21 Ocak 2013 Pazartesi

Bir başarısız suikast hikâyesi…Taha Kılınç


"Kellelerini istiyorum! Onların gebermelerini istiyorum! Nasıl yapacağınız umurumda bile değil, sadece yapılmasını istiyorum! Ve mümkün olan en kısa sürede yapılmasını istiyorum!"

31 Temmuz 1997 günü, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, Mossad Şefi Danny Yatom'a bunları söylerken, Hamas tarafından Kudüs'ün göbeğindeki Mahane Yehuda Pazarı'na düzenlenen ve 16 kişinin hayatına mal olan intihar saldırısının üzerinden sadece bir gün geçmişti.

Netanyahu, sorumluların mutlaka bulunup cezalandırılacaklarına dair İsrail halkına yaptığı duygusal konuşmanın ardından, Yatom'a adeta patlamıştı. Başbakan hem Hamas üyelerinin 'kelle'sini istiyordu, hem de bu işin olabildiğince gizli ve çabuk halledilmesini.

Mossad'ın başına bir yıl önce atanan Yatom bu isteği 'hemen' yerine getirmenin imkânsız olduğunu çok iyi biliyordu. Ancak Netanyahu da vazgeçecek gibi değildi. Nitekim, Ağustos ayı boyunca Yatom'u sık sık ofisine çağırdı, operasyonların hangi aşamada olduğunu sordu. Yatom ise her defasında verdiği kaçamak cevaplarla Başbakan'ı idare etme çabasındaydı.

9 Eylül günü, Hamas militanları tarafından bu defa Ürdün'ün başkenti Amman'daki İsrail Büyükelçiliği'ne düzenlenen saldırıda kültür ataşesinin iki koruması ciddi şekilde yaralandı. Bu olay, Netanyahu açısından bardağı taşıran son damla oldu. 12 Eylül günü Yatom'u Kudüs'teki konutuna çağıran Netanyahu, Mossad şefini çocuk azarlar gibi azarladı. Danny Yatom "Amman'da Halid Meşal adında bir Hamas yetkilisi var. Bu eylemi muhtemelen o planladı" deyince, Başbakan'ın emri çok kısa oldu: "Onu tepele!"

İşte bu, Yatom'un asla istemediği bir şeydi. Meşal'e Ürdün topraklarında düzenlenecek herhangi bir suikast, Ürdün ile İsrail arasında tamiri imkânsız hasarlara yol açabilirdi. Yatom, suikastın Ürdün'de değil de bir başka Arap ülkesinde düzenlenmesi için Netanyahu'ya adeta yalvardı, ancak Başbakan'ın kaybedecek vakti yoktu: "Yakında Roş Ha Şana bayramımız var. Meşal'in ölüm haberini halkıma bayram hediyesi olarak duyurmak istiyorum!"

24 Eylül günü Halid Meşal'e suikast düzenleyecek Mossad ekibi bulundukları Atina, Roma ve Paris'ten gelerek Ürdün'ün başkenti Amman'da buluştular. Kanada, İtalyan ve Fransız pasaportu taşıyan ajanlar, Intercontinental Oteli'ne yerleştiler. Suikast için 25 Eylül günü belirlenmişti. Meşal, gündüz vakti, kulağına enjekte edilecek bir zehirle öldürülecekti.

Ertesi sabah saat 10.00'da Halid Meşal, özel şoförünün kullandığı makam aracıyla işine gitmek üzere evinden ayrılırken, yanında çocuklarından üçü de vardı. Mossad ajanları Meşal'in arabasını izlemeye başladılar. Meşal'in şoförü kısa zaman sonra izlendiklerini fark etti ve hemen Amman polis merkezine aracın plakası iletildi. Polis, kısa süre sonra aracın Kanadalı bir turist tarafından kiralandığını bildirdi. Tehlike yoktu. Nitekim, Meşal'in makam aracı yavaşlayınca, ajanları taşıyan araç da onu geçti ve trafikte gözden kayboldu.

Halid Meşal, çocuklarını okullarına bırakıp Amman'ın merkezindeki Vasfi el Tel Caddesi'nde bulunan Hamas bürosunun önünde aracından indiğinde, caddenin kalabalığı içinden biri yanına yaklaştı ve selam verdi. Meşal, Mossad ajanına yüzünü çevirdiğinde, diğer ajan elinde tuttuğu zehirli spreyi Meşal'in sol kulağına sıktı.

Saldırıyı düzenleyen ajanlar ve onları kaçırmak için yakınlarda bekleyen diğerleri o anda hemen kaçmaya başladılarsa da, ikisi polisin elinden kurtulamadı. Halid Meşal, hemen kaldırıldığı hastanede komaya girerken, yakalanan Mossad ajanları da Ürdün Kralı Hüseyin'in emriyle hapsedildiler.

Aynı gün Kral Hüseyin ile Benyamin Netanyahu arasında gerçekleşen telefon görüşmesinde, neredeyse karşılıklı bağrışmaya kadar varan bir tartışma yaşandı. Kral Hüseyin, hem Netanyahu'nun "açıklama yapmak için" Amman'a gelme isteğini reddetti, hem de suikast teşebbüsünde kullanılan zehrin panzehirini istedi. Hüseyin'in, hapsedilen iki ajan karşılığında talep ettiği şey ise, Netanyahu için en ağır olanıydı: 1989'dan beri hapiste bulunan Hamas'ın kurucusu Şeyh Ahmed Yasin'in serbest bırakılması.

Skandal o kadar büyüktü ki, İsrail Başbakanı, Kral Hüseyin'e itiraz edemedi. Bir saat içinde panzehir uçakla Amman'a gönderildi; Meşal, bir ay içinde tamamen iyileşti. Bir hafta sonra ise Ahmed Yasin serbest bırakıldı. Gazze'de kahramanlar gibi karşılanan Yasin'in geri dönüşü, aslında 'Halid Meşal efsanesi'nin doğuşunu simgeliyordu.

ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright'tan da 'azar' işiten Benyamin Netanyahu'nun yaşadığı siyasi şok bulunla da sınırlı kalmadı. Suikast teşebbüsünde pasaportlarının kullanıldığını öğrenen Kanada, Tel Aviv Büyükelçisi'ni geri çağırdı.

Ancak asıl büyük sarsıntı Mossad'ın içinde yaşanıyordu. İsrail istihbarat örgütü, hem bir başbakanın bu kadar iç işlerine karışmasından rahatsızdı, hem de skandala dönüşen girişim yüzünden bütün dünyada alaya alınmaktan. Nihayet, Mossad Şefi Danny Yatom, görevinden istifa etmek durumunda kaldı.

Dün (pazar) Halid Meşal, 1999'da Ürdün'den sınır dışı edilmesinin üzerinden tam 13 yıl geçtikten sonra ilk kez Ürdün Kralı Abdullah'la Amman'da görüşürken, Ortadoğu'nun yakın tarihini bilen herkesin aklına işte bu başarısız suikastın hikâyesi geldi.

Hamas'ın bundan sonraki istikameti, yeni merkezini nerede açacağı, nasıl bir strateji izleyeceği ise ayrı bir yazının konusu…

Hiç yorum yok: