Merhum Cumhurbaşkanımız Turgut Özal'ın doğal nedenlerle mi, yoksa bir suikast sonucu mu öldüğü konusu giderek daha da içinden çıkılamaz hal alıyor. Birileri aynı rapora bakıp öldürülmüş yorumunu yaparken, diğerleri kendiliğinden ölmüş kanaatine varabiliyor. Somut ve sarih olması gereken bir konu, olaya ne taraftan baktığınıza göre değişiyor. Çoğumuzun rapordan çok önce oluşmuş bir kanaati var ve ben, raporla birlikte kanaatini değiştiren birine de rastlamadım.
Adli Tıp'ın incelemesinde Özal'ın vücudunda zehre rastlanmasına rağmen, ölüm nedeninin bu olup olmadığı konusunda bir görüş birliğine varmak mümkün olmamış. Vücutta zehir kalıntıları var ama bu net olarak 'Özal zehirlenmiştir' kanaatine varılacak kadar belirgin değil. Olayın diğer yönüyle bakıldığında zehirlendiğine dair net deliller yok ama bazı emareler nedeniyle vücut net olarak 'Özal zehirlenmemiştir' kanaatine varacak kadar da temiz değil.
O zaman başka izlerin sürülmesi gerekiyor. Mesela Özal'ın sağlık sorunları, ani ölümünü sürpriz kılamayacak kadar ağır mıydı? Bu sağlık sorunlarını yaşayan bir kişinin ani kalp kriziyle ölmesi ihtimali nedir? Raporda Özal'ın bir kalp krizi neticesinde ölmediğinin vurgulandığını da belirtelim. Özal'ın doğal nedenlerle öldüğüne inanan birçok kişi onun sağlık sorunlarından bahsediyor ve bu ölümün sürpriz olmadığını söylüyor. Suikast konusunu ise zorlama ve siyasi sonuçlar yaratma hedefi olarak değerlendiriyorlar. Bu konuda 'suikast değildir' diyenler, bir adım öndeler; çünkü sağlıklı bir insandan bahsetmiyoruz.
KİM HAKLI?
İzini süreceğimiz diğer husus, bir politik figürün ortadan kaldırılması için herhangi bir neden olup olmadığı. Siyasetçiler durduk yere suikasta uğramazlar, siyasi bir nedeni ve sonuçları olmalı. Özal daha önce de suikasta uğramış ve yaralı olarak kurtulmuştu. Türkiye'nin rotasını bir yönden diğerine değiştiren ve dünya dengeleri açısından da son derece önemli kişilikti. Nitekim önceki suikast, birilerinin onu öldürmeye çalıştığını net olarak gösteriyor. Burada da 'olay suikasttır' diyenler bir adım öne çıkıyor.
Bakacağımız diğer konu olayın adli takibinde bazı gariplikler ve gizleme teşebbüsleri olup olmadığıdır. İzlenmesi gereken adli ve tıbbi prosedür uygulanmış mı? Kan, saç örnekleri analiz edilmiş, olay yeri incelenmiş, ilgili kişiler soruşturulmuş, gerekli raporlar tutulmuş mu? Bunların tamamına hayır diyebiliyoruz. Alınan kan örneklerinin hemşire tarafından yere düşürülüp kırılması, naaşın otopsisiz defnedilmesi ve sonradan yapılan soruşturmalarda ortaya çıkan çeşitli gariplikler oldukça dikkat çekici. O dönemde Köşk'te servis yapan 2 kişiden birinin Kanada'da diğerinin ise suçluları iade anlaşmamız olmayan Honduras'ta yaşıyor olması (nereden bulduysa bu ülkeyi) incelemeye değer. Dünyanın her ülkesinde görev başında ölen bir cumhurbaşkanının suikasta uğrayıp uğramadığı, törenle gömülmesinden daha önceliklidir. Konu ölüm değil, devlet meselesidir. Bir başka iz sürme yöntemi olayın, dönemin karakteristiğine uygun olup olmamasıdır. Dönem siyasi cinayetler dönemidir ve Türkiye o yıllarda büyük kayıplar yaşamıştır. Adnan Kahveci'nin trafik kazası sonucu ölümüne adı karışan diğer kişinin de Honduras'ta yaşıyor olduğunu belirtelim. Muhtemelen tesadüftür.
Sonuç olarak raporda bir zehirleme olup olmadığı anlaşılamamıştır dense de doğal nedenlerle ölmüştür de denilmiyor. Zehirlemeden farklı ilaçlarla suikast yöntemlerinin de olduğunu belirterek kafanızı daha da karıştırayım. Zehir meselesi gündemi değiştiren bir yem de olabilir. Ben Özal'ın bir suikasta kurban gittiği inancına daha yakınım. Yanılma hakkım saklıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder