Gayrimüslim azınlıklar için yayınlanan genelge, 2. Tanzimat fermanı olarak yorumlandı ancak azınlıklar için çıkarılan ferman asıl ıslahat fermanı idi.
Başbakanımızın yayınladığı "Anayasa'nın eşitlik ilkesi çerçevesinde Türkiye'de yaşayan gayrimüslim azınlıklara mensup Türk vatandaşlarının, bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları gibi ayrılmaz parçası oldukları, ulusal kültür ve kimlik yanında, kendi kimlik ve kültürlerini yaşama ve yaşatma imkânına sahip oldukları"nı belirten genelgeyi İkinci Tanzimat Fermanı olarak yorumlayanlar oldu. Ancak Osmanlı döneminde gayrimüslimlere haklar veren asıl ferman Tanzimat değil Islahat Fermanı idi.
AVRUPA'NIN ZORLAMASIYLA YAYINLANDI
Avrupalı devletler, Kırım Harbi (1853-1856) sırasında Tanzimat Fermanı'nın yeterli olmadığını söyleyerek Osmanlı İmparatorluğu'na ülkesindeki gayrimüslimlere yeni haklar verilmesi için devamlı baskı yaptılar. 1856 Paris Antlaşması'ndan önce barış şartlarını belirlemek için Viyana'da toplanan konferansta da aynı meselenin üzerinde durdular. Osmanlı İmparatorluğu bunu, kendi iç işlerine karışmak olarak gördüğü için kabul etmedi.
Yeniden toplanan Viyana Konferansı'nda, Müslüman olmayan Osmanlı tebaasına verilen imtiyazların genişletilmesi ve barış antlaşmasından önce ilân edilmesi kararlaştırıldı. İngiliz Elçisi Stanford Canning, İslâmiyet'ten ayrılmayı yasaklayan şer'i kanunların da değiştirilmesini istedi ve bunda da başarılı oldu.
Bu ıslahat programının barış antlaşmasında zikredilmesi ve Avrupalı devletlerin teminatı altına alınması istendiyse de, Osmanlı İmparatorluğu bunu kabul etmedi. Sonunda bu durumun padişahın kendi isteğiyle gayrimüslim tebaasına verdiği yeni haklar olduğu intibaını uyandırmak için ıslahatın bir ferman ile duyurulması kararlaştırıldı ve düzenleme 18 Şubat 1856'da Bâbıâlî'de törenle ilân edildi. Fermanın birer kopyası barış antlaşmasına katılan devletlere de verildi. Paris Kongresi sırasında Avrupalı devletler, Islahat Fermanı'nın antlaşmada zikredilmesi için tekrar baskı yaptılar. Osmanlı devlet adamlarının bütün direnmelerine rağmen, Paris Antlaşması'nın dokuzuncu maddesinde Islahat Fermanı'ndan söz edildi.
FARKLI VERGİ YOK
Islahat Fermanı'nda Tanzimat Fermanı'nda olduğu gibi, herkesin can ve mal emniyeti, ırz ve namus güvencesi olduğu vurgulanıyordu. Kanunlar önünde herkes eşitti.
Gayrimüslimler de Müslümanlar gibi askerlik yapacaklar, farklı vergiler vermeyeceklerdi. Bu, hukuk eşitliğinin bir gereğiydi. İltizam sistemi kaldırılacak, rüşvet önlenecekti. Hiç kimse din ve mezhep değiştirmeye zorlanamazdı.
Müslümanlar'la gayrimüslimler arasındaki davalar için karma mahkemeler kurulacaktı. Gayrimüslim cemaatleri dönemin şartlarına göre yeniden yapılandırılacaktı.
Müslüman-gayrimüslim eşitliği önemle vurgulanmış ve gayrimüslimlerin haklarının ne şekilde güvence altına alınacağı belirtilmişti. Osmanlı tebaasından birine karşı küçük düşürecek hitaplar yasaklanmıştı. Merkezi ve taşradaki yönetim organlarına gayrimüslimler de alınacaktı.
TANZİMAT'IN MİMARI ATEŞ PÜSKÜRDÜ
Tanzimat'ın mimarı Mustafa Reşid Paşa, Islahat Fermanı'nın ilânı üzerine bir layiha hazırlayarak konuyla ilgili düşüncelerini belirtti. Reşid Paşa, Islahat Fermanı'nı genel olarak desteklemekle birlikte bazı maddelerine şiddetle karşı çıktı.
Islahat Fermanı'nın Paris Antlaşması'nda zikredilmesi Osmanlı İmparatorluğu'nu taahhüt altına sokmuştu. Koca Reşid Paşa, bu yüzden fermanının Avrupalı elçilerle hazırlanmasının ve Paris Antlaşması'nda zikredilmesinin büyük bir hata olduğunu ifade ederek, Islahat Fermanı'nın ülkeyi tahrip için Avrupalılar'a verilmiş bir silah olduğunu ve fermanı imzalayan Ali ve Fuad paşaların hain olduğunu iddia etmişti.
TANZİMAT FERMANI
1839 Tanzimat Fermanı'na göre artık hiç kimse yargılanmaksızın açık veya gizli surette cezalandırılmayacaktı. Kimse kimsenin namusuna tasallut edemeyecek, herkes kendi mülkünde tam bir serbestiyetle yaşayacaktı. Müsadere uygulaması, yani devletin kişilerin malına hazine adına el koyması kaldırılacak, bu kişinin mirası varisleri tarafından tasarruf edilecekti. Verilen bütün bu haklardan müslim ve gayrimüslimler eşit bir şekilde yararlanacaklardı. Can, mal ve namus güvenliği ile vergiyle ilgili bundan sonra yapılacak düzenlemeler Meclis-i Ahkâm-ı Adliye'de, askerlik hususundaki düzenlemeler ise Bâb-ı Seraskerî'de serbest bir şekilde görüşülüp, alınan kararlar padişahın tasvibinden sonra yürürlüğe girecekti. Padişah, Hırka-i Şerif Odası'nda, bütün ulema ve vekillerin huzurunda fermanda belirtilen hususlara uyacağına yemin edecekti. Son olarak, memurların yargılanması için bir ceza kanunnamesi hazırlanacak, rüşvetin her türlüsü şiddetle cezalandırılacak, henüz maaşı olmayan memurlara yeterli miktarda maaş tahsis edilecekti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder