21 Ocak 2013 Pazartesi

Gilad Şalit eve dönerken… Taha Kılınç


Uzun süredir sesi-soluğu çıkmayan, herhangi bir sansasyonel eyleme de imza atmayan Hamas, nihayet "ben de varım" dedi ve İsrail'le, esir asker Gilad Şalit'e karşılık 1027 Filistinli tutuklunun serbest bırakılacağı takas anlaşmasının imzalandığını dünyaya duyurdu. Hem de Mahmud Abbas'ın, Filistin'in bağımsız bir devlet olarak tanınmasına destek sağlamak için Latin Amerika turunda bulunduğu sırada. 

Gündem doğal olarak değişti. Herkes Hamas'ın haklı zaferini konuşmaya odaklandı. Mahmud Abbas ve arkadaşlarının aylardır oynamakta oldukları 'devletçilik müsameresi' gösterimden kalktı ve yerine Ortadoğu'nun somut gerçekleri geliverdi.

Ancak İsrail, yine de Abbas'ın itibarını tamamen kaybetmesine izin vermedi: İsmi ilk açıklamalarda serbest bırakılacaklar arasında geçen Mervan Barguti'nin salıverilmeyeceği İsrail tarafından özenle vurgulandı. Bu, Mahmud Abbas'ın yeni bir şok yaşamaması adına alınmış şık bir tedbirdi. Barguti özgürlüğüne kavuşmuş olsaydı, Abbas'ın esamisi bile okunmazdı Filistin'de. 

(Bu arada, Mervan Barguti'nin soyadı Arapça'da Barğûsî olmasına rağmen, İngilizce yazılış ve okunuş biçimiyle Türkçede kullanıyoruz, kullanmak zorunda kalıyoruz. Yine aynı nedenle Trablus'a Tripoli, Umman'a Oman, Humus'a Homs, Beşşar Esed'e Beşar Esad diyenlere rastlamak mümkün. Sadece bu örnekler bile, kendi coğrafyamızı başka aynalardan gördüğümüzün, başka lisanlardan okuduğumuzun hazin işaretleri.) 

Hamas'ın zaferinin birkaç yönü var. Dünya tarafından tanınmadığı halde perde arkasında yaman bir pazarlıkçı olduğunun ortaya çıkması bir yana, Hamas Filistin'in gündemini yönetme adına Mahmud Abbas ve ekibinden daha atak bir politika izlediğini de göstermiş oldu. Takas anlaşması kapsamında serbest bırakılacak olan el Fetih üyeleri, Arap ve İslâm dünyasında yaygın şekilde var olan, Abbas'ın "Hiçbir somut başarı kazanmadan toplantıdan toplantıya koşturan bir salon adamı" olduğu yönündeki algıyı güçlendirecektir. 

Filistinliler açısından düşünüldüğünde, "Bir Yahudi bin Arap ediyor" denklemi şüphesiz rahatsız edici. Ancak şöyle de bakılabilir: Hamas, 25 yaşında bir onbaşıya karşılık, aralarında kadınların ve ömür boyu hapse mahkûm edilmiş Filistinlilerin de bulunduğu 1000'den fazla insanı serbest bıraktırıyor; ki bu hiç de küçümsenecek bir hadise değil. 

Öte yandan, Hamas'ın bu sıra dışı çıkışının, ülkesinde bir zafere ihtiyaç duyan İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu açısından da çok önemli bir başarı olduğunu not etmek gerekir. Aylardır Mavi Marmara süreci, hayat pahalılığı protestoları, Filistin'in bağımsızlık başvurusunun yarattığı gerilim derken sıkıntılı bir dönem geçiren Netanyahu, şimdi tarihe "Şalit'i eve getiren adam" olarak geçebilir. 

Ama Tel Aviv'de, eski başbakan Yitzhak Rabin'in öldürüldüğü noktaya inşa edilen anıtın daha bu sabah, Rabin'in katili olan Yigal Amir'in serbest bırakılması isteklerini dile getiren graffitilerle boyanmış olması, akla ister istemez Netanyahu için de benzer bir akıbeti arzulayanların varlığını getiriyor. 

Ayrıca Netanyahu'nun Hamas'la anlaşma kararına karşı çıkanlar arasında kendi bakanları da var. İsrail basını günlerdir 'perde arkası' haberleriyle dolu. Örneğin, Netanyahu, Avigdor Lieberman başta olmak üzere kabinesindeki bazı bakanlara şunu söylemiş: "Etrafımızdaki bütün hükümetler teker teker düşüyor. Bu anlaşmayı şimdi imzalamaya mecburuz, başka çaremiz yok. Eğer şimdi bu fırsatı kaçırırsak, Gilad'ı bir daha göremeyebiliriz." 

Aynı denklemin Hamas açısından da geçerli olduğu söylenebilir. Nitekim, Mısır'ın, Hamas'ı anlaşma için ikna etmeye çalışırken tam da bu argümanı kullandığı ve "Ya şimdi, ya hiç!" diye ısrar ettiği bildiriliyor. Yıllardır merkezi Şam'da bulunan Hamas, Suriye'deki bir yönetim değişikliğinin ardından bölgedeki konumunun daha da tehlikeye düşeceğini hesaplamış, Şalit anlaşmasını öne almış olabilir. 

Medyaya yansıyan haberlere bakılırsa, anlaşmada başrolü Mısır oynadı. Hatta İsrail başbakanı Benyamin Netanyahu, Mısır Yüksek Askeri Konsey Başkanı Hüseyin Tantavi'yi arayarak, "İsrail halkı adına" teşekkürlerini sundu. 

Oysa, takas anlaşmasının duyurulduğu gün Şalit ailesini ziyaret eden İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres, Türkiye'nin anlaşma sürecinde olağanüstü yardımları olduğundan söz ederek, "siyasi anlaşmazlıkları bir yana bıraktılar, insani duygularla hareket ettiler" demişti. 

Türkiye'nin süreçte nasıl bir rol oynadığını bilmek zor. Yapılan resmi açıklamalar, Türkiye'nin Gilad Şalit pazarlıklarından çoktan çekildiğini gösteriyor. Henüz Türkiye de resmen süreçteki rolünü kabullenmiş değil. Hükümet kaynakları, "Çok sevindik, harika bir gelişme" demenin dışında bir ikrarda bulunmadı şimdiye dek. 

Eğer Türkiye'nin süreçte rolü yok da, İsrail, Peres gibi İsrail siyasetinde herhangi bir yetkisi ve etkisi bulunmayan bir adamla Türkiye'ye selam çakmaya çalışıyorsa, bu ucuz bir numara demektir. Kaldı ki, Peres'in konuşması sırasında ağzından kaçırdığı "Danışmanlarım bana Türkiye'nin de rol oynadığını söyledi" sözü ve Gilad'ın babası Noam'ın "Türkiye'nin rolü hakkında bilgim yok, ama rolü olduysa çok teşekkürler" ifadesi, Türkiye'nin sürece ne şekilde dâhil olduğu konusunda soru işaretleri doğuruyor. 

Ve meselenin Gilad Şalit'in kendisini ilgilendiren yönü: 

Her şeyden habersiz sıradan bir askerken şimdi çoktan siyasi tarihe geçen, tam 5 yıldır Filistinliler arasında yaşayan Şalit'in duygu dünyası nasıldır? Neden tutsak edildiğinin farkında mıdır? Hamas kendisine nasıl davranmıştır? Söylendiği gibi Müslüman olmuş mudur? 

Doğrusu, Şalit'in -iddia edildiği gibi- 'hidayet'e ermesine gerek yok; Siyonizm'in ırkçı tezlerinden kendini kurtarabilecek bir bakış açısına kavuşmuş olsun, bu yeter. 

Hiç yorum yok: