30 Nisan 2013 Salı

ABD Sonrası Irak-Ahmet Akın


ABD Sonrası Irak

ABD sonrası Türkiye, İran ve Irak'ı bekleyen bölgesel risk ve tehditler.


ABD'nin Irak'ı işgali Mart 2003'te tamamlandı. ABD, dokuz yıl süren savaşta resmi rakamlara göre 4 bin 500 askerini kaybetti. Toplam askeri harcaması 800 milyar dolara ulaştı. Sadece son dört yılda 1.6 milyon Iraklı (Nüfusun %5.5'u kadar) evinden, yerinden edildi, göçmen durumuna düştü.  Sadece 22 Aralık 2011 günü çoğunlukla Şii bölgelerinde patlayan bombalardan dolayı 90 civarında Iraklı öldürüldü.


ABD'nin Irak'ı işgali, 15 Aralık 2011'de resmen sona erdi. Bağdat'da bulunan ABD Savunma Bakanı Leon Panetta, ABD’nin Irak Büyükelçisi James Jeffrey ve ABD’nin Irak’taki güçlerinin komutanı General Lloyd Austin'in katıldığı seremoni ile ABD bayrağı gönderden indirildi.

ABD’nin Irak’tan çekilmesi ile birlikte, yeni bir safhaya girilmiş oldu. Bu andan itibaren Irak'taki gelişmelere daha fazla odaklanmamız gerekecek.

Irak'ın durumu:

Eski bir CIA uzmanı olan Judith Yaphe www.npr.org sitesinde  yayımlanan demecinde Irak'la ilgili olarak şunları söylüyor: "Iraklıların kendileri bile geleceklerinden emin değil. Irak, ulusal sınırlarını dahi kontrol edemez. Irak'ın zayıf bir hükümeti, zayıf bir askeri gücü ve zayıf bir ekonomisi var."

Saddam Hüseyin Sünni Müslüman idi. İran'ın Orta Doğu'da Şiiliği yayma politikasında, Saddam Hüseyin yönetimindeki Irak, İran'ın önündeki en büyük engeldi. 2003'teki ABD işgali sırasında ABD'nin hedefi Irak'ı ekonomik olarak bağımsız, demokrasi ile yönetilen, güvenli bir ülke haline getirmekti. 2003'ten sonraki yaşanan gelişmeler esnasında Irak'ta en büyük darbe Sünnilere vurulmuş, Sünnilerin Iraktaki etkinliği yok edilmiştir. Denebilir ki, ABD'nin başlangıçtaki hedeflerinin hiç birisine ulaşılamamış, Irak, ABD'nin eliyle tamamen İran etkisine terk edilmiştir. 15 Aralık 2011 tarihi itibariyle, İran Irak'ta çok daha fazla etkindir. Bu yüzdendir ki Arap Ligindeki ülkeler Irak'a, aynen İran'a baktıkları gibi şüpheyle bakmaktadır. 

Irak, dünyanın en çok petrol rezervine sahip olan 4. ülkesidir. Irak, güvensizlik, iç çatışma tehlikesi, bozuk alt yapı, yetersiz enerji kaynakları ve en önemlisi de rüşvet, ahlaksızlık vb. nedenlerinden dolayı, yabancı yatırımcılar için çekim merkezi değildir. Rüşvet ve yolsuzlukta Irak dünyadaki 183 ülke arasında 175. sıradadır.

Irak'ta halkın %20'den fazlası yoksulluk sınırının altında elde ettiği gelirle yaşamaya çalışmaktadır.

Irak, halen "sözde" seçimle iş başına gelen bir hükümetle yönetilmektedir. Sözde diyoruz çünkü Irak'ın hiç bir noktasında can güvenliği yoktur. Güvenliğin sağlanamadığı bir ortamda seçmenlerin özgür iradeleriyle, istedikleri aday veya partiye oy vermeleri olası değildir.

Irak'ta mevcut olan parlamento, etnik (Arap, Kürt, Türkmen vb.) ve dinsel (Şii Müslüman, Sünni Müslüman, Hıristiyan vb.) olarak bölünmüş bir yapıdadır.

Irak ekonomisi sadece petrol ve doğal gaz gelirine dayanmaktadır. Saddam Hüseyin döneminde Irak halkının ilaç, temel gıda, su, elektrik gibi zaruri ihtiyaçları karşılanabiliyordu. Can güvenliği bugünkü kadar büyük sorun değildi . 2003'teki ABD işgali sırasında ve sonrasında devam eden iç çatışmalarda, mevcut ekonomik alt yapı tahrip edilmiş, geçen 9 yılda halk Saddam Hüseyin dönemini arar hale gelmiştir.

Irak'ta işsizlik, kaçakçılık, adam kaçırma, organ ticareti, bombalama vb. yaygındır.

Irak vatandaşı günde ancak bir kaç saat süreyle elektrik enerjisi ile kısıtlı miktarda içme suyundan yararlanabilmektedir.

100 000'den fazla Iraklı işgal esnasında ve işgalden sonra meydana gelen çatışmalarda hayatını kaybetmiştir. Ne kadar Iraklının yaralandığı, ne kadarının aşağılandığı, ne kadarının "tecavüze uğradığı" hakkında kesin bir bilgi yoktur.

Bugün için Irak'ta petrol ve doğal gaz çıkarılabilmekte, Petrol Irak'ın ana geçim kaynağı olmaya devam etmektedir. Ancak, Irak'ta yer altındaki petrolü çıkartacak, işleyecek, satacak ve Irak'ı ayağa kaldıracak "özel sektör" ve devlet gücü yoktur.

Merkezi hükümetin Irak genelinde tam bir otoritesi yoktur. Bağdat'taki merkezi hükümet ve  dolayısıyla Şiiler ile kuzeydeki Kürtler yabancı petrol firmaları ile ayrı ayrı antlaşmalar yapmaktadır. Saddam zamanında uzun yıllar Irak'ı yönetmiş olan, Bağdat ve çevresinde yerleşmiş bulunan Sünni Arapların petrol gelirlerinden aldıkları pay yok denecek kadar azdır. 2003'ten beri ABD askerlerince öldürülen, yok edilmeye çalışılan Sünni Araplar, bugün ABD'nin Irak'tan gitmesine en çok sevinen dinsel gruptur.

Irak'ta önceki yıllara göre azalmış olsa da hemen her gün bombalama, adam kaçırma vb. gibi yasa dışı faaliyetler devam etmektedir.

15 Aralık 2011'de Fallujah kentinde ABD'nin Irak'tan çekilmesi ile ilgili bir tören düzenlenmiş, törende 2004 yılında ABD ile yapılan savaşta kaybedilenler anılmış ve ABD bayrakları yakılmıştır. İşgalde en çok yıpranan kentlerden olan Fallujah kenti -Irak'ın genelindeki gibi- yeni yeni hayata dönmeye başlamıştır.

Irak hükümeti, aynen İran gibi, Arap Liginin Suriye'ye yaptırım kararına katılmamıştır. Şimdilik mevcut Irak hükümetinin ABD ile İran arasında bir denge politikası gütmeye çalışacağı, ancak ABD'nin İran'ı provoke etmesine de rıza göstermeyeceği değerlendirilmektedir. 

12 Aralık 2011'de Beyaz Saray'da yapılan görüşmede Irak, askerlerinin Türkiye ve İran tarafından eğitilmesine karşı çıkmıştır. Bunun yanında Maliki, ABD'den silah satın almaya devam edeceklerini ifade etmiştir.

ABD, Vietnam yenilgisinden sonra en büyük hezimeti Irak'ta yaşamıştır. Aynı hezimete Afganistan'da uğraması kaçınılmazdır. Yalan yanlış gerekçelerle Irak'ı işgal etmiş, var olan devlet yapısını yok etmek haricinde Iraklılara ilave hiç bir şey vermemiştir.

Irak Türkiye'nin 3. büyük ticaret ortağıdır. Türkiye, güney komşusu Irak'ın İran kontrolüne girmesine ve güneyinin Şiiler tarafından kuşatılmasına göz yummamalıdır.

Kürtlerin durumu:

Kürtler, son güne kadar ABD’nin bölgeden çekilmesini istememiştir. Ancak, Obama, kendi seçmenine söz vermiş, 2011 sonuna kadar Irak'taki ABD askerlerinin tamamının evlerine döneceğini vaat etmiştir.

Kürtler, ABD çekilmeden evvel başta Kerkük olmak üzere, petrol alanlarının üstüne oturmak için, Mart 2003'ten beri her türlü serbestlik içinde, Irak içinde yayılmalarını tamamlamışlardır. Ancak, elde ettikleri topraklar, Bağdat hükümetince tanınmamaktadır.

Bu saatten sonra her ne sebeple olursa olsun, Irak'ta çıkacak bir çatışma (Örneğin; Kerkük bölgesinde) kısa zamanda kontrolden çıkarak Tamim, Bai Hassan, Nineveh ve Diyala gibi Kerkük’e yakın bölgelere de yayılacak; Kürtlerin ve petrolün yoğun olarak bulunduğu Zaho-Dohuk-Musul-Erbil-Kerkük-Süleymaniye hattı  ile İran sınırı arasında yoğunlaşacaktır.

Bölgesel etnik veya dinsel çatışmalar, büyük devletlerin (ABD, Rusya, Çin gibi), bölgesel güçlerin ve petrolünü Irak'tan sağlayan ülkelerin de taraf tutmaları ile giderek bir iç savaşa dönüşebilecek, Kürtlerin Irak'taki de-facto kazanımlarını menfi etkileyecektir. 

Kuzey Irak Kürt Yönetimi, kendisi dışında gelişecek bir iç savaştan yararlanarak, Kerkük vilayetini de ele geçirerek sahip olduğu petrol sahalarını daha da geliştirmek isteyecek; pozisyonunun zayıflaması halinde, en azından sahip olduğu sınırları tartışmalı toprakları elinde tutmaya çalışacaktır.

Iraklı Kürtlerin iç savaşa karışması halinde, Türkiye'deki Kürtler de Iraklı Kürtleri desteklemek için kontrol edilmesi zor Türkiye-Irak sınırını yasa dış   geçerek Irak'a geçecekler, Iraklı Kürtlere ellerinden geldiğince para, silah ve diğer lojistik desteği sağlamaya çalışacaklardır.

ABD sonrası Kürtler, Bağdat’ta Şii’ler tarafından kurulacak Saddam yönetimine benzer “baskıcı” bir yönetimden çekinmekte; gevşek ve Kürtlere ses çıkarmayacak bir hükümetin işbaşına gelmesini istemektedir.

Muhtemel bir iç harpte, güneyde Şii ve Sünni Araplarla çatışırken, doğudan İran saldırısına maruz kalan Iraklı Kürtler, iki ateş arasında kalacak, ellerindeki toprakları koruma telaşına düşerek, Kerkük başta olmak üzere diğer toprak taleplerinden vazgeçecekler, büyük olasılıkla uzlaşma arayacaklardır.

Irak'ın 2003 yılında işgali esnasında ABD kuvvetlerini güllerle karşılayarak, özellikle Türkiye'ye meydan okumuş olan Iraklı Kürtler, olası bir iç çatışmada ABD'den koruma desteği görmezlerse, "ABD'nin kendilerini kandırdığını" ileri sürerek,  yeni bir kara veya hava harekatında ABD'ye destek vermeyebilecektir. 

Irak'ta meydana gelecek iç savaşta, ağırlıklı olarak Kuzey Irak'ta, yani muhtemel çatışmaların merkezinde yaşayan Kürtlerin bulundukları bölgeden, Bağdat istikametinde Sünni Arapların yoğun olarak yaşadığı Tikrit-Samarrah-Fallujah-Ramadi bölgesine, yani Irak merkezine doğru göç etmeleri beklenebilir. Ancak, olası bir iç çatışmada Sünni Araplarla Şii Arapların ittifak yapmaları halinde, Kürtlerin çatışma bölgesinden kaçmak için daha güneye inmek yerine, kuzeye, Türkiye sınırına doğru hareket etmeleri kuvvetle muhtemeldir. Türkiye milyonlarca insanın sınırdan geçerek Türkiye topraklarına girmesine "PKK unsurlarını da barındırdıkları için" müsaade etmeyecek, Birleşmiş Milletlerden sınırın Irak tarafında tampon bölge oluşturulmasını talep edebilecektir.

Fırat Nehri-Bağdat-Dicle Nehri üçgeni arasında kalan bölgenin çöl olması, Kürtleri Türkiye sınırına doğru göçe zorlayan diğer bir etken olacaktır.  

Çatışmanın uzaması halinde Birleşmiş Milletlerin Irak'ta yerinden edilen ve bir kısmı mülteci durumuna düşen Iraklı Kürtlere barınma, iaşe ve sağlık desteği veremeyeceği hesaba katılmalıdır.

Doğudan İran, Güneyden Şii-Sünni Araplarla çatışmaya girmesi ve Türkiye'nin hudut hattını kapatması durumunda, Kuzey Irak Kürt Yönetimi çatışmada ölenlerle, bombalanan köy ve kasabalarda yaşamını yitirenleri defin etmekte zorlanacak, Kuzey Irak'ta bulaşıcı hastalık tehlikesi başlayacaktır. Çatışmanın bahar ve yaz aylarına denk gelmesi halinde, bulaşıcı hastalığın Irak geneline ve hatta komşu ülkelere de yayılması, gıda ve ilaç kıtlığı kaçınılmaz olacaktır.

Son bir kaç yıldır, PKK'nın ve Kuzey Irak Kürt Yönetiminin düşmanca davranışlarına rağmen Türkiye Irak'ta ve özellikle Kuzey Irak'ta "yumuşak güç"uygulayarak etkili olmaya çalışıyor. Belki de Türkiye sadece Kuzey Irak'ı değil, bir bütün olarak Irak'ı "arka bahçesi veya hinterlandı" olarak görüyor.

Irak Türkiye'nin 3., Kuzey Irak Kürt Yönetimi bölgesi 10. ticaret ortağı haline gelmiş bulunuyor. Türkiye Irak'a yılda 7,5 milyar dolar tutarında ihracat yapıyor; bunun % 70'i Kuzey Irak Kürt Yönetimi bölgesine gidiyor.

Bağdat'taki merkezî hükümetle varılan anlaşma uyarınca Kuzey Irak Kürt Yönetimi bölgesi, hemen hemen tamamı petrol ve doğalgaz kaynaklı kamu gelirlerinden % 17 dolayında pay alıyor.

Bölgede  zengin doğalgaz rezervlerinin bulunduğu da biliniyor.

Kuzey Irak Kürt Yönetimi, Türkiye'yi yer altı kaynaklarını değerlendirilmede Kuzey Irak Kürt Yönetimine yardımcı olmaya davet ediyor.

Mersin Limanı'na gelen konteynırların dörtte biri Erbil'e ulaşıyor.

Her gün 400 Kuzey Irak Kürt Yönetimi vatandaşı Türkiye vizesi alıyor.

Her gün Erbil'den Türkiye'ye en az 3 uçak, 7 otobüs kalkıyor.

Kuzey Irak Kürt Yönetimi bölgesinde Arapça ne kadar yaygınsa Türkçe de o kadar yaygın hale geldi. İş Bankası, Ziraat Bankası, Vakıflar bankası ve Albaraka'nın Kuzey Irak'ta şubeleri var.

Bölgede 15 bin TC yurttaşının yaşadığı tahmin ediliyor. Kuzey Irak Kürt Yönetimi bölgesinde kurulu 932 şirketin yarıdan fazlasının Türkiye kökenli firmalar olduğu biliniyor.

Türkiye, kendi eliyle Kuzey Irak Kürt Yönetimi bölgesine can suyu verirken, günün birinde kalkınmasını tamamlamış, alt yapısını oluşturmuş, devlet olarak kendi ayakları üzerinde durmaya hazır hale gelmiş Kuzey Irak Kürt Yönetiminin "Bağımsız Kürdistan" ilanı durumunda ne tür bir tavır takınacağını şimdiden iyi hesap etmek durumundadır.

Türkmenlerin durumu:

Kürtler, ABD işgali ile birlikte kamyonlarla Kerkük'e Kuzey Irak bölgesinden Kürtleri taşımış, Kerkük'ün çoğunluğu Türkmenlerden oluşan nüfus yapısını değiştirmeye çalışmıştır. 2004'ten beri Kerkük'te Kürtler tarafından tertiplenen Türkmenlere yönelik insan kaçırma, fidye, suikast vb. faaliyetleri devam etmektedir. Türkmenlerin aydınları, ileri gelenleri, iş adamları sürekli tehdit altındadır. Gayri resmi verilere göre 2004'ten beri kaçırılan Türkmenlere ödenen fidye miktarı milyonlarca dolara ulaşmıştır. Kerkük'teki can ve mal güvenliğine yönelik tehdit, bölgedeki Türkmenlerin fırsat buldukça Irak'ın diğer bölgelerine göç etmelerine neden olmaktadır ki Kürtlerin de istediği budur.

Türkmenlerin Kürtleştirme politikası çerçevesinde Kerkük'ten göçe zorlanmasıyla ilgili bilgiler ayrı bir makalede detaylı olarak ele alınmıştır.

İran'ın durumu:

Muhtemel bir iç harpte İran, Şiilerin çoğunlukta olduğu Irak'ı böldürtmemek veya özellikle petrol alanlarının bulunduğu Kuzey Irak'taki toprakları bölerek kendisi ele geçirmek isteyecektir. Bunun için İran, Irak'la olan tarihi sınır sorunlarını  ve Kürtlerin Şiileri katlettiğini ileri sürerek, başta Kürtlerin başkenti Erbil olmak üzere, Kürt nüfusunun yoğun olarak bulunduğu yerleşim yerleri ile  Irak-İran hududundaki Kürt köylerini ve petrol rafinerilerini füze ve top ateşine tutacaktır. Gerektiğinde bir kısım kara birlikleri ile Irak sınırını geçerek Irak topraklarına girecektir.

İran'ın tek başına veya zayıf bir olasılıkla Suriye ile birlikte müdahalesi ile  Irak yönetiminin tamamen Sünni destekli Şiilerin eline geçmesi kolaylaşacaktır. (Not: Mart 2011'den itibaren Suriye'de esmeye başlayan Arap Baharı'nın etkisiyle, İran-Suriye ittifakının bir ayağı otomatikman çökmüştür. Kendi iç sorunlarıyla boğuşan Suriye'nin ve Esad rejiminin içinde bulunduğumuz günlerde Irak'la ilgilenecek zamanı yoktur.)

İran desteği ile Şiilerin bütün Irak topraklarına egemen olması halinde, Türkiye, Suriye-Irak-İran'dan oluşacak olan "Şii kuşatması" altında kalacaktır.

Türkiye'nin durumu:

Türkiye, düşük bir olasılıkla ABD ve NATO'nun onayı ile , İran'ın petrol zengini Irak topraklarında egemenlik kurmasını engellemek ve Irak'ta yaşayan soydaşlarının (Türkmenler) imha edilmesini önlemek için  taarruzla Türkiye-Irak sınırını aşarak, ordusu ile Kuzey Irak topraklarına girebilecektir. Türkiye'nin Irak topraklarına girmesi halinde, Irak'ta yaşayan Şii Arapların çağrısı olsun ya da olmasın, İran da doğu-batı istikametinden taarruzla Irak topraklarına girecektir. Bu durumda Türk ordusu ile İran ordusunun Irak topraklarında karşı karşıya gelmesi kaçınılmazdır.

Irak haritasının yeniden çizilmesinde Türkiye'nin bölge ülkeleri olan İran İslam Cumhuriyeti ve Suriye ile birlikte hareket etmesi, ABD ve batıyı kesinlikle memnun etmeyecektir.

ABD'nin politik tepkisi ve askeri müdahalesinden ve kendi vatandaşı olan Anadolu Kürtlerinin tepkisinden çekindiği takdirde Türkiye, İran-Suriye ikilisiyle Irak'a müdahale etmek yerine, bölgedeki gelişmelere Türkiye'nin çıkarları doğrultusunda yön vermek ve muhtemel bir Türkmen katliamına veya Türkiye sınırına doğru olabilecek Kürt göçüne engel olmak için "bölgenin abisi" rolünü oynayarak sadece Türkiye-Irak sınırına yığınak yapmakla yetinecektir. Bu durumda Kuzey Irak'taki PKK varlığı devam edecek, İran-Suriye ikilisinin desteği ile Şii'ler Bağdat merkezli olarak Irak'ta ve petrol alanlarında (Kerkük, Musul gibi) üstün duruma gelecektir. Öte yandan Türkmenler, tamamen Şii ve Sünni Arapların insafına terk edilmiş olacaktır.

Toprakları İran ve Türkiye gibi bölgesel güçler tarafından işgal edilecek olan Irak ve Kuzey Irak Kürt Yönetimi fiilen ortadan kalkmış olacaktır. Ancak, dünya petrol rezervlerinin önemli bir kısmının bulunduğu bir bölgenin Türkiye ve İran'ın eline geçmesi, batıyı olduğu kadar doğuyu da rahatsız edeceğinden, bu hareket tarzına asla izin verilmeyecektir.     

Türkiye'nin Irak sınırını kapatması halinde, Kuzey Irak Yönetimince kontrol edilemeyecek büyüklükteki bir insan yığınının aç, sefil ve perişan durumda kalması olasıdır.

Irak Kürtlerinin zor durumda kalması halinde, Türkiye'deki Kürtler, Iraktaki soydaşlarına yardım etmek isteyeceklerdir. Türkiye'nin Irak Kürtlerinin çağrısı ve desteği olmadan Irak'a fiili müdahalesi ya da  Türkiye-Irak sınırını mültecilere kapatması durumunda, Türkiye genelinde eylem yapacaklardır. Roj TV ise, Atatürk'le ilgili belgeseller yayımlayarak, Türklerle Kürtlerin aslında bin yıldır beraber yaşadıklarını ve kardeş olduklarını vurgulayacaktır.  Abdullah Öcalan, kaşıntılarının arttığı gerekçesi ile avukatları ile görüşmek istese de, İmralı'ya gidecek avukat bulunamayacaktır.

Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi Kandil Dağı'nda üslenen ve Kuzey Irak'ta kampları bulunan PKK terör örgütü unsurlarını topraklarından çıkarmadığı, Türkiye sınırları içinde yaşayan Kürtlere pasaport dengi kağıt parçaları vermekten, bedava para ve erzak dağıtmaktan vazgeçmediği sürece, Ankara'nın Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi ile iyi ilişkiler kurmayacağı, Irak'ta meydana gelecek herhangi bir iç harpte bu gibi unsurlara destek vermeyeceği değerlendirilmektedir. Çünkü, Barzani ve adamlarının Türkiye'ye karşı söylemleri son günlerde yumuşamış olsa bile, Türkiye'ye karşı düşmanca davranış içinde olan bir terör örgütüne hala destek vermeye devam ettikleri açıktır. Bu desteğin gizlisi, saklısı kalmamıştır. Yıllardır Kuzey Irak topraklarında barınan, eğitim yapan, BBC ve CNN dahil dünya televizyonlarına hemen her gün demeçler veren, belgesel çektiren ve Türkiye topraklarını bölmek-parçalamak amacını her türlü imkanı kullanarak dünyaya haykıran PKK terör örgütü var olduğu sürece, hangi tür çıkar olursa olsun, Türkiye Kuzey Irak Bölgesel Yönetiminin arkasında durmayacaktır.

The International Crisis Group Irak uzmanlarından Joost Hiltermann www.npr.org  sitesinde çıkan demecinde İran'ın Irak'taki artan etkisine temas ederek şöyle diyor: "Türkler Irak'ta çok akıllı davranıyor. Türkler İran'a göre Irak'taki etkilerini genişletmek için,  Irak'ta yumuşak diplomasiyi (soft diplomacy) ve ekonomik güçlerini kullanıyor. Türkiye ile kıyaslandığında İran'ın ticaret alanında Irak'a sunabileceği fazla bir şey yok. Irak'a sunabileceği ticari mallarla yapacağı yatırımların kalitesi düşük. Türkiye bu oyunda İran'ı yenebilir. Barışçıl bir rekabet ortamı olduğunda Irak, İran'la Türkiye arasında bir denge gözetebilir. " Son aylarda "Türklere Kürt kargası bile vermem." diyen Talabani ile Kuzey Irakta yaşayan Kürtlerin lideri Barzani'nin Türkiye'ye karşı eski söylemlerini bırakmış olmaları, PKK konusunda Türkiye'nin ikazlarını en azından dinleme noktasına gelmeleri, Türkiye'nin son bir kaç aydır Kandil başta olmak üzere Kuzey Irak'taki PKK kamplarını bombalamasına fazla ses çıkartmamaları, her gün Kuzey Irak'ta yeni bir Türk bankasının açılması, THY'nin Kuzey Irak'a doğrudan seferler düzenlemesi, konut inşa sözleşmeleri imzalaması, Türkiye-Irak arasındaki ticaret hacminin artması vb. Joost Hiltermann'ın tezlerini desteklemektedir. Ticaret bir yana bırakıldığında, analistlerin bir kısmı İran'ın Irak'ta Şiiler arasında çok önemli bir yeri olduğunu, Şii-Sünni ayrılığının giderek derinleşeceğini kabul etmektedir.

Bölgedeki terör örgütlerinin durumu:

El-Kaide ve Hamas gibi İslami örgütler, her zaman yaptıkları gibi ve fırsattan istifade ile ibadet mekanları, alış veriş merkezleri vb.  yerleri bombalayarak, Hıristiyanları, karşıt görüşteki Müslümanları katlederek, halkın yoğun olduğu şehirlerde bombalama eylemleri yaparak Irak'taki kargaşa ortamını daha da artıracaktır.

Irak'taki iç çatışma ortamı, PKK' terör örgütüne mensup teröristlerin Kuzey Irak'ta rahatça hareket etmesine olanak verecektir. Ancak, 2003-Aralık 2011 döneminde ABD'nin müsaade ve onayı olmadan Irak sınırından içeri giremeyen Türkiye,

ABD'nin Irak'taki etkisinin günden güne zayıflaması,

Bağdat hükümetinin Irak'ta milli birliği sağlayamaması,

Irak'ta etnik-dinsel temelli çatışmaların giderek yayılması ve bu çatışmaların Türkiye'nin milli menfaatlerini tehdit eder hale gelmesi durumunda, 2003 öncesinde olduğu gibi  canının istediği zamanlarda Irak'taki kamplara hava ve kara harekatı icra edebilecektir.

ABD'nin Bağdat'ta icra ettiği savaşı bitiren tören esnasında, 2004'e kadar ABD askerlerine karşı en fazla direnişin gösterildiği Falluja'da sevinç gösterileri düzenlenmiş, ABD bayrakları yakılmıştır.

Avrupa Birliğinin durumu:

Irak'ta yaşanacak muhtemel bir iç savaşta, Kerkük-Musul gibi Kuzey Irak'taki önemli petrol merkezlerinden petrol işletme ve sevkiyatı tamamen duracak, dünyadaki petrol fiyatları hızla artacaktır. 2008'den beri devam eden ve halen Avrupa Birliğini sarsmakta olan ekonomik krizde ekonomisi sarsılan ülkeler, petrol fiyatlarının tırmanması ile dış borç yükleri artacağından, iç krizlere ve iflasa sürüklenecektir. Irak krizi, petrol fiyatlarının artması Euro bölgesinin lokomotifi Almanya'yı da etkileyecek, Almanya krizdeki diğer Avrupa Birliği ülkelerini finanse etmekte zorlanacak, bir noktadan sonra Euro'yu terk etmek zorunda kalacaktır.

ABD'nin durumu:

ABD tası tarağı toplayıp Irak'tan ayrıldıktan sonra Bağdat hükümeti, Irak'ın toprak bütünlüğünü muhafaza etmek isteyecek ve destek aradığında yanı başında İran ve Suriye'yi bulacaktır. Ancak, Aralık 2011 itibariyle Suriye'nin başı iç savaşla derttedir.  İran ise zaten Irak Şiilerine desteğini sürdürmektedir.

ABD’nin İran tarafından desteklenen Şii’lere giderek yaklaşması, çoğunluğu Şii’lerden oluşan Irak Ordusu’nu eğitmesi, donatması ve F-16 dahil, Bağdat Hükümetine silah satması, 2003'ten beri ABD'nin açık desteği ile politika yapan Kürtleri üzmektedir. ABD'nin bir yandan İran'daki Şiilere destek verirken, diğer yandan İran'la ilgili savaş planları yapması kendi içinde tezat teşkil etmektedir.

Olası bir iç savaşta Irak'taki gelişmeleri kendi kontrolünde tutmak isteyecek olan ABD, bölge ülkelerinin Irak'a müdahale etmesine engel olmak için, Bağdat hükümetinin de desteğini aldığı takdirde, Çekiç Güç örneğinde olduğu gibi Irak hava sahasını yabancı uçaklara kapatacaktır. Ancak, hava sahasının kapatılması, Bağdat merkezinde ve petrol ve doğalgaz zengini alanlarda  yaşanacak çatışmaları sona erdiremeyecek; kara harekatı gündeme gelecektir. 

Afganistan'da savaşacak muharip asker bulmakta zorlanan ve 2014'e kadar Afganistan'dan çekilme planları yapan ABD, ne kadar süreceği belli olmayan bir iç savaşı bastırmak için, kargaşa içerisinde bırakarak terk etmiş olduğu Irak'ta yeni bir kara harekatı yapmak istemeyecektir. Zaten artan kamuoyu baskısı da ABD hükümetinin yeni bir kara harekatı icrasına müsaade etmeyecektir.  Bağdat'taki ABD Büyükelçiliğinde bırakılan 16000 personelin, muhtemel bir iç savaşta canlarını koruma derdine düşmeleri kaçınılmazdır.

ABD ve İsrail'in İran'daki teknolojik gelişmeleri yakından takip ettikleri, nükleer tesisler ile petrol rafinerilerini vurmak için İran'ın bölgede atacağı bir yanlış adımı bekledikleri bilinmektedir. İran'ın Irak topraklarına girmesi halinde, halihazırda Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi ile iyi ilişkiler içinde bulunan İsrail'in Kuzey Irak hava sahasını kullanarak İran'a hava taarruzu düzenlemesi yüksek olasılıktır. 

Irak'ı özgürleştirmek parolasıyla 2003'te işgal eden ABD, 31 Aralık 2011 tarihinde Irak'tan tamamen çekilmiş olacaktır. Bir milyondan fazla Iraklının öldürüldüğünü, yaralandığını veya tecavüze maruz kaldığını saymazsak, "Victory in Iraq" parolasıyla Irak'ı işgal eden ve yaklaşık 9 yıl yöneten ABD'den geriye kalan sadece ve sadece yukarıda bir kaçını incelemeye çalıştığımız, her biri bir diğer risk ortamını tetikleyen iç içe geçmiş sorunlar yığınıdır.

15 Aralık 2011 günkü konuşmasında ABD Savunma bakanı Leon Panetta "ABD askerlerinin Irak'ta icra ettiği görev, akıtılan kan ve harcanan dolarlara değmiştir!" demiştir. Doğrusu bir dönem ABD'nin Irak'ta bulundurduğu asker sayısı 170 000'e ulaşmıştır. Tahminlere göre ABD'nin Irak işgalinin faturası 1 trilyon doları aşmıştır. ABD'nin 4500 asker kaybının yanında 30 00'den fazla yaralısı vardır. Dokuz yıl içerisinde 1,5 milyondan fazla ABD'li sivil-asker Irak'ta görev yapmıştır. ABD'de yapılan kamuoyu anketlerine göre halkın %75'inden fazlası ABD'nin Irak'tan çekilmesinden memnundur. ABD Devlet başkanı Obama'da Kuzey Carolina'da icra edilen bir törende "ABD, Irak'tan başı dik ayrılmaktadır!" demiştir. 15 Aralık 2011 günü icra edilen törenle Irak'taki ABD bayrağı ABD ordusu geleneklerine göre "emekli" edilmiştir. Aynı törende Irak Başbakan Yardımcısı Hüseyin al-Shahristani bir konuşma yapmış, konuşmasında "ABD'nin Iraktan ayrılmasından memnunuz!" demiştir. ABD'nin Bağdat'taki Büyükelçiliğinde 15 000 sivil, 200 kadar askeri personelin kaldığı sanılmaktadır. ABD'nin hali hazır Bağdat'ta yönetimi elinde tutanlarla -manda yönetimi mensupları- çok ciddi ve uzun vadeli petrol antlaşmaları yaptığı sanılmaktadır. Aynı ABD'nin 1979 öncesi İran'da da çok  önemli antlaşmalar yapmış olduğunu da unutmamak gerekir. Yapmacık gerekçelerle, sahte istihbari bilgilerle hukuksuz bir şekilde Irak'ı işgal etmiş olan ABD'nin, buz üzerine attığı imzaların, halk hareketi ile iktidara gelecek yeni bir yönetim tarafından çöpe atılması olasıdır. 

ABD'nin Irak'ta bıraktığı askeri ve sivil personeli için önümüzdeki günlerde can güvenliği en büyük sorun olmaya devam edecektir. ABD büyükelçiliği havan atışlarına karşı korumasızdır. Yine Kuveyt'teki üslerden Irak'a yapılacak askeri intikaller de mayın, el yapımı patlayıcı, baskın ve pusu faaliyetlerine karşı hassas durumda olacaktır. Bu saatten sonra ABD'lilerin "God bless the men and woman of the armed forces in Iraq!" diyerek Allahtan yardım dilemekten başka çareleri olmayacaktır.

15 Aralık 2011 günü icra edilen savaşı bitirme törenine bir (1) tanecik de olsa Iraklı subayın katılmadığı bildiriliyor. ABD Savunma Bakanının dediği gibi ABD gerçekten bu savaşı kazandı mı? Iraklıların beyni ve vicdanı bunu söylüyor mu? Irak'ta Saddam döneminde can güvenliği sorunu yoktu. Su ve elektrik sorunu da yoktu. 10 yıla yaklaşan ABD işgali sonunda, geriye bırakılan aç, susuz, parasız-pulsuz, güvenliksiz, elektriksiz Irak, ABD'lilerin "kutsal zaferi" mi olmuş oluyor?

ABD, Vietnam'dan sonra Irak'ta da mağlup olmuştur. Irak'ın petrol yataklarına sahip olmak için 2003'te başlatılan işgal, ekonomik olarak ABD'ye 1 trilyon dolara mal olmuştur. Bağdat'taki "Manda  İdaresi" geride bırakılan 15 000 elçilik personeli ve 200 asker ile Irak petrollerine nasıl sahip çıkacaktır? Bunu zaman gösterecektir. ABD'nin Vietnam travmasını, Irak travması takip etmiştir. Yeni bir travma ise Afganistan'da yaşanacaktır. Bu mağlubiyet Çin ve Rusya destekli İran'a yaramıştır.

Vietnam, Irak, Afganistan travmalarından sonra ABD'nin yeni bir travma yaşamak için İran'a saldırıp saldırmayacağını hep beraber bekleyip göreceğiz.

Hiç yorum yok: