18 Mart 2013 Pazartesi

ALMAN HALK ŞİİRİNDE TÜRKLER (13.-16. Yüzyıl)-Doç. Dr. Battal İNANDI


ALMAN HALK ŞİİRİNDE TÜRKLER (13.-16. Yüzyıl)

Doç. Dr. Battal İNANDI

11. yüzyıl sonundan başlayarak 13. yüzyıl ortalarına kadar devam
eden Haçlı seferlerini konu alan pek çok edebî metin var Alman edebiyatında.
Öyle ki, bir Alman haçlı edebiyatından bile söz etmek mümkündür.
Ortaçağ Alman şiirinin önde gelen isimlerinden Friedrich von Hausen,
Reinmar der Alte, Rubin, Neidhart von Reuenthal, Ulrich von
Lichtenstein, Oswald von Wolkenstein ve daha pek çok ozan haçlı seferlerine
fiilen katılmış ve bu konuda izlenimlerini dile getiren şiirler yazmışlardır
1a. Gerek bunlar, gerekse seferlere katılmadıkları halde sırf Alman
kamuoyunun olaya ilgisini çekmek ve bu seferlere katılımı teşvik
amacıyla çaba sarf eden ozanlar, eserlerinde dil ve ırk ayrımı yapmadan
bütün Müslümanları "putperest (Heide)" ve düşman olarak görmüş ve öyle
davranmışlardır. 7. Haçlı seferine gelinceye kadar, "Türk" adı aynı bağlam
içinde zikredilmiştir. Ancak söz konusu seferden kısa bir süre önce
Sultan I. Baybars'ın Filistin'in önemli bir kısmını fethetmesi üzerine Ricaut
Bonomel adında bir ozan yazdığı bir şiirde (1265'ten sonra) ilk defa
doğrudan Türklerden söz ediyor ve şöyle diyor:


"...Tanrı'nın belâsı Türklere karşı ne haç, ne de
iman fayda etmiyor. Görünen o ki, Tanrı bizim
aleyhimize onları destekliyor."l b

Aynı manzum metnin bir başka yerinde de şair, Türklerin çok iyi savaştıklarından
söz ederken şöyle diyor:

"...Türklerle savaşa girişen zırdelidir;
çünkü Mesih bile onlara karşı değil. Bu
yüzden...Frankları, Tatarları, Ermenileri
ve Persleri hep yenmişler ve yenmeye devam
ediyorlar; bizleri ise her gün yeniyorlar..."l c


Türkleri bundan sonra "Hristiyanlığın ezelî düşmanı" (Erbfeind) olarak
gören Batı Dünyası, Filistin'e düzenlenen son Haçlı seferinden (1270)
Niğbolu Meydan Muharebesi'nin yapıldığı yıl olan 1396'ya kadar geçen
zaman içinde kendi iç meseleleri yüzünden bir daha birlikte hareket etme
imkânı bulamamıştır. Esasen Alman halkının da Türklere karşı ilgisi; Osmanlı
Devleti'nin kurulmasından ve Rumeli'de Türk fetih hareketinin başarıyla
gelişmesinden sonra, Türklerin Avrupa içlerine doğru ilerlemeleri
ve böylece onlar için bir tehlike teşkil etmeleriyle başlar.

Batı, 14. yüzyıldan itibaren daha önce Kudüs'ü kurtarmak için düzenlemiş
olduğu sekiz Haçlı seferi1 boyunca takındığı tavrı yeniden gözden
geçirerek, yeni stratejiler ve hedefler belirleyerek kendisi için gün
geçtikçe biraz daha büyüyen "Türk tehlikesi" karşısında yeniden toparlanmak
ve birlikte hareket etmek yönünde bir eğilim içine girmiştir.

Beliren "Türk tehlikesi"ne konumu itibariyle en çok maruz kalan
Avrupa ülkesi Macaristan'dı. Bu sebeple diğer batılı devletler, bu ülkeye
bir tahkimat bölgesi gözüyle bakıyorlardı2. Bunun farkında olan Macar
Kralı Siegmund,Türk fetih hareketini engellemek ve Türkleri Avrupa'dan
söküp atmak için yeni bir haçlı seferini en uygun çare olarak görüyordu
ve bu amaçla Avrupalı prenslerden yardım istedi. Bu isteğine herkes derhal
uydu; ancak 28 Eylül 1396'da Avrupalı Şövalyelerin Niğbolu'da Osmanlı
ordusu karşısında uğradığı yenilgiyle birlikte Haçlı seferleri tarihe
karışmıştır3.

Bu ön açıklamadan sonra, şimdi de Niğbolu Meydan Muharebesi'ni
konu alan bir manzum metinden söz etmek istiyorum. 236 mısradan meydana
gelen metnin yazarı, Peter von Rez adını taşıyor4.Yazar, bu sefere
bizzat katılmış ve metinden anlaşıldığı kadarıyla muharebe sırasında ardçı
kuvvet içinde yer almıştır5.

Peter von Rez, dört mısradan meydana gelen bir girişten sonra sırasıyla,
Haçlı ordusunun oluşması, Niğbolu'ya hareket, muharebenin vukuu
ve sonuçları üzerinde duruyor. Giriş mısralarında ifade edilen coşku, Buda'da
toplanan ve tarih kitaplarında "eğer gök kubbe çökerse, onu mızraklarımızla 
tutarız"6 söylediği öne sürülen Haçlı ordusunun coşkusuyla eşdeğerdedir.
Ozan, şan ve şerefe susamış7 bu Haçlı ordusunun şu şövalyelerden
meydana geldiğini söylüyor: Burgund Dükü Philipp'in oğlu Johann
ve maiyeti; Fransa'dan Jacob von Bourbon, de la March, Heinrich von
Bar, Philipp von Bar, von Eu, Cousy, Philipp von Artois, Guy de la Trimouille
adındaki kontlar ve maiyetleri; Almanya'dan Pfalzgraf Ruprecht
ve Burggraf Friedrich von Nürenberg ve maiyetlerindeki Bavyeralılar ile
Suebyalılar ve Kont Hermann von Cilly komutasındaki Stiryalılar (Steiermârker);
Rodos şövalyeleri; Polonyalılar ve daha pek çok Avrupalı asilzade
8. Ozanımız bunlar arasında özellikle Burgund prensinin gücüne dikkat
çekiyor ve şöyle diyor:

"Kastettiğim kişi, Burgund prensidir; insan
ve servetten meydana gelen büyük bir güçle
bu sefere katıldı." 9

İsmail Hakkı Uzuncarşılı, bu gücün on bin kadar Fransızdan meydana
geldiğini ve bunların komutanın da kral VI. Karl'ın dayısı Burgund dükü
Philipp'in oğlu Johann (Jean Nevers, Korkusuz Jan) adındaki genç olduğunu
söylüyor ki, bu da ozanımızın antalttıklarını teyit ediyor10.

Peter von Rez, Haçlı ordusunun Buda'da son hazırlıklarını tamamladıktan
sonra "putperestlerin" -ki bununla Türkleri kastediyor- üzerine yürümek
üzere harekete geçtiğini şöyle anlatıyor:


"Kral (Siegmund) onlarla hazırlıklarını tamamladı,
Fransızlar, Almanlar putperestlerin üzerine yürümek
üzere ihtişamlı bir şekilde yola çıktılar."11

Yazar, Korkusuz Johann ve Siegmund komutasındaki bu kuvvetlerin
içinde bulunuyordu ve bu kuvvetler, kaynaklarda bildirildiğine göre, Haçlı
ordusunun ikinci kolunu teşkil ediyordu12. İkinci kolun Orsova yakınındaki
Demirkapı'dan (das eiseme tor) geçerek, Tuna'nın güney kıyısından
ilerlediği anlatılırken, geçilen yerlerin yüksek dağlarla kaplı olduğu ve
Tuna'nın "gece gündüz demeden hızla ve hiddetle (es ist snell und wuotet
wast/und weder tag noch nacht gerast)"1 3 dar bir vadinin içinden aktığı
ifade edilmekte. Şair, içinde Sırpları koruyan Topolnitza14 adında bir kalenin
bulunduğu dağlık bölgeyi "düşman topraklan"1 5 olarak niteliyor.
Bunun da sebebi, Sırp Prensi Stephan'ın Kosova Meydan Muharebesi'nden
sonra Osmanlı Devleti'ne karşı bazı yükümlüklerin altına girmiş
olmasıdır16..

Antalıtıcı, daha sonra Viddin17 önüne geldiklerini ve buranın bir
"kayzer" tarafından idare edildiğini ve bu zatın hiçbir direnme göstermeden
derhal teslim olduğunu söylüyor18. Peter von Rez, burada "kayzer"
ifadesiyle Osmanlılar adına kale komutanlığını yapan Bulgar kralı İvan
Stratişimir'i kastediyor19. Viddin'in düşmesinden sonra Rahova'ya 20 saldınldığı,
birçok insanın katledildiği ve sonunda Rahova'nın teslim olmak
zorunda kaldığı21 anlatıldıktan sonra, Haçlı ordusunun "Niğbolu'ya doğru

harekete geçtiği" ifade ediliyor22. Peter von Rez, Niğbolu kuşatmasını şu
şekilde anlatıyor:

"Orada üçüncü haftaya giriyorduk; şehir alınacaktı.
Ama prensler meclisi şehrin düşmesini istemiyordu" 23 .

Peter von Rez'in Niğbolu kuşatmasıyla ilgili olarak verdiği bu bilgi, kuşatmanın
16 gün devam ettiği ve Haçlıların asıl kuvvetlerini Bayezid'e
karşı kullanmak istedikleri için kaleyi fazla sıkıştırmakdıklan şeklinde tarih
kitaplarında verilen bilgilere uymaktadır24. Eldeki metne göre, muharebe
bir pazartesi günü başlıyor25. İlk taarruz, Fransız, Alman ve İngiliz
kuvvetleri tarafından başlatılıyor26. Ozanımız bu sahneyi şöyle tarif ediyor:
"Putperestler, son derece kurnazdılar; Tatın'nın belâsı
hünerleriyle asil hristiyanları çember içine aldılar."28

Peter von Rez, burada "çember içine aldılar" (umbzugen) ifadesiyle Osmanlı
ordusunun muharebede aldığı düzeni kast ediyor ki, bu da "at nalı
(hilâl) veya ağzı açık kerpeten"29 biçimindedir. Uzunçarşılı, Aşıkpaşazâde
Tarihinden naklen bu konuda şu bilgiyi veriyor: "Bu muharebede bizzat-
bulunmuş olan Timurtaş paşazade Ubur bey'in anlattığına göre Yıldırım
Bayezid maiyeti askeriyle pusuda bekleyerek vakti gelince harekete
geçmiş ve o tarihe kadar Osmanlı ordusunda tatbik edilmemiş olan yeni
bir tabîye ile zaferi temin eylemiştir."30 Peter von Rez, yukarıdaki sözleriyle
bu gerçeği ima ediyor olabilir.

Osmanlı ordusunun başarısını sadeci iki mısra ile anlatan ozan, "Macarlarla
birlikte taarruza geçmekle çok yanlış bir iş yapmışlardı"31 söyleyerek
Fransız şövalyelerinin uğradığı başarısızlıktan Macarları suçlu tutuyor.

Çünkü:

"Kılıçları çekmenin tam vaktiydi ki, namert Macarlar
kaçtılar ve o asil inşaları öyle bir tehlike içinde
bıraktılar ki, ölümden başka çareleri yoktu." 32

Macar kralının da kaçanlar arasında bulunduğunu anlatan33 ozan, yukarıda
tepede olup bitenlerden bulunduğu yerkedilerle birlikte çok geç
haberdar edildiğini, baskına uğradıklarını ve bu baskında can ve mal kaybının
çok büyük olduğunu, Macarların gemilere binmek için Tuna'ya doğru
kaçtıklarını, kısaca tam anlamıyla bir ana baba günü yaşandığını anlattıktan
sonra34 sözlerine şöyle devam ediyor:

"Türkler toplu halde şehirden çıkıp asillerin
çadırlarının arasına girdiler, para eşya ne
varsa hepsini aldılar."35

Bunun üzerine "atlılar önde olduğu halde herkesin oradan uzaklaştığını"36
söyleyen Peter von Rez, gördüğü manzara karşısında dugularını şu retorik
soruyla ifade ediyor: "Ne korkunç bir şey, değil mi?37

Manzum metnin bundan sonraki kısmı, Haçlı ordusunun geri çekilişiyle
ilgilidir. Anlatıcı geri çekilişin yedi günden fazla sürdüğünü38 ve bu
süre sonunda Transilvanya'daki Hermannstadt'a geldiklerini söylüyor.
Geri çekiliş sırasında yaşadığı son derece büyük sakıntılar bile Peter
von Rez'e Niğbolu yenilgisini unutturamıyor; can ve mal kaybının oldukça
büyük olduğu böyle bir muharebeden sağ kurtulmuş olmaktan hiç de
memnun görünmüyor ozan. Kaçarken bile kafasından geçenler, Niğbolu'da
yaşadıklarının intikamını almakla ilgili düşüncelerdir. İçini şöyle
döküyor:

"Tanrım, intikamımızı yerde koyma. Bize asıl kalleşlik
edenler, Eflâk'tan gelenlerdir."39


Takip eden mısralarda sözü yeniden Eflâklılara getiriyor:

"Bize dost gibi katıldılar, ama kalleşlik ettiler;
çektiğimiz sıkıntılar onların yüzündendir."40

Ozan, bu sözleriyle muharebenin daha ilk anlarında neticeyi kestirerek,
savaşmadan derhal ülkesine dönen Eflâk prensi Mirtsche (Mirçâ)'yi kastediyor
41. "Tanrım, o yüce isimlerinin (teslisin) yüzü suyu hürmetine hristiyanlara
tam bir güç ver ki muzaffer olsunlar ve o kötü dinsizleri kendi
memleketlerinde yakıp talan etsinler!"42 diyerek duygularını dile getiren
Peter von Rez, metnin sonlarına doğru Avrupalı soylulara, bütün hristiyan
dünyasına yöneliyor ve onları düşmana karşı yeniden birlik içinde davranmaya
davet ediyor; Niğbolu'da hayatlarını kaybeden soylu insanların
"adalet" (grechtichait)43 uğrunda mücadele etmiş olduklarını vurguluyor
ve Tanrı'dan ümit kesilmemesini tavsiye ediyor44. Ozan, Avrupalı şövalyeleri
intikam için yeniden birlikte davranmaya davet ederken, onları tahrik
eden ifadelere de yer veriyor. Meselâ, muharebede esir alınan hristiyanlara
kötü muamele edildiğini, "köpekler gibi ipe bağlandıklarını"45
söylüyor; ancak bu muamelenin sebepleri konusunda tabiî olarak ayrıntılara
inmiyor. Ama aynı muharebede esir düşen Bavyeralı Hans Schiltberger,
bu hususta daha tatmin, edici açıklamalarda bulunuyor. Schiltberger,
şunları yazıyor:

".. .Türk padişahı muharebeyi kazandıktan sonra kral Siegmund' un
bulunduğu ve muharebenin cereyan ettiği mahallerde durarak
telef olan askerlerine baktı, telefatın çokluğunu
görerek ağladı, dökülen kanları intikamsız bırakmayacağına
yemin etti; ne kadar esir varsa ertesi günü getirilmesini,
getirmeyenlerin katl ve mallarını müsadere edeceğini beyan
etti. Ertesi günü herkes ne kadar esir varsa ipe bağlı olduğu
halde getirdiler.Ben de bir ipe bağlı olarak esirlerin üçüncüsü
olarak beni esir alan tarafından oraya getirildim... Benim
arkadaşlarımın kafaları kesildi, sıra bana gelince padişahın
oğlu beni görerek hayatımın bağışlanmasını emretti. Yirmi yaşından
küçük olanları öldürmediklerinden beni de diğer çocukların
yanına götürdüler. Ben ozaman onsekiz yaşında idim."46


Metnimizin yazarı ve Niğbolu meydan Muharebesi'nin görgü tanığı
Peter von Rez'in Avrupalı şövalyelere son tavsiyesi şöyle:
"Gece olsun, gündüz olsun her zaman tetikte olmalısınız.
Ve o putperest orduyu (gücü) dikkate alınız!"47

"Dikkate almak", başka bir deyişle "küçümsememek"; Niğbolu Meydan
Muharebesi'nin Avrupa devletlerine Türklerle ilgili olarak öğrettiği
en önemli şeydir; ozan böylece Avrupalı şövalyelerin muharebeden önceki
mağrur tavırlarını da eleştirmiş oluyor. Gerçekten de Türkler bundan
sonra Avrupalılar tarafından son derece ciddiye alınması gereken bir muhatap
olarak görülmüşler ve bir bilim adamının dediği gibi, Türkler bu zaferle,
farklı ırk ve dinden olmalarına rağmen Avrupa devletler topluluğuna
girmeyi cebretmişlerdir48.

"Türk tehlikesini" işleyen bir başka manzum metne daha temas etmek
istiyorum. Ancak bu metni daha önceki bir yazımda49 ele aldığım
için kısaca değinmekle yetineceğim. 1453'te İstanbul'un fethedilmesi üzerine
Balthasar Mandelreiss adında biri tarafından yazılan bu metinde 50
ozan, Avrupalı şövalyelere ve bütün dindaşlarına
"Türkler artık durmak bilmiyor,
elimizi çabuk tutmazsak buralara kadar sokulacaklar."51
şeklinde seslenerek, İstanbul'un düşmesini hristiyanlığa indirilmiş bir darbe
olarak (es ist der kristanhait ain stoss)52 değerlendirerek dindaşlarını
tahrik ediyor. Bu metinde anlatıcının takındığı tavırdan, kullandığı ifadelerden
ve verdiği mesajlardan, manzumenin siyasi otoritenin isteği üzerine
kaleme alındığı sonucunu çıkarmak mümkündür. Biraz önce belirttiğim
sebepten dolayı bu şiiri burada bir tarafa bırakıyor ve onun yerine,
15. yüzyıldan bir örnek olmak üzere Hans Rosenblüt'ün 1458'de yazmış
olduğu bir şiirden söz etmek istiyorum53.

Hans Rosenblüt, 40 kıtadan meydana gelen söz konusu şiirinde, Aeneas
Sylvius'un II. Pius olarak papa seçildikten sonra Türk meselesini görüşmek
üzere 1949'da Mantua'da tertiplemeyi düşündüğü prensler kongresi
arifesindeki görüşlerini ve kaygılarını dile getiriyor. Şairin birinci derecede

üzerinde durduğu konu ülkesindeki iç kargaşadır; içinde bulunulan
durum karşısında başta kayzer olmak üzere bütün sorumlu kişi ve çevreleri
uyarıyor. Almanya'daki iç kargaşa, katoliklerle onların "mülhit" olarak
gördükleri Bohemya Prensi Georg Podiebrad ve taraftarları arasındaki
çekişmelerden kaynaklanıyordu. Kayzer Friedrich'in de Alman kamuoyunun
tasvip etmediği Podiebrad ile iyi ilişkiler içinde bulunması, yeni papanın
bu "mülhit" kesimle mücadeleyi, Islâmla mücadeleyi öne sürerek,
fazla dikkate almaması, hatta Podiebrad'ı Mantua'daki kongreye ısrarla
davet etmesi ve sosyal nitelikli daha pek çok faktör, Alman kamuoyunda
büyük bir hoşnutsuzluğa sebep olmuş ve bir iç savaş eşiğine gelinmişti.54

İşte Almanya bu durumda iken, Osmanlılar da Yunanistan ve Ege ile
meşgul olmuş ve takip eden bir kaç yıl içinde sırasıyla Sırbistan, Bosna
ve Eflâk'ı fethetmişlerdi. Bu gelişmeler, zaten bir iç savaş tehlikesiyle
karşı karşıya bulunan Alman halkını daha da tedirgin ediyordu ve bir
Türk saldırısı her an bekleniyordu. Hans Rosenblüt, şiirini
"Diyorlar ki, Türkler (yeni bir savaş için) sefere çıkmışlar"55
sözleriyle başlatarak bu konudaki tedirginliğini ifade ediyor. Ozan, hitap
ettiği kişilere kendi adlarıyla seslenmiyor; onun yerine kuş adlarını kullanır.
Meselâ, kartal (adler) kayzer ve rayşı sembolize ederken, baykuş (Eule)
da Podiebrad'ı temsil ediyor. Podiebrad'ın yandaşları için "akbabalar"
(Geier) ifadesini kullanan Rosenblüt, "karabaşlı iskete" (zeislein) ve normal
"iskete kuşu" (Meise) ile de burjuva ve köylüleri kastediyor. İskete
kuşlarını cezalandıran akbabalar56, köylüleri sömüren derebeylerdir. Karabaşlı
isketelerin saldırısına uğrayan devekuşu (Strauss), 1449'daki şehirler
savaşında öldürülen şövalye ve efendileri temsil ediyor57'. "Şahin"
(Falke) prensler sınıfı, sığırcıklar (Stare) ise şehirler için kullanılıyor.
Şiirin yukarıda alıntıladığımız girişinden sonraki kısmında Rosenblüt,
kayzerin yaklaşan tehlikeye dikkatini çekiyor ve küçük kuşların, yani
burjuva ve köylülerin tehlikenin büyüklüğünün idraki içinde onu savunmaya
hazır olduklarını, ona düşen tek şeyin "kanatlarını germek"
(lasst wachsen ewer flugel!)58 olduğunu söylüyor. Şiirin 3. kıtasında
ozan, tutumunu biraz daha sertleştirerek kayzere şöyle sesleniyor59:


"Bay kartal, aklınızı kullanınız!"
Ve dahası var:
".. .bu yemek tuzlu olursa,
aşçı cezayı hak eder"60
diyerek, kendi ülkesinde hakkı ve düzeni sağlayamayın kayzeri tehdit ediyor.
Metnin bir başka yerinde kayzere |öyle bir öğütte bulunuyor:

"Bay kartal, yırtıcı şahinlerini itaat altına almak için
Türk tehlikesinden yararlan; aksi halde onlar elinin üstünde
daha fazla sabırla oturamayacaklar. Siyasi durumlardan
nasıl yararlanıldığını Podiebrad'tan öğren: Şahinin
ona uçmak üzere." 61

Rosenblüt, Alman toplumunun dinî62, ahlâkî ve hukukî bakımdan çöküntü
içinde olduğunu şöyle ifade ediyor:

"Şövalyelerde yiğitlik, kadınlarda terbiye, genç kızlarda
iffet kalmış; doğruluk eğriliğe yüz tutmuş ve adalet
baş eğer hale gelmiştir. Bilim adamlarında tevazu, din
adamlarında ölçü, fakirlerde sabır kalmamıştır." 63

Hans Rosenhblüt, kayzerin bütün bunlara karşı ilgisiz kalmasını ve
meseleleri hafife almasını bir suç olarak görüyor ve mevcut durumun
Türklere dâvetiye çıkarttığını, kayzerin sağlayamadığı hak ve düzeni64,
sağlama görevinin Türklere düştüğüne işaret ederek şöyle diyor:

"Türk, kayzeri kibrinden dolayı cezalandırmaya
yemin etmiştir."65

Burada Türkelere atfedilen imaj, hiç kuşkusuz, Peter von Rez'in ortaya
koymak, istediği Türk imajından oldukça farklıdır: Orada hakka, adalete
karşı mücadele eden Osmanlı, burada hakkı, adaleti ve düzeni sağlayan
bir gücün sembolü olmuştur. Ve bu değişim, yarım asırlık bir zaman dilimi
içinde meydana gelmiştir.


Almanya, 16. yüzyıla gelinceye kadar Türk akınlarından doğrudan
etkilenmediği için, Türk meselesine acilen eğilme ihtiyacını duymamıştır
66. Sultan Selim'in ölümü Avrupa kamuoyunu ferahlatmış; hristiyan
dünyası, yeni padişah Kanuni Sultan Süleyman'ın genç, tecrübesiz, yumuşak
karakterli, savaşa önem vermeyen biri olduğunu kabul ediyor ve onun
hakkındaki görüşünü "arslandan sonra gelen kuzu"67 benzetmesiyle dile
getiriyordu. Çünkü Sultan Selim'in 1516'da Suriye'yi ve 1517'de Mısır'ı
fethetmesi, başta Papa X. Leo olmak üzere, bu gelişmelerin ilerisini gören
pek çok kimseyi tedirgin etmişti68. Bu durum, 1521'de Jörg Dappach
adında birinin, Kanuni'nin Macaristan Seferi sebebiyle yazdığı manzum
bir metinde de dile getiriliyor69.

Türklerin Avrupa içlerine doğru adım adım ilerlemekte olduklarını,
aynı tempo ile devam ettikleri takdirde kısa bir zaman içinde Avusturya'yı,
ondan sonra Bavyera ve Rheinland'ı alacaklarını önceden haber veren
bir halk şiiri de 1522 yılına aittir70. Burada Türklerin hergün biraz daha
güçlendikleri, hristiyan dünyasının ise hiçbir önlem almadığı ve
Osmanlı Sultanı'nın İran ve Suriye'ye karşı kazandığı zaferlerden ders alması
gerektiği hatırlatılıyor.

16. yüzyıl Alman halk edebiyatında Türklerin konu olarak ele alınmasına
sebep teşkil eden olayların başında hiç kuşkusuz Mohaç Meydan
muharebesi (.1526) geliyor. Bununla ilgili olarak tespit edebildiğim altı
manzumeden71 sadece bir tanesinin72 yazarı bellidir. Mert Sporer adıyla
kendini takdim eden yazar, Kanuni Sultan Süleyman ile Macar Kralı Ludwig
arasında yapılan bu muharebeyi anlatırken Osmanlı ordusunun gerek
nitelik, gerekse nicelik bakımdan üstün olduğuna dikkat çekiyor; Macar

ordusunun bozguna uğramasında Türk topçusunun büyük payı olduğunu
da ima etmeden geçmiyor73. Bu muharebede 20 bin Macarın öldüğü ifade
ediliyor. Genç Macar kralının kaçarken atından düşerek öldüğü belirtilirken,
Macarların genel olarak çok korkak davrandıkları şeklinde yorumlara
da yer veriliyor74.

Bu muharebeden sonra Kanuni'nin Macaristan'ı yeniden terketmesi
üzerine Johann Zapolya, 10 Kasım 1526'da taraftarlarınca Macar kralı
ilan edilir, ancak bir süre sonra Dük Ferdinand tarafından Transilvanya'ya
sürülünce, Osmanlı Devleti'nden yardım ister. Yeni kral Ferdinand, barış
görüşmeleri için İstanbul'a gönderdiği heyetten, Osmanlıların yeni bir seferin
hazırlıkları içinde oldukları haberini alır almaz Alman kayzerinden
yardım talebinde bulunur. Bunun üzerine Almanya'da Türklere karşı büyük
bir propaganda faaliyeti başlar. Martin Luther, Alman halkını yardım
konusunda uyaran "Vom Krieg wider die Türken" (1529) başlıklı ünlü
yazısını kaleme alır. Yazısının bir yerinde Luther, Türkleri Almanlara
şöyle tanıtıyor: "Türke karşı savaşmak, Fransa kralına, Venediklilere yahut
papaya karşı savaşmaya benzemez. Çünkü Türk, farklı bir savaşçıdır.
İnsanı ve parası çoktur... Halkı devamlı tetiktedir; istediği an üçyüz dörtyüz
bin asker toplayabiliyor. Öyle ki, yüz bin askeri öldürülse, yerini derhal
doldurabiliyor; güçlüdür, kararlıdır."75

Luther'in bu yazısını bir çok halk manzumesi takip eder. Hepsinin de
konusu Viyana kuşatmasıdır.

R. v. Liliencron'un "Almanların Tarihî Halk Manzumeleri" (Die historischen
Volkslieder der Deutschen) koleksiyonunda yer alan metinler
arasında Viyana kuşatmasıyla ilgili olarak tespit ettiğim dokuz manzum
metinden ikisi Hans Sachs7 6 , ikisi Jorg Daxpach (yahut:Daypach)77, biri
de Christophell Zell7 8 tarafından yazılmıştır. Geri kalan dört tanesinin ise
yazarları belli değil79. Bu metinlerin hepsini burada tek tek ele alma imkânımız
olmadığından sadece Hans Sachs'in şiirlerine temas etmekle yetineceğim.


Hans Sachs, birinci şiirinde (no. 402) viyana Kuşatmasının "nasıl,
nerede ve ne zaman (=Wie, wo und wann das alls geschach)80 olduğuna
dair bilgi vereceğini beyan ederek söze başlıyor. Viyana'dan "Flavius'un
kurduğu" "namlı şehir" diye söz eden H. Sachs, bu şehrin 1529'un 22 Eylül'ünde
binlerce Türk süvarisi tarafından kuşatılarak yangın çıkarıldığını,
bu yangının üç gün boyunca devam ettiğini, 24 Eylül günü Türklerin dört
esiri şehre yollayarak, şehrin kendilerine teslim edilmesini istediklerini,
halkın can ve mal güvenliği konusunda teminat verdiklerini, fakat bu önerilerinin
başta Dük Philipp, Niclas, Hans, Eck ve daha pek çok soyludan
meydana gelen bir konsey tarafından reddedildiğini ve bu konseyin şehri
canları ve malları pahasına koruyacaklarını ifade ettiklerini81 belirtikten
sonra asıl olayı anlatmaya geçiyor.

İki taraftaki gelişmeleri münavebe ile anlatan ozan, 26 Eylül'de Türk
ordusunun Viyana önünde tümüyle toplandığını, otağ-ı hümayunun şehrin
Stubentor adlı kapısının yanındaki St. Marxen önünde kurulduğunu ve
buranın 300 ağır top ve 12 bin yeniçeri tarafından korunduğunu söylüyor
82.

Osmanlı padişahından "kayzer (keiser)" olarak söz edilen metinde,
İbrahim Paşa adı da sık geçiyor. Şiirde Türkler için genel olarak ağır bir
dil kullanılmıştır; Türklerin savaştan galip çıkmak için, hile8 3 dahil, her
türlü yola başvurdukları yönünde bir imaj var. Şair, "23 gün süren"84, kuşatmanın
Türklerin aleyhine sonuçlandığını anlatırken bile onları yenilmez
bir güç olarak niteliyor ve onların hakkından ancak Tanrı'nın gelebileceğini
ifade ederek şiirini bitiriyor.

Hans Sachs, ikinci şiirinde de (no. 413) Türkleri hristiyan dünyasının
başına belâ bir güç olarak aynı üslûpta nitelemeye devam ediyor ve amaçlarının
bütün hristiyanları ve Almanya'yı egemenlikleri altına almak ve
yeryüzünde "bir Tanrı-bir hükümdar" anlayışını hâkim kılmak olduğunu
söylüyor85.

Buraya kadar anlattıklarımız ışığında Türklerle ilgili olarak eski Alman
edebiyatında oluşan imaj konusunda şu sonuca varabiliriz: Osmanlı
Devleti'nin kuruluşundan Rumeli'ye geçişine kadar olan dönemde Türk
imajı, genel olarak müslüman imajının bir parçasını teşkil etmiştir; Türk-

ler, diğer müslüman milletlerle aynı bağlam içinde değerlendirilmişlerdir
Ancak 14. yüzyıldan itibaren Osmanlı Devleti'nin giderek güçlenmesi ve
Batı tarafından bir "tehlike" olarak algılanmasıyla spesifik bir Türk imajı
ortaya çıkmıştır. Bu imajı oluşturan pek çok olumsuz unsurun yanısıra,
edebî metinlerde doğrudan ifade edilen olumlu unsurlar da vardır. Gerek
buraya kadar bir örnekleme mahiyetinde kısaca temas ettiğim metinlerde
olsun, gerekse bu yazının kapsamına almadığım bir çok halk manzumesinde
olsun, satır aralarında ifade edilmek istenen bir husus var. Bunu belirterek
sözlerime son vermek istiyorum: Türkler Avrupa'da elde ettikleri
başıları sadece maddî güçlerinin büyüklüğüne borçlu değildirler; siyasî
kombinasyonlardan yararlanabilme yetenekleri de bunda büyük rol oynamıştır.

Dipnotlar

la. Bk. Franz Babinger: Orient und deutsche Literatür. (Yayımlandığı yer:)
Deutsche Philologie im Aufriss. Berlin: E.Schmidt, III, st. 568.
lb. bk. Ulrich Müller: Rreuzzugsdichtung, Tübingen 1979, s. 114.
lc. a.g.e., s. 115.

1. Haçlı seferleri sırasıyla şu yıllarda yapılmış: 1147, 1189, 1204, 1217, 1228 ve
1270. Bunun için bkz. U. Müller, a.g.e., s. 158-160.
2. bk. Aziz S Atiya: Kreuzfahrer und Kaufleute. Die Begegnung von Cristentum
und Islam, Stuttgart 1964, s. 133.
3. Aziz.S. Atiya, a.g.e., a.s.
4. bk. R.v. Liliencron: Die historichen Volkslieder der Deutschen vom 13. bis 16.
Jahrhundert, c. I, orada no. 39.
5. Ozan kendisinin de içinde bulunduğu birliğin Türkler tarafından basıldığını 170-
172 mısraları arasında şöyle anlatıyor: "Bizleri kıskaç içine aldıktan sonra herşeyimizi aldılar
ve bizleri soyarak anadan doğma çırılçıplak bir hale getirdiler (Dâ wir chamen in ir
eng,/si namen uns all user hab/und zugen uns muoter nacchat ab)."

6. bk. J.v. Hammer-Purgstall (Geschichte des osmanischen Reiches, I, Graz 1963, s.
239. Hammer, a.g.e., a.s.), Yıldırım Beyazid'ten söz ederken Daru Hist. de Venise II,
p.I03 'ten naklen, onun da "ilk iş olarak Roma'daki St. Peter Kilisesi'nde atına yulaf yedireceğini"
söyleyerek tehditler savurduğunu söylüor.
7. "maniger der wagt leib und guot,/das er durich eren willen tuotyund raist auss in
frömde lant,/dass im wert ritterschaft pechant" (m. 1-4). Burada geçen "auss raisen" fiili,
şövalye dilinde "şövalyeliğini göstermek; tehlikeyi göze almak" anlamına gelen "âventiuren"
ile eşanlamlıdır. Bunun için bk. Deutsches Wörterbuch von J. und W. Grimin, I,
(dtv), st. 934. Aynı kelimenin yeni Almancadaki karşılığı "macera aramak"tır. bk. Matthias
Lexers mhd. Taschenvvörterbuch, 32. Aufl., 1966.
8. bkz. R.v. Liliencron, a.g.e., I. s. 156; İsmail haki Uzuncarşılı: Osmanlı Tarihi, I,
Ankara 1961, s. 280-281; Uzuncarşılı, ittifaka davet edilenler arasında Bizans İmparatorluğu'nun
da bulunduğunu söylüyor. Aynca bk. Hammer, a.g.e., s. 237.
'9. "ich main den fürsten vn Burgan,/der ist mit grozer macht gezogt/und hat leut und
guot gewogt." (m. 6-8).
10. Uzuncarşılı, a.g.e., s. 280-281- Genel Kurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt
Başkanlığınca yapılan bir araştırmada (Niğbolu Meydan Muharebesi ve Yıldırım Beyazit,
Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları: 595, Ankara 1985), verilen rakamlar (s. 26) şöyle:
Macar ordusu 36.000, Macar ücretli askeri 24.000 yaya; Fransızlar 10.000 süvari; İngilizler
1.000 yaya, 10.000 kısmen süvari; Almanlar 6.000 yaya; İstirya, Bohemya, İtalya, Polonya
Haçlıları ve ücretlileri 13.000 yaya; Ulah (Eflâk) ve Transilvanya 10.000 yaya olmak
üzere toplam muharip 110.000 kişidir.

11. "Der chünig wart mit in perait,/si huoben sich auf in wirdichait,/Franzoisen
Deu-tschen mit ir chraft/di zugen auf di haidenschaft". (m. 13-16).
12 Haçlı ordusu iki koldan yürümüştür. Metinde söz konusu olan sadece ikinci koldur.
Birinci kol Transilvanya -Eflak yolunu takip etmiş. Ayrıntılı bilgi için bk. Uzunçarşılı,
a.g.e., s. 281; v. Liliencron, a.g.e, s. 156; Hammer, age, s. 237-238.
13. m(ısra): 35-36.
14. Metinde bu ad. "tolobenpürig" (m. 24) olarak geçiyor. Liliencron (age, s. 157),
buranın Orsova ile Ezernetz arasında kuzeyde bir kale olduğunu söylüyor.
15. m.22: "da hebet sich an der veind land=düşman toprağı burada başlıyor)".
16. Liliencron, şairin bu nitelemesiyle ilgili olarak verdiği açıklamada (a.g.e., s.
157) şunu söylüyor: "Sırp prensi ve aynı zamanda Bayezid' in kayınbiraderi olan Stephan,
hem kendi babasının hem de Bayezid'in babasının hayatına malolan Kosova Meydan Muharebesi'nden
(1309) beri Sultan'a cizye ödemek ve askerî destek sağlamakla yükümlü bulunuyordu.
Bu sebeple, 5.000 Sırplıyı Sultana yardım için Niğbolu'ya sevketmişti. Siegmund'un
kuvvetleri Sırbistan'dan geçerken bu ülkeyi yakıp yıkıyorlar."
17. Metinde (m. 38) "Budein, olarak geçuyor. Bu ad, Lat. "Budinum"dur. Krş. Lilencron,
a.g.e., a.s.
18. "da sitzt ain chaiser in der stat;/der ergab sich also drat=şehirde bir kayzer oturuyordu;
derhal teslim oldu." (m. 39-40)
19. bk. Uzurçarşılı, a.g.e, s. 282; Hammer, a.g.e., s. 238-239.
20. Bu ad, metinde "Nussdorf' (m. 42) olarak geçiyor; krş. Liliencron, a.g.e., s. 158.
21."manschoss und sturmt vast hinan,/her auss envorfen ward manig man,/dass er
muost schaiden von dem leben;/iedoch so muost si sich ergeben." (m.43-46).

22. "Dar nach so fuor wir hin gen Schiltarn:/da Ward leib und guot verlorn." (m.
47).
23. "Da lag wir in die dritten Wochen;/die stat hiet man wol zeprochen:/dass nicht
gewunnen ward di stat/das macht der grossen herren rat." (m. 49-53)
24. Uzunçarşılı, a.g.e., s. 282; Hammer, a.g.e., s. 240; Liliencron (a.g.e., s. 156), bir
başka görgü tanığından, Schiltberger'den, naklen kuşatmanın 16 gün sürdüğünü yazıyor.
25. "an ainem montag geschach der strait" (m 54).
26. "Den von Purgoni den wil ich nennen, /den constafel an der schar,/ein fürst her
Philipp von der Bar/ und der edel von Cussin/der rait auch mit den herren hin./Si lebten
auch in reichem schall. /Ein fürst der hiess der Dymaiyder edel herr von der sunn,/der von
Meran mit groser wun,/der von leben und der von vischen,/die Deutschen und die Englischen,/
der Stymar und der von Tomespurg /und der purggaf von Nürenberg/und der edel
grafvon Zili." (m. 58-71).
27. "Die zogten aus mit freuden spil, /pauker, pheufer zuo ieder zeit,/pusaunen hört
man alhveg Weit."(m. 72-74).
28. "Di haiden di waren in do zuo chluog,/mit iren pösen listn/umb zugen si di werden
christen." (m75-78)
29. Uzunçarşılı, a.g.e, s. 284.
30. Liliencron, a.g.e., s. 287; Liliencron, a.g.e., s. 156.
31. "Ir waren vil mit valscher chunst/und mit maniger Unger gunst,/di mit in riten an
den strit." (m. 79-81).

32. "do es cham an die rechten zeit, /do man solt die swert ziechen,/do wurden di
pösen Unger fliechen/und liesen di piderleut in not,/dass si muosten leiden den tot", (m.
82-86)
33.m.98-104.
34. m. 110-149.
35. "Di Türken all mit gemainem rat. /der liefen vil auss der stat/under die edlen
zelt,/darauss so namens hab und geld." (m. 149-152)
36. "ieder man huob sich davon,/di reitende en vor an..." (m. 155-156)
37. "was das niht ein ungeheur?" (m. 157)
38. "es wert mer denn siben tag." (m. 196)
39. "Herr, lass es niht ungerochen!/ Di ir trew an uns habent zerbrochen,/das sind di
aus der Walachai." (m. 160-163)

40. "Di so freundleich mit uns ritten/ und so vâlschleich an uns teten,/von den so
muost wir leiden not." (m. 183-185)
41. bk. Hammer, a.g.e., s. 285; Liliencron, a.g.e., s. 160.
42. "Herr, durich deiner hochen namen drei,/du gib den christen volle chraft,/
zuohand so wirt man sighaft,/dass man den pösen unglaub/in iren landen prenn und raub!"
(m. 164-168).
43. m. 233.
44. m. 207-236.
45. "ir fuort seu lasterleich gepunden/an den stricchen als die hunden" (m. 213-214).
46. Uzunçarşılı a.g.e., s. 286, dipnot 3.

47. "Es sei tag öder nacht,/so schölt ir sein ewer wer/ und schâzet das haidnisch
her!" (m. 216-218).
48. Aziz S. Atiya, a.g.e., a.s.
49. bk. Battal İnandı: "Mandlreiss: Türkler Geliyor!". DTCF Dergisi, c. 33, sayı 1-2
(1990), s. 243-259.
50. "Türkenschrei" (Türkler Geliyor!) adıyla bilinen bu manzume için bk. Liliencron,
I, orada no. 100.
51. a.g.e, kıta 3, m. 1-3: "tuo wir nicht bei der zeit dar zuo,/die Türken haben doch
dhain ruo,/si ziehen verrer in die lan..."
52. a.g.e., kıta 7, m.l.
53. Liliencron, a.g.e., c. I, no. 109. Şiirin ilk mısrası şöyle: "Man sagt, die türken sin
ausgeflogen=Diyorlar ki, Türklere sefere çıkmışlar".

54. Lilencron, a.g.e., 503-560 sayfaları arasındaki açıklamalar.
55. bk. yukarda açıklama no. 49.
56. "Seint dass der geier die meisen /wolt beschatzen..." (kıta. 14, m.l).
57 "Sein sich der straus die zeislein lies jagen, /sein wolt kein eisen dewen sein magen."
(kıta: 21, m.l).
58. kıta: 2, m.3.
59. kıta: 3, m.: "her adler, seit weise!"

60. kıta: 3, m. 4-5: "der koch der ist wol strafens wert,/verselzet er die speise"
61. kıta: 5 "Her der adler, last euch die eulen lêren,/wann dass die Turken ir zegel
rêren, /so sult ir sie aufclauben: / der valk der vinget auf der hant, / sicht er dass man in
wil hauben."
62. Rosenblüt'e göre "üç şey Tanrı'ya karşı birleşmek istemekte (=drei ding, die wollen
wider got sich vieren)". (kıta:26, m.l), Bu üç şeyle şunları katediyor: Türkler, mülhitler
(Hussiten), hristiyanların günahları.
63. kıta: 28-29 ve devamı.
64. krş. Burhaneddin Kâmil: Die Türken in. der deutscen Literatür und die Sultangestalten
in den Türkendramen Loherısteins, Diss. Kiel 1935, s.g.
65. kıta: 12; bununla ilgili açıklama için bk. Liliencron, a.g.e, s. 508.

66. krş. Fransız Babinger, a.g.e.,st. 571; ayrıca Richard Ebermann: Die Türkenfurcht,
Diss. Halle 1904.
67. bk. Johann Wilhelm Zinkeisen: Geschichte des or samichen Reiches in Europa,
Gotha l854,s. 611.
68. Zinkeisen, a.g.e, s. 578; Ebermann, a.g.e., s. 1.
69. Bu manzum metin için bk. Liliencron, III, s. 359-360; orada 348 no ile verilen
manzumenin başlığı şöyle: "Ain schön lied new gemacht von dem Türken; aus der profecei;
darvon man lang gesagt hat"
70. Bu manzume, Liliencron, a.g.e., c. ffl'e no. 364 ile alınmış olup şu başlığı taşıyor:
Ein ermanung wider die Türken und wie sie die christen durchechtent im land Ungern.
Im jar MDXXII".
71. Liliencron, a.g.e., c. III'te yer alan bu manzumelerin başlıkları ve numaraları
şöyle: "Ein new lied von der schlacht, die der ungerisch künig und der Türk mit einander
gethan haben" (no. 402); "ein newer bergreie von künig Ludwig aus Ungem" (no. 403a);
"Von dem künig Ungern, wie er umbkummen ist" (no. 403b); "Von der künig Ungem,
wie er umbkumen ist" (no. 430b); "Von der künigin von hungern" (no. 404); "Ein klaglied
von den grausamen wuetrischen und tyrannischen handlungen, so der Türk in Ungern und
einnemung der stat ofen und Pest geuebt; darneben die christlichen fürsten vermanend,
solchen jammer und ellend der christen zuobedenken und dem fürzuokommen." (408);
"Volgend zwei lieder der armen gefangen Chirsten zuo Constantinopel, irer jâmmerlichen
klaf undermannung an gemeine christenhait" (no. 409 ve 410).
72. bk. yukarıda 402 no.lu şiir.

73. kıta: 7.
74. bk. 403 a ve 403b no.lu şiirler.
75. alıntı için bk. R. Ebermann, a.g.e, s. 15.
76. Hans Sachs'a ait şiirlerin başlıkları şöyle: "Der türkischen belagerung der stat
Wien mithandlung beider teil auf kürzest begriffen"(Liliencron, III, no. 412) ; "Ein tyran--
nische that der Turken vor Wien begangen" (Liliencron, III, no. 413.)
77. Jorg Daxpach (yahut: Daypach): "Ein lied, gemacht, wie es im Osterland ergangen
ist, als man schreibt tausent fünfhundert im neun und zwanzigsten jar." (Liliencron,
IH, no. 416); "Ein lied, gemacht, wie es im Osterland ergangen ist" (Lilencron, III, no.
417).
78. Christoffel Zell: "Ein newes lied, in welchem auss angebung deren, so man von
anfanğ mit und darbei gewesen, die ganz handlung des Türken in Üngern und Osterreich,
nemlich die belegerung der stat Wien begryffen ist" (Liliencron, III, no. 415).
79. bk. liliencron, III, 411, 414, 418 ve 419 nolu şiirler.

80. m. 11.
81. m. 25-38.
82. m. 84-107.
83. m. 274: "do forcht man des Türken betrug..."
84. tri. 341.
85. m. 95-106: "sein grundsach des kriegs darneben: / dieweil im himmel wer ein
got, / so wer zimlich und billch not, / dass auf dem ganzen erdrich her / ein haupt und ein
regierer wer, / derselbige soll herr allein / und sonst keiner auf erden sein. / Des wöll er sein
haupt niht sanft legen, / biss er die herrschaft bring zuwegen /ganz christeinneit und teutsches
land /mit seiner streithberin had."



























Hiç yorum yok: