13 Temmuz 2013 Cumartesi

Hatay tezgâhı, İran ve Acilciler-Esed'in Türkiye'deki savaşçıları-Hangi Acilciler?Hatay kaos planı ve Ergenekon-Terör örgütleri nerede doğdu?-Teröristler ve üniversiteler-

Hatay tezgâhı, İran ve Acilciler

İran ise Türkiye'ye karşı fütursuzca ve açık oynuyor.

İran Devrim Muhafızları Komutanı Muhammed Ali Caferi, İran askerlerinin Suriye'de görev yaptığını pervasızca açıkladı.

Güvenlik güçlerine teslim olan bir PKK'lı terörist verdiği ifadede; 27-28 Temmuz'daki Şemdinli baskını için İran'daki kamplardan 50 kişilik gruplar halinde Türkiye'ye girdiklerini söylüyor.

Ayrıca PKK'nın füze arayışında olduğunu, "Bunu İran'dan, KDP'den veya silah kaçakçılarından temin etme yolundalar" sözleriyle ifade ediyor.


Halkı devlet aleyhine tahrik etme gayesinde İran ajanları yakalanıyor.

Anlayacağınız İran, Şii jeopolitiğini etkili ve diri tutmak için terör örgütleriyle aynı dili konuşuyor.

Masum canlar, çocuklar ve kadınlar nasıl terör örgütü için önem arz etmiyorsa, İran için de önemli değil.

Bu zaviyeden bakıldığında İran, Filistin'e zulmeden İsrail'le aynı frekansta, aynı dalga boyunda.

Zulüm madalyonunun bir yüzünde İsrail varsa diğer yüzünde de İran var.

Bugün Türkiye için en büyük tehdit İsrail, Suriye veya Irak değil, İran'dır.

Mavi Marmara cinayetinde İsrail'e nasıl lanet okuduysak, baba Esed'in Hama katliamını destekleyen, PKK'ya himaye kanatlarını açan ve bugünün Suriye zulmüne bizzat iştirak edenİran'ı da aynı tonda kınamalıyız ki,
insanlığın karaya vurmadığını görelim.

İran ve Esed'in dikkatle üzerinde çalıştığı Hatay, Türkiye'ye Şii-Sünni krizi ihraç etmek için merkez üssü olarak seçilmiş durumda.

Hatay'da başaracakları bir kaosun domino etkisi doğurmasını ve Türkiye'nin acı bir bedel ödemesini istiyorlar.

Bu minvalde Savama ve Muhaberat'ın yoğun çalışmalar yaptığı ve özellikle Acilciler örgütüyle iltisak ettikleri görülüyor.

Kim bu Acilciler?

Bunlar Mahir Çayan'ın liderliğini yaptığı THKP/C terör örgütünün izcisi olarak sahneye çıktılar.

Silahlı propagandayı benimseyen örgüt, çıkışında yayımladığı 'Türkiye Devriminin Acil Sorunları' broşürü ve silahlı eylemlerinde kullandıkları isim sebebiyle THKP-C Acilciler veyaAceleciler olarak anılıyor.

1975'te İlker Akman, Hasan Basri Temizalp ve Ahmet Kuş tarafından kurulan Acilciler terör örgütünün bugünkü lideri Mihraç Ural.

"Apo'yla 19 yıl boyunca Suriye'de birlikte yaşadım" diyen UralÖcalan'ı bölücü olarak kabul etmiyor.
Esed ailesiyle de samimi olan UralHatay kaos projesi ve Kuzey Suriye'nin PKK'ya tahsis edilmesi fikrinin mimarlarından.

12 Eylül'de örgütün lider kadrosu Fransa ve Suriye'ye kaçmıştı.

Suriye Baas rejiminden dünden bugüne her daim destek gördüler.

1982 yılında örgüt her sol fraksiyonda olduğu gibi polemikler sebebiyle ikiye bölündü.

Propaganda ve ajitasyon yanlısı olan grupla terör yanlısı olan grup birbirinden ayrıldı.

Acilciler, 1983'teki toplantılarında isimlerini Türkiye Anadolu Komünist Partisi (TAKP) olarak değiştirdiğini açıkladı.

Ama tuhaf ki bu yeni isim altında bir faaliyet göstermediler.

THKP/C Acilciler terör örgütü, Suriye'de Hatay Kurtuluş Ordusu ismiyle de tanınıyor.

Merkezi yapısını Suriye'de 1986-1987 yıllarında kuran Acilciler örgütü, 1987'nin son aylarında İstanbul, İzmir, Kayseri, Hatay ve Mersin'de Anavatan Partisi binalarına yönelik bir dizi bombalı eylem yaptı.

Hatay'ın Suriye'ye ilhakı yönünde çalışmalar yapması ve Araplar'a özerklik verilmesi gibi gayeler için o dönemde Suriye Muhaberatı tarafından desteklenmişti.

80'li yıllardaki destek böyleyken, bir de şimdiki Suriye ve eklenen İran desteğini düşünün.

Merkez Komite üyeleri Muhaberat'la iç içe Şam ve Lazkiye'de faaliyet gösteriyor.

Bugün Acilciler terör örgütünün faaliyetlerinin büyük çoğunluğu Hatay'da gerçekleşiyor.

Eskisinden daha tehlikeli, daha manipülatif.

PKK, İran, Muhaberat ve Şebbiha'yla el ele...

"Hatay olarak hepimiz tedirginiz. Bizi asıl endişelendirense sokaklarımızda dolaşan ve kim olduğu belli olmayan insanlar" diyor Hataylılar.

BBC'nin Mihraç Ural'ın iddiaları reddetmesi ve kendini müdafaa edebilmesi için tüm performansını kullanması da ilginç.

Kaza geliyorum demez ama kaosun ayak sesleri duyulur.

İran ve Hatay'a çok dikkat edilmeli.

MİT'in peşine düştüğü 100 İran ajanı bir şeyler yapamamalı.

Devlet-i Aliyye'ye bile hiçbir dönem güven vermeyen İran tehdidini, o devirlerin muteber formülüne uygun şekilde pençe-i kahrıyla Yavuz bertaraf etmişti.

Ama bugün ne Yavuz'un devleti ne de devletin Yavuz'u var.

O halde bölgesel istikbali iyi koklamak, stratejik ve diplomatik devlet aklını isabetle kullanmak gerekiyor.
Abdülhamid-i Sânî kadar olmasa da...


Hatay tezgâhı İran ve Acilciler-2

Bu yazının ilkini 18 Eylül 2012'de yazdım.
O tarihte yazdığım "Hatay tezgâhı, İran ve Acilciler"başlıklı yazıda şunlara dikkat çekmiştim:

"...İran ve Esed'in dikkatle üzerinde çalıştığı Hatay, Türkiye'ye Şii-Sünni krizi ihraç etmek için merkez üssü olarak seçilmiş durumda...

Hatay'da başaracakları bir kaosun domino etkisi doğurmasını ve Türkiye'nin acı bir bedel ödemesini istiyorlar.

Bu minvalde Savama ve Muhaberat'ın yoğun çalışmalar yaptığı ve özellikle Acilciler örgütüyle iltisak ettikleri görülüyor...

THKP/C Acilciler terör örgütü, Suriye'de Hatay Kurtuluş Ordusu ismiyle de tanınıyor.
Hatay'ın Suriye'ye ilhakı yönünde çalışmalar yapması ve Araplar'a özerklik verilmesi gibi gayeler için, o dönemde Suriye Muhaberatı tarafından desteklenmişti.

80'li yıllardaki destek böyleyken, bir de şimdiki Suriye ve eklenen İran desteğini düşünün.

Merkez komite üyeleri Muhaberat'la iç içe Şam ve Lazkiye'de faaliyet gösteriyor.

Bugün Acilciler terör örgütünün faaliyetlerinin büyük çoğunluğu Hatay'da gerçekleşiyor.

Eskisinden daha tehlikeli, daha manipülatif.

PKK, İran, Muhaberat ve Şebbiha'yla el ele...

Kaza geliyorum demez ama kaosun ayak sesleri duyulur.

İran ve Hatay'a çok dikkat edilmeli.

MİT'in peşine düştüğü 100 İran ajanı bir şeyler yapamamalı..."

Uzun bir alıntı oldu ama gerekliydi.

Saldırıya 3 yönden bakmak gerekiyor.

Zira saldırının yeri ve zamanı, mesajın Türkiye'ye sıhhatle iletilebilmesi açısından dikkate seçilmiş durumdadır.

1- Yer itibariyle

Cilvegözü saldırısındaki aktör de kuvvetle muhtemel aynıydı.

Cilvegözü saldırısı da tam hedefine ulaşabilseydi tampon bölgede değil aynen bu şekilde sınır içinde gerçekleştirilecekti.

Ama içeri girmeyi başaramadılar.

Hal böyle olunca patlamayı da tampon bölgede gerçekleştirmek zorunda kaldılar.

Operasyon sahası olarak Hatay gibi hassasiyet arz eden, etnik ve mezhepsel çeşitliliğe sahip bir bölge seçiliyor.

Ayrıca Suriyeli sığınmacıların bulunduğu bir mecra.

Yine yer kritiği açısından önemli bir nokta; Reyhanlı Sünni vatandaşlarımızın çoğunlukta olduğu bir bölge.

Suriye'de devam eden ve dışarıya mezhep çatışması yani Alevi-Sünni savaşı olarak lanse edilen krizin özellikle Hatay üzerinden Türkiye'ye ihraç edilmesi düşüncesidir.

Saldırıya sadece yer açısından baktığınızda konuyu İran-Irak-Suriye Şii jeopolitik ekseniyle ilişkilendirmek kaçınılmazdır.

Eylem yeri, saldırının Türk hükümetine yönelik mesajının net olarak alınması için Hatay ve özellikle Reyhanlı'dır.

2- Zaman açısından

A- Çözüm süreci ve özellikle PKK'nın Türkiye içindeki teröristlerini sınır dışına çekme süreci içinde gerçekleşen bir saldırı.

Çekilme nereye? Kuzey Irak'a.

Şii jeopolitik ekseninin sadık oyuncularından Nuri El-Maliki, PKK teröristlerinin Kuzey Irak'ta toplanmasından oldukça rahatsız.

Bu konuda sert ikazlarda da bulundu.

B- SaldırıBaşbakan'ın ABD ile Suriye'ye yönelik temaslarından ve Suriye'ye yönelik açıklamalarının arkasından geldi.

Önce Başbakanca ABD'nin Suriye'ye yönelik muhtemel kara harekâtının açıkça destekleneceğinin beyan edildiği söylendi.

Sonra bu yalanlandı.

Lakin Başbakan açıkça Suriye'de uçuşa yasak bölge uygulamasını desteklediklerini ifade etti.

Saldırının Başbakan'ın Esed rejimine yönelik açık askeri ve politik tavrına bir misilleme olduğu güçlü bir ihtimaldir.

Saldırının failleri boyutuna yarın devam edeceğiz.


Hatay tezgâhı, İran ve Acilciler-3

Gelelim saldırının üçüncü boyutuna...
Bu defa kanlı operasyonun fail ve aktörleri açısından Reyhanlı saldırısına bakalım.

1-İran-Irak-Suriye Şii jeopolitik ekseninin Türkiye'nin Suriye politikasına yönelik askeri misillemesi.
El Muhaberat ve THKP-C/Acilciler bu eksenin kararlaştırdığı operasyonun tetiğini çeken uzuvlar.
Bu ihtimale inandığımı saldırı günü TV'lerde olayı yorumlarken de belirtmiştim.

Perde arkası aktör El Muhaberat

Çünkü bölgesel krizlerde çok açık taraf olduğunuzda bunun askeri karşılıkları mutlaka olacaktır.
Eylem Şii jeopolitiğinin partnerleriyle koordineli bir şekilde Esed rejimi tarafından gerçekleştirilmiştir.
Perde arkası aktörün El Muhaberat olduğu elbette ki söylenebilir.

Merceği biraz daha yaklaştırırsak ve eylem sahasının da Hatay olduğu gözetildiğinde Hatay Kurtuluş Ordusu'nu unutmamak gerekir.

Esed rejimiyle bağlantılı olup Türkiye'de yıllardır faaliyet gösteren terör örgütü hangisi?
Hatay merkezli THKP-C Acilciler terör örgütü.

Suriye'de eskiden beri Hatay Kurtuluş Ordusu olarak biliniyor.
Esed rejimiyle ve Acilciler'le son zamanlarda irtibatta olan bir terör örgütü de DHKP-C'dir.

ABD Büyükelçiliği bombalamasından önce DHKP-C yöneticilerinden avukat Zerrin Sarı'nın Mihraç Ural'la temas etmek üzere Suriye'ye geçtiği istihbaratı da çok önemliydi. 
Acilciler terör örgütünün bugünkü lideri Mihraç Ural, Suriye istihbarat örgütü El Muhaberat'ta bizzat muvazzaf subay.

Esed ailesiyle de samimi olan Mihraç Ural, Hatay kaos projesi ve Kuzey Suriye'nin PKK'ya tahsis edilmesi fikrinin mimarlarından.

PKK, Şebbiha’yla el eleydi

25 Mart 2013 tarihli "DHKP-C neden öne çıktı" başlıklı yazımda büyük istihbaratçı Settar BeyTürkiye'de faaliyet gösteren terör örgütleri, Mihraç Ural ve Suriye bağlantılarıyla ilgili çok çarpıcı bilgiler vermişti.

Bugün Acilciler terör örgütünün faaliyetlerinin büyük çoğunluğu Hatay'da gerçekleşiyor.
Eskisinden daha tehlikeli, daha manipülatif.

Çözüm sürecine kadar PKK, İran, Muhaberat ve Şebbiha'yla da el eleydi.

2-Savama bağlantısı

Bizzat İran istihbaratı Savama asil ve yardımcı unsurları tarafından gerçekleştirilen bir eylem pekâlâ olabilirdi.

Doğal olarak Hizbullah da muhtemel failler arasındadır.
Bundan sonra Hizbullah'ın (Lübnan) da Türkiye'deki terör eylemlerinde dahli olması pekâlâ mümkündür.

Zira devrim muhafızlarıyla birlikte Hizbullah da Suriye'de savaşmaktadır.
Esed, Rusya, Çin ve İran desteğiyle ayakta duruyor.

İran'ın varlık ve yokluk mücadelesini İran'da değil ileri savaş hattı olarak Suriye'de verdiğini unutmamak gerekiyor.

İran, devrim muhafız subaylarıyla Suriye'deki savaşın önemli bir bölümünü, Özgür Suriye ordusuna karşı sevk ve idare ediyor.

Üstelik İran Devrim Muhafızları Komutanı Caferi, İran askerlerinin Suriye'de görev yaptığını açıkça belirtmişti.

Zira İran için Suriye demek kendi bekası demek.
Hatırlanacak olursa bir süre önce Iğdır ve Kocaeli'de 9-10 civarında İran ajanı yakalanmıştı ve çıkarıldıkları mahkemede büyük bölümü tutuklanmıştı.

Esed’e istihbarat desteği var

Acem ajanları ülkedeydi.
Pek çok basın organında o tarihten sonra MİT Türkiye'ye sızan 100 civarında daha İran ajanının peşine düştüğü haberi yer aldı.

Umarım Türkiye'de aktif olan bu Acem ajanlarının El Muhaberat ve Acilciler eylemine dahli ve desteği olmamıştır.

3-İsrail'le ilişkiler, ABD inisiyatifiyle yeni bir tamir sürecine girmişken Mossad'ın "deşifrasyon ihtimali yüksek" böyle bir saldırının arkasında olabileceğine bugün için ihtimal vermem.

Şunu unutmamak gerekir:
Esed rejimi, Türkiye'de kendisine müzahir terör örgütleri ve istihbarat unsurları olmadan böyle büyük bir eylem koyamaz.

Reyhanlı saldırısı şu sinyali de verdi:
Bölgedeki mevcut politik güç denklemi değişmediği sürece, PKK terörü bitse bile, Türkiye'de terör bitmeyecek.
PKK sipariş alanlardan sadece biriydi.
Ortadoğu'da ne sipariş verenler biter ne de alanlar.


Esed'in Türkiye'deki savaşçıları

İran'ın ve Suriye'nin Türkiye'de espiyonaj ve operasyon yapabilecek unsurları var.

Bu unsurlar belki de Osmanlı'dan bu yana en etkili ve aktif dönemine girdiler.

Savama'nın uyku ajanları da uyandırıldı ve aktive edildi.

Gün bugündü.

Savama ve Muhaberat, Türkiye'yi çok etkili bir şekilde ablukaya aldı.

İran Türkiye'yi kendisine komşu olduğu sınırlardan değil, politik ilgisini yönelttiği Suriye sınırından vurmaya devam edecek.

İran Türkiye'yle Esed rejimi üzerinden savaşıyor.

Cumhuriyet kuruldu kurulalı kontrespiyonaj (yabancı istihbarata karşı koyma) faaliyeti belki de hiç bu kadar kilit bir önem taşımamıştı. 

İstihbaratta %90-100 başarı yoktur eyvallah.

Lakin...

1-Suriye'nin Lazkiye kentinde Türkiye'ye intikal etmek üzere bombaların deniz yoluna tesliminin istihbar edilememesi. (Espiyonaj ve kontrespiyonaj zafiyeti.)

2-Bombaların Samandağı'na intikalinin istihbar edilememesi. (Kontrespiyonaj zafiyeti.)

3-Bombaların Türkiye içindeki hareketliliğinin ve Samandağı'ndan Reyhanlı'ya sevk ve intikalinin istihbar edilememesi. (Kontrespiyonaj zafiyeti.)

50 civarında canınızı toprağa gömüyorsanız, mezhep provokasyonunda Hatay kaos senaryolarını okumak için sadece akıl ve göz kafiyse, Suriye krizinde açıkça taraf olmuşsanız, acı bedeller ödememek için istihbaratınızın hata yapmaması özellikle bu dönemde beklenir.

Tablo oldukça berraktır:

Suriye görünen aktör, İran ise görünen aktörün azmettiricisidir.

Bugün Esed İran'ın tetikçisi durumuna geldi.

Ya Esed'in tetikçileri?

Esed rejimiyle iltisak halinde Türkiye'de eylem koyan ve siparişleri icra eden temel iki örgüt var.

Biri THKP/C Acilciler (Hatay özelinde), diğeri DHKP-C (Hatay dışı şehir ve metropollerde.)

İkisi de Parti Cephe geleneğinden.

Acilciler'in silahlı eylem potansiyeli fazla değil.

Hatay dışında tek başlarına eylem koyabilme potansiyelleri yok.

Bazılarının dediklerinin aksine Acilciler eski değil hâlâ aktif bir terör örgütüdür. Suriye'de faaliyet gösteren Mukaveme Suriye'yle karıştırılmamalı. 

Lakin biri Suriye biri Türkiye ayağı gibidir.

Halen istihbarat organlarımızın faal illegal sol terör örgütleri listesindedir.

Lakin Reyhanlı saldırısında DHKP-C'nin ortaklığını ve elini de aramak gerekir.

Sebebi, Türk solundaki "ajitasyon ve propagandada serbestlik, eylemde birlik" prensibi veAcilciler'in nispi zafiyetidir.

Hatırlayın.

Yunanistan'daki Lavrion mülteci kampı, yıllardır PKKMLKP ve DHKP-C gibi sol örgütlerin Avrupa'ya giriş kapısı olarak bilinir.

ABD büyükelçiliğine saldıran DHKP-C'li canlı bomba Ecevit Şanlı'nın eğitim aldığı yer olarak gündeme gelen Lavrion mülteci kampının Türkiye'nin talebi üzerine Yunanistan'ca kapatıldığı açıklandı.

Hakikatte Lavrion aslında hâlâ aktif.

Lakin göze batmamak için bir kısım DHKP-C militanı Yunanistan'dan Suriye'ye geçti.

Mihraç Ural'ın şimdilik mukim bulunduğu Lazkiye'deki kamplarda bugün en az 200 DHKP-C militanı silahlı eğitim görüyor.

Bu militanların hedefi hangi ülkedir dersiniz?

DHKP-C askeri kanat sorumlusu Suriye'de.

Örgütün diğer liderleri de Suriye'ye gidip geliyor.

PKK, İran ve Irak'tan vuruyordu ve oraya kaçıyordu.

Belli ki Türk solunun en etkili terör örgütü DHKP-C de Suriye'den vuracak.

Kuzey Irak'taki PKK üsleri bombardıman ediliyordu zaman zaman.

Suriye'deki terör kamplarına bu tür operasyonlar da yapılamayacak.

İran-Irak-Suriye ekseninin tam desteğindeki bir DHKP-C'nin militan/mühimmat/lojistik potansiyelinin süratle arttığı da göz ardı edilmemelidir.

İstihbari perspektifte zafiyet yaşanırsa, ülkedeki mezhepsel hassasiyetlerin kaşınması engellenemez.

Oldukça karamsar bir senaryo ama...

Suriye krizinin Türkiye'ye yansımaları engellenemezse...

DHKP-C'nin de Şii jeopolitiğinin desteğini ve Türkiye'deki efektlerini arkasına alarak siyasal tabanını güçlendirdiğini düşünebiliyor musunuz?

Alın size "halk tabanına sahip" bir terör örgütü daha...

Hangi Acilciler?

Acilciler denince göz önüne alınması gereken örgüt, klasik eski THKP-C Acilciler değil, Hatay merkezli ve Muhaberateksenli Mihraç Ural'ın Acilciler'idir.

Ural'ın Hatay siparişlerini icra eden Acilciler, 1975'te İlker Akman, Hasan Basri Temizalp ve Ahmet Kuş tarafından kurulan örgüt olmaktan çoktan çıkmıştır.

Bugün Mihraç Ural ve Muhaberat'la irtibat ve iltisakta bulunan Hatay'da konuşlu illegal unsurların hepsine Acilciler adı verilir.

Dünden bugüne Hatay'da gerçekleşen tüm provokasyonlarda bu örgütsel ve derin yapının izleri vardır.
Neden Mihraç Ural'ın üzerinde duruyoruz?
Hatırlayın Settar Bey'in dediklerini...

"...Bu adam Muhaberat'ta Esed'in Türkiye masası şefi gibidir. Suriye'ye geçiş yapan tüm illegal unsurları sorgular. Bundan sonra ya Şam'daki örgüt evlerine veya kampları varsa neredeyse oraya gönderir. Bilirsin eskiden Bekaa'da tüm sol örgütlerin kampları vardır.

Geçmişe bir nazar edelim:
Mahir Çayan ve arkadaşları 1972'de Kızıldere'deki operasyonda öldürüldü. Tuhaf ki bu operasyondan sağ kurtulan tek THKP-C'li bugünkü BDP Milletvekili Ertuğrul Kürkçü'dür.
THKP-C hareketini yeniden oluşturmak için birbirinden kopuk faaliyet gösteren devrimci gruplar, yurtdışında Mahir'in karısı Gülten Çayan'a bağlı Hasan Ercan Erciyes liderliğinde örgütlenmek üzere 1975 yılında bir araya geldiler.

Örgüt Hatay’a odaklanmış durumda

Buna X örgütü veya Genel Komite deniyordu.
Acilciler de bu örgütlenmenin içinde yer almıştı.

Acilciler örgütünün liderleri olan Hasan Basri Temizalp, İlker Akman ve Yusuf Ziya Güneş1976 Ocak ayında Malatya'da polisle girdikleri silahlı çatışmada öldürülünce, Acilciler X örgütünden ayrılarak bağımsız hareket etmeye başladı.

Örgüt içinde baş gösteren liderlik kavgası ve görüş ayrılıklarının yol açtığı hizipleşme sonucu, fikri olarak Acilciler ve Halkın Devrimci Öncüleri (HDÖ) şeklinde bölünme gerçekleşti.
Acilciler 1987 yılı son ayları içerisinde İzmir, İstanbul, Kayseri, Hatay ve Mersin illerinde Anavatan Partisi binalarına yönelik bir dizi bombalı eylem yaptı.

1987 yılında birçok bombalama eylemi gerçekleştirerek silahlı faaliyetlerini artıran THKP-C Acilciler, 09.04.1992 tarihinde 2. kongresini yaptı.

Lakin Mihraç Ural'ın liderliğiyle birlikte o günler geride kalmıştır.
Bugün Ural liderliğindeki örgütün tüm faaliyetleri Hatay'a odaklanmıştır.
Mihraç Ural'ın başında bulunduğu Acilciler (Hatay Kurtuluş Ordusu) örgütünün gayesi Muhaberat'ın Hatay örgütlenmesini yapmaktır.
Yaptılar da...
Mihraç Ural ithamları reddederek, "Acilciler mi kaldı" diyor.

Hatay'da kurduğu örgütlenmeyi perdelemek için dikkatleri Suriye'deki Mukaveme Suriyeörgütüne ve eski THKP-C Acilciler'e çekiyor.

Sempatizan kitlesi yok

Oysa Hatay'daki Muhaberat örgütlenmesi bunlardan farklıdır ve adı istihbaratta yineAcilciler'dir.

Zaten örgüt bu sebeple Suriye'de Hatay Kurtuluş Ordusu olarak biliniyor ya.
Ayrıca Acilciler örgütünün Merkez Komitesi'nin 29 Aralık 2011 tarih ve 36 No'lu bildirisinde Uludere faciasını protesto ettiği görülüyor.

Aynı bildirinin altında Mihraç Ural'ın pek çok demeç ve cevabı var.
Hani Acilciler biteli yıllar olmuştu?

THKP-C Acilciler 1975 yılında kurulmasına rağmen;
1982 yılında örgüt içerisinde strateji ve program sebebiyle çıkan tartışmalar sonucunda hizipçi gruplar oluştu.

Aynı yılın nisan ayında tartışmaların büyümesi neticesinde örgüt;

1-Propaganda ve ajitasyon yanlısı olan grup

2-Terör yanlısı olan grup olarak ikiye bölünmüştür.

Gözden kaçmaması gereken bir önemli nokta şudur:
Diğer sol örgütlerde militan kadronun yanında sempatizan kitlesi de bulunmasına rağmen, Acilciler örgütünde sempatizan kitlesi yoktur.
Hepsi militandır.

Örgüt, 22 Nisan 1983 tarihinde yapmış olduğu toplantıda adını Türkiye Anadolu Komünist Partisi (TAKP) olarak değiştirdiğini açıkladı.

Buna rağmen Acilciler'in bu isim altında bir faaliyetine rastlanmadı.
Acilciler örgütünün bir dizi bombalama eylemi gerçekleştirdiği 1987 yılından bu yana kayda değer herhangi bir eylemi de görülmedi.
Mihraç Ural'ın Acilciler'i bu yapı değildir.


Hatay kaos planı ve Ergenekon

Türk derin yapılanması ne havlu attı ne de bitti.

Bunu Başbakan da ikrar etti.

Derin yapı, bugüne kadar boğazını sıkan Ergenekon operasyonuyla bir süre nefes darlığı çekti.
Lakin Ergenekon soruşturma süreci bittiği için bu hamle sadece ciddi bir darbe olarak kaldı.
Türk derin yapılanmasına ağır veya ölümcül bir darbe olamadı.

Bu tür hayati soruşturma süreçlerinin hepsi siyasal bir değerlendirmeye tabi tutulunca, derin yapı silkinme fırsatını yakaladı.

Önemli tecrübeler de kazandı.

Eskiden onu sorgulayabilecek bir mekanizma yoktu.

Artık pervasızca açıktan oynadığında soruşturulma ihtimali olduğunu gördü.

Ve yeni döneme uyum sağlamasını bildi.

Bunlar benim sübjektif analiz ve görüşlerim değil.

İki TSK mensubunun söyledikleri...

Ergenekon'un DHKP/C'ye lider kadrodan ve orta kademeden nasıl hükmettiğini, militanlara nasıl eğitim ve mühimmat sağladığını...

PKK ve Hizbullah'la olan iltisak ve bağlantısını...

Mafya, medya ve STK'lara nasıl hükmettiğini...

İfade veren mafya babalarının Ergenekon kendilerine sorulduğunda kaygıyla yüzlerinin değiştiğini...

Pek çok bilgi ve belgeyle biliyoruz.

Hatırlarsanız geçen sene Adana, Mersin, İskenderun ve Hatay'da toplantılar yaparak "Halk, Suriyeli mültecilerden rahatsız", "Sıra Türkiye'deki Aleviler'e gelecek" şeklinde propagandalar yapılmıştı.

Türkiye, Muhaberat eksenli Mihraç Ural'ın Acilciler'ini ilk o zaman duymuştu.

Bugün Hatay'da operasyonel etkiye sahip olan grup, Mihraç Ural'ı reddeden Acilciler değil, onu genel sekreter kabul eden Muhaberat'ın gölgesi olan Acilciler'dir.

Geçen yıl Acilciler'in 1 Eylül'deki Hatay eyleminde "Kanımız canımız Esed'e feda" sloganları atılmıştı.

Hatay Valiliği önünde toplanan ve aralarında Emek Partisi, Eğitim-Sen, DİSK, KESK, ÖDP ve TMMOB üyelerinin de bulunduğu grup, Esed ve ailesinin resimlerini taşıyordu.

Bunlardan bir grup ev ev gezip Suriyeliler'in kapısını çalarak "Sizi burada istemiyoruz. Gidin buradan" diyerek tehditler savurmuştu.

Hataylılar ise eyleme katılanların Hataylı olmadığını, otobüslerle dışarıdan geldiğini söylüyordu.
Bunlar kimlerdi?

Geçmişte ve hâlâ yaşandığı üzere Alevi vatandaşlarımızın kapılarına işaret koyanlar kimlerdi?
Gazi olaylarını ve Madımak faciasını planlayan derin aktörler Hatay'la yakından ilgilenmektedir.

Yakından ilgilenen hatta Hatay'da üslenen diğer iki aktör de Savama ve Muhaberat'tır.
Çünkü Türkiye'de planlanan mezhep çatışmasının domino etkisi doğurup süratle diğer illere sirayet edebilmesi için Hatay'ın özel bir önemi vardır.

Öcalan'ı bu devlet yetiştirdi.

PKK, MİT gözetiminde kuruldu.

"PKK'yı bitirirsem beni de bitirirler" diyen Öcalan'dı.

Öcalan'a devletle işbirliği için izin verildi çünkü çözüm süreci PKK'yı bitirmek değildi.

Ve derin bağlantıları olan bir adam da Mihraç Ural.

Doğu Perinçek'i Suriye'deki karargâhında Öcalan'la görüştüren adam.

Bu itibarla Ural'ın PKK ve İP arasındaki ilişkileri yürüten adam olduğu iddia edilmişti.

Diğer yandan Abdullah Çatlı yakalandığında, "Fransa'ya Acilci olarak iltica ettim" demişti.

O dönemde Çatlı'ya Acilciler grubundan Mihraç Ural ve Kemal Bayram referans oldu.

Eski JİTEM'ci Abdülkadir Aygan ise "Mihraç Ural yönetimindeki Acilciler örgütü mensupları, aynı zamanda Suriye vatandaşı ve Muhaberat elemanı kimliğine sahiptir. Suriye'de onların verdiği referans geçerlidir. Bu durumu bizzat, PKK üst düzey sorumlularının ağzından öğrendim" diyor.

Öcalan'a 12 Eylül önceden haber verildi ve Suriye'ye geçişi sağlandı.

Mihraç Ural ise Temmuz 1980 sonunda Adana Cezaevi'nden orada bulunan Acilciler'le birlikte kaçıyor ve kısa süre sonra Suriye'ye gidiyor.

Düşünün 12 Eylül darbesinden 2 ay önce...

Gizli tanığın, bazı TSK mensuplarının eğittiğini söylediği DHKP/C, bugün Lazkiye'de Mihraç Ural'ın gözetimindeki kamplarda yaşıyor.

Soru şu:

Öcalan'ı tasarlayarak kucağında yetiştiren bu devlet, acaba Mihraç Ural ile nasıl bir irtibat ağına sahip(ti)?

Ergenekon Mihraç Ural'a hangi siparişleri verdi?

Reyhanlı Ergenekon-Muhaberat ittifakının meyvesi mi?


Terör örgütleri nerede doğdu?

Devrimci cinnetin devrimci şiddetiyle kaybolan canlar ve yıllar...
Her gün bizleri ağlatan, ortalığı kan ve barut kokusuna boğan ve masum binlerce cana şeytanca kıyan terör örgütleri...
Nasıl ve nerelerde kuruldu biliyor musunuz?
Üniversitelerde.

Hani şu "devrimci romantizm"i görüp teröre körlük yapan"güdümlü kalemşorlar"ın ve beyaz medyanın, her daim masumlaştırmaya çalıştığı üniversite öğrenci eylemleri var ya...

Hani bir tarafta polis bir tarafta öğrenci varsa peşinen öğrenci haklıdır ve masumdur ya!
Hani her defasında "öğrenciler"in yıktığı perdelere kör olup polisin tökezlediği bir kareyi bile kaçırmayan beyazların pompaladığı palavralar var ya...

Hani AB ve ABD'nin terör örgütleri listesinde olan DHKP-C'yi ve seksiyonlarını bile şirin gösterip sanat içine gizlemeye çalışanlar var ya...

İşte terör örgütleri üniversitelerde ve öğrenci derneklerinde kuruldu.

Üniversitelerde konuşlu Dev-Genç'in lider kadrosundaki Mahir Çayan, Yusuf Küpeli, Ramazan Aktolga ve Ertuğrul Kürkçü dörtlüsü 30 Ekim 1970 tarihinde Ankara'da Hanif Tiyatrosu'nda yaptıkları toplantıyla DHKP-C'nin öncüsü THKP-C terör örgütünü kurma kararı almışlardı.

Bizim medyaya sorsanız "Tiyatroda terörist arıyorlar" diye manşeti çakar.
O gün tiyatroda görmek istemediklerinizi bugün hâlâ Reyhanlı'da, Cilvegözü'nde, ABD büyükelçiliğinde ve polislerin bedenlerini parçalayan bombalarda görüyoruz.

Bence sanat faaliyeti değil bunlar.
Demokraside hak ve özgürlükler kadar terör örgütleri de boy atar demiştim ya.
İşte 1961 Anayasası'nın getirdiği hak ve özgürlüklerden marjinal sol örgütler, azami seviyede faydalandılar.

Öğrenci örgütleri olarak 1963 yılında üniversitelerde Fikir Kulüpleri (FK) daha sonra Fikir Kulüpleri'nin birleşmesiyle 1965 yılında Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF) oluşturuldu.

Banka soygunu onlar için ‘kamulaştırma’

FKF, 9-10 Ekim 1969 günü yapılan olağanüstü kurultayda, isim ve tüzük değişikliğiyle Dev-Gençadını aldı.

Dev-Genç tam olarak marjinal sol ihtilalci metotlarla örgütlendi.
Üniversite, akademi ve yüksekokullarda işgal konseyleri kurarak, her türlü konuyu istismar eden bildiriler, demeçler yayınlayarak, basının ve gençliğin ilgisini çekmeyi başardı.

Aynen bugünkü gibi.
Evet, PKK dahil bugünün tüm terör renkleri TİP'in gençlik kolları işlevini gören FKF ve Dev-Gençbünyesindeydi.
TİP ise TKP'nin görünen yüzüydü.

Legalde TİP kalınca aysbergin görünmeyen devasa kısmı TKP yeraltında kaldı.
1970'li yıllardan itibaren Dev-Genç'in içerisinde baş gösteren fikir ayrılıkları sonucunda çeşitli bölünmeler yaşandı.

Sonuçta üniversitelerde konuşlu Dev-Genç'in içinden, bugüne de uzanan 5 ana akım sol terör çizgisi çıktı.

1-TKP çizgisindeki terör örgütlenmeleri (TKP Kıvılcım, Türkiye Devrim Partisi, TKP İşçinin Sesi...)

2-THKO çizgisindeki örgütler (Halkın Kurtuluşu, Türkiye Devrimci Komünist Parti, TKEP, TKEP/L, Ekim Örgütü, Türkiye İhtilalci Komünistler Birliği...) Bugün legalde Emek Partisi.

3-THKP-C çizgisindeki örgütler (Kurtuluş, Direniş, MLSPB, Halk Kurtuluş Güçleri, Halkın Devrimci Öncüleri, Acilciler, Dev Yol, Dev Sol, Devrimci Karargâh, DHKP-C...)

4-TİİKP çizgisindeki örgütler (Doğu Perinçek çizgisi-bugün legalde İP)

5-TKP/ML çizgisindeki örgütler (Partizan-TKP/ML, TKP/ML Konferans MLKP ve MKP)

Üniversitelerde üreyen bu örgütler, 1970'den itibaren sokaklarda adam öldürme, gasp-soygun ve adam kaçırma gibi illegal eylemlere girişmiş, özellikle büyük şehirlerde can ve mal güvenliğine zarar vermişlerdir.

Beyaz medyanın şuursuz romantikleri, başkalarının canına ve malına kıydılar ama 12 Mart'ta umduklarını bulamadılar.
Banka da soydular.

Ha unutmadan...
Sol terör örgütleri yaptıkları banka soygunlarına "kamulaştırma" derler.
Kamulaştırmayı devlet yapar demeyin.

Onlar sosyalist devrim için kurdukları "parti adına" gasp ve banka soygunlarıyla "kamulaştırma" yapıyorlardı.

Hatırlayın KCK da Güneydoğu'da "haraç" değil, egemenlik hakkı gereği "vergi" alıyor.

Aynı sistem yani.


Teröristler ve üniversiteler

Düşünce özgürlüğü kadar eğitim ve düşünce güvenliği de önemlidir.
Hele üniversitelerde.

Türkiye bu tehlikeyi azami seviyede yaşadığı halde unutmuşa benziyor.
Düşünce özgürlüğü ile terörün tebdili kıyafetini fark etmezseniz veya öğrenim huzurunu illegalitenin baskıları karşısında koruyamazsanız terör örgütlerini ve eylemlerini saymaya başlarsınız.
"Terör örgütleri nerede doğdu" başlıklı yazımda belirttiğim örgütler, 12 Mart muhtırasıyla umduklarını bulamamışlardı.

Hatta ciddi bir darbe aldılar.
Lakin 1974'te devrin hükümeti tarafından çıkarılan afla birlikte cezaevlerinden çıkan militanlar, geçmişten aldıkları dersle daha tecrübeli, bilinçli, planlı ve programlı bir şekilde faaliyetlerine tekrar hız verdiler.

Devrimci sol teröre yönelik 74 affı gerçekten çok önemlidir.
Zira cezaevlerinde tüm devrimci sol teröristleri tahliye ettiler.
İlginçtir memurların disiplin cezaları bile affedilmedi ama devrimci sol teröristlerin hepsi affedildi.
İllegal devrimci soldaki bölünmeler de bundan sonra başlamıştır.
12 Eylül'e giden süreç böyle başladı.

Adalet duygusunu iğfal eden o af, kan ve gözyaşı getirdi, gençlerimizi soldurdu.
Darbe getirdi.

Geçmişin bu vahim hatası, KCK/PKK teröristleri açısından da fevkalade önem arz etmektedir.

Bugün Reyhanlı'da kaybettiğimiz 51 canla Mihraç Ural üzerinden irtibatlandırılan THKP/C Acilciler terör örgütü nerede kuruldu?

1975'te İlker Akman, Hasan Basri Temizalp ve Ahmet Kuş tarafından ODTÜ'de.
Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan ve Sinan Cemgil tarafından 1969'da kurulan THKOterör örgütünün karargâhı yine ODTÜ'ydü.

Deniz Gezmiş, anılan arkadaşlarıyla birlikte ODTÜ'nün 1 No'lu öğrenci yurdunun 201 ve 202 No'lu odalarına yerleşerek bu odaları kuracakları THKO terör örgütünün karargâhı haline getirmişlerdi.

Öcalan siyasalı kazandı mı kazandırıldı mı?

DHKP/C'nin öncüsü THKP/C lideri Mahir Çayan, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu.
Partizan'ın kurucusu İbrahim Kaypakkaya İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik Bölümü öğrencisiydi.

THKO'yu kuran Deniz Gezmiş, İstanbul Hukuk Fakültesi öğrencisiydi.
Terörist başı Öcalan da Siyasal Bilgiler öğrencisiydi.

Öcalan, Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencisiyken, bir grup üniversite öğrencisi arkadaşıyla birlikte, 1973 yılından itibaren Ankara'da yeni bir grup/örgüt kurma faaliyetini başlatmıştı.
İstanbul DDKO (Devrimci Doğu Kültür Ocakları) üyesi ve THKP/C terör örgütü sempatizanıydı.
Devrimci Kürt soluna bakıldığında;

PSK, KÖiP, PRK, RNK, KAWA, Rızgari ve PKK gibi Marksist-Leninist (ML) bölücü örgütlerin ideolojik temelleri 1969'da kurulan Marksist-Leninist Kürt milliyetçilerinin oluşturduğu DDKObünyesinde atılmıştır.

Ondan önce tüm illegal devrimci Kürt solu da TİP'in bünyesindeydi.
İllegal devrimci Türk ve Kürt solu halkın masum taleplerinden istifade ve istismar suretiyle yola çıktılar.
Hâlâ da bu yolda devam ediyorlar.

Üniversitelerde ise sistem kronik bir formülle işler.
Öğrencilerin masum taleplerinin hepsi istismar edilir.
Mesela kantinde çay 1 TL'den 2 TL'ye çıkmıştır.

Bu kadar masum bir hak arama eyleminde bile derhal bir bildiri hazırlanır.
"Demokratik taleplerimiz" diye başlar...
ML örgütlenmelerde sosyalist çalışma tezi olarak genel kural şudur:
Her demokratik talep siyasal talebe dönüştürülmeli, siyasal bir kimlikle ifade edilmek zorundadır.

Siyasallaştırılmayan en masum talepler bile hiçbir mana ifade etmez onlara göre.
Her doğal talepten siyasal ve ideolojik olarak azami seviyede istifade edilmelidir.
Öğrenci hareketleri sırasında karşıt görüşlü öğrencilerle veya polisle çıkan çatışmalara bir de bu gözle bakın.

Acaba tüm öğrenci eylemleri masum mu?
Bunları söylerken Settar Bey'le son görüşmemiz ve tuhaf sorusu aklıma geldi.
Hiç beklemiyordum doğrusu bu soruyu.

- Öcalan Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni kazandı mı, yoksa kazandırdılar mı Gültekincim? Kazanabilecek kafa var mı bu çakalda?
- Olabilir mi abi?

Gözlerine yapışan ve öylece sabit kalan tereddüt ışıklarıyla,
Ben de bilmiyorum. 

Hiç yorum yok: