8 Aralık 2012 Cumartesi

Turgut Özal'ın Demirel'e Kürt vasiyeti*Aziz ÜSTEL


Bu soruna çözüm bulmazsak, büyük hatta orta devlet olma şansını kaybetmek bir yana, zayıf ve perişan duruma düşme ihtimalimiz de vardır.
                                    Turgut Özal
Rahmetli Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın Başbakan Süleyman Demirel'e bıraktığı ve Kürt Vasiyeti olarak bilinen belge, Özal'a birçok değişik kaynaktan sunulan onlarca raporun bir özeti de sayılabilir. Özal, Kürt sorunun çözümünde demokrasiyle güvenlik siyasetinin birbirine paralel yürümesini isterken, "Federasyonu da tartışabiliriz" diyerek tüm ezberleri bozmanın yanı sıra Kürt sorununa özgüven dolu yaklaşır. Dahası "bu sorunu çözmekle Türkiye'nin devlet olma rüştünü kanıtlayacağına" inanır.
Turgut Bey, kimi aracılar kullanarak Bekaa'yı o dönem mesken tutmuş Öcalan'ı silah bırakmaya çağırmış, söylentiler doğruysa, 1992'de İstanbul'a gelen Barzani ve Talabani'yle Harbiye Orduevi'nde görüşmüş. Bu görüşmede Barzani'yle Talabani, "Kuzey Irak Kürtleri olarak Türkiye'ye bağlanmaya karar verdik" demişler. Bu cümle, ilişkilerin vardığı düzeyi göstermekten öte, Kürt önderlerin Türkiye'ye bakışını da ortaya koymakta elbet.
Sorun karşısında Özal'ın kısa, orta ve uzun vadeli olmak üzere ayrıntılı bir yol haritası hazırladığını saptamak mümkün. Özal'ın vefatından sonra başa geçenlerin ve bürokratların bu yol haritasını bir köşeye atıp nerdeyse tam aksini yaparak, sorunu bir batağa sürükledikleri de bir gerçek. Ne zamana değin? Tayyip Bey'in "açılım" sözcüğünü dile getirmesine değin. Kim karşı çıkarsa çıksın bu da bir gerçek. Neyse...
Özal'ın vasiyetinde "Temel Tespitler" bölümü özetle şöyle der: "Uzun süredir belki cumhuriyet tarihinin en önemli sorunuyla karşı karşıyayız. Sorunun başlangıcı Osmanlı'nın son yıllarına değin uzanır. Cumhuriyetin ilk 15 yılında çeşitli isyanlar çıkmış, bölge halkı, soruna çözüm bulmak adına, 'zorunlu yerleşime' tabi tutularak batıya yerleştirilmiş. Demokrasiye geçişle birlikte zorunlu yerleşim kalkmış, bölge halkının bir bölümü geriye dönmüş. Ancak 1960'lı yıllardan sonra bu bölge halkının sürekli olarak batıya doğru kaydığını görmekteyiz. Gerek 1960'lı gerekse de 1970 ve 1980'li yıllarda, yeniden, 1940 öncesi uygulamalara bir dönüş gözlenmişse de, genel olarak bölge halkının batıya göçü, aralıksız bir biçimde sürmüştür. Bugün Kürt nüfusun yüzde 60'ı Ankara ve batısında yaşamaktadır. Sorun basit bir terör meselesi değildir! Bu nedenle, çözümleri kısa-orta vadeyle orta-uzun vadede düşünmek gerekir. Ayrıca terörle mücadelede yapılacaklar ve bölge halkıyla ilişkilerde hareket biçimini birbirinden ayırmak gerekmektedir."
Vasiyetin önerileri
"Derinlemesine araştırmalar yapılmalıdır: Olayların dış ve iç nedenleri konusunda ayrıntılı bir çözümleme, bir tahlil yapılmadığı kesindir. Uygulanan politikaların etkinliğini arttırmak için bir yandan terörle mücadele ederken öte yandan bazı bilimsel ve derinlemesine çalışmaların yapılması şarttır."
"Terörle mücadelede halk küstürülmemelidir! Güvenlik bürokrasisi yeniden yapılandırılmalıdır! İstihbarat koordinasyonu sağlanmalıdır! Sınır ticareti geliştirilmelidir!"
"Sorun alanı büyümektedir. Son yıllarda sorun (Kasım 1993) Tunceli, Şırnak, Siirt, Hakkari ve Mardin'de başlamış, daha sonra Ağrı, Erzurum, Erzincan, Kars, Ardahan, Iğdır ve Elazığ'a sıçramıştır. Ancak yoğunluk Şırnak, Hakkari, Mardin ve Siirt'te göze çarpmaktadır."
***


Rahmetli Cumhurbaşkanı Turgut Özal, "Federasyonu da tartışabiliriz," dediğinde, acaba ölüm fermanını mı imzalamıştı? Zehirlendiği söylentisinin yayıldığı bu günlerde, askerin Kürt siyasetini sil-baştan yapması gerektiği konusunda Turgut Beyle çalışan Orgeneral Eşref Bitlis'in öldürüldüğünü de düşünürsek, ezber bozmanın ne kadar tehlikeli olduğunu anlayabiliriz. Dahası Özal, profesyonel orduya geçmenin zorunluluğunu da dile getirmektedir sık sık! Bunun kimleri rahatsız edebileceğini kestirmek güç olmasa gerek!
Turgut Bey Demirel'e bıraktığı vasiyetnamede, terör örgütüne verilen desteğin arttığını belirttikten sonra, PKK'nın dağdan ovaya indiğini anlatarak, adını koymaksızın KCK yapılanmasının ne kadar tehlikeli olabileceğine dikkat çekiyor: Özetle "Bölgede varolan karakol ve tesislerin zaman yitirmeksizin onarılması, güçlendirilmesi gerekmektedir. Terör örgütü dağlık kesimde olduğunca kırsalda da devletin yanında, hatta onun ötesinde, ikinci bir seçenek oluşturmaya başlamıştır. Nitekim bazı yerlerde teröristler vergi toplamaktan yargıya kadar devletin görevlerini üstlenmektedir. "
Rahmetli Özal, örgütün toplumsal tabanını genişletmek istemesiyle birlikte, gençleri yanına çekmek için büyük çaba harcadığını vurguladıktan sonra, bölge halkının güvenlik güçleriyle PKK arasında kaldığını, bunun da bezginliğe ve yılgınlığa neden olduğunu anlatıyor, "Şırnak ve benzeri olaylardan" örnekler vererek.
"Türk-Kürt çatışması olabilir: "Diğer endişe verici bir gelişme de, bu durumun Türk-Kürt çatışmasına, hatta kavgasına dönüşme ihtimalinin artmasıdır. Örneğin Güneydoğu'da mal sevkiyatının yavaşlatıldığı, kredili mal verilmediği, bazı illerimizdeki işyerlerinde Türk-Kürt ayırımcılığının başladığı gözlenmektedir."
Turgut Bey en büyük sorunun işsizlik olduğunu vurguluyor: "İşsizlik çığ gibi büyümektedir. Bu da, ülkemizde Kürt etnik kimlikli olmakla birlikte, kendilerini T.C.'nin sadık ve sağlam yurttaşları sayanlarda kırgınlık, kaygı ve duyarlık yaratmaktadır."
Özal, Kürt milliyetçiliğinin yükselişte olduğunu, bu akıma desteğin yurt içinden çok yurt dışından geldiğini de anlatıyor. "PKK'nın yurtdışındaki Kürt Enstütüleri, insan hakları dernekleri ve kendilerine sıcak bakan gazetecilerle yakın temas ve işbirliği içinde olduğu izlenimi edilmektedir."
Saddam Hüseyin'in PKK'ya arka çıktığını uzun uzun anlattıktan sonra bu desteğin sonlandırılması için Irak'ta demokratikleşmenin zorunlu olduğunu söylüyor. Talabani ve Barzani'yle çok yakın ilişkiler kurulduğunu, Irak'ta demokratikleşme gerçekleştiğinde bu ikiliyle çok yakın bir işbirliğine girmenin zorunlu olduğunu vurguluyor. "Kürtlerle birlikte Türkmenlerin de çıkarlarının korunması ve haklarının sağlanması bizim için çok önemlidir.
“Gelişen Türkiye'nin özellikle son zamanlarda gerek Balkanlar, gerek Orta Asya'daki Müslüman ve Türk kökenli ülkelerle geliştirdiği yakın ilişkilerden ve dünya politikasında önemli bir yere kavuşmasından rahatsız olan çevrelerin, bu süreci durdurmak, en azından yavaşlatmak için gösterecekleri çabaları hiçbir zaman gözardı etmememiz gerekmektedir!”
"ÖZETLE, BU MESELE
TÜRKİYE'NİN BÜYÜK DEVLET OLMA İMTİHANIDIR!"
Turgut Bey'in geride bıraktığı ve sorunun demokrasi içinde çözülebileceğini sık sık vurguluyan bu rapor, rahmetlinin Kürt sorununa yaklaşımının özetidir. Özal'ın vefatından sonra Demirel'e bıraktığı vasiyetin tam tersi olmuş, Demirel'in Cumhurbaşkanlığından sonra Başbakanlık katına çıkan Tansu Çiller, sorunu demokrasiyle değil güvenlik bürokrasisiyle çözmeyi tercih etmiş ve bu aymazlık 2002 yılına değin sür müştür.

Hiç yorum yok: