20 Aralık 2012 Perşembe

Tonkin Yalanı- haysiyet.com

 
Onlar orada ne yapıyorlardı gizli gizli?



Saygıdeğer Haysiyet okurları, büyük ihtimalle Türkiye sınırları içinde yaşayan herkes gibi asla ilgilenmeyi düşünmediğiniz yakın tarihten birtakım sayfaları önünüze sermeye niyetliyim. Özellikle genç okurlara yönelik haince emellerim var. Bugün hep beraber fazla kolay kandırılıyoruz gibi geliyor bana. Bu yüzden, hile-huda, gizli siyasî manevralar, kirli savaşlar, kamuoyu kandırma, medya manipülasyonu vs. tarihinin bizimle başlamadığını, bu işlerin epey bir evveliyatı olduğunu hatırlatma ihtiyacı hissediyorum. Bu cümleden olmak üzere, birkaç gün boyunca, ABD'nin Vietnam Savaşı macerasının en kritik köşe taşı olan Tonkin Körfezi Olayları üstüne yayın yapacağım. Aradım taradım, ağırlıkla internetten, daha çok ikinci el kaynaklar ve makaleler buldum, bunlardan malzeme derleyip toplayıp size sunmak üzere hazırladım (son bölümde kaynakların linklerini vereceğim elbette). Maalesef olan biteni çoğumuz bilmediğimizden, her şey yerli yerine oturtulabilsin diye lafı uzatmak zorunda kaldım. Ama hikâye heyecanlı. Ve pek çok yönüyle, bizim bugünümüze ("11 Eylül sonrası") ışık tutuyor. İlginizi çekeceğini umarak, işe ortamı anlatmaktan başlayayım.

Koş ehl-i Batı, Vietnam elden gidiyor!

Fransa'nın, bugün hemen bütün ansiklopedilerde yeralan meşhur Dien Bien Phu savaşını kaybettikten sonra, Vietnam üzerindeki denetimini daha fazla sürdüremeyeceği ortaya çıkınca, Batı, bu toprakların hiç değilse bir kısmını doğrudan denetleyebilmek amacıyla, 1954 Cenevre Konferansı'yla, Vietnam'ın bölünmesini sağladı. Kağıt üzerinde, ülkeyi 17. paralelden ikiye ayıran bu bölünmenin geçici olması, iki yıl sonra genel seçimlerin yapılması ve bağımsız Vietnam'ın kendi seçtiği hükümetine sahip olması öngörülmüştü. "Güney Vietnam" ve sırtını yasladığı Batı devletleri bu seçimlerin yapılmasına imkân vermedi ve Güneydoğu Asya'da yaklaşık 20 yıl sürecek yeni bir kanlı, acılı döneme girildi.

Kuzey Vietnam'da komünist ağırlıklı bir yönetim, güneyde ise ABD ile giderek daha sıkı ilişkiler içerisine giren bir katı rejim vardı. Ve bu rejimin işi çok zordu, çünkü Hanoi (Kuzey Vietnam'ın başkenti) tarafından desteklenen Vietkong gerillaları ülkenin özellikle kırsal kesiminde her gün biraz daha fazla etkinlik sağlıyordu. Üstelik, 1960'ların başlarında, kuzeyin silahlı kuvvetleri de küçük birliklerle güneye sızarak Vietkong'a yardımcı olmaya başlamıştı. Komşu ülkeler Laos ile Kamboçya'da da komünistlerin ağırlıkta olduğu gerilla örgütleri çok güçlüydü, hepsi yardımlaşıyordu. Laos'taki Pathet Lao örgütünün denetimindeki bölgelerden Kuzey Vietnam güçleri güneye insan, silah ve malzeme aktarabiliyordu.

Güneydeki ABD destekli Saigon rejiminin tabanı zayıf, halk desteği azdı.

Güney Vietnam toprakları içerisinde Vietkong'a karşı yürütülen mücadele pek sonuç vermiyordu. Fransa denetimi bırakmak zorunda kaldığında "işi devralan" ABD yönetimi, Vietkong'un gücünü kırmak için, bir yandan onlarla savaşırken bir yandan da onların arkasındaki Kuzey Vietnam rejimini caydırmak, sarsmak ve zayıflatmak gerektiğini düşündü. Bu amaçla, CIA, Güney Vietnam hükümetiyle birlikte, kuzeye yönelik "örtülü operasyon"lara başladı. Bazı kaynaklara göre, ABD ile Güney Vietnam, kuzeyde örtülü operasyonlara 20 Temmuz 1954'te Cenevre Anlaşması'nın imzalanmasının hemen ardından girişmişlerdi.

Çare, "örtülü"de

Örtülü operasyonlar kapsamında, CIA tarafından örgütlenen ve eğitilen güneyli ajanlar ve timler, Kuzey Vietnam içlerine gönderiliyordu. Sampan'larla (bölgeye özgü dar-düz kayıklar) denizden kuzey topraklarına çıkarılıyorlar ya da sık ormanlara paraşütle indiriliyorlardı. Hedefleri, Kuzey Vietnam önderlerine suikastlar düzenleme, insan kaçırma, karışıklık çıkarma, sabotaj, kuzeyden kadro devşirme vs.'ydi. Bir yandan da CIA'in elindeki Air America uçaklarıyla havadan propaganda bildirileri atılıyordu.

Kuzeye sızdırılan güneyli komandoların çoğu Nha Trang ve Da Nang'da Amerikalılar'ın meşhur Yeşil Bereliler'inin kamplarında eğitilmişler veya eğitim için Guam, Taiwan ve Okinawa adasına gönderilmişlerdi.

Bu operasyonlarda elde edilen başarılar pek sınırlı kaldı. CIA, yolladıkları Vietnamlı ajanların kuzeyliler tarafından hemen yakalandığından, üstelik taraf değiştirmeye ikna edildiğinden şüpheleniyordu. 1964'te, örtülü operasyonların komutası CIA'den alınıp Pentagon'a verildiğinde, bakanlık da aynı tesbiti yapmıştı: kuzeye yollanan ajanlar ya öldürülüyor ya da Hanoi hesabına çalışmaya başlıyordu.

Yine örtülü operasyonlar kapsamında, denizden yürütülen birtakım eylemlere de başlanmıştı. Kuzeyin kıyı tesisleri ve limanlarına yönelik birtakım sabotaj eylemleri, 1962 başlarında, çok süratli hücumbotlarla yapılan vurkaç eylemleri tarzında sistemli olarak sürdürülüyordu.

1963 yılı sonunda, savunma bakanlığının kontrgerilla ve özel harekâttan sorumlu ekibi, Ulusal Güvenlik Konseyi Özel Grubu ve CIA, örtülü operasyonların pek verimli olmadığında birleştiler. Dönemin Savunma Bakanı Robert McNamara'ya göre "pratikte hiçbir yarar getirmiyor"du bunlar. Yine de operasyonlara son verilmedi.

Secret Army, Secret War kitabının yazarı Sedgwick Tourison'a göre, McNamara 1964 Ocak'ında operasyonun komutasını CIA'den aldı ve aşağıda pek sık rastlayacağınız "34 Alpha" kodu bundan sonra ortaya çıktı. Kimi kaynaklara göreyse, operasyonlar, başından beri OPLAN 34A'ya (Operation Plan 34 Alpha) göre yürütülüyordu. İşin başında, Washington'daki bir heyet vardı. Başkanı McGeorge Bundy, üyeleri CIA, dışişleri bakanlığı ve Pentagon temsilcileriydi.

"Kademeli askerî baskı"

1964 ocak ayında, Güney Vietnam'ın kuzeye karşı yenilmekte olduğunu ABD yetkilileri görebiliyordu. Kaç yıldır ABD'nin danışmanlar, uçaklar, gemiler, araç gereç, silah ve teçhizat cinsinden her türlü desteği sağlamasına rağmen Güney Vietnam giderek sıkışıyordu. Bir politika değişikliği, yeni stratejiler, taktikler vs. gerekliydi.

ABD özellikle Kuzey Vietnam'ı işin içine daha bariz çekmeyi tercih ediyordu. Çünkü Güney Vietnam'a özgü bir oluşum olarak kabul edilen Vietkong'un muhtemel zaferine karşı uluslararası diplomasinin yapabileceği fazla bir şey yoktu. Oysa Kuzey Vietnam, şöyle ya da böyle, "başka devlet"ti. Ve onun güney topraklarına müdahalesi elbette, komünist de olsalar, ülke içinden birilerinin muhalif hareketleri gibi meşru görülmezdi.

Başkan Lyndon Johnson, askerî danışmanlarına, kuzeylilere yönelik ne gibi provokatif girişimler yapabileceklerini sordu. Gerçi aşırıya kaçan birtakım önerileri reddetti, ama bazılarını da uygun buldu. Meselâ, Hanoi üzerinde ses duvarını aşan jetler uçurup şehre dehşet salmak ve bütün camları kırmak gibi önerileri kabul etmedi. Buna karşılık, "kademeli askerî baskı" stratejisinin uygulamaya konmasını onayladı. Bu strateji, Kuzey Vietnam ve Laos'ta silahlı operasyonların yoğunlaştırılmasını öngörüyordu.

1964 ocak ve şubatı, savaşı yayma ve şiddetlendirme sonucunu vermesi kaçınılmaz olan bu strateji değişikliği nedeniyle, Vietnam Savaşı'nda bir sıçrama tahtası oluşturur. Bu dönemden sonra, ABD'nin Vietnam'daki Askerî Yardım Komutanlığı MACV tarafından eğitilen, silahlandırılan ve yönetilen Güney Vietnamlı komandoların, sabotaj eylemleri yapmak ve karışıklıklar çıkarmak amacıyla kuzeye sızdırılmasına hız verildi.



Bir yandan vur, bir yandan dinle



Washington, bir yandan "kademeli askerî baskı" stratejisine geçer ve Kuzey Vietnam'ın daha yoğun silahlı operasyonlarla sindirilmesini amaçlarken, bir yandan da Pasifik Kuvvetleri Başkomutanına gönderdiği emirle, bölgede keşif faaliyetlerine başlanmasını istemişti. 1964'ün nisanında, ABD, Kitty Hawk uçak gemisiyle refakat gemilerini Tonkin Körfezi girişine yerleştirdi. Çinhindi kıyılarının 100 mil açığında, 16 derece kuzey/110 derece doğuda bulunan bu operasyon noktası, kısa zaman sonra Yankee İstasyonu diye anılmaya başlandı. 6 Haziran'da Constellation uçak gemisi ve onun fotoğraf çekimi için hazırlanmış uçakları da bunlara katıldı. Bu keşif kuvvetinin adı Yankee Timi'ydi. Ticonderoga uçak gemisi ve eşlik gemileri 12 Haziran'da Tonkin Körfezi ağzına gelip Yankee Timi'ni devraldı.

1964 yılında, Da Nang'daki ABD Deniz Kuvvetleri birimi tarafından eğitilen ve donatılan Güney Vietnamlılar, torpil yuvaları sökülmüş bazı eski Amerikan hücumbotları ve onlarla aynı boydaki Norveç yapımı Nasty sınıfı sekiz tekneyle, yaz başından beri, pek çok tekneyi ele geçirerek, pek çok tesise sabotajlar düzenleyerek Kuzey Vietnamlıları epey rahatsız ettiler. Temmuz ayı sonunda, Vietnam'daki Amerikan kuvvetlerinin komutanı General William C. Westmoreland, 34 Alpha operasyonlarını Kuzey Vietnam topraklarına daha fazla yaymak için izin istedi. Amacı, radarları, savunma tesislerini ve kıyılardaki başka hedefleri denizden bombalamaktı. Washington, generalin talebine onay verdi. Talep şüphesiz, "kademeli askerî baskı" stratejisine uygundu.

Aynı sırada ABD, Kuzey Vietnam kıyıları boyunca gemiler dolaştırarak istihbarat toplamayı amaçlayan bir başka programı da yürürlüğe koymuştu: Desoto devriyeleri. Böylece Tonkin Körfezi'nde Kuzey Vietnam'a karşı iki ayrı faaliyet birarada yürütülür oldu. İlki, daha çok denizden yürütülen sabotaj ve vurkaç eylemlerinden oluşan 34 Alpha operasyonlar dizisi; ikincisi, bu operasyonlarda da kullanılmak üzere istihbarat toplamayı hedefleyen Desoto devriye seferleri.

Hem tehdit hem tahrik

Bunu niye tekrar tekrar izah etmeye çabalıyoruz? Çünkü burada bir inceliğin farkında olmamız gerekiyor. 34 Alpha operasyonları, doğrudan doğruya silahlı saldırı eylemleriydi. Desoto devriye programının amacıysa, ABD'li yetkililere göre, istihbarattı. Bu -muhtemelen sadece kağıt üstünde bir anlam ifade eden- ayrım, ABD'nin daha sonra, "gemilerimize sebepsiz yere saldırdılar" derken dayandığı şeydi.

Oysa, Kuzey Vietnam kıyılarına yönelik vurkaç eylemleri yapılırken Amerikan istihbarat devriyelerinin ortalıkta dolaşmasının birtakım örtülü amaçları vardı. Bir yandan, sürekli tedirgin edilen ve savunma önlemleri almak zorunda bırakılan Kuzey Vietnamlıların kıyılardaki kuvvetleri bu nedenlerle daha çok hareket halinde olacağından onlar hakkında daha fazla bilgi toplamak mümkün olacaktı. Öbür yandan, istihbarat göreviyle ortalıkta dolaşan Amerikan savaş gemileri, kâh dikkatleri üzerlerine çekerek kâh elde ettikleri istihbaratı anında devreye sokarak örtülü operasyonlar için hem kalkan hem destek görevi yerine getirebileceklerdi.

Ve bu içiçe geçiş, tabiî ki, Kuzey Vietnam'ın hem tehdit hem tahrik edilmesi bakımıdan da pek elverişli bir durum yaratacaktı.

Maddox geliyor, olay yeri karışık

Önce tek başına sahiden saldırıya uğrayan, sonra da bir başka destroyer ile birlikte saldırıya uğradığı ileri sürülen, Tonkin Körfezi Olayları filminin başaktörü Maddox destroyeri, işin istihbarat tarafında görevlendirilmişti. Yani Desoto devriye programında. Program, mart 1964'te Craig destroyerinin çıktığı ilk seferle başlatılmıştı.

Maddox 10 temmuzda Japonya'da bulunduğu limandan ayrılıp Tonkin Körfezi'ne doğru yola çıktı. Geminin süvarisi Herbert Ogier'di, gemide ayrıca DeSoto devriye görevinden sorumlu komutan John J. Herrick vardı. Yolda Keelung'a (Taiwan) uğradılar ve 17 uzmanla muhabere donanımı aldılar.

Maddox'da bulunan istihbaratçı uzman personelin bir bölümü Taipei'deki, bir bölümü de Filipinler'deki Deniz Kuvvetleri Güvenlik Grubu'ndandı. Taipei'den gelenler Vietnam dili biliyor, Filipinler'den gelenler Çince anlıyordu.

Maddox destroyeri Tonkin Körfezi'nde boy gösterdiğinde, Kuzey Vietnam kıyılarına yönelik sabotaj eylemleri (34 Alpha operasyonları) aralıksız sürüyordu.

30 temmuzu 31'ine bağlayan gece dört hücumbot, iki ayrı 34 Alpha operasyonu için Danang'dan yola çıktı.

İkisinin görevi, Kuzey Vietnam kıyısından sadece yedi mil açıktaki Hon Me adasında bulunan radar tesisini tahrip etmekti. Adadaki Kuzey Vietnam kuvvetleri sabotajcıların karaya çıkmasını engellemeyi başardılar. Güneyli komandolar da bunun üzerine adaya top ve makineli tüfek ateşi açtı.

Öbür iki tekne, benzer bir görevle, Kuzey Vietnam'ın en işlek limanı Vinh'e üç mil mesafedeki Hon Ngu adasına yönelmişti.

Böylece 30 temmuz gecesi, Kuzey Vietnam'a karşı iki ayrı saldırı yapılmış oluyordu. Kuzey Vietnam bunları resmen protesto etti.

Bu saldırıların ertesi günü, 31 temmuzda ve bir sonraki gün, 1 ağustosta Maddox, Kuzey Vietnam kıyılarına 8 milden fazla yaklaşmama emri almış, telsiz sinyali avlamakla meşgûldü. Kuzey Vietnam'ın koyduğu 12 millik sınırı tanımamıştı, ama üç millik uluslararası karasuları sınırının dışındaydı. Hon Matt'ın 5 mil açığından geçti, saat 18.00'de bulunduğu yerde kıyı boyunca telsiz antenleri gördüğünü rapor etti. 21.15'te, Hon Me'ye çok yakın küçük bir adacık olan Ho Vat'ın 5 mil güneydoğusundaydı.

Ve, daha sonra anlaşılacağı üzre, gün boyunca Kuzey Vietnamlılar tarafından yakından izlenmişti.



Sahici saldırının hikâyesi



2 ağustosta, sabaha karşı 03.24'te, Amerikan istihbaratçıları Maddox'taki Desoto görev komutanı Herrick'e bir tehlike uyarısı gönderdi. Yirmi dakika kadar sonra Herrick, "flash" koduyla, hareketlerinin sıkı bir şekilde izlendiğine dair cevap yolladı.

Bazı kaynaklara göre, Herrick, düşman kendilerine karşı harekete geçerse "kabul edilemez boyutlarda riziko" altında olacaklarını öne sürerek, herhangi bir saldırı ihtimalini sezmesi durumunda işi yarıda kesip körfezi terk etmek için izin istedi. Bazı kaynaklara göre de yakaladıkları bir Kuzey Vietnam haberleşmesinde geçen savunma alarmını saldırı hazırlığı olarak deşifre ettiği için bu izni hemen istedi. Hangisiyse fark etmiyor, çünkü komutanlık ona izin vermedi, görevini tamamlamasını bildirdi. Maddox da körfezde dolaşmayı sürdürdü, saat 10.45 sularında, devriye rotasının kuzey ucuna, Kızılnehir deltası yakınına ulaştı. Thanh Hoa açıklarında, 8 saat sürecek yeni bir tura başlayacaktı.

Etrafta 80-100 kadar balıkçı teknesi vardı. Maddox'un rotası, kalabalığın arasına dalmayacak şekilde ayarlandı. Herrick herhangi bir düşman faaliyeti görmediğini bildirdiği sırada, Pasifik Kuvetleri Komutanlığı ve Yedinci Filo Komutanlığı, Kuzey Vietnamlıların Maddox'a saldıracağı yolunda istihbarat aldılar.

Saat 12.35 civarında, Maddox'un radarları, üç tekne tesbit etti. Kuzey Vietnam devriye botları, Hon Me adasını terk etmiş, adanın 10 mil kadar kuzeyinden güney yönüne doğru 20 knot hızla geliyorlardı.

Maddox rotasını değiştirdi ve kuzeydoğuya, deltaya doğru yöneldi. Kısa süre sonra, Maddox mürettebatı, adanın kuzeyinden güneye doğru 10-15 knot hızla gelen iki Svatov botu gördü. Bunlar da önceki hücumbot grubu gibi, Hon Me'de bir koya girdiler. Herrick, Kuzey Vietnamlıların saldırıya hazırlandığını bildirdi.

Nitekim saat 14.00 sularında Kuzey Vietnam botlarına "düşmana torpil saldırısı yapın" emri verildiği saptandı.

Bunun üzerine Maddox Hon Me civarından ayrılıp deltaya doğru ilerlemeye başladı. Hava çok bulutlu, görüş mesafesi 10 mil kadardı. Deniz nispeten sâkindi; saatte 10 knot hızla esen rüzgârın pek etkisi yoktu.

Maddox'un radarcıları, 50 derecede, 30 knot hızla Maddox'a paralel giden bir hücumbot tesbit ettiler. Sonraki 45 dakika boyunca, Maddox süratini 10 knottan 25 knota çıkardı, dümeni biraz doğuya kırdı, sonra, başka düşman tekneleri de tesbit edilince güneydoğuya yöneldi.

Saat 15.40'ta Herrick, Yedinci Filo komutanlığına "flash" koduyla şifresiz bir mesaj gönderdi ve torpil saldırısı amacıyla yaklaşan süratli botlardan, gerekirse kendini savunmak için ateş açacağından bahsetti.

Bunun üstüne Ticonderoga uçak gemisine, havadan yardım göndermesi emri verildi.

Yakındaki Turner Joy destroyerine de mümkün en yüksek hızla Maddox'un yanına gitmesi emredildi.

Saat 16.00'da, Maddox Kuzey Vietnam kıyılarından 25 mil açıktaydı ve 27 knot hızlagüeydoğuya doğru gidiyordu. Herrick, üç düşman hücumbotunun 11,5 mil mesafede bulunduğunu bildirmişti. Beş dakika sonra da Maddox'un 38 kalibrelik topundan ilk mermi atıldı. Herrick düşman botlarına ateş açma emri vermişti.

Daha sonra, botlar yaklaşmasın diye uyarı ateşi açma emri verdiğini ileri sürecek, ama mürettebattan bazıları, onun "batırın" emri verdiğini iddia edecekti.

Kuzey Vietnam tekneleri yaklaşmayı sürdürdüler. Manevra yaptıklarına ilişkin hiçbir işaret vermediler, semaforla, ışıkla, telsizle veya başka herhangi bir araçla herhangi bir iletişim kurmadılar.

İlk atıştan üç dakika sonra Maddox onlara ateş açtı. Onlar da 14,5 mm'lik güverte toplarıyla ateş etmeye ve torpil atmaya başladılar. Dört (kimi kaynaklara göre beş) torpil attılar, isabet ettiremediler (kimi kaynaklara göre torpillerden biri Maddox'a isabet etti, fakat patlamadı). Destroyer, hücumbotlardan birini vurdu. Hasarlı tekne çatışma dışı kaldı. Maddox da bir isabet (küçük top veya ağır makineli mermisi) aldı.

Kaptan Ogier, kendilerine saldıran hücumbotlardaki Kuzey Vietnamlıların aşırı gözükara olduğunu, yoğun top atışına rağmen yaklaşıp torpil atmaya çalıştıklarını bildirdi. Ancak saat 16.30'u bulduğunda Maddox kendini emniyete almıştı.

Bu sırada 300 mil ötede, Ticonderoga uçak gemisinin etrafında eğitim uçuşu yapmakta olan dört F-8 Crusader jeti Maddox'un imdat çağrısı üzerine olay yerine gönderildi. Yarım saatte Maddox'un üstüne varan filo komutanı James B. Stockdale (bu isim önemli; şimdiden bir kenara yazın) ve öbür üç pilot, geminin üstüne geldiklerinde Maddox'un komutanı John J. Herrick'in emrine girdiler, o da onlara Kuzey Vietnam hücumbotlarına saldırıp batırmalarını söyledi. Stockdale, yanındaki pilotlardan ikisine yaralı bota saldırmaları emrini verdi, onlar Maddox'tan beş mil ötede yakaladıkları bu hücumbotu batırmayı başardılar ve daha uzakta yakaladıkları öbür iki hücumbotu 20 mm'lik topla vurdular. Yakıtları azalınca da uçak gemilerine geri döndüler. Kuzey Vietnam hücumbotlarının uçaksavarları dört uçaktan birini vurmuştu; bu hasarlı uçak Da Nang'a zorunlu iniş yaptı.

Maddox tehlike bölgesinden uzaklaşmıştı. Ticonderoga'dan kalkan ikinci bir grup Crusader jetine, düşman botlarını takip etmeme emri verildi. Herrick'e de, durum aydınlatılıncaya kadar bölgeden uzaklaşması ve emir beklemesi bildirildi.

Saldırının üstüne, Washington'da, Dışişleri Bakanı Dean Rusk, Savunma Bakanı McNamara, Genelkurmay Başkanı General Wheeler ve başka bazı üst düzey yetkililer Başkan Johnson'la biraraya geldi. Saldırının muhtemelen, aşırıya kaçan bir Kuzey Vietnamlı bot komutanının veya yerel kıyı komutanının işgüzarlığı olduğunda görüş birliğine vardılar. Johnson'un sonradan anlattığına göre, saldırgan olmayalım, bu saldırının bir yanlışlık olduğunu düşünelim, demişler.

Sonuçta ABD, gemilerinin uluslararası sularda seyretmeyi sürdüreceğini Kuzey Vietnam'a bildirip "bir daha olmasın" uyarısı yapmakla yetindi.

Aynı zamanda Başkan Johnson, genelkurmay başkanına, Desoto devriye görevinin sürdürülmesi emrini verdi. Pasifik Filosu Komutanı Amiral Moorer bazı rota ve zamanlama değişiklikleri önerdi, bunlar kabul edildi. Amerikan Desoto devriyeleri bundan böyle Kuzey Vietnam topraklarına 12 milden fazla yaklaşmayacaktı, ama görev sürdürülecekti, çünkü Moorer'in saldırıdan yaklaşık iki saat sonra söylediğine bakılırsa, Maddox'un başına gelen, denizlerde özgürce dolaşabilme hakkını korumak bakımından Tonkin Körfezi'nde yürüttükleri görevin ne büyük önem taşıdığını göstermişti.

Amerikan deniz kuvvetlerinin komutanları, öyle görünüyor ki, işe kendilerini fena kaptırmışlardı. Şüphesiz, Kuzey Vietnam'ı kışkırtmak isteyen Başkan Johnson'un çok işine yaramıştı bu tutum. Amiral Sharp, genelkurmayın, sıcak takip sözkonusu olsa bile Amerikan gemilerinin Kuzey Vietnam kıyılarına 12 milden daha fazla yaklaşmaması gerektiğine ilişkin direktiflerine itiraz ediyordu meselâ: "Şimdi (yani Maddox'a yapılan saldırıdan sonra) dostlarımız da düşmanlarımız da ABD'nin atacağı adımı merak ediyorlar. Tam da saldırganca tedbirlerin gerekli olduğu bir durumda genelkurmay direktifleri geri adım gibi görünüyor." Ancak genelkurmay, DeSoto devriye gemilerinin "sıcak takip sözkonusu olsa bile 11 mil sınırını geçmelerini" yasaklayan emrini tekrarladı.

Burada da muhtemelen diplomatik bir incelik gözetiliyor, Kuzey Vietnam'ı, bir yandan bizzat koyduğu karasuları sınırına riayet ederken bir yandan tâciz ve provoke etmenin daha akıllıca olacağı düşünülüyordu. Belki Amerikan gemilerini doğrudan hedef haline getirmekten de olabildiğince kaçınılmaya çalışılıyordu; bilemeyiz.

Ama Maddox'ta bulunan Desoto görev komutanı Herrick'in böyle bir kaygısının olduğunu biliyoruz. Çünkü bu sırada Herrick, Kuzey Vietnam'ın bundan böyle Amerikan gemilerine "tarafsız" muamelesi yaparak serbest seyir hakkı tanımayacağının anlaşıldığını, kendilerine saldırması muhtemel hücumbotların, kıyıya yakın adaların arkasında veya balıkçı tekneleri kalabalığı içerisinde gizlenerek birden karşılarına çıkabileceğini, bu tür anî saldırıları def etmenin zor olacağını, gemisinin hem yakıt deposu hacmi hem sürat hem de silahları bakımından kendilerine verilen görev için uygun olmadığını, bu görevin ancak sürekli hava desteğiyle kruvazörler tarafından güvenli bir şekilde yapılabileceğini üstlerine izah etmeye çabalıyordu.

Aldığı karşılık, "görevi sürdür!" emriydi.

Ertesi gün, 3 ağustosta, Maddox ve artık ona eşlik etmesine karar verilen Turner Joy destroyeri Tonkin Körfezi ağzındaydı. Kendilerine ateş açılırsa ateşle karşılık verme emri almışlardı. Desoto devriye görevini sürdürdüler. Gün batımında daha güvenli olduğunu düşündükleri doğuya doğru hareket ettiler.

Bu sırada, her birinde 18'er kişilik Güney Vietnam timleri bulunan Swift ve Nasty botlarıyla yürütülecek iki operasyon için emir verilmişti bile. Birinde Vinh Son burnundaki bir radar tesisi bombalanacak, ötekinde aynı iş Ron ırmağının güney kıyısında yapılacaktı. Bu operasyonlara katılacak dört hücumbot, 16.10 sularında Da Nang'dan ayrılmıştı. Yolda biri arızalandı, öbür üçü göreve devam etti.

İki tekne, 3 ağustos geceyarısı, Vinh Son yakınındaki radar tesisini 25 dakika boyunca dövdüler. Da Nang'daki üslerine döndüklerinde saat sabah 07.15'i bulmuştu.

Üçüncü hücumbot, Ron ırmağı ağzına gitmiş, yine geceyarısı, oradaki bir askerî hedefi değişik silahlarla tahrip etmiş, peşine düşen bir Kuzey Vietnam teknesinden kurtulmayı başararak sabah 06.25'te Da Nang''a ulaşmıştı.

Gün, hem ABD hem Güneydoğu Asya tarihinin en önemli günlerinden biriydi artık: 4 Ağustos 1964.

Hayalî saldırı



4 ağustos sabahı 07.00'de, Maddox ve Turney Joy Kuzey Vietnam kıyıları boyunca seyirlerine başladılar ve akşama doğru görevlerini tamamladılar. 10-20 knot şiddetinde rüzgâr esiyordu, denizde dalga boyu 70 cm-2 metre arasındaydı, bulutlar 2000 feet yükseklikteydi. Mehtap yoktu, gece çok karanlıktı.

Acaba 4 ağustos akşamı saat 20.40'ta destroyerler nerede bulunuyorlar, ne yapıyorlardı? Resmî kaynakların bir bölümünde belirtildiği üzre, işlerini bitirmiş, Hon Me'nin 60 mil güneydoğusunda usul usul seyrediyorlar mıydı? Yoksa birtakım kıyılara ajanlar çıkarmakla mı meşgûldüler? ABD gibi her şeyin sıkı sıkıya kayıtlara geçirildiği bir ülkede, sonradan Tonkin Könfezi olaylarını araştırmaya kalkanlar bu soruya net bir cevap alamıyor. Akademik çalışma yapanlara bile, "Bölgenizdeki kitaplıklara, arşivlere bakın," cevabı veriliyor resmî makamlarca.

Niye iki destroyerin tam da 4 ağustos akşamı 20.40'ta nerede bulunup ne yaptıklarını merak ediyoruz? Çünkü Maddox ile Turner Joy, ilk olarak bu saatte, radarlarında birtakım cisimler saptadıklarını, muhtemelen saldırıya uğramak üzere olduklarını bildirdiler. Ve o andan başlayarak, yaklaşık dört saat boyunca, çok garip olaylar yaşandı. Maddox ve Turner Joy sürat artırıyor, dümen kırıyor, toplarını, makinelilerini ateşliyor, radar ve sonarlarında torpiller tesbit ediyordu. Radarlarda beliren cisimler kayboluyor, tekrar beliriyor, iki Amerikan destroyeri top mermilerini gecenin koyu karanlığına doğru savuruyordu.

Görünüşe bakılırsa, saldırıya uğramışlar, kendilerini savunuyorlardı.

Desoto görev komutanı Herrick'in hava desteği talebi üzerine hemen emir verildi, uçaklar kalktı. Filo komutanı yine tecrübeli pilot James Stockdale'di. Destroyerlerin üzerine doğru uçarken telsizinden, Maddox'tan gelen mesajları dinliyordu: "...üç hücumbotun saldırısına uğradık... torpiller suda... ana topumuzla düşmana ateş açıyoruz..." Kısa süre sonra, destroyerlerin üzerinde 16 Amerikan jeti dolaşıyor, düşman teknelerini arıyordu.

Bir süre onları bırakalım, arasınlar, biz birkaç yıl ileri gidelim.

"Sadece karanlık ve bizimkiler vardı"

Daha sonra uçağı düşürülüp esir olan ve sekiz yılını Kuzey Vietnam'da hapiste geçiren, Onur Madalyası sahibi pilot James Stockdale (bu ismi bir kenara not edin, demiştim) 1984 yılında eşiyle birlikte bir kitap yazar: In Love and War. Stockdale, kitabında, 4 ağustos gecesi Maddox ile Turner Joy'un üstünde uçarak düşman hücumbotlarını arayıp durduğunu, destroyerlerin ateş açtığı her neyse ona roketleri ve makinelileriyle saldırdığını anlatır. Ancak bu süre boyunca, düşman teknelerinin varlığını gösteren en küçük bir iz görememiştir! Nitekim, görevini tamamlayıp uçak gemisine döndükten sonra, ortalıkta herhangi bir düşman teknesinin bulunduğundan fazlasıyla şüphelendiğini söylemiştir.

Nitekim, sonradan Stockdale'in de öğrendiği gibi, Maddox'un güvertesindeki en üst düzey komutan da bu şüpheyi paylaşmaktadır!

Komutana geleceğiz. Önce Stockdale ile işimizi bitirelim. Jim Stockdale, ABD'nin o korkunç ve muazzam Vietnam macerasına balıklama dalmasına yolaçan olayın gerçekte hiç yaşanmamış oluşundan fazlasıyla etkilenmiştir haliyle. 1988 yılında da Houston Chronicle'a bir makale yollar ve şöyle yazar: "Ama orada hiçbir Amerikalı herhangi bir hücumbot görmedi. Bizimkiler dışında ateş eden yoktu. Botların dümensuyu yoktu, bir mum ışığı bile yoktu, nerede kaldı yanan bir tekne... Orada kimse olamazdı, olsaydı da öylesine koyu bir gece karanlığında görülemezdi."

"Durumu gözden geçirmeliyiz"

Maddox'un güvertesinde, o gece hiçbir şey görmeyenler arasında en üst düzey yetkili olan kişi, Herrick, saldırıdan sonra, koşulların, durumu bir daha doğru dürüst gözden geçirmeyi gerektirdiğine işaret etti. Gece hakikaten çok karanlıktı, fırtına (bazı kaynaklara göre "tropikal" fırtına) vardı, "hava koşullarından kaynaklanan tuhaf etkiler" ortaya çıkabiliyordu, elektronik cihazlar yanlış sinyaller almış-vermiş olabilirdi, daha önce savaş görmemiş mürettebat, iki gün önceki saldırıdan ve yeni saldırı ihtimallerinden ötürü tedirgin ve telâşlıydı, hattâ geminin kendi pervanesinin sesini yaklaşan torpilin sesi sananlar olmuştu radarcılar arasında... Velhâsıl, belki de ortalıkta düşman yokken kendi kendimize vâveyla kopardık, her şeyi sâlim kafayla gözden geçirelim, diyordu Desoto görev komutanı.

Oysa tam o esnada... Washington'da, Savunma Bakanı McNamara, elinde, ABD gemilerine ikinci bir saldırının yapıldığına dair "kesin kanıtlar" bulunduğunu iddia ediyordu.

Şu "kanıt" lafını bir yerden hatırlıyor musunuz siz de?




İşlem tamam, haydin savaşa



Savunma Bakanı McNamara'nın akıl almaz bir acelecilikle "kesin kanıtlar"dan sözedişi boşuna değildi. Başkan Lyndon Johnson'un derhal "felâketi" ulusa duyurmak için televizyonlara koşması ve misilleme emri vermesi de.

Pierce Arrow adlı tek seferlik misilleme operasyonu, Kuzey Vietnam topraklarına yönelik bir hava saldırısıydı. Constellation ve Ticonderoga uçak gemilerindan kalkan uçaklar, Ben Thuy, Quang Khe, Hon Gay ve Lach Chao ırmağı ağzındaki Kuzey Vietnam teknelerini ve Vinh'deki akaryakıt tesisini bombaladılar.

Savaşın genişleme ve şiddetlenme sürecinde bir sıçrama yaratan bu misilleme saldırısında iki Amerikan uçağının düşmesi de kaçınılmaz gidişatın bir işareti sayılabilirdi. Ama o sırada "kaçınılmaz" olanı "kararlılık" diye tarif etmek geçerliydi.

Kaldı ki, bu misilleme saldırısının sadece misillemeden ibaret olmadığı da sonradan ortaya çıkacaktı. Çünkü "kademeli askerî baskı" aşamasına geçilmişti ve sonraki yıllarda ABD uçakları Kuzey Vietnam'ı sürekli bombalayacaklardı. The War Within: America's Battle Over Vietnam kitabının yazarı Tom Wells, Tonkin Körfezi olaylarının ardından Kuzey Vietnam'a yapılan ilk Amerikan hava saldırılarını o vakit herkesin misilleme olarak algıladığını, oysa Washington'un Kuzey Vietnam üzerindeki askerî baskıyı artırmaya aylarca önceden karar vermiş bulunduğunu kimsenin bilmediğini hatırlatmıştı. Misilleme, aynı zamanda bir ilk provaydı.

E, seçim de yaklaşıyor bi yerde...

ABD başkanının o sıradaki tutumu hiç de sadece Vietnam'daki duruma ilişkin tesbit ve beklentilerden kaynaklanmıyordu. Birkaç ay sonra, kasımda başkanlık seçimleri vardı ve Johnson adaydı. Johnson Vietnam'da giderek daha fazla askerî baskı ile sonuç almaya dayalı bir politika uygulamaya hazırlanıyordu, ama öbür yanda, seçim kampanyasını barış teması üzerinden yürütüyordu. Karşısındaki en güçlü rakip, Senatör Barry Goldwater, daha fazla sertlikten yanaydı. Johnson, "bu adama kalsa ABD'yi nükleer savaşa sokacak" türü motiflerle etkisiz kılmaya çalışıyordu rakibinin silahlarını. Bir yandan da, Amerikan çıkarlarını koruyamayan, yeterince kararlı olamayan, pasif bir başkan gibi görünmek istemiyordu haliyle. Sonradan isyanıyla hükümeti savaştan vazgeçmek zorunda bırakacak olan Amerikan kamuoyu da henüz nasıl bir felâkete batmakta olduğundan bîhaber, Vietnam'da kararlılık gösterilmesini ister haldeydi.

Tonkin Körfezi'ndeki "saldırıları" bahane ederek bir kerelik misilleme harekâtı için emir vermesi, Johnson'un yaratmak istediği imaja çok uygun düşüyordu: Savaş çığlıkları atan bir başkan değildi, ama gereğinde kararlı ve sert davranabiliyordu. Bu manevrayla Johnson'un kamuoyundaki prestiji % 42'den 72'ye çıkacak ve seçimde ezici bir zafer kazanacaktı.

Hedef, tabiî "barış"tı, başka ne olabilirdi?

Misilleme saldırısını Başkan Johnson'un Kongre'ye mesajı izledi. "Amerika sözünde durur," diyordu başkan, Güney Vietnam'a taahhütlerini kastederek. "Bizim hedefimiz barıştır. Bölgede askerî, siyasî veya toprağa ilişkin taleplerimiz yoktur," diye de ekliyordu. Sonra, bugünlerde benzerlerini çok sık duyduğumuz o laflardan bir demetini sunuyordu Amerikalılara: "Bu sadece bir cangıl savaşı değildir, insanî faaliyetlerin her cephesinde özgürlük için verilen bir savaştır. Özel olarak Güney Vietnam ve Laos'a askerî ve ekonomik desteğimiz, bu ülkelere saldırıları def etmeleri ve bağımsızlıklarını güçlendirmeleri için yardım etme amacı gütmektedir."

Nihayet lafı "ABD'nin, bölgedeki özgür uluslara özgürlüklerini korumaları için yardım etme hedefi güden temel politikası"na getiren Johnson, Kongre'den gereken kararı çıkardıktan hemen sonra yürürlüğe koyacağı politikanın tam zıttını vaat ediyordu: "Savaşı genişletmek istemiyoruz..."

Cinayet ve intihar kararnamesi

ABD Kongresi, başkana, 'madem savaşı genişletmek istemiyorsun, niye bizden icabında silahlı kuvvet kullanma yetkisi istiyorsun?' diye sormadı. Ve belki Kongre tarihindeki en büyük hatayı yaparak Tonkin Körfezi Kararnamesi'ni kabul etti. Başkana, "Birleşik Devletler silahlı kuvvetlerine karşı herhangi bir silahlı saldırıyı def etmek ve muhtemel saldırıları önlemek için, silahlı kuvvetleri kullanmak dahil gerekli bütün tedbirleri alma" yetkisi tanıyan kararname, fiilen, ABD başkanının eline, Kongre'nin onayını almaksızın savaş ilân etme gücünü vermişti. Daha doğrusu, resmen ilân etmeksizin savaş sürdürme yetkisini...

7 Ağustos 1964 günü, ABD Temsilciler Meclisi'nde oylamaya katılan üyelerin tamamı buna evet dedi, Johnson sıfıra karşı zafer kazandı. Senato'da sadece iki çatlak ses çıktı. ABD'nin Vietnam macerasını şimdiden "McNamara'nın savaşı" diye nitelemeye başlamış bulunan Oregon Senatörü Wayne Morse (Demokrat) ve Ernest Gruening (Demokrat, Alaska) karşı oy kullandılar, skor 88-2 oldu.

Kararname üç ay önceden hazırdı

Tonkin Körfezi'ndeki "saldırılar" üzerine ayağa kalkan milliyetçi duygularıyla bağırlarına bastıkları kararnamenin taslağının, mayıs ayında, yani bütün bu olaylardan yaklaşık üç ay önce hazırlanmış olduğundan Kongre üyelerinin ne kadarı haberdardı? Bilmiyoruz. Haberdar olsalardı ne değişecekti, onu da bilemiyoruz.

1965'te, gerekli yetkiler alındıktan, seçim kazanıldıktan sonra Johnson, Tonkin Körfezi'ndeki "ikinci saldırı" için, "Benim bütün bildiğim, donanmamız açıkta balinalara ateş ediyormuş," diye espri yapabilmişti. Bu esprinin de o sırada kimse üzerinde bir uyarıcı etki yapmadığını biliyoruz ama.

Bir de şunu biliyoruz:

O kararnamenin Kongre'den pürüzsüz geçmesini sağlayan, Tonkin Körfezi'nde Kuzey Vietnamlıların durup dururken Amerikan gemilerine saldırdığına herkesin inandırılabilmesiydi. Hele, hiç vukubulmamış bir "ikinci saldırı"nın bu süreçte belirleyici rol oynadığı açıktı.

"O gün hiçbir şey olmadı"

Şimdi yine yıllar ötesine uzanalım. Savaş bitmiş, Vietnam birleşmiş, bir vakit savaşan taraflar şimdi takım elbiseler içerisinde biraraya gelip el sıkışmaktadır. Dönemin ABD Savunma Bakanı Robert McNamara, Hanoi'de, Vietnamlıların her zaman övündüğü bir şahsiyetle, Dien Bien Phu'da Fransızları perişan eden, sonra da Amerikan ordusunun canına okuyan komutan ve Kuzey vietnam Savunma Bakanı Vo Nguyen Giap'la biraradadır. Tonkin Körfezi olaylarının da lafı edilir. Giap şöyle der McNamara'ya: "4 Ağustos 1964 günü Tonkin Körfezi'nde kesinlikle hiçbir şey olmadı." McNamara itiraz etmez.

Şu işe bakın ki, McNamara Hanoi'de eskiden savaştığı insanlarla görüşürken, Washington'da Vietnam gazileri, tarihçiler ve bilim adamları, Vietnam Gazileri Enstitüsü'nün düzenlediği bir konferansta biraraya gelmişlerdir. Konferansın en önemli konuk konuşmacılarından biri, Johnson hükümetinde görev yaparken dönen dolaplardan fena halde rahatsız olmuş, "Pentagon belgeleri"nin fotokopilerini çekip basına sızdırmış ve bu yüzden yargılanmış bir kişidir: Daniel Ellsberg. (Belgelerin yayımlanması ve Ellsberg'in bu işte kendisine yardım eden Anthony Russo ile birlikte yargılanması, Nixon hükümeti dönemindedir.)

"Evet, yalan söyledi!"

Ellsberg, "hiçbir şeyin olmadığı" o 4 Ağustos 1964 günü Kuzey Vietnamlıların Amerikan gemilerine ikinci bir saldırı yaptığına dair "kesin kanıtlar" bulunduğunu öne sürerek meşhur kararnamenin çıkmasını sağlayan McNamara'dan sözetmektedir: "McNamara 1964'te Kongre'ye yalan söyledi mi? Bu soruya cevap verebilirim. Evet, yalan söyledi ve ben bunu o sırada da biliyordum. O sırada Savunma Bakanlığı'nda uluslararası güvenlik işlerinden sorumlu bakan yardımcısı John McNaughton'ın özel yardımcısıydım. O, McNamara'nın yalan söylediğini biliyordu. McNamara da yalan söylediğini biliyordu. Basitçe yalan söylüyordu. (Dönemin dışişleri bakanı Dean) Rusk ve McNamara Kongre'de yemin etmişlerdi... Kongre, biçimsel bir savaş ilânı olan bir şeye yalan söylenerek yöneltildi... Dönüp o duruma yeniden baktığım zaman gurur duyduğumu söyleyemem."

Tonkin Körfezi'ndeki ilk saldırının "tahrik sonucu olmadığını", üstüne bir de "ikinci saldırı" yapıldığını öne sürerek savaş ilânı yetkisini ele geçiren Johnson hükümetini resmen komplo düzenlemekle suçlayan tek kişi Ellsberg değil elbette. Dönemin dışişleri bakan yardımcısı George Ball'un 1977'de BBC'ye söyledikleri, komplo hatnının bir ucunun Tonkin Körfezi'nde, öteki ucunun Washington'da bulunduğunu ortaya koyuyor: "Savaşla bağlantılı kişilerin çoğu ... bombardımanı başlatmak için vesile arıyordu. Desoto devriyeleri öncelikle provokasyon için düşünülmüştü... Destroyerin başı belâya girerse aranan provokasyon bulunmuş olacağına dair bir his vardı."

"Yanlış yapmıştık"

Görüldüğü gibi, düpedüz haince bir plandı bu. Üstelik, o vakit kimin kimi ne için kandırdığı konusunda bile hâlâ şüpheler var. Baş şaibelilerden McNamara, meselâ, Tonkin Körfezi Kararnamesi'yle ilgili temel sorunun, bu kararla elde edilen yetkinin kötüye kullanılmasını söyledi sonradan. Kongre, başkana "silahlı kuvvet kullanma" yetkisi verirken, bu işin o ana kadar zaten kullanılmakta olan kuvvetlerle sınırlı kalacağını varsaymıştı, dedi. Eğer Vietnam'daki ABD askerlerinin sayısının 16.000'den 550.000'e çıkacağını, Çin'le ve Sovyetler Birliği'yle savaş rizikosu doğuran geniş çaplı piyade harekâtları yürütüleceğini ve ABD'nin gelecek yıllar boyunca Vietnam'da olan bitene giderek daha çok karışmak zorunda kalacağını Kongre bilseymiş, muhakkak her şeyi enine boyuna ele almadan bu kararı onaylamazmış, McNamara'ya göre.

Eski savunma bakanı, 1990'da da, Başkan George Bush Irak'a asker yollayacağında, hiçbir başkanın Kongre'nin onayı olmaksızın yurtdışına asker gönderemeyeceğini söylemişti. Bush Kongre'nin onayını aldı. O zaman McNamara şöyle dedi: "Başkan Bush doğrusunu yaptı. Başkan Johnson ve o dönemde onunla birlikte çalışan bizler yanlış yapmıştık."

Daniel Ellsberg'e göreyse, yapılanlar, "yanlış"ın çok ötesindeydi. 1995 kasımındaki Vietnam Gazileri Enstitüsü Konferansı'nda şöyle diyordu Ellsberg: "1964 yazında farkına varamadığım şey... halkı savaşa sürüklemek ve hile yoluyla seçim kazanmak için kurulmuş bir komploydu... O sırada Kongre kararına karşı çıkan iki kişiden biri olan Senatör Morse bana 1971'de şöyle dedi: '...bütün bu bilgileri bize o zaman, 1964'te vermiş olsaydın... Tonkin Körfezi Kararnamesi komisyondan bile çıkamazdı... Çıksa da Kongre'den geçmezdi.'..."

Buna inanabilir miyiz, bilemiyoruz haliyle, ama yine bildiğimiz birşeyler var: Vietnam'daki Amerikan askeri sayısı, bu kararnamenin çıkışından sonraki bir buçuk yıl içinde 200.000'e, üç yıl içinde 540.000'e ulaşmıştı. Vietnam Savaşı'nda 50.000 Amerikalı öldü, 300.000'i yaralandı. (Farkındaysanız, tepelerine yıllarca bomba yağdırılan, yığınlar halinde öldürülen, köyleri dikenli tellerle çevrilen, toprakları napalmle yakılan, mayınlarla doldurulan, perişan edilen Vietnamlılardan hiç sözetmiyoruz. Asil Kartal'ın asaletine hayranlık duyanlara uyandırma servisi olarak çalışmaya niyetliyiz ya...)



"Sebepsiz" değildi, ayrıca zaten yoktu



Başkan Johnson'a, fiilen, resmen ilân etmeksizin ve Kongre onayını almaksızın savaş sürdürme yetkisi tanıyan Tonkin Körfezi Kararnamesi'nin kabul edilmesine karşı çıkan iki kişiden biri, Oregon'dan gelme Demokrat senatör Wayne Morse, kararnameye itiraz ederken, "ABD hesabına saldırgan bir hareket tarzını benimseme anlamına gelecek bu tutuma şiddetle karşıyım," demişti. "Güney Vietnam botları kıyıya bu kadar yakın mesafedeki iki adayı bombalarken bizim işe hiç karışmadığımız izlenimini yaratmaya çalışarak dünyayı kandırıyorsunuz gibime geliyor." Senatör Morse, 34 Alpha operasyonları sırasında Amerikan gemilerinin "her zaman civarda bulunduklarına" da dikkat çekmişti.

Bu çok önemli bir noktaydı. Çünkü ABD hükümeti, kararname dahil, atacağı adımların meşruiyetini şu iddiaya dayandırmıştı:

Kuzey Vietnamlılar Amerikan gemilerine iki defa "tahrik sonucu olmaksızın" saldırmışlardı.

Amerikan resmî tezinin iki bacağından biri, çürük, kırık falan değil, düpedüz yoktu.

Çünkü "ikinci saldırı" diye bir hadise yoktu.

Peki, ilk saldırının "tahrik sonucu olmadığı" iddiası ne derece doğruydu?

"Valla hiç karışmıyoruz"

Muhalif senatöre cevap verirken, dönemin savunma bakanı McNamara, Güney Vietnam'ın yürüttüğü operasyonlara ABD deniz kuvvetlerinin hiçbir şekilde karışmadığını söylemişti. Desoto devriyeleri asla 34 Alpha operasyonları için bir destek veya kalkan değildi, bakana göre.

Secret Army, Secret War kitabının yazarı Sedgwick Tourison ise aksini söylüyor: "Denizden yürütülen operasyonlar, ABD'nin komuta etmediği, CIA destekli Güney Vietnam operasyonları değildi, dönemin savunma bakanı McNamara'nın iddia ettiği gibi; bunlar ABD'nin komutasında yürütülüyordu, Güney Vietnam'ın değil."

McNamara, Maddox destroyeri personelinin 34 Alpha seferlerinden haberi bile olmadığını da iddia etmişti. Sonradan gerçeğin böyle olmadığını o da söyledi. Ama, o sırada bunu bilmediğini ileri sürdü.

Gerçek şuydu: Kaptan Herrick ve emrindekiler 34 Alpha operasyonlarından elbette haberdardı. Hattâ Herrick, 34 Alpha operasyonları gemiyi sürekli tehlikeyle yüzyüze bıraktığı için mürettebatın endişelendiğini söylemişti. MACV'da (ABD Ordusu Vietnam Askerî Yardım Komutanlığı) istihbarattan sorumlu komutan olarak çalışmış emekli general Phillip B. Davidson'un aktardığına göre, Herrick, hattâ, bu tedirginliğin mürettabatın sinirlerini bozduğunu ve körfezdeki ikinci saldırıya ilişkin sağlıksız bilgilerin ortaya çıkmasında bunun da payının bulunduğunu ileri sürmüş!

Kuzey Vietnam kıyı ve adalarına yönelik örtülü operasyonlar ile Tonkin Körfezi'nde devriye gezen destroyerlerin yürüttüğü istihbarat faaliyetinin tamamen ilişkisiz olmasından sözetmek aslında epeyce abes. Çünkü, bunlar aynı planın unsurları zaten.

"O ayrı iş bu ayrı iş..."

Bunları birbirinden bağımsız göstermek için McNamara şöyle diyor: "Gerçi bazı bireyler hem Desoto hem de 34 Alpha operasyonları hakkında bilgi sahibiydi, ama onay mekanizmasında bir işbölümü yapılmıştı; her iki tür operasyonun da zamanlama ve planlamasına katılmış veya bunları ayrıntılarıyla takip etmiş üst düzey yetkili ya yoktur ya da pek azdır."

Sedgwick Tourison'ın anlatımı daha gerçekçi: "Giderek genişleyen savaş hakkında sorulan onca soruya rağmen, bu faaliyetlere ilişkin bilgiler sıkı sıkı saklanıyor ve yürütme düzeyinde bunları bilmesi gereken az sayıda kimseye iletiliyordu."

Daniel Ellsberg'in anlattıklarını bunlara ekleyince tablo tamamlanıyor: "Savunma bakanlığındaki ilk görevlerimden biri... Ağustos'ta (1964) başlayan bu operasyonların 30 günlük programını, düzenli olarak... oradan oraya götürmekti... Bu planları ABD Dışişleri Bakanlığı'nda Alex Chowpin'e, McGeorge Bundy'e götürüyordum... onlar da paraf atıyorlardı. Onlar bu işle ilgili bütün ayrıntıları takip ediyorlardı."

Adı üstünde, "örtülü" operasyonlar yürütüyorsunuz, bir yandan da getirip koca destroyerleri bu işlerin yapıldığı yerlerin dibinde dolaştırıyorsunuz. Sonra da kalkıp, o ayrı iş, bu ayrı iş, diyorsunuz. Burada bir taşla çok kuş politikası örneklerinden biriyle karşı karşıya bulunduğumuz açık. Ve öngörülmüş amaçlardan biri, tam da, Kuzey Vietnam'ı tahrik etmek.

Zaten McNamara da, "Vietnam dersleri" üzerine yazdığı kitabında, ABD'nin Tonkin Körfezi'nde "Kuzey Vietnamlıların misilleme yapmasını kışkırtmış olabileceğini" kabul etti. İş işten geçtikten sonra elbette. Ayrıca, bu tahrik "kasıtlı da değil"miş?!



Basın da süsleyip püsledi



Ve sonunda, işin trajikomik kısmına geldik. Bütün bu dolaplar çevrilirken Amerikan medyası ne yapıyormuş? Tonkin Körfezi olaylarını araştırırken rastladığım kaynaklarda geçtiği kadarıyla aktaracağım. Özellikle o günlerin gazetelerini arayıp tarama gibi işler yapmadım. Çünkü, ilkin, elimdekiler yeterli. İkincisi, siz hemen buradakilerin bugünlerde gazetelerde gördüğünüz başlıklarla, spotlarla paralelliğini tesbit edecek ve bütün muradımı bir çırpıda anlayacaksınız.

Şunu belirtmek bir vicdan borcudur: Amerikalı gazeteciler Vietnam Savaşı'nın özellikle ilk yıllarında tamamen genelkurmay gazına ve CIA dolduruşuna gelerek yayın yapmalarına rağmen, sonradan aralarından çok cesur, olağanüstü sorumluluk ve vicdan sahibi insanlar çıktı ve bunlar Vietnam'daki ABD varlığının meşruiyetinin sorgulanmasını sağlayan baş aktörler oldular. ABD'de giderek yükselen ve savaşa son verilmesini sağlayan barış hareketi, bu gazeteciler olmaksızın gelişemezdi. Şimdi, Amerikan medyasının Tonkin Körfezi olayları sırasında yediği haltlardan bahsederken, o yürekli meslektaşlarımıza hürmetlerimizi göndermek borcumuzdur.

Kendilerinden ne kadar eminler...

Şimdi buyuralım gazetecilik mesleğinin Ağustos 1964'te kılınan cenaze namazına. (Gazetecilik, cenaze namazı pek çok kereler kılınabilen tek varlıktır.) Washington Post, 5 Ağustos 1964 günü, Tonkin Körfezi'nde olanları manşetinden nasıl duyurmuş okurlarına, bakın:

"Amerikan uçakları, destroyerlerimize ikinci saldırıdan sonra Kuzey Vietnam'ı vurdu; yeni saldırıları önlemek için harekete geçildi."

"İkinci saldırı"dan ne kadar rahat bahsediyor? Tıpkı New York Times kadar rahat:

"Tonkin Körfezi'nde Amerikan destroyerlerine saldırının tekrarlanması üzerine Başkan Johnson savaş gemilerine ve Kuzey Vietnam'daki çeşitli destek tesislerine karşı misilleme emri verdi."

Ama ikisi de Los Angeles Times kadar olamıyorlar, çünkü belli ki o sırada kendini vazife aşkına kaptırmış olan bu gazete, Amerikalıları, "komünistlerin, uluslararası sularda seyreden Amerikan gemilerine saldırmakla düşmanlıkları şiddetlendirdiği gerçeğiyle yüzleşmeye" çağırmış, yemeyip içmeyip.

Deniz savaşı olmuş, haberimiz yok

Saygın Time dergisi, anca 14 Ağustos'ta el atabilmiş hadiseye; ve döktürmüş hikâyesini:

"En az altı taneydiler; Rus yapımı Svatov hücumbotları..."

Life'ın da (14 Ağustos) ondan geri kalmayacağını tahmin edersiniz:

"Gece 22.15'te, Maddox birçok torpilden kaçmayı başardı ve kendisine saldıran botlardan birini batırdı."

Newsweek'siz olmaz herhalde (17 Ağustos):

"Torpiller vızır vızır geçiyordu, bazıları destroyerin direklerinin 30 metre uzağından. Bir hücumbot alevler içinde kaldı ve battı."

O gece bu uydurulanların yaşanmış olması gereken yerde bulunan pilot James Stockdale, kitabında, medyanın olayı bir "büyük deniz savaşı" haline getirmesinden yakınmakta haksız mı?

Peki, Amerikan basını niye böylesine âlet etmişti kendini hükümete? The War Within: America's Battle Over Vietnam kitabının yazarı Tom Wells'e göre, ilk neden, medyanın genellikle kaynak olarak resmî yetkililere bağımlı oluşu. İkincisi de, "ulusal güvenlik" mevzuları sözkonusu olduğunda resmî açıklamaları sorgulamaya gönülsüz duruşu.

Aa! Ne ayıp! Biz hiç bilmeyiz böyle şeyler!

Meğer yanlış deşifre edilmiş

Amerikan medyasının resmî kaynakları sorgulamayışının yolaçtığı manipülasyona güzel bir örnek, Tonkin Körfezi'nde aslında hiç gerçekleşmemiş bulunan "ikinci saldırı"yla ilgili bir ayrıntı. Kongre'yi ve kamuoyunu "ikinci saldırı"nın gerçekliğine inandıran "olgulardan" biri, 4 ağustos 1964 günü, ABD istihbarat servislerinin "baba"sı NSA'nın (National Security Agency), Maddox destroyerini saldırı ihtimaline karşı uyardığı bilgisiydi. E, NSA haber almış, uyarmış, sonra da, "nitekim" saldırı olmuştu. Taşlar yerli yerindeydi.

Ancak taşların başka başka yerlere ait olduğu sonradan anlaşılacaktı. 1972 yılında, NSA Başkan Yardımcısı Louis Tordella, Tonkin Körfezi olaylarına ilişkin birtakım gerçekleri açıkladı. NSA'nın 4 ağustosta (yani "ikinci saldırı" günü) Maddox'a yolladığı "saldırı tehlikesi" uyarısı, meğer 2 ağustostaki ilk saldırıya ilişkin mesajın deşifre edilmesine dayanıyormuş.

Dahası var: McNamara'nın "kesin kanıt" dediği şey, meğer Kuzey Vietnamlıların ilk saldırıda verdikleri kayıplara ilişkin telsiz konuşmalarının deşifre edilmesinden ibaretmiş.

Bunlar, ABD politikasına yön veren en üst düzeydeki insanların önüne konmuş, onlar da zaten aradıkları fırsatı bulmuş olmanın coşkusuyla her şeyi ezip geçmişlerdi.

Dönemin CIA başkan yardımcısı Ray S. Cline'ın 1984'te U.S. News and World Report'a söylediği gibi, o dönemde bu tür pek çok istihbarat yanlışları yapılmış. Ama, şekilde görüldüğü üzre, bu "yanlışlar", son derece gergin ve nâzik bir durumda olabildiğince süratli hareket etmek isterken meydana gelen kaçınılmaz tökezlemeler ve sakarlıklardan ibaret değil. Bazen yanlışlar bilinçli yapılıyor, bazen de bunlar, kamuoyundan gizledikleri birtakım politikaları uygulamaya koyabilmek için fırsat arayan politikacıların elinde, pek elverişli araçlara dönüşüveriyor.

Bu arada medya kuruluşları, kâh eline geçirdiği her bilgi kırıntısını rakiplerinden önce satabilme ihtirasıyla, kâh bile isteye, yetkililerle işbirliği içinde, yanlışlardan ve yarı-doğrulardan oluşan hikâyeler kurarak kamuoyunu olmadık yerlere sürükleyebiliyor.

"Doğruyu pekâlâ bulabilirlerdi"

The Uncensored War'ın yazarı Daniel Hallin, 1964 ağustosunda medyanın sadece resmî kaynakların kurbanı olmadığını düşünüyor. Gazetecilerin masumiyetine inanmıyor belli ki. Tonkin Körfezi olaylarıyla ilgili olarak resmî açıklamanın yanlışlığını ortaya dökecek pek çok bilgi o sırada vardı, ama bunlardan yararlanılmadı, diyor: "ılk olaydan bir gün önce, Hanoi, Laos hava kuvvetleriyle Güney Vietnam donanmasının topraklarına yaptığı saldırıları protesto etmişti. O sırada Güney Vietnam kuvvetlerinin, ABD desteği ve yönetiminde Kuzey Vietnam'a yönelik örtülü operasyonlar yürüttüğü genel olarak biliniyordu."

Wizards of Media Oz: Behind the Curtain of Mainstream News ve The Trouble With Dilbert: How Corporate Culture Gets the Last Laugh adlı kitapların yazarı Norman Solomon, Tonkin Körfezi haberlerinde hükümet tarafından yanıltılan basının daha sonra, birtakım gerçekler ortaya çıktığında, önceki haberleriyle ilgili en küçük bir düzeltme, yanlışları giderme çabası göstermeyişine takılmıştı. Kendince bir soruşturma yaptı ve sonra şunları yazdı:

"O zaman hepsini düzeltmek lâzım"

"...Bu yaz, Washington Post'un pek çok elemanına, gazetenin herhangi bir zaman, Tonkin Körfezi haberleri konusunda bir düzeltme yayımlayıp yayımlamadığını sordum. Sonunda bu soruya kesin cevap verebilen birine ulaştım. 1964 ağustosunda Washington Post'ta çıkan Tonkin Körfezi haberlerinin çoğunu yazmış olan Murrey Marder, 'Herhangi bir düzeltme yapılmadığı konusunda sana teminat verebilirim,' dedi. 'Eğer bir düzeltme yapılacaksa, pratikte, Vietnam Savaşı hakkında herkesin yazdığı her şeyi düzeltmek gerekecek.' Marder, Kuzeylilerin meşhur Tonkin Körfezi saldırısından önce, ABD destekli Güney Vietnam donanmasının Kuzey Vietnam kıyıları boyunca uzanan adaları topa tuttuğunu hatırlıyordu. Ama propaganda makinesi var gücüyle işlemeye başlamıştı: 'Ben muhabir olarak herhangi bir şey yapamadan, Washington Post Tonkin Körfezi Kararnamesi'ni basmıştı bile.' Tonkin Körfezi ile ilgili haberlerin 'tamamı Beyaz Saray tarafından yönlendirildi', diyor Marder. 1946-1985 yılları arasında Washington Post'ta muhabirlik yapan bu tecrübeli gazeteci, 'Bu bir operasyondu,' dedi. 'Kamuoyunun bilinçli bir şekilde yönlendirilmesiydi...

Amerika'nın savaşa doğrudan girmesini meşrulaştıracak, Tonkin Körfezi Kararnamesi diye anılacak kararın aylar önce tasarlanmış olduğunu hiçbirimiz bilmiyorduk tabiî ki.' Marder şunları ekledi: 'Eğer Amerikan basını ve Kongre kendi işlerini doğru düzgün yapsalardı, Vietnam Savaşı'na girmiş olmazdık.'..."

Johnson hükümetinin bilinçli taktikleri, basının şüphecilikten uzak, sorumsuz davranışı veya gönüllü katılımı ile yaratılan skandaldan otuz yıl sonra, Körfez Savaşı sırasında, köşeyazarı Sydney Schanberg, gazetecileri "Lyndon Johnson bizi kendi fabrikasyonu Tonkin Körfezi olaylarıyla bombaladığı zaman nasıl bir soru sormazlar ve yumuşak başlılar korosu haline geldiğimizi unutmamalıyız" diye uyarıyordu. Schanberg sadece basını değil "geniş Amerikan kamuoyunun bariz unutkanlığını" da eleştiriyordu. Şöyle ekliyordu: "Biz Amerikalılar mutlak masumlarız. Her zaman hükümetin bize bu sefer doğruyu söylediğine inanmak için yanıp tutuşuyoruz."

Ben de, hiç mi hiç üstüne vazife değilken gönüllü olarak kendini psikolojik savaş faaliyetlerine angaje eden Türk medyasına maruz kalanlardan biri sıfatıyla, şunu sorarak bitireyim: Peki, biz niçin yanıp tutuşuyoruz?


  
YARARLANILAN KAYNAKLAR

* Prof. Edwin E. Moïse, "The Tonkin Gulf Incidents of 1964"

* Kim Weitzman, "The Relevance of the Tonkin Gulf Incidents:
U.S. Military Action in Vietnam, August 1964"

* Jeff Cohen & Norman Solomon , "30-Year Anniversary: Tonkin Gulf Lie Launched Vietnam War", Media Beat, July 27, 1994

* John F. McManus, "The Phantom Tonkin Attack", reprinted with permission from THE NEW AMERICAN magazine, October 24, 1988

* Johnny Farrell, "To Start A War: The Tonkin Gulf Incident and the Start of the Vietnam War"

* The Avalon Project at the Yale Law School, "The Tonkin Gulf Incident; 1964", "President Johnson's Message to Congress", "Joint Resolution of Congress H.J. RES 1145"

* Captain Ronnie E. Ford, "New Light on Gulf of Tonkin"

* The American War Library, "Notes On The Gulf Of tonkin Incident"

*"Account of the Tonkin Gulf Incident", USS TICONDEROGA CVA/CVS-14 uçak gemisi için hazırlanan web sitesi

*"The Gulf of Tonkin Incident"







Hiç yorum yok: