2 Temmuz 2013 Salı

Beyoğlu'ndaki kozmik kasa- Cem Küçük

Beyoğlu'ndaki kozmik kasa

Her cinayet, her patlama, her provokasyon büyük para gerektirir. Devletlerin içinde bu tür faaliyetlere girişen network'lerin eğer gerekli para yoksa başarılı olma şansları yoktur.

İsrail, kendi sporcularını öldüren Kara Eylül örgütünün liderlerini öldürmek için Avrupa'ya bir tim göndermişti. Bu tim örgüt liderlerinin sadece yerlerini öğrenmek için yaklaşık 40 milyon dolar harcamıştı. Bahsettiğim tarih 1972 ve 73 yılları. Diğer silah, patlayıcı ve taşeronların masrafları buna dahil değil.

Aynı durum Türkiye'de gerçekleştirilen operasyonlar için de geçerli. Birileri bunları finanse ediyor. Bu paralar nereden geliyor? Bir kısmı uyuşturucu işinden, bir kısmı yasadışı silah satışlarından ve tabii insan kaçakçılığından. O zaman şu soru ortaya çıkıyor? Bu paraları kim kontrol ediyor?


Ergenekon ve 28 Şubat soruşturmalarında mahkemeler bir yere kadar geldi, ama işin beyni olan kısımlara dokunulmadı. TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu üyesi Mustafa Şahin 16 Şubat tarihli Star Gazetesi'nde Darbeler, Baronlar ve Taşeronlar başlıklı bir yazı yazmış ve şöyle demişti: 'Darbeci bildiklerimiz meğer 'taşeronmuş'. Parça başı iş yapan taşeron. Baronlar geri plandaymış. Bunu teorik olarak biliyorduk ama yüzleşmek çok başka bir şey. Taşerona bakarken baronu görmemişiz. Darbeleri Araştırma Komisyonu gösterdi ki, darbe süreçlerindeki rollerinden dolayı taşeronlar pişman, baronlar değil.'

Gelin görün ki, aradan bu kadar vakit geçti ama Ergenekon ve 28 Şubat'ın esas ayağı olan iş dünyasına bir türlü el atılmadı. Bu meselelere kafa yoranlar ve tabii savcılar işadamlarının esas aktör olduğunu bildiği halde bir türlü suyun öteki tarafına geçemediler. Bunun da iki açıklaması var demek ki. Ya bu adamlar yargının da üzerinde bir güce sahipler ya da kanıt yok.

Madem en tepeye ulaşmaya kimsenin gücü yetmiyor, o zaman bazı provokasyon ve suikastların izi sürülemez mi? Mesela 1993'de Uğur Mumcu suikastı ve Madımak Katliamı. Bu iki olay da birer Özel Harp Dairesi operasyonuydu ve büyük paralar döküldü. Vakti zamanında Ergün Poyraz ortaya Duran Fırat diye bir isim attı. Özellikle Mumcu cinayetinde önemli rol oynadığını söyledi. Ama devamını getirmedi.

Duran Fırat aslen Iğdırlı. Azeri değil Kürt kökenli. Bir dönem MİT Kontr-Terör Dairesi'nde çalıştı. Çok ağırbaşlı, efendi bir adam olduğu söyleniyor. Yeşil ya da Çatlı gibi isimler bu adamın yanında çok hafif kalıyor. Özel Harp Dairesi'ndeki networkün en önemli saha elemanı.

Para akışlarının nasıl olduğunu anlamak için Mumcu suikastı ve Duran Fırat'ın operasyonları masaya yatırılabilir. Hatta Fırat'ın Kaşif Kozinoğlu'yla ilişkileri gün yüzüne çıkartılsa bilmediğimiz birçok gerçekle karşılaşabiliriz. Ve iş dünyasına ait kanıtlar kendiliğinden gelecektir.

Ayrıca Seferberlik Tetkik Kurulu'nun üst yapısının uzun yıllardır kontrol ettiği milyar dolarlarla ifade edilen paralar var. Bu paraların bir kısmı 28 Şubat döneminde bankalardan hortumlandı. Bir kısmı da yukarıda bahsettiğim kirli işlerden geldi. En önemlisi network sıkıştığında bazı işadamlarından da para aldı. Bu paralar yurtdışından kuryelerle getirildi.

Ayrıca paralar hangi operasyona harcandı, kimlere ne kadar para akıtıldı gibi bilgilerin yer aldığı özel bir liste var. Network'ün Kozmik Kasa adını verdiği dokümanlar önemli bir ada ülkesinin İstanbul Başkonsolosluğu'nda saklanıyor.

Türk Gladyosu bu tür bilgileri hiçbir zaman devletin ilgili birimlerinde saklamadı. Çünkü uluslararası güçlerin kontrolündeki bu yapı yeri geldiğinden bağımsız çalışırız diye kendi devletine değil, kendisini uzaktan kumandayla kontrol edenlere daha çok güveniyor.

İşte bu yüzden 28 Şubat'ın ve Ergenekon'un para ayağına mutlaka dokunulması lazım. Para akışları bazı gerçeklerin daha kolay ortaya çıkmasına sebep olacaktır.

Kennedy suikastını soruşturan ünlü Savcı Jim Garrison'ın meşhur bir sözü vardır: 'Düşünülemeyeni düşün ve her şeyi sorgula. Unutma, onlar gibi düşünmezsen hiçbir sonuca ulaşamazsın.' Olaylara basit bir birey gibi değil, Gladyo açısından bakmak lazım.

Hiç yorum yok: