9 Mart 2013 Cumartesi

LİDER OLMAK VE HÂKİMİYET SIRLARI


Hâkimiyet ve idare, iyi, kötü, şanslı, şansız, başa­ran, başaramayan kişiler arasında mücadele ve çekişme­ye mahal olan gayet büyük bir iştir. Kıskançlık, garez, iliyle, desise ve benzeri bütün kötü huylar ve duygular ondan ileri gelir. Böyle güç olan bir şeyi elde edebilmek ve onu ayakta tutabilmek için mutlaka büyük bir insan olmak, köklü bir sabır sahibi bulunmak ve çok miktarda paraya da malik olmak gerekmektedir. —Bu imkânlar bu­lunmazsa bu büyük iş başarılamaz!—

Bununla beraber yüce bir himmet de gerekmekte­dir.
Nitekim Muaviye «Yüce iş ve gayelere vasıl olmak için âzami himmet gösteriniz! Ben Hilâfete ehil değildim, çalıştım, gayret ettim ve ona nail oldum, » de­miştir.
Eskilerin hikâyeleri, haber ve eserlerinden hoşlana­cağın muhakkaktır. Bunları okuduğum zaman görecek­sin ki, insanların birazı hariç, hiç kimse krallık derece­sine, babası veya annesinden dolayı erişmemiştir. Görmüyor musun, Mülk’ün asıl varisi ve müstahakkı olan  Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin ev­latları iken bu mülk nasıl zorla alınmıştı!..
Şimdi biraz sana, Zul Karneyn’nin kıssasından bahs edelim:
O, Cebeloğlu Sa’bdır. Annesinin adı Heyelânedir. Babası dokumacı idi.
O, Beni Humeyr Oymağı’nda bir yetimdi. Annesi, Kostantin — İstanbul — şehrinde oyuncak eşyayı teşhir eden bir Galeri bulunduğunu duydu ve oğlunu oraya gö­türdü. (Çocuğu orada gezdirirken) oyuncakların üstünde duran bir resim gördü bu resim Kralın Heykeli idi. Anne­si Ona:
—  Yavrum bunlardan istediğini seç, dedi. Çocuk he­men elini kiralın tacına uzattı. Annesi ondan bir kaç defa menetti ise de çocuk bir türlü elini ondan çekmedi. Bir Yunan onu gördü ve aralarında şöyle bir konuşma geçti:
—  Sen Heyelâne ve bu da oğlun Cebeloğlu Sâb’dır, değil mi?
—  Evet!
—  İlerde beni ve çoluk çocuğumu himayenize almak şartıyla size büyük bir sır açıklayacağım, dedi ve çocuğa dönerek sözlerine şöyle devam etti: Sen doğu’ya ve batı’ya hükm eden büyük bir kral olacaksın! (bunu duyan annesi onu) gizlice Babil topraklarına kaçırdı. Sonra ka­dın o adamın sözlerini doğrulayacak üst üste tam üç rüya gördü:
1   — Rüyasında sanki yer bir ekmek olmuş ve oğlu onu yemiş olarak gördü.
2  — Rüyasında, Oğlunun denizlerin bütün suyunu içmiş ve topraklarını yemiş olduğunu gördü.
3   — Rüyasında oğlu, göğe çıkmış, yıldızları bir bir toplamış ve ayı elleri ile sıvazlamış bir halde gördü.
Bilâhere Hızır’la buluşunca, ona bu rüyayı yorumla­mış ve büyük bir kral olacağını, peygamber ve hekim­lerle buluşacağını, buna benzer nice büyüklüklere erişe­ceğini müjdelemiştir…
Bu kıssa’dan hisse almak istersen şunlara dikkat et­melisin:
Bir şey’i mutlaka başarmak istersen azm ve him­met sırlarına yapış!
İşin sonunu getirmeye çalış Esbaba, tevessül et!
Bu kitabı sakın elinden bırakma!
Sonra, kızılı beyaza, beyazı da kızıla boyamasını becerebilenleri iyice tetkik et!
Bu anlattığım vasıflardan, yoksun isen, kendine yar­dım edecek, destek olacak kimseleri bulmaktan aciz isen, kendini bu yönden güçlü hissetmiyorsan o zaman ilim sa­hibi olmaya çalış, zuhd-ü takva yolunu seç!
Kendine sadık kalacak ve yolunu takip edecek birçok öğrenci bul!
Adet­lerini çoğalt!
Sana uçuşup gelmeleri için bazı kerametler edin! Doğruluktan ayrılma, dürüstlüğü de elden bırakma!
Eğer mutluluk meltemi bir gün esecek olursa, tale­belerine, insanların işledikleri fısk-ü fucurdan bahs et!
İrtikâbı caiz olmayan işlerle meşgul olduklarını da açıkla!
Her sınıfta ve tabaka’dan sözlerine, özlerine güven­diğin arkadaşlarını uyar.
Sözünü dinleyecek ve sana güvenecek kimseler güç­lenince, insanlardan kalburüstü olan havas tabakasını, güzel ve yumuşak sözlerle kendine cezbetmeye çalış!
Kendine muhalif saydıklarını ve inadı elden bırakmayanları da açık münazara ve tartışmalara davet et! Daha sert olanlara da sert davran!
İslâm’ın zuhurunu, doğup yayılışını bir gözden geçir.. Görmüyor musun İslâm dini nasıl zuhûr etmiştir. İlk ön­ce muarızlarına nasıl davranmıştır. Şu ayeti dikkatle oku:
«(Habîbim Şöyle) de: Ey Kâfirler, ben sizin tapmakta ol­duklarınıza tapmam ». Benim (kendisine ibadet de devam) edeceğime de siz kulluk ediciler değilsiniz. Ben (zaten) sizin taptıklarınıza (hiç bir zaman) tapmış değilim. Siz de benim kulluk etmekte olduğuma (hiç bir zaman) tap­mış değilim. Siz de benim kulluk etmekte olduğuma (hiç bir vakit) kulluk ediciler değilsiniz. Sizin dininiz size, be­nim dinim bana.» (Kâfirun sûresi,1-6)
Önceleri böyle müsamahakâr davranan İslâm, saadet zirvesine çıkınca güçlenip kendisini zinde hissedince ba­kınız muarızlarına nasıl kılıç çekmiştir: «Onun için o Küfr edenlerle (muharebede) karşılaştığınız zaman bo­yunlarını vurun!» (Muhammed,4)
Düşmanı mağlûp edip sırtını yere getirdikten sonra, düşman barış yapmak istediğinde onu cizyeye bağlayarak onlara nasıl barış ilân etmiştir:
«Eğer (düşmanlar) barı­şa meyi ederlerse, sen de ona yanaş ve Allaha güvenip dayan.» (Enfâl ,61)
Zafere kavuşup irade çadırlarının direkleri sema’ya doğru yükselince bakınız ne demiştir:
«Hiç bir nebi yeryüzünde ağır basıp (harp edip) zaferler kazanıncaya kadar (muharip düşmandan) esirler alması vaki ol­mamıştır.» (Enfâl,67)
Ey Hâkimiyet isteyen kişi!
İşte sen de bu minval üzre ol!
İnsanlara akıl ve mantıklarına göre hitap et!
Adalet öl­çülerinden sakın ayrılma!
Her yerde adaletle hükmet!
Faziletli kimselere karşı saygı duymayı şiar edin!
Askerleri doyur, kırıkları sar!
İnsaftan ayrılma!
Etrafındakileri yani âlimleri ve memurları doyur!
Bunu başa­ramazsan, hakkın sırtını yere getirmek, adaleti kökten yıkmak için rüşvet yaygın bir hal alır. Halk arasında zul­mün gayri ihtiyarî artar, kalpler senden çevrilir, kem göz­le sana doğru yönelir. Farkına varmadan iç ve dıştan çökmeye yüz tutarsın…
Şunu da hatırdan çıkartma ki, mazlumun, senin istek ve gayelerini sıfıra indirecek kadar büyük bir himmeti vardır. Dürüstlüğü kendine düstur edinen sağlam karakterli üstün ahlâklı kişilerin himmeti gibi bunların him­metleri de bulutlardan yağmur boşaltabilecek kadar te­sirli olur!..
Simeltekin’in oğlu Sultanın şu kıssasını dikkatle oku:
Bir gün O. Hint kiralına bir elçi göndererek sordurdu:
— Siz Halikı inkâr ediyor, peygamberleri yalanlı­yorsunuz. Buna rağmen ömrünüz uzun oluyor. Biz ise, Allah’a inanıyor, peygamberlere saygı gösteriyoruz. Yine de ömürlerimiz sizinkine oranla kısa oluyor.
Bize bunun sırrını açıklar mısınız?..
— Şu üzerinde meyva bulunan ağaca bak! O yerin­den kopana kadar sana cevab vermeyeceğim. Sen dur ve yerinden kıpırdama, dedi.
Sonra göğsünü şişirdi, onun yerinden kopması için yürekten bir temenni de bulundu. Himmeti ve gayreti kuv­vetlendirdi. Aradan çok bir zaman geçmeden ağaç sallan­maya, insanlarda kaçışmağa başladı. Ağaç büyük bir gü­rültü kopararak yere yıkıldı. Melik (kıral) elçiyi görünce haykırdı:
 «İşte benden beklediğin cevab!.. Sultana deki: Bir tek himmet, büyük bir meyvesi bulunan ağacın yerinden çıkmasını sağlarsa, nasıl olurda mazlumların himmeti za­limlerin yok olmasında, köklerinin kazılmasında tesirli olamaz! Şayet haksızlığa uğrayanların himmeti zalimlere tesir edemiyorsa muhakkak duaları bulutlardan öteye ge­çemiyor da’ ondandır…
Bazı geçmiş kitaplarda varit olmuştur: «Eğer zalim­den intikam almazsam ben de zalimim…»
Sonra şunu da iyi bil ki, adalet heybetle olur. Gere­kirse öldüreceksin. İcab ettiğinde asacaksın. Çünkü çoğu kez bunlar, halka huzur, memlekete sükûn getirir. Yer­yüzünün düzelmesini sağlar..
Çünkü Sultan, yeryüzünde Allah’ın gölgesidir: [1]Her mazlum ona gelir başvurur ve derdini döker.
Öyleyse Taşı gediğine koymakta tereddüt gösterme! Çünkü yerinde icabında öldürmek, cinayetlerin ortadan kalkmasını sağlar. (Sizin için kısasda hayat vardır!) buyurulmuştur.
Bedir Savaşına katılan Amr bin el-Âs, Muaviye’yi uyarmış ve onu, “büyük işler” başarma­ya teşvik etmiştir de kasidelerinde şöyle demiştir:
«Muaviyem! Halkın derdi bitmez…
Muaviyem ömrümde bir defa olsun sana boşuna biat etmiş değilim!»
«Nice yaşlı insanları tanırım ki zekâ ve kurnazlıkları sayesinde harplerde büyük başarılar kazanmıştır.”
Ülkeye hâkim olup onu düzene sokmak için diğer bir usulde parayı esirgememektir. Başka çarelerle de hal edi­lebilir fakat cimriliği terk etmeden, mazlumun sesine ku­lak vermeden, orduyu doyurmadan bu işler başarılmaz. Şu halde halkın durumunu yakından izlemek ve incelemek için kendine bir vakit ayırmalısın! Çünkü maiyetindekilerle halkdan gaflet etmek zulmün meydana gelmesine sebep olur. Eski kitaplara bir bak: Kisrâ’nın kızı o kitapları «Divan» diye adlandırırken yalan söylememiştir.
Kâtiplerin gündüz yazdıklarını akşam, olunca bir göz­den geçir.
Göreceksin, bir kralın gafletinden nice mazlumlar büyük haksızlıklara uğramıştır!
Vaziyet normal halde ise, herkesin ileri geri konuşmasına müsaade etme (Çünkü başın derde girer.) Kısası gereken bir şey varsa hemen icra et. Yalnız bunu yapar­ken de Allah’ın sana gösterdiği yoldan emrettiği prensip­lerden ayrılma!
Vallâhu âlem.
Kaynak:
İmam Gazzâli-trc: Naim ERDOĞAN Âlemlerin Sırrı [Kitap]. – İstanbul : [s.n.], 1972, 1. Makale

[1] Rasulullah sellallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuşlardır: «Sultan Teryüzünde Allah’ın gölgesidir. Zayıf ona gelir ve zulm’a uğrayan ondan yardım ister. Her kim Dünyada Allah’ın sultanına ikram ederse kıyamet gününde Allah da, ona ikram eder.

Hiç yorum yok: