28 Şubat önceki müdahaleler gibi kendine ait bir lûgat oluşturdu. Nasıl ‘Şartların olgunlaşması’ 12 Eylül’ü çağrıştırıyorsa, ‘silahsız kuvvetler’ ve ‘bir üst düzey yetkili’ de 28 Şubat’ı hatırlatıyor. Darbelerin hayata etkileri kadar dile ve şuuraltına bıraktığı izler de önemli.
Süreç ve postmodern nevinden benzetmeler sadece birer kılıf; 28 Şubat dört başı mamur bir darbeydi. Öncesi ve sonrasında yaşananlar bu iddiaya şahitlik ediyor. Refahyol hükümetinin düşürülmesi, yerine kurulacak olana doğrudan müdahale, ekonomik ve sosyal hayatı dizayn etme girişimleri hep klasik darbe özellikleri. İcra ediliş şekli ve kullanılan vasıtalardan dolayı ise ‘postmodern’ nitelemesini hak ediyor. Fiilî gücün yerine psikolojik harp unsurlarının tercih edilmesi, silahsız kuvvetlerin ön plana çıkması ve kendine ait bir literatürün oluşmasını beraberinde getirdi. Aktörlerinin kullandığı veya mağdurlarının dilinden dökülen kelimeler deyimleşti ve siyaset dilimize yerleşti. Söz konusu kelimelerin alt alta sıralanması bile tek başına darbe iddiasını ispatlamaya yetiyor. Nasıl ‘düşükler’ dendiğinde 27 Mayıs akla geliyor. ‘Ziverbey’i duyan 12 Mart’ı hatırlıyor. ‘Netekim’ ve ‘şartlar olgunlaştı’ ifadeleri 12 Eylül’le özdeşleşti. Aşağıda sıralayacağımız kelimeler de 28 Şubat sözlüğünün sayfalarını dolduruyor.
Bir üst düzey askerî yetkili: Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir’in müstearıydı. Böyle başlayan haberlerin onun telkin ve talimatı doğrultusunda hazırlandığını herkes bilirdi. O, meşhur bir meçhuldü.
Postmodern darbe: 28 Şubat’ın göbek adı. Askerin kışladan çıkmayıp süngünün ucunu göstererek sonuç almasını anlatıyor.
Silahsız Kuvvetler: Askerî müdahalenin aktif isimlerinden Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya’ya izafe edilen plan. Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök’ün köşesinden duyuruldu. Daha sonra kimi yazarlar buna doktrin bile dedi. Hükümeti çekilmeye zorlamak için medyanın öncülüğünde dernek ve sendikalar harekete geçirildi. Yargı’ya ağırlıklı rol biçildi. Yardım ve yataklık ilk defa böylesine ödüllendirildi ve ‘silahsız kuvvetler’ olarak adlandırıldı.
Brifing: Karargâhta hazırlığı yapılan eylem planlarının uygulayıcı silahsız kuvvetlere aktarım süreci. Operasyonel birlik(!) olan medya ve yargıya toplu brifing seanslarıyla yükleme yapıldı.
Beşli Çete: Sefer görev emri almış ihtiyat birliği gibi darbecilerin yanında saf tutan iş dünyasından beş ‘sivil’ toplum örgütü. İki işçi sendikası, iki esnaf örgütü ve bir işveren sendikası.
Andıç: Eylem planı öncesi hazırlığı ifade eden askerî bir terim. Şemdin Sakık’ın ifadelerine yalanlar eklenerek gazeteciler ve sivil toplum örgütleri hedef gösterildi. Cengiz Çandar ve Mehmet Ali Birand hain ilan edilerek işini kaybetti. Akın Birdal uğradığı suikasttan 6 kurşunla kurtulmayı başardı. Genelkurmay andıcı resmen kabul etmesine rağmen, failleri ne idari ne de adli soruşturmaya uğradı.
Batı Çalışma Grubu: Deniz Kuvvetleri’nde kurulup bütün birliklere teşmil edilen çekirdek cunta kadrosu. Ordu içinde ve sivil hayatta fişlemeler yaptı, istihbarat örgütü şeklinde çalıştı. Yaklaşık 6 milyon kişiyi özel hayatıyla birlikte fişlediği tahmin ediliyor. Askerlik görevini yapan bir polis memuruna, Kadir Sarmusak’a yakalanınca çok kızdılar. Polis ve onun istihbarat birimlerinden intikam almak için her fırsatı değerlendirdiler.
Sincan tank geçişi: Belediyenin düzenlediği ve İran Büyükelçisi’nin de katıldığı Kudüs gecesine tepki olarak 20 tankın yürütülmesi. Asıl trajikomik olan, yürüyüşü kaçırıp fotoğraf çekemeyen gazeteler için yeniden geçiş yapılmasıydı.
Balans ayarı: Sincan’da tankların yürütülmesi sonrasında Çevik Bir tarafından kullanılan “Demokrasiye balans ayarı yaptık” cümlesinin kısaltılmış hâli. Şimdi Türkiye, ayar tutmayan darbe zihniyetine karşı mekanizmayı tümden değiştirmeye çalışıyor.
MGK: 1961 Anayasası’yla devlet cihazının üstüne yerleştirilen vesayet ve kontrol mekanizması. En aktif bu dönemde kullanıldığı için ismini ezberlemeyen kalmadı.
Yeşil sermaye: İşini yapmaktan başka suçu olmayan bazı vatandaşları olağan şüpheli ilan ettiler. Onların ticari hayatını bitirmek üzere kampanyalara giriştiler. En komiği bu işi sakallı köfteci avına kadar vardırmalarıydı. Bankalarında emekli general çalıştıran ve medyası olan holdinglerin hoşuna en çok giden operasyondu.
Kesintisiz eğitim: Adına siyasal İslam dedikleri öcünün kaynağı olarak eğitimi gördüklerinden ilk hedefleri okullar oldu. Özel okulları devletleştirmek ve imam hatip liselerinin önünü kesmek öncelikler arasındaydı. Zaten çok sorunlu yürüyen ortaöğretimi kaosa sokan ve milyonlarca öğrenciyi mağdur eden uygulamaydı.
F Tipi: 28 Şubat’ın emniyet başta olmak üzere kamu çalışanları arasında başlattığı cadı avının bahanesi. Birbiriyle taban tabana zıt çetelelerin dolaşıma sokulduğu ve isteyenin işine gelene inandığı şehir efsanesi. Adil Serdar Saçan’ın bile üst sıralarda yer aldığı listelerle oluşturulan paranoya.
Düğmeye basmak: Fethullah Gülen ve teşvikiyle açılan okulları yok etmek için başlatılan linç girişiminin ilk adımı. Televizyoncu Ali Kırca düğmeye kendinin bastığını ileri sürse de zamanla komplo kasetlerinin cunta eliyle hazırlandığı ortaya çıktı. Gülen’i yargılayan Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin savunma avukatlarının kasetlerin bilirkişiye inceletilmesi talebine verdiği ret kararları dikkat çekti. Kes yapıştır montajları mahkemede olmasa bile kamuoyunda kasetlerin aslıyla ispatlandı.
Susurluk: Refahyol hükümetinin alamayıp şarampole yuvarlandığı viraj. Derin devleti suçüstü yakalamışken üzerine gidilemediği gibi kamuoyunda oluşan hassasiyet hükümeti götüren bir sürece dönüştürüldü. Bu hâliyle ‘en başarılı psikolojik harekat Oscarı’nı hak eden bir operasyon.
Havada ikmal: RP-DYP hükümetinin dönüşümlü başbakanlık formülünü hayata geçirmek istemesinin adı. RP lideri Necmettin Erbakan ‘”Başbakanlığı ortağım Tansu Çiller’e devrediyorum.” diyerek istifasını sundu. Hükümet kurmaya yetecek milletvekili imzasını ekleyerek havada ikmali gerçekleştirmeye çalıştı. Ancak ‘kule’ yani Çankaya Köşkü devreye girerek planı suya düşürdü. Cuntanın tehdidiyle DYP bölündü ve Yol-Refah başlamadan bitti.
İsimli koalisyonlar: Daha önceki koalisyonlar parti isimlerinin kısaltmasıyla anılırken 95 seçimlerinden sonra Anayol, Anasol, Refahyol biçiminde kullanım başladı.
Senfoni ve çağdaş Türkiye: Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın çaldığı Beethoven’ın 9. Senfoni’sinden sonra sahneye çıkan Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in ‘işte çağdaş Türkiye’ sözleri manşetlere taşındı. ‘Gerici’lere nispet havasında bir söz. Şehirlerine gelen orkestrayı dinledikten sonra “Urus’tan beri bele zülüm görmemiştik.” diyen Bayburtluların düşüncesi değişti mi bilinmiyor!
Bin yıl: 28 Şubat’a biçilen ömür. Hangi takvim ya da gezegene göre olduğu bilinmediği için 12 Nisan 2012’ye tekabül edip etmediği kestirilemiyor.
Çevik Bey: Emekli olduktan sonra cumhurbaşkanı seçilme hülyasına kapılan Çevik Bir, Rumeli İşadamları Derneği’nde seçilmiş bir kalabalığın önüne çıktı. Bir’in yelkenini şişirebilecekler çağırılmıştı. Bilmeden ilk darbeyi Orhan Keçeli indirdi: Size Çevik Bey diyebilir miyim? Büyü bir anda bozuldu. Bozulan sadece büyü değildi; 28 Şubat’ın kudretli generalinin kimyası da alarm veriyordu. Murat Birsel’in gollük pas olarak attığı ‘İlk 100 gündeki üç icraatınız ne olacak?’ sorusu Paşa’yı sinirlendirdi. Birsel’i kendisine dirsek atmakla suçladı. Çevik Bey’in Köşk hayali yerle bir oldu. Artık Kenan Evren’in yaveri olarak geçirdiği günlerin hatıralarıyla avunacaktı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder