11 Kasım 2012 Pazar

Beylikler Dönemi Bir Mülk Suresi (Tebâreke) Tefsiri Üzerinde Dil


Beylikler Dönemi Bir Mülk Suresi (Tebâreke) Tefsiri Üzerinde Dil ncelemesi 1

Perihan ÖLKER**


ÖZET

Beylikler devri tefsir çalışmalarının arttığı bir dönemdir. Bilhassa sure tefsirleri bu dönemde
göze çarpar. Biz bu makalemizde İnançoğulları Beyi İshak Bey b. Murad Arslan’ın emriyle
XIV. yüzyılın ikinci yarısında oluşturulmuş, 1422 yılında da istinsah edilmiş Mülk Suresi
(Tebareke) Tefsirini, dil ve imlâ özellikleri hususunda değerlendirerek, Oğuzcanın yazı dili
hâline gelme safhasına katkılarıyla tefsirin önemine değinmeye çalışacağız.


I. Giriş

Batı Türkçesinin XIII.-XV. yüzyıllarını kapsayan dönemini Eski Anadolu
Türkçesi veya Eski Türkiye Türkçesi olarak adlandırmaktayız. Bu devre de
kendi içinde üç kısımda incelenmektedir: Bunlar I. Selçuklu Devri Türkçesi II.
Beylikler Devri Türkçesi, III. Osmanlıcaya Geçiş Devri Türkçesi. Bu dönemler
içerisinde Beylikler devri ayrı bir önem arz etmektedir.

Beylikler devri, tercüme faaliyetlerinin yoğunlaştığı, Türkçeye sahip çıkma
gayretinin arttığı önemli bir safhadır. Bu dönemde Oğuz Türkçesini kuvvetli bir
yazı dili hâline getirme çabaları göze çarpar (Korkmaz, 1995a: 420). Bu devirde
tefsir çalışmalarının da arttığı gözlenmekte olup bilhassa sure tefsirleri dikkat
çekmektedir.

Kur’an-ı Kerim’in Anadolu Türkçesine tercümeleri, Selçuklular Devletinin
dağılışından sonra kurulan beylikler devrinde başlamıştır. Bu ilk tercümeler
“satır arası” kelime kelime tercümeden ziyade, tefsirli tercüme şeklinde yazılmıştır.
Bunlar umumiyetle bazı kısa surelerin tefsirleridir. Fatiha tefsiri, Yâsin,
Tebâreke ve İhlâs tefsirleri gibi (Topaloğlu, 1976: 2). Müellifi meçhul bir Fatiha
Tefsiri (İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi yazmaları arasında) ile yine aynı müellifin
olması pek muhtemel bir İhlâs Tefsiri (Ankara Üniversitesi yazmaları arasında)
Arslan Bey bin İnanç’ın (İnanoğulları/İnançoğulları Beyliği) emriyle yazılmıştır.
(Köprülü, 1980: 340). Yine bir İhlâs Tefsiri Çelebi Murad Arslan b.
İnanç namına yazılmıştır. Bu nüsha Milli Eğitim Bakanlığı Kütüphanesinde 145
numara ile kayıtlıdır (İstinsah tarihi 1131/1718’dir) (İnan, 1991:169).
Biz bu çalışmamızla yine Beylikler döneminde yazılmış mensur Mülk Sûresi
tefsirinin nüshalarına değinerek Burdur nüshasını çeşitli yönleriyle tanıtacak,
eser üzerinde döneme has dil özelliklerine dikkat çekerek Eski Anadolu Türkçesinin
önemli tanıklarından birini de ilim âleminin hizmetine sunmuş olacağız.

II. Mülk Suresi (Tebâreke) Tefsirinin Nüshaları

1. Kısa surelerin tefsirlerinden, tarihi tayin edilebilen en eskisi (730 H.= M.
1333) Orhan Bey’in oğlu Süleyman Paşa için yazılan Tebâreke Tefsiridir. Bu tefsirin
nüshası İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi kitaplığında 45 numara
ile kayıtlıdır. Eser toplam 135 sahifeden meydana gelmiştir (İnan, 1991:169).
Ankaralı Mustafa bin Mehmed adlı biri Orhan’ın şehzadesi Süleyman Paşa
(Osmanoğulları Beyliği) namına bir Suretü’l-Mülk Tefsiri yazmıştır (Nüshası

Beyazıt umumi kütp.) (Köprülü, 1980: 341). Amasya Beyazıt İl Halk kütüphanesinde
mevcut olan nüsha toplam 51 varaktan olup her bir sayfası 18 satır olan
nüsha harekesiz nesihle yazılmıştır (Arşiv No: 05 Ba 112/3).

2. Milli Eğitim Bakanlığı Kütüphanesinde 329 numara ile kayıtlı olan bir
Tebâreke Tefsiri daha vardır. Hamidoğullarından Hızır Beg Gölbegi namına
yazılmıştır (İnan, 1991:169). Muhtemelen aynı nüshadan bahseden Köprülü ise
“Ankara Kütüphanesi yazmaları arasında 542 numarada müellifi meçhul bir
Sure-i Mülk Tefsiri vardır ki Hızır bin Gölbeyi (Hamidoğulları Beyliği) isminde
Anadolu emirlerinden birinin emriyle yazılmıştır.” demektedir (Köprülü, 1980:
341). Yine Türk Dil Kurumu Kütüphanesi Fotokopi/22’de kayıtlı olan Tebareke
Tefsiri Hızır bin Gölbeyi’nin emriyle yazılmıştır. Eser toplam 37 varaktan oluşmaktadır
ve her bir sayfa harekeli nesihle yazılmış 17 satırdırdan ibarettir.

Hamidoğullari zamanında yazılmış eserlere pek rastlanmamıştır. Ancak
adına meçhul bir müellif tarafından kaleme alınmış Sûre-i Mülk tefsiri bulunan
Hızır b. Gölbeyi’nin, Hamidoğulları Beyliğinin kurucusu Dündar Bey'in oğlu
olduğu düşünülmektedir. Hamidoğullari Beyligi Eğirdir gölü civarinda kurulduğu
için Dündar Bey Gölbeyi olarak anılmıştır (Ansar, 2008). Dündar Beyin
oğullarından Hızır Bey Timurtaş’ın 1327 yılında Anadolu’yu terk edip, Mısır’a
kaçmasıyla babası Dündar Bey’in Timurtaş’a kaptırdığı topraklara tekrar sahip
olmuştur (Koca, 2002). Hızır Bey’in ne kadar beylik yaptığı belli değildir. Yaklaşık
olarak 1330’ da vefat etmiştir. (Türk Tarihi, 2008). Öyleyse bu nüsha ilk nüshadan
daha eski olmalıdır.

3. Konya İzzeddin Koyunoğlu Müzesi 13392 envanter numarasında kayıtlı
mecmuanın 30b-70b arasındaki varakları Tebareke tefsirini içermektedir (Bu
nüsha Molla İlyas tarafından 858/1454’de istinsah edilmiştir). Eser harekesiz
nesihle yazılmıştır ve her bir sayfası 17 satırdan oluşmaktadır. Nüsha Orhan
Bey’in oğlu Süleyman Paşa’ya sunulan ve Mustafa bin Mehmed’in telif ettiği
tefsirin istinsahıdır (Özcan, 1987).

4. Burdur kitaplığında 1234 numara ile kayıtlı olan Tebâreke Tefsiri İshak
Bey b. Murad Bey Arslan namına yazılmıştır. İstinsah tarihi 1422’dir (İnan,
1991:169). Kısa sureler tefsiri nüshalarının, istinsah tarihi bakımından bugün
bilinen en eskisi Burdur kitaplığında 1234 numara ile kayıtlı olan nüshadır. Bu
tefsir 826/1422 tarihinde istinsah edilmiştir (Topaloğlu, 1976: 3).

III. Mülk Suresi Tefsiri (Burdur Nüshası)

Üzerinde çalışmış olduğumuz Tebareke Suresi Tefsiri Konya Bölge Yazma
Eserler Kütüphanesinde “Tefsîrü Sûretü’l-Mülk, Arşiv No: 15 Hk 99 kaydıyla
bulunmakta olup, H. 826 (M. 1422) tarihinde istinsah edilmiştir. Eser Burdur İl
Halk Kütüphanesinden gelmiştir, 165x125 – 120x85 mm. boyutlarındadır. Yazmanın
her bir sayfası harekeli nesihle yazılmış dokuz satırdan oluşmaktadır,
tefsir toplam 124 varaktır. Eser abadî kâğıt üzerinde, kenarları kahverengi meşin,
üstü ebrû kâğıt kaplı, mukavva bir cilt içerisindedir. Üzerinde çalışmış olduğumuz
yazmadan ilk defa Ahmet Ateş bahsetmiştir (Ateş, 1948: 171). Daha
sonra da İnan’ın (İnan, 1991: 169) ve Topaloğlu’nun (Topaloğlu, 1976: 3) değindiği
eser Burdur nüshası olarak ün kazanmıştır. Bizim çalışmamız eserin ikinci
yarısına dayanmaktadır, çünkü eserin ilk yarısı Yıldıray Çavdar tarafından
yüksek lisans tezi olarak çalışılmıştır (Çavdar, 2005).

Tefsir Edhem b. Hıfzu’llah b. Hasan et-Tavîl el Bağdadî tarafından H. 826 (M.
1422) yılında istinsah edilmiştir. Eserin İnançoğulları Beyi Celaletü’d-devleti
ve’d-dîni İshak Bey bin Murâd Arslan’ın isteğiyle Türkçeye aktarıldığını ikinci
varaktaki “Bu acīf ducācısından Tebāreke tefsīrin Türkçeye ılma diledi (2b/3-4)”
ibaresinden anlıyoruz.

İnançoğulları Beyliği on üçüncü ve on dördüncü asırlarda, Lâdik’te (Denizli)
hüküm süren bir Türk beyliğidir. Moğol istilâsı önünden kaçarak Denizli,
Köyceğiz ve Uşak bölgesine gelen 200.000 çadırlık büyük bir Türkmen grubu
tarafından kurulmuş olan bu beyliğe Lâdik Beyliği de denilmektedir. Murad
Arslan’dan sonra Hüdâvendigâr-ı Muazzam, Sâhibü’s-Seyfü’l-Kalem, Celaletü’ddevleti
ve’d-dîn unvanlarıyla anılan oğlu İshak Bey bin Murad Arslan başa geçer.
İshak Bey Beyliğin bilinen son yöneticisi olmuştur. Onun iktidarı hakkında fazla
bilgiye sahip değiliz. Yalnız belli bir zaman içerisinde muhtemelen Moğol
hakimiyetinin bittiği 1357 yılından 1381 yılına kadar geçen 24 yıllık bir zaman
diliminde Germiyanoğulları Beyliğinin Hakimiyet dönemi söz konusudur
(Kayhan, 2002). İnançoğulları Beyliği belirtilen tarihlerde son bulmuş olduğuna
ve İshak Bey Bin Murâd Arslan da İnançoğullarının son beyi olduğuna göre
eserin telif tarihi de 14. yy.’ın ikinci yarısı olmalıdır, ancak tefsirin yazılışının
kesin tarihini belirten herhangi bir bilgiye ulaşabilmiş değiliz.

Eserde varakların kenarlarına alınmış notlar, müfessir Nisaburî’nin adının
peltek s’ye diş eklenmek suretiyle bir yer haricinde Nişaburî’ye dönüştürülmesi,
tefsir edilmiş ayetlerin kenar yazılarıyla tekrar açıklanması, eser üzerinde az

da olsa oynandığını göstermektedir. Metinde “Hikāyet”, “nükte”, “ oru” ve
“cevāb” gibi kelimeler ile ayetlerin bir kısmı kırmızı mürekkep ile yazılmıştır.
Müellif, yalnızca Kur’an-ı Kerim’in 67. suresi Mülk’ü tefsir etmekle kalmamış,
anlattıklarını desteklemek için Furkan, Necm, Sâd, İnsan, Zümer, Fetih,
Ahzâb, Bakara, Âl-i İmrân, Mâide, Hucûrat, Saf, Kıyamet, Zâriyât, Şûrâ, Kâf,
Zuhruf, Duhân, Vâkı’a, Rahmân, Duhâ, Ra’d, Hûd, Hicr, Fâtır, Nûr, Müddessir,
Fecr, Nebe’, Mü’minûn, Tekvîr, Yûsuf, Mücadele, Kehf, Hadîd, Enfâl surelerinden
ayetler almış ve bunları açıklamıştır. Ayrıca, eserde büyük müfessirlerin
tefsirlerinden alıntılar yapılarak anlatılanlar desteklenme yoluna gidilmiştir.
Nesefî, Sa’lebî, İbn-i Teymiye, Güvaşî, Vehb İbni Münebbih, Kuşeyrî, Kabü’l-
Ahbâr, Ebu’l-Leys, Katâde vs... eserlerinden alıntılar yapılmış müfessirlerdendir.
Bu durum zaten tefsir geleneğinin de bir gereğidir.

XIII. yy. Moğol akını ile Anadolunun büyük dalgalar hâlinde yeni Oğuz
göçleri ile beslenmiş olması, Oğuzcanın Anadolu’daki şekillenmesini etkilemiş
ve konuşma dilinin yazı diline çok daha yoğun olarak aktarılmasına yol açmıştır
(Korkmaz, 1995b: 302). Daha Kaşgarlı Mahmud zamanında asıl Türkçe, yani
umumî Türk yazı dili yanında meydana geldiğini öğrendiğimiz Oğuzca, her ne
kadar eski Anadolu yazı dilinin esasını teşkil ediyor olsa da Anadolu’daki eski
Türk yazı geleneği daha uzun zaman devam etmiş olmalı. Çünkü, bunun neticesi
olarak XV. yy.’a kadar Anadolu Türkçesi yadigârlarında, az veya çok nispette,
eski Türk yazı dili izleri vardır (Canpolat, 1989: 169).

Bu ikili kullanımlar sadece ünsüzler çerçevesinde söz konusu değildir.
Üzerinde çalışmış olduğumuz eserin harekeli olması hasebiyle de ünlüler hususunda
aynı çeşitliliği görebilmekteyiz:

veribidi 124b/1 ~ viribidi 111b/6
yörürler 114a/9 ~ yörirler 114a/7
evet 102a/6 ~ evit 90b/1
dér 67b/5-6 ~ dir 81b/1
diyüvir 115b/7 ~ diyü ivürdü üz 124a/6
urıla 104a/4 ~ urulınca 104a/3


III.I.III. Ekler:

Geniş zamanın üçüncü şahıs bildirme çekiminde de ikilik göze çarpmaktadır:
gökde-durur 87a/4 ~ gökde-dür 87a/3
Eserde kuvvetlendirme yapısının da iki şekli mevcuttur:
gelmiş-durur 72a/5 ~ gelmiş-dür 65b/1

III.I.IV. Eserde nadir yapılardan olması sebebiyle Eski Anadolu Türkçesini
ele alan dil bilgisi kitaplarında kendisinden pek de bahsedilmemiş bildirme çekiminin
öğrenilen geçmiş zamanının şartı şekli iki defa karşımıza çıkmaktadır.
la īf-misse 109b/7, rikābdārı-y-ımıssam 121b/5

III.II. Eserdeki İmla Özellikleri

Metnimizde seslerde görülen ikili şekilleri yukarıda aktarmaya çalıştık, ancak
eserde asıl önemli olan bir husus daha var ki o da imladaki çok şekilliliktir.
İmla için ikili şekiller sınırlaması yapmak mümkün değil, çünkü aynı sesler birkaç
değişik şekille ifade edilmektedir.

III.II.I. Ünlüler:

a. Aşağıdaki tabloda sırasıyla “a” sesinin başta, ortada ve sonda yazılışları
görülmektedir












































IV. Sonuç

Selçuklu Devletinin Moğol baskısı ile zayıflaması üzerine, bulundukları
bölgelerde kendi adlarına hüküm sürmeye başlayan Türkmen Beylerinin Arap
ve Acem kültürüne fazla itibar etmemeleri, millî geleneklerine ve kendi bölge
ağızlarına verdikleri değer ilim adamlarının, şair ve edipleri korumak bakımından
gösterdikleri duyarlılık, Türk dili ve edebiyatı için hızla verimli bir devrenin
başlamasına yol açmıştır. Selçuklu Devletinin sayılı üç-beş eserine karşı
Beylikler Devrinde telif ve tercüme yüzlerce eser meydana getirilebilmiştir.
(Korkmaz, 1995a: 421) Bu eserler arasında Kur’an tercüme ve tefsirlerinin yeri
çok büyüktür. Bu doğrultuda pek çok çalışma yapılmıştır. Kur’an tercüme ve
tefsirleri açısından ortaya konmuş çalışmaları toplu bir şekilde Gülden Sağol’un
yayınında görebilmekteyiz (Sağol, 1997).

Anadolu Beylikleri devrinde umumiyetle kısa sureler ya da tefsirler yazılmıştır
(Fatiha tefsiri, Tebâreke Tefsiri, İhlas Tefsiri gibi). Osmanlı Devletinde
yapılan büyük Kuran tefsirleri XV. yüzyılın başlarında veya uzak bir ihtimal ile
XIV. yüzyılın sonlarında telif edilmişlerdir. Bu tarihten önce ancak kısa surelerin
tefsirleri telif veya tercüme edilmiştir ki, bunların da öğrenciler için hocaları
tarafından ders malzemesi olarak yazıldığı tahmin edilmektedir (İnan, 1991:
171). Bahsi geçen yüzyıllara ait yerli ve yabancı pek çok kütüphanenin kataloglarında
bu eserleri görmek mümkündür. Hızır b. Gölbeyi’ne sunulan nüshanın
XIV. yüzyılın ilk yarısında yazıldığı tahmin edilebilmektedir, kesin bir tarihe
ulaşılamamıştır. Ancak bu durumda Tebâreke tefsirinin en eski nüshası Orhan
Bey’in oğlu Süleyman Paşa’ya sunulan nüsha değildir. Hızır b. Gölbeyi yaklaşık
1330’da vefat ettiğine göre onun adına oluşturulmuş tefsir Süleyman Paşa’ya
sunulandan (M. 1333) çok daha eskidir.

Eski Anadolu Türkçesinin en önemli safhasının zengin kaynakları olan tefsirler,
döneminin dil özelliklerini kuvvetli derecede yansıtan kaynaklardır. Öğretici
ve eğitici olma kaygısının taşındığı bu eserler, Oğuz Türkçesinin o yüzyıldaki
şeklinin ve yazı dili hâline geçişinin önemli tanıklarıdır. Anadolu Türkçesinin
yazı dili hâline geçme safhalarını takip edebilmek bir dilin gelişme ve yerleşme
hususunda yaşadığı değişiklikleri ve gelişmeleri değerlendirebilmek için
bu eserlerin gün ışığına çıkarılıp etraflı bir incelemeye tâbi tutulması gerekmektedir.
Biz de Oğuz ağzının yazı dili hâline gelmesi açısından önemli desteğe
sahip Kuran tercüme ve tefsirlerine İnançoğulları Beyi İshak b. Murad Arslan’ın
desteğiyle tercüme edilmiş Mülk Suresi (Tebâreke) Tefsirini ekleyerek ilim âleminin
hizmetine sunmuş bulunmaktayız. Eser gerek diliyle gerekse imlâ özellikleriyle
geniş bir çeşitliliğe sahiptir ve bu geçiş aşamasının güzel örneklerini
vermektedir. ©








Hiç yorum yok: