26 Ekim 2012 Cuma

Fikriye Hanımdan Latife Hanıma -M.Latif Salihoğlu

Fikriye Hanımdan Latife Hanıma 

Cumhuriyetin ilk yılları


Mustafa Kemal'in hayatına giren kadınların "hayat ve hatırât"ı, kalın bir sır perdesiyle örtülüdür. 

Bu örtü, şimdiye kadar bir türlü kaldırılmadı, yahut kaldırılamadı.



Bundan sonrası için de, durum meçhûl. Çünkü, karşımızda duvar gibi duran meşhûr 5816 sayılı "koruma kànunu" var. 


Hiç kimse, dünyada eşi benzeri bulunmayan ve cezası paraya çevrilmeyen bu istisnaî kànun maddesinin hışmına uğramak istemiyor. 


Hatta, konu hakkında söz ve kelâm serdetmeye ehil olanlar bile, mecburen "yasaklı saha"nın kenar çizgisinde dolaşarak, ancak bir takım bilgiler arz edebiliyor. 


Hani, büsbütün haksız da sayılmazlar. Zira, söz konusu kànun maddesinin tatbikinden dolayı canı yanmış, ağır cezalara mâruz kalmış pek çok insan var.


Dolayısıyla, ihtiyatlı gitmek, tedbiri elden bırakmamak lâzım.

Hani, kahramanlık yapmak ayrı, taslamak ayrıdır. Kahramanlık yapmak için de, mutlaka "Evet, bu yapılana değmeli" diye inanarak yola çıkmalı. Her ne ise...


İki önemli kadın


Mustafa Kemal'in hayatına giren iki önemli kadından Latife Hanımı hemen herkes az–çok biliyor, tanıyor. Hayatı hakkında örtülü–perdeli bilgilere sahip olunsa bile, insanlarımız hiç olmazsa isminden haberdar.


Ancak, önemli diğer kadın olan Fikriye Hanım hakkında ise, insanımızın yarıdan fazlası yeterli bilgiye sahip olmadığı gibi, çoğu kimse bu hanımın ismini dahi duymamış; dolayısıyla bilmiyor, tanımıyor.


Oysa, onun da bilinmesi ve tanınması lâzım. Zira, M. Kemal'in hayatında Fikriye Hanımın da pek önemli bir yeri var.

Ayrıca, bu mesele zaman zaman gündeme gelerek aktüel bir konu olarak da karşımıza çıkıyor.

Meselâ, Fikriye Hanıma ait özel eşyalar, onun hayattaki tek yakını ve aynı zamanda yeğeni olan Hayri Özdinçer tarafından 2001 yılı Kasım ayı başlarında TCDD'ye bağışlandı.


Bağışlanan bu eşyaları teslim alan şahıs ise, on bir yıldır Ulaştırma Bakanlığı makamında bulunan Binali Yıldırım'ın bizzat kendisi. İçinde Fikriye Hanımın yatak örtüsü, kırlenti, fotoğrafları ve M. Kemal'in hediye ettiği tepsisi de bulunan bu eşyaların devir–teslimi için ayrıca bir tören düzenlendi. Törende hem Bakan Yıldırım, hem de yeğen Özdinçer birer konuşma yaptı.


Bu aktüel bilgilerden sonra, şimdi de Fikriye Hanımı kısaca tanımaya çalışalım...


Bir garip hayat hikâyesi


Fikriye Hanım, tahminen 1887 yılında Selanik'te doğdu. Zübeyde Hanımın Ali Rıza'dan sonraki eşi Galip Beyin (Atatürk'ün üvey babası) yeğeni, yani kardeşinin kızıdır.

Fikriye Hanım, genç yaşta bir Mısırlı ile evlendi; fakat, bu evliliği yürütemeyerek tekrar ailesinin yanına döndü.

1923 yılına kadar Çankaya Köşkünde Mustafa Kemal'in yanında kaldı, ev işlerinde yardımlarda bulundu. Bu arada ciğerlerinden rahatsızlandı. Münih'e gitti. Mustafa Kemal'in Latife Hanımla evliliğini öğrenince Türkiye'ye geri döndü. 


Birkaç gün Çankaya Köşkü'nde misafir edildi. Ama o İstanbul'a yerleşmeye karar verdi; gidecekti.


1924'te Ankara'dan ayrılmadan önce, son kez Mustafa Kemal'le görüşmek üzere 


Çankaya Köşkü'ne gitti. Fakat başyaver (Salih Bozok?), bu görüşmeye mâni oldu.


Bundan sonraki rivâyetler muhtelif ve karanlıktır. Açıklanan "resmî görüş"e göre, Köşk'teki görüşmenin engellenmesini kendine yediremediği için, Fikriye Hanım tabancayla intihar etmiştir. (31 Mayıs 1924)


Aksi görüşe göre de, gizli bir tertiple vurularak katledilmiştir.
Hakikat ise, meçhûl ve perdelidir; tıpkı Latife Hanımın "hayat ve hatırât"ı üzerindeki meçhûliyet perdesi gibi...


Hâsılı, bugüne kadar hiç kimse bu iki hanımın hayat hikâyesini sonuna kadar araştıramamış ve yazamamıştır. Bugün için de değişen fazla bir şey yok. İlerisi için durum nedir ve ne tür bir gelişme olur, şimdilik bilemiyoruz.
* * *
Konu uzmanı olarak kabul edilen Can Dündar, beş yıl önceki bir yazısında, M. Kemal'in Fikriye Hanım ile "alaturka", Latife Hanımla da "alafranga" usûlü evlilik yaptığını belirtiyor. (www.candundar.com.tr)
* * *
Ne şekilde öldüğü ve nerede gömüldüğü meçhûl olan Fikriye Hanımın mezar yeri, araştırmacı Eriş Ülger'e göre "Fikriye'nin mezarı Köşk'e çıkarken sol tarafta, bugünkü Kuğulu Park civarında, küçük bir mezarlıkta"dır. (Sabah, 2006/07/18)


Ülger'e göre, Fikriye Hanımı M. Kemal'in emriyle oraya defneden kişi, yaver Salih Bozok'tur. Ülger, bu bilgiyi aynı zamanda arkadaşı da olan yaverin oğlu Cemil Bozok'tan aldığını söylüyor.
* * *
Ankara, o tarihlerde "meçhûl ölümler"in merkezi gibidir. Tıpkı, Ali Şükrü Beyin, Deli Halit Paşanın katli hadisesi gibi.

Öyle ki, 1923'te Ankara'da bulunan Üstad Bediüzzaman bile, birkaç kez öldürülmek istenmiş; ancak, bunda muvaffak olunamamış.

Bütün bu olayların arka planını sonuna kadar tâkip etmeye, henüz şartlar ve imkânlar müsait görünmüyor.


Yeğen Özdinçer'in sözleri


3 Kasım günü Ankara Garı'nda düzenlenen eşya teslim töreninde bulunan Fikriye Hanımın yeğeni Hayri Özdinçer, gazetecilerin ısrarlı soruları üzerine şu kısa cevapları verme gereğini duyar: "Bizde Fikriye Hanıma ait bazı hikâyeler ve hatıralar var. Ancak, bunlar şu anda açıklanacak şeyler değil. Hakkında bilinmeyen şeylerden biri, halamın gömüldüğü yer; diğeri ise otopsidir. Bunlar, hiç kimseye açıklanmamıştır. Halama ait eşyalar babama verilmemiştir. İntihar edip etmediği hususunda ise, hiçbir şey söyleyemem." (NBC, Güncel haber)



Fikriye Hanımdan Latife Hanıma (2)

Bir kadının kararan dünyası

Yaklaşık iki buçuk yıldır evli olan Latife Hanım ile M. Kemal, aralarında geçen mahiyeti meçhûl tartışmalar sebebiyle 1925 yılı Temmuz'unda ayrılmanın eşiğine geldiler.


Onları daha evvelki boşanma niyet ve teşebbüslerinden vazgeçiren başyaver Salih Bozok da, yaşanan son sıkıntıyı aşamayacağını anlayarak sessiz ve hareketsiz kaldı. Neticede, iki buçuk yıllık evlilik hayatları sona erdi ve Latife Hanım baba ocağı olan İzmir'e gönderildi. Resmî boşanma haberi ise, 5 Ağustos 1925'te radyodan bir "hükümet bildirisi" olarak yayınlandı.


Böylelikle, Latife Hanım için–kendi tâbiriyle–karanlık ve yoksuzluklar içinde geçecek çileli yeni bir hayat devresi başlamış oldu. Sır perdesiyle hâlâ örtülü vaziyette tutulan bu çileli hayat, tam 50 sene sürdü.


"Şerefli karanlık"


Latife Hanım, yalnızlık yıllarında başyaver Salih Bozok'a yazdığı bir mektupta ("Bozok Anlatıyor", Doğan K. 2001) yaşadığı hayatı şu sözlerle özetliyor: "Karanlık, şerefli bir karanlık..."


Yine, Cumhurbaşkanı İsmet Paşanın eşi Mevhibe Hanıma 22 Ekim 1947'de İstanbul'dan yazdığı bir mektubu var ki, buradaki ifadeleri onun nasıl bir hayatı yaşamaya mecbur bırakıldığını yansıtıyor. İşte, kendisine Amerika'dan mektup yazan Ömer İnönü'nün doğum günlerini hatırlamakla başlayan hasret ve sitem yüklü ifadeleri: "Pek muhterem hanımefendi, canım kardeşim Mevhibe. Oğlunuz Ömer'in mini mini kundaklı hali ve benim onu kalbime bastırırken içimde ilk defa uyanan (altını çizmiş) annelik ihtiyacı hatıramda canlandı. Onlar neşe ve ümit dolu (1923–24) günlerdi. Kısa bir zaman içinde bütün emellerim, ihtiyaçlarım hatta insanlık ve vatandaşlık haklarım birer birer sararıp solarak sonbahar yaprakları gibi yerlere saçıldı. Hiç kimsenin anlamadığı nice yoksuzluklarla boğuştuğum bu acı günleri düşündüm. Ve bu müddet zarfında sizin samimi şefkat ve alakanızın benim biricik desteğim olduğunu bir kere daha hissettim. Gayr–i ihtiyari gözlerim yaşardı. Beni daima olduğum gibi gören ve anlayan güzel kardeşim. Allah sizden razı olsun." (www.candundar.com.tr)


Latife Hanımın sır vasiyeti


İzmirli bir ailenin kızı olan Uşşakizade Latife Hanım, 12 Temmuz 1975'te İstanbul'da vefat etti.


Latife Hanımın evliliği ve boşanma hadisesi gibi, yalnızlık ve gözetim altında geçen son elli yıllık hayatı da nice sırlarla örülü şekilde geçti. Onun, vefatından önce yazdığı ve noterlikçe kayıt altına almış olduğu vasiyetine bile maalesef uyulmadı.


Vasiyetinde, öldükten bir müddet sonra, deste deste bilgi, belge ve hatıra notlarını içine alan özel arşivinin açılmasını istiyordu. Ancak, onun bu vasiyeti yerine getirilmedi.


Halen Türk Tarih Kurumunun elinde bulunan bu özel arşivin içinde nelerin yer aldığı ve niçin açılmak istenmediği de, maalesef bilinemiyor.


Oysa, M. Kemal'in hayatı ve hatıraları ile ilgili ne varsa resmî şahıs ve kurumlarca seve seve açıklanıyordu. Latife Hanımın notları ise, çarpıcı bir istisna teşkil etti.


Tabiî, bu da merakları iyiden iyiye kamçılamış oldu. Şimdi hemen herkes "Latife Hanım, acaba neler yazmış ve bizim bilmediğimiz ne gibi olaylara tanık olmuş diye" merak edip duruyor.
* * *
Latife Hanımın ölümüyle birlikte, yakın geçmişe tanıklık eden birçok bilgi, belge ve hatıra notları da, böylelikle tarihe gömülmüş oldu.


Bunlar, ileriki dönemlerde yeniden gün ışığına çıkar mı, çıkartılır mı bilinmez. Ancak, bilinen acı bir gerçek şu ki: Latife Hanımın vasiyeti, bile bile ve göz göre göre yerine getirilmedi, bir bakıma vasiyeti çiğnenmiş oldu.


Elinde kasalar dolusu bilgi, belge ve hatıra notları bulunan Latife Hanımın vasiyeti "Bana ait arşiv bilgileri, ölümümden 25 yıl sonra açıklansın" şeklindeydi.


Ama ne yazık ki, bu vasiyete uyulmadığı gibi, çok basit birtakım gerekçelerle, TTK tarafından "Konunun kapandığı ve Latife Hanıma ait arşivin hiç açılmayacağı" yönünde açıklama yapıldı.


Söz konusu arşivin açılmasını istemeyenler, "en Atatürkçü" diye geçinen kişi ve çevreler oldu.


Halbuki, M. Kemal'i şu dâr–ı dünyada en iyi ve en yakından tanıyacak bir kimse varsa, o da ilk ve son resmî nikâhlı eşi Latife Hanımdır.


Siz şu tuhaflığa bakın ki, M. Kemal'e ait en ufak bir hatıranın, en basit bir eşyanın, en dolaylı bir bilgi kırıntısının dahi peşine düşen ve bunları en çarpıcı şekilde ilân eden bu kimseler, Latife Hanıma ait arşivin açılmasını zinhar istemiyor, buna şiddetle, hatta hiddetle karşı geliyor.

Acaba neden? Niçin çekiniyorlar?

Siz bu meselenin püf noktalarını düşünedurun, biz Latife Hanımla ilgili diğer bazı konuları satır başlarıyla sıralamaya çalışalım.


* Latife Hanım, 1898 İzmir doğumludur. Uşşakizadelerdendir.


* M. Kemal ile tanışmaları Eylül 1922'de İzmir'de gerçekleşir: M. Kemal, 20 gün kadar süreyle Uşaklıgil'in köşkünde misafir edilir.


* Evlilik tarihi, bu tarihten beş ay kadar sonradır: 29 Ocak 1923.


* M. Kemal'in annesi Zübeyde Hanımın ölüm tarihi ise, aynı yılın 14 Ocak günüdür. Buna göre, düğün tarihi Zübeyde Hanımın ölümünden iki hafta sonra olmuş demektir.


* Nikâh esnasında, en üst rütbeli paşalar da hazır bulunur: Fevzi Çakmak ile Kâzım Karabekir Paşalar Mustafa Kemal'in, Abdülhalik Renda ile Salih Bozok ise Latife Hanımın nikâh şahitleri olur.


* İki buçuk yıl kadar sürer bu evlilik dönemi, 5 Ağustos 1925 günü son bulur. Hükümet tarafından boşandıklarına dair hazırlanan bir bildiri, radyodan da ilân edilir.


* Ankara'dan ayrılan Latife Hanım, önce İzmir ardından da İstanbul'a gidip yerleşir.


* Latife Hanım, ölüm tarihi olan 1975'e kadar evinde adeta mahsur kalır. Rahatça dışarı çıkıp gezmez, gezemez. Sözlü veya yazılı hiçbir açıklamada bulunmaz, bulunamaz. Derleyip topladığı bilgileri, belgeleri de açıklamaz, yayınlamaz veya yayınlayamaz; bunların açıklanmasını ölümünden 25 yıl sonrası için vasiyet eder.


Ancak, vasiyeti yerine getirilmez.


Bu durum, böylesine mühim şahsiyetler için, belki de dünyada bir ilktir.


* Latife Hanımın mezarı, İstanbul Edirnekapı Şehitliği'ndeki aile mezarlığında bulunuyor.

Hiç yorum yok: