8 Şubat 2013 Cuma

DHKP/C ve irtibatları-Gültekin AVCI

DHKP/C ve irtibatları-1

PKK gibi DHKP/C de Avrupa terör örgütleri listesinde.

DHKP/C, Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi'ne (PASS) göre hareket eder.


Buna göre devrim uzun süreli bir halk savaşı sonucu iktidarın ele geçirilmesiyle olacaktır.



DHKP/C, Marksist-Leninist halk ihtilali yolunda ilk safhada halkı yanına çekmek için geniş bir propaganda yapma çabası içerisindedir.



Propaganda türü olarak silahlı propagandayı benimsemiştir.



PKK'dan da önce kurulmuş Parti Cephe, muhtelif türevleriyle 40 yıldır faaliyette olmasına rağmen PKK kadar etkili olamamış, devletle masaya oturma seviyesine ulaşamamıştır.



Bunun sebepleri PKK'nın aksine Türk solunda örgüte eleman sağlama zorluğu, eylem ve silah potansiyeli yetersizliği ve PKK gibi kısmi halk desteğinin sağlanamaması gibi unsurlardır.



PKK silahlı propagandada başarılı olmuş ve korku saikiyle Kürtler'in bir kısmını yanına çekmeyi, büyük bir kısmını da suskunluğa mahkûm etmeyi başarmıştır. 



Türk solunda ise PKK kadar yoğun eylem yapıp halkın gözünü korkutacak eleman, mühimmat ve eylem potansiyeline ulaşılamamıştır.



Fakat DHKP/C'nin PKK'ya üstünlüğü, şehir gerillacılığını ve şehirlerde teşkilatlanmayı yıllardır PKK'dan çok iyi bilmesi, legal örgütlenmeler üzerinden illegal faaliyetleri yürütmede usta olmasıdır.



DHKP/C, PKK'nın çok sonraları öğrendiği avukatlarla örgütlenme, iletişim ve organize olma sistematiğini yıllardır başarıyla uygulamaktadır.



Zira kanunların avukatlara verdiği imtiyazlar, dava dosyalarına bakabilme, cezaevlerinde tutuklu ve hükümlülerle görüş yapabilme, üst arama ve avukat büro aramalarının belirli şartlara tabi olması, terör örgütleri açısından iletişim, kamuflaj ve kuryelikte avukatları cazibe merkezi haline getirmektedir.



Bu cazibeyle en evvel kucaklaşan terör örgütleri arasında DHKP/C önde gelmektedir.



Halkın Hukuk Bürosu (HHB), DHKP/C'nin yıllardır işleyen alt seksiyonu konumundadır.



Bugün DHKP/C'nin lider kadrodaki "abla"sı avukat Zerrin Sarı da bir zamanlar HHB'de avukatlık yapmıştı.



DHKP/C, 17 Ekim 1970 tarihinde yapılan Dev-Genç kurultayından sonra Mahir Çayan'ın liderliğinde kurulan THKP/C (Türkiye Halk Kurtuluş Partisi/Cephesi) adlı örgütlenmeye dayanır.



O da terör örgütüydü, devamcısı olma iddiasıyla Dursun Karataş tarafından 1978'de Devrimci Yol'dan(Dev-Yol) ayrılarak kurulan Devrimci Sol da (Dev-Sol)...



Dev-Yol'un başında Oğuzhan Müftüoğlu vardı.



Dev-Sol'un Dev-Yol'dan ayrılma sebebi olarak Dev-Yol'un silahlı mücadeleyi tasfiye etmeye çalışması gösterilmiştir.



Dev-Sol'un 1991 ve 1992 yıllarında güvenlik güçleri ile mücadelede açık mağlubiyetlere uğraması ve önemli kayıplar vermesi örgütün üst kademelerinde tartışmalara neden oldu.



Örgüt içi çekişmenin büyümesiyle nihayet bir darbe patlak verdi.



1992'de Dev-Sol'un Ortadoğu sorumlusu Bedri Yağan, yönetim kademesindeki bazı arkadaşlarıyla birlikte Almanya'da bulunan örgüt lideri Dursun Karataş'ı bir darbeyle görevinden alarak yönetime el koydu.



Darbe, Ocak 1993'te örgütün diğer kadroları tarafından duyuldu.



Ve örgüt, Dursun Karataş Grubu ve Darbeciler Grubu olarak ikiye bölündü. 



Bölünme sonrası örgüt hâkimiyetini ele geçirmek için karşılıklı şiddet eylemleri başladı.



1994'te Suriye'de 1. kongresini gerçekleştiren Dev-Sol Dursun Karataş Grubu, aldığı kararla isminiDHKP/C (Devrimci Halk Kurtuluş Partisi/Cephesi) olarak değiştirdi.



Böylelikle Devrimci Sol ismi Darbeci Gruba kaldı.

DHKP/C ve irtibatları-2

Nasıl PKK devletle iç içe kurulduysa, Türk solunda parti-cephe geleneği de öyledir.

Mahir Çayan'ın THKP/C'si ve onun devamcısı Dursun Karataş'ın DHKP/C'si.


Parti-cephe çizgisinde, "parti" grubun politik aktiviteleriyle ilgilenirken, "cephe" grubun silahlı alandaki faaliyetleriyle ilgilenir.



DHKP sadece partiyi ifade ederken ve DHK/C askeri kanadı gösterir.



Hareketin ideolojisine göre bu ikisi teorik olarak ayrıdır.



Partidekiler ellerine silah almasa bile partinin kararlarını silahlı aktivasyonla tatbik etmek cephenin işidir.



Ceza Kanunu'na göre cephede görevli olmasa bile parti içinde görev alan unsurların hepsi terör örgütü üyesidir.



Zira PKK'lı dediğinizde partinin askeri kanadı HPG unsurlarını değil silahsız unsurlarını da kastedersiniz.

Hepsi illegaldir.


Hepsi teröristtir, silahlı terör örgütü üyesidir.



Mahir Çayan'ın THKP/C'si de derin yapılarla kol kolaydı, bugünkü DHKP/C de derin yapılarla kol kola faaliyet göstermekte ve eylem siparişi almaktadır.



1971 yılında, THKP/C illegal faaliyetlerini birçok banka soygunu ve fidye alma olarak sürdürürken, tutuklu bulunan THKO mensuplarını kurtarmayı tasarlamışlardır.



Bunun için 17 Mayıs 1971 günü İsrail'in İstanbul Başkonsolosu Efraim Elrom'u kaçırarak örgütün hücre evine kapatmışlardı.



Efraim Elrom'un hayatına karşılık THKO tutuklularının serbest bırakılmasını istediler.



Zamanın hükümeti bu pazarlığa yanaşmadı.



Bunun üzerine örgütle ilişkide bulunan ve kaçırma eylemine bizzat iştirak eden iki havacı subay (Yzb. İlyas Aydın, Teğ. Saffet Alp) tarafından örgütün hücre evinde Efraim Elrom öldürülmüştür.



Bu olay sebebiyle TSK bünyesinde yapılan soruşturmada 57 subay 11 astsubay ordudan ihraç edilmişti.



Parti cephenin TSK'ya sızması o gün olduğu gibi Poyrazköy, Amirallere Suikast gibi davalar düşünüldüğünde bugün de gerçektir.



Bugünün DHKP/C'sini TSK mensubu subayların eğitmesi hususu da ortaya çıkan vahim gerçeklerden biriydi.

Ergenekon davasındaki ifadelere bakıldığında;


Uzun yıllar Dev-Sol ve DHKP-C adına çalışan gizli tanık İsmet'in çarpıcı iddiaları var.



Gizli tanık İsmet'in 16.05.2008 tarihli ifadesinde; "88-89 yıllarında jandarma A tipi özel kuvvetler birlikleri kuruldu. Bu birliklerde subay olarak görev yapan görevlilerle örgütün talimatıyla görüşmeler yapıyorduk. Görüşmelerde silah patlayıcı ve istihbarat konularında bilgi alış verişi yapıyorduk" demesi...



PKK'nın konuşlandığı Bekaa'da DHKP/C kampında örgütün üst düzey yöneticileriyle birlikte silahlı eğitim aldığını anlatan 'İsmet', Suriyeli ve Vietnamlı eğitmenlerin örgüt militanlarını eğittiğini, Türk Özel Kuvvetleri'nde görevli bir subaydan da eğitim aldıklarını söyledi.



Ya Dilovası'nın anlatımları?



Gizli Tanık Dilovası'na göre: "örgütünün üst düzey yöneticisi ve halen Merkez Komite üyesi olan Faruk Ereren (halen örgütün lider kadrosundadır) isimli kişinin takip edildiği anlaşıldı.



Bize Faruk Ereren'i takipten kurtaracak bir organizasyon yapıp yapamayacağımız söylendi.



Emin Alkılıç isimli kişi Veli Küçük'le ailecek görüşürler. Bu görüşme hem dost görüşmesi hem de iş ortaklığı şeklindedir. Yani birbirlerinin ne iş çevirdiklerini bilirler. Yapacağı iş sıkıntılı ve problemliyse mutlaka Veli Küçük'le görüşür, görüşmeden iş yapmaz.



Veli Küçük'le irtibatlı Emin Alkılıç, Dev-Sol örgütünün üst düzey sorumlusunu polis takibinden kaçırarak kurtardı."



Dikkatle düşünmeye değer noktalar...


DHKP/C ve irtibatları-3

Dursun Karataş, Bülent Uluer ve Paşa Güven...

Bu üç devrimci kafadar 1978'de meşhur askı bildirileriyle, Dev-Yol'u revizyonistlik ve pasiflikle suçladılar.


Diğer ikisi gibi Kürt ve Alevi olan Paşa Güven, Dursun Karataş'la birlikte THKP/C lideri Mahir Çayan'ın politikleşmiş askeri savaş stratejisini savunarak Devrimci Sol'un kuruluşunda yer aldı.



Sonraları ihanetle suçlandı.



Paşa Güven, ömrünü ve enerjisini vakfettiği Devrimci Sol'un ensesine sıktığı kurşunlarla Fransa'da hayata veda etti.



Mahir Çayan'a hayranlığı sebebiyle oğluna Mahir ismini vermişti.



Dev-Sol'un düzenlediği ilk saldırıdan kurtulmuştu Paşa Güven.



Ama bu saldırıda oğlu küçük Mahir babasının yanındaki annesinin Dev-Sol militanlarınca öldürülüşüne şahit olmuş ve şoka girmişti.



Özel Harp Dairesi'nin soldaki adamı



Ergenekon soruşturmasında çok ilginç bilgiler ele geçti.



Soruşturma kapsamında yakalanarak tutuklanan Hikmet Çiçek'ten ele geçirilen datalar üzerinde savcılık şu bilgilere rastladı:



"Çatlı ile Dursun Karataş birbirleriyle görüşürlerdi. Abdullah Çatlı ile Dursun Karataş, taa Paşa Güven döneminden tanışıyorlar, görüşüyorlar. Son dönemde Çatlı ile Karataş arada bir yüz yüze görüşüyorlardı. Paşa Güven Erzincanlı'dır. Karısı ve iki çocuğu hâlâ Fransa'da.



ÖHD'nin (Özel Harp Dairesi) soldaki adamı Paşa Güven, sağdaki adamı Çatlı idi. 12 Eylül öncesinde Paşa Güven de Çatlı da CIA'in denetiminde ÖHD'ye bağlı olarak çalışıyorlardı. Ülkücülerin ellerindeki silahlarla Dev-Sol'un elindekilerin seri numaraları birbirini takip eder. Aynı kaynaktan silah geliyordu. Bir gün, randevular karışmış, Paşa Güven ile Çatlı karşılaşacaklar diye büyük panik olmuş.



Çatlı ile Karataş yüz yüze görüşüyordu. Bucak'ın uyuşturucuları Karataş'ın aracılığıyla Fransa'ya satıldı. Çatlı bu işi örgütledi. Çatlı başka kimlikle Karataş'la uyuşturucu için görüştükten sonra Fransa istihbaratı, Çatlı'nın kimliği hakkında Karataş'ı bilgilendirdi. Çatlı'nın CIA ile bağını bile bile, Karataş ilişkiyi sürdürdü." 



Bu bilgiler Ergenekon ana iddianamesinin 304. sayfasına da işlenmiş durumda.



Yine 416 No'lu ek klasördeki 10 sayfalık delil belgesiyle de desteklenen Ergenekon iddianamesi ve Tuncay Güney'in anlatımlarına göre:



Fehriye Erdal'ı Sabancı Center'da işe, Susurluk kazasında ölen Polis Müdürü Hüseyin Kocadağyerleştirmişti.



Sol örgütlere oportünist suçlaması



Devletle her zaman iç içe olan DHKP/C, 1998 yılında Almanya'da yasaklanmasından sonra yönetim merkezini Belçika'ya taşıdı.



Halen bu ülkeden ve cezaevlerinden yönetildiği, örgütün birçok yönetici unsurunun bu ülkede bulunduğu biliniyor.

Örgüte yapılan operasyonlar sayesinde birçok yetişmiş örgüt militanının cezaevlerine konulmuş olmasıyla, cezaevleri örgütün yönetildiği merkezler durumuna gelmiştir.


İşte bu noktada avukatlar, mesleklerinin kendilerine sağladığı imtiyazlar sayesinde terör örgütleri için çok hayati misyonlar üstlenmektedirler.



DHKP/C, diğer sol örgütleri devrimci sosyalist mücadelede kâfi derecede kararlı ve gayretli görmeyerek "oportünist"likle suçlamaktadır.



Bu zamana kadar PKK'yı da "sosyalizm mücadelesi değil milliyetçilik" yaptığı gerekçesiyle eleştirmekteydi.



Her fırsatta mevcut rejimin ancak bütün illegal örgütlerin bir araya gelmesiyle yıkılabileceğini öne sürenDHKP/C, PKK'nın yer yer kendi derneklerine saldırmasına rağmen şimdilerde eleştiri değil birliktelik duygusuyla hareket ediyor.



Aslında PKK, girdiği yerlerde farklı düşünen Türk sol fraksiyonlarını da zorla kendine ram etti.


DHKP/C ve irtibatları-4

Ekranlara yansıyan son operasyonlar DHKP/C'nin, Devrimci Memur Hareketi seksiyonuna yönelikti.
Devrimci Memur Hareketi terör örgütünün memurlara yönelik demokratik alan faaliyeti olarak gözükse de, örgüt faaliyetlerini legal alanda oluşturduğu kurumların ardına gizleyerek yürütüyor.

Suriye buhranı ve İmralı süreciyle birlikte Türk solundaDHKP/C'nin yıldızı tekrar parlatıldı.

Yunan kamplarından gelen 2 canlı DHKP/C bombası hâlâ aranıyor.

1970'lerde Mahir Çayan'ın THKP/C'siyle işbirliği yapan derin aktörler, bugün dış aktörlerle kol kola DHKP/C'yi yine sahaya sürdüler.

DHKP/C'nin direnç ve popülaritesinin artmasında, örgüte yönelik operasyonlara ateş püsküren CHP ve beyaz medyanın payı da az değil.

Cilvegözü patlamasıyla ilgili Yeni Şafak'ta geçen cuma günü yer alan haber önemliydi.

İlginç ki, bu duyum 3 gün öncesinden bende de vardı.

Nitekim "Cilvegözü'ndeki Aktör" başlıklı perşembe günkü yazımın son kısmında THKP/C Acilcilerörgütünün irtibatlarına bakılması gerektiğini şöyle ikaz etmiştim:

"...Özellikle Hatay merkezli faaliyet gösteren THKP/C Acilciler örgütü ve El Muhaberat bağlantılarına çok dikkat edilmeli.

Örgütün Merkez Komite üyeleri Muhaberat'la iç içe Şam ve Lazkiye'de faaliyet gösteriyor.

PKK, İran, Muhaberat ve Şebbiha'yla el ele..."

Konuyu daha ayrıntılı işleyen gazeteye göre; saldırı talimatı Suriye'de bulunan Mihraç Ural'ın başında olduğu

Acilciler'in Lazkiye'deki kampından verildi.

Bundan daha önemlisi şudur:

İstihbar edildiğine göre DHKP-C lider kadrosundan avukat Zerrin Sarı Lazkiye'de bulunan Acilciler örgüt kamplarını ziyaret etti.

Zerrin Sarı'nın avukat olduğunu özellikle belirteyim ki, avukattan da terörist hem de lider terörist olabildiği birilerinin gözüne batsın.

Tuhaf ki Çağdaş Hukukçular Derneği başkanı Selçuk Kozağaçlı da Suriye ziyareti yapmıştı.

Hemen heyecanlanmayın suçlamıyorum.

Sadece eski alışkanlıkla çok yönlü bir kuşkuculukla düşünüyorum.

Zerrin Sarı ziyarette THKP/C Acilciler terör örgütünün lideri Mihraç Ural ile Cilvegözü saldırısından önce görüştü.

Dursun Karataş'ın ölümünden sonra DHKP/C lider kadrosu şu isimlerden oluşuyor:

Musa Aşoğlu, Zerrin Sarı, Hüseyin Fevzi Tekin, Faruk Ereren, Nuri Eryüksel, Kemal Kayar, Mesut Demirel.

Halen örgüt liderinin Musa Aşoğlu olduğu kuvvetle muhtemel.

DHKP/C'yi Avrupa'dan özellikle Belçika'dan idare edenlerin başında Saadet kod avukat Zerrin Sarıgeliyor.

Dursun Karataş öldükten sonra örgüt içinde avukat Zerrin Sarı'nın ön plana çıktığını görüyoruz.

Zerrin, Dursun Karataş'ın en güvendiği, acımasız isimlerden biriydi.

Lidere bağlı 6 kişilik gizli komitenin üyesiydi.

Ana haber bültenlerinde izlediğiniz insanların, zorla kendilerini "bir meşale gibi" yakmaları talimatını veren, öldürülmelerine sebep olan bu kadındı.

Halkın Hukuk Bürosu'nda Dev-Sol ve Dev-Genç davalarına bakıyordu. TAYAD üyesiydi.

DHKP/C ile THKP/C Acilciler örgütleri birbirinden ayrı yapılanmalardır.

Biri diğerinin alt versiyonu veya şubesi değildir.

Lakin her ikisi de Mahir Çayan'ın liderliğini yaptığı THKP/C terör örgütünün devamı olduğu iddiasındadırlar.

DHKP/C, ülkede mevcut demokratik sistemi politikleşmiş askeri savaş stratejisiyle yıkarak Marksist-Leninist bir yönetim sistemi kurma gayesindedir.

Suriye'de Hatay Kurtuluş Ordusu olarak tanınan THKP/C Acilciler örgütü ise bugün Hatay merkezli ve Suriye eksenli lokal faaliyet göstermektedir.

Devrimci sol terör yelpazesine hâkim formül şudur:

"Ajitasyon ve propagandada serbestlik, eylemde birlik."

DHKP/C'nin Hatay'da etkin Acilciler'le irtibat içinde olması önümüzdeki süreçte Hatay'da daha dikkatli olunması gerektiğini gösteriyor.

Sadece El Muhaberat değil, MOSSADSVR ve Savama da Acilciler'e başka siparişler verebilir.

Tabii ki KCK/PYD de...

Hiç yorum yok: