25 Aralık 2012 Salı

‘Fransız hastalığı’ - Taha Akyol


MAHALLİ seçimlerin öne alınması konusunda ‘incir çekirdeği’ kadar küçük bir görüş farkından koca bir kavga çıkardık!

Ben buna ‘Fransız hastalığı’ diyorum. 2014 yılının mart ayında mahalli seçimleri, ağustos ayında cumhurbaşkanlığı seçimlerini yapmak, evet hiç de makul değil. Mahalli seçimleri öne çekme konusunda AKP, CHP ve MHP prensipte aynı görüşe sahipti, fakat tarih konusunda aralarında bir haftalık fark vardı. AK Parti ve MHP 27 Ekim 2013’ü, CHP ise 3 Kasım 2013’ü uygun buluyordu.

Bu bir haftalık farktan koca bir kavga çıktı! Cumhurbaşkanı geri gönderdi ama bu vesileyle çatışmacı kültürümüzün bir örneğini daha yaşamış olduk.

Suç kimde? Kime kızıyorsanız onda! İşte o yüzden, herkesin kendini haklı, ‘öteki’ni haksız gördüğü yüzyıllık bir siyasi kavga kültürümüz var!

Fransızlar da böyleydi

Fransız Andre Siegfried’in 1930’larda yazdıkları özetle şöyle:

“Bizim pratik konulardaki tartışmalarımız bile tamamen sansasyoneldir. Hatta sadece uzmanları ilgilendiren konularda bile böyle siyaset yapmamızın astarı yüzünden pahalıya mal olur! Hele de kişileri ve kişilikleri tartıştığımızda duygularımız şahlanır!.. Prensipler ve idealler hakkında sonsuz tartışmalar yaparız ama uygulama konusuna gelince tamamen ilgisiz kalırız!” (France a Study in Nationality, s. 25)

Dünya görüşümün yapıtaşlarından biri olan Raymond Aron’un 1957’de yazdıkları:

“Fransızlar oldum olası, ekonomik, sosyal ve teknik tartışmaları ideolojik çekişmelere dönüştürme eğilimindedir. Ne de olsa ekonomi can sıkıcıdır... Buna karşılık laiklik veya devletin yararı gibi soyut bir tartışma son derece coşturucudur. Bu tartışma sonsuza kadar uzatılabilir... (Ama) en ateşli tartışmalar, maddi sonuçları en az olan tartışmalardır.” (Demokrasi ve Totalitarizm, s. 208)

Türkiye olarak “maddi sonuçlar”ımıza bakalım: Siyasi tarihimiz ateşli kavgalarla doludur ama seksen yıllık ortalama kalkınma hızımız yüzde 5’tir! Uzakdoğu’da bu oran yüzde 10’dur!

Siyasi olgunluk

1789 devriminin ateşlediği kavgaları Fransa 1960’lardan itibaren aştı. Bunda De Gaulle gibi saygın bir devlet adamının hem istikrarı sağlaması, hem demokrasiyi kurumlaştırması büyük rol oynadı. Diğer bir şeref rolü de Fransız yargısına aittir, tarafsızlaşmayı, güven kazanmayı başardı.

Zaman ve tecrübe birikimi ile ekonomik ve kültürel gelişme Fransız siyasi kültürünü olgunlaştırdı. Biz henüz o düzeye gelmedik.

Sadece liderlerin şahsi kusuru mu? Elbette sorumluluk öncelikle onların ama ne kadar kavgacı konuşurlarsa o kadar alkış almıyorlar mı?! Kavgalar reyting getirmiyor mu?!

Dilimizdeki “kalemşor” kavramı da aynı çatışmacı kültürün bir ürünü değil mi?
Herkes kavgacı mı?

Seçim tarihi konusunda bir haftalık görüş farkından koca bir kavga çıkarmak siyasi olgunluk eseri olabilir mi?! Daha karmaşık olan ekonomik, eğitim, Kürt meselesi, Suriye sorunu gibi konularda ak-kara kavgası yapmıyor muyuz?!

Onun için “ortak akıl” demek olan “uzlaşma”yı başarmada çok zorlanıyoruz.

Bütün demokrasilerde sağcı, solcu, muhafazakâr, liberal, sosyalist fikirler, partiler ve yazarlar olur. Demokrasilerde elbette kavgalar da çıkabilir. Fakat olgun demokrasilerde müzakere ve uzlaşma kabiliyeti de vardır. Bunu talep eden güçlü bir orta sınıf mevcuttur.

Türkiye’de kavgaya alkış tutan ve ‘reyting’ veren kitleler olduğu gibi, siyasi hayatımızda olgunluk ve itidal görmek isteyen kitleler de vardır! Kavgadan oy ve reyting bekleyenlerin dikkatine sunulur.

Hiç yorum yok: