14 Temmuz 2013 Pazar

Yüzyıl önce Taksim Kışlası’nda hapsedilen Cin ‘Gezi Parkı’nda şişeden nasıl çıktı -‘Gezi Parkı’ demokrasi değil Küresel sermaye olayıdır. İşte ispatı -Küreselciler, ‘Gezi Parkı’nda Churchill’in vasiyetini mi yerine getirmektedir? - canmehmet.com

Yüzyıl önce Taksim Kışlası’nda hapsedilen Cin ‘Gezi Parkı’nda şişeden nasıl çıktı (1)

Cin'in şişeden çıkması kadar, oraya nasıl girdiği de önemlidir.
Bu yazı dizisinde; 100 yıl evvel bir darbe ile gasp edilen iktidarın, “Halkın eline tekrar mı geçiyor? Telaşı ile başlatılan olayların, düşünülenin aksine halk iktidarının kalıcı olmasını nasıl tetiklediği anlatılacaktır.
Başlamadan bir kez daha tekrar edersek,
-Geçmişi hatırlamayanlar, onu tekrarlamaya (yaşamaya) mahkûmdur. (1)
‘Gezi Parkı’na nasıl gelindi?
Taksim Kışlası,  İttihatçılar ve 31 Mart İsyanı;

Taksim Kışlası;
Taksim Kışlası’nın yapımına, Üçüncü Selim’in iktidar senelerinde, 1803′te başlanmış, bina bittiğinde Kapıkulu Askerlerinin topçu birliklerine tahsis edilmiştir.
Kışla, 1911′de Taksim Meydanı ile birlikte,  İngiliz, Fransız, Avusturya ve Türk ortakların kurduğu bir konsorsiyuma satılır… Yeni sahipler kışlayı ve meydanı ne olarak kullanacakları konusunda birkaç yıl boyunca karar veremezler. Satışı yapan Osmanlı hükümeti kararını 1917 Aralık’ında değiştirir, daha önce ödenmiş olan bedel karşılığında hem kışlayı, hem de meydanı geri alarak yeniden topçulara tahsis eder… Ve Kışlanın, 1939’da yıktırılıp yerine park yapılmasına karar verilir.
Taksim Kışlası neden yıktırıldı?
Araştırmacı yazar, Sayın Murat Bardakçı, (2) Taksim kışlasının 1939 yılında,”O zamanın hükümeti de, İstanbul’un belediyesi de neredeyse enkaz haline gelmiş olan ve hiç durmadan masraf çıkartan binadan kurtulmak için yıktırılmıştır” demektedir.
İttihat ve Terakki
İttihat ve Terakki Fırkası, Başlangıçta devletin anayasal bir düzene kavuşmasını amaçlayan gizli bir dernek olarak kurulan örgüt; anayasanın kabul edilip II. Meşrutiyet’in ilan edilmesinden sonra iktidarı denetleyen bir siyası parti (İttihat ve Terakki Fırkası) halini almış; 1912′de ise iktidar partisi olmuştur.
1908 Devrimi
Merkezi Selanik’te bulunan 3. Ordu’nun gerçekleştirdiği 1908 Devrimi’ni Selanik’te bulunan İttihat ve Terakki merkez komitesi organize etti. Cemiyetin Manastır merkezi, padişaha, Kanuni Esasi’yi yürürlüğe koymasını ve 26 Temmuz’a kadar Meclisi Mebusan’ın açılmasına izin vermesini isteyen bir telgraf çekti. Eyüp Sabri kumandasındaki Ohri Taburu ile Niyazi Bey komutasındaki Resne taburu 22 Temmuz gecesi Manastır’da birleşti ve Manastır Fevkalede Kumandanı olarak görevli bulunan Müşir Fevzi Paşa’yı dağa kaldırdılar. 23 Temmuz günü atılan 21 pare top atışı ile Manastır’da Meşrutiyet yönetimi İttihat ve Terakki tarafından ilan edildi. Durum, Yıldız Sarayı’na telgraflarla bildirildi. 23 Temmuz’u 24 Temmuza bağlayan gece Kanuni Esasi’nin yürürlüğe konmasına karar verildi ve resmi ilan ertesi sabah gazetelerde yayımlandı. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin hareketi, çetecilik yoluyla yönetimi ele geçiren ilk hareket olarak tarihe geçti.[10]
(10) Ali Erdem, İttihat ve Terakki, Eylül 2008
31 Mart Vakası
Nisan 1909′da cemiyete muhalif gazeteci Hasan Fehmi Bey’in Galata Köprüsü üzerinde kimliği belirsiz bir kişi tarafından öldürülmesi üzerine çıkan olaylar, İTC iktidarına karşı “31 Mart Vakası” olarak bilinen ayaklanmaya yol açtı. Bu ayaklanma Selanik’ten gelen askerî birlikler tarafından bastırıldı ve cemiyet eskisinden daha güçlü bir şekilde iktidara yerleşti.
31 Mart’ın sorumlusu olarak gösterilen II. Abdülhamit tahttan indirildi. Yerine getirilen V. Mehmet Reşat, iktidarın elinde bir kukla olmaktan ileri gidemedi. Ağustos 1909′da yapılan Kanun-ı Esasi değişikliğiyle siyasi güç, meclisin tekeline alındı.
Bir başka pencereden 31 Mart İsyanı (13 Nisan 1909)
İsyan, II. Meşrutiyet’in ilanından sonra İstanbul’da yönetime karşı yapılmış büyük bir ayaklanmadır. Meşrutiyetçi hareketin en güçlü kanadı olan İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin iktidarı tam olarak ele geçiremeyerek dolaylı bir denetim kurması, ve İngilizlerin İttihat ve Terakkicilere söz geçiremeyeceğini fark etmesi, politik istikrarsızlığa yol açmış, halk arasında da yaygın çalkantılar doğurmuştu.
Bu koşullar bazı muhalefet gruplarının kısa sürede İttihat ve Terakki’ye karşı İngilizlerin de desteğiyle birleşmelerine zemin hazırladı. Politik istikrarsızlık ve çatışmalar, İttihat ve Terakki’ye muhalefet eden tanınmış gazetecilerin ajanlar tarafından öldürülmesiyle daha da şiddetlendi.
Bununla birlikte İttihat ve Terakki içinde de sorunlar bulunmaktaydı,
-Teşkilatın İngiliz taraftarı Manastır kolu ile
-Alman taraftarı Selanik kolu arasında rekabet yaşanmakla, o dönemde Alman taraftarı Selanik kolu, azınlık durumuna düşen Manastır koluna üstün gelmişti.
Bu durum bu partinin Manastır kolunun bir kısmını da saf değiştirip muhalefet ile işbirliğine yöneltti. (3) Diğer taraftan İngilizlerin böyle bir ayaklanmayı teşvik etmesinin nedenide Berlin Antlaşması sonrası, Mısır’ın kendince işgali sonrası giderek kendi ekseninden uzaklaşıp, hızla rakibi Almanya eksenine doğru kayan ve II.Meşrutiyet sonrası da bu durumu sürdüren Osmanlı İmparatorluğu’nu kendi saflarına çekme isteğinden kaynaklanmaktaydı.(4)
İsyanın başladığı Taksim Kışlası
12 Nisan’ı 13 Nisan’a bağlayan gece, Taksim Kışlası’ndaki Avcı Taburu’na bağlı askerler subaylarına karşı ayaklanarak kendilerine önderlik eden din adamlarının peşinde Heyet-i Mebusan’ın önünde toplandılar ve ülkenin şeriata göre yönetilmesini istediler.
Hüseyin Hilmi Paşa hükümeti ayaklanmacılarla uzlaşma yolunu seçti ve hükümet üyeleri tek tek istifa etti.
İsyancıların kurduğu yeni hükümet İngilizler tarafından desteklendi.
Adliye Nâziri Nâzım Paşa İttihatçı Ahmet Rıza Bey sanılarak isyancılar tarafından linç edildi. Aynı şekilde Lazkiye mebusu Arslan Bey de gazeteci Hüseyin Cahid sanılıp öldürüldü. Tahsilsiz ve alaylı olan askerlere halk arasından cahil ayak takımından hamallar ve bazı dindar kimseler de din elden gidiyor propagadalarının etkisiyle katılmıştı. (5)
Ayaklanma Heyet-i Mebusan üzerinde de etkili oldu.
Hükümetin ve meclisin etkisiz kalmasıyla, II. Abdülhamid yeniden duruma egemen oldu. Ayaklanmayı başlatan muhalefet ise, herhangi bir programdan yoksun olduğundan önderliği elde edemedi.
İstanbul’da denetimi elinden kaçıran İttihat ve Terakki asıl güç merkezi olan Selanik’teki 3. Ordu’yu harekete geçirdi. Böylece ayaklanmayı bastırmak üzere Hareket Ordusu kuruldu.
Ayaklanmacılar 23 Nisan’ı 24 Nisan’a bağlayan gece İstanbul’a girmeye başlayan Hareket Ordusu’na başarısız bir direniş çabasından sonra teslim oldular…
Ayaklanmanın bastırılmasından sonra sıkıyönetim ilan edildi ve ayaklanmacıların önderleri Divan-ı Harp’te yargılanarak ölüm cezasına çarptırıldılar. Muhalefet hareketi önemli kayıplara uğradı.
Ama en önemli gelişme, Meclis-i Umumi Milli adı altında birlikte toplanan Heyet-i Mebusan ve Heyet-i Ayan’ın 27 Nisan’da II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesini, yerine V. Mehmet Reşat’ın geçirilmesini kararlaştırmasıydı.
Kışlanın 31 Mart İsyanı’ndaki rolü
Kışla 31 Mart İsyanı’nda önemli bir rol oynadı. İsyan 12 Nisan – 13 Nisan 1909 gecesi Taksim Kışlası’ndaki Avcı Taburu’na bağlı askerlerin subaylarına karşı ayaklanarak Meclis-i Mebusan’ın önünde toplanmalarıyla başladı ve 27 Nisan 1909′da II. Abdülhamit’in tahttan indirilmesiyle son buldu.
Gezi Parkı inşası
1940′ta şehir planlamacısı Henri Prost’un önerisi ile kışlanın yıkılması, yerine konut ve sosyal etkinlik alanları inşa edilmesi kararlaştırıldı. Kışlanın yıkımından sonra planlanan düzenlemelerin pek azı yapılabildi.
Kışla’nın yerine Taksim Gezi Parkı inşa edildi.
-16 Eylül 2011 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nin aldığı kararla yapının Kentsel Tasarım Projesi ile bir bütünlük içerisinde değerlendirilerek tekrar inşa edilmesi kararlaştırıldı.
-Fakat 17 Ocak 2013 tarihinde Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu yapının inşasına, Gezi Parkının İstanbul’un belleğinde yer ettiği gerekçesiyle onay vermedi.
-Bu karara İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu nezdinde itiraz edildi. Üst kurul, 1 Mart 2013 tarihinde bölgesel kurulun kararını iptal ederek Kışla’nın tekrar inşasına kesin olarak onay verdi.
-31.05.2013 tarihinde Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu tarafından Gezi Parkı’nda Topçu Kışlası yapımına onay veren karara İstanbul 6. İdare Mahkemesi yürütmeyi durdurma kararı verdi. (6)
Yazılanlar özetle;
-31 Mart Vakası (13 Nisan 1909) II. Meşrutiyet’in ilanından sonra İstanbul’da yönetime karşı yapılmış büyük bir ayaklanmadır. İngilizlerin İttihat ve Terakkicilere söz geçiremeyeceğini fark etmesi, Bazı muhalefet gruplarının kısa sürede İttihat ve Terakki’ye karşı İngilizlerin de desteğiyle birleşmelerine zemin hazırladı. Politik istikrarsızlık ve çatışmalar, İttihat ve Terakki’ye muhalefet eden tanınmış gazetecilerin ajanlar tarafından öldürülmesiyle daha da şiddetlendi.
-İstanbul’da denetimi elinden kaçıran İttihat ve Terakki asıl güç merkezi olan Selanik’teki 3. Ordu’yu harekete geçirdi. Böylece ayaklanmayı bastırmak üzere Hareket Ordusu kuruldu. Ayaklanmacılar 23 Nisan’ı 24 Nisan’a bağlayan gece İstanbul’a girmeye başlayan Hareket Ordusu’na başarısız bir direniş çabasından sonra teslim oldular…
-Ama en önemli gelişme, Meclis-i Umumi Milli adı altında birlikte toplanan Heyet-i Mebusan ve Heyet-i Ayan’ın 27 Nisan’da II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesini, yerine V. Mehmet Reşat…
Peki, Sultan 2. Abdülhamid tahtan neden indirilmiştir?
-Bunun cevabını bugün çok net olarak verebilmekteyiz.
-Elbette vatan topraklarını musevilere satmadığı, ülkenin borçlarını büyük oranda ödediği; ülkenin eğitimi başta olmak üzere (cumhuriyet yönetiminin sahiplendiği) birçok köklü reformlar yaptığı; tüm imparatorluğu telgraf ağı ile ördüğü,  ciddi manada demiryolu ve köprüler yaptırdığı için olmalıdır…
-Bunlarla beraber Sultan 2.ci Abdülhamid, Yahudilere, Filistin bölgesinde büyük paralar karşılığında toprak satmadığı için de önemli bir hedef olmuştur. Kendisini tahtan indiren ekipteki dört kişiden biri, Filistin’den toprak satmasını isteyen Musevi-Mebus, Emanuel Karasu’dur.
Emanuel Karasu Sultanın yanından ayrılırken özel kalem müdürüne;
-”Tekrar geldiğinde, bu kez Sultan’dan rica için gelmeyeceğini” de açık olarak ifade etmiştir.
-Ne kadar ilginç değil mi?
- “van münüt”
Devam edecek…
Resim; http://www.ssszmzh.org/news/dile-benden/
Kaynakça;
(1) Jorge Santayana
(2) Habertürk, 14.6.2013
(3-4) Mustafa Müftüoğlu-Yalan Söyleyen Tarih Utansın (Vikipedi’nin alıntılarıdır)
(5) Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, 31 Mart Hadisesi’nin İçyüzü, Yeni Dünya Dergisi (Vikipedi’nin alıntılarıdır)
(6) Anonim

‘Gezi Parkı’ demokrasi değil Küresel sermaye olayıdır. İşte ispatı (2)

Gerçekler topaldır, geçte olsa yerlerine ulaşırlar.
1908 İttihatçı hareketinin arkasında da; Sultan 2. Abdülhamid veya Meşrutiyet değil, Filistin, Selanik Sermayesi ve İstanbul’un haracı vardır. Enver Paşa Büyük Oyun‘u, gençliği ve hırsı nedeni ile göremez. Gördüğünde ise, acemiliğini itiraf eder. Ancak, herşey bitmiştir.
-“Biz sultan Abdülhamid’i anlayamadık; asıl günahımız işte buradadır paşam, sultan Hamid’i anlamamak…
-Yazık paşam, çok yazık!
-Siyonistlere alet olduk ve onların hiyanetine uğradık.”(1)
İngilizlerin liderliğinde kurgulanan (Büyük Oyun) sonucunda;
-Bir Cihan İmparatorluğun kafası koparılır,
-Savaşlarda okumuş tüm aydın-genç nüfus yokedilir,
-Ekonomi (azınlıkların bilinçli olarak  sürgün ettirilmesi ile)  ile iflas ettirilir,
-Büyük rezervlere sahip Petrol Sahaları kırk türlü oyunla gaspedilir,
- Ve yapılanlar gelişmiş batılıları tatmin etmemiş olmalı ki savaş;
-Top-tüfekle değil, Kültür çalışmalarıyla sürdürülür;
-Ve (gelecek) bir yüzyıl daha, devlet-halk kafa karışıklığı ile kaybettirilir.
Şimdi fotoğrafın daha net görülebilmesi için, gazetelerden kısa alıntılarla, önce Rahmetli Ecevit, arkasından da “Gezi olayları”na, günümüze dönecek; kısa açıklamalardan sonra kaldığımız yerden, 1908-1909 dönemi ile devam edeceğiz.
**
-“Bülent Ecevit’in en yakınındaymış gibi görünen bir “gazeteci” vardı hiç unutmam…
Bir gün sabah kalktım büyük gazetede, o gazetecinin yazısını gördüm…
Gözlerim faltaşı gibi açıldı…
Ecevit’in berbat durumda olduğunu, evinde yıkanmadığını, gömleklerini değiştirmediğini, hafızasının yerinde olmadığını, “yaşayan bir ölü” olduğunu anlattığı yazısına tanık oldum…
Ecevit‘in Başbakanlık yaptığı günlerdi…
Ulusal ve uluslararası sermaye, karteller, tröstler ve derin konsorsiyum
“Ecevit’in Başbakanlık’tan düşürülmesine çoktan karar vermişti…”
… Ecevit’in zorunlu nedenlerle Başbakanlığı bırakması gerektiğini” yazmaya başlamışlardı…
…“Tezgahlanmış Başbakan’ı indirme operasyonu” adım adım yürürlüğe konuyordu…

Çiğli’de, İstanbul’da gerçekleştiremedikleri suikasti nihayet yapacaklardı…
Ecevit aldığı ilaçların etkisiyle “Başbakanlık merdivenlerinden düşüyor, durup dururken evde ayağı takılıp kemiklerini kırıyordu…”(2)
**
“…Hastaneye yattığında bütün derisinde kabarmalar ve lekeler var. Cildiye uzmanları bunları önce bir hastalık zannedip incelemeye alıyor. Sonra görülüyor ki, bunlar iyi yıkanmadığı, iyi temizlenmediği için oluşmuş şeyler. Hastanede her tarafı güzelce yıkanıp paklanıyor, pamuklarla siliniyor. Cildinin temizlik sonrası aldığı renge Rahşan Hanım bile şaşırıyor…‘Meğer senin ne güzel tenin varmış Bülent’’ diyor.
Bülent Bey’in iyice uzamış ve bakımsız kalmış el ve ayak tırnakları da hastanede güzelce kesiliyor, temizleniyor. Ellerine bir güzellik geliyor, ayakları rahat ediyor.
Şimdi işin daha vahim bir boyutuna geliyorum. Başbakan’ın, hastaneye geldiğinde resmen ‘‘AÇ’’ olduğu görülüyor. Eksik ve yanlış beslendiği ortaya çıkıyor. Evinde yıllarca tek taraflı -çoğunlukla çay, bisküvi, kuru şeyler- ile beslenmiş. Bu durum kan tahlillerinde açıkça ortaya çıkıyor. Bu ‘‘açlık’’ ve tek taraflı beslenme nedeniyle, verilen bazı ilaçlar etkili olmuyor. Hastanede sıkı ve düzenli bir beslenme rejimi uygulanıyor. Sebze, meyve, diğer gıdalar, vitamin ve mineraller veriliyor. İlaçları düzenli içiriliyor ama bu düzen, eve çıkınca yine kaybolup gidiyor.
Akıllarda, aylardan beri bir soru var:
Ecevit bu durumuyla başbakanlık yapabilir mi?
Bu sorunun yanıtı şöyle veriliyor:
‘‘Beyinsel olarak yapabilir ama tekerlekli sandalye kullanması ve yanında sürekli doktorlar olması koşuluyla.’’ (3)
**
“…Bir içki lobisinin Amerika’yı nasıl etkisi altına alabileceğini, silah sanayiinin başkanlar üzerinde nelere kadir olduğunu yaşayarak ve görerek anladım…
Başbakan Erdoğan’ın alkol düzenlemesiyle ilgili kararını ben de dahil herkes öncelikle ideolojik açıdan ele aldık…
- “Alkol nerelerde kullanılmalı, nerelerde yasaklanmalı?..” falan filan…
Oysa milyarlarca dolarlık dev bir pazarda mücadele eden içki lobileri için hayat bu kadar basit ve ideolojik değil…
Kapitalistler ve sermaye, ideolojileri para kazanmak için kullanıyor, fakat kendisi hiçbir zaman ideolojik davranmıyor…
...İçki; sinema endüstrisinden, medya dünyasına, gazete sütunlarından, billboard reklamlara, “çağdaş bir yaşamın vazgeçilmez unsuru” olarak lanse ediliyor ve dünya pazarına öyle pazarlanıyor…
Çağdaş yaşamın vazgeçilmezi alkol, eğer sinemalarda, festivallerde, spor müsabakalarında, gazete sütunlarında, dergilerin kuşe baskılarında, özgür ve çılgın internet mecrasında kendisine yer bulamazsa hayatiyeti biter, sona erer…
Başbakan “içki reklamını yasaklayarak” milyarlarca dolarlık bu uluslararası lobinin en can alıcı damarına basmıştır…
Türkiye 76 milyon insanın yaşadığı bir pazar…
Gelişmekte olan bir ülke…
Sağlık bilincinin henüz Amerika’daki kadar gelişmediği, uzun yıllar “sağlık ile içki ve sigara bağlantısının kolay kurulamayacağı” bir ülke gerçeği…
Böyle bir ülkeden tası tarağı toplamak zorunda kalmanın, uluslararası içki lobisine neler yaptırabileceğini tahmin edemezsiniz…” (4)
**
1908-1909
Gizlilik Dönemi
“Komplocular (Jön Türkler), kısa zamanda etkinlik merkezi Selânik’te kurulu diğer bir kuruluştan, Masonluk’dan, yararlanabileceklerini düşündüler… Mason locaları bu şehirde, açıktan açığa olmasa bile, kesintisiz çalışmaktaydılar ve aralarında Abdülhamit’in devrilmesini sevinçle karşılayacakların sayısı hayli kabarıktı.”
“Dolayısıyla, Osmanlı Hürriyet Cemiyeti üyeleri, Selânik mason localarının davaları için biçilmiş kaftan olduğunu kısa zamanda farkettiler. Anlaşılan Cemiyet, mason localarının hemen hepsini toplantı yeri olarak kullanmış, masonlardan çoğuna kendi davalarını kabul ettirmiş ve masonların yeni adayları denemek için uyguladıkları yöntemlerin çoğunu benimsemişti. Öte yandan, Selânik masonlarıyla karşılaşmaları sonucu, Cemiyetin çalışmalarının hız kazandığı da anlaşılmaktadır.” (5)
**
“Önce, Ramsaur’un Masonluk’tan yararlanmanın Cemiyet’in kuruluşundan sonra düşünüldüğü fikrine katılmadığımıza işaret etmeliyiz.. ..Vardığımız kanı, daha Cemiyet kurulmadan, Masonluk içinde bunun fikriyatı yapılırken, localardan nasıl yararlanabileceği düşüncesinin belirmiş olduğu yolundadır. Cemiyete alınanla Masonluğa alınan arasındaki farklar, giriş farklılıkları, Cemiyet’in karma yapısı (mason olan ve olmayan), gizli evrakın büyük bir güvence altına alınması, özellikle Cemiyet’in bazı şubelerine hafiyelerin sızmasına karşılık bunların hiç tehlikeye düşmemesi, önceden tasarlanmış ve mükemmel bir örgütlenmenin gerçekleşmiş olduğunu gösteriyor. Bu da mason localarının görevlerinin önceden saptanmasıyla mümkündü.”  (6)
**
“…Selânik’te oturanların Masonluğu çekici bulmalarına şaşmamak gerek. Çeşitli millet ve inançlara sahip liberal düşünceli, eğitim görmüş kişilerdi Selânik’liler, oysa Türkiye’deki mutlakiyetin dünyada bir eşi yoktu. Masonluk ya da benzeri bir örgüte yaklaşmaları çok normaldi. Selânik’te bir çok Musevi vardı ve bunların çoğu masondu. Bu da Masonluğu
“Uluslararası Yahudilik” yoluyla dünyaya hakim olma çabası olarak yorumlayanlar için kuşkulu bir durum yaratıyordu.”
“Sonuç olarak, Jön Türk hareketini masonların ve Musevilerin hazırladıkları “dünya ihtilâli” nin bir parçası olarak niteleyen yayınların sayısı hayli kabarıktır.” (7)
**
“Kesin olarak söyleyebiliriz ki, Türk ihtilâli, hemen hemen tümüyle bir mason-Musevi komplosudur.”  (8)
**
“Jön Türk hareketi, İtalyan Büyük Doğusu’nun yönetimi altındaki Selânik mason locaları tarafından başlatılmıştır ve aynı makam daha sonra Mustafa Kemal’in başarıya ulaşmasına da yardımcı olmuştur.”  (9)
**
“1900 Yıllarında Fransız Büyük Doğusu, Abdülhamit’in devrilmesine karar verip, gelişmekte olan Jön Türk hareketini bu yöne çevirmiştir.” (10)
**
“Mustafa Kemal Vedata (?) locasına alınmıştı. Kendisini hoşlanmadığı bir hava içersinde buldu. Loca, uluslararası Nihilist bir örgüte bağlıydı. Yahudilere baskı yapan Rusya’nın kötülüğünden, Yahudilere zengin olma imkanlarını tanıyan Viyana’nın iyiliğinden söz eden hiç bir millete mensup olmayan adamlar vardı etrafta. Bunlar kaypak, güvenilmez, renkleri belli olmayan kişilerdi. Mustafa Kemal,…yıkıcı yeraltı faaliyetlerinde bulunan uluslararası bir takım örgütlerin ağına düştüğünün farkındaydı, ama bunların mahiyetini tam olarak bilmiyordu. Mason törenlerine de aldırdığı yoktu, bunlardan alayla sözediyordu.” (11)
**
“Hareketin asıl beyinleri Yahudi ya da Dönmelerdi. Selânik’in zengin Dönmelerinden ve Yahudilerinden, Viyana, Budapeşte, Berlin’deki uluslararası kapitalistlerden mali yardım görmekteydiler.” (12)
**
“1908 İhtilâlinin hazırlanışında masonlara daha fazla pay tanımak, eldeki belgelere aykırı düşer, çünkü ihtilâlin gerçek hazırlayıcıları olan Üçüncü Ordu subaylarının hepsinin mason olmadığı muhakkaktı; Selânik’teki bütün Jön Türklerin Masonlukla ilgisi olduğu iddia edilemez. İttihat ve Terakki Cemiyeti 1908′de gücünü, Selânik çevresindeki kırsal kesimden almaktaydı ki, Masonluk buralarda hiç de etkili değildi.” (13)
**
İttihat ve Terakki’yi kontrol eden kişiler, kendilerini mason localarının karmaşık ritüellerinin perdesi ardına gizlemekteydiler.” (14)
**
“Topluluk, yüzyılın başlarında kurulmuş olan İtalyan Carbonari cemiyetini örnek alarak örgütlenmiştir….Napoli’de geçirdiği günlerde, İbrahim Temo, bir arkadaşı eşliğinde bir mason locasını ziyaret etmiş ve Carbonari’nin İtalya tarihindeki rolü ve örgütlenmesi üzerine bilgi edinmişti ki, daha sonra, Türkiye’de benzer bir gizli cemiyet kurmaya karar verdiğinde, bu ziyaretin etkisi görülecektir.”
“Daha sonra “İttihat ve Terakki” olarak anılacak olan, ancak o zamanlar “Terakki ve İttihat” adını taşıyan ilk Jön Türk örgütlenmesi üzerinde Carbonari etkisi, üyelerin birbirlerini ancak kesirli sayılar olarak tanımalarında en belirgin olarak ortaya çıkmaktadır. Bu kesirler, örgütün her hücresine ve hücredeki her üyeye birer sayı vererek elde edilmekteydi…Örnek olarak, yedinci hücrenin beşinci üyesi “5/7¨ olarak tanınmaktaydı. Hareketin kurucusu olan İbrahim Temo “1/1¨ idi.”  (15)
**
“Baskının arttığı yerde özgürlükler konusunda konuşabilmek için gerekli ortamı Masonluk sağlamaktadır. Örgütün şemsiyesinin altındaki gizlilik ve art düşüncelerden arınmış şekilde konuşup dinleme olanağı güven verir. Türkiye’de de böyle olmuştur. Ancak burada, ırkların ve siyasal hedeflerin çeşitliliğinin mason çalışmaları için aşılmaz bir engel olduğu sanılıyordu…Oysa Masonluk ırk ve din farkına rağmen insanları birleştirmeyi amaçlıyordu.”
“Bütün bunlara rağmen, 1903′te Makedonya’da Sultan’ın baskısına tepki gösteren Jön Türklerden bazı masonlar Selânik’te partilerinin merkezini kurmayı başardılar. Jön Türk komitesinin propogandası Selânik’ten ülkenin her köşesine, vatanseverlikle dolu beyannameler yağdırdı ve gerçek Osmanlıları ülkeyi meşruti bir rejime kavuşturmak için savaşmaya çağırdı….Ve sonunda 24 Temmuz 1908′de ihtilâl patlak verdi.” (16)
**
“Baruh Kohen adındaki Volter’ci, özgür fikirli bir düşünür, 1880′den 1905′e kadar, Selânik’te bir havari gibi, fikir özgürlüğü vaaz etti. Havariliğini bazı arkadaşları ile kurduğu, İskoç Ritine bağlı bir İtalyan mason locasında sürdürdü. Bu loca bir kaç yıllık faaliyetten sonra kapandı. 1901 Kasım’ında “Macedonia Risorta” adıyla yeniden açıldı ve her inançtan insanları içinde topladı. İttihat ve Terakki’ye yataklık eden loca budur.” (17)
**
“Selânik’te, 1903 Yılında tek olan “Macedonia Risorta” nın yanına, 17 Eylül 1904′te Fransız “Veritas”, 1906′da İtalyan “Labor et Lux”, 1907′de Yunan Büyük Doğusu’na bağlı “Philippos”, İspanyol Büyük Doğusu’na bağlı “Perseverencia” ve Romanya Milli Büyük Locasına bağlı “Steaoa Saloniculiu” locaları kuruldu.” (18)
**
“Veritas’ın üyelerinin …..arasındaki en ilgi çekici kişi, Selânik’in en etkili Türkçe gazetesini kurmuş olan Fazlı Necip idi. İttihat ve Terakki’nin gizli faaliyetlerine aktif olarak katılıyordu. 1908 Temmuz’unda Cemiyet tarafından Selânik’teki eylemleri ve propogandayı düzenlemekle görevlendirilmişti.”  (19)
**
“Balkan’lardaki subaylardan en az ikibini İttihat ve Terakki’ye üyeydi.”  (20)
**
“Osmanlı ordusundaki 7000 subaydan 5000′i İttihatçıdır.”  (21)
**
“1909 Yılından itibaren, mason tartışması gündeme geldiğinde her İttihatçının mason olduğu şeklinde abartmalar bol keseden piyasaya sürülmüştür. Bunda bir gerçeklik payı olduğunu sanmak safdillik olur.”  (22)
**
“İttihat ve Terakki üyelerinin pek azı masondu. Zaten, ihtilâl sadece masonlara dayansaydı asla başarılı olamazdı.”  (23)
**
“Devrim öncesinde İttihat ve Terakki’nin ünlü ve ünsüz isimlerinden hangileri aynı zamanda masondu? Çok belirli isimler dışında kesin bir liste vermek mümkün değil. Talât (Paşa), Cavid, Manyasizade Refik, Mithat Şükrü, Naki, Kazım Nami, Cemal (Paşa), Hüseyin Muhittin, Faik Süleyman (Paşa), İsmail Canbolat hemen söylenebilecek isimler.” (24)
**
“Emmanul Karasso Efendi’nin hayatı güzel bir örnektir. Selânik’li bir Yahudi olan Karasso “Macedonia Risorta”nın Üstad-ı Azâm’ı idi ve Jön Türklere mason localarında toplanmayı önerenin o olduğu söylenir.”  (25)
**
“İttihat ve Terakki ile Masonluğun bağını kuran ve bunda önemli rol oynayan üç kişinin yaşam öykülerini incelersek, belki bu bağın niteliğine bir ışık tutabiliriz. Bu üç kişi, sonradan sadrAzâm olan Talât Paşa, Emanoel Karasso ve Manyasizade Refik Bey’lerdir.”
“…Üç mason-İttihatçı öncü arasında,…Masonluğa en ilkesel yaklaşıma sahip olanın Manyasizade olduğu söylenebilir. Ancak devrimciliğinin eylemci niteliği, masonluğunu çok ikinci planda bırakmıştır. Talât, kuşkusuz herşeyden önce devrimciydi, onda Masonluk Manyasizade’den de geri kalır. Karasso ise öncelikle masondu, ama kendi locasını İttihatçılara yataklık için açmakla o da ilk ikisinin çizgisine gelmiş oldu.”  (26)
**
“Cemiyetin gizli toplantılarından bir çoğu “Macedonia Risorta” locasında yapılmıştır. Fransa Büyük Doğusu’ndaki bir belgeye göre E. Karasso ihtilâlden önceki iki yıl boyunca cemiyetin gizli arşivlerini locada saklamayı kabul etmiştir.”  (27)
**
“Jön Türkler Makedonya garnizonlarındaki subaylar arasında yandaşlar bulmaya ve bir örgüt kurmaya başlayınca, …ünlü Emanoel Karasso efendinin tavsiyesiyle Yahudi locaları onlara kapılarını açtılar. Talât, Cavit, Dr. Nâzım, Bahattin Manastırlı ve daha bir sürü önemli Jön Türk böylece farmason oldular ve güven içinde, ismen İtalyan ya da İspanyol olan evlerde suikastlarını hazırladılar.”  (28)
**
“Cemiyet’in üyeler arası işaret ve parola sistemi ile üye giriş töreninin mason örneğini andırdığı ileri sürülmüştür. Gözü bağlı götürülüş, simgesel davranışlar, karanlıkta mesaj veren sesler, maskeli insanlar mason tekris töreninden esin almış olabilir. Ya da birbirini tanımak için sağ eli göğse koyup hilâl işareti yapmak da …Masonlukla bağlantılı görülebilir. Ancak iki kurumun hedefleri arasındaki büyük farkı göz ardı etmek olası değildir. Birinin teorik olarak evrensellik iddiasına karşılık, Cemiyet vatanseverliği ön planda tutmuştur. Giriş yemini, bayrak üstündeki Kur’an ve tabancaya el koyup “vatanı kurtarmak ve yükseltmek için icabında hayatını feda etme” sözünü içerir. Ayrıca, yine Masonlukla bağdaşmayacak, “yeminden dönmenin cezasını kabul” şartı vardır. Üyeler, hainler hakkında Cemiyet’in vereceği kararları infazı ve kendi haklarında verilebilecek karara da kanını helâl etmeyi bu yeminle peşinen kabul ederler. Bunlar kanıtlıyor ki, Cemiyet localardan tamamen farklıdır ve onları belirli bir amaç için kullanmaktadır.” (29)
**
“Padişah 23 Temmuz akşamı, …anayasanın yeniden yürürlüğe konması ve meclisin toplanması için gereğinin vilâyetlere bildirilmesi yolunda Dahiliye Nezaretini görevlendiren iradeyi çıkardı. Ve bu telgraflarla her tarafa bildirildi.” (30)
**
“…24 ve 25 Temmuz’da Selânik’te yapılan büyük gösteriler sırasında bütün obediyanslara bağlı masonlar yanyana bayrakları ile sokaklarda yürümüşler ve herkesce vatanın kurtarıcıları arasında alkışlanmışlardır. Aralarında en fazla alkış alanlar, başta Emanoel Karasso olmak üzere, Macedonia Risorta locasının üyeleriydi. Programda Karasso’nun bir nutku da vardı” (31)
**
“Jön Türklerin anayasaya doğru ilerlemesinde, Doğu’nun kapılarında yeşeren mason localarının tahrikleri az rol oynamadı.”
**
“…Jön Türklere destek veren Masonluk oldu. Selânik’teki mason locası Jön Türklerin genel merkezi oldu. Ordunun davaya kazanılması, para toplanması, Paris, Londra, İsviçre, İtalya ve dünyaya yayılmış sayısız sürgünün liderliğe gelmesi hep orada hazırlandı… Yazışmalar, mücadele kasası, üyeler ve komitelerle ilişkiler hep Selânik locasının kontrolundaydı. İttihat ve Terakki’nin liderlerinden biri olan Enver Bey haber ve mektuplarını localardan alıyordu…Selânik locası, bu tarihi anın temelini ve kıymetli belgesini oluşturan İttihat ve Terakki arşivini güvenli bir yere yerleştirmekle görevini tamamlamış oldu.” (32)
**
“Artık İttihatçı-mason bağlantısı sır olmaktan çıkmıştı. Le Temps gazetesi yazarı Jean Rodes’in Manyasizade Refik Bey’le yaptığı bir söyleşi (20 Ağustos 1908) konuya tam açıklık kazandırdı.” (33)
**
“Masonların, özellikle İtalyan masonlarının bizi mânen destekledikleri bir gerçektir. İki İtalyan locasının, “Macedonia Risorta” ve “Labor et Lux”, büyük yardımları dokundu, bize toplantı yeri sağladılar. Bize sığınak teşkil ettiler. Localarda mason olarak toplandık; zaten aramızda hayli mason vardı, ama asıl örgütlenmek için toplanıyorduk. Beraber çalışacağımız arkadaşlarımızın çoğunu da bu localardan seçtik, çünkü adaylarla ilgili soruşturmalarda masonlar çok titiz davranıyorlardı, eleme işlemini hemen hemen tümüyle üzerlerine almışlardı.” (34)
**
“Abdülhamit’in karşısındakilerin farmasonlar olduğu gürültüsünün kopması pek çok Türkte mason olma arzusunu yarattı ve ülkede Farmasonluk hiç bir zaman rastlanmadığı bir gelişme gösterdi.” (35)
**
“Mevcut Alman ve İngiliz locaları Jön Türklere el koymazdan önce, onları Fransa bayrağı altında toplamamız gerekiyor. Bu bakımdan acilen Istanbul’da bir loca kurulmalıdır. Alman politikasının kötü etkilerini bildikleri için bize canı gönülden iltihak edeceklerdir.”  (36)
**
“Kuşkusuz o andaki rağbet doğrudan Masonluğa değil, İttihatçıların bulunduğu mason localarınaydı. Nitekim Dumont herkesin Macedonia Risorta locasına girmeye çalıştığını belirtiyor.” (37)
**
“Jön Türklerin uyguladıkları fikirlerini aldıkları kaynak Kilise değildir. Dinci ve Kral’cı Fransa’nın değil, demokratik ve masonik Fransa’nın fikirleridir. Jön Türklerin çoğu masondur ve siyasal ilkelerini çıkardıkları kaynak da localardır.”  (38)
**
“İttihatçıların Selânik düzeyini bırakıp bütün ülke boyutunda bağımsız Masonluk düşünmelerinde mutlaka Devrimle birlikte karşılaştıkları şu veya bu ülkenin obediyansına katılma önerileri etken olmuştur…Bağımsızlıklarına aşırı bir tutkuları vardı. Kuşkusuz bu Masonluk konusunda da geçerliydi. Fransızın, İngilizin ya da İtalyanın etkisi altında görünmek istemiyorlardı.” (39)
Konu verilen bilgilerle biraz aydınlanmış olmalıdır.
Devam edecek…
Resim;http://www.habername.com/haber-ecevit-mucahit-pehlivan–74933.htm
(1) “Küller Altında Yakın Tarih” “Mustafa Armağan
(2) Reha Muhtar, Gazetevatan, yazının tamamı için; http://haber.gazetevatan.com/ecevite-de-aynisini-yaptilar/547325/4/Yazarlar/136
(3)Yazının tamamı için; Hürriyet gazetesi, 02.07.2002; Emin ÇÖLAŞAN, Ecevit’in bilinmeyenleri (Acı gerçekler)
(4) Reha Muhtar, Gazetevatan, Yazının tamamı için bakınız; http://haber.gazetevatan.com/uluslararasi-icki-lobisi-ve-tayyip-erdogan/547616/4/yazarla
(5) E. E. Ramsaur, Jön Türkler ve 1908 İhtilâli
(6)Orhan Koloğlu, İttihatçılar ve Masonlar
(7)E. E. Ramsaur, Jön Türkler ve 1908 İhtilâli
(8)The Morning Post (London 1920), The Cause of World Unrest
(9) Nesta H. Webster, Secret Societies and Subversive Movements
(10)Friedrich Witchl, Weltfreimaurei, Weltrevolution, Weltrepublik
(11)Harold Armstrong, Grey Wolf: Mustafa Kemal, An Intimate Study of a Dictator
(12)R. W. Seton-Watson, The Rise of Nationality in The Balkans
(13)E. E. Ramsaur, Jön Türkler ve 1908 İhtilâli
(14) Harold Armstrong, Grey Wolf: Mustafa Kemal, An Intimate Study of a Dictator
(15)E. E. Ramsaur, Jön Türkler ve 1908 İhtilâli
(16) Albert Emanoel Karasso, Rivista Masonnica’da Aralık 1913′te yayınlanan makale
(17)Joseph Nehema, Histoire des Israelites de Salonique
(18-19)Orhan Koloğlu, İttihatçılar ve Masonlar
(20) Şevket Süreyya Aydemir, Enver Paşa
(21) Eugene Lautrier, Figaro Gazetesi (11 Ağustos 1908)
(22) Orhan Koloğlu, İttihatçılar ve Masonlar
(23) Sir Edwin Pears, Forty Years in Constantinople 1873-1915
(24)Orhan Koloğlu, İttihatçılar ve Masonlar
(25) E. E. Ramsaur, Jön Türkler ve 1908 İhtilâli
(26) Orhan Koloğlu, İttihatçılar ve Masonlar
(27) Paul Dumont, 20. Yüzyıl Başlarında Selânik’teki Fransız Obediyanslarına Bağlı Masonluk
(28) İngiliz Arap Bürosu Raporu, Arap Bulletin No.23 (26 Eylül 1916), Notes on Freemasonry
(29-30)Orhan Koloğlu, İttihatçılar ve Masonlar
(31) Paul Dumont, 20. Yüzyıl Başlarında Selânik’teki Fransız Obediyanslarına Bağlı Masonluk
(32) Giornale d’Italia (12 ağustos 1908)
(33)Orhan Koloğlu, İttihatçılar ve Masonlar
(34) Le Temps Gazetesi (20.08.1908), Manyasizade Refik Bey ile röportaj
(35)Sir Edwin Pears, Forty Years in Constantinople 1873-1915
(36) Grand Orient de France arşivleri, Prrodos locası üyesi Marakyan’ın 27 Temmuz 1908 tarihli mektubu
(37) Orhan Koloğlu, İttihatçılar ve Masonlar
(38) Acacia (Fransız Mason Dergisi) Kasım 1908 sayısı
(39) Orhan Koloğlu, İttihatçılar ve Masonlar
İle,
“JÖN TÜRKLER VE MASONLUK” İttihat ve Terakki: Masonlukla Bağlantısı var mı?.. Makale Yazarı: Derleme-Aktarma Thamos  Derleyen: Thamos (GEOMETRİ)
- See more at: http://www.canmehmet.com/?p=3574#sthash.ckeT5JVc.dpuf

Küresel sermaye’nin medya üzerinden yalan operasyonu Fransız ihtilaliyle başlar. (3)

gezi parkı olayında SEMBOL! Olan; "Siyahlı kadın’ olarak bilinen Kate Mullen BBC Türkçe’den Mahmut Hamsici’ye kimliği ve gerçekleştirdiği eylemle ilgili konuştu. ‘Değişim programı öğrencisiyim’ Cullen Avustralyalı bir öğrenci olduğunu söylüyor. Sydney’de sosyoloji okuyormuş. 21 yaşında bir Avustralyalı. Üniversitede okurken resepsiyonistlik gibi yarı zamanlı işlerde çalışıyormuş." Ve... geçerken gösterileri merak etmiş, olaylara böylece karışmış, o an orada fotoğrafçı da tesadüfen geçiyormuş... mış... mış..." Koç üniversitesinde değişim öğrencisi" imiş... miş... miş!'
İbret için içerikte, CNN’in Irak işgaline çanak tutan yalanlarıyla birlikte, “gezi parkı” yalanları da sıralanmaktadır. Sel gidecek, kum kalacak, bakalım bu yalanların altında kimler kalacaktır?
“ABD´de Kamu Dürüstlüğü Merkezi´nin tespitlerine 2003 Irak Savaşı´nda Başkan Bush ve ekibi tam 935 yalan açıklamada bulunmuşlardı. Bu haberlerde en çok kullanılan kanal CNN´di. (1)
CNN ve Petrole batan karabatak,
-1991 Körfez Savaşı döneminde aylarca ekranda gitmeyen, petrole bulanmış can çekişen karabatak görüntüleri vardı. Habere göre Saddam Kuveyt´i bombalamış ve denize dökülen petrol sonucu karabataklar bu hale gelmişti. Halbuki haberi hazırlayan ve CNN´den bunu kullanmasını isteyen Pentagon´du.
-Dış İşleri Bakanı Colin Powell´in Irak´ta kimyasal silah olduğu ve Saddam Hüseyin´in El-Kaide bağlantılarıyla ilgili yalan ve fabrikasyon haberler CNN üzerinden bütün dünyaya duyurulmuştu.
-1 Nisan 2013´te eski CNN çalışanı Amber Lyon, kanalın kendisinden ısmarlama haber istediğini açıkladı. Lyon bunun sebebini sorduğunda CNN yetkililerinin ´ABD yönetimi böyle istiyor´ dediğini belirtti. Lyon özellikle Irak ve Suriye´deki durumu yetkililerin kendisinden abartarak vermesini istediğini söyledi. Lyon ayrıca İran´a karşı askeri bir müdahaleyi meşru kılmak için kamuoyuna yönelik haberler yaptıklarını ve bunun için CNN´in ABD yönetiminden büyük paralar aldığını da iddia etti.
*
-Körfez Savaşı´nda Saddam´ı kötülemek için 15 yaşındaki bir kızı kullanıp, bebeklerin kuvözde ölüme terk edildiği yalanı CNN´e ait. 15 yaşındaki Kuveytli bir kız gönüllü olarak çalıştığı hastanenin Iraklı askerler tarafından baskına uğradığını ve bebeklerin kuvözlerden alınarak yerlere atılıp ölüme terkedildiğini söylüyordu. George Bush savaşa bahane oluşturmak için her fırsatta bu hikayeyi kullandı.Halbuki 15 yaşındaki kız o hastanede hiç bulunmamıştı. Kuveyt´in Amerikan büyükelçisinin kızıydı. Adı da Nayirah el-Sabah´tı.
Gerçek ortaya çıkana kadar ABD Irak´ı bombalamaya başlamıştı bile. (2)
*
CNN international’ın  Kazlıçeşme yalanı
CNN International internet sitesinde “Türkiye’de hükümet karşıtı protestolar” başlığı attığı haberine AK Parti’nin Kazlıçeşme’de yaptığı mitingdeki kalabalığın fotoğrafını koydu. Başbakan Erdoğan’ı desteklemek için Kazlıçeşme’de toplanan yüz binlerce kişiyi dünyaya Gezi Parkı eylemcileri olarak gösterdi.
*
Bu da Alman Medyasının yalanı
Alman gazetesi’nin yalanı
Almanya’da yayın yapan Morganpost gazetesi, İstanbul Taksim’deki Gezi Parkı protestolarını konu alan haberinde, eli bağlı bir kadına tekme vuran polis fotoğrafı koyarak, bu polisin Türk polisi olduğunu iddia etti. Bu olayın Amerika Birleşik Devletleri’nde 2009 yılının mayıs ayında gerçekleştiği ortaya çıktı. Kadını tekmeleyen polis Lincoln Emniyet Müdürlüğünde çalışan Edward Krawetz isimli  Amerikalı bir polis.
*
Ve Twitter’da gezi parkı yalanları
Sahte hesaplarla ortalığı karıştırdılar
-Eylemlerin ilk gününden beri yalan haberlerle ortalığı karıştıran provokatörler de Türkiye’yi  ayağa kaldıracak provokasyonlara imza attı. Bazı provokatörler CHP Gençlik kolları sahte hesabını kullanarak, sağlık sitelerinden alınan ve asit yanığını anlatan fotoğrafları yayarak, “Polis TOMA’lardan üzerimize asit püskürtüyor” yalanına imza attı. Provokatörler bu fikre inandırmak için Gazze’de İsrail saldırısında yanan bir çocuğun resmini kullandı.
*
-CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün Taksim olaylarında polisi suçladığı fotoğraf, Arap baharına ait olduğu ortaya çıktı.  Bir provokasyon daha emeline ulaşamadı. CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün Taksim olaylarında polisin şiddet uyguladığını iddia ederek yaydığı fotoğraf da yalan çıktı. Açıklamayı İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu Twitter hesabından yaptı.
*
Gezi Parkı’nda başlayarak birçok şehre sıçrayan eylemler beraberinde bilgi kirliliğini de getirdi. İşte Fatih Çipil adlı bir kullanıcı tarafından derlenen o 17 yalan.
1) Bülent Arınç’ın oğlu gezi parkına açılacak olan AVM’ye ortak: Bu iftira çıktıktan sonra açıklamalar geldi bu olayın aslı yok.
2) Panzerle ezilen genç resmi: En çok tepki çeken fotoğraflardan. Olayın aslı yabancı bir ülkede bot motorundan yaralanan bir kişi.
3) Sosyal medyalara erişim engellendi: Bu bugün çıkan bir yalandı. Ancak Taksim’de 3g bağlantısının zaman zaman kesildiği doğru.
4) Binlerce polis istifa etti yalanı.
5) İstanbul Emniyet Müdürü görevden alındı: Ntv_sondakika adıyla açılmış bir fake hesabın uydurmasıydı.
6) Polisin gerçek mermi kullanması: Böyle bir durum gerçek değil ancak polisin plastik mermi kullandığı doğru.
7) Videodaki Kerem Can Karakaş’ın ölmesi: Videodaki cesaretli eylemci yaşıyor. İsmi Kerem Can Karakaş değil. Kerem Can daha önce trafik kazasında ölen bir kişi.
8) Köpeğe biber gazı sıkan polis: Bu foto daha önce de vardı şu günlerde çok paylaşıldı. Fotoğraftaki kişiler İtalyan polisi.
9) Çarşı grubunun bir tomayı ele geçirmesi: Habere göre çarşı grubu TOMA’yı ele geçirip polisleri kovalamış. Bu da yalan haberlerden biriydi.
10) Polislerin ilaçlı suyla göstericileri bayıltması yalanı.
11) Haber kanallarının fake hesabı: Birçok haber kanalının fake hesabı açıldı. Provoke edici söylemleri anında yayıldı. .
12) Eylem 48 saat daha devam ederse Anayasa Mahkemesi hükümeti düşürülebilir yalanı uydurulmuştur
13) Eylemlerde Portakal Gazı Kullanıldı: Portakal gazı Birleşmiş Milletler tarafından yasaklanmış bir gazdır.  , zararları büyük bir kimyasal silahtır. Topluma müdahale için böyle bir gazı kullanmak intihardır, kimse göze alamaz. CNN tarafından doğrulandı diyenler vardı. Ireport olarak CNN’in sitesinde yayınlandı fakat, Ireport’lar normal kişiler tarafından yayınlanır.
14) Beyaz Show: Beyaz eyleme gittiği için kanal tarafından sözleşmesi iptal edilerek tümden yayından kaldırıldı. Beyaz Show sadece bu haftalığına iptal edilmiştir.
15) Eylemcilerin köprüden geçiş fotoğrafı yerine 2012 maraton fotoğrafının paylaşılması.
Olayın aslı böyle değil işte köprüden geçenlerin gerçek fotoğrafı
16) Cnn International’ın; Cnn Türk’ün duyarsız alıp direniş haberlerini vermediği için isim hakkını fesh etmesi: Resmi hiç bir yerde böyle bir açıklama yok.
17) Eylemciler Başörtülü Bayanlara Saldırdı: Bu da yayılan haberler arasındaydı. Eylemde başörtülüler vardı ancak böyle bir olay yaşanmadı.
*
İç savaş çağrısı yaptılar
-Yine CHP’nin hesaplarını kullanan provokatörler, tüyler ürperten başka bir mesaj yayınladı. Aynı hesaptan, “İç savaş çağrısı yapılarak”, tüm il ve ilçe teşkilatlarının yollara döküldüğü duyurusu yapıldı.  CHP Gençlik Kolları’nın twitter üzerinden yazdığı mesajlar, onbinleri sokağa döktü.
-Bir Başka grup ise oyununu AK Parti Gençlik kolları üzerinden oynadı. AK Parti Gençlik kolları twitter hesabı üzerinde yapılan photoshop çalışması sonucu, “Çocuklara gaz bombası atılmasına sessiz kalamazdık. Biz artık yokuz” mesajı atıldığı yalanı ortaya atıldı. Bu mesajın da yalan olduğu kısa sürede ortaya çıktı.
*
Geçiş üstünlüğü haberi
AK Parti İstanbul İl Başkanlığı’nın organizasyonunu ile “Büyük Oyunu Bozmaya, Haydi, Tarih Yazmaya” sloganıyla düzenlenen miting Zeytinburnu’ndaki Kazlıçeşme alanında yapıldı. İnternette, Kazlıçeşme istikametine giden araçlara “geçiş üstünlüğü” sağlandığı, birçok belediye otobüsünün alana gelmek isteyenlere tahsis edildiği haberi dolaştı. Ancak bununda photoshop oyunu olduğu kısa sürede ortaya çıktı.
Ethem Sarısülük yalanı
Gezi Parkı eylemlerine destek amacıyla Ankara’da yapılan gösterilerde, işçi Ethem Sarısülük hayatını kaybetti. Kızılay’da hayatını kaybeden Ethem Sarısülük`ün cenazesinde su sıkıldı diye gösterdikleri fotoğraf Bingöl’de çatışma sonrası öldürülen PKK’lıların cenazesinde yaşanan olaylardan sonra sıkılan gaz olduğu ortaya çıktı!
Toma kimyasal ilaç sıkıyor
gezi olayları sosyal medyada dolaşan yalan haberlerle de anılacak. işte bir tanesi daha. polis toma araçlarından kimyasal sıvı dolduruyor diye twitter’da en çok paylaşılan fotoğraflardan oldu. ancak kısa süre sonra doldurulan sıvının boya olduğu ortaya çıktı. ayrıca kimyasal bir sıvı olsa polisler açıl el ile doldurmazdı.
Polis tarafından dövülen çocuk
çanakkale’de polis tarafından dövüldüğü iddia edilen küçük emir’e ait fotoğraf oldu. ancak emir’i yaralı halde gösteren fotoğraf, geçen yıl çanakkale’de yaşanan trafik kazasına ait çıktı. çocuğunun yaralı halini tv’lerde görünce şaşırdığını belirten baba orhan öztürk, fotoğrafın bu şekilde kullanılmasına tepki gösterdi.
Deniz kazası fotoğrafı
Açılan sahte hesaplardan yanlış bilgiler paylaşıldı. Sanal teröristler, sosyal paylaşım sitesi twitter’dan; 5 Ekim 2012 tarihindeki trafik kazası, 11 Kasım 2012 tarihindeki gerçekleşen Avrasya Maratonu, 2011 yılında yaşanan deniz kazası, yabancı basında çıkan fotoğraf ve görüntüleri, Gezi Parkı’nda yaşanmış gibi gösterdi ve halkı tahrik etmeye çalıştı. 2010 yılına ait deniz kazasından bu fotoğrafı da yalanlarına alet ettiler.
Avrasya maratonu kandırmacası
gezi parkı’nın yıkılmaması için taksim meydanı ve çevresinde polisle çatışan eylemcilere destek veren bir grup, boğaz köprüsü üzerinden avrupa yakasına geçiş yaptı. bu sırada köprü kısa bir süre trafiğe kapalı kaldı. olayın fotoğrafları twitter’da paylaşıldı. fakat eylemi daha kalabalık göstermek isteyen sosyal medya provakatörleri avrasya maratonu’nda binlerce kişinin köprüden geçtiği anın fotoğrafı yayınlayarak dezanformasyon yapmaya çalıştı.
Direnin hükümet düşer
Taksim Gezi Parkı eyleminin başladığı günlerde ilk ortaya atılan yalan haberlerden bir tanesi de hükümet düşer yalanıydı. Sosyal medyada yayılan mesajda Gezi Parkı’ndaki eylemler 48 saat daha ederse AB kararlarına göre hükümetin düşeceği yazıyordu.
**
Ve yorumsuz bir  “SİYAHLI KADIN“  hikayesi
İstanbul’daki Gezi Parkı gösterilerinin ilk günlerinde bir TOMA’yı karşısında durup kollarını açarak durduran kadın gösterilerin sembollerinden birine dönüştü. 

Üzerindeki siyah elbise nedeniyle ‘siyahlı kadın’ olarak adlandırılan kadının kimliğiyle ilgili farklı bilgiler veren haberler yayınlandı.
Siyahlı kadın’ olarak bilinen Kate Mullen BBC Türkçe’den Mahmut Hamsici’ye kimliği ve gerçekleştirdiği eylemle ilgili konuştu.
Değişim programı öğrencisiyim’
Cullen Avustralyalı bir öğrenci olduğunu söylüyor.

Sydney’de sosyoloji okuyormuş. 21 yaşında bir Avustralyalı. Üniversitede okurken resepsiyonistlik gibi yarı zamanlı işlerde çalışıyormuş.
İstanbul’a geliş nedeni ise eğitim.
2012 Eylül’ünde İstanbul’a geldiğini ve öğrenci değişim programı kapsamında Koç Üniversitesi’nde eğitim gördüğünü aktaran Cullen, ” Başlangıçta sadece bir sömestir kalmayı planlıyordum ama bu kentin, insanların ve kültürün içinde yaşadıktan sonra bir yıl boyunca kalmaya karar verdim.” diyor.
‘Avustralya’da da eylemlere katılmıştım’
İlk eylemi değil Cullen’ın Gezi Parkı gösterileri. Cullen, Sydney’de birkaç gösteriye katıldığını, Avusturya’nın ”sığınmacıların ülkeye gelir gelmez gözaltına alınması politikasını” protesto etmek için sokağa çıktığını, ayrıca Irak savaşı karşıtı gösterilere ve Sydney’deki Occupy – İşgal eylemlerine katıldığını anlatıyor.

‘Beni binaya sokup yardım edenlerden ilham aldım’
Peki Gezi Parkı eylemlerine nasıl yer almış Cullen?

Mayıs ayı sonunda protestolardan haberdar olduğunu, bazı arkadaşlarının da eylemlere katıldığını anlatıyor ve şöyle devam ediyor:
”Mayıs ayı boyunca İstiklal Caddesi’nde kesinlikle şiddet içermeyen eylemlerde polisin göstericilere sürekli gazla müdahale ettiğini gördüm. Ben de bir akşam Cihangir’deki evime dönerken gaza maruz kaldım. Hayatımda hiç böyle bir şey yaşamamıştım. Acı gözlerimi yakıyordu ve nefes alamıyordum. Şansıma bir adam beni tutup bir binaya soktu. Binada bir grup insan vardı. Bana, gözlerime sıkmak için limon ve yanığı yatıştırmak için süt verdiler. Burası muhtemelen İstanbul’daki LGBT topluluğunun merkeziydi. Bana kim olduğumu sormadılar. Bana yardıma ihtiyacı olan bir insan olarak davrandılar. Türk veya yabancı, erkek veya kadın, eşcinsel veya heteroseksüel, Hristiyan veya Müslüman olmama bakmaksızın bana eşit bir şekilde sevgiyle yaklaştılar. Bu grubun iyiliğini, gücünü, kararlılığını deneyimimle gördükten sonra, ben de onlardan ilham aldım. Kendilerine çok minnettar olduğum bu insanlara dayanışmak ve gerçekten inandığım bir şey için ayağa kalkmak isteğim alevlendi.”
‘Hayatımda hiç böyle bir ruh hali görmemiştim’
Cullen, daha sonra cuma, cumartesi ve pazar günkü gösterilere katılmış. Ocak ayından bileti varmış Orta Amerika seyahati için. ”Tencere ve tavalarla şarkılar söylemiş, gazlı müdahaleye maruz kalan eylemcilere limon yardımı yapmış.

Hayatımda daha önce tanık olmadığı bir dayanışma, birliktelik ve iyimserlik duygusundan söz eden Cullen, şöyle devam ediyor:
”Beni en fazla etkileyen hayatın farklı kesimlerinden insanların gösterilere katılımıydı: Genç ve yaşlı, Beşiktaşlı ve Galatasaraylı, dindar (Üzerinde ‘Kapitalizme Karşı İslam’ yazan pankartı taşıyan bir grup başarötülü kadının yürüdüğünü ve Cihangir’deki cami önünden geçerken herkesin onları alkışladığını hatırlıyorum) ya da değil… Polis daha fazla gazladıkça ve daha fazla tazyikli su sıktıkça insanlar şiddete karşı şiddetsiz bir direniş için daha fazla birleşti ve kararlı hale geldi. Gerçekten öyle iyimser bir duygu vardı ki insanlar dayanışma içinde olmanın gücünü farkettiler.”
‘Fotoğrafçıları görünce TOMA’nın önüne geçtim’
Cullen, eylemlerin önemli simgelerinden biri haline gelen fotoğrafın çekildiği anı ise şöyle anlatıyor:

”Bu fotoğraf Cumartesi sabahı çekildi. Cuma gecesinden beri gösterilerdeydim ve henüz uyumamıştım. O gece üç ayrı olayda gazlanmıştım. Göstericiler birlik duygusu içinde bu harekete bir şey borçlu olduğumu hissettim. Kalabalık bir grup olarak Alman Hastanesi’nin yakınlarında bir TOMA’nın önünde slogan atıyorduk. Hepimiz Türk medyasının bu protestoların hiçbirini yayınlamadığını ve olayların medya üzerinden yayılmasının ne kadar önemli olduğunu biliyorduk.”
”Ayrıca iki insanın öldüğünü duymuştum ve dünyanın yaşanlardan haberdar olması gerektiğini biliyordum. TOMA yakınında kalabalık bir grup fotoğrafçı olduğunu fark ettim ve şiddete rağmen eylemlerin barışçıllığını vurgulamak için TOMA’nın önünde durup ellerimi açmaya karar verdim. Korkmadım. Gerçekten su sıkacaklarına inanmamıştım ama sıkarlarsa da fotoğraf olağanüstü olur diye düşünmüştüm.”
‘O artık benim fotoğrafım değil’
Fotoğrafın gösteriler açısından sembole dönüşeceğini tahmin etmediğini belirten Cullen bu dönüşümle ilgili şu yorumu yapıyor:

”Bu fotoğraf artık benimle ilgili değil. Daha genel olarak düşünürsek benim eylemim kesinlikle hiçbir şey değil. Aynısını ve daha fazlasını yapan binlerce göstericiden daha cesurca değil. Siyahlı kadın artık ben değilim. O artık beni eve çekip limon veren adam, gururlu bir şekilde yürüyen anti-kapitalist Müslüman, bana ses çıkarmak için tencere veren başörtülü yaşlı kadın ve inandıkları için ayağa kalkan ve sokaklara giden her bireydir.”
Şu anda Orta Amerika’da tatilde olduğunu belirten Cullen Sydney’de yaşamaya devam edeceğini, Türkiye’de yaşama planı bulunmadığını ama Türklerin kendisinin favori milleti Türkiye’nin de favori ülkesi olduğunu, bu yüzden Türkiye’ye yeniden gelmek istediğini söylüyor.
Cullen, ”Türkiye’de olsaydım kesinlikle gösterilere yine katılırdım. Kalbim hala insanların gösteri düzenlediği İstanbul ve Türkiye’de” yorumunu yapıyor.” (4)
**
Devam edecek…
Resim;web ortamından alınmıştır.
(3) Zaman gazetesi
(4) http://www.turktime.com/haber/Gezi-Direnisinin-Sembolu-Siyahli-Kadin- /229101
- See more at: http://www.canmehmet.com/?p=3602#sthash.GwjGQ1en.dpuf

Küreselciler, ‘Gezi Parkı’nda Churchill’in vasiyetini mi yerine getirmektedir? (4)

Koloniyal şapka, İngiliz sömürgeciliğinin sembolü derecesindedir.
170, 160 ve 60 yıl ara ile üç İngiliz devlet adamı Osmanlı-Türkiye’den beklentileriyle ilgili konuşmalar yaparlar. Konuşmanın ilki, 1839; ikincisi 1918, sonuncusu 1945′dedir.
1839 Yılındaki ilk konuşmanın sahibi İngiliz devlet adamı Chatham ;
-“…Osmanlı devletinin yaşamakta devam etmesinin, İngiltere için hayati bir zaruret olduğunu kabul etmiyen kimse ile ben konuşmam…” (1)
İngiliz Diplomat (William Arthur) Whit konu ile ilgili olarak devam etmektedir :
-“Eğer İstanbul ve boğazlar başka bir devletin eline geçerse Britanya menfaatleri bundan büyük zararlar görecektir. Bu takdirde yalnız bizim ticaretimiz sekteye uğramış ve yakın doğuda bizim siyasi nüfuzumuz gömülmüş olmakla kalmıyacak, üstelik donanma için yapmakta olduğumuz masraflar da önemli ölçüde artacaktır. Çünki biz deniz kuvvetlerimizi şimdi İstanbul boğazında duran tarafsız donanma seviyesine çıkarmak zorunda kalacağız.’’ (2)
Ve aradan 79 yıl geçer…
Birinci Dünya Savaşı’nın galip devletleri kendi aralarında “Yenidünya düzeni” hakkında karar almaktadır;
Birinci Dünya Savaşı, ağırlıklı olarak Osmanlının paylaşımı nedeniyle çıkmıştır. Bu nedenle ilk konu; Osmanlının mirası ve Osmanlının –yeni- geleceğidir.
Bu doğrultuda ilk olarak İngiltere başbakanı, (5 Ocak 1918) görüşlerini açıklar;
-“Biz Türkler’i ne payitahtlarından, ne de ekseriyetle meskûn bulundukları namlı Anadolu ve Rumeli topraklarından mahrum bırakmak için harp etmiyoruz.”
Bu tarihten üç gün sonra, 8 Ocak 1918’de ünlü “Wilson ilkeleri!”nin sahibi, ABD başkanı Wilson kongrede “Yeni Dünya düzeni” ile ilgili görüşlerini aktarır;
Madde 12; “Osmanlı imparatorluğunda Türklerin oturdukları, çoğunluk sağladıkları bölgelerin bağımsızlığının sağlanması, Türk egemenliği altında bulunan diğer uluslara da özerk bir gelişme için tam ve engelsiz bir fırsatın sağlanması, boğazların uluslar arası garanti altında tüm devletlerin ticaret gemilerine açılması.
Günümüzden yaklaşık, 170 yıl öncesinden İngiliz diplomatlar ne demekteydi?
-“…Osmanlı devletinin yaşamakta devam etmesinin, İngiltere için hayati bir zaruret olduğunu kabul etmiyen kimse ile ben konuşmam… Eğer İstanbul ve boğazlar başka bir devletin eline geçerse Britanya menfaatleri bundan büyük zararlar görecektir…”
Burada önemli bir bilgi hatırlatma yapılmalıdır.
Bizler, Lozan antlaşması ile birlikte işgal kuvvetlerinin ülkemizden ayrıldığını biliriz;
Ancak, gerçek öyle değildir. İngilizler, boğazları 1936 yılında terk etmişlerdir.
Ve ibret alınması için
Churchill’in vasiyeti’ni aktarıyoruz;
“İngiltere siyasi tarihinde iz bırakan ve 20. asra damgasını vuranlardan biri de İngiliz devlet adamı ve savaş yazarı Winston Churchill’dir.
1940-1945 yılları arasında başbakanlık da yapan Churchill, İkinci Dünya Savaşında Roosevelt ve Stalin ile dünyayı aralarında taksim etti.
Son derece Türk ve İslam düşmanı olan Churchill’in Osmanlı ile ilgili görüşleri bugün bile onun küllerinden filizlenen Türkiye için geçerlidir.
Osmanlı toprakları parçalanmalı, Türklerle meskûn yerler işgal edilmelidir. Ama Osmanlı Devleti devam etmelidir. (Osmanlının yıkılmasını istemiyordu.)
Ancak Osmanlı tarih oldu. Şu anda Türkiye için önemli olan Churchill’in vasiyetidir.
Vasiyetin özeti şöyledir:
Türkiye Batı’nın emrinde ve hizmetinde olarak Batı’nın tayin ettiği gücü aşmamalı.
Zayıflayınca desteklenmeli.
Varsayalım gücü aşırı artarsa Orta Doğu’da, Balkanlar’da ve de Kafkasya’da Osmanlının boşluğunu doldurmaya asla müsaade etmemelidir.
Türkiye’nin aşırı güçlenmesini önlemek için her çareye başvurulmalıdır.
Bu işte Batı sahnede yer almamalıdır.
Milli ve manevi değerlerden koparılarak
Batı kültür potasında eriyen aydınlar,
Etnik ve mezhep kışkırtmaları, ideolojik ve iktidar kavgaları ile aşırı güç çökertilmelidir.
Hatta iç savaş ya da komşularıyla savaşa bile gidilsin.
Yeter ki Türkiye Batı’ya hiçbir konuda rakip olmamalıdır…”
..
Türkiye son birkaç asırdan sonra şu anda en iyi durumundadır.
Cumhuriyetin 100. yılında dünyanın en güçlü 10 ekonomik gücü içinde yer almasını hedef olarak tayin etmiştir.
Bu ve diğer hedeflere ulaşmak mümkündür fakat bazı şer odakları Türkiye’yi kaosa sokmak ve hatta bölünmesi için zemin hazırlamaktadır.
İçeride ve dışarıda Türkiye’nin gelişmesini önlemek için şer güçleri ortadadır.
Bu şer güçler vesayet rejiminin devamını istemekte demokrasiyi, çok partili rejimi, insan haklarını ve gerçek hukukun üstünlüğünü istememektedir….” (3)
Ve…
-”Gezi parkı” bahane edilerek ;
-Yüksek askeri ve sivil teknoloji üretmeye başlayan Türkiye’nin engellenme girişimleri;
-Kürt kardeşleri ile ilgili sorunları çözmeye başlamasının arkasından kışkırtılan Alevi vatandaşlarımız..
“Sana her ne gelirse senden gelir, zannetme ki benden gelir.”
Dileyenler yaşananları değerlendirerek kendilerine bu dört yazı sonrası bir pay çıkarabilirler…
Resim;http://liderlerveyaptiklari.blogspot.com/2007/04/winston-churchill.html’den alınmıştır.
Kaynaklar;
(1-2) Osmanlı Tarihi, VI. cilt, ıslahat fermanı devri 1856-1861, Ord. Prof. Enver Ziya Karal
(3) Yazı için bakınız; Türkiye Gazetesi; Dış Politika, M.Necati Özfatura, necati.ozfatura@tg.com.tr, 02 Temmuz 2011 Cumartesi
Vasiyet için ayrıca bakınız; (http://www.dinikitablar.com/iman-itikat/29-dis-politika/4569-churchillin-vasiyeti
- See more at: http://www.canmehmet.com/?p=3633#sthash.sTl8Y0Hk.dpuf

Hiç yorum yok: