20 Şubat 2012 Pazartesi

Gezegeni Şekillendiren Buzullar


Alpler Dünya’nın en büyük sıradağlarından biridir. Dorukları neredeyse 5 kilometre göğe yükseliyor. Kar ve buzdan oluşan dik yamaçlarında çağlayanlar bile donuyor. Buzun Dünyamızı nasıl şekillendirdiğini anlamak için burası mükemmel bir başlangıç. Bir buzulun 500 feet üzerindeyim. Bu 150 metre demek. Donmuş bir çağlayana tırmanıyorum. Aradığım şey, baltamı saplayabileceğim sağlam ve temiz bir buz parçası. Bu gerçekten büyüleyici. Çünkü buz öyle katı ki ağırlığımı kaldırabiliyor. Şaşırtıcı olan, buzun kaskatı olması ya da ben öyle olmasını umut ediyorum. Yüzlerce ton suyun aktığı yerde bu şekilde durdurulabilmesi beni hayrete düşürüyor. Ama bu donmuş çağlayan, etrafımdaki buzullara kıyasla devede kulak kalıyor.
Donmuş Şelale
Fransa’daki en büyük buzullardan birinin hemen yanında tırmanıyorum. Argentiére. Buzullar buzun en güçlü şeklidir. Onlar doğanın buldozeridir. Yeryüzünü tamamen değiştirecek güce sahipler. Demin tırmandığım o dev buz saçağı donmuş sudan meydana gelmiş ve bu yıl oluştu. Diğer yandan orada görünen buzul binlerce yılı aşkın bir süreçte bambaşka bir yolla oluşmuştu. Buzullar sudan oluşmaz. Kardan oluşur. Her bir kar tânesi düzinelerce kırılgan buz kristalinden oluşur. Hiç kimse henüz birbirinin aynısı olana rastlamadı. Kar tâneleri tek tek bakıldığında nârin olabilir. Ama yeterli miktarda bir araya geldiğinde doğadaki en büyüleyici görüntülerden birini oluştururlar.
Dünya’daki dağlarda her yıl yaklaşık bir milyon çığ düşüyor. Çığ bize ne kadar yıkıcı görünse de iş Dünya’yı şekillendirmeye geldiğinde yüzeyde çizik oluşturmuş bile sayılmaz. Kar ancak buzula dönüştüğünde dünyamızı değiştirecek güce ulaşır. Bu buzdan falezde karın nasıl buza dönüştüğünü görebilirsiniz. Kar tâneleri her yıl metrelerce derinlikte yeni katmanlar oluşturur. Şu üzerimdeki bu kıştan kalma tâze kar. Buradaki kahverengi hat ise, geçen yaz gerçekleşen erimenin izi. Bu katmanlardan aşağı indikçe kar yaşlandıkça yaşlanıyor. Bu bir bakıma bir ağacın halkaları gibi. Her katman yeni bir kar yağışı demek. Her düşen kar ağırlığı artırıyor ve tek tek kar tânelerini birbirine sıkıştırıyor. Katmanlardan aşağı indikçe kar sertleşiyor. Burada gerçekten farklı bir kar katmanı var. Buna buzkar deniyor. Ve birkaç yıl önce oluşmuş. Gerçekten çok sert. Bunu baltamla kazmam gerekecek. Bu gerçekten hayret verici. Kabarcıklı fiberglasa benziyor. Bu gerçekten güzel. Bize gerçek buza yaklaştığımızı söylüyor. Kar ne kadar sıkışırsa içindeki hava o oranda dışarı çıkar. Yumuşacık kar, havası boşalınca kaya gibi sert buza dönüşür. İşte bu. Falez dibine yaklaşık 20 metre mesafedeyim ve önümde saf buzul var. İçindeki kar kristalleri öyle sıkıştırılmış ki sonunda bu tuhaf doku oluşmuş. Bu sadece donmuş su, ama kaya gibi sert. Camı andırıyor, neredeyse saydam. Yirmi küsûr yılda gerçekleşse de, havası boşalmış bu buz öyle katı ki, en sert kayayı alt edebilir. Yeterince buz oluştuğunda yavaşça yokuş aşağı kaymaya başlar ve buzula dönüşür.
Yeryüzündeki Buzullar Akarsular Gibi Sürekli Hareket Halindedir
İnsanların yaşadığı son birkaç milyon yılı aşkın bir süredir Dünyamızı şekillendirmekte olan hâkim güç buzullardır. İklîmi bile onlar değiştiriyor. Buzulların derinliklerinden duyulan sesler, bir buzulun dağdan aşağı kayarkenki gıcırdama ve çatırdaması. İnsan gözünün seçebileceğinden yavaş hareket ediyor olabilirler. Argentiére buzulunun bu hızlandırılmış görüntüsü buzun çok hareketli olduğunu gösteriyor. Argéntiere‘in altındaki aygıtlar günde yarım metre hareket ettiğini gösteriyor. Avrupa’da buzullar yüksek sıradağlara hapsolmuş durumda. Ama kutup bölgeleri, buzun engin arazileri kaplamasını sağlayacak kadar soğuktur.
Dağlardaki Buzulların Hareketini Ölçen Alet
Antaktika‘da bir tek buz tabakası Birleşik Devletler’den daha büyük bir kıtayı örtüyor. Buz katmanı 4 km kalınlığında dolayısıyla yalnız nunatak denen, yüksek dağ doruklarını görebiliyoruz. Buzul burada manzarayı şekillendirmiyor manzaranın kendisi oluyor. Bu buzul dünyası öyle devâsâ ki hârikalarından bazıları ancak uzaydan görülebiliyor. Bunlar, yüzyıllar içinde acımasız rüzgârlar tarafından yontulmuş mega-buz tepeleri. Birlikte kapladıkları alan ise Büyük Britanya’nın iki katı. Kutup buzulu kendi iklîmini bile oluşturuyor. Hava o kadar soğuk ki neredeyse hiç nem yok. Bu da Antarktika’yı Dünya’nın en büyük ve en kuru çölü yapıyor. Ama buzulun altında daha büyülü başka bir dünya daha var. 10 milyon yılı aşkın bir süredir kayıp olan bir dünya. Bu uydu fotoğrafı kocaman ve düz bir buz yüzeyi ortaya çıkarıyor. Düz; çünkü muazzam bir gölün üzerinde yüzüyor. Adı Vostok Gölü. Buzun 3 km altında bulunuyor. Bu göl milyonlarca yıldır gezegenden tecrit edilmiş. Hiç görmediğimiz yaşam biçimlerinin yuvası bile olabilir. Radar sâyesinde ilk kez Antarktika buzulunun altında gömülü yer şekillerini tamamiyle görebiliyoruz.
Kutupların Altında Saklı Duran Vostok Gölü
Buzullar ve buz örtüleri Yeryüzü’nün kalıcı şekilleri gibi görünebilir. Ama kimse gerçeklerden kaçamaz. Buz, Dünya’nın alışık olmadığı bir olgudur. Gezegenimizin uzun tarihinin büyük bir kısmı, yaklaşık 90%’ı boyunca gerçekte buz hiç olmadı. Yaklaşık 200 milyon yıl yaşayan dinozorlar bile böyle bir şey görmedi. Biz çok olağandışı bir zamanda yaşamaktayız. Teknik anlamda, biz şu anda bir buz çağının ortasındayız. Bereket versin ki, nispeten sıcak bir dönemindeyiz. Dört buçuk milyar yıllık Dünya tarihi boyunca buz çağları geldi, geçti. Bazen ekvatora kadar ulaştığı bile oldu. Bu pek sık olmaz. Olsa bile uzun sürmez. Genellikle birkaç milyon yıldan fazla sürmez. En sonuncusunun, şu an içinde yaşadığımızın oldukça olağanüstü bir olaylar zincirinin neticesi olduğu düşünülüyor. İlk olarak yaklaşık milyon yıl önce Kuzey ve Güney Amerika kıtaları çarpıştı. Bunun sonucunda ekvator bölgesindeki sıcak bir okyanus akıntısının güzergâhı kesildi. Dolayısıyla sıcak su kuzeye çıktı. Bugün ona Gulf Stream diyoruz. Size tuhaf gelebilir ama gezegeni bir buz çağına sürükleyen bu sıcak akıntı oldu. Sıcak su buharlaştıkça gezegenin soğuk kuzey bölgelerindeki nem miktarı arttı. Dolayısıyla daha fazla kar yağdı. Kuzey yarımküre yavaş yavaş buzlanarak küresel bir soğumaya sebep oldu. Geçtiğimiz milyon yıl içinde buz küsûr defâ ilerleyip geriledi. Bu döngü Dünya’nın yörüngesindeki küçük değişikliklerle oluşuyor.
California’daki Yosemite Ulusal Park’ına giderseniz buzulların devâsâ ölçekte manzara oluşturmak konusunda ne kadar etkili olduğuna dair bir fikir edinebilirsiniz. Birçok falezin oluşumunda buzullar etkilidir. Ama ancak birkaç tânesi bunun kadar destansıdır. El Capitan. El Capitan’ı kaya tırmanışı için imkânsız hâle getiren buzdur. Dünyanın en iyi dağcılarından Leo Holding’e göre hiçbir şey onunla boy ölçüşemez. Biz El Capitan’a Koca Adam diyoruz. 1.000 metre metre yüksekliğinde neredeyse tamamen diktir. Görür görmez dehşete düşersiniz. Büyüklüğü en deneyimli dağcıları bile korkutur. Buna tırmanmanın kolay yolu yok. Dünyadaki tırmanması en zor uçurumdur. 2 milyon yıl önce vadinin görünümü çok farklıydı. Nehirlerin aşındırdığı V şeklinde sarp vadilerdi. Sonradan bu dağların arasında buzullar oluştu. Yavaşça vadilerin içine kaydı. Sert granit kayayı aşındırarak vadileri gittikçe dikleştirdi. Buz çekildiğinde, ardında U şeklinde derin bir vadi bıraktı. Buzun klasik etkisinin izlerini her yerde görebilirsiniz. Falezlerden koparılmış büyük kayalar buz tarafından kilometrelerce sürüklenmiş. Çağlayanlar eski nehir yataklarının nerelerde kesildiğini gösteriyor. Bunun gibi dik vadi uçurumları, yakın dönem buz etkisinin tipik sonuçlarıdır. Kaya yüzeyi neredeyse dik.
El Cap çok etkileyici. Kaya demir gibi sert. Yumuşak nokta kesinlikle yok. Çıkmanın tek yolu çatlakları bulup parmaklarınızla kavramak ayaklarınızı köşelere oturtup yukarı tırmanmak. Buz, bir granit dağını alıp binlerce yıldan uzun bir sürede bir kenarını kesmiş. Bu uçurumun böyle sarp olmasının sebebi bu. Son yüz metreyi tırmanıyorum. Neredeyse hiç çatlak kalmadı. Çatlaklar bittiğinde geriye dümdüz bir yüzey kalıyor. Tırmanmak neredeyse imkânsız. Doğrusunu isterseniz neredeyse pürüzsüz. Gerçekte tutunacağınız hiçbir şey yok. Buzul, granit boyunca her santimetre-kareyi 100 kilogramlık bir güçle aşındırarak geçmiş. Kayayı resmen cilalamış. Çok pürüzsüz ve kaygan. Ağırlığınızı duvara yakın tutmak zorundasınız. Hava durumu kötüleştiğinde bu kaya yüzeyi dağcının kâbusu olur.
Buz gibi gevrek bir maddeye, gezegendeki en sert ve en dirençli kayalara hükmetme gücünu veren nedir? Buzun yalnızca uzaktan görünümünü değil iç işleyişini yakından, hareket hâlinde görebileceğiniz Dünya’daki ender yerlerden birindeyim. Bu buzulun sâyesinde buzun büyük gücünün gizemini çözmeye başladık. Norveç Kuzey Kutup Çemberi’nde Svartesien Buzulu var. Buradayım, çünkü Svartesien’de eşi olmayan bir şey var. Nasıl işlediğini yalnızca dışardan değil içerden de görebilirsiniz. Bu, Dünya’da arka kapısı olan ender buzullardan biri. Burası 50 km uzunluğundaki bir tünel ağının parçası. Büyük bir hidroelektrik santrâli için inşa edildiler. Aynı zamanda beni buzulun tam içine götürecekler. Buzula baktığınızda buzun yüzlerce metre altında kaya tabakasına kadar gidiyor. Bu tünelde olma sebebim de bu. Ve şu yönde gidecek bir buçuk kilometrelik yolum var.
Tünelin sonunda bir odacıkta buzla karşı karşıya geliyoruz. Sıcak suyla buzulun dibini eritip mağara açmak için bilimadamları iki gün yoğun bir biçimde çalışmak zorunda. Bu mağara içine girip, buzun kayayla buluşma anında olanları görebileceğimiz kadar büyük olmalı. İşte buz tüneli. Miriam Jackson bir buzulbilimci. Burada bazen üç hafta kadar çalışıyor. Bir buzulun dibindeyiz. Buz gittikçe üzerimize kapanıyor. Burada 48 saat kalamazdık. Buz üzerimize kapanırdı. Sıkışıp fosilleşirdik. Tıpkı büyük bir buz küpü gibi. İşte burada, buzulun tam altında, onun muhteşem yer şekillerini nasıl oluşturduğunu ve katı kayayı nasıl kesebildiğini görebiliyorsunuz. Burası en alt kısım. Bütün buzulun 2 metrelik dibi. Erozyona sebep olan kısım işte bu. İçinde bir sürü tortul ve kaya var. Ve bunlar tüm zaman boyunca taşınmış. Zeminden kazınmışlar. Bütün bu parçacıklar uzun yıllar boyunca aşınıyor. Bunlar çok güzel. Buzul vadilerini işte bu şekilde yontuyorlar. Aslında zararı veren buzulun kendisi değil yol boyunca topladığı kırıntılardır. Buzul onlarla bir zımpara kâğıdına dönüşüyor. Aslında buz, kayayı kendine karşı kullanıyor. Aslında buzulun bir ev büyüklüğünde kayalar taşıdığı bile görülmüştür.
Buzdan mağaranın başka bir sürprizi daha var. Buz gibi katı görünen bir cismin nasıl bükülüp akabildiğini gösteren bir ipucu. Buzul ilk bakışta göründüğü gibi katı bir kütle değildir. Onu içerden görmek bana bambaşka bir bakış açısı kazandırdı. Cidden burada gördüğümüz hiç de katı buz değil. Neredeyse süngerimsi. Evet. Çok sert gibi görünüyor. Ama akabiliyor. Bu çok garip, değil mi? Bunu kanıtlar gibi buz, demin bıraktığımız boşluğu dolduruyor. Sadece üç gün içinde, o büyülü mağaramız kayboluyor. Uzaydan buzun ne kadar akışkan olduğunu görebilirsiniz. Grönland’ın batı sahilinde buzullar diplerinde gizli yer şekillerinin etrafında akıyor. Sanal olarak renklendirilmiş bu fotoğraf Alaska’daki Malaspina Buzulu’nun mavisini gözler önüne seriyor. Dağlardan rahne boyunca şurup gibi akıyor ve kilometreden büyük bir alana yayılıyor.
Antarktika’daki Lambert Buzulu’nun bir parçası. Dünya’daki en uzun buzullardan biri. Ağır çekim akışı sırasındaki bükülme ve dönüşlerden oluşan hatları takip edebiliyorsunuz. Buz yumuşak ve esnek olmasına rağmen, yoluna çıkan her şeyi yıkacak güçtedir. Buzullar genellikle bir yeryüzü parçasını on binlerce yılda yontsa da arada bir sadece birkaç saat süren yıkıcı bir değişim de başlatabilirler. Birleşik Devletler’in Kuzeybatı köşesinde böyle bir olayın neticesini görebilirsiniz. 40. 000 km karelik bir alanı kaplayan dar geçit ve kanyonlarla dolu kısır kayalık bir bölge. Scablands olarak biliniyor.
Scablands Buzul Barajın Patlaması Sonucu Oluşmuş Bir Bölgedir
Vic Baker, yıllarını burada tam olarak neler olduğunu anlamaya adamış bir yerbilimci. Manzara, burada akıl almaz bir şeyler olduğu izlenimi veriyor. 16. bin yıl önce, sadece bir buz duvarı tarafından tutulan bir göl oluşmuştu. Missoula Gölü. Kuzey buz tabakasının bir parçası onu tutuyordu. Arka tarafımda Missoula Buzul Gölü’ne baraj olan buzul bulunuyordu. Fevkalâde miktarda suyu durduruyordu. Her yıl barajın ardında su biriktikçe baraj zayıflamaya başladı. Sonunda buz dayanamayıp suya yol verince yıkım başladı. İrlanda Denizi hacminde su kütlesini durduracak hiçbir şey yoktu. Çağlayarak ilerleyen suyun gücü patlayan bir bomba gibiydi. Havada bir şok dalgası yarattı. Göreceğiniz ilk şey toz ve rüzgâr olurdu ve bir gürleme hissederdiniz. Hemen ardından muazzam bir tufan geldi. Missoula Gölü’nün suları Amerika Kıtası’nda hızlı ve öfkeli bir yolculuğa başladı. Muhtemelen çok hızlı ilerliyor olurdu. Araziyi Amazon Nehri’ne eşit bir enerjiyle yırtarak ilerledi. Su, önündeki her şeyi ezip öğüterek ilerliyor bu dev dalga korkunç bir ses çıkarıyor olmalıydı. Yoluna çıkan her şeyi parçalamış olmalı. Kafanızın 100 metre üstünde bir dalga düşünün. İçinde binbir çeşit cisim var. Tortu, moloz, koca kayalar ağaçlar, mamutlar Her şey. Bence bu kesinlikle dehşet verici olurdu. Sular arazide 200 metre derinliğinde bir yol açtı. Sadece birkaç saat içinde milyarlarca tonluk kaya kazıdı. Sanırım dev bir canavar demek yerinde olur. Sel suları yalnızca 10 saatte yüzeyden okyanusa Büyük Britanya uzunluğunda bir yol açtı. Geride ise devâsâ bir kanyon bıraktı. Sel suları denize döküldüğünde getirdiği enkazı km’ler boyunca okyanus tabanına püskürttü.
Buzul Baraj
Grönland’ın batı kıyısında, Iceberg Alley olarak bilinen yerdeyim. Burası Dünya’nın en büyük buzdağı fabrikası. Daha önce buzdağlarına bu kadar yakın olmamıştım. Buzul yığınlarının, buz tabakasının önünde yıkılıp burada yüzdüklerini biliyordum. Çoğu madde katıyken sıvıya oranla daha yoğun oldukları için batar. Buz bir istisnâdır. Çünkü donduğunda genleşir ve yoğunluğu azalır. Bu yüzden yüzer. Göz kamaştıracak kadar da parlaktır. Bu da yansıtma özelliğini artırır. Bu iki özellik bir araya gelince Dünya’nın iklîminde dramatik etkiler doğurur. Bu iki özellik; batmama ve yansıtma buza Dünya’da eşsiz bir güç verir. Buz bu kutup bölgelerini devâsâ aynalara çevirir ve yalnızca ışığı değil, ısıyı da yansıtırlar. Kara ve deniz koyu renkli olduğu için Güneş ısısını emer. Ama buz, onu doğrudan uzaya geri yansıtır. Buna albedo etkisi denir. Kuzey Kutbu üzerindeki bir uydudan bir yıl boyunca kaydedilen filmde arktik deniz buzunun mevsimlerle birlikte nasıl gelişip küçüldüğünü görebilirsiniz. Bu, Dünya’nın absorbe ettiği enerji miktarını değiştiriyor. Ve bu da tüm gezegende iklîm değişikliklerine yol açabilir. Buzul çağı boyunca buz kutuplar dışına yayıldığında etkileri çok daha büyüktür. O zaman, giderek artan miktarda Güneş enerjisi uzaya yansıtılır.
Grönland, gezegenin en büyük ikinci buz tabakasıyla örtülü. Batı sahilinde muazzam ölçülerdeki Jakobshavn Buzulu var. Küresel sıcaklık arttıkça gezegenimizin buzuna neler olduğunu anlama çabamızda bir ön cephe teşkil ediyor. Ben; bilim adına buraya gelerek buzulda inceleme, sondalama ve ölçümler yapma geleneğinin yalnızca son halkasıyım. Buraya ilk gelen Danimarkalı Henrik Rink’ti. Grönland’ın geniş buz tabakasının üstünde birikmiş olan buzulun kardan oluştuğunu ilk o fark etmişti. Rink’ten beri bilimadamları devamlı buraya gelip buzulun durumunu inceliyor. Bunun sonucunda, geçtiğimiz yılda burada neler olduğu konusunda işe yarar kayıtlar tutulmuş oldu. 1997′ye kadar buz nispeten sabitti. Ancak bu durum, son yılda dramatik bir biçimde değişti. Uzaydan aldığımız bu görüntüde, buzul sağ tarafta ve içine aktığı haliç ise solda. km kadar geri çekildiğini görebiliyorsunuz. Geri çekilme sebebi sıcaklığın artması sonucu erime, diyecek kadar basit değil. Sorun şu ki, buzullar bu hızla çekilmeye devam ederse sonunda Grönland’daki tüm buzulların yok olmasına sebep olabilir. Bu durumda deniz seviyesi en az metre yükselir. Ve dünyanın yüksek nüfuslu pek çok bölgesi sular altında kalır. Florida en büyük darbeyi alan yerlerden biri olur. Avrupa’nın kuzey kıyısı tanınmaz hâle gelir. Londra’nın büyük kısmı dalgalar altında kaybolur. Küresel ısınmanın artmasıyla Grönland’ın buzuna neler olacağını öğrenmek için can atan bilimadamlarına şaşmamalı.
Buzullarda Erime
Her yaz yükselen sıcaklığın sonucu olarak çok miktarda eriyen su, buz yüzeyinde göl ve nehirler oluşturuyor. Suların aktığı yer ise burası moulin adı verilen derin kuyular. Moulinlerin içinde kaybolduktan sonra suyun nereye gittiğini kimse tam olarak bilmiyor. Ancak Konnie suların, doğrudan buzulun tabanına aktığını düşünüyor. Eğer haklıysa, bu, buzulun neden bu hızla hareket ettiğini açıklayabilir. Su buzdan daha ağır olduğu için buzun dibine çökecek ve buz örtüsünün tamamını yükseltecektir. Su nereye giderse gitsin, buz yüzeyinin erimekte olduğu açık.
Eriyen Buzulların Suları Bilinmez Derinliklere Doğru Akıyor

Hiç yorum yok: