik kökenleri, tarihleri gelenekleri,
yasam biçimleri ve kullandıkları Türkçeyle değil; karsı karsıya
kaldıkları sorunlarla daha çok dikkat çekmislerdir. Bugün farklı
cağrafyalara ‘sepelenen’ ve yukarıda da anlatıldığı gibi, değisik
adlarla tanımlanan bu toplum, yıllarca kimlik mücadelesi vermistir.
Kendilerini ‘dıslanmıs’ olarak da gören Ahıskalı Türkler halen çözüm
arayısı içindeler. Doğu Anadolu ağızlarına yakın bir Türkçeyle
konusan, kendini Osmanlı Türkü olarak tanımlayan ve sosyal
hayatlarında Türk kültürü baskın olan bu toplum, Gürcüoğulları gibi
birtakım yakıstırmaları hiçbir zaman kabullenmemistir.1921 yılında
Moskova Antlasması ile Gürcistan’a bağlanan Ahıska’da yasayan
Türkler için yasam daha da zorlasmıstır. Baslangıçta uygulanan etnik,
dini ve kültürel baskılara zamanla siyasi baskılar da eklenmistir.
Nüfus cüzdanlarına uyruğu ‘Türk’ yazılan Ahıskalı Türklerden Gürcü
asıllı oldukları düsüncesi asılanmaya çalısılmıs, bu da yetmezmis gibi
Tamaradze, Papaladze, Koçadze, Zeladze, Svanidze… gibi Gürcü
soyadlarını kullanmak zorunda bırakılmıslardır. Tüm yasadıklarına
karsın etnik değerlerinden ödün vermemeye çaba gösteren Ahıksalı
Türkler için İkinci Dünya Savası yeni ve acımasız bir dönem
olmustur. Esleri, kardesleri, yakınları… ‘HER SEY VATAN iÇiN’
çağrısına kosan Ahıskalı Türkler kapalı kapılar ardında nelerin
döndüğünden habersizdiler. 1944 yılında alınan ‘gizli’ bir kararla,
vagonlara doldurularak çok uzak coğrafyaya sürgün edilen binlerce
kisi bu insanlık dısı muameleyi hak edecek hangi suçu islediğini
bilmiyordu. Orta Asya’nın ağır coğrafi kosullarına alısmak onlar için
kolay olmadı. Yanlarına sadece üç günlük yiyecek almalarına izin
verilen Ahıskalılardan hasta ve yaslı olanları uzun süren bu ağır
yolculuğa fazla direnemediler. Yolda yakınlarını kaybeden Ahıskalı
Tirkler varacakları son durağı merak ediyorlardı. Çünkü eski SSCB’de
yasayan bazı halklar gibi onlar da totaliter rejim tarafından ’vatana
ihanet’le suçlanmıs ve geri dönüs yolları kapatılmıstı. Orta Asya’nın
kendileri için son durak olmadığını ise yıllar sonra fark ettiler…
Savas bittikten sonra vatana göğüsleri madalyalarla dolu dönen
Ahıskalılar bırakıp gittiklerinin yerinde harabe köyleri buldular. Uzun
uğrastan sonra yakınlarının yerini öğrenen ‘gaziler’, Özbekistan,
Kazakistan ve Kırgızistan’ın yolunu tuttular. Buhara, Biskek,
Semerkant, Alma- Ata, Fergana gibi sehirlere ve çevresine yerlesen
Ahıskalı Türkler ağırlıklı olarak tarım ve hayvancılıkla uğrastılar. Orta
Asya’nın farklı doğal sartları onları çok zorladı. Maddi ve manevi
kayba uğrayan, asimile olma korkusuyla karsı karsıya kalan bu
toplum kendi tabirince ‘bizim sennik’ diye tanımladığı Ahıskalılarla
bir arada yasamayı tercih etti. Zamanla yeni hayata zor da olsa alısan
Ahıskalılar ana vatandan beraberlerinde götürdükleri gelenek ve
göreneklerinden ödün vermemeye caba gösterdiler. Farklı Orta Asya
kültürü içerisinde kendi kültürlerini yasatmaya çalıstılar. Zamanla az
da olsa kültür etkilesimleri oldu. Kazakistan’a yerlesen Türklerin
diline Rusça sözcükler girmeye basladı. Evlerde geleneksel Kazak
yemekleri pisirildi. Özbekistan’daki Ahıskalıların giyim kusamında
farklılık oldu. Tabiî ki sürgün edilen ilk kusak için tüm bunlar pek
fazla söylenemez. İkinci ve daha sonra gelen kusağın ise almıs olduğu
Rusça eğitimden ve bulunduğu ortamdan etkilenmemesi imkansızdı.
Yakın ve uzak akrabalarına , ‘yerlilerine’ kız alıp veren, bu çizginin
dısına çıkmamaya özen gösteren Ahıskalı Türkleri asimile olma ve
sürgün korkusu hiçbir zaman terk etmedi. Kafkasyalı ve Anadolulu
olmanın etkisi onların yerli Türk halklarıyla entegrasyonunu
engellemistir. Bundan dolayı olsa gerek, Ahıskalı Türklerde bir içe
kapanma vardır ve halen de bu içe kapanmadan kurtulamadılar. Belki
de bu yüzdendir ki, ’eke’ ve ‘apa’ diye seslendikleri aile büyükleri
onları bir arada tutmaya çalısıyorlardı. Kalabalık (en az on kisilik) aile
biçiminde yasayan Ahıska Türkleri bu geleneklerini halen de
sürdürüyorlar.

1950’li yıllarda sürgünle cezalandırılan halklara uygulanan sıkı
rejime son verildi. Rejim kurbanı tüm topluluklara vatana dönüs izni
verildi. Bu ‘ferman’ Ahıskalı Türkler için geçersizdi. Onlar Ahıska,
Adigön, Ahılkelek, Azgur, Aspindza… dısında istedikleri bölgeye
yerlese bilirlerdi. Böylece, Özbekistan’dan Azerbaycan’a göçler
basladı. Kendilerine ayrılan yerlesim merkezlerine alısmak pek zor
olmasa da uzun yolculukların vermis olduğu sıkıntı, yeniden
toparlanma ve ev bark sahibi olma kaygısı onlarda tedirginlik
yaratmıstı. Çalısmayı çok seven Ahıskalılar yeni vatanlarında da
toprağa sarıldılar. Tarım vazgeçemedikleri uğraslarıydı. Gelenek ve
göreneklere bu topraklarda da sahip çıkıldı.

Özbekistan’da bıraktıkları yakınlarıysa onlar kadar sanslı
değillerdi. 1989 yılında Fergana alevlere teslim oldu. Satasmaların
yerini kin ve nefret almıstı; Ahıskalı Türkler artık burada da
istenmiyorlardı. İkinci sürgün de birinciden farklı değildi. Bu sefer de
maddi ve manevi kayıpları vardı. Onlarca insan vahsice öldürülmüs,
sağ kalanlarınsa ruh sağlığı bozulmustu. Uçaklarla Kırgızistan,
Kazakistan, Türkmenistan, Azerbaycan ve Rusya’ya tasınan
Ahıskalılar için bu soku atlatmak kolay olmadı. Defalarca kovulmak,
yurt değistirmek, baskalarının verdiği kararlara boyun eğmek
mecburiyeti hiçbir toplumun altından kolaylıkla kalkamayacağı bir
seydir. Fergana olaylarını sosyal sorunlarla bağdastıranlar da vardı.
Bozulan ekonomi, issizlik, toplumsal yozlasma, derebeyi anlayısı,
göçmenlere karsı alevlenen ön yargı ve en önemlisi ahlaki değerlerin
hiçe sayılması gibi nedenler suçsuz bir halkı linç etmek için geçerli
neden sayılmamalıydı.

Yasanan tüm haksızlıklara karsın, Yesil Ahıska’ya dönecekleri
umudunu kaybetmeyen bu toplumun yasadığı en korkunç olay 1992
yılındaki Hocalı katliamı oldu. Bu sefer de çok acı kayıplar
verildi.Tam da bir yuvaya ısındık derken, tekrar yollara düsüldü.
Kuzey Kafkasya, Rusya Federasyonu, Ukrayna, Krasnodar… Eski
Sovyetlerin politik açıdan karmasık, etnik olayların patlamaya hazır
bir volkan gibi beklediği bu bölgeler onlar için ne kadar güvenilir
olabilirdi? Kendileri bunun farkındaydılar. Fakat yine de hayata
tutunmak zorundaydılar. Bu coğrafyalarda da ağırlıklı olarak tarımla
uğrastılar.

1992 yılında Rusya’ya yerlestirilen yüzden fazla Ahıskalı
aileye Türkiye’de iskan izni verildi. Ağırlıklı olarak Iğdır ve çevresine
yerlestirilen Ahıskalıların vatana dönme umutları artmıstı. Türk
devletinin de aracılığıyla bu sorunun çözüleceğine inanıyorlardı ve
halen bu inançlarını kaybetmemisler.

2000’li yıllar Ukrayna ve Krasnodar’da yasayan Türkler için
hiç de iyi baslamadı. Krasnodar’da oturma izni verilmeyen Ahıskalı
Türklere uygulanan baskılar gün geçtikçe artıyordu. Bu sefer devreye
Amerika girdi. Amerikan hükumetinin almıs olduğu bir kararla
Krasnodar bölgesinden onlarca aileye Amerika yolu göründü. Bu
seferki adresleri Pensilvanya, Florida, Filadelfiya… oldu.
Gürcistan’da baslayan yolculuk Orta Asya, Kafkasya, Rusya, Türkiye
ve Amerika’ya kadar uzadı. Bazı Ahıskalı aileler binlerce kilometrelik
yolun serüvenini aynı çatı altındaki tabloda yasatıyorlar: Baba
Gürcistan doğumlu, oğul Özbekistan doğumlu, torunlar Azerbaycan,
Ukrayna doğumlu, torunun çocuğuysa Türkiye doğumlu…
Amerika’yı da eklersek, bu acı tablo baska söze gerek bırakmıyor.
1829 yılından itibaren süregelen göç serüveninin ne zaman ve nerede
son bulacağı ise merak konusudur.

AHISKA KÜLTÜRÜ

Aile ve Gelenekler

Diğer Türk toplumlarında olduğu gibi, Ahıska aile kültüründe
de geçmisten günümüze süregelen gelenekler; bir baska deyisle
yazılmayan kurallar vardır.Bu kuralları toplum kendi belirlemis ve
kusaktan kusağa aktarmıstır. Ahıska ailesi ataerkil yapıya sahiptir.
Kadına da söz hakkı tanınır, fakat son sözü ailenin reisi erkek söyler.
Kalabalık ailelerde yasça büyük olan erkeğin sözü geçerlidir. Onun
izni olmadan veya ona danısılmadan hiçbir is yapılmaz, hiçbir seye
karar verilmez. Oğul torun sahibi olmus olsa bile evde babasının
koyduğu kurallar geçerlidir.Aile içerisinde yasa ve cinsiyete göre is
dağılımı yapılır. Kimi zaman yaslı, genç; bayan veya erkek farkı
gözetmeden ortaklasa yapılan isler de vardır. Ahıska ailesinde
büyüklere karsı saygılı olmak çok önemlidir. Bu anlayıs da farklıdır:
Oğul evlendikten sonra anne ve babasıyla aynı evi paylasıyorsa
(genellikle böyledir) onlar uyumadan uyumaz. Büyüklerin yanında
bacak bacak üstüne atılmaz, sigara veya içki içilmez. Onlar içeriye
girdikleri zaman ayağa kalkılır. Masanın bas kösesinde erkek oturur,
ilk önce ona yemek çıkarılır. O, yemeğe baslamadan kimse elini
sofraya uzatmaz. Aynı hiyerarsi kadınlar için de geçerlidir: Evde
hangi yemeğin piseceğine kayınvalide karar verir.Uygulamayı ise ‘el
kızı’ olarak da tabir edilen gelin yapar. Çok yaygın olmasa da bazı
ailelerde gelin kaynatasının ayaklarını yıkar. Azerbaycan’da , özellikle
kırsal kesimlerde yasayan bazı toplumlarda aynı gelenek
sürdürülmektedir.

Aile büyükleri vefat ettikten sonra evin ilk (erkek) çocuğu söz
sahibi olur. Amcaya baba gözüyle bakılır.Bu sefer de ona
danısılmadan karar alınmaz. Büyük eltinin de konumu farklıdır.
Sadece bayanlar değil, ailenin yasça küçük olan diğer erkekleri de
onu önemser ve sayarlar. Son döneme kadar yeni doğan bebeğin
ismini aile büyükleri koyardı. Günümüzde bu gelenek pek yaygın
değildir. Gençlere bu konuda söz hakkı tanınmıstır. Ahıskalı Türklerin
değismeyen bazı kuralları vardır. Yeni gelin büyüklerle, özellikle de
erkeklerle konusmaz. Yasça büyük olan akrabalarla da konusulmaz.
‘Gelinluh etmah’ olarak tabir edilen bu davranıs biçimi kisilerin
konumu, kültürel bakıs açısı, yetistiği ortam ne olursa olsun uyulması
gereken en önemli kurallardandır. Bu eylem bazen yıllarca uygulanır.
Aile büyükleri izin verdikten sonra gelin onlarla sözlü iletisim
kurmaya baslar. Karsılığında ‘yüz görumluği’ denen hediye verilir.
Aile büyüklerine ve değer verilen yakınlara karsı uygulanan bir diğer
eylem de ‘temenni almak’tır. ‘Taza’ gelin ellerini çapraz biçimde
göğsüne koyarak basını eğer ve el öper.

1. Akrabalık adları

Aba – anne
Ata, baba – baba
Apa – anne ve kendinden yasça büyük bayanlar için kullanılır
Emi – amca
Ağa emi - amca
Bibi – hala
Hala - teyze
Pasa hanım – amcanın esi
Pasa abla – elti
Cici – amca veya dayının esi
Eke – büyük erkek kardes
Dada – büyük erkek kardes
Oğulcan – erkek ve kız çocuklarına hitaben söylenir
Düngür – dünür
Görüm – görümce
Sennik – kendi toplumundan olan kimse

2. Kisi adları

Yasanan göçler Ahıska kisi adlarına da yansımıstır. Zamanla
nüfus cüzdanlarına bulundukları coğrafyalara özgü adlar da
eklenmistir.

2.1 Kız çocuklarına verilen adlar

Gülçin      Satut        Menevse      Larisa
Gemer     Fatma       Zöhre         Zarema
Edelet     Seker        Cemile        Aida
Tütye      Aytgül        Leyla          Sveta
Yıldız      Sultanat     Çiçek          Hande

Ehtu       Çülçöhre    Sevda         Naz
Aslı         Banı           Züleyha       Sibel

2.2 Erkek adları

Mehralı    Mühibbi        Binalı         Alimcan      Ruslan
Mikayıl     Mürsel         Cumalı       Telman      Roman
Murtuz      İspendi      Gasımcan    Rövsen     Orhan

2.3 Lakaplar

Lakaplarda kisilerin dıs görünümü, sergiledikleri tavırlar,
takıntılar ve diğer özellikler esas alınmıstır.

Tsatsi ( eğri) Nuri                  Geçi Melike         Kara Ferhad
Abus  Adil                             Tozi Ellez           Tatar Ellez
Koko  Fahrettin                     Sıçan Behti         Kukura Abdulla
Yapon Neriman                     Petruska Đsok      Cin Musto
Mongol Mislim                       Tipi Kerim           Kırmızi Casim
Tatara Kazım                        Buyuhli Binali       Seytan Tahir

Kisileri doğdukları köyün ismiyle veya soyuyla bağdastırma
geleneği diğer Türk kavimlerinde olduğu gibi Ahıska Türklerinde de
halen geçerliliğini korumaktadır.

Kurkelli Teyfur              Adigönli Adilcan                Demürcüler
Azğurli Fikriye              Uravelli Livaza                  Maçolar
Tsinibanli Menevse         Kikinetli Tüfen                 Kutallar

3. Giyim kusam adları

Urba - giysi
Çoha salvarı – koyun yününden erkekler için yapılan dokuma
salvar
Gatha – altın dizilen gelin baslığı
Papag – erkek sapkası
Doppi – bayan sapkası
Tafsal – sal
Ehram – çadra
Gölmek veya cangölmeği – gecelik
Kaftan – elbise
Pestamal – önlük


Zubun – içerisine pamuk veya yün koyularak dikilen erkek
yeleği
Gelife – erkek pantalonu
Arhaluh - yelek
Çaruh – ayakkabı
Çivek – ayakkabı
Mintan – gömlek
Yağlık – leçek

4. Renk adları

Yesil Kızılcuh rengi Toprah rengi Al
Mavi Fisne rengi Siçan rengi Boz
Siyah Gül rengi Altun rengi Narınci
En yaygın kullanılan renkler yesil, mavi ve siyahtır.

5. Yemek adları

Ahıska mutfağında hamur iserine ve hamur yemeklerine ağırlık
verilmektedir. Bulundukları her coğrafyanın yemek kültüründen
etkilenmislerdir. Yemek adları bunun bariz göstergesidir.

Haçapur Tohaç Getmer
Cadı Kikil Peraski
Lağman Bazlama Tutmaç
Besparmak Kete Hinkal

6. Meyve ve sebze adları

Çançur – siyah                                erik Lazut – mısır
Sarı erik – kayısı                             Kondar – çörek otu
Pörçükli – havuç                             Kinzi – kisnis
Carhala – pancar                            Çörek otu – dereotu
Pati – mısır tanesi                          Pimpile - biber
Tsismat - tere                                Pamidor - domates
Kartopi – patates                           Hiyar – salatalık

7. Aylara verilen adlar

Ay adlarında da halk kendi yaratıcılığını kullanmıs ve bazı
ayları onların özelliklerine ve mevsim olaylarına göre
isimlendirmistir.


Zemheri – ocak               Orag – temmuz
Gücük – subat                  Harman– ağustos
Mart                               Bögrüm– eylül
Abrel – nisan                   Sarab– ekim
May                                Koç– kasım
Kirez – haziran                Karakıs– aralık

8. İnançlar ve gelenekler

Yanan odunun üzerine su dökülmez.
Aksamleyin ev dısarıya değil, ocağa doğru süpürülür ki,
bereketi gitmesin.

Kesilen tırnak yere değil, atese atılır.
Kurban eti kediye, köpeğe verilmez; suyu temiz bir yere
dökülür.
Kırk günlük bebek olan eve et getirilmez. Çünkü bebeğin boynu
tutmaz.
Nazar değmemesi için evin giris kapısına göz dikeni veya
üzerlik asılır.
Yere düsen bir tahıl tanesi belki rızk ondadır diyerekten alınır.
Ekmek tek elle kesilmez.
Yılbasında eve ilk gelenin oturduğu yere tahıl, seker dökülür ve
sınanır; yıl bereketli geçerse o kisi uğurludur demektir.
Yeni doğan bebeği kötü gözlerden korumak için alnına kömür
sürülür.
Al karısından ve kötülüklerden korunmak için yakaya iğne
takılır.
Aksam ezanından sonra evden tuz verilmez.
Hava karardıktan sonra birine süt verilirse kibrit yakılır ve içine
atılır.
Nazardan korunmak için üzerlik yakılır ve dumanı evin içine
verilir. Külü de temiz bir yere dökülür.
Yolda birisi omzunun üzerinden bakarsa nazarı değer.
Köpek uluması ve baykus ötmesi hayır sayılmaz. O evden cenaze
çıkar.
Yeni doğum yapan annenin ve bebeğinin yatağına demir, bıçak ve
ekmek konur.
Bebeği sütten doymadan keser ve tekrar emdirirsen gözü keskin
olur, herkese nazar değdirir.
Hamileyken aserdiğin bir seyi yemezsen bebeğin sakat doğar.
Kırk tane tasa veya anahtara dua okunur, suda kaynatılır, bebek
ve anne bu suyla yıkanır.


İlk disini çıkaran bebeğin basından patlamıs mısır dökülür.
Bebek doğduktan kırk gün sonra merasim yapılır.Her seyin
eksiksiz olmasına dikkat edilir. Nine ve dede bebeğin ilk kez konacağı
besiğin etrafına çocuklarını topluyorlar. Onlara evde hazırlanan
tatlılardan dağıtılır.hediye verilir. Çocuğun ileride daha güçlü olması
için onu besiğine erkek çocuğu götürür.
Nisan günü erkekler kibrit yakar, gelinin avucuna koyar. Gelinin
kibriti atması saygısızlık olarak algılanır.
Eksi hamur balla karıstırılır ve gelinin eline sürülür ki, bereketli
olsun.
Pamuk sütle ıslatılır ve gelinin basına konur ki, geldiği eve
bereket getirsin.
Tatlı dilli olması için bacadan gelinin basına seker dökülür.
Gelinin basındaki tacı alan kaynana üzerine oturur.
Cenaze çıkan evde üç gün et pismez.
Ölen kisinin çamasırları üç gün sonra yıkanır ve suyu temiz bir
yere dökülür.

9.Bayramlar

Müslüman Sünni inancına sahip Ahıskalı Türkler Ramazan ve
Kurban Bayramlarına çok önem verirler. Bayram namazlarından sonra
ilk is olarak yaslılar ziyaret edilir. Bu ziyaretler sadece akrabalara
yapılmaz. Hiçbir yaslı veya hasta unutulmaz. Ahıskalı Türkler
bulundukları her coğrafyada bu geleneğe sadık kalmıslar. Belki de
yasanan göçler, ayrılıklar bu insanları birbirine bu kadar bağlı
kılmıstır. Bayram öncesinden hazırlıklar yapılır. Pisirilen hamur isleri
masaya veya aynı islevi gören ‘feshun’un üzerine dizilir, gelen
misafirlere ikram edilir.

Ocak ayının 13’de ‘Tazayıl’ kutlanır. Eğlenceler dizenlenir,
çocuklara hediyeler dağıtılır.

Nevruz Bayramı bu toplum tarafından pek coskuyla kutlanmaz.
Nevruz, ‘Ecem’ diye tanımladıkları Azerilere özgü bayrammıs gibi
algılanır. Oysaki Orta Asya’da ve Kafkasya’da yasayan Türkler bu
günü toprağın uyanısı , baharın gelisi olarak kutluyorlar.

Ahıska folkloru

Ahıskalı Türklerin edebiyat dili halen olusmamıstır. Az sayıda
masal ve rivayetler vardır. Onlar da yazıya geçirilmemistir ve
neredeyse unutulmak üzereler. Belli yasın üzerindeki kisiler halk
edebiyatı ürünlerinden haberdarlar.


1.1 Rivayet

Bir gelin basini yahanmis de daraneyirmis. Birden içerü gayni
girmis. Neki gayni gendsns basuaçih gördi diye gelin Allaha
yarvalmis ki, Allahım ne olursin beni gus et. Gaynım saçimi gördi.
Allah da onun sesini duyeyir, o da gus olub uçeyir.A sindi gene o gus
vardur. Hep emzüremedigi çocuğuna sesleneyir:

Yusuf, Yusuf gel seni emdüreyim,
Yusuf, Yusuf gel seni emdüreyim.

1.2 Masal

Bir var imis, bir yoğ imis. İsliyanin garni toğ imis. Bir adamın
üç gızi var imis. Bunnara ögey ana geleyir. Deyer ki, bu gızlari yoğ et
buradan. Adam da götüreyir bir guyi açeyir de üçini de oriye goyeyir.
Gızlar parmağinen açeyiller ve bir padisahın evine rast geleyiller.
Baheyiller ki, ahurda atlara arpa tökinmis yiyeller. Biri gedeyir
arpadan getüreyir yiyeler. Bir gün biri gedeyir, bir gün bahsasi
gedeyir. Padisah atlarain zayufladığini göreyir , sebebini soreyir.
Atlara bahan deyer ki, hasti vezir onda tureyir,gedsün garaulluh etsün.
Vezir baheyir ki, bir gız geldi arpayi aleyir. Sen ne edeyirsün diye
soreyir. Gız da acuhdim götüreyrin diyeyir. Get onnari de çağur
gelsünner diyeyir. Öteki gızlar da geleyiler. Böyigine soreyir ki, sen
ne is yapa bilürsün. Böyük gız diyeyir ki, ben ele yemek yaparum ki,
padisahın esgeri mesgeri doyar, yarisi de galar. Đkinci gıza da soreyir
ki, sen ne is yaparsun. O da deyer ki, sal tohurum, kilim tohurum,
sanatum vardur. Oni vezire vereyiller. Kiçik gız çoh gözel imis oni
padisah aleyir, soreyir ki, sen ne yaparsun. Ben iki tene altun kekilli
çocuh toğarım, diyer. Geleyir gedeyir zaman götüreyiller bunnari
yahayeyller, pakliyeller, temüz giydüreyiller. Böyügüne deyeler ki,
yemegi yap da esgeri doyiracauh. Ben yapamam diyer. Aldi garuluğa
daha nereye yapacah. Sora öbürkine diyer ki, sindi tohi sali ki,
saracauh. O da bacısinin söyledügünü tekralliyer. Üçüncüsi de
ikicannudir. Deyer ki, simdi altun kekilli çocuhlari toğarum da
padisahın ey garisi olurum. Garinin vahti geleyir, gari toğeyir. Ebe
nene gudyanmis. Hasa sizden, hasa hörmetize piti maniklerini
getüreyir de garınin yanına buraheyir, altun kekilli çocuhlari bir yasike
çaheyir suya buraheyir. Oki de çocuhlar gedeyir gedeyir bir tene
neneynen dede degirmançiymisler, çocuhlari de yoğ imis onnarın
oraya ulaseyyiller. Neneynen dede bunnari alıb baheyyiller. Bu yanda
da gudyan nene piti maniklerini padisaha götüreyir ki, garin bunnari
toğdi. Hasa sizden, hasa hörmetize , padisah bir ithana yapeyir,
garısini oriye bağliyer. Ben altun kekilli çocuhlar toğacahdum ne oldi
bene diye içlenen gari Allaha yarvaleyir: Ey Allah benim yolimi aç,
yer yüzini aç ki, çocuhlarım nereye getti. Çocuhlar böyiyeller
edeyiller; neneynen dede birini evereyir. Gelin getürecah, gız oğlana
senin anan baban kimdir diye soreyir. Oğlan da bilmedügini söyliyer.
Anan baban bulursan ben sana gari olurum diyer. Areyiller areyiller,
geleyiller padisahın evine. Baheyiller ki, gapideansi bağlidur. Gelin
habar yolliyer ki, padisaha söyleyün buni yahasin, paklasin sedire
oturtsin ki, ben içerü gireyim. Demeyiler ki, bu gelinidür. Onun
dedügüni yapeyiller. Gariyi yahayeller, pakliyeller getüreyiller; o ki de
o zaman gelin deyer ki, benim gaynanam budür. Ey de görüseyiller
gelininnen, oğlinnen. Sora gedeyir o gudyan neneyi tuteyir padisah da
gatırın ayağine bağliyer . Götür get nereye istersin diyer. Gatır da
neneyi nere olsa çırpeyir.
Ya iste onnar yedi içti yer altına geçti. Biz de yer yüzinde
gezeyruh.

1..3 Ninniler

Küknarın dali gurusun
Dibine balta vurulsun
Benim balam onda gurunsun
Nenni de balam nenni.
Mesede guzğun, gurd ulusur
Hak isine kim garısur
Benim balam can çekisür
Nenni de balam nenni.
Bebegimi çimdürmisim
Ağ memeden emdürmisim
Besigine gondirmisim
Nenni de balam nenni.
Bahçada gurdum sallancah
Eline verdüm oyuncah
Balam ne vahit dil açacah
Nenni de balam nenni.

1.4 Halk siiri


Ahıska halk siirinde ağırlıklı olarak Vatan hasreti ve yurt özlemi
konuları islenmistir.

Kız gelin bir yandan bağlar bohçayi,
Bir nesil terk edeyir baği bahçeyi,
Bizim kaderde var ayruluh payi
Meded Allah, meded, sennen bir imdad.
Vagonlar geliyer ardı görinmez,
Nere gedecevuh hele bilinmez,
Bu kara yazimiz heç vahit silinmez
Meded Allah, meded, sennen bir imdad.
Kırdel’in tağında bir tiken biter,
Tikenin dalında bayguslar öter,
Yağının elinnen misliman yiter
Meded Allah, meded, sennen bir imdad.
Elimnen yurdumnan oldum derbeder,
Hani benim memleketim elim yar?
Bir terefden atam anam cebr eyler
Bir terefden sen bükersin belim yar.
Vatan senin sad haberin
Gürbet elde kimnen alem?
Ben bülbülem o güllerin
Hesretini kimnen alem?
Çoh gezdim çoh gördüm gurbet elleri,
Sene benzer vatan görmedim vallah.
Çoh esittim ben yabançi dilleri,
Sözimi yadlara vermedim, vallah.
Yazan yazdı bize bu kara yazi
Düsdü yüregmize eylenmez sızi
Vurdiler, kırdiler, sürdiler bizi
Gelen yoh giden yoh,yollar ağlasin.
Hayal meyal olmis garsuki tağlar
Bu kara günnerde kim kime ağlar
Sandım yüregümde düzildi tağlar
Gözlerimden ahan seller ağlasin


1.5 Maniler

Ağlarım ağlar kimi,
Derdim var dağlar kimi,
Sürüldüm sürgün oldum
Virana bağlar kimi.
Ben bir uzun gemisem
Tuvara yaslanmisem
Degmeyün dolasmayun
Ben ki sürgün olmisem.
Garangus gahmıs, nedem
Bağdadi asmıs, nedem
Biz vatannan ayrulduh
Gismetmiz yohmus , nedem.
Armut dalda dal yerde
Bülbül ötmez her yerde
Felek vurdi ayirdi
Her birimiz bi yerde.
Gögde gögerçin ağlar
Havada Laçin ağlar
Vatan yadıma düsende
Basımda saçim ağlar.
Ay bulutta bulutta
Livorum galdi tutta
Yarım getti gelmedi
Beni goydi umutta.
Çarsıda kilisalar
Kilidini gırsalar
Ya yarımı verseler
Ya boynimi vursalar.
Çıhdim puvar üstine
Bahdim yarın destine
Yarım papağ örtinmis
Siyah gaslar üstine.


Bugün yigirmi gündür
Saçım dügüm dügümdür
Yağma yağmur esme yel
Yarım geleceg gündür.
Gel tağlardan tağlardan
İnci getür bağlardan
Ele canım isteyir
Susadaki yağlardan.
Sabah naziynen gelür
Gül avaziynen gelür
Ağlama deli ceylan
Basa yazılan gelür.
Ah çekdim dilim yandi
Tüpürdüm kilim yandi
Kilime yazuğ oleyir
Ağzımda dilim yandi.
Yazi yazdım yaz idi
Gelemim bayaz idi
İsterdim ki çoh yazam
Mürekkebim az idi.

KAYNAKÇA

ERGİN, Prof. Dr. Muharrem (2003), Dede Korkut Kitabı, Boğaziçi Yayınları, İstanbul.
GUMİLEV, Lev (1967), Drevniye Turki, Nauka, Moskva
KALAFAT, Yasar(2002), Balkanlar’dan Uluğ Türkistan’a Türk Halk İnançları-1-,Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara
KASGARLI,MAHMUD (2005), Divanü Lugati-t Türk, Kabalcı Yayınevi,İstanbul
KAZIMOV,İsmayıl (1999), Ahıska Türklerinin Dili, Elm, Bakı
KIRZIOĞLU, Prof.Dr. Fahrettin (1992),Yukarı-Kür ve Çoruk Boylarında Kıpçaklar, Türk Tarih Kurumu Basımevi,
Ankara
KIRZIOĞLU, Prof. Dr. Fahrettin (1953), Kars Tarihi, Isıl Matbaası,İstanbul
JOHANSON, Lars (2002), Türk Dili Haritası Üzerinde Kesifler.Çeviren: NURETTiN Demir- Emine Yılmaz,Grafiker
Yayınları,Ankara

RAFATOV,İsmail (1996), Meshetiya i Meshi, İlim, Biskek
ZEYREK,Yunus (2001), Ahıska Bölgesi ve Ahıska Türkleri, Pozitif Matbaacılık, Ankara.


















Hiç yorum yok: