27 Mayıs 2013 Pazartesi

Milliyetçilik ve 28 Şubat-Doğu Ergil

İmparatorluktan ayrılma mücadelesine karşı çıktıkları halklarla savaşırken İttihatçı subaylar onların kararlılığına (biz "ihanet" dedik), yaptıkları fedakârlıklara (biz "fanatizm" dedik), dayanışmalarına (biz "sapkınlık" dedik) duydukları hayranlık sayesinde milliyetçiliğin ne olduğunu anladılar. Osmanlı'nın kozmopolit yapısı dağılırken Türk subay ve aydınların kendi ulusal devletlerini kurma fikri Balkanlar'daki kan ve ateşle verilen sınavda oluştu.

Cumhuriyete giden yolda şekillenen Türk milliyetçiliği, kurucu elitin tercihi doğrultusunda Türkiye'de var olan tüm soy, inanç ve kültür kümelerinin birliğini sağlama biçiminde şekillenmedi. Resmi yani devletin tanımladığı "Türk" kimliğinin benimsetilmesi biçiminde bir millet yaratılmak istendi. Bu "Türk"ün tarihle ve kültürle (var olan nüfus ve kültürel çoğullukla) pek ilgisi yoktu ama arı ve farklılıklardan ayıklanmış bir Türk milleti fikri öylesine cazipti ki resmi tez olarak benimsendi ve uygulamaya sokuldu.


"Resmi Türk", laik, Batılı, daha ziyade Batıcı (yani modern) ve devletine itaatkâr olacaktı. Bu niteliklere sahip olduğu varsayılan Türkler'den türetilen "Türk milleti"nden beklenen dayanışma ideolojisinin adı Türk veya sonradan anıldığı gibi Atatürk milliyetçiliği olacaktı. Bunu kabul etmeyenin milletin bir ferdi olma hakkı yoktu.

Batıcı olmayan, laikleşmenin ulaşamadığı yerel dindar ve geleneksel nüfus, resmen tanımlanan "Türk" kategorisine bir türlü giremediler. Modern olmadıkları için geri, dindar oldukları için gerici, devletten çok yerel otoritelere tabii oldukları için isyankâr olarak görüldüler. Zaten dışarıdaydılar, siyaseten de "dışarıda bırakıldılar." Onların kendi içlerinden veya "aşağıdan" geliştirdikleri dayanışma ideolojisi veya gayriresmi milliyetçilik, resmi veya "yukarıdan milliyetçiliğe" bir tehdit olarak algılandı. Oysa onlar da milliyetçiydi ama muhafazakâr ve gelenekseldiler. İnançları onlar için önemliydi. Resmi veya yukarıdan milliyetçiliğin Batılı olmadan bu kadar Batıcı olmasını millete yabancılaşmak olarak görüyorlar ve bunu başka ülkelerin kendileri üzerindeki çarpıtıcı gölgesi olarak görüyorlardı.

Sayıları hiç de azımsanacak miktarda değildi. Siyasal temsil olanağı bulamıyorlardı, seslerini ve görüşlerini duyuramıyorlardı. Bu doğrultudaki çabaları, tıpkı sol eğilimliler gibi acımasızca bastırılıyor, ciddi eziyetlere ve hak mahrumiyetlerine uğruyorlardı. İşte onları siyaset sahnesine çıkaran önderliği Necmettin Erbakan gösterdi. Laik, Batıcı, devlet merkezli (yani milleti yüceltmekten çok devleti yüceltmeye odaklı) milliyetçiliğe karşı yerli ve aşağıdan milliyetçiliği "milli görüş" altında devreye soktu.

Erbakan'ın başını çektiği milli görüş, modernitenin Batılı olmayan ülkelerde de gerçekleşebileceğine; inançsal değerlerle sanayi devrimi değerlerinin bağdaşabileceğine (ağır sanayi hamlesi teklifi) ilişkin bir çağrıydı. Ama cumhuriyeti "kuran ve kollayan" bürokratik kadronun dünya görüşüne bir alternatif olan milli görüş, farklı tanımlanmış bir milletin de iktidara ortak olması anlamına geliyordu. Kendilerini kurucu kadronun zamanımızdaki mirasçıları olarak görenler bundan hiç memnun olmadılar.

Hem milli görüş ideolojisinin hem de Batıcı olmayan milliyetçilerin siyaseten önünün kesilmesi (kökü bir türlü kazınamamıştı) için 28 Şubat'ta (1997) kansız bir darbe yapıldı. Başbakan Necmettin Erbakan devrildi ve siyasal kariyeri fiilen sonlandırıldı.

Erbakan direnebilir miydi? Elbette direnebilirdi. Kahraman da olabilirdi. O bunu tercih etmedi. Silahlı Kuvvetler'le çatışmak istemedi. Siyasetin, bürokrasi eliyle milletten koparılmasına sessizce boyun eğdi. Kendisini destekleyecek siyasi parti ve demokrat çevre bulunamaması olsa bile sessiz kalmaları hazindir.

Onun siyasi mirasını, kendisine ve hareketine zarar veren Batı karşıtlığından ve inanç romantizminden (İslam NATO'su, İslam Ortak Pazarı) arındırarak sürdüren bir parti bugün iktidardadır. Genelkurmay'ın ardından yayımladığı "yaptığı önemli hizmetler" için onu hayırla yad etmek, vefat edeni ebediyete yolcu ederken bu milletin genellikle yaptığı soylu bir davranıştır.

Hiç yorum yok: