18 Kasım 2012 Pazar

Fal - İskender Pala


Türkçemizde eskiden "uğur tutmak" diye bir tabir vardı. Gelecekte olup bitecek şeyleri öğrenmek için bakılan fallar için kullanılırdı.
Tarih, kendi kaderine hükmetme arzusuyla yanıp tutuşan nice insanlar görmüş, onların bu arzularına çeşitli yöntemlerle cevap veren nice biçareler tanımıştır. Esrarengiz olana karşı duyulan merak veya meçhul olanı araştırmanın dayanılmaz arzusudur ki zaman içinde falcılığın bir meslek olmasına yol açmış, hatta pek çoğu büyük itibar bile görmüştür. Kâhin, sihirbaz, büyücü ve şifacılardan ayrı icra-yı sanat ederek insanların masumiyetlerini sömüren falcılar ya mistik bir sezgi gücünden yararlanarak, ya görünmez varlıklarla temasa geçtiklerini iddia ederek veya tabiattaki bazı varlık ve nesnelerin durumlarından işaretler çıkarıp onları yorumlayarak meslek icra ediyorlar. Tarih boyunca yıldız falı (ilm-i nücum, horoskopy), el falı, su falı (irafe, hydromancy), kum falı (remil, geomancy), kahve falı, kitap falı (tefe'ül) gibi yöntemler yanında kuşların uçuşundan, havanın ve suyun hareketlerinden, insan bedeninin mimiklerinden, fal amacıyla boğazlanmış bir hayvanın iç organlarının seğirmelerinden vs. pek çok yöntemle fala bakılmış, daha doğrusu insanlar kandırılıp durmuştur. Çok eski zamanlarda (mesela M.Ö.4000ler) din adamlarının kâhinlik yaptıkları ve Çin'de, Babil'de, kadim Mısır yahut Kalde'de din adamı diye falcı/kâhinlere itibar edildiği bilinmektedir.
Fal, Akkadlar döneminde gelişmiş, Asya ve Akdeniz havzasında yayılmış, Babil'de kuramları belirlenmiş, Mezopotamya'da Sümerlerden itibaren revaç bulmuş ve bilhassa Hititler döneminde göklerdeki hareketler ile yıldızların konumu falcılıkta en önemli vasıta olmuştur. Bugün yalnızca Doğu milletleri değil, hatta onlardan daha ziyade Batı toplumları -bilhassa Fransa- falın kıskacındadır. Noel zamanında Hıristiyan dünyanın falcıları neredeyse bir yıllık servet edinirler. Nitekim bizim basınımızda bile her yılbaşı yaklaştığında gelecek yıl dünyayı nelerin beklediğine dair çarşaf gibi haberler çıkar. En son dünya kupasını hangi takımın kazanacağına ilişkin falcı ahtapotu hatırlarsak Batı dünyasında falın ve falcılığın ne boyutlara vardırıldığını kestirebiliriz sanırım. Üstelik bugün eski usul ve yöntemlere yenileri de ilave edilerek fala bakılmakta, sayısız astroloji kehanetleri günlük gazete sayfalarına, daimi yayın yapan televizyon ekranlarına kadar girmektedir. Batı ile kıyaslandığında atalarımızın Osmanlı Türkçesiyle kaleme aldıkları Yıldızname külliyatını okuyamıyor olmamıza hayıflanmamak elde değildir. Oysa o fal kitaplarında neler vardır, neler!..
Fal, pagan dönemlerden itibaren dinlerin ve din adamlarının da önemli paradigmaları arasında yer almıştır. Semavi dinlerden olarak Musevilik ve Hıristiyanlıkta falın belli bir yeri bulunmakta ve zaman zaman din adamlarının kehanetlerine itibar olunmakta iken İslamiyet'te falın yalnızca niyet tutma (tefe'ül) kısmına sıcak bakılmış, bu bile pek çok alim tarafından batıl görülmüştür. Cahiliye Araplarının gelecekle ilgili iyimser dileklerini bildiren tefe'ül (uğurlu fal) ile bunun zıddı olan teşe'üm (uğursuz çıkan fal) İslamiyet'ten sonra yalnızca niyet edilen bir işin hayırlı olup olmamasına yönelik olarak devam etmiş, hatta bunun için Kur'an-ı Kerim'den, Şirazlı Hafız Divanı'ndan, Mevlânâ'nın Mesnevi'sinden tefe'ül edile gelmiş, sonra gelenek oluşmuş, hatta kitaplar yazılmış, zamanla kitap tefe'ül masum, hatta sahih görülmüş, İran kaynaklı olarak Hafız Divanı'ndan "Ey Hâfız-ı Şirazi / Ber mâ nazar endâzî / Men tâlib-i yek fâlem / Tû kâşif-i her râzî (Ey Şirazlı Hafız'ın ruhu! Nazarın üzerimizde; senden bir uğur istiyorum, çünkü sen her sırrı bilensin)" gibi tekerlemelerle tefe'üller yapılması yaygınlaşmış, yetmemiş, resmi bir müneccimbaşılık kurumu ihdas olunmuş, "Küllü müneccimün kezzâb (Bütün müneccimler yalancıdır)!" hadisi ortadayken yazık ki ulema da bu işlerle uğraşmıştır.
Türk folklorunda en yaygın fal biçimi "kitap açma"dır. Bu, bir niyet tutup o niyetin hayırlı olup olmamasıyla alakalı sonuç elde edebilmek maksadıyla güvenilen bir kitabı rastgele açıp okuyarak bakılan faldır. Eskiden hemen herkes bebeğine ad koyacağı zaman Kur'an'dan tefe'ül edermiş mesela... Buna mukabil Hz. Peygamber, falın her çeşidini yasaklamış, en masum şekliyle de bir işin hayırlı olup olmayacağını önceden kestirebilmek üzere istihareyi (namaz ve dua akabinde uykuya varmak ve görülecek rüyadan işaret çıkarmak) ihdas etmiştir. Falı dinen yasaklamanın sebebi gaybı bilme arzusu, insanın kaderini değiştirme hırsı, Allah'tan gayrı varlıklardan yardım alma gibi sapkın yollara gidilmesidir ki bunlar insanı sağlam bilgi ve gerçek vasıtalardan uzaklaştırıp hurafe ve batıl inanışa yönlendirir. Ne gariptir ki, TC kanunlarıyla da yasaklanmış olan falcılık bugün artık toplumsal bir hastalığa dönüşme noktasındadır. Allah'ın takdir ve rızasına muhalif her köşe başında fal-cafe'lerin açıldığı, "Falcımız vardır!" türünden ilanlarla müşterilerin cezp edilmeye çalışıldığı, siyasi işlerin bile tarotlar ve falcılara danışılır olduğu bir zamanı yaşıyoruz. Falcılık artık dilimizdeki "Fal yalancı, gönül eğlenci", "Neyse halin çıksın falın!", "Fala inanma, falsız da kalma!" gibi tekerlemeler kadar masum durmuyor.
Unutulmasın; istikbali öğrenmek imkânsızdır. Gaybı ancak Allah bilir. Ayrıca, dikkatle düşünürseniz, hayatın tadı geleceği bilmemektedir.
07 Haziran 2011, Salı

Hiç yorum yok: