18 Ekim 2012 Perşembe

BİR COĞRAFÎ BÖLGE OLARAK "CANİK" ve TARİHÎ ALT YAPISI-Prof. Dr. Necati DEMİR

Prof. Dr. Necati DEMİR


Giriş:
Şimdiye kadar tam bir biçimde çözülememiş yer isimlerinden biri Canik'tir.
Canik günümüzde Canik dağları ile bilinmektedir. Canik dağları; Samsun'un
güneybatısından, Kızılırmak vadisinden başlayıp Ordu’nun doğusundan akan Melet
ırmağına kadar 180 km boyunca uzanır. Güney sınırı yaklaşık 60 km olup Kelkit
ırmağında biter. Oltu Dokuzdeğirmen, Tunceli ili Mazgirt'in Aydınlık, Samsun merkez
Çatalçam köylerinin eski ismi Canik'tir. Van merkez Gedikbudak köyünün daha önceki
adı Canikli, Sivas ili Yıldızeli ilçesi Esençay köyünün bundan önceki ismi Canikdere,
Samsun ili Bafra ilçesi Uluağaç köyünün eski adı ise Canikliyurdu'dur1.

1. Tarihî Kaynaklarda Canik:


Canik kelimesinin ilk geçtiği metinlerden birisi, belki de ilk kez geçtiği Türkçe
metin 1244-45'te kaleme alınan Dânişmendname'dir2. Canik kelimesi eserde 25 kez
geçmektedir3. Bu eserdeki tasvirlere göre Canik'in sınırları şöyledir: Kuzeyinde
Karadeniz, batısında Samsun, güneyinde Karakuş (günümüzde Ordu iline bağlı Akkuş
ilçesi), doğusunda Trabzon ve Bulgar Dağları4 bulunmaktadır.


Selçuklular 1214'te Sinop'u topraklarına katmışlardır. İbni Bibi, Trabzon
Tekfuru Kir Aleksi'nin 1214'te Sinop'a saldırmasını5 anlatırken: "Canik hükümdarı

Caniti6 asker ve cephane dolu kadırgalarla Sinop'a saldırmak için geldi."demektedir8.


Osmanlılar, Trabzon Devleti’ne bağlı olan bölgelere Canit, Mülk-i Canit;
Trabzon Devleti’ni yönetenlere de Tekfur-ı Canit, Melik-i Canit, Canitî adı
vermişlerdir.

Osmanlı Devleti zamanında, XV-XVI. yüzyılda Orta Karadeniz Bölgesi'nde,
sınırları Bafra'nın batısından başlayan, Samsun Merkez, Kavak, Salıpazarı, Terme,
Çarşamba, Ünye'yi içerisine alan ve Fatsa ile Perşembe arasından denize dökülen
Bolaman Irmağı'na kadar uzayan coğrafyada Canik Sancağı bulunmaktaydı9.

Kâzım Dilcimen Canik Beyleri adlı eserinin girişinde Canik'in sınırlarını;
Trabzon'dan bugünkü Samsun vilayetinin batı sınırı olarak göstermiştir. Güneyde ise
Amasya ve Tokat il merkezlerine kadar uzandığını belirtmiştir10.

1397-98'de kaleme alınan Bezm u Rezm'de Kadı Burhaneddin'in Canik'ten
(Canit) gelecek hırsız ve haramilerin geçişini engellemek için Kelkit ırmağı üzerindeki
Palasân köprüsünün11 iki yanına burç yaptırdığı kayıtlıdır12.

A. Bryer, Canik isminin Kafkasya'dan göçüp VI. yüzyılda Çoruh boylarına
yerleşen Çan kavminden değil, Chani'den geldiğini söylemektedir. Ona göre Çanlar
Lazlarla akrabadır. Chaneti Lazistan demek olup Batum ile Trabzon arasındaki
coğrafyanın adıdır. Trabzon ile Samsun arasına Canik denilmesinin sebebi ise bu
bölgede de Chanilerin yaşadığı sanılmasından dolayı imiş13.


Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi'nde saha araştırmalarımız sırasında Canik'in
sınırlarını tam olarak belirlemek için özel bir çalışma başlattık. Sinop'tan Trabzon ili
Çaykara ilçesine kadar sahil kısmına Canik (>Cenik), yüksek yörelere ise Yayla
denmektedir. Yani bölge insanları yazın yaylaya çıkmakta, güzün güzleğe inmekte,
kışın ise Canik'te yaşamaktadır.


Bütün bu bilgilerin ışığında Canik Bölgesi'nin sahil boyunca, doğuda Trabzon
Rize il sınırından başlayıp, Canik Dağları da dahil olmak üzere, Sinop yakınlarına
kadar devam ettiği anlaşılmaktadır. Güney sınırı ise Kelkit ırmağıdır.

Sınırlarını kabaca çizdiğimiz bu bölge, aşağı yukarı 1204'te kurulan ve batılı
tarih araştırmacılarının abarttığı, Türk tarihçilerinin de batılıların dümen suyuna girerek
Trabzon Rum İmparatorluğu diye adlandırdıkları devletçiğin sınırları gibidir.


3. Canik-Peçenek Bağlantısı:

Karadeniz Bölgesi, tarih içerisinde pek çok Türk boyu için ya yerleşim yeri ya
da geçiş coğrafyası olmuştur14.

Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi’ne Oğuzlardan önce Hunlar, Karluklar,
Macarlar, Bulgarlar, Hazarlar, Uzlar, Kumanlar / Kıpçaklar ve diğer Türk
kavimlerinin gelip yer yer yerleştiği bilim dünyasının bildiği bir gerçektir.
Peçenekler'in de Karadeniz Bölgesi'ne önemli bir nüfusla gelip yerleştiği
anlaşılmaktadır.

A. Bryer, VI. yüzyılda Kafkasya kökenli Çan kavminin Çoruh boylarına gelip
yerleştiğini söylemektedir15. Bryer'in bahsettiği bu Çan kavmi Peçenekler olmalıdır.
Bu konuyu açıklığa kavuşturmak için Peçeneklerin tarihine bir göz atmak
gerekmektedir:

Oğuz Destanı ve İran destanlarındaki rivâyetlere göre Peçenekler, M.Ö. VII.
yüzyılda Oğuzlar ve Alanlarla, Sakalar hâkimiyeti devrinde beraber yaşamaktadır.
Efrasiyab'ın babasının veya dedesinin adı Beşenk'tir16. Peçenek ismi büyük bir
ihtimalle bu şahıstan gelmektedir.


Yazılışı 1072-73 yılında bitirilen Dîvânü Lügati't Türk'te Peçenekler; Becenek
ve Peçenek şeklinde yazılmış, Bizans ülkesine en yakın boy olarak tanıtılmıştır17.
Peçenek, Bulgar ve Süvarların dillerinin bir Türkçe olduğu ifade edilmiştir18. Eserin
bir başka yerinde Beçeneklere Rum yakınlarında oturan bir topluluk olarak yer
verirken yine aynı sayfada Oğuzların bir boyu olarak göstermiştir19.


4. Karadeniz'in Güneyinde Peçenekler ve Canik:

Karadeniz Bölgesi'nde Peçeneklerin bulunduğuna dair delillerin en önemlileri;
tarihî kaynaklar, yer isimleri, ağız özellikleri ve ticaret hayatı ile ilgili bilgilerdir:

4. 1. Tarihî Kaynaklar:

X. yüzyılda Peçeneklerin Trabzon ve çevresinde ticaret hayatta etkili oldukları;
Müslüman tacirlere kürk, deri eşya, keten ve dibâ kumaşı sattıkları bilinmektedir20.
Türkiye'nin önemli bir kısmını Türk vatanı hâline getiren Danişmendliler,
Karadeniz sahillerine inme mücadeleleri verdiği 1070'li yıllarda, farklı zamanlarda ve
farklı yerlerde en az üç kez Peçeneklerle karşılaşırlar. Bunlardan ilki Tatis / Tzatis21 ve
onun yönettiği Peçenek ordusudur.


Tokat, Selçuklular tarafından alındıktan sonra Karadeniz (Canik) yönünden
gelen bir ordu tarafından kuşatılır. Bu ordu, Dânişmend Gâzi komutasındaki Türk
ordusu tarafından yenilir ve pek çoğu kılıçtan geçirilir. Sekiz bin asker de esir alınır.
Esir alınan ordunun komutanının ismi Tadık'tır22. Tadık bir Türk ismi olup Orhun
Abideleri'nde de geçmektedir23. Bu tarihlerde Canik ve çevresinde Peçeneklerin
yaşadığı kesin olduğuna göre bu komutanın Peçenek Türkü olma ihtimali çok
yüksektir.

1100 yılında Fransız, Alman ve Lombardlardan oluşan Haçlı ordusu Kudüs'e
gitmek üzere İzmit'te toplanır. Fransız ve Almanlar, en kolay yolun Anadolu'nun
güneyi olduğu fikrindedirler. Lombardlar ise bir yıl önce esir alınıp Niksar
zindanlarında bulunan Bohemond'u kurtarmak için kuzeyden gidilmesi gerektiği
görüşündedirler. Fransız ve Almanlar, Anadolu içlerine girildiğinde Türkler tarafından
perişan edileceklerini bildirirler. Bunun üzerine Bizans İmparatoru Canik'te bulunan
Peçenek Komutan Tatis/Tzatis'i haçlı ordusuna kılavuzluk yapması için İzmit'e davet
eder24. Tatis/Tzatis beş yüz Peçenek askeriyle İzmit'e gelir ve Haçlılara rehberlik eder.


Tatis/Tzatis ve askerlerinin Peçenek olduğu ilim alemince kabul edilmiş bir gerçektir25.

Tatis ve Peçenek askerlerinin rehberlik ettiği Haçlılar, Amasya yakınlarında bir
ovaya ulaşıp konaklarlar. Selçuklu ve Danişmendlilerden oluşan Türk ordusu bir
gecede Haçlıları dağıtır. Haçlılar çok büyük kayıplar verirler26. Tatis ise kaçmayı
başarır.

Tatis'in beş yüz askeri olduğu dikkate alındığında, 1100 yılında Canik civarında
en az on bin Peçenek nüfusunun bulunduğu rahatlıkla söylenebilir.

Dânişmend Gâzi 1105'te Canik'i fethetmeye giderken Aybastı ilçesine bağlı
Perşembe yaylasında ordusuyla beraber Canik ordusu tarafından pusuya düşürülmüş ve
altı bin askeriyle birlikte şehit olmuştur27.

4. 2. Yer İsimleri:

Türkiye'nin pek çok yerinde Peçeneklerle ilgili yer ve aşiret isimleri
bulunmaktadır. Bu isimlerin yoğunlaştığı bölgeler; Maraş ve Halep civarı, Ankara
çevresi,28 Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi'dir29.

Doğu Karadeniz Bölgesi'nde Peçeneklerle ilgili yer isimlerinin Trabzon
yöresinde özellikle Çaykara ilçesinde diğer yörelere göre daha fazla olduğu hemen
dikkat çekmektedir: Nefs-i Paçan (>Maraşlı köyü-Çaykara), Mezra-i Paçan
(>Taşgedik-Çaykara), Paçan (>Koldere Çaykara), Şinek Paçan (Ataköy'de MahalleÇaykara).
1515'te tespit edilebilen köy sakinlerinden birinin ismi Yani Turak'tır30.
Çaykara ilçesine bağlı Şahinkaya köyünün eski ismi olan (ç->ş- değişmesiyle) Şor,
Peçeneklerin bir boyu olup31 tarih içerisinde Hakasya, Gorno Altay Özerk
Cumhuriyeti Kazakistan, Ukrayna, Gürcistan'a dağılmıştır32. Hayrat'a bağlı Korkut

köyünün adı (1876'da Of'a bağlı), Korkut isimli Peçenek bir başbuğunun isminden33
gelmektedir34.

1515'te Of'un Paçan karyesinde Konstantin Çorik, Bindari Çorik ve Olip Çorik
isimli şahıslar bulunmaktadır35.

Bunlardan Orta Karadeniz Bölgesi'nde, özellikle Ordu'da ve Sivas'ın kuzeyinde
bulunan Peçeneklerle ilgili yer isimleri de çok önemlidir.

Ordu'ya bağlı Ulubey ilçesinin Kumanlar köyünde bir mevkinin ismi
Beceneklü/Peçenekli/Puçuklu'dur. Yine aynı köyün bir mahallesinin ismi Karsantı /
Karsantu36 kelimesinden bozulmuş olan Karsatın'dır. Kumanlar köyünün hemen
sınırında (Turak>)37 Durak köyü yer almaktadır. Kumanlar, Peçenek ve bir Peçenek
komutanı olan Durak / Turak isimlerinin aynı mekanda iç içe bulunması dikkat çekici
bir durumdur.

Fatsa'nın bir köyünün ismi ise Bacanak'tır. Bilinen akraba adıyla da ilgili
olabilecek bu ismi tedbirle ele almak gerektiği açıktır. Fakat tarihi belgelerde Peçenek
isminin çoğunlukla "B" ile başlamasından dolayı Peçeneklerle ilgili olması da ihtimal
dahilindedir.

Sivas iline bağlı Suşehri ilçesinde Peçenek isimli bir köy mevcuttur. Bu köyün
yakınlarında, Suşehri'nin Sarıyar Yaylası'nda bir taş üzerinde Runik yani Köktürk
alfabesiyle yazılmış metin bulunmaktadır38.

Ordu yöresi ile ilgili tutulmuş 1455 tarihli Tahrir Defteri'nde bugün Karagöl
olarak bilinen Karakölos isimli bir arazi yer almaktadır39. Karakölos'un ilk şekli büyük
bir ihtimalle Karaköl olmalıdır. Daha sonra Rumca -os eki eklenmiş ve kayıtlara böyle
geçmiştir. Fakat bu ismin Peçenekler mi yoksa başka bir Türk boyundan mı geldiğini
şimdilik belirlemek güçtür.

Batı Rumeli ve Kuzeydoğu Anadolu'daki çok sayıda köyün aynı isimde olması
dikkat çekicidir40. Batı Rumeli'de çok sayıda Peçenek Türkünün yaşadığı dikkate
alındığında Karadeniz Bölgesi ile olan bu ortaklık çok önemli hâle gelmektedir41.


4. 3. Dil Özellikleri42:

Peçenek Türkçesi konusundan bahseden en eski kaynak her hâlde Dîvânü
Lügati't Türk'tür. Kaşgarlı Mahmûd, eserin yazıldığı zamanda Türk dünyasının
sergilediği durumu anlatırken, yukarıda da belirtildiği gibi, Peçeneklerin Bizans'a en
yakın Türk boyu olduğunu, Kıpçaklarla komşu olduklarını söyler43. Bu durum XI. ve
daha önceki yüzyıllarda Peçenek Türkçesi ve Kıpçak Türkçesinin birbirine çok yakın
olduğunun işareti konusunda önemli bir ipucudur. Eserde fail konusu işlenirken verilen
bilgide, Kıpçak ve Peçeneklerin fiil köklerine -daçı/-deçi eki getirerek fiillerden fail
yaptıklarından bahsedilmiştir. Örnek olarak bardaçı (varıcı), turdacı (kalkıcı)
kelimeleri verilmiştir44. Dîvânü Lügati't Türk'e göre zaman, mekân ve âlet ismi
yapımında da kural Kıpçak Türkçesiyle ortaktır: bu ya kurgu ogur ermes (Bu, yay
kuracak vakit değildir), bu turgu yer ermes (Bu, duracak yer değildir), bu tag agku
ermes (bu dağa çıkacak vakit değildir), ol bizge kelgü boldı (Onun bize gelme zamanı
oldu), yegü neng (yenilecek şey), örneklerini vererek Peçenek ve Kıpçak Türkçesinde
bu kuralın ortak olduğunu anlatır45.

Peçeneklerle Kuman/Kıpçakların aynı dil özellikleriyle konuştuğunu Anne
Komnen de bahsetmektedir46. Németh, bu benzerlikler üzerine çalışmış, fakat net bir
sonuca ulaşamamıştır47. Bununla birlikte Peçenek Türkçesinin günümüze ulaşan
birkaç kelimesinden hareketle Peçenek Türkçesiyle Kıpçak Türkçesinin bazı
özelliklerinin ortak olduğunu ortaya koyabilmiştir48.

Aynı zamanlarda, yakın coğrafyalarda yaşamış, pek çok münasebeti bulunan iki
Türk boyunun dillerinin birbirine çok yakın olması gayet normaldir.

4.3.1. y->c- Değişmesi: Kıpçak Türkçesinde, dolayısıyla Peçenek
Türkçesinde49 düzenli ses olaylarından biri de kelime başındaki y->c- değişikliğidir50.
Eski Türkçede y- ile başlayan pek çok kelime Kıpçak Türkçesinde, dolayısıyla Peçenek
Türkçesinde c- ile başlamaktadır: cemiş (CC) (<DLT yemiş), cıy- (CC) "yığma",
toplamak", cıgıl-/cıhıl-/cıkıl- (CC) (<DLT yıkıl-), cıl (CC), (<DLT yıl), cılan (CC)

(<DLT yılan), cırt- (CC) (<DLT yırt-), cogda (<DLT yogdu) "deve yünü".. Bu durum
Peçenek Türkçesi için de geçerlidir51.

Oğuz Türkçesinin önemli özelliklerinden biri, kelime başında c- sesinin
bulunmamasıdır52. Karadeniz Bölgesi ağızlarından derlediğimiz çok sayıda kelime csesi
ile başlamaktadır: cemek (NDA) (<yemek) "bir çeşit orak sapı", cemek/cimek
<yemek "tarlalarda biten, yaprakları buğday yaprağına benzeyen ot", cır- (NDA)
(<DLT yırt-) "yırtmak, tırnaklamak", coruk (NDA) (<DLT yoruk) "huy, gidiş, zayıf",
cuul (NDA) (<DLT yıgıl-/yuwul-) "mısır öbeğı", cer (NDA) (<yer) (Gr. Keşap: gul
hakkını yiyenin ahirette ceri yok (NDA), cırık (TS) (<yırtık) (Artvin), cılga (NDA)
(<*yılga) "çay yatağı, suyu az dere, oyuk, çukur"...

4.3.2. g/ġ/ğ>v Değişmesi: Kıpçak Türkçesi ve Peçenek Türkçesinin en önemli
özelliklerinden biri, -g-/-ġ->-v-, -g/-ġ>-v değişmesidir53. Bu, Kıpçak Türkçesiyle
yazılmış eserlerde54 ve Peçenek Türkçesinin günümüze ulaşabilen kelimelerinde55
açık bir şekilde görülmektedir. Durum böyle olunca, Türk lehçe ve şivelerinin tasnifini
dil özelliklerine dayandırarak yapan araştırmacıların hemen hepsi, Kıpçak Türkçesi
özelliklerinin en önemlilerinden biri olarak g>v değişmesini saymışlardır56.
Bu değişme geniş boyutlu bir ses özelliğidir. Kıpçak Türkçesi ve Peçenek
Türkçesinin bir tesiri olarak Türkiye Türkçesi yazı dilinde döv-, ov-, öv-, söv-, ... gibi
az sayıdaki kelimede de karşılaşılmaktadır. Ancak Karadeniz Bölgesi ağızlarındaki
durum biraz daha farklıdır. Bölgenin bazı yörelerinde kelime ortası ve sonunda
görülmekte olup pek çok örneği bulunmaktadır.

Bu ses değişmesi Artvin'den başlayıp Zonguldak'a kadar uzanmaktadır57: dav
(NDA) (<dağ), bav (NDA) (<bağ) "ip, sicim", bov- (NDA) (<boğ-), dov- (NDA)
(<doğ-), sav (NDA) (sağ) "solun karşıtı", yav (NDA) (yağ), yav- (NDA) (yağ-), ...
avurtu (NDA) (<ağartı) "süt, yoğurt, peynir gibi yiyecek ve içecekler", avır/avur
(NDA) (<ağır), avız (NDA) (<ağız), avla- (NDA) (<ağlamak), avrı (NDA) (<ağrı),
avu (NDA) (<ağu), avula- (NDA) (<ağulamak) "zehirlemek", bavır- (NDA) (<bağır-),
bavla- (NDA) (<bağla-), buva (NDA) (<boğa), buvaz (NDA) (<boğaz), çavur- (NDA)
(<çağır-), çuval- (NDA) (<çoğal-), devül (NDA) (<değil), duvan (NDA) (<doğan),
düvün (NDA) (<düğün), sövüt (NDA) (<söğüt), yaviz (NDA) (<yağız), yuvur- (NDA)
(<yoğur-), ...-agı/-eği; -gu/-gü eki ile biten bazı kelimelerde Samsun, Artvin, Giresun ve
Bolu'da –ġ/ğ->-v- değişikliği görülmektedir: bilevü (TS) (<bileği), ġaşavu (TS),
(kaşağı), ġıravu (TS) (kırağı), oklavu (TS) (<oklava), ...

4.3.3. -g(ğ)- Düşmesi veya erimesi: Peçenek Türkçesinin günümüze ulaşmış
çok az miktardaki dil yadigârı kelimede dikkat çekici bir özellik daha bulunmaktadır.
Bu, iç seste bulunması gereken -g(ğ)-sesinin düşmesi veya erimesidir58. küerçi (mavi),
yau <yagı (düşman), küel <kögöl/kögel (açık yeşil) kelimeleri bu özelliğe örnektir.
Karadeniz Bölgesi ağızlarının en fazla dikkat çeken özelliklerinden biri de iç
seste -g(ğ)- ünsüzünün erime veya düşme yoluyla söylenmemesi ve karşılaşan iki
ünlünün kaynaşmamasıdır: aac (<ağaç), aız (<ağız), baala- (<bağlamak), baır
(<bağır), böön (bu gün), deil (değil), doum (<doğum), döüş (<döğüş, dövüş), düün
(<düğün), eil- (<eğilmek), eer (eğer), kaat (<kağıt), maara (<mağara), meer (<meğer),
souk (<soğuk), yıın (<yığın), yiid (<yiğit)59, ...

5. Alfabe Konusu:

Peçenek Türkçesi ile ilgili diğer ele alınması gereken konu, her halde alfabe olsa
gerektir. Günümüze ulaşan dil malzemelerinden anlaşıldığına göre, Peçenekler Runik
yazısını kullanmışlardır. Ele geçen metinlerde kullanılan harfler, tam bir alfabe
oluşturmamızı engellemektedir. Fakat harfler şekil bakımından açık bir biçimde runik
yazısını ortaya koymaktadır. Hatta gelişmiş bir edebî metin olarak değerlendirdiğimiz
Göktürk alfabesi ile en az üç harfin ortak olduğu açıktır. Diğer pek çok şekil birbirine
benzemektedir, ancak harf olarak karşılıkları farklıdır60.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Suşehri'nin Sarıyar Yaylası'nda bir taş üzerinde
Runik yani Köktürk alfabesiyle yazılmış metin bulunmaktadır61. Peçeneklerin Runik
yazısını kullandıkları ve Suşehri'nde Peçenek isimli köy olduğu dikkate alındığında
bağlantı kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Sarıyar yaylasındaki bu yazı büyük bir
ihtimalle Peçenekler tarafından yazılmıştır.

6. Ticaret Hayatı:

Trabzon ve çevresinde ticaret hayatı büyük oranda yörede yaşayan Hristiyan
Türkler tarafından yürütülmekteydi. Çeşitli bölgelerden gelen tacirler; getirdikleri
malları yörede yaşayan Hazar, Bulgar ve Peçenek Türklerinin ürettikleri mallarla  değiştirirlerdi62. Trabzon Rumları kaynaklarında bazı zanaat ve meslek isimlerinin
Türkçe kelimelere Rumca ekler getirilerek yapılması diğer bir delildir63.

Trabzon ve çevresinde yüzyıllar boyunca ticaretin Türklerin elinde olduğu
anlaşılmaktadır. Çeşitli bölgelerden gelen tacirler; getirdikleri malları yörede yaşayan
Hazar, Bulgar ve Peçenek Türklerinin ürettikleri mallarla değiştirirlerdi64.

Trabzon Rumları kaynaklarında bazı zanaat ve meslek isimleri şu şekilde
geçmektedir: tzakas (T. ocak) "ocakçı", tzoukalas (T. çuval) "çuvalcı"; kalkanas (T.
kalkan) "kalkancı", tilantzes (T. tilenci / dilenci) "dilenci". Ayrıca şehrin muhtelif
yerlerine meydan ve pazar isimleri verilmişti65.

Karadeniz Bölgesi'ndeki Peçeneklerin izleri elbette bu kadar değildir. Ancak
Peçenek Türklerinden günümüze pek az şey ulaşmış, bu olumsuzluk ise mukayese
yapmamızı ve tespitlerimizi zorlaştırmaktadır. Peçeneklerin bölgedeki izleri
konusundaki çalışmalarımız dokuma, mimarlık, yer isimleri, ağız özellikleri başta
olmak üzere pek çok konuda devam etmektedir.

7. Canik İsminin Kaynağı:

Bütün bunlardan anlaşılmaktadır ki Canik isminin kaynağı Peçenekler olmalıdır.
Canik kelimesinin etimolojisini yapmak için pek çok ilim adamı çalışmalarda
bulunmuş, fakat bir sonuca ulaşamamışlardır. peçenek, bol- > ol- fiilinde olduğu gibi,
ön seste ünsüz düşmesiyle önce ecenek, daha sonra da günümüzde yürürlükte olan
canik biçimine gelmiş gibi görünmektedir.

8. Peçenekler ve Trabzon Devleti:

Canik bölgesinin hemen hemen Trabzon Devleti'nin sınırları ile eşit olduğunu
yukarıda söylemiştik. Bu bir tesadüf olabilir mi, değerlendirmek gerekir:
Her şeyden önce şunu belirtmek gerekir ki Bizanslılar, 523'te İncil'i Türkçeye
çevirtip Türkleri Hristiyanlaştırmaya başlamıştır66. Hristiyanlaştırılan Türklere daha
sonra yine İncil vasıtasıyla Grekçe ve başka diller öğretilmiştir.

1204'te, IV. Haçlı Seferi sırasında Lâtinler İstanbul'u işgal edip burada bir Lâtin
İmparatorluğu kurmuşlardır. Halaları Gürcü Kraliçesi Thamara'nın yardımı ve
Thamara'nın emrinde bulunan Kıpçak/Kuman ve Peçenek ordusunun gücüyle,
Komnenos Ailesi'nden Aleksios Komnenos ve David Komnenos kardeşler Trabzon ve
çevresine hâkim olup Trabzon Devleti'ni tarih sahnesine koymuşlardır. Şimdiye kadar
incelediğimiz kaynaklarda İstanbul'dan Trabzon ve çevresine nüfus ve asker
getirdiklerine dair herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır. Selçuklu orduları Haçlılarla
mücadele edebilmek için bütün gücüyle Anadolu'nun batısında bulunduğundan, son

derece sınırlı askeri olmasına rağmen Komnenos kardeşlerin geçici bir süre sınırlarına
Giresun, Ordu, Ünye, (Samsun hariç), Sinop, Amasra ve çevrelerini de dahil
etmişlerdir. İstanbul'dan muhtemelen yalnız gelen Komnenos kardeşler Karadeniz
Bölgesi'ni kendilerine bağlamaları; ordularının ve Karadeniz Bölgesi nüfusunun büyük
bir bölümünün Peçenek, Kuman/Kıpçaklar ve diğer Türk boylarından oluşmasından
kaynaklanmıştır67. Trabzon Devleti'nin dikkate değer bir nüfusu ve gücü olmamasına
rağmen 1461'e kadar ayakta kalmasının sebebi, Trabzon Kalesi'nin sağlamlığı,
gelişmeleri iyi takip ederek kurnazca davranmaları ve çevre Türkmen beylerine kız
vermek yoluyla sağladıkları akrabalık ilişkileridir.

Bryer'in verdiği bilgilere göre 1366'da III. Aleksi, 2000 yaya ve süvarilerden
oluşan kuvvetlerle Maçka'ya bağlı Fikanoy'a (bugünkü Ocaklı köyü) sefer düzenler.
1367'de Chaldiya'ya kadar ilerler68. Bu seferlerin amacı güneyden Trabzon'a 30-40
km'ye kadar yaklaşan Türkmenlere göz dağı vermektir69.

Bütün bunlar göstermektedir ki Trabzon Devleti, coğrafya bakımından, sadece
Trabzon ve il merkezine yakın çevresine hâkim idi.

Bu devlete, abartmalı bir biçimde, Trabzon Rum İmparatorluğu denmesinin
sebebi, Bizans İmparatoru iken Trabzon'da bir devlet kuran Komnenos Ailesinin
lâkabının imparator olmasından kaynaklanmaktadır.

Trabzon'un Osmanlı topraklarına katılmadan önceki nüfusu, bu bölgede mevcut
olan devletçiği Trabzon Rum İmparatorluğu ismiyle ananları daha tedbirli olmaya
zorlamaktadır. Trabzon'u 1436-1438 yılları arasında ziyaret eden İspanyol Seyyah Pero
Tafur, yukarıda da söylendiği gibi, şehir nüfusunun yaklaşık 4.000 kişi olduğunu
yazmaktadır. Anthony Bryer ise 4.000 veya 5.000 kişi civarında olabileceği
düşüncesindedir70.

Tahrir defterlerindeki kayıtlara göre 1486-1583 yılları arasında başka yerlere
gönderilen Hristiyan nüfusu yaklaşık 2.500'dür71. Dolayısıyla 16. yüzyılın sonlarına
doğru Rum nüfusu birkaç binle ifade edilebilecek duruma gelmiştir.


1486 yılında tutulan tahrire göre, vergi verenlerin veya babalarının isimleri
Türkçe olanların Türkçe isimli olması dikkat çekecek kadar çoktur. Bunların önemli bir
kısmı gayrimüslimdir: Aslan, Turukan, Bahtiyer, Balaban, Bali, Cihan, Çelebi,
Devletbâd, Doğan, Emir Ali, Emir Azad, Emir Cihan, Emir Hatun, Emir Melik, Fındık,
Halife, Hızır, Hoca Ali, Hoşoğlan, İnayet, İskender, İvaz Melik, İvaz Şah, Kaplan,
Karaca, Karaman, Kerâmeddin, Kerem, Kirazi, Koç Bey, Kurd, Mercan, Millet,
Murad, Mülük, Pandar, Said, Sultan, Şah Melik, Şemseddin, Şermerd, Tengrivermiş,
Tura Bey, Turali, Turasan, Yusuf, ...Aynı tarihlerde yörede Karamanlı, Kuman ve Çıtak
gayrimüslim aileler oturmaktaydı72.

1515 yılında gayrimüslimlerden vergi verenlerin bazılarının isimleri şöyledir:
Ağa, Arslan, Aslan, Balaban, Bali, Bayezıd, Budak, Çelebi, Emir Ali, Gümüş, İskender,
Kara Ali, Karaca, Karaman, Karagöz, Kirazi, Murad, Oruç, Rüstem, Sıdkı, Süleyman,
Şerafeddin, Şirmend, Tengrivermiş, Timur, Turak, ... Bu tarihte yalnızca Of'ta 28 hane
Balabanlar, 36 hane Kavalar, 7 hane Hart, 3 hane Haldi yaşamaktadır. Tahrir defterinde
çeşitli ilçelerde çok sayıda Kuman ailesinin yaşadığı açıkça belirtilmiştir73.

Rum olduğu düşünülen köylülerin isimleri ise şöyledir: Papas Balaban, Kalokir
Balaban, Manol Balaban, Yani Turak, Konstantin Çorik, Olip Çorik, .... Bu isimlerin
biri Hristiyanlığa, diğeri çeşitli Türk boylarına aittir. Dolayısıyla bu isimler Trabzon'un
fethinden önce yöredeki insanların Hristiyan Türkler olduğunu ortaya koymaktadır.
Coğrafyacı Dimeşkî (ö. 727/1327); Sinop, Trabzon ve çevresini tanıtırken bu
yörede konuşulan dilleri Türkçe, Arapça, Farsça ve Ermenice olarak saymıştır. Rumca
veya Helenceden bahsetmemiştir. Belirleyebildiğimiz kadarıyla, Trabzon ve çevresinde
Rumca yazılmış dikkate değer anıt veya yazılı kitabeye de rastlanmamıştır. Bu,
Trabzon il merkezinde bile Rumcanın anlaşma dili olmadığının bir delili olsa
gerektir74.

Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi'nde araştırma yapan batılı bilim adamları,
Türkçeyi yeteri kadar bilmediklerinden veya çözemedikleri bütün yer isimlerini kasıtlı
olarak Yunanca kabul etmek gibi bir bataklığa saplanmışlardır. Araştırmacı Haşim
Albayrak, Karadeniz Bölgesi'nde bulunan yaklaşık 2500 köy ismini Fener Rum Lisesi
Müdürü Niko Mavridis'e incelettirmiş, adı geçen şahıs yalnızca 7-8 köy isminin
Yunanca olduğunu onaylayabilmiştir. Mavridis’in Rumca olarak altına attığı yer
isimlerinin arasında Alano, Korkut ve Yavan gibi Türkçe kelimeler de bulunmaktadır.75
Yaklaşık on yıldır bölgede saha araştırması yapmaktayız. Trabzon il merkezinin
dışında tek bir Rum mezarlığına bile rastlanmamıştır.

Trabzon, 1204'te Trabzon Devleti kurulana kadar, yukarıda da açıklandığı gibi,
çeşitli Türk boyları tarafından Türk vatanı yapılmış idi. Trabzon Devleti kurulduğunda

halkı yine, sahildeki birkaç küçük ticarî koloni hariç, Türk idi. Trabzon Rumları sur
içerisinde ve şehir merkezine yakın yerleşim yerlerinde yaşamaktaydılar.
Trabzon Türkler tarafından Osmanlı topraklarına katıldığında başkomutanları
Altemur isimli bir Türk idi. Orduları Kuman / Kıpçak, Peçenek ağırlıklı olmak üzere
Türklerden oluştuğu anlaşılmaktadır. Kaynaklardan anlaşıldığına göre çevredeki
Müslüman Türkmen beyliklerine karşı savaşanlar Hristiyan Türkler idi.
Bütün bunlardan daha ilgi çekici olanı kiliselerin tuttukları kayıtlarda açıkça
görülmektedir. Trabzon Rumlarının önemli bir dinî merkezi Maçka Vazelon
Manastırı'dır. Bu manastırda bulunan kilise kayıtlarında Rumca isim % 47.3'tür76. Bu
yöredeki Türklerin Hristiyan olduktan sonra çoğunlukla Rum isimleri aldığı kayıtlarda
sabittir. Bu durum da göz önüne alındığında, Trabzon Rum Devleti döneminde bile,
kilise gibi bir kurumda Rum kökenli insan sayısının tahminen % 25-30 civarında
olması, gerçekleri bütün çıplaklığı ile ortaya koymaktadır.

Şehirdeki ticaret hayatında ve kilise kayıtlarında Hristiyan Türklerin sayısının
yüksek olması dikkate alındığında, fetihten önce bölgedeki Rum nüfusunun tamamının
4.000’den çok daha aşağı olduğu rahatlıkla söylenebilir.

Osmanlılar halkı dinlerine göre vasıflandırdığı için Hristiyan Türkler devlet
içinde ayrı bir grup sayılmış, dolayısıyla Hristıyan Türkler, Hristiyan olan başka
milletlere kendilerini daha yakın saymışlardır. Batılı Devletler ve Rusya bunu iyi
değerlendirip bölgedeki Hristiyan Türklerin kimliğini belirlemiş, onları hep kendi
çıkarları doğrultusunda kullanmıştır. Özellikle 19. yüzyılın sonlarından itibaren
bölgedeki Hristiyan Türkleri, soydaşlarına karşı kışkırtmış, büyük çaplı huzursuzluklar
çıkarılmıştır.

Selçukluları Malazgirt Savaşı'nda karşılayan Bizans ordusu içinde Kuman /
Kıpçak ve Peçenek askerlerinin önemli bir yer tuttuğu bütün tarih kitaplarında açıkça
belirtilmiştir. Bu durum o devirde Anadolu'nun büyük bir bölümünde Türklerin
oturduğu sonucunu ortaya çıkarmaktadır.

Sonuç:

Peçeneklerin M.Ö. VI. yüzyıldan itibaren Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi'ne
yerleştikleri anlaşılmaktadır. Canik, Peçenek kelimesinin bozulmuş biçimi olduğu
görülmektedir. 1204'te Trabzon'da kurulan devletçiğin temel nüfusu
Hristiyanlaştırılmış Türkler, özellikle Peçenekler olduğu açıktır. Trabzon devleti
başkanına Canik kralı denmesinin sebebi devlet nüfusunun Peçeneklerden
oluşmasından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Peçenekler, Trabzon'da kurulan
devletçiğin silahlı kuvvetlerini oluşturmakta, ticaret hayatını yürütmekte olduğu açıktır.
Bu araştırmalar, bütün Türk boylarını kapsayacak bir biçimde, Türkiye
Cumhuriyeti toprakları ve Türklerin yaşadığı bütün coğrafyalar için yapılmalıdır.
Sonuçta Türklerin tarihinin Anadolu'da binlerce yıl önce başladığı, hatta Türklüğün öz
yurdu olduğunun ortaya çıkacağına inancım tamdır.

DİPNOTLAR

1 İçişleri Bakanlığı, Köylerimiz, Ankara 1968, s. 627.
2 Dânişmendname'nin ilk olarak II.İzzeddin Keykavus zamanında Mevlânâ İbn-i Ala tarafından ,yine onun emriyle H.642/M.1244-45 tarihinde kaleme alındığı tahmin edilmektedir.
3. Necati Demir, Dânişmend-nâme, Part One, (Critical Edition), Published at The Department of Near Eastern Languages and Civilizations Harvard University, Harvard 2002, 215 s.
4 Bulgar Dağı'nın ismi Türkiye'de Dânişmend-nâme'de üç kez geçmektedir (Demir, Dânişmendnâme,
s. 59, 139, 193). Fatih Sultan Mehmed, Trabzon'u fethe giderken Uzun Hasan'ın annesi
Sârâ/Sâru Hatun'la Bulgar Dağı'nın yanında karşılaşmıştır (Fahrettin Kırzıoğlu, "Trabzon'un Fethi
Sırasında Fâtih Sultan Mehmed'in Yaya Aştığı 'Bulgar Dağı' Neresidir", Öncesi ve Sonrasıyla
Trabzon'un Fethi, Trabzon Tarihi, Trabzon Belediyesi yay., Ankara 2001, s. 128-133). Daha sonra
Bulgar Dağı'na çıkmış, bu dağın bir bölümünü yürüyerek geçmiştir (Atsız, Aşıkpaşa Tarihi, MEB
yay., İstanbul 1992, s. 135-138). Adı geçen Bulgar Dağı, tarihî kayıtlardaki bilgilerden hareketle
büyük bir ihtimalle günümüzde Kemer Dağı ismiyle bilinen bölge olmalıdır. Hemen doğusunda
Artvin'in Yusufeli ilçesine bağlı Barkhal Beldesi ve bu beldenin içerisinden geçen Barkhal Suyu;
güneyinde ise Erzincan'ın Refahiye ilçesini Erzurum'a bağlayan karayolunun 2. km'sinde, sağ
tarafta Bulgar Çayı ve Bulgar Çayırı bulunmaktadır. 1554'te kaleme alınan Trabzon tahrir
defterlerinde Torul'da gayrimüslim Bulgar ailelerin yaşadığı açıkça kaydedilmiştir (M. Hanefi
Bostan, XV-XVI. Asırlarda Trabzon Sancağında Sosyal ve İktisadî Hayat, TTK yay., Ankara 2002,
s. 340).
5 Bu savaşta Kir Aleksi esir edilmiş, Selçuklulara vergi vermeyi kabul ederek kurtulmuştur. Geniş
bilgi için bk. Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, Boğaziçi yay., İstanbul 1993, s. 302-
305.
6 Canit kelimesinde bulunan -it eki, Eski Türkçede kullanılan çokluk eki olmalıdır (tigit "tiginler")
(A. von Gabain, Eski Türkçenin Grameri, (Çeviren: Mehmet Akalın), TDK yay., Ankara 1988, s.
62). Şayet tahmin ettiğimiz gibi bu ek ise, bölgede kullanılan Türkçenin eskiliği de dikkat
çekicidir.
7 İbn Bibi, El Evamirü'l-Ala'iye Fi'l-Umuri'l Ala'iye (Selçuk-name) II, (Hazırlayan: Mürsel Öztürk),
Kültür Bakanlığı yay., Ankara 1996, s. 238; Fahrettin Kırzıoğlu, Kıpçaklar, Ankara 1992.
8 Bu saldırı Çepni Türkmenleri tarafından geri püskürtülmüştür.
9 Geniş bilgi için bk. Mehmet Öz, XV-XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı, TTK yay., Ankara 1999.
10 Kâzım Dilcimen, Canik Beyleri, Ahali Matbaası, Samsun 1940, s. 5-8.
11 Niksar'a 20 km uzaklıkta, Erbaa-Niksar eski karayolunda, Kelkit ırmağı üzerinde olup Nizameddin
Yağıbasan tarafından inşa edilmiştir.
12 Aziz B. Erdeşir-i Esterâbadî, Bezm u Rezm, (Çeviren: Mürsel Öztürk), Kültür Bakanlığı yay.,
Ankara 1990, s. 408.
13 A. Bryer, Some Notes on the Laz vnd Thzan, Variorum Repirints, XIVa 166-195, XIVb 161-168.
Bryer'in, Canik dağlarını ve Osmanlıların Canik Sancağı'nı görmeyip bir bölgede birileri yaşıyor
sanılarak isim verildiğini söylemesi şaşılacak bir durumdur. Bununla birlikte farkında olmadan iki
doğruyu ortaya koymuştur: 1. Canların / Peçeneklerin VI. yüzyılda Çoruh boyuna yerleşmesi; 2.
Peçeneklerle Lazların akraba oldukları. Gerçekten de Peçenek ve Lazlar aynı köktendir. Batılıların
bir Laz kavimi yaratmaya çalışmaları, Lazca konusunda büyük çalışmalar yapmaları; Almanya'da
Frankfurt ve Köln Üniversitelerinde Laz Enstitüleri kurmaları, Türkiye'yi billûr gibi bir mermer
olarak görmekten rahatsız olmalarından dolayıdır. Mermere sürekli balyoz vurarak mozaik
durumuna getirme gayretleri, batılılar için hep yürürlükte olmuştur. Hâlbuki onların Lazca
dedikleri, Türkçenin Orhun Türkçesinden önce ayrılmış bir koludur. Laz Türkçesi konusundaki
çalışmalarımız devam etmektedir. Bittiğinde bilim dünyasının hizmetine tarafımızdan sunulacaktır
14 M.Ö. 2500 yıllarında Mezopotamya'nın kuzeyinde hüküm sürmüş Kutların Türkçe konuşan bir
kavim olduğu konusunda ciddî araştırmalar bulunmaktadır. Kimmerler ve Sakalar'ın M.Ö. 2000'li
yıllardan itibaren Anadolu'ya, dolayısıyla Karadeniz Bölgesi'ne gelip yerleştikleri anlaşılmaktadır.
Kimmer ve Sakalarla ilgili önemli ve ayrıntılı bilgiler, Atinalı Ksenophon'un (M.Ö. 430-355)
Anabasis (M.Ö. 400-401) adlı eserinde yer almaktadır (Ksenophon, Anabasis, (Çeviri: Hayrullah
Örs), Maarif Matbaası, İstanbul 1944). M.Ö. VI. yüzyılda Aiskhylos, Karadeniz kıyılarındaki
Skythiaları (Sakaları) tanıtmaktadır (Prometheus Desmotes (Prometheus Bound), London 1956, s.
707-735). M.Ö. II. yüzyılda Polybios, Historiae adlı eserinde Karadeniz kenarlarında Kimmer
Boğazı'ndan ve İskit Yaylaları'ndan bahsetmektedir (Adem Işık, Antik Kaynaklarda Karadeniz
Bölgesi, TTK yay., Ankara 2001, s. 16-18). M.Ö. 1700 yıllarında aynı coğrafyada yine Türkçe
konuşan Kaslara rastlanmaktadır. Ordu Merkez Artıklı köyünün bir mahallesinin adı Gas köyüdür.
Maçka'ya bağlı Guzari köyünün isminin Gas / Kasların bir hatırası olduğu düşünülmektedir.
15 A. Bryer, Some Notes on the Laz vnd Thzan, XIVa 187-195, XIVb 161-168.
16 Zeki Velidi Togan, Oğuz Destanı, Enderun Kitabevi, İstanbul 1982, s. 151.
17 Besim Atalay, Divanü Lügati't-Türk Tercümesi, C. I, TDK yay., Ankara 1985, s 30.
18 Age, s. 488.
19 Age, s. 488.
20 Osman Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, Boğaziçi yay., İstanbul 1993, s. 29-30.
21 Türkçe kaynaklarda Tatıs veya Tatis; yabancı kaynaklarda Tzatis olarak geçmektedir.
22 Necati Demir, Dânişmend-nâme, s. 180-181.
23 Muharrem Ergin, Orhun Abideleri, Boğaziçi yay. İstanbul 1980, s. 26.
24 Dânişmend-nâme'de Tatis hakkında uzun sayılabilecek bilgiler bulunmaktadır (bk. Necati Demir,
Danişmend-nâme, s. 137-146).
25 Steven Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, C. II, (Çeviren: Fikret Işıltan), Ankara 1992, s. 17; Işın
Demirkent, "1101 Yılı Haçlı Seferleri", Prof.Dr. Fikret Işıltan'a 80. Doğum Yılı Armağanı,
İstanbul 1995, s.28.
26 Necati Demir, "Anadolu'da Teşekkül Etmiş Destanî Halk Hikâyelerinde Haçlı Seferlerinin İzleri",
Uluslar Arası Haçlı Seferleri Sempozyumu, TTK yay., Ankara 1999, s. 195-211.
27 Adı geçen yerde şehit olan askerlerin mezarlıkları hâlâ durmaktadır. Yörede oturanlar tarafından
yüzyıllardır her yıl temmuz ayının ilk haftalarında anma törenleri yapılmaktadır. Necati Demir,
"Danişmend Gazi ve Şehadeti", Tarih ve Medeniyet, S. 34, Ocak 1997, s. 24-27. Dânişmend Gazi
Canik'i fethedemeden şehit olduğu için çok üzülmüş ve şöyle bir vasiyette bulunmuştur: Meyyitimi
anda (Niksar'a) koyasız benüm, Yönümü Canik'e korşu kon benüm (aynı yazar; Dânişmend-nâme,
s. 205).
28 Şereflikoçhisar ile Kırşehir arasında "Beçenek içi" adı verilen bir yayla vardır. Bu yaylada 12 köy
bulunur. Halkı Peçenek'tir. Ankara'da da bu adla bir köy vardır (Besim Atalay, age, C. I, s. 58'den
naklen).
29 A.N. Kurat, Peçenek Tarihi, Devlet Basımevi, İstanbul 1937, s. 238-239.
30 Hasan Umur, Of Tarihi-Vesikalar ve Fermanlar, Güven Basımevi, İstanbul 1951, s. 47.
31 Gábor Vörös, "Peçeneklerin Erken Tarihi ve Dili Üzerine", Türkler, C. 2, Yeni Türkiye yay.,
Ankara 2002, s. 699.
32 Ahmet Caferoğlu, Türk Kavimleri, Enderun Kitabevi, İstanbul 1988, s. 13-14; Galina M. Patruşeva,
"Şorlar", Türkler, C. 20, s. 752.
33 Kurat, age, s. 23.
34 Brendemoen'un Korkut yer ismini, Korkot biçiminde değiştirmesi, Yunanca (veya Türkçe olmayan
yer adları) arasında saymış olması (Bernt Brendemoen, The Turkish Dialects of Trabzon, C. I,
Harrassowitz Verlag, Wiesbaden 2002, s. 272) ilgi çekicidir.
35 Umur, age, s. 54.
36 Karsantı, "karsak, kar tilkisi" demektir (Geniş bilgi için bk. Mehmet Eröz, Hristiyanlaşan Türkler,
İstanbul 1983, s VI).
37 Turak, bir Peçenek başbuğunun ismidir (bk. Kurat, age; Muallâ Uydu Yücel, "Balkanlar'da
Peçenekler", Türkler, C. 2, s. 715).
38 7.7.1996 tarihinde saha araştırması yaparken rastladığımız bu taşın üzerinde Runik alfabesiyle
yazılmış yazılar ve çeşitli şekiller bulunmaktadır. Biz yalnızca " IYI" biçiminde yazılmış kısmını
(iye: sahip, Tanrı) okuyabildik.
39 Bahaeddin Yediyıldız-Ünal Üstün, Ordu Yöresinin Tarihî Kaynakları I, TTK yay., Ankara 1992, s.
386.
40 Metin Karaörs, "Kuzeydoğu Anadolu (Trabzon ve Yöresi) ve Batı Rumeli Türk Ağızlarının
Ortaklığı ve Akrabalığı", Trabzon Tarihi Sempozyumu Bildirileri, Trabzon 2000, s. 89-98.
41 Bu iki bölgenin çok sayıda ağız özelliği de ortaktır (Gyula Németh, "Bulgaristan Türk Ağızlarının
Sınıflandırılması Üzerine" TDAY Belleten 1980-1981, Ankara 1983, s. 113-167).
42 Ağız özellikleri bölümünde kullanılan kısaltmalar: CC: Cedex Cumanicus; DLT: Dîvân ü Lügati't-
Türk; NDA: Necati Demir Arşivi.
43 DLT, C.I, s. 28.
44 Age, C. II, s. 48.
45 Age, s. 67-71.
46 Hüseyin Namık Orkun, Peçenekler, Remzi Kitaphanesi, İstanbul 1933, s. 60'dan naklen.
47 Gyula Németh, "Peçenek ve Kumanların Dili", (Çeviri: J. Eckmann) Türk Dili-Belleten, S.14-15,
Ankara 1951, s. 97-106.
48 Németh, agm.
49 Németh, agm, s. 100-101.
50 Zeynep Korkmaz, "Anadolu Ağızlarının Etnik Yapı ile İlişkisi Sorunu", TDAY Belleten 1971,
Ankara 1989, s. 21.
51 Németh, agm, s. 100.
52 Muharrem Ergin, Türk Dil Bilgisi, Boğaziçi yay., İstanbul 1986, s. 60.
53 Németh, agm, s. 102.
54 Geniş bilgi için bk. Ali Fehmi Karamanlıoğlu, Kıpçak Türkçesi Grameri, TDK yay., Ankara 1994,
s. 16; Recep Toparlı, İrşâdü'l-Mülûk Ve's-Selâtîn, TDK yay., Ankara 1992, s. 70; aynı yazar,
Kıpçak Türkçesi, Atatürk Üniversitesi yay., Erzurum 1986, s. 34-35.
55 -g->-v- değişmesi Kıpçak Türkçesinin en önemli özelliklerindendir. Peçenek kabilelerinden birinin
adı yavdıdır. Bu kelimenin yagdı 'parlak' olduğu dikkate alındığında -g->-v- değişmesinin Peçenek
Türkçesi için de geçerli olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu kelime Karadeniz Bölgesi'nde cavdı/ çavdı
biçiminde söylenmektedir.
56 Geniş bilgi için bk. R.Rahmeti Arat-Ahmet Temir, "Türk Şivelerinin Tasnifi", Türk Dünyası El
Kitabı, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü yay., Ankara 1992, s. 224-247.
57 Zeynep Korkmaz, Bartın ve Yöresi Ağızları, TDK yay., Ankara 1994, s. 3-7; M. Emin Eren,
Zonguldak-Bartın-Karabük İlleri Ağızları, TDK yay., Ankara 1997, s. 40.
58 Gábor Vödör (Szeged), Relics of the Pecheneg Language in the Works of Constantine, Notes on
the language and early history of Pechenegs, s. 9-18; Hüseyin Namık Orkun, Peçenekler, İstanbul
1933, s.59; Németh, "Peçenek ve Kumanların Dili", s. 97-98;
59 Bu konuda daha fazla bilgi için bk. Necati Demir, Ordu İli ve Yöresi Ağızları, TDK yay., Ankara
2001, s. 58-65; aynı yazar, "Giresun ve Ordu Yöresi Ağızları", Türklük Bilimi Araştırmaları, S. 7,
Sivas 1998, s. 139-166.
60 Hüseyin Namık Orkun, Eski Türk Yazıtları, TDK yay., Ankara 1987, s. 390.
61 7.7.1996 tarihinde saha araştırması yaparken rastladığımız bu taşın üzerinde Runik alfabesiyle
yazılmış yazılar ve çeşitli şekiller bulunmaktadır. Biz yalnızca " IYI " biçiminde yazılmış kısmı
okuyabildik.
62 Osman Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, Boğaziçi yay., İstanbul 1993, s. 29-30.
63 Rustam Shukurov, "Doğu Karadeniz Bölgesi'nde Türkçe Konuşan Bizanslılar", Trabzon Tarihi
Sempozyumu Bildirileri, Trabzon 2000, s. 116.
64 Osman Turan, Doğu Anadolu ... , s. 29-30.
65 Shukurov, agy.
66 Mehmet Bilgin, "Doğu Karadeniz Bölgesinin Etnik Tarihi Üzerine", Trabzon Tarihi Sempozyumu
Bildirileri, Trabzon 2000, s. 58.
67 Trabzon ve çevresinde tarih 1461'e kadar yaşayanlar batılı bilim adamlarınca Rum olarak kabul
edilmektedir. Bunların en başında Heat W. Lowry (Trabzon Şehrinin İslamlaşması ve Türkleşmesi
1461-1583, Boğaziçi Üniversitesi yay., İstanbul 1998, XVI-191 s.) gelmektedir. O, kasıtlı olarak
veya yanılarak çalışmalarını bu zemine oturttuğu için enerjisini boşuna harcamıştır. Bu tür
çalışmaların sayısı yüzlercedir. Hâlbuki 1436'da Trabzon'u ziyaret eden İspanyol Seyyahı
Trabzon'un nüfusunun yaklaşık dört bin olduğunu söylemektedir. Trabzon yöresinin en önemli dinî
merkezlerinden Vazelon Manastırı'nın XIII-XV. yüzyıllar arasında tutulan kayıtlarında geçen
Rumca isim sadece % 47.3'tür (Bk. Ouspensky-V. Bénéchévitch, Actes de Vazelon, Leningrad
1927, 124 + CL + Tabl. 11). Bu sayının da gerçek Rum olduğu şüphelidir. Trabzon merkezi hariç
tek bir Rum mezarlığının bile bulunmaması dikkate alındığında gerçek Rum nüfusunun ne kadar
olduğu konusundaki yorumu okuyucularımıza bırakmak en doğru yol olacaktır.
68 A. Bryer, Greeks and Turkmens, Dumparton Oak Papers, Washington 1975, s. 146.
69 Mehmet Bilgin, Sürmene, Sürmene Belediyesi yay., İstanbul 1990, s. 115.
70 M. Hanefi Bostan, "XV ve XVI Yüzyıllarda Trabzon Şehrinde Nüfus ve İskân Hareketleri",
Trabzon ve Çevresi Uluslararası Tarih, Dil, Edebiyat Sempozyumu, Trabzon 2002, s.169'dan
naklen.
71 Bostan, agm, s.171.
72 Bostan, XV-XVI. Asırlarda Trabzon Sancağında Sosyal ve İktisadî Hayat, s. 337-339.
73 Bostan, age, s. 339.
74 Mahmut Ak, "İslâm Coğrafyacılarına göre Trabzon" Trabzon Tarihi Sempozyumu Bildirileri,
Trabzon 2000, s. 31, 266-267.
75 Haşim Albayrak, Tarih boyunca Doğu Karadeniz'de Etnik Yapılanmalar ve Pontus, İstanbul 2003,
s. 10-11.
76 Ouspensky-V. Bénéchévitch, Actes de Vazelon, Leningrad 1927, 124 + CL + Tabl. 11; ayrıca bk.
Rustam Shukurov, agm, s. 111-121.






























Hiç yorum yok: