14 Temmuz 2013 Pazar

Yüksek Askeri, Sivil teknoloji üreten, borç ödeyen bir Türkiye’yi kim ve neden istemez? -Küreselcilere göre; “Türkiye Büyükçe Bir Tarım Ülkesidir.” Öyle kalmalıdır -canmehmet.com

Yüksek Askeri, Sivil teknoloji üreten, borç ödeyen bir Türkiye’yi kim ve neden istemez? (1)

“Silah ve diplomasi (yoluyla zorlama) yerine para ile diğer milletlerin “ümüğünü sıkacağız.”
Parayı, ekonomik dengeleri izlemeden hiçbir uluslararası meseleye doğru yorum getirmek mümkün değildir. Napolyon meseleyi ne kadar da güzel özetlemiştir? “Para… Para… Para!
Borcun neleri tetiklediği konusunda uykuda olanların gözünü açacak bilgileri, IMF ve Dünya Bankası kuruluş fikrinin ardında yatan beyin, yani, sistemin babası, kurucusu, Harry Dexter White vermektedir;

-“Silah ve diplomasi (yoluyla zorlama) yerine para ile diğer milletlerin “ümüğünü sıkacağız.”
IMF’in resmi kuruluş felsefesindeki görev tanımı ;
“Global finansal düzeni takip etmek, ödeme planları gibi konularda denetim ve organizasyon yapmak, aynı zamanda teknik ve finansal destek sağlamak, milletlerarası ekonomik meselelerle uğraşmak…”  şeklinde tanımlanmaktadır.
Anlaşılması gereken;
-“Kullanılan gücün askeri ve politik yerine finansal olması dışında, uluslararası işbirliği ruhundan ziyade, bir güç politikası operasyonunu yansıtıyor.” Olmasıdır.
Bu noktadan günümüze gelmeden önce ibret alınması için Osmanlının nasıl borçlandırıldığını ve borçlandırılarak nasıl sonlandırıldığının anlaşılmasa katkı için; Arşiv olabilecek kadar değerli bilgileri sunacak, devamında da cumhuriyet dönemine, bugünümüze gelinecektir.
Ve borç konusunda bir de küçük hatırlatma;
Eğer, aldığınız borçla, mevcut borcunuzu ve faizini ödemeye çalışıyorsanız, batışa giden yola girmişiniz demektir.
Tehlikeli olan, ülkeyi yıkılışa götüren budur.
Gittiğiniz yolun doğruluğunu belirleyen önemli kıstas; Borcunuzun miktarının; milli gelirinizin artışından fazla artmamasıdır.
İlk borçlanma teşebbüsü
“1850 de Osmanlı maliyesi ciddî bir buhran geçirmekte idi. Umumî efkâr telâşlı ve endişeli idi.
Üstelik de Rusya ile siyasî münasebetler kötüleşmekte ve harp ihtimalleri belirmekte idi. Sadrazam Mustafa Reşit Paşa, maliyede reform yapmak suretiyle para tedariki için vaktin elverişli olmadığı düşüncesinde idi.
Acil bir tedbir olmak üzere borç para alınması cihetine gidilmesini uygun gördü. Bir Paris Bankası ile bir Londra Bankası anlaşarak Osmanlı devletinin borçlanma isteğini karşılamağı kabul ettiler, imzalanan mukaveleye göre borç para tutan 55 milyon franktı. Bu 260 milyon kuruş tutuyordu. Bütçenin aşağı yukarı üçte bir kadardı; elli beş bin tahvile mukabil yirmi yedi yılda itfası kararlaştırılmıştı.
Mukavelenin yürürlüğe girmesi için padişah tarafından tasdiki gerekli idi.
Bu işlem yapılmadan, tahvilât Paris’te piyasaya çıkarıldı. bu olup bitti, İstanbul’da hayret ve endişe uyandırdı. Bu sıralar, Mustafa Reşit Paşa da Sadrazamlıktan uzaklaştırılarak yerine Âli Paşa getirildi. Borçlanma aleyhdarları padişah üzerine baskı yapmıya başladılar. Fethi paşa, Abdülmecit’e
-“Pederiniz iki defa Rusya ile muhabere etti. Bu kadar seferler aşurdu. Bonca gaileler geçirdi. Hariçten bir para istikraz etmedi. Zaman-ı hümayununuz asayiş Üzere geçmiş olduğu halde istikraza âlem ne der ?” demekle, padişah bundan müteessir olarak istikrazın men’ini iltizam buyurdu.”
Âli Paşa ile Fuat Efendi “Paşa” padişahı borçlanma hususunda ikna etmiye pek çok çalıştılar. Abdülmecit dayandı.
-“Ben bu devleti selefimden nasıl buldum ise halefime öyle vereceğim, eğer bu istikraz bozulmazsa saltanattan feragat ederim”
demek afetiyle istikrazı önledi. Mukavele feshedildi. Sonu baştan kestirilemeyen bu teşebbüs, devlete yirmi iki milyon kuruşa mal oldu. (1)

İlk Borçlanma
Devletin bir türlü düzene konulamayan malî durumunu 1854 de başlıyan Osmanlı-Rus harbi büsbütün kötüleştirdi. Harp ihtiyaçları için olağanüstü bir bütçeye ihtiyaç hasıl oldu. Yeni gelir kaynaklan aramaya durum elverişli degildi. İstikraza başvurulması artık bir zaruretti.
İngiltere ve Fransa ile, Rusya’ya karşı, bir İttifak imzalanmıştı. Bu iki devlet de Osmanlı İmparatorluğunun savaş arttırılmasında mutabık kalmışlardı. Babıâli’nin borç para alma teşebbüsünü desteklemiye karar verdiler.
Mukavele 24 Ağustos 1854 de Londra’da Palmer, Paris’te Goldschmid müesseseleriyle aktedildi. Buna göre Osmanlı devleti üç milyon yani aşağı yukarı 330 milyon kuruş elde edecekti. İhraç ’değeri yüzde seksen, faizi yılda % 5, re’sülmale mahsup akçe de yüzde bir idi.
Osmanlı hükümeti borçlanmaya karşılık olarak Mısır hazinesinden almakta olduğu paradan 30.000.000 kuruş gösterdi. Bu para, Mısır Hidivi tarafından doğrudan muayyen taksitlerle İngiliz veya Fransız Bankasına teslim edilecekti

İkinci borçlanma, “1855”.
İlk borç para Kırım muharebesi sona ermeden önce eridi. Her ne pahasına olursa olsun harbe devam etmek bir zaruret idi, önceleri yapıldığı gibi müsadere usulüne veya örfî vergilere başvurmak suretiyle para tedarikine imkân yoktu. Yeni bir istikraz yapmak tek çıkar yoldu.
Bu sefer, Roçild müessesesinden ihraç fiyatı yüzde 102 5/8 ve faiz haddi %4 olan ikinci bir istikraz yapıldı Bu istikraz Osmanlı devletine aşağı yukarı beş milyon İngiliz lirası yani 545 milyon kuruş getirecekti. İstikraza karşılık olarak da Mısır vergisinden serbest kalan paranın bir kısmı ile Suriye ve İzmir gümrük varidatının bir kısmı gösterilmişti.

Üçüncü borçlanma “1858”.
Evvelce alınmış olan borç paralar devlete gelir getirecek kaynaklara sarfedilmemişti. Devlet adamları da, maliyeyi ıslah edecek bir kifayette bulunmuyorlardı.” Islahat fermanıyla Avrupa’ya karşı hakka ve adalete dayanan bir devlet maliyesinin kurulacağı taahhüt edildiği için keyfî malî tedbirlerle hazine gelirini artırmaya da imkân kalmamıştı.
Bu durum karşısında bile devlet israf içinde yüzmekte idi. Mehtap âlemleri, lüks eşya kullanmak merakı arttıkça  artıyordu. Saray, masrafları için sarraflardan % 45 faizle para alınıp sarfediliyordu.
Padişahın tasarrufa riayet için verdiği emirlerle yaptığı tehditlerin hükmü ancak birkaç gün sürüyordu.
Bu durum karşısında kâğıt paranın kıymeti düşmüştü. Yüzlük altın yüz altmışa çıkmış bulunuyordu. Halk arasında vükelâya ve hatta padişaha ağır sözler söyleniyordu.
Elçiliklere imzasız mektuplar gönderiliyor ve bunlarda Abdülmecit’in tahttan indirileceği bile ifade ediliyordu.
Bu durumun içinden çıkmak için yeni bir istikraz akti devlet erkân, için en kolay çare gibi göründü.
Fakat Avrupa sermayedarları Osmanlı devletinin malî imkânlarından şüphe etmiye başlamışlardı. Babıâli, devletin malî itibarını sağlamak için, maaşlarda tasarruf yapmıya, bütçeyi hazırlamak için bir Meclis-i maliye teşkil etmiye karar verdi.
Yabancılar bu tedbirleri iyi karşılamakla beraber yeter görmediler. İngiliz elçisi Babıâli’ye hazinenin gelirini arttırmak için sunduğu bir projede, Avrupalıların düşünce ve tecrübelerinden istifade edilmedikçe devlet idaresini düzene koymak mümkün olmadığını işaret ederek yabancılara Osmanlı İmparatorluğunda, halkın tâbi olduğu şartlara göre mülk icar etme veya satın alma haklarının verilmesini teklif ediyordu.
Bu projenin tesiriyle olacak, Meclis-i maliyeye üç ecnebi delege alındı.
Meclis, vasıtalı ve vasıtasız vergilerin alınma usullerini ıslah etmiyi, kâğıt parayı kaldırmayı tetkik etti. Fakat pratik neticelere varamadı. Mamafih bütün bu çalışmalar ve bilhassa Osmanlı Bankasının kurulmuş olması yabancı sermayedarları bir dereceye kadar tatmin edebilmişti.
Bu sayede Londra’da Palmer ve ortakları müessesesi ile beş milyon İngiliz lirası değerinde hasılatı ile oktruva resminin senelik gelirinden bir kısmı gösterildi. Bu hasılâtın muntazam olarak tahsiline tahvil hamili tarafından seçilen delegelerin nezaret etmesi mukavele hükümleri icabındandı.
Bu hüküm Düyun-u Umumiye idaresinin ilk temel taşı demekti.

Dördüncü borçlanma “1860”
Artık devlet için borç para almak suretiyle yaşamak itiyat haline gelmişti. İç ve dış borçların tutan 1774 milyona ulaşmış bulunuyordu. Bu borçların faizleri ödenmediği takdirde iflas muhakkaktı.
1860;Babıâli yeni bir istikraz için Londra’ya başvurdu. İngiliz hükümeti aşağıdaki şartları koştu
1-Devletin tasarrufunda bulunan araziye, Osmanlı tebaasının tâbi olduğu şartlar dahilinde, yabancılara tasarruf hakkının tanınması,
2- Tahsil edilecek paraya karşılık bir istikraz aktedilmesi;
3- Vakıf sisteminin kaldırılması;
4- Osmanlı maliyesinin kontrolü için milletlerarası bir komisyon kurulması.
Babıâli bu şartları kabul etmedi ve istikraz için Paris’e başvurdu.
Banker Mires ile bu hususta bir mukavele imzalandı. %6 faizle dört yüz milyon frank Osmanlı hükümetine verilecekti. Bu istikraza karşı hükümet “Gümrük ve tuzlu balık rüsumunu, Filibe gülyağı resmini, Bursa ve civarı ipek aşarı ve gümrük hasılâtını Edirne ipek ve Midilli ve Karesi ve İzmit zeytin aşarını, Samsun ve civarı tütün ve gümrük resmini” ve daha başka resimleri karşılık gösterdi.
İstikraz piyasada iyi kabul görmedi. Ve türlü buhranlı safhalarla sona erdi. (2)
Yazılanlar özetlenirse;
Rusya, 1853 yılından itibaren Osmanlı Devleti üzerinde etki alanı kurma politikasını bırakarak, bu devleti yıkma politikası takip etmeye başladı. Bunu gerçekleştirebilmek için de kutsal yerler sorununu kullandı. Osmanlı Devleti, Hıristiyanlarca kutsal sayılan Kudüs ve çevresinde Katolik ve Ortodoks cemaatlerine çeşitli ayrıcalıklar tanımıştı. 1853 yılına gelindiğinde ayrıcalıklar konusunda Rusya ile Katolikliğin dünya çapında savunuculuğunu yapan Fransa çatışmaya başladılar. Rusya, Birleşik Krallık’a Osmanlının mirasın paylaşılması teklifinde bulundu. Ancak, çıkarları gereği Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünün muhafazasından yana olan Birleşik Krallık bu teklifi kabul etmedi.  Bunun üzerine Rusya, Osmanlı Devleti’ne bir ittifak teklifinde bulundu ve bu devletin sınırları içinde yaşayan Ortodoksların koruyuculuğunun Rusya’ya bırakılmasını önerdi. Osmanlı Devleti Britanya’nın da desteğine güvenerek Rus isteklerini reddetti. (3)
Bunların sonucunda, Bir tarafta İngiltere-Fransa- Sardinya Krallığı ile Osmanlı, Diğer tarafta Rusya olmak üzere (Kırım) savaş başlar. Savaşta Rusya yenilir ve masaya oturulur.
Ve Avrupalıların, (İngiliz-Fransız) Cinliği başlar!
Kâğıt üzerinde, savaşın galiplerinden olan Osmanlı Devleti, aslında savaştan çok büyük zarar alarak çıkmıştır. Çok pahalı olan bu savaşı yürütebilmek için Osmanlı devleti, ödeme yeteneğinin çok üstünde borç almıştır. Endüstrileşmeyi kaçırdığı için ekonomisi çağdışı kalmış olan devlet, bu borçların altından kalkamayacak ve 1881 yılında II. Abdülhamit döneminde
Duyunu Umumiye idaresinin kurulmasıyla, Avrupalı devletlerin mali denetimi altına girip, yarı sömürge olacaktır. (4)
Peki cinlik nerededir?
Savaş sebebi olarak Rusya’nın ortaya koyduğu azınlık hakları, masa başında İngiliz-Fransızlara bağışlanır!
Kişisel kanaatimiz;
‘Kırım Savaşı’na, İngiliz, Fransız, Sardinya ve Rusya’nın birlikte karar verdiği ve birlikte kurdukları bir tazgahtır.
Amaç, Osmanlının ekonomik olarak erimesi ve sanayi devrimini yapacak, para, insan kaynaklarının bitirilmesidir. Yaklaşık 8 yıl içerisinde Osmanlı ekonomik olarak adeta bitirilmiştir.
Bu savaş nedeniyle, Osmanlı gırtlağına kadar borçlanmış ve batmıştır.
Sultan Abdülmecit, borç alındığında, bağımsızlığın kaybedileceği konusunun üzerinde ısrarla durmasına;  ilk borçlanmadan çayılmasında ağır bir ceza ödenecek olmasına rağmen, kurulan (iç-dış) tezgâhla ve Osmanlı devlet adamlarının da işin içeririsinde olması nedeniyle sonradan borç alınmasına mani olunamamıştır.
Batı Cephesinde değişen bir şey (anlayış) bulunmamaktadır.
-İşte “Gezi parkı”…
-İşte, CNN Türkiye Muhabirinin attığı (ifade edilen) Twit..
-“Alışveriş yapmayın ekonomiyi durdurun!

Devam edecek…
Resim; http://www.hataygundem.com/antakya/dunya-bankasi-heyeti-antakyada-h8504.html
Kaynaklar;
(1)Osmanlı Tarihi, VI. Cilt, ıslahat fermanı devri 1856-1861, Ord. Prof. Enver Ziya Karal; birincisi bölüm, Paris antlaşmasının imzalanmasından Abdülmecid’in ölümüne kadar siyaset olayları (1856—1861) Sahife 210
(2) Osmanlı Tarihi, VI. Cilt, ıslahat fermanı devri 1856-1861, Ord. Prof. Enver Ziya Karal; birincisi bölüm, Paris antlaşmasının imzalanmasından Abdülmecid’in ölümüne kadar siyaset olayları (1856—1861) Sahife 211-212
(3-4) Anonim,
- See more at: http://www.canmehmet.com/?p=3649#sthash.0Mouj0tY.dpuf

Küreselcilere göre; “Türkiye Büyükçe Bir Tarım Ülkesidir.” Öyle kalmalıdır (2)

Gelişmesi yavaşlayan Avrupa'nın en son istediği, Türkiye'nin sanayileşmesidir.
İçerikte, Türkiye’nin bir Tarım Ülkesi olarak kalması, sanayileşmemesi için kapı arkalarında nasıl bir savaş verildiği anlatılmaktadır. Bunları öğrenmeden günümüzdeki olayları sağlıklı değerlendirmek mümkün değildir.
Konya’yı, “Buğday Ambarı” olarak biliriz değil mi? Size, Konya’da yerli motor ve traktör üretildiğini ve ihraç edildiğini söylersek inanır mısınız?
Vali İhsan Dede’nin tayini Konya’ya çıkar. Adet üzerine şehirdeki tesisler gezdirilir, sıra motor, traktör üreten tesistedir.
Vali tesisleri görünce,
- “Allah… Allah! Konya’da yerli motor, traktör mü üretiliyor!” ifadesi ile şaşkınlığını belirtir ve bunu basın yolu ile ülkeye duyurmak ister, ilgililer yayınlanmasını istemezse de, tesis ve üretimi ulusal medyada kamuoyuna duyurulur.
Duyurulması ile birlikte ibretlik hikâyemiz başlar…
Dört yıl önce Milli Gazete’nin Sorumlu Yazıişleri Müdürüydüm. Aynı gazetenin ilan müdürü Halil Gölve, Yardımcısı Metin Emanet ile birlikte TÜMOSAN’ı ziyarete gittik. Bize fabrikayı gezdiren ve imal ettikleri traktörleri göstererek,
“Bu güzel araçları kullandırmadan sizi buradan göndermem” diyen, 54. TC. Hükümeti’nin Çevre Bakanı ve o zaman TÜMOSAN’ın işletme koordinatörü olan Ziyaettin Tokar, sorularımızı şöyle cevaplamıştı:
İSTER HELİKOPTER YAPIN, İSTER TRAKTÖR
-Konya’ya TÜMOSAN’ı kim kurdu?
“Allah O’ndan razı olsun, Erbakan Hocam kurdu. TÜMOSAN öyle güzel bir tesis ki; ister helikopter imal edin, ister otobüs, ister tank yapın, ister traktör. Yani bugün Konya’dan sanayi kenti diye bahsediliyorsa; Konyalı bunu TÜMOSAN’a, yani Erbakan hocamıza borçlu. Bu başarı Erbakan’a mal edilmesin diye bu güzel tesis yıllarca atıl bırakıldı. Buraya genel müdür tayin edilen emekli albay Orhan Şahinoğlu’nun, telefonda birilerine “Merak etmeyin efendim, burada traktör imalatını durduracağım” dediğine bizzat şahit oldum”
TÜMOSAN’A ECEVİT DARBESİ
-Erbakan Hoca, bu fabrikayı nasıl kurmuş? 
1975′te Devlet Bakanı ve Başbakan yardımcısıyken kararname çıkarttırmış. Bu kararname ile devlet teşebbüsü olarak Makine ve Kimya Endüstri Kurumu (MKEK), Türkiye Zirai Donatım Kurumu (TZDK), Şekerbank, Türkiye Denizcilik Bankası ve Devlet Sanayi ve İşçi Yatırım Bankası’nın iştirakiyle, 100 Milyon TL sermaye ile Türk Motor Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi TÜMOSAN’ı kurdu. TÜMOSAN, sadece Konya’da değil, Türkiye’nin 11 vilayetinde motor, aktarma organları ve araç üretimi yapacak entegre tesisler olacaktı. Konya’da traktör ve traktör motorları, mesela İnegöl’de jip ve jip motorları (askeri araç) Niğde, Nevşehir, Mardin’de TÜMOSAN’ın branşları olacaktı.  TÜMOSAN, (Türk Motor Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi, Türkiye’nin ilk dizel motor üreticisidir.
GENEL MÜDÜR ŞAHİNOĞLU TELEFONDA: “BURADA TRAKTÖR YAPTIRMAYACAĞIM” DEDİ
-Bu saydığınız tesislerin yapılması gerçekleşti mi?
Gerçekleşmedi, çünkü Milliyetçi Cephe hükümetinden sonra Ecevit geldi, İşletmeler bakanlığı kuruldu. O sırada TÜMOSAN’ın 9-10 tesisi, yaptırılmadı. Yaptırılanlar da kapatıldı. Bir Konya’daki bugünkü TÜMOSAN ile bir de Aksaray kalmıştı. Aksaray’ı daha sonra Otomarsan satın aldı. Konya’daki TÜMOSAN’a da emekli albay Orhan Şahinoğlu’nu genel müdür tayin ettiler. O da burada üretimi durduracağını söyledi. O zaman ben de makine mühendisi olarak TÜMOSAN’da müdür idim. Genel müdürümüz Şahinoğlu, telefonda karşı tarafa: “Efendim, siz hiç merak etmeyin. Traktör fabrikasında önce imalatı durduracağım, sonra fabrikayı kapatacağım” derken şahit oldum.
KEÇECİLER BENİ TAYİN ETTİRDİ, ANAPLI İKİ BAKAN KARARNAMEYİ 12 AY İMZALAMADI
ANAP iktidarı döneminde Konyalı sanayiciler, TÜMOSAN’ın yeniden ihya edilmesini istediler. Çünkü Şahinoğlu traktör üretimini durdurmuş, motor üretimi de sekteye uğramıştı. 1992′de Mehmet Keçeciler beni buraya Genel Müdür olarak tayin ettirdi. Ancak tayin kararnamesini o zaman Sanayi Bakanı olan Şükrü Yürür 11 ay, ondan sonra gelen Kazım Rüştü Yücelen de 30 gün imzalamadı.
-Acaba niçin imzalamamışlar?
Çünkü benim Milli Görüşçü olduğumu biliyorlarmış.
 TRAKTÖR VE MOTOR  İMAL EDİLMİYOR, İŞÇİLER PERİŞANDI

-Sonra Keçeciler, Konyalıların tazyiki ile yeniden devreye girmiş ve kararnamenizi imzalatmış. Siz buraya genel müdür olarak geldiğinizde nasıl bir TÜMOSAN buldunuz?

Genel müdür olarak buraya geldim ki, 11 aydır işçi grevde. Traktör imalatı yok. İşçiler perişan. MESS rakip bir traktör fabrikasının sahibinin emrinde. O fabrika sahibi buranın kapanmasını istiyor. Biz TÜMOSAN olarak iş veren Sendikası MESS’e üyeyiz. MESS yetkilisi. “Siz İşçi Sendikası Öz Çelik İş ile görüşemezsiniz. Yetkili biziz” diyor.
-Bu durumda ne yaptınız?
Bu böyle olmaz dedik ve MESS’ten ayrıldık. Fabrikayı fatihalar okuyarak, kurbanlar keserek açtık. İşçiler bayram etti. Motor siparişleri iptal olmak üzereydi. Onları aldık. Traktör üretimi için makine ve tezgah var. Ama 10 sene traktör üretilmemiş. Traktör üreteceğiz dedik. Sermaye yok. Sanayi Bakanlığı müsteşarı Akın Çakmakçı ile görüştük. Bana dedi ki: “Evladım bu böyle olmaz. Sen bunu bir sene önce söylemen lazımdı”
KONYA VALİSİ İHSAN DEDE, YERLİ TRAKTÖRLERİ GÖRÜNCE, SEVİNCİNDEN “ALLAH” DİYE BAĞIRDI

-O zaman ne yaptınız?

Gençliğin verdiği heyecanla bize iş yapan sanayicileri topladık. “Bize parça gönderin, size 120-180 gün vadeli çekler verelim.” Sanayiciler dedi ki: “Çek vermenize gerek yok. Biz size 6 ay sonra ödemek şartıyla parça vermeye devam edeceğiz.” Konya esnafı ve sanayicisi gerçekten bize destek oldu. Sessiz sedasız traktör üretmeye başladık. Yaptığımız traktörleri dizdik. İşçiler seviniyor. Konya Valisi İhsan Dede beni ziyarete geldi. Traktör yaptığımızı görünce, sevincinden “Allah” diye bağırdı.
HÜRRİYET’İN HABERİ BENİ GÖREVDEN ALDIRDI
“Mahalli basını, ulusal basını çağırın. Gelsin, haber yapsınlar” dedi. Biz karşı çıktık, “Basını çağırmayın sayın Valim, biz memlekete hizmet olsun diye yapıyoruz” dedik. Vali Dede: “Olur mu öyle şey” dedi ve basını çağırdılar. Ertesi gün Hürriyet gazetesinde “İşte yerli traktör” haberi çıktı. O haber çıktıktan sonra benim TÜMOSAN’dan alınma kararnamem hazırlandı. TÜMOSAN traktör üretimine o zaman başladı ve devam ediyor. Türkiye’de şu anda traktör üretiminde 2. sıradayız. Birinci sırada Türk traktör.
TÜMOSAN KONYA’NIN VE TÜRKİYE’NİN GÖZBEBEĞİ
-TÜMOSAN’ın Konya ve Türkiye sanayindeki yeri nedir?
TÜMOSAN Konya Konya için değil, Türkiye için de önder kuruluştur. TÜMOSAN ayağa kalktığı zaman önce Konya sonra Türkiye ayağa kalkar. TÜMOSAN sekteye uğradığında Konya sanayii krize girdi. Yemen’e ihracat yapmışlar. Traktör başına 50 dolar indirim yaptıkları için sorumlular hakkında soruşturma yapılmış. Halbuki ihracat yapmak için değil 50 dolar gerekirse 500 dolar indirim yapabilirsin. 2004 yılının Temmuz’unda burası özelleştirildi ve fabrikayı Albayraklar satın aldı. Üretim adetleri 100’lü adetlerden 10.000’ler seviyesine yükseltildi..
Yılda 45.000 adet traktör ve 75.000 adet motor üretim kapasitesi bulunan şirketimizin 50-115 HP aralığında 3 ve 4 silindirli motorları ile yine aynı güç kategorisinde tarla ve bağ bahçe, 2WD – 4WD çekiş özellikli, kabinli ve tenteli olmak üzere 9 seride 170 farklı model traktörü bulunuyor. TÜMOSAN kendi traktörü üzerinde kendi motorunu kullanan ve Avrupa Birliği normlarına başarı ile uyum sağlayan sayılı üreticilerden biri. TÜMOSAN üretim yeri Konya’da 1.600.000 metrekare arazi üzerinde 82.000 metrekare kapalı alanda faaliyet gösteriyor.
-Fabrikanızda ne kadar insan çalışıyor?
TÜMOSAN olarak İSTANBUL SANAYI ODASI (İSO) değerlendirmesinde 185. sırada yer alan şirketimiz aynı zamanda Konya’nın 2. büyük sanayi kuruluşuna sahip. Üretim tesislerinde hali hazırda 100’ü beyaz yakalı, 255’i mavi yakalı toplam 355 personel görev yapıyor.
PAKİSTAN, NİJER, YEMEN, FİLİSTİN  VE KAZAKİSTAN’A MOTOR İHRAÇ EDİYORUZ
Yani, eskiden 3 misli personelle yılda 300 traktör yapılan yerde biz bir ayda yıllık üretimin 2 misli üzerinde ve üçte bir personelle yapmaya başladık. Pakistan’a yılda 24 bin motor gönderiyoruz. Onlar orada traktör yapıyorlar. Pakistan’dan sonra, Nijer’e, Yemen’e, Kazakistan’a ihracatlarımız oluyor. Türkiye’de 81 ilde bayi örgütümüzü tamamladık.
70 TEMEL TİP TRAKTÖR YAPIYORUZ
-Siz göreve geldikten sonra başka ne gibi değişiklikler yaptınız?
Mesela TÜMOSAN devletin iken yılda 3 temel tip traktör yapılırken, biz gelince 70 temel tip traktör yapmaya başladık. Biz bunlara ana tip diyoruz. Bunların çeşitleri de şöyle: Bir ana tipi aldığınız zaman; mesela onun bir normal tipi, çift çekerlisi, tentelisi, dar lastiklisi, geniş lastikli, farklı beygir gücü olanlar var.
İSTER TANK, İSTERSENİZ TANK MOTORU YAPALIM
-Yeni Şafak’ta sizinle yapılan röportajda diyorsunuz ki: “Erbakan Hoca’dan Allah razı olsun, öyle bir fabrika kurmuş ki; ister helikopter motoru yapın, ister traktör, ister kamyon, ister otobüs. Her şeye müsait. Bu doğru mu?
Doğrudur. Bugün de iddialıyız. Helikopterin motoruyla birlikte tamamını burada yapabiliriz. Geçenlerde Savunma Sanayi Müsteşarlığından bir ekip geldi buraya. Altay isimli yerli tank projesi var. “Burada tank motoru yapalım” dediler. Gülümseyerek dedim ki: “1970′li yılların sonlarında Erbakan hocam ‘Tank motorlarını yapalım, tank yapalım’ dediğinde başta medya bütün herkes ayağa kalkmıştı. ‘Siz ne yapıyorsunuz? Aklınız başınızda mı?’ Tank motoru yapmak için geldiler. İncelediler. Öyle bir çalışma da var.
-Yeterli teknik eleman var mı?
Eleman konusunda Konya, Türkiye’nin sanayi bakımından gelişen bir ili. İşçilik ucuz, kaliteli, dünyaya açılmış bir sanayi. Eleman, arazi, yerleşim, iletişim sıkıntısı yok.
-Konya’da arazi, eleman, yan sanayi, iletişim ve ulaşım var. Eksik olan ne?
Eksik olan helvacı.
-Helvayı yapacak olan siz değil misiniz?
Biziz tabii, dolayısıyla Konya’da yapılamayacak şey yok. Mercedes, Caterpiller, Chavrolet gibi ünlü markaların yedek parçaları Konya’da yapılıyor. İşçilik ucuz. Kira ucuz. İstanbul, Ankara ve Bursa gibi büyük şehirlerde iş alıyorlar, işin maliyetini kurtarabilmek için kendileri yapamıyorlar. Getirip Konya’da yaptırıyorlar. Konya’da yapılamayacak hiçbir şey yok. Onun için biz her zaman olduğu gibi ona talibiz. Mesela şu anda hibrit otomobillerin yapılması söz konusu. Güneş enerjisiyle çalışan otomobillerin yapılması söz konusu.
İSTENİRSE, OTOMOBİL DE YAPARIZ
-TÜMOSAN hibrit otomobil yapımına da talip mi?
Evet, eğer bizden istenirse, onları da yaparız. Bu konuda Sanayi bakanlığı’nın çalışmalarını duyuyoruz. Mercedes’in yurt dışında çalışan Türk asıllı mühendislerinin geliştirdiği projeler var. Başbakanın binip gezdiği otomobil üretimi yapılacak. Hidrojen enerjisiyle yapılacak otomobil motoru için 250 milyon dolar ayırmışlar. İddia ediyorum biz onu 50 milyon doların altında burada gayet rahat yaparız. Biz bu konuda iddialıyız. Önemli olan organizasyondur.
-Bu tür otomobillerin yapılmasına karar verecek olan siyaset mi?
Tabii ki buna karar verecek olan Sanayi bakanlığı, yani siyasettir. Başbakan ya da Sanayi Bakanı dese ki: “Bu otomobil TÜMOSAN’da yapılacak’. Onu da yaparız.” (1)
Peki, Küresel Sermaye bizim sanayileşmemizi çıkarlarına uygun görür mü?
Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, 2011’de ülkemizi ziyaretinde;
-“Büyük bir tarım ülkesi olan Türkiye için hammadde fiyatlarının düzenlenmesinin önemli olduğuna işaretle, Tarım, Gıda, Balıkçılık, Kırsal Kesim ve Bölgesel İdare Bakanı Bruno Le Maire ile Türkiye’ye geldiğini ifade ederek, bu konuda Türkiye’nin oynayabileceği çok önemli bir rolü olduğunu…”  açıklar.
Sarkozy Başkan özetle, Konya’yı “Buğday deposu” Türkiye’yi de “Büyük bir tarım ülkesi!” olarak görmek istediğini beyan etmektedir.
Konya’nın kendi pazarı (sömürgesi) olarak gördüğü Afrika’ya buğday yerine; Motor, Traktör satması, Başkan Sarkozy’nin (Özellikle de Almanya’nın liderliğini yaptığı Avrupa Birliğinin) herhalde istediği en son projedir.
Mevcut hükümetin, ülkemizde “Yerli otomobil” üretimi ile ilgili bir ciddi niyeti, çalışmaları olduğunu, üreteceklere de büyük destek vereceğini defalarca açıkladığı ve buna karşılık olarak;
Büyük Sermaye’nin de hükümetin bu davetine olumlu cevap vermediğini biliriz.
ASELSAN’da önemli projelerde çalışan genç mühendislerimizin başına neler geldiğini de…
Gelişmesi yavaşlayan Avrupa’nın en son istediği, Türkiye’nin sanayileşmesidir.
Yazılanların yorumunu, Lale Kemal’a ait yazıdan kısa özet vererek okuyanlara bırakıyoruz.
“28 Şubat’ın silah sanayii nihayet yargıda
Daha darbe girişimi iddialarından yargının hesap sormaya başlamadığı 2006 yılında, ağırlıklı 28 Şubat darbesine giden süreçte gerçekleşen silah alımlarında yolsuzluklar yapıldığı, ülke menfaatlerinin korunmadığına dair iddialarla ilgili bazıları şimdi 28 Şubat sanığı olan generaller ve bazı sivil şahsiyetler hakkında suç duyurusunda bulunulmuştu. Yüzlerce sayfayı bulan ve bu iddialara dayanak oluşturan çok sayıda gizli belge ekleriyle birlikte suç duyurusuna konu olmuştu. Ahmet Necip Boynueğri, devletin silah alımlarını gerçekleştirdiği iki kurumundan biri olan Savunma Sanayii Müsteşarlığı’nda (SSM) kurulduğu 1975 yılından itibaren elektronik mühendisi olarak çalışıyordu ve silah sanayiinde nasıl dışa bağımlı hâle getirildiğimiz iddialarını destekleyen yüzlerce sayfayı içeren suç duyurusunu, 2006 yılında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Genelkurmay Başkanlığı Askerî Savcılığı, Başbakanlık, Maliye Bakanlığı, Sayıştay dâhil pek çok kuruma yapmıştı. Ancak bu suç duyurularına ilgi gösterilmediği için işleme de konmamıştı” Yazının tamamı için bakınız;  http://www.taraf.com.tr/lale-kemal/makale-28-subat-in-silah-sanayii-nihayet-yargida.htm
**
Resim; http://www.zenartrend.com/yazarlar/gokalp-sofuoglu-1/turkiye-nasil-kurutulur
(1)Haber; Sayın Selami Çalışkan’a aittir. Yazının tamamı için bakınız; http://www.haber365.com/Haber/Yuzde_100_Yerli_TUMOSANin_Hikayesi/
- See more at: http://www.canmehmet.com/?p=3662#sthash.TQe46hkI.dpuf


Hiç yorum yok: