7 Ocak 2013 Pazartesi

Ermenilerin Osmanlı İdaresinde Görev Almaları-Ermeni Misyonerlerin Yaptığı Çalışmalar -Ermenilerin Türkler’e Karşı Eylemlerinde Ermeni Kiliselerinin Rolü-Ermenilerin Kışkırtılması ve Kurulan Ermeni Cemiyetleri - İhtilalci Ermeni Örgütleri-Ermenilerin 1890-1909 Arasında Çıkardığı Önemli Olaylar -Kaynak : Sözde Ermeni Soykırımının Gerçek Yüzü-

Osmanlı kendilerine tanınan hoşgörüye karşılık veren Ermenilere devletin çeşitli kademelerinde görev vermiştir. Bundan dolayı Ermenilere “Millet-i Sadıka ” (Sadık Millet) unvanı verilmiştir.
1839 Gülhane Hattı Hümayunu ve 1856 Islahat Fermanımdan sonra “Sadık Millet” olan Ermenilere Devlet kademesinde daha fazla rol verilmeye başlandı. Ermenilerden; 29 paşa, 22 bakan, 33 milletvekili, 7 büyükelçi, 11 başkonsolos, 11 üniversite öğretim üyesi ve 41 yüksek rütbeli memurun görev aldığı saptanmıştır.
Bu Ermeni görevlilere örnek olarak şu isimler verilebilir ; Dışişleri Bakanı Gabriel Artin Davut Paşa, Maliye ve Hazine-i Hassa Bakanı Agop Kazazyan Paşa, Dışişleri Müsteşarı Artin Dadyan Paşa, Hazine-i Hassa Bakanı Ohannes Sakız Paşa, Posta Telgraf Bakanı Agoton Efendi, Ticaret ve Ziraat Bakanı Ohannes Çamiç Efendi, Hariciye Bakanı Sava Paşa, Orman Bakanı Mavo Kordato, Bayındırlık Bakanı Hallaçyan, Dışişleri Bakanı Gabriel Noradunkyan, 1877 I. Meclis Ermeni Milletvekilleri; Sebuh Maksutyan, Rupen Yazıcıyan, Sahak Yavrumyan, Hamazasp Ballaryan, Manuk Karcıyan, Mikael Altıntop, Agop Şahinyan, Taniel Karacian, Ohannes Allahverdi, Ayan Meclisi Üyeleri; Abraham Enamyan Paşa (senatör) Manuk Azaryan, Mareşal Ohannes Kuyumcuyan, 1908 II. Meclis Ermeni Milletvekilleri ; , Agop Babikyan, Dr. Nezaret Dagavaryan, İstepen Çıracıyan (Ergani), Onnik İhsan (İzmir), Bedros Hallaçyan (İstanbul), Kirkor Zöhrap (İstanbul), Agop Hızlakyan (Maraş), Kegam Dergarabetyan (Muş), Artin Başgezeryan (Muş), Matyos Nalbantyan (Kozan), Karabet Tamyan (Kayseri), Varteks Serengülyan (Erzurum), Dirkan Barsamyan, Hamparsun Boyacıyan, Dr. Karakin Pastırmacıyan, Vaham Papazyan’dır. Ayan Meclisi’ne Gabriel Narodunkyan, Ohannes Kuyumcuyan, Abrahanı Eremyan, Manuk Azaryan seçilmiştir.
1914 meclisinde 14 Ermeni milletvekili görev yapmıştır. Bunlar : Bedros Hallaçyan ve Kirkor Zöhrap (İstanbul), Kegan Dergarabedyan (Muş), Artin Boşgezenyan (Halep), İstepan Çıracıyan (Ergani), Onnik Hasan (İzmir), Ogop Hırlayan (Maraş), Dikran Barsamyan (Sivas), Matyos Nalbantyan (Kozan), Karabet Tomayan (Kayseri), Vartkes Serengülyan (Erzurum)’dır.
Saray mimarları Dadyan Ailesinden, saray hekimleri Şaşyan Ailesinden, baruthane görevlileri Dadyan’lardan, darphane nazırları ise Düzyan ve Bezciyan Ailelerinden seçilirdi.
Son OsmanlıMeclisi’nde Gabriel Noradunkyan Dışişleri Bakanı, Agop Paşa ise Hazine Bakanı olarak görev yapmıştır.
Ermeni Misyonerlerin Yaptığı Çalışmalar

“Yeryüzünden silmek istediğim iki millet vardır. Bunlar İspanyollar ve Türklerdir.”
Yukarıdaki sözü kim söylemiştir?
Misyonerler hiçbir zaman kendi başlarına ve tekil çalışmamışlardır. Yalnızmış gibi görünmelerine, Tanrı adamı oynamalarına rağmen son derece örgütlü çalışan ve Osmanlı’yı içeriden kemiren sistemin parçası olarak görev yapmışlardır. Daha sonra çıkan bölgesel isyanlarda kullanılan silahların misyonerlerce kiliselerde depolanıp saklanması sağlanmıştır.
Edwin Bliss, azınlıklarla ilgili yazdığı kitapta özetle ; “Türkiye’ye gelen ilk Protestan Misyonerlerin British and Foreign Bible Society’e mensup olduklarım ve bu teşkilatın 1804′te kurulmasından sonra, İzmir’den Anadolu içlerine misyonerler gönderilmeye başladığını” belirtmektedir. ”
Osmanlı’da ilk Amerikan Misyonerler 1819′ da İzmir’de görüldü. 1829 yılında İstanbul’da ilk bürolarını açan Misyonerler, 1834′ de ilk Ermeni Lisesi’ni Beyoğlu’nda açtılar. Ermeni Patriği’nin şikayetiyle Ermeni Lisesi kapatıldı.
E.M.Earle, “Amerikan Missions in the Near East” adlı yapıtında; “Misyonerler, çalışmalarının zorluğu ve kutsallığı derecesinde ödüllendirileceklerini bildikleri için, Osmanlı İmparatorluğu idarecilerini canavarlaştırıp, gayri Müslim azınlıkları mazlumlaştırmaktan kaçınmadılar. Düzmece hikayelerle Batı kamuoyunun merhamet hislerine hitap ederek Batı’ dan önce maddi yardım, daha sonra ise diplomatik destek elde ettiler. Fakat, bu arada Batılılar misyonerlerin ifadelerini tereddütsüz kabullendiği için, kiliselerin himayesinde Türk düşmanlığı doğdu.”
İngiltere Başbakanı Lloyd George ; ‘Ermeni olayım en çok Amerikalıların misyonerler aracılığıyla kışkırttığını’ belirtmiştir. 7 Aralık 1877′de İstanbul’da Ermeni Meclisi , Patrik Nerses Varjabedyan başkanlığında toplandı ve toplantıda ‘Ruslara karşı Osmanlı yurdunu savunma’ kararı alındı. Ancak Gazi Osman Paşa’nın Plevne’de esir düştüğü haberi gelince, aynı Ermeni meclisi Ruslara karşı önceden aldığı gönüllü askerlik kararını değiştirdi.10 Bu olaydan sonra Ermenilerin Osmanlıdaki unvanları “SadıkMilletten, Nankör Millete ” dönüştü.
Bu konuda Ermeni tarihçi Louise Nalbandian şöyle demektedir : “Ermeni Komiteler için hedeflerini gerçekleştirecek topyekün ayaklanmayı başlatmanın en uygun zamanı Osmanlıların savaş halinde olduğu zamanlardı. ”
Halep’teki Amerikan Konsolosluğunun raporu ekindeki bölgedeki Amerikan Protestan Papazı John E.Merill’in mektubunda; “… Fakat daha sonra köy halkının bir kısmı Maraş ‘a nakledilmiştir. Zeytun halkı hükümet tarafından aldatılmış olmaktadır. Maraş bölgesinin okumuş ve kabiliyetli Hıristiyan halkının göç ettirilmesi, Amerikan misyonerlerinin menfaatlerine direkt bir darbedir. 50 yıldan fazla süren bir çalışmanın binlerce dolar masrafın neticesi tehlikeye sokulmaktadır. ” diye yazmıştır.
Amerika’da yayınlanan 8 Haziran 1915 tarihli Ermeni “Arzk” gazetesi , Amerikan Başkanı Roosevelt’in bir konuşmasına yer vermiştir: “…Ben, bağımsız bir Ermenistan görmek arzusundayım. Amerika ‘daki vatandaşlarınıza söyleyin, hürriyeti başkalarından beklemesinler. Hürriyeti bizzat kendileri elde edecekler. Ermenilerin silah kullanma eğitimiyle uğraşmalarını telkin ediniz.”
Amerika’daki Ermeniler , Amerika’nın Türkiye’deki elçileri aracılığıyla ve Almanya’daki Ermeniler de Berlin’deki Deutche Orient Bankası aracılığıyla Halep’ teki Ermenilere para göndermiştir.
1903 yılında Ruslarca Ermenilerin kiliselerine el konularak, Gregoryenlerin Ortodoks olması istendi. Ruslar, karşı çıkan ve Rus tabiiyetine geçmek istemeyen Ermenilerin dört binini hapis, üç binini ise sürgün cezasına çarptırdılar.
Ruslar ve Bizanslılardan sadece mezhep farkı olan Ermenilere yapılanları yukarıdaki belgelerden öğreniyoruz. Buna karşın Ermeni vatandaşına her türlü hoşgörüyü gösteren Osmanlı’ya, 20. yüzyılın başında Ermenilerce yapılanları belgelerden izleyeceğiz. ‘Sadık Millet’ olan Ermeniler, eğitimlerinde ve ibadetlerinde özgürlerdi. Özgürlükleri o kadar ileri gitti ki, Osmanlı’nın siyaseti ve ticareti onlardan sorulur oldu. Osmanlı’ya da orak sallamak ve kılıç sallamak kalmıştı.
“Yeryüzünden silmek istediğim iki millet vardır. Bunlar İspanyollar ve Türklerdir.”
Bu sözü, ABD Başkanı Hanri Truman başkan seçilmeden önce yaptığı konuşmasında söylemiştir. Amerikalı misyoner kimlikli Bulgar ve Ermenilerce bu sözün gereği kanlı bir şekilde yerine getirildiğini biliyoruz.
Ermeni
Subatan köyünde Ermeniler tarafından 25 Nisan 1334 (1918) tarihinde öldürülen Türk kadın ve çocukları ile hâmile kadınlarınrahimlerinden yarılarak çıkarılan bebekleri.
(Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt ‘ATAŞE’ Başkanlığı Arşivi, Birinci Dünya Harbi fotoğraf Koleksiyonu, Albüm Nü: 4, Fotoğraf Nü: 123)
Fransa ise, ezilmiş milletlerin hamisi gibi uydurma ve kendi kendine verilmiş koruyuculuk rolünü oynayabilmek için, suni olarak yaratılmış olan Ermeni meselesini kullanıyordu. Bu rolü uzun zaman sürdürmekle beraber, bu konuda yaptıkları protestodan ileri gitmedi. İngiltere ise, başlangıçta Rusya’nın girişimine arka çıktı. Sonraları kendi Türk düşmanı politikası lehinde doğrudan bu meseleyi kullanmakta gecikmedi. İngiltere’nin ortalığı kışkırtıcı ve karıştırıcı rolünün Rusya’nın politikasından aşağı kalmadığını, Fransa’nın İstanbul’daki Büyükelçisi Cambon tarafından 1894′de kendi hükümetine gönderdiği rapordan izleyelim : ‘Ermeniler, Londra’da, Paris’te olduğundan daha iyi bir karşılama gördüler. İngiliz Başbakanı Gladstone Hükümeti hoşnut olmayan Ermenileri etrafına topladı, onları düzenli guruplar haline getirdi ve disipline soktu. Bundan sonra, Ermeni Propaganda Komitesi Londra’ya yerleşti ve ilhamını oradan aldı. Halk yığınlarını şu iki basit fikri kazımak lazımdı: Milliyet fikri ve hürriyet fikri.. Ermeni komiteleri bu fikirleri yayma işini üstlendiler.” Lelivre Jaune, 1893-1897

Ermenilerin Türkler’e Karşı Eylemlerinde Ermeni Kiliselerinin Rolü


Bugün dünyanın bir çok ülkesinde faaliyet gösteren misyoner teşkilatları, 1662 yılında Vatikan’da “Misyon Balkanlığı” nın kuruluşu ile başlamıştır. Misyonerlerin Osmanlı’daki faaliyetleri ise 19. yy.ın başında İzmir’den Anadolu’ya yayıldığını daha önceki bölümlerde aktarmıştık. Haçlı Seferleri yerine Misyoner Seferleri düzenlemek Vatikan’ın son buluşuydu.
İstanbul Ermeni Patriği, Berlin Kongresi öncesinde 6 Aralık 1876′da İngiliz Büyükelçisi Elliot’a; “… eğer Avrupa’nın bu işin müdahalesi ve dikkatinin çekilmesi için, ihtilal ve isyan çıkartmak lazımsa bunun yapılması hiçte zor bir şey olmadığını” söylemiştir.
1896 yılında Amerika’dan yedi, İngiltere’den dört ayrı kiliseye bağlı misyonerler Osmanlı İmparatorluğu’na dağılmışlardı. Bunların arasında Amerikalı olarak 176 misyoner ve 869 mali yardımcı bulunmaktaydı. Okul yapımına ilk başlayan Fransızlar olmuştur. Osmanlı topraklarında açılan ilk okul Saint Benoit’tir.
Misyonerler; Merzifon, Antep, Harput, Talaş, Mersin, Bursa, İzmir, Sivas, Trabzon, Erzurum, Bitlis, Van, Mardin, Adana, Haçın, Ankara, Yozgat, Amasya, Tokat, Malatya, Arapkir, Palu, Bolu, Diyarbakır, Urfa, Bilecik, Maraş, Tarsus ve Elbistan’da okullarını kurdular. 1862′de İstanbul’da Robert Koleji ve 1873′te Amerikan Kız Koleji kuruldu.
1903 yılında Türkiye’deki Patrikhane kayıtlarına göre 505 Ermeni Okulu vardı. Bu okullarda 59.513 erkek, 27.713 kız öğrenci okuyordu. Bu süreçte Anadolu’daki zengin Ermenilerin çocuklarının Avrupa’da okutulduğunu, mezun olanların bir kısmının Ermeni cemaati içinde radikal rol aldığını, bir kısmının ise Yeni Osmanlılarla işbirliği yaptığını görüyoruz. 1914 yılı resmi istatistiklerine göre Anadolu’da 1.234.671 Ermeni yaşamaktaydı.
19. yüzyılın başlarında İstanbul’da 50′nin üzerinde yabancı okul bulunmaktaydı. 1914 yılında ise, Türkiye’de 707 yabancı okul bulunmaktaydı. Yabancı okulların dağılımı ise ; 465′i Amerikan, 83′ü İngiliz, 72′si Fransız, 44′ü Rus (Beyrut’ta), 24′ü İtalyan, 7′şer Almanya ve Avusturya, 3′ü Yunan (İzmir’de), 2′si de İran okuludur. Bu okullarda 34.000 öğrenci okumaktaydı. Ne yazık ki bu okulların misyonu Ermeni toplumlarını Türklere karşı kışkırtmak olmuştur. Merzifon Koleji, kuruluşundan 6 yıl sonra Ermeni Komitecilerin yuvalandığı bir üs olmuştur. Kolejin öğretmenlerinden Kanayan ve Tumanyan “Merzifon Olayları”nın elebaşıları olarak yakalanmıştır. Ancak Amerika ve İngiliz Protestan Misyonerleri’nin başlattıkları etkili propaganda çalışmaları, İngiltere ve Osmanlı Devleti arasında büyük bir bunalıma neden olmuş ve militanlar serbest bırakılmıştır.
Amerikalıların, 1914 yılında olaylara karışan elli bin Ermeni’yi Amerika’ya götürüp, Amerikan vatandaşı yaptığını biliyoruz. Bunlardan bazıları Lübnan’da yakalandıklarında üzerlerinde hem Türk hem de Amerikan pasaportları çıkmıştır.
Misyonerler, daha sonra yaptıkları etkin ve yoğun çalışmaların hedefine ulaştığını ifade ederek, “Bulgar Milliyetçililerini biz Robert Koleji’nde yetiştirdik.” diyerek öğünmüşlerdir.
1915-1925 yılları arasında Amerika’da 150 milyon dolar paranın Ermenilere toplandığını, ABD Kongre Raporlarından öğrenebiliyoruz.
Açılan Amerikan okullarının Ermeni’lerle    işbirliğini  Rus Generali Mayewsky’nin aşağıdaki raporundan öğreniyoruz : “…. Asya Ermeni İhtilalinin ilk ocağı Sivas ili Amasya sancağının Merzifon kasabası idi. Buradaki Amerikan mektebi, Londra’da ekilen ihtilal fikrine güzel bir deneme tahtasıydı. Merzifon’da birçok serbestlik ve istiklal habercileri yetiştirildi. Bunlar Ankara, Sivas, Yozgat, Koyulhisar’da bir sürü cinayeti doğuran çatışmalar gerçekleştirdiler.”
Ermeni Meselesi
Ermeniler, 13 Temmuz 1878 Berlin Antlaşmasından da umduklarını elde edemeyince, Osmanlı’ya başkaldırıp, Osmanlı’yı düşman ilan etmişlerdi. Bunun öncülüğünü ne yazık ki din adamları yapmıştır. Berlin Konferansı’na, Ermeni Meselesini ilk götüren 1866 yılında Ermeni Meclisi’nce Patrik seçilen Çetebaşı Mıgırdıç Hıramıyan’dır. Konferans sırasında konuşan Hıramıyan, “Ben Ermenistan’ın acı çeken bir temsilcisiyim. Ben hükümette benden öncekilerin yaptığını yapmayacağım. Benim yapacaklarım Ermeniler’in ve Ermenistan’ın bağımsızlık mücadelesi olacaktır.” demiştir.21 Ermeni Patriği Hıramıyan başka bir konuşmasında; “Ermeni bağımsızlığım gerçekleştirmek için, kan dökmenin şart olduğunu ” açıkça ilan etmişti. ‘°Beş Türk’ü katleden Ermeni’ye kanlı madalya olarak ‘kamavor’ unvanı verilmesi, Hıramıyan’ın talimatlarıyla paralellik göstermektedir.
Ermeni tarihçi Hırand Pasdermadjian, kilise için: “Ermeni Kilisesi, Ermeni milletinin kilise tarafından can verilen ruhunun yeniden dünyaya gelmek için yaşadığı vücuttur.” tespitini yapmıştır.
Bir başka Ermeni tarihçi Dickran Boyacıyan da : “Ne kadar kapsamlı olursa olsun, Ermeni Kilisesi’ni aynı derecede ele almayan herhangi bir Ermeni tarihi Ermenilerin gerçek hayatını ortaya koymayı başaramaz. Ermeni Kilisesiyle Ermeni Devleti o kadar iç içedir ki birisi olmadan diğerini düşünmek mümkün değildir “demiştir.
Ermeni Patriği M. Ormanyan ise, Ermeni Kilisesini “Kayıp ülkenin (Ermenistan) görünen ruhu ” diye nitelendirmiştir.
Bir Osmanlı vatandaşı olan Ermeni Psikopos’u Gevand Turyan, Ermeni Kilisesi ve Ermeni Komitelerinin Anadolu’da masum Türk halkına yaptığı zulümde oynadıkları rolü şu satırlarla açıklamaktadır : “Dini cemaatler, uzun zamandan beri, Ermeni İhtilal Partileri’nin ihtilal ocakları olmuş ve en şeytani programlar buralarda hazırlanmıştır. Dini merkezler, silah depoları ve komplo ocakları olmuştur. Dini liderler, söz ve yazı ile kendilerine güvenmiş olan halkı isyana teşvik ediyorlardı. Artık vaazlarda yüce sözler ve İncil’in doktrini anlatılmıyordu. Sadakat ve doğruluk yer ine isyan, insanlık yer ine kin ve intikam; ahlakyerine alçaklık ve rezillik vaaz ediliyordu… Dini liderler, komiteler tarafından organize edilmiş bayramlara, toplantılara, törenlere başkanlık ediyorlardı.”
Patrik Narses Varabedyan Yeşilköy Antlaşmasından sonra Berlin Konferansı (1878) görüşmeleri sırasında, Ermeni konusunu daha da ileriye götürerek, Erzurum, Van, Bitlis, Diyarbakır, Elazığ ve Sivas illerini kapsayan bir muhtıra vererek “Ermeni Meselesini” resmen dünya siyaset alanına çekmiştir.
Ermeni tarihçi Dr. Âstaryan “Ermeni Milleti Tarihi” adlı kitabında kilisenin Ermeni isyanlarmdaki rolünü şöyle anlatmaktadır; “Rusya ‘dan çok miktarda silah getirtilip kiliselerde saklanmıştı. Türkiye’ye ajanlar gönderiliyordu. Bunlar Kürt, Çerkez kıyafetleri ile köy-köy dolaşıp halkı isyana çağıran konuşmalar yapıyorlardı. Nihayet bütün Ermeni kurumlarının birleşmesiyle meşhur Taşnak Partisi kuruldu. Partinin kurucuları Kristoper Mihailyan, Rosdom Zoryan vd. Türkiye’ye gidip Ermeni gençlere silah eğitimi yaptırıyorlardı. Ermeni okulları ve kiliselerinde ihtilal piyesleri oynatıyorlardı. İşte Ermenilerin gizlice Rusya’dan getirdikleri hesapsız silahlarla komşuları Kürtlere, Türklere sebepsiz hücum etmelerinin, Müslüman köy ve kasabalar mı yakıp yıkmalar inin sebebidir. ” demiştir.
Bir yandan Ermeni Kilisesi bir yandan da Emperyal Güçlerin Ortadoğu’daki emelleri, Ermenileri kullanarak acılara neden olunmuştur. Haçlı Seferleri’nin bu şekilde yapılmasının kanlı sonuçlarını yabancı belgelerden izlemeye devam edelim.
Ermenilerin Kışkırtılması ve Kurulan Ermeni Cemiyetleri 
Osmanlı Devleti’nin zayıfladığı 19. yüzyılın son çeyreğinden itibaren, özellikle yabancı devletler, Osmanlı Devleti’ne karşı sürdürdükleri politikalarının bir parçası olarak Ermenileri tahrik etmeye ve onları dini, siyasi ve ekonomik menfaatleri doğrultusunda kullanmaya başladılar. Avrupa devletlerinin takip ettikleri bu politika, “Şark Meselesi” olarak adlandırılmıştır.
Şark Meselesi, Avrupa devletlerinin Osmanlı idaresindeki Hıristiyanların haklarını korumak iddiası ile Osmanlı topraklarını parçalayarak, aralarında bölüşmeyi ifade eder. Bu güçlerin Osmanlı Hıristiyanları için sırasıyla imtiyaz, özerklik ve bağımsızlık istemeleri âdeta değişmez bir politika olmuştur. Bu devletlerden Rusya, (1774) Küçük Kaynarca Antlaşması ile Osmanlı Ortodoksları üzerine söz sahibi oldu. 1789 Fransız İhtilalinden sonra yayılan milliyetçilik akımları, bazı Avrupa devletleri tarafından Osmanlı Devleti’ni yıkmak için Hıristiyanlara telkin edildi. Çok geçmeden ilk isyanı Sırplar başlattı. Osmanlı Devleti’nden bağımsızlığını kazanan ilk Hıristiyan topluluk ise 1829′da Yunanlılar oldu. 93 Harbi de (l 877 Türk-Rus Savaşı), Osmanlı Devleti’nin mağlubiyeti ile sonuçlanınca Balkan Hıristiyanları Romanya, Sırbistan ve Karadağ bağımsızlıklarını kazanmış oldular. Şimdi de, sıra Anadolu Hıristiyanlarına gelmişti.
Emperyalist güçler bu kez de Anadolu Hıristiyanlarından Ermenileri seçtiler. Böyle bir konuyu kendi çıkarları doğrultusunda istismar eden devletlerin başında ise Fransa, Rusya, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri geliyordu.
19. yy.ın ikinci yarısından itibaren Avrupa ülkeleri, bunca yıl ilgilenmedikleri Ermenileri, Osmanlı Devletine karşı himayelerinde kurulacak bir Ermeni Devletiyle kışkırtmayı uygun buldular.
Rusya ile İngiltere arasındaki rekabet, Ermeni konusunu, devletlerarası bir hüviyete sokmuş oldu. Bu durumdan cesaretlenen bazı Ermeniler de harekete geçerek yurt içinde ve dışında ihtilâlci Ermeni partileri ve dernekleri kurmaya başladılar. Başlangıçta hayır işlemek amacıyla kurulan bu dernekler, kısa süre sonra Ermenistan kurma hayali ile birer tedhiş yuvası haline dönüştüler.
Ermenilerin koruyucusu görülen Kafkasya Genel Valisi Galitsin ‘in Çar’a sunduğu 1898 yılına ait raporunda, Ermenilerin tek hedeflerinin bağımsız devlet kurmak, okul ve dini müesseselerini açmak ve idare etmek olduğunu bildirerek, “Bunlar Rusya için fesat yuvası haline gelmiştir. Ermeni Hayır Derneklerinin hayır islerine değil, siyasetle uğraşıyor”  tespitinden sonra, Ermeni Okulları Ruslarca kapatıldı.
1860 yılında sosyal amaçlı Van, Muş, Erzurum ve İstanbul’da kurulan Ermeni Cemiyetlerinin, 1878′den sonra ihtilalci bir role soyunduğunu göreceğiz.
Osmanlı Ermenilerini, içeride kurulan komiteler yoluyla devlete karşı harekete geçirmek mümkün olmayınca, bu kez Rus Ermenilerine Osmanlı toprakları dışında komiteler kurdurulması yoluna gidilmiştir.
1870′ten itibaren Doğu Anadolu’da Ermeni devleti kurma hayali ile bir takım terör yuvaları, dernekler ve komiteler kurulmaya başlanmıştı. Van’da “Kara Haç” ve “Armenakan”, Erzurum’da “Vatan Koruyucuları” adlı komiteler kuruldu. Doğu’da kurulan bir çok dernek sonradan birleşerek “Ermenilerin Birleşik Cemiyeti”ni kurmuşlardır. 1887′de Cenevre’de sosyalist eğilimli Hınçak; 1890′da ise Tiflis’te terör, isyan ve bağımsızlık yanlısı Taşnak Komiteleri ortaya çıkmış ve bu komitelere, “Anadolu topraklarının ve Osmanlı Ermenilerinin kurtarılması” hedef olarak gösterilmiştir.
İhtilalci siyasi parti olarak ilk kurulan “Armenakan Partisi” dir. Bu örgütlerin kuruluşunu ve yaptıkları kanlı eylemleri aşağıdaki sütunlarda inceleyeceğiz.
Ermeni2


İhtilalci Ermeni Örgütleri 
1.KARAHAÇ CEMİYETİ: Portakalyan adlı bir Ermeni öğretmen tarafından 1878 yılında Van’da kurulmuştur. Bu cemiyetin açtığı okullarda bir çok militan yetiştirilmiş, çeşitli olaylara karıştığı tespit edilen Portakalyan, Fransa’ya kaçmış orada “Armanla” adlı bir gazete çıkarmaya başlamıştır. “Kan dökmeden hürriyet elde edilemeyeceği” propagandası yapılan gazetenin ülkeye sokulması yasaklanmıştır.
2.ARMENAKAN PARTİSİ: İhtilalci bir siyasi partidir. Amacı ihtilal yoluyla Ermenilerin kendi kendilerini idare hakkım elde etmektir. Bu parti mensuplarının silah kullanma ve askeri strateji konularında ki eğitimleri, Rus Konsolosu Binbaşı Kamsaragat tarafından Van Ermeni Okulu’nda verilmekteydi.
3. HINCAK KOMİTESİ : 1887′de Cenevre’de Türkiye’yi hiç görmemiş Kafkasyalı zengin Ermeni çocuğu Avedis Nazarbeg ve beş arkadaşı tarafından kurulan Hıncak Komitesi, ihtilalci sosyalist bir kimlikle yola çıktı. İstanbul Hıncak Teşkilatı ise Tiflisli Sirmavon, Trabzonlu ve Rus uyruklu Rupen Hanzat, Batum’dan H.Megavoryan, İran’dan S.Danielyan tarafından kurulmuştur.
Ermeni Komitacılar bir kısım Ermeni’yi, 1882 yılında aldatarak ilk olayları başlattılar. Ne acıdır ki, ‘ilk öldürdükleri kendilerini uyaran Haçik adında Ermeni avukattır.’22 Amerika’da Hıncak Örgütünün 3 bin üyesinin bulunduğunu New York’taki bir gazete haberinden öğreniyoruz. Amerika’da 1893′te ilk gösteri eylemini yapan Ermenilerin taşıdıkları pankartlar dışında, el bombalan taşıdıklarım aynı haberden öğreniyoruz. Merkezini 1894′de Londra’ya taşıyan Hıncak Örgütü, İstanbul’da kendi cemaatinden para vermeyenlere suikast tertiplemeye ve ülkenin birçok yerlerinde devlete karşı silahlı ayaklanma düzenlemeye başladılar.
Hıncak Komitesi örgütüne gönderdiği talimatta; “Komitenin bütün gücüyle mücadeleye katılarak İtilaf Devletleri’nin ve özellikle Rusya’nın müttefiki sıfatıyla Ermenistan, Kilikya, Kafkasya ve Azerbaycan’da zaferi temin için her türlü vasıta ile İtilaf Devletleri’ne yardım edeceğini” bildirmiştir.
Ermeni propagandasının günümüzdeki öncülerinden Ermeni tarihçi Louise Nalbandian, Hmcak Komitesi için şöyle demektedir : “Ermeni halkının duygularını harekete geçirebilmek için tahrik ve teröre ihtiyaç vardı. Halk, düşmanlarına karşı kışkırtılacak ve aynı düşmanın misilleme faaliyetlerinden faydalanılacaktı.
Terör, halkı korumak ve Hınçak programına güven duymasını sağlamak için bir metot olarak kullanılacaktı. Komite, Osmanlı Hükümeti’ne karşı tedhiş hareketini yürütecek, bu suretle rejimin prestiji azaltılacak ve dağılması için gayret sarf edilecekti. ”
Ermeni Çeteciler
4. TAŞNAK KOMİTESİ : Taşnak Komitesi ise ; Ermeni İhtilal Cemiyeti Birliği adıyla 1890′da Tiflis’te kurulmuştur. Hedefleri Ermenilerin, Bulgaristan ve Lübnan gibi bir statü kazanmasıydı. Kafkasyalı Ermenilerce, İstanbul, Trabzon ve Van’da örgütlenen Taşnak Komitesinin yayınladığı ilk emir; Türkü, Kürdü her yerde, her türlü şartlarda vur. Gericileri, hainleri, sözünden dönenleri, hafiyeleri öldür, intikam al” olmuştur.

Taşnak Ermeni İhtilal Cemiyeti’nin İstanbul Komitesi Merkezi 1896 Ağustos’unda yayınladıkları bildiride ; “Öleceğiz, bunu iyi biliyoruz. Fakat Ermenilerin iliklerine kadar işlemiş olan ihtilal hissi kişisel haklarımıza sahip oluncaya kadar ve bir Ermeni kalıncaya kadar Osmanlı Hükümeti’ni tehditten geri olmayacağımızı gösterir. ” demişlerdir.
Eli kanlı komitenin örgütüne verdiği başka bir talimatta : “Hücum edilecek köy, yalnız üç taraftan çevrilir, kuşatılanların kaçabilmesi için, dördüncü taraf açık bırakılır: Çünkü dört yandan sarılmış düşmanın her şeyi göze alarak çarpışması yüzünden, başarı ve zafer tehlikeye düşebilir. Hücum edenlerin bir kısmı, düşmanı yakından tazyik etmek ve kaçanlara olabildiğince zarar verebilmek için, serbest bırakılan tarafa gizlenmelidir. Gerçekle köyün bir tarafını serbest bırakmadaki asıl sebep, düşmanı kaçış imkanı bırakmaktan çok onun direncini kırmak, böylelikle zaferi daha çabuk elde etmektir. Düşman arasında telaş yaratmak, kargaşalık çıkarmak için; çeşitli yerleri ateşe vermek ve bunun için de gerekli tedbirleri önceden almak gerekir. ” denilmektedir.
Taşnak Komitesi, Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etmesi üzerine, yayın organı Horizon’da şu bildiriyi yayınlamıştır : “Ermeniler en küçük bir tereddüt göstermeden Rusların yanında yer almışlar, bütün güçlerini Rusya’nın emrine vermişler, ayrıca gönüllü alayları teşkil etmişlerdir.” Aynı örgütün başka bir talimatı ise: “Ruslar, sınırı geçtiklerinde ve Osmanlı orduları geri çekilmeye başladıklarında her yerde isyanlar çıkarılmalı, Osmanlı orduları bu suretle iki ateş arasına alınmalıdır. Osmanlı ordularının ilerlemesi halinde ise Ermeni askerler silahları ile birlikte kıtalarını terk edecek ve çeteler halinde Ruslarla birleşeceklerdir.”
Bitlis’teki Rus Konsolosunun 3 Aralık 1910 tarihli raporunda: “Bitlis ilindeki Taşnak Komitesinin merkezinin Muş olduğunu ve 20 komiteden oluştuğunu” yazmaktadır. Aynı konsolosluğun hazırladığı 19 Kasım 1910 tarihli raporunda: “Komitenin buyruklarına uymayıp Türklerle birlikte yaşamak isteyen Ermenileri de öldürüp, bu cinayetleri Türklerin üzerine atacakları” yazılıdır. ”
Bogos Nubar adındaki komiteci dağıttığı bildiride tek cümleyle : “En feci intikamı, en yakın dostlarınızdan almakla muzaffer olursunuz.” demektedir.22 Evlerine geri dönen Ermenilere hoşgeldine (Hıristiyan geleneği olan ‘tuz-ekmek’ götüren) giden Türkleri öldüren Ermeniler, yukarıdaki talimata uyduklarını göstermektedirler.
1910 yılında Taşnak Partisi’nin Brüksel’deki Sosyalist Enternasyonal*t sunduğu raporda : “Anadolu’nun her yerinde silah depoları kurduğu ve militanlara silah talimleri yaptırttığı hakkındaki itirafları hep unutulmuş, o güne kadar yaptıkları terörizme ek olarak, L Dünya Savaşı’nda Osmanlı ordusunu arkadan vurma girişimleri de tamamen göz ardı edilmiştir” denilmektedir.
Ermeni Çeteciler2
Ermeni çeteciler tarafından Silvan yakınlarında Şeytankaya mevkiinde 28 Haziran 1331 tarihinde öldürülen, Hamid Efendi kumandasındaki erzak kafilesi jandarma ve subayları. Ermeni Komitelerinin Amal ve Harekât-ı İhtilâliyesi: İlân-ı Meşrutiyetten Evvel ve Sonra. İstanbul 1919 ad ve basın tarihli kitaptan
Türk yanlısı Ermenileri de öldürmeye karar veren komitenin, olaylara karşı çıkan sağduyulu birçok Ermeni’yi öldürdüğünü ve suçu Türklere attığını” yukarıdaki talimatlardan öğreniyoruz. Kumkapı, Merzifon, Kayseri ve Yozgat olaylarına karşı çıkan Patrik Horen Aşıkyan 1894′de başarısız bir suikast yapılacağını ileride göreceğiz. 1896 yılında Van’da papaz Bogos, komitacılara yardım etmediği için öldürüldü. Ermenilerin öldürdükleri diğer Ermenilerin bazılarının adları; Avukat Haçik, Gedik Paşa Kilisesi Başpapazı Dacad Vartabet, Tüccar Karagözyan, Kandilci Onnik, Apik Uncuyan, Polis Markas, Meclis Ruhani Üyesi Mampre Vartabet, Hacı Dikran, Mıgırdıç Tütüncuyan’dır.22 Belgelerden izlediğimiz vahşet dolu talimatı veren Taşnak Komitesi’nin 800 yıl beraber yaşadıkları Türk komşularına neler yaptıklarını ve yapacaklarını ileride sunacağım resmi belgelerden göreceğiz.
1890 yılında kurulan Taşnaksutyun Komitesinin Anadolu’da yaptıklarına Büyük Sovyet Ansiklopedisinden bir bakalım.
“… Taşnaksutyun, Ermeni meselesinin çözümünde, kapitalist Avrupa ‘kamuoyu’nu kazanmanın, Ermenilerin kendi hareketlerini ‘yaratmalarından’ daha çabuk sonuç vereceği hesabıyla yola çıktı. Taşnaksutyun, 1894-96 yıllarında diğer milliyetçi parti Hınçak ile birlikte Türk Hükümetine karşı gerilla savaşına başladı. 1896′da İstanbul’daki Osmanlı Bankası’nı protesto amacıyla işgal ettiler. Türk polisi teröristleri tutukladı, ancak Rus Konsolosluğu’nun başını çektiği diplomatik çevrelerin meseleye müdahale etmesiyle, Taşnaklar sınır dışı edildi. Gerilla savaşı Avrupa ‘kamuoyunun’ ilgisini etkili bir şekilde Taşnakların üstüne çekti.”
“… Kuşkusuz, Avrupa diplomasisi, Türkiye hükümetine bir şantaj ve baskı yöntemi olar ak Ermeni sorunundan yararlanmaya hazırdı, ancak Ermeni sorununun çözümüyle ve bir Ermeni devletinin kurulmasıyla iç de Türkiye’yi zayıf bırakmak, İstanbul’u, Boğazlar’ı ve Ermenistan’ın ondan koparmak bağlamında önemli olabilirdi. ”
“… Taşnaklar, kesin olarak İtilaf Devletleri’nin yanında yer aldılar. Türkiye savaşa girdiğinde, Taşnaklar tarafından yönetilen Ermeni milli bürosu, 2. Nikolay’a uşaklık bildirisiyle başvurdu. Bildiride şunlar yazılıydı: ‘Yeni şanlı Rus silahı olmak ve Rusya’nın Doğu’daki tarihsel görevini yerine getirmek vatan borcumuz olmaktadır. Kalbimiz bu istekle yanmaktadır. Rus bayrağı, İstanbul ve Çanakkale Boğazları’nda özgürce dalgalanacaktır. Sizin iradeniz, yüce devletiniz Türkiye boyunduruğu altındaki halklara özgürlük verecektir.’ Tabakların oluşturduğu gönüllü ekipler, Türkiye cephesinde Rus ordusunun koçbaşı oldular.”
Ermeni Çeteciler3
Van Müzesi Katliam Seksiyonu Ermeni çeteciler tarafından Van ve çevresinde öldürülen, soykırıma tâbi tutulan Türkler’in, toplu mezarlardan çıkarılan iskeletlerinin ve çeşitli buluntuların sergilenmekte olduğu bölüm
5. FEDAİ HAREKETİ : Taşnaklar, 1892 yılında yaptıkları genel kurul toplantısında ilk Fedai Harekatı oluşturulmuştur. Bu harekatta görev alanların amacı; Osmanlı İmparatorluğu sınırları içine sızarak katliam, baskın ve ayaklanma çıkartmaktır. I. Dünya Savaşı’nda, Ermenilerin Osmanlı Devleti’ne karşı başlattıkları savaş ve mücadeleleri, bu örgüt tarafından planlandığı ve uygulandığı belirlenmiştir.
6.NAMSES GURUBU: 1919 yılında Erivan’da toplanan 9. Taşnak Kongresinde, sürgündeki eski Osmanlı idarecilerinin izlenmesi ve öldürülmesi kararı alınmıştır. Bu kararın uygulamasını Nanıses kod adıyla bilinen “İntikam Hareketi” timi yapmıştır. Tim Başkanlığını ABD vatandaşı olan Sahan Natali isminde bir Ermeni’nin yaptığı bu örgüt, 15 Nisan 1921′de Talat Paşa’yı Berlin’de, 5 Aralık 1921′de Said Halim Paşa’yı Roma’da, 25 Temmuz 1922′de Bahaddin Şakir ve Cemal Azmi Bey’leri Berlin’de, Cemal Paşa’yı da Tiflis’te izleyerek öldürmüşlerdir.


Ermenilerin 1890-1909 Arasında Çıkardığı Önemli Olaylar

1. ERZURUM AYAKLANMASI: 20 Haziran 1890 tarihinde; Erzurum Sanasaryan Okulu’nda Ermeni çetecilerce silah depolandığı Ermeni Katolik rahiplerce ihbar edildi. Arama yapan Hükümet ve Ermeni çeteciler arasında çıkan olaylarda ölen ve yaralananlar oldu. Seneler sonra, 1920 yılında Amerika’da yayınlanan Hayrenik gazetesinde, Erzurum olaylarının yıldönümü nedeniyle Hınçak Partisi kurucularından Han-Azad tarafından yazılan bir makalede olayın nasıl anlatıldığını Ermenilerin kendi ağzından dinleyelim: Sanasaryan Okulu’nun kurucusu, 1890′da ölmüştü. Hükümete bu okulda bir silah imalathanesi olduğu ihbar edilmişti. İhbar edenlerin Ermeni Katolik Papazları olduğu sanılıyordu. Aramadan önce ‘Anavatan Müdafileri’ teşkilatına mensup Köpek Bogos adında biri, iki saate kadar okulun aranacağı haberini verdi. Derhal milli tarih kitapları, defterler, şüphe ve merak çekici şeyler ortadan kaldırıldı. Arama sonunda ele bir şey geçmedi. Ermeniler, ‘Türklerin kiliseye girmesi pislik, murdarlık diye bağırdılar. Anavatan Müdafileri Cemiyeti kurucularından olup, bilahare Daşnaksutyun Komitesi Erzurum merkezi kararıyla öldürülen Gerekçiyan’m adamları halk arasında kışkırtmaya başladılar. Dükkanlar kapandı, kiliselerde ayinler iptal edildi, çanlar çaldırılmadı. Duruma hakim olunca, bu fırsattan istifade ederek, Ermeniler 3 gündür hürdüler, bu hürriyetlerini silahla müdafaa edeceğiz diye bağırmaya, hükümeti vergileri hafifletmesini, askerlik bedelinin kaldırılmasını, kutsallığı bozulmuş kilisenin yıkılıp tekrar yapılmasını, Berlin Anlaşması’nın 61. maddesinin tatbikini istemeye başladılar. Ermeniler 3-4 gün mezarlıkta, kilisede, okul avlusunda kaldılar. Ermenilerin dağılmaları için çalışan bazı Ermeni ileri gelenlerine dayak atıldı. Hükümetin, herkesin işi gücü ile meşgul olması hakkındaki emri dinlemedi. Komite mensupları bir bir dolaşarak halkı cesaretlendiriyorlardı. Bu sırada Gerekçiyan’m kardeşi ateş ederek iki askeri öldürdü ve şehirde çarpışma başladı ve akşama kadar devam etti. ”
İngiliz Konsolosu Clifford Lloyd’un, Büyükelçiliğe yolladığı raporda: “…Bazı Ermeniler askerlere ateş açmışlar, 2 askeri öldürüp 3′ünü de yaralamışlardır kaydı yer almaktadır. ”
Ermeni Çeteler
2.KUMKAPI GÖSTERİSİ : 15 Temmuz 1890 tarihinde ; Hıncak Komitesinden Eski Kozan Milletvekili Boyacıyan ve Kafkas Ermenileri’nin İstanbul Kumkapı Kilisesinde çıkardıklan
isyandaki hedefleri, Avrupalı elçilerin dikkatini çekmekti. Patrik Horen Aşikyan’ın taraftar olmadığı olayda ölen ve yaralananlar oldu.

İstanbul’daki Alman Büyükelçisinin o güne ait raporunda;
“.. Hükümet merkezinde bile bir Ermeni isyanının mümkün olduğu ortaya çıkmıştı. Yabancı ülkelerdeki Ermenilerin isyana teşvik propagandaları burada da gayesine erişmiş ve bu gibi hareketlerin dışında olan ve çok büyük bir ekseriyeti teşkil eden İstanbul ve civarındaki Ermeni toplumunun huzurunu tehlikeye sokmuştu.”
3. MERZİFON, YOZGAT, TOKAT OLAYLARI:
Seslerini    duyurarak    taraftar bulmaya çalışan     ‘Küçük Ermenistan İhtilal Komitesi’, bu defa Müslümanlar adına ilanlar bastırıp halkı Sultan Abdülhamid’e isyana davet eden yazılar yazarak, doğrudan padişahı hedef aldılar; bu arada yol kesip cinayetler işlemeye başladılar.
Eylül 1893′te Merzifon’da askerlerin üzerine ateş açarak, 25 askerin şehit olmasına sebep olurlar. 27 Nisan 1894′te Patrik Horen Aşıkyan’a başarısız bir suikast teşebbüsünde bulunulmuş; bunun üzerine patrik istifa etmiştir. Ermeniler 9 Ağustos 1984′te Tokat’ta bir posta arabasını soyarlarken, bir askerimizi de şehit etmişlerdir. Üzerlerine gönderilen asker ile de çatışmaya girerek, bir jandarma çavuşunu da şehit ettikten sonra yakalanmışlardır. 1893 yılının Aralığında Yozgat’ta da bir Ermeni ayaklanması olmuş ve ayaklanma bastırılmıştır.
Sultan Abdülhamid’in, Nisan 1893 başında bir genel af ilan etmesine rağmen, görüleceği üzere isyanlar sona ermemiştir.
Ermeni tarihçi Louise Nalbandian kitabında : “1891 başından beri… Hınçaklar, birbirleriyle danışarak devlete karşı ihtilal planlıyorlardı. ” diye yazmıştır.
4.         BİRİNCİ SASUN İSYANLARI: Bu olayları 1892-1893 yıllarında Merzifon, Kayseri ve Yozgat İsyanları takip etti. 1894  çıkan Sasun Olayları’nda Hıncak Komitesinin yaptığı Türk katliamına şahit olundu. Osmanlı Devleti, Rus, İngiliz ve Fransızlardan oluşmuş bir komisyonu Sasun’a göndermiş ve bu komisyon 4 Ocak-21 Temmuz 1895 tarihleri arasında 108 toplantı yaparak, 190′dan fazla kişiyle görüşmüştür. Tahkikat neticesinde, Murad takma adını kullanan Hamparsum Boyacıyan’ın halkı kışkırttığı anlatılmıştır.
Türk askerlerinin, sadece devlete isyan edenlere ateş açmasına ve masum Ermeni halkına şefkatle davranmasına karşılık, Ermeni çeteleri kadın-çocuk demeden, silahlı-silahsız demeden herkese zulüm yapmış ve isyanı tam bir katliama dönüştürmüşlerdir.
Sunu1
5. BAB-I ALİ GÖSTERİSİ : 30 Eylül 1895′de Ermeni Patriği İzmirliyan önderliğinde üç-dört bin Ermeni, Kumkapı Patrikhanesi önünde toplanarak Babıali’ye doğru yürüdüler. Babıali’ ye doğru yürüyen Ermeniler, kendilerini uyaran Jandarma Binbaşısı Servet Bey’i şehit ettiler. 5.000 kişiye ulaşan Ermenilerin yürüyüşünü zabıta ve halk tarafından önlendi. Hedefleri yabancı devletlere Ermeni meselesini duyurmaktı. Bunda da başarılı oldular.
İstanbul’daki İngiliz sefirinin olayla ilgili İngiliz Dışişleri Arşivi’ndeki notları; “Gösteri 30 Eylül günü yapıldı. Ancak barışçıl amaçlı olduğu bildirilen gösteri barışçı nitelikten uzaktı. Göstericiler, hareketin organizatörleri tarafından dağıtıldığından edilmemesi gerekecek, aynı cins tabanca ve kamalarla silahlanmışlardı. Hıncakm gayesinin karışıklık çıkarmak, kan döktürmek yoluyla Avrupa devletlerinin Ermeniler lehinde müdahalesini teinin etmek olduğunu düşünmek için yeterli sebepler vardı… İlk ateşi açanların Ermeniler olduğundan hiçbir şüphe yoktur.”
Ermeni Çeteciler
Erkekleri ve aileden erkek yakınları harpte olduğundan, çaresiz ve savunmasız durumda bulunan Diyarbekir’in Şark nahiyesi Hızırilyas köyünden bir grup kadın ve çocuğun 23 Temmuz 1915 tarihinde Mersendere mevkiinde Ermeni çeteci Hono ve ona bağlı çete mensupları tarafından hançer ve ateşli silâhlarla vahşice öldürülmeleri. ‘Ermeni Amal ve Hare kât- 1 İhtilâl iyesi; Tesâvir ve Vesaik’ adi ı kitaptan
6. TRABZON VE ANADOLU’NUN DİĞER ŞEHİRLERİNDEKİ OLAYLAR : 2 Ekim 1895 tarihinde eski Van Valisi Bahri Paşa ile Trabzon Komutam Hamdi Paşa’nın iki Ermeni tarafından silahlı saldırı sonucu yaralanmaları üzerine Trabzon olayları başlamıştır. Olaylar 8 Ekim günü Şınark isimli bir Ermeni’nin halkın üzerine ateş etmesiyle genişlemiştir. Bu olayları 21 Ekim 1895′te Erzincan’da birkaç Ermeni’nin Türklere ateş açması takip etmiştir. Bitlis’te Protestan bir misyoner George’un tahrikleriyle Ermeniler cuma namazındayken Türklere saldırmışlardır. 27 Ekim’de Maraş’ta Ermeniler yine Türklere ateş açmışlar ve Ermeniler 30 Ekim’de bu kez de Erzurum’da vali ve vilayette çalışanları öldürme kastıyla isyan çıkarmıştır. 2 Kasım 1895 tarihinde Diyarbakır’da Ermeniler halkın Cuma namazında olmasını fırsat bilerek, namaz kılanlara ateş açmışlardır. Çıkarılan yangında cami ve medreselerle Türklere ait bin kadar dükkan tahrip edilmiştir.
7.         ZEYTUN İSYANI: Bu eylemlerin biri de, 24 Ekim 1895 28 Ocak 1896 arasında Hıncaklarca gerçekleşen Zeytun İsyanıdır. Bu isyanda toplanan 6.000 Ermeni, Hükümet Binasını işgal ettiler. Ermenilerce  kaymakam,   50   subay  ve  600  er  esir  alındı. Osmanlı’nın “Sadık Millet” inin ‘Ermeni kadınları ise, alınan esirleri öldürecek kadar Türklere kin beslediklerini gösterdiler.
1895 Zeytun İsyanı’nı başlatanlardan Aghasi, günlüğünde şunları yazar: “30 Eylül’de İstanbul’da Ermeniler büyük bir gösteri yaptılar. 10 Ekim’de hükümet Alabaş Köyü’ne Ermenilerin durumunu tespit için iki jandarma yollamıştı. Hırslanan Alabaşlar bu iki jandarmayı bir ağaca bağlayıp yaktılar.
İsyanın başından sonuna kadar (Türkler) 13.000′i asker, gerisi başı bozuk olmak üzere 20.000 kişi kaybettiler, biz sadece 125 kişi kaybettik, bunların 65′i kalleşçe vuruldu. ”
8.         VAN İSYANI : 3 Haziran 1896 tarihinde gerçekleşen isyanın, 1915 tarihine kadar aralıklarla devam ettiğini ileride göreceğiz. Van’ın, Kafkasya ve İran sınırına çok yakın olması, Ermenilerin diğer yerlerden çok fazla silah ve cephane bulmasına yarıyordu. Bu bölgede Ermeniler hem daha organize hem de daha güçlüydüler.
6 yıl süreyle önce Van’da ve sonra Erzurum’da Rusya’nın konsolosluğunu yapan General Mayewski Van İsyanı öncesi yazdığı raporunda şunları kaydeder : “… Her yerde olduğu gibi baharla birlikte ihtilal hareketleri de önem kazanmaya başladı. Şehrin yakınlarında öldürülüp vücutları parçalanan insanlardan bahsedilmeye başlanıldı. İhtilalciler bu gibi cinayetlere karşı bir araştırma yapılmadığını gördükçe, günden güne daha da cesaret kazandılar. Bununla beraber Ermenilerin cüretleri arttığı müddetçe Müslümanların da sabrı azalıyordu. ”
İngiliz Konsolosu Williams da: “Taşnakların Van’da 400 kadar mensubu var, sayısının 50′yi geçmediğini sandığım Hınçaklarla birlikte bunlar kendi dindaşlarını terörize ve yaptıkları taşkınlık ve çılgınlıklarla Müslüman halkı tahrik ediyor, reformların gerçekleştirilmesine imkan vermiyorlar. Eğer bunlar susturulabilse bölgenin emniyetini engelleyen en büyük engelin ortadan kalkacağına eminim.” diye raporuna yazmıştır.
Ermeni Çeteciler3
Van’ın Zeve köyündeki toplu mezar kazısında olayın tanıklarından İbrahim Sargın, yerli-yabancı basın-yayın kuruluşları temsilcilerine Ermeni çetecilerin yaptığı katliâmı anlatırken. ‘Yakın Tarihimizde Van Uluslararası Sempozyumu, 2-5 Nisan 1990; Ankara, 1990′ad ve basım tarihli kitaptan
Ermeni Çeteciler4
Van Müzesi Katliâm Seksiyonu’nda teşhir edilen, Ermeni çeteciler tarafından balta ve satırla parçalanarak öldürülen Türkler ‘e ait kol ve bacak kemikleri
9.         OSMANLI BANKASI BASKINI :  14 Ağustos 1896 tarihinde gerçekleşen Osmanlı Bankası İşgali ise yine Taşnak Komitesi’nin eseridir. Bankadaki memurları rehin alan Ermeniler, İstanbullulara bir hayli korkulu günler yaşatmıştır. Ermenilerin evlerinden halkın üzerine bombalar atması üzerine, halk da Ermenilere karşılık vermiştir. İngiliz Elçiliği’nin İngiliz Dış İşleri Arşiyi’ndeki 3Ağustos 1896 tarihli telgrafında :   “Ermenilerin bu bomba atışların devamının Türkleri cidden tahrik etliği inkar edilemez, “denilmektedir.

10.      İKİNCİ  SASUN  İSYANI  (1903-1904): 1895 ilkbaharında  Antranik, Hrayr ve Serop (Serop Paşa) gibi çetecilerin idaresinde, Kafkasya ve İran’dan bazı Ermeni çeteleri Türkiye topraklarına geçmeye başlamışlardır. Bu çeteciler  arasında, Rus ordusunda eğitim görmüş Kafkasyalı Ermeniler de bulunmaktaydı.
1897′de bazı Ermeni komiteciler, Sasun ve Muş bölgesine gelerek isyan hazırlıklarını başlattılar. 1898′de Taşnaksutyun Kongresi’nde Sasun’un isyanın merkezi olarak seçilmesine ve Sasun’a silah, cephane yığılmasına karar verilmiştir.
Osmanlı Hükümeti 1901 yılında. Sasım yakınlarındaki Taluri ve Şenik Tepelerinde kışla yapmaya karar verince, Ermeniler buna karşı çıkmışlar ve Antranik’in idaresindeki çetelerle mücadele fiilen bu tarihte başlara ıştır. İsyan 1903 yılının sonlarından itibaren bölgede yayılmaya başlayınca, 13 Nisan 1904′te asiler üzerine asker sevkedilmiş, neticede Antranik ve çetesi Kafkasya’ya kaçmak zorunda kalmışlardır.
Ermeni Çeteler 6
Ermeniler tarafından kafaları ve kollan kesilerek öldürülen Türkler. Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt ‘ATAŞE’ Başkanlığı Arşivi, Birinci Dünya ; Harbi Fotoğraf Koleksiyonu, Albüm Nü: 4, Fotoğraf Nu: 121
11. YILDIZ SUİKASTI (21 TEMMUZ 1905) : Viyana’da yaptırılan içinde patlayıcı bulunan arabayı. Cuma namazından sonra Sultan Abdülhamid’in bineceği arabanın yanına yerleştiren Taşnak Komitecileri, bombaların şans eseri Sultanın arabaya  binmesinden önce patlamasıyla başarılı olamamışlardır. Ancak olayda 26 kişi patlama sonucu hayatını kaybetmiştir.27 K.S.Papazian : “Sultan Abdülhamid’m hayatına yöneltilen saldırı, Taşnaklann Türkiye Ermenileri hesabıma yaptıkları ihtilal denemelerinin son denemesi oldu. Bu da Taşnaksutyun’un gör kemli fakat faydasız teşebbüslerinden biriydi. Başarısı Ermeni davasına bir fayda getirmezdi, başarısızlığı herhalde halkımızı büyük bir felaketten kurtarmıştır ” diye yazmıştır.
12. ADANA VAK’ASI: 14 Nisan 1909 tarihinde gerçekleşen bu olay. İstanbul’da Meşrutiyeti ortadan kaldırmak için yapılan (31 Mart Vak’ası) darbenin ertesi gününe rastlamıştır. Adana’daki Ermenilerle Müslümanların birbirine girmesine neden olan kanlı olay, İngiliz Dışişleri Arşivi’ne şöyle geçmiştir : “Anayasaya göre herkes silah taşıyabilecekti. Bu fevkalade yenilik sonucu binlerce silah satın alınmıştı. Hatta mektep çocuklarının bile silahları vardır. Ne var ki bu silahı Ermeniler ve dillerini tutmayışları Türkleri kızdırıyordu. İstanbul’dan gelen bazı Ermeni liderler ve papazlar, dindarlarını silah almaya teşvik ediyordu. Hiçbir zaman bir katliam gerçekleşmemiş olan bu şehirde, Rus Ermeni’si bir papazın kilisede 1895 kurbanlarının intikamının alınması yolunda vaaz vermesine ne denir. Anayasa olsun olmasın, onun için aynıydı. ‘İntikam, silah alın, 1895′in her Ermeni’si için bir Türk öldürün.’ Ayinde bulunan bir Amerikan misyoneri kiliseden çıkıp gitmişti. Adana Piskoposu Muşeg bölgesini dolaşıyor ve bir ceketi olan onu satıp silah almalıdır diye vaaz veriyordu… Nihayet Nisanın 14. günü Adana Piskoposu Monsenyör Muşeg’m emriyle Ermeniler tarafından başlayan tecavüzlerle Adana Vak’ası ortaya çıktı.”
Ermeni Çeteler 8
Tımar   köyündeki   “Soykırım Kazısı’ndan bir başka görüntü
Ermeni Çeteler 9
Erzurum-Dumlu,   Yeşüyayla   mezar   kazısında   ortaya çıkarılan insan kemikleri ve kafa tasları

İstanbul’daki İngiliz Büyükelçisi Currie, 28 Mart 1894′te İngiliz Dışişlerine şu raporu göndermiştir: “Ermeni İhtilalcilerin hedefi karışıklık çıkararak Osmanlı ‘ların karşılık vermesini temin etmek ve böylece yabancı ülkelerin duruma müdahale etmesini sağlamaktır.
Erzurum’daki İngiliz Konsolosu Graves, New York Herald muhabiri Sydney Whitman’ın ; “Eğer bu memlekete hiçbir Ermeni komitecisi gelmemiş olmasıydı ve Ermenileri isyana kışkırtmasıydılar ” şeklindeki sorusuna şu cevabı vermiştir: “Tabii ki hayır, sanmam ki bir tek Ermeni öldürülmüş olsun. ”

Kaynak : Sözde Ermeni Soykırımının Gerçek Yüzü

Hiç yorum yok: