28 Ocak 2013 Pazartesi

Halil Hoca’yı mutlaka okuyun-Murat Bardakçı

BU hafta Türk tarihi, san’atı ve kültürü üzerine belki de son yarım asırdan buyana yapılmış en önemli, en fazla bilgi veren ve çok daha önemlisi, şimdiye kadar tekrar edilegelen pek çok yanlışı düzelten bir eser yayınlandı: Yaşayan bütün tarihçilerin üstadı Prof. Dr. Halil İnalcık’ın Türk devletlerinde hükümdar meclislerini anlattığı “HasBağçede ‘Ayş u Tarab” isimli kitabı...
“Has-bağçe” veya “has bahçe” saraylarda hükümdara ait olan, sadece hükümdarın ve maiyetindekilerin girebildikleri mekândır; “ayş ü tarab” da müzikli eğlence ve ziyafet demektir. Halil Hoca’nın kitabına isim olarak seçtiği “Has-bağçede ‘ayş u tarab” ise, has bahçede hükümdarların huzurunda yapılan müzikli ve içkili âlemlerdir. Hemen her şark milletinde görülen “ya ifrat, ya tefrit” âdeti gereği, saray hayatı konusunda bizde de hep uçlarda dolaşma merakı vardır. Bir kesim Osmanlı zaptiyeliğine ve din polisliğine soyunup imparatorluk zamanını dualarla ve şerbetlerle donanmış gibi göstermeye çalışır, diğer kesim ise bilgi yokluğu ve okuyup öğrenmeyi zahmet sayan bir tenbellik içerisinde saray hayatının “aşırılıklarla dolu olduğu” iddiasında bulunur. 

SALTANATIN GEREĞİ
Dolayısı ile, “Saraylarda yaşayanlar da hepimiz gibi etten-kemikten insanlardı. Onların da zaafları vardı. Dinin yasakladığı keyif verici maddeleri kullandı iseler dinden çıkmamış, sadece günah işlemişlerdir. Özel hayatları ile devlet adamlıklarını karıştırmak hatâdır” diye pek düşünmezler.
Halil Hoca, yeni çıkan eserinde Türk devletlerinde, dolayısı ile de Osmanlılar zamanında hükümdarların tertip ettikleri eğlence meclislerini ayrıntıları ile anlatıyor. Kaynak olarak “sâkînâme” ve “işretnâme” gibi içkiyi konu alan kitapları, “tezkîre”leri, tarihleri ve divanları kullanıyor. Bazı padişahların, meselâ İkinci Murad’ın içki merakını o zamanın kaynaklarından aktarıyor ve hükümdarın hayata, oğlu Mehmed’in, yani sonraki senelerin Fatih’inin düğününden sonra “aşırı yiyip içme” yüzünden veda ettiğini yazıyor. 
Fatih Sultan Mehmed’den bahsederken de “...Fatih’in saray bahçelerinde yaptırdığı kasırlarda işret meclisleri düzenlediğine kuşku yok” diyor. Sonra, “Dünyanın dağdağasından kurtulmak için nedîmler ve servi boylularla işret meclisine yöneldiğini gösteren beyitleri, sadece bir edebî mecâzdan ibaret değildir. Avnî (Fatih’in mahlâsı), güzellikler karşısında “dîn ü îmânın zabtedemez” diye yazıyor ve Fatih’in şiirlerinde geçen eğlence, içki ve hattâ esrar ile ilgili beyitleri nakledip diğer hükümdarlarla ilgili daha yüzlerce örnek veriyor. 

SANATTA HİMAYE GERÇEĞİ
Osmanlı sarayını ya “ibadethâne” yahut “sefahat mekânı” şeklinde görenlerin üstâd Halil İnalcık’ın “Has-Bağçede ‘Ayş u Tarab”ından öğrenecekleri çok şeyler vardır. Böyle daha nice eserler vermesini temennî ettiğim Halil Hoca, bu son kitabı ile tarihçiliği kadar büyük bir edebiyatçı olduğunu tekrar göstermiş ve edebiyatçılarımızın şimdiye kadar ihmal ettikleri “patrimonyal sistem” yani “sanatta himaye” meselesinin önemini ayrıntıları ile yeniden gözler önüne sermiştir.
Bilenler bilir; eskiler önemli bir hadise olduğunda yahut mühim bir eser verildiğinde “ebced” ile tarih düşürürlermiş... 
Ben de, Halil Hoca’nın bildiklerimizi yeniden ve doğru şekilde öğrenmeye mecbur bırakan bu son derece önemli eserine dün şöyle bir tarih düşürdüm: 
“Mîr Halîl âlâ kitab yazmış dedim / Tasdik eyledi beni çeng ü rebâb / Hayretimden biri eksik söyledim / Bu eserle îdelim ayş u tarâb 1432”.

Hiç yorum yok: