21 Ocak 2013 Pazartesi

Nil: Gelecekteki muhtemel bir savaşın sebebi-Taha Kılınç


Nil: Gelecekteki muhtemel bir savaşın sebebi

Bütün gözler Kahire'nin Tahrir meydanına dönmüşken, geçen hafta Mısır'ın hemen güneyinde etkisi çok derinden hissedilecek önemli bir gelişme oldu: Sudan'ın ikiye bölünmesine giden yolu açan referandumun sonuçları açıklandı. Buna göre, oylamaya katılan güney Sudanlıların neredeyse tamamı bölünme yönünde görüş bildirdiler. Sonuçlar onaylandığı takdirde yaz sonuna kalmadan Sudan ikiye bölünmüş olacak ve Güney Sudan bağımsız bir devlet olarak dünya sahnesine çıkacak.

Sudan Devlet Başkanı Ömer el-Beşir'in bölünmeme yönündeki bütün propagandasına rağmen güneylilerin bölünmeyi arzulaması, bölgede yaşanan gerilimleri düşürmek bir yana, daha da şiddetlendirecek gibi görünüyor. Zira ülkenin petrol kaynaklarının yüzde 85'ini elinde bulunduran Güney Sudan'ın ayrılmasından sonra, kuzey, nüfusun çoğunluğunu barındıran, ancak doğal ve ekonomik kaynaklar yönünden fakir bir ülke konumuna gelecek.

Güney Sudan'ın bağımsızlığının Mısır'a etkisine gelince:

Mısır'ın can damarı olan Nil nehrinin iki büyük kolu bulunuyor: Mavi Nil ve Beyaz Nil. Mavi Nil, Etiyopya sınırları içindeki Tana gölünden doğduktan sonra güneye doğru hafifçe kıvrılıp kuzeye yöneliyor, Sudan'ın başkenti Hartum'a doğru ilerliyor. Beyaz Nil ise Uganda'daki Victoria gölünden kaynağını alıp güney-kuzey hattı boyunca Sudan'ı kat ederek (ve Güney Sudan'ın başkenti olması beklenen Juba şehrinin tam ortasından geçerek) başkent Hartum'a ulaşıyor. İki kol Hartum'da birleşip Nil adını alıyor ve kuzeye doğru yoluna devam ediyor. Mısır topraklarına girdikten sonra etrafına bereketler dağıtarak ilerleyen Nil, geniş bir delta alanında Akdeniz'e dökülüyor.

Bu iki ana damarla birlikte yan kollar da düşünüldüğünde, Nil nehrinin içinden geçtiği ya da Nil'i besleyen kaynakların doğduğu ülke sayısı 9'u buluyor. Bunların içinde Tanzanya ve Kenya gibi ülkeler de var. 

Normal şartlarda Nil gibi zengin bir kaynaktan faydalanma hakkı öncelikli olarak Nil'in doğduğu ülkelerde olması ya da en azından Nil'in geçtiği ülkelerin ihtiyaçlarının adil biçimde karşılanması gerekirken, bölgede durum tam tersi: Mısır, 1929 yılında imzalanan bir anlaşmayla Nil'in sularının çoğunluğu üzerinde her türlü tasarruf hakkına sahip bulunuyor. 1959'da imzalanan bir başka anlaşmayla, Sudan'la bir kısım haklarını kısıtlı düzeyde paylaşmayı kabul etse de, halen Mısır, Nil'in sularının yüzde yaklaşık 70'ini tek başına kullanıyor. Başka ülkelerin Nil üzerinde baraj yapma vb. hakları, nüfusunun yüzde 95'i Nil havzasında yaşayan Mısır'ın insafına ve inisiyatifine kalmış durumda.

Mısır'ın İngiliz etkisi altında bulunduğu dönemlere ait olan söz konusu anlaşma, aradan geçen zamana ve bölgesel değişimlere rağmen yenilenmedi ya da yürürlükten kaldırılmadı. Uluslararası mevzuattaki boşlukların ne denli maniple edilebileceğine dair iyi bir örnek olan anlaşma, büyük ölçüde Mısır'ın caydırıcı gücü ve tehditleriyle uygulana gelmekte. Bölge ülkeleri içinde Mısır'a rest çekip anlaşmayı sorgulamaya ya da uygulamamaya cesaret edebilecek bir aday görünmüyor. 

Ancak şimdi Güney Sudan'ın ortaya çıkışı, bu denklemi tersine çevirebilir. Zira tamamen kendisine kalan petrol kaynaklarıyla zenginleşen, kendi ayakları üzerinde duran, ideolojik ve siyasal olarak çevresindeki Müslüman ülkelerden farklı bir çizgi izleyeceğini şimdiden gösteren Güney Sudan'ın Nil merkezli bu adaletsizliğe uzun süre sessiz kalacağını söylemek zor.

Ayrıca güneyin elindeki petrolden mahrum kalan Sudan'ın da giderek ekonomik ve siyasal sıkıntıya düşeceği açık. Güneyin ayrılmasının yarattığı psikolojik baskı, 1956'da bağımsızlığını kazandığı eski efendisi Mısır'a karşı Sudan'ın içindeki küllenmiş hırsları ateşleyecek gibi. 

Bu arka plan eşliğinde, gelecekte yaşanacağı söylenen su savaşlarının en acımasızlarından birine Nil bölgesinde şahit olunacağını tahmin etmek hayalî olmasa gerek. Bu muhtemel çatışmanın etkileri ise, sadece doğu Afrika'da değil, bütün çevre bölgelerde yakinen hissedilecektir.

Hayati sorular şunlar: Mısır bütün bu problemlerle baş edebilecek mi? Mısır'da iktidara aday olarak ortaya çıkan ekiplerin, geleceğin bu sıcak gündemlerine dair hazırlıkları ne aşamada? Muhalefetin ana söylem olarak "Hüsnü Mübarek gitsin!" sloganını bayraklaştırması, buna mukabil Mübarek sonrası döneme dair ciddi hiçbir atıfta bulunmaması ne kadar gerçekçi? 

Hüsnü Mübarek ister seçime kadar görevinden ayrılmasın, isterse 'onurlu bir veda' ile emekli edilsin, artık gidici. Statüko şimdilik devam edecek gibi dursa da, ekibi de günün birinde ayrılıp gidecek. Mısır muhalefeti için, artık kişilerle uğraşma değil, geleceğin zorlu meselelerine odaklanma zamanı. 

Şu aşamadan sonra İhvan-ı Müslimin başta olmak üzere Mısır muhalefetinin asıl imtihanı, Mübarek sonrası dönemde, ülkenin bölgesel konumuyla ilgili meseleler olacak. Nil merkezli sorunlar, İsrail'le yapılan anlaşmaların Mısır'ı soktuğu 'rehine ülke' pozisyonunun yarattığı sıkıntılar, büyük ölçüde turizme bağlı olan ekonomik göstergelerin kırılganlığı gibi muazzam problemler Mısır'ı sarsmaya başladığında, bugün Hüsnü Mübarek'in gidişi ya da kalışı üzerinden yürütülen propagandanın ne kadar yüzeysel ve sığ olduğunu daha net şekilde göreceğiz. 

O zaman, Mısır'ın problemlerinin tek bir şahsın gitmesiyle çözülüverecek problemler olmadığı, uzun soluklu hazırlıklar, donanımlı ekipler ve gerçekçi atılımlar gerektirdiği daha iyi anlaşılacak.

Hiç yorum yok: