25 Ekim 2012 Perşembe

Mişerler, Baskurtlar ve Dilleri-M. Z. ZEKİYEV

Mişerler, Baskurtlar ve Dilleri
M. Z. ZEKİYEV
Yrd. Doç. Dr., Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi.


M. Z. Zekiyev, Tatar Halkı Tiliniñ Barlıkka Kilüwi (Tatar Halkı Dilinin Ortaya Çıkışı) adlı
eserinde Mişerler ve Başkurtların ayrı birer halk olarak ortaya çıkmalarından ve buna bağlı
olarak Kazan Tatarcasından farklı birer ağızla konuşmaya başlamalarından da bahseder. Aktarımınıyaptığımız bu bölümlerde, Mişer ve Başkurt etnonimleri üzerinde durulmakta; MişerTatarlarının ve Başkurtların tarihî geçmişleri ve dil özellikleri göz önünde bulundurularakonların birer Türk topluluğu olduğu vurgulanmaktadır.


Miserler, Tatar halkının teşekkülünde yer alan en büyük unsurlardan biridir.Bununla birlikte, onların Başkurt, Rus, Mordvin ve başka halkların bünyesine girdiklerini de söylemeliyiz. Mişerler, Türk1 olmayan halklar arasında dillerini kaybedip asimile olmalarına rağmen, Türk halkları (özellikle de Tatar ve Başkurtlar) arasında bugün de dillerinin diyalektal özelliklerini muhafaza etmişlerdir.Bu sebeple, bugün Tatar veya Başkurt olsalar da, onların Mişerlerden olduğunu herkes kolayca anlayabilir. Mişerler Gorkiy, Tambov, Penza,Ul’yanovsk, Saratov, Volgograd, Ryazan, Orenburg şehirlerinde; Mordva, Tatar ve Başkurt özerk cumhuriyetlerinde yoğun olarak yaşamaktadırlar. Özbekistan,
Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Azerbaycan gibi cumhuriyetlerde ve Moskova, Leningrad2 gibi büyük şehirlerde yaşayan Tatarların da çoğu
Mişer’dir [Mahmutova, 1962: 125].

Son yıllarda Mişerlerin etnografyasıyla ilgili aydınlatıcı araştırmalar yapan
R. G. Muhammedova’nın verdiği bilgilere bakılırsa, Mişerlerin bugün yaşadıkları
yerlere gelip yerleşmeleri ve ortaya çıkışlarıyla ilgili çeşitli görüşler vardır
[Muhamedova, 1972: 7–32].

XIX. yüzyıl sonlarında V. V. Vel’yaminov-Zernov, Mişerlerin ortaya çıkışını
Fin-Ugorların bir kolu olan Mordvalarla ilişkilendirir. Ona göre, Meşçera (Moçar,
Mojar) denilen Fin-Ugor kabileleri vardır ve bunların Tatarlaşmaları neticesinde,
Türk diliyle konuşan Tatar-Mişerler ortaya çıkmıştır. [Vel’yaminov-Zernov,
1863: 30–31]. Hiçbir delili olmayan bu fikre, tanınmış bilim adamlarından W. W.
Radloff, A. F. Mojarovskiy, S. P. Tolstov ve başkaları da katılmışlar ve bu fikri
geliştirmeye çalışmışlardır [Muhamedova, 1972: 12]. Bu fikir ansiklopedilere de
sokulmuştur. Orada ifade edildiğine göre; Meşçeralar, M. S. 1000 yıllarında Oka
nehri boyunda yaşamışlar, Fin-Ugor dilinde konuşmuşlardır ve onların kültürü
eski Mordva kültürünü hatırlatmaktadır. Rus yıllıklarına Meşçera hakkındaki
bilgiler XIII. yüzyıldan itibaren sokulmaya başlanır ve özellikle de IV. İvan’ın
Kazan’a seferi zamanlarında onlardan çok söz edilir. Ansiklopedi, “XIV. yüzyılda
Meşçeraların çok büyük kısmı Ruslaşır, kalan kısmı Kazan Hanlığı döneminde
(XV-XVI. yüzyıllarda) Tatarlaşır.” demektedir [BSE, 1974: C. 16, 603].
Burada Meşçera hakkında söylenenlerin çoğu Mişerlerle örtüşmektedir.

Mişerlerden başka Meşçera adlı kabilelerin olduğu ve onların Tatarlarla karıştığı
doğru ise, onların hiç şüphe yok ki izleri kalırdı. Tatarlar arasında Fin-Ugor
dilli Meşçeraların hiçbir izi kalmamıştır. Eski Mordvaların (güya, Meşçera şeklinde
adlandırılan Mordvaların) Tatarlaşıp (Türkleşip) Mişer’e döndükleri şeklindeki
düşünce, genel olarak hiçbir tenkidi de taşıyamamaktadır. Eski Erzya ve
Mokşaların kendiliğinden Türkleşmeleri mümkün değildir. Onları Türkleştirmek
için, onlardan daha çok sayıda Türk kabilelerinin olması temel şarttır. Fin-
Ugor dilli Meşçeraların Tatar dilini kendiliğinden kabul edemeyeceğine G.
Ehmerov da dikkati çekmiştir [Ahmarov, 1903: 69]. Buraya o kadar çok sayıda
hangi Türkler gelmiştir peki? Kazan Tatarlarının daha sonraki zamanlarda geldiği
farz ediliyor. Mişer dili daha başkadır. O Sibir Tatarlarının diline daha yakındır.
Sibir Tatarları ise bu bölgede hiçbir zaman bulunmamışlardır. Genel
olarak, Türk kavimlerinin bu bölgelere yoğun olarak ne zaman geldiğini tarih
bilmiyor. Yani, M. S. 1000’li yılların ortalarında bu çevrelerde çok sayıda Türk
kabilesi varmış. Onları bu dönemde Mişer olarak adlandırmış olmalılar. Daha
doğrusu, bu Mişerler Rus yıllıklarında Meşçera şeklinde yer almıştır. Onların
Fin-Ugor dilli halk olduğu görüşü, Vel’yaminov-Zernov’un faraziyesine dayanmış
ve bu yanlış düşünce geleneğe dönüşüp gitmiştir.

Çok sayıda bilim adamı, Mişerleri bugünkü Macarlar ile ilişkilendirmekte;
Mişer sözünün Macar sözünden, Mişerlerin de Macarlardan çıktığını söylemektedirler.
[Tolstov, 1929: 158; Kuftin, 1929: 139; Kuzeev, 1974: 127]. Bazı araştırmacılar,
Mişer ve Burtas etnonimlerinin aynı manada ve aynı halkı adlandırmak
için kullanıldıklarından hareketle, “Mişerler Burtaslardan ortaya çıkmışlardır.”
demekte; Burtasları eski Fin-Ugor kabileleriyle ilişkilendirip “Mişerler de Fin-
Ugor temelinden ortaya çıkmıştır.” fikrini savunmaktadırlar.

Mişerler hakkında oldukça hacimli bilimsel çalışmalar yapan G. Ahmerov,
onları “Orta Asya’dan nispeten daha sonraki devirlerde çıkan ve Altın Ordu’da
şekillenen Tatarlar” olarak tanımlamaktadır. Ona göre, bu Tatarlar Meşçera
şehri civarında yaşamaya başladıkları için, onları başka halklar Mişer şeklinde
adlandırmaya başlamışlardır [Ahmarov, 1903: 71, 72]. Son yıllarda Mişer etnografyasıyla
özel olarak meşgul olan R. G. Muhammedova, “Mişerlerin temelinde
Türkleşmiş Ugorlar (Moçarlar) yatmaktadır; ancak onların tam şekillenişi Türk
(Kıpçak, Bulgar) kabileleriyle bağlantılı olmalıdır.” sonucuna ulaşmaktadır
[Muhamedova, 1972: 17].

Bizim düşüncemize göre, Mişer etnoniminin etimolojisi, onların etnik oluşumlarını
açmak için anahtar vazifesi görmektedir. Bilindiği gibi, -ar, -er, -ur
yapılarıyla biten etnonimler, Türk dilli kabileleri adlandırmak için çok eski zamanlardan
beri kullanılmıştır. Tat-ar (yabancı veya aşağı kabile insanları), Av-ar

(Avar- av ile meşgul olan kişiler), Utrug-ur (göçebe olmayan, yerleşik kişiler),
Uyug-ur (toplanmış, bir araya gelmiş kişiler), Suw-ar (su insanları), Bolag-er
(Bolgar- nehir insanları), Akats-er (Agaç-er-orman insanları) vb. Mişer
etnoniminin de başka adlarda olduğu gibi son kısmı ar (erler, kişiler) kelimesinden
ibarettir. Peki, birinci kısmı hangi kelimeden kaynaklanmaktadır? Bunu
açıklamak oldukça zordur. Mişer etnonimi çok eski zamanlardan itibaren çok
yayılmış ve çeşitli halklarda ve diyalektlerde farklı farklı söylenmiştir: Madzar,
Madcar, Macar, Moçar, Maçar, Mad’yar, Micer, Meşçryak, Meşçera vb. Bu kelimelerin
aynı kökten olduğuna bilim adamları çok eskiden beri dikkati çekmişlerdir.
Mişerlerin kendilerinde ş sesi ç sesine yakın bir şekilde söyleniyor olmalıdır.
Mişerlerin Moçar (Miçer) varyantı, aynı şekilde köy adı olarak Moçalı adının sıkça
kullanılması, belki bununla açıklanabilir. Diğer bütün varyantlar
Mişerlerdeki bu Mişer (Mitşer, Mitçer) etnoniminin sadece farklı farklı söylenişleri
olsa gerektir.

Mişer etnoniminin kökeni, mişe (mişe) kelimesine dayanmaktadır. Bu söz,
bugünkü Tatar ve Başkurt diyalektlerinde iğne yapraklı ağaç, çam, genç çamlık
anlamlarında kullanılmaktadır [BDS, 1970: 169; Heyretdinova, 1974: 157]. Eski
Türk dilinde mişe kelimesinin bişe varyantı “orman” manasında kullanılmıştır.
Azerbaycan dilinde mişe bugün de “orman” manasını vermektedir. Bu kelime,
belki eski Farsçadan girmiştir. Çünkü Farsçada bişe kelimesi “orman” anlamına
gelmektedir [DTS, 1969: 103]. Belki bu, çok eski nostratik dilde kullanılmış olan
bir kelimedir. Çünkü bu kelimeye Fin-Ugorlarda da rastlanılmaktadır: Erzya
dilinde piçi (çam); Udmurtlarda pujım (çam). Köken olarak nereye dayanırsa
dayansın, mişe (bişe) kelimesi Türkçede çok eskiden “orman” manasında kullanılmıştır.
Mişe kelimesinin hidronim (su adları) olarak kullanıldığı da bilinmektedir:

Mişe (Mişe) nehri, Çir-mişe-en nehri vb. Çirmişen kelimesinde çir, ya
“yağ, sakız” anlamlarını yahut da “iğne yaprak” anlamını veriyor olmalıdır.
Buradan hareketle, çirmişen kelimesinin “yağlı, sakızlı orman nehri” veya “iğne
yapraklı orman nehri” anlamını verdiğini düşünmek mümkündür.
Yani, mişe “orman”, Mişer ise “orman kişileri” anlamına gelir. Doğru, Mişer
(Madcar) kelimesinin başka şekilde açıklandığına da tesadüf ediyoruz. Mesela
P. D. Şestakov, kelimenin kökünü Arapça madc kelimesine dayandırıyor ve
onun “savaş” anlamını verdiğini söylüyor. Yani, ona göre Madcar, “savaş kişisi”
anlamına gelen bir kelimedir [Şestakov, 1877: 14]. İr, ar yapılarıyla biten bütün
etnonimlerin birinci kısımlarının hep Türkçe kelimelerden oluştuğunu hesaba
katarsak, sadece Mişer etnonimine Arapça bir kelimenin girmesi çok şüphe
uyandırıcıdır. Bundan dolayı biz, Mişer sözünün etimolojisini açıklarken, “or

man” anlamındaki mişe kökünü esas almanın daha doğru olacağını düşünüyoruz.
Mişer etnoniminin bir diğer diyalektal varyantı akatsir olmalıdır. Akatsir kelimesinde
(umumî Türkçe: agaç-ir) ts’leştirme ortaya çıkmıştır. Mişer ağızları da
ts’leştirme karakteristiği taşır. Bu yönden de “Mişerler ve Akatsirlerin sadece
etnonim anlamları değil; belki, dilleri de aynı olabilir.” şeklinde bir sonuca
ulaşmak mümkündür. Bundan dolayı da ilk önce Akatsirler hakkındaki tarihî
bilgileri öğrenelim.

Akatsirler, tıpkı başka Türk toplulukları gibi, çok eski zamanlarda şekillenmişler;
bugüne kadar Saklar ile İskitler çevresinde ve onlarla karışık olarak
yaşamışlardır. Hazarların tarihi ile ilgili derinlemesine araştırmalar yapan M. İ.
Artamonov, Akatsirleri Hazarlarla yakınlaştırıyor ve çeşitli kaynaklara dayanarak
onların kısaca tarihlerini belirlemeye çalışıyor [Artamonov, 1936: 110–113].
V. yüzyılda yaşamış olan Grek tarihçisi Prisk, onları Gunn-Akatirı, Latince yazan
tarihçi Yordan Agazzir, Nestor ise Skif [İskit] şeklinde adlandırıyor [Sum,
1846: 5]. Akatsirler, hayvancılık ve avcılıkla uğraşmış güçlü bir halktır ve Hunlarla
sıkı münasebette bulunmuşlardır. Grekler, Akatsirleri Hunların karşısına
çıkarmaya çalışmışlar ve bunun neticesinde Attila, Akatsirlerin bir bölümünü
dağıtmış, geri kalan bölümünü de 448 yılında egemenliği altına alarak başlarına
oğlu Ellak’ı hükümdar olarak bırakmıştır. Akatsirlerin yaşadıkları yerler tam
olarak açıklanmamıştır. Onlar, Saklar ve İskitler zamanında bugünkü Kazakistan
civarında yaşamışlar, IV. yüzyılda Hunlarla birlikte Doğu Avrupa’ya, daha
ayrıntılı söylenecek olursa, Kafkas bozkırlarına gitmişlerdir. W. W. Radloff;
Akatsirleri, Reşidüddin’in en eski kabile olarak kabul ettiği Agaçeri kabileleriyle
bir tutuyor [Bartold, C. 5, 242; Artamonov, 1936: 112–113]. VI. yüzyıllarda Kafkaslar
civarındaki kabileler arasında Akatsirler ve Saragurlardan söz edilmez
olur [Artamonov, 1936: 115]. Ancak XI-XII. yüzyıllarda Ön Asya’ya, Azerbaycan’a
Oğuzlar, Kıpçaklar, Uygurlar, Kanglılar ve Halaçlarla birlikte
Agaçerilerin de geldiği kaydedilir [Guseynov, 1973: 377]. Bu kadar eski ve güçlü
kabileler başka yerlerde tamamen yok mu olmuşlardır, yoksa başka kabilelere
karışıp gitmişler midir?

Bizim düşüncemize göre, Güneydoğu Avrupa bozkırlarında Hunlar,
Sabirler, Türkler, Bulgarlar, Hazarlar hâkimiyet kurdukları zamanlarda,
Akatsirler de onların arasında yaşamışlar, bir kısmı da çeşitli taraflara göçmüşlerdir.
Çeşitli Türk boylarının gelmesi ve Türk dili diyalektlerinin değişmesi
neticesinde, Akatsirlerin işte tam bu dönemde “orman kişileri” anlamını veren
Mişer (Mişer, Bişer) etnonimi de ortaya çıkmış olmalıdır. Çünkü Grek tarihçileri,

Peçenekler hakkında bilgi verirken onların yanında Guzlardan ve Macarlardan
da bahsederler [Şestakov, 1877: 3].

Ayrıca, Orta İdil boyuna Bulgarlarla birlikte VII. yüzyılın sonlarında gelen
Bisirmenleri de Mişerlerin bir kolu olarak görürler. Bisirmen kelimesindeki bisir
kısmı Mişer kelimesinin diyalektal varyantı olarak kabul edilir. Ş sesini
s’leştirmek Türkçeye has bir durumdur. Yani, bişe kelimesinin bise varyantı ve
Mişer kelimesinin Biser varyantı çok tabiîdir. Şimdi, Bisirmen kelimesindeki men
kısmını anlatmak gerekiyor. Onun genellikle Hint-Avrupa dillerinden girdiğini
söylüyorlar ve Bisirmen kelimesinin bisir ili anlamına geldiğini ifade ediyorlar
[Teplyaşina, 1970: 186].Biz men (ben) kısmının Türk dilindeki I. şahıs zamiri,
yani I. şahıs bildirme ve şahıs eki (kişimin, baramın şeklindeki gibi) olduğunu
gördük: Bu, kıw-man, Türk-men etnonimlerinde de kullanılmıştır. Bisirmen’deki
de aynı men olmalıdır. Yani, Bisirmen kelimesi bir hazır etnonimden (Biser-Mişer
etnoniminden) yapılmış olan ikincil etnonim olmaktadır. Bugün bu
Bisirmenlerin izleri Macarlarda eski kabile adı olarak, Udmurtlarda ise bu halkın
bir grubu olarak muhafaza edilmiştir. Şu önemlidir: Macarlara bu Bisirmen
kabileleri Bulgarlar arasından giderler; Umdurt Bisirmenleri ise bugün de kendilerinin
İdil Bulgarlarından (Tatarlardan) ortaya çıkmış olduklarını unutmamışlardır.
Toparlayacak olursak şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Mişerlerin bir bölümü
olan Bisirmenler, Bulgarlarla birlikte VII. yüzyılda iç içe yaşamışlardır. Yani,
Biser veya Mişer denilen etnonim de VII. yüzlerde (belki de o zamana kadar)
kullanılmamıştır. Bisirmenlerin protobulgarlar bünyesinde yaşadığını, onların
ts’leştirici ve z’leştirici Mişerlerle bir olduğunu, bugünkü Balkarlarda ts’leştirici
ve z’leştirici diyalektin bulunması da doğrulamaktadır.

Öyleyse, Mişerler hangi dönemde ve nerede yaşamışlardır? Mişerlerin ataları
olan Akatsirlerin bizim çağımıza kadar Asya’da bugünkü Kazakistan sınırlarında
yaşamaları, Hunlarla münasebete girip Kafkaslardan kuzeye doğru
uzanan bozkırlarda yaşamaları hakkında bilgiler verdik. Mişerler de ilk olarak
bu çevrelerde yaşayan kabileler olarak hatırlanırlar.

X. yüzyıl başında İbni Ruste Macarlar hakkında şu bilgileri vermektedir:
Macarlar Peçeneklerle Bulgar İskil(İsigil)leri arasında yaşarlar. Macarlar Türk
soyundan kabilelerdir. Hayvanlarıyla birlikte göçebe bir hayat sürerler. Toprakları
Karadeniz’e kadar ulaşır. Karadeniz’e dökülen iki nehir arasında otururlar
[Hvol’son, 1868: 669; Zahoder, 1967: 48]. Bu devirde ve bu devirden sonraki
Arap tarihçileri, Macarları her zaman Başkurtlarla birlikte anarlar. Hatta çoğu
zaman onları ayırmazlar bile. Yani, Mişerler çok eski zamanlarda Başkurtlarla
birlikte yan yana yaşamışlar, onlarla birlikte göçebe bir hayat sürdürmüşlerdir.

Nihayet, XIV. yüzyıl başlarında Kuma ve Byuvalı (Büweli) nehirlerinin birleştiği
çevrede (bugünkü Stavropol ilinde) eski ve yeni Macar şehirleri yükselir.
Hatta 1315–1320 yılları arasında Macarların orada paralar bastıkları da bilinmektedir
[Savel’ev, 1884: 20, ilişik belge). Buradaki mimarî elementlerin, bina
ediliş ve süsleme malzemelerinin incelenmesi, Macar şehrinin bu çevredeki yerli
kabileler tarafından kurulduğunu göstermektedir. P. D. Şestakov, XIV. yüzyılda
bu şehirde Tatarların yaşadığını belirtmektedir [Şestakov, 1877: 5]. Tatar-
Moğollar gelince, yerli Türkleri Rusların Tatar şeklinde adlandırdıklarını artık
biliyoruz.

Tatar-Moğollar gelinceye kadar Mişerlerin; Hunların, Türklerin [Türk kökenli
çeşitli boylar], Bulgarların, Peçeneklerin ve daha sonra Kıpçakların hareketi
neticesinde çeşitli taraflara göçüp gitmeleri oldukça mümkündür. Onlar,
belki de bu devirde kuzeye, Oka ve Sura çevrelerine gelmişler; Bisirmen adlı
kollarıyla birlikte, Bulgar devleti tesirinde burada yaşamaya başlamışlardır.
Bize göre, II-XII. yüzyıllar arasında Oka nehrinin orta bölgelerinde yaşayan
Meşçera kabileleri de çoğu kişinin düşündüğü gibi, Fin-Ugor dilinde konuşmamışlardır.
Belki de onlar Türk dilli Mişerlerdir. Onları, eski Mordvalar diye
düşünmek, kültürlerinin Mordva kültürüne benzediğini doğrulamak, belki
Mişerlerin Mordvalara tesir ettiği ve bu tesirin çok eskilere dayanmasıyla açıklanabilir.
Mişerler Oka boylarında çok eskiden beri bulunduğu için, Ruslar bu yerleri
çok eski zamanlardan beri Meşçer yeri olarak adlandırmışlardır. 1152 yılında
Yuriy Dolgorukiy burada Meşçer adlı şehrin temellerini atar. Bu çevredeki
Mişerlerin çoğu Ruslaşır, kalan kısmı Mişer etnik grubunu oluşturur. Bu
Mişerler İslam dinini de çok eskiden (belki Bulgarlarla aynı devirde) kabul etmiş
olmalıdırlar. Çünkü tarihçiler, Meşçer şehri çevresinde, Kasım Hanlığı ortaya
çıkmadan önce Müslüman Türklerin olduğunu söylemektedirler
[Vel’yaminov-Zernov, 1863: C. I, 30–31].

Mişerler, göçebe bir hayat süren kabile olduğu için, Madcar şehri çevrelerinden
çeşitli taraflara dağılıp gitmişlerdir. Temnikov-Narovçat Mişerlerinin
antropolojik temelleri, Kuzey Kafkasya’daki bozkırlara ulaşmaktadır
[Trofimova, 1949: 240]. Oka ve Sura boylarına, yani eski Mişerlerin yanlarına,
Mişerlerin yeni grupları Tatar-Mongol istilaları döneminde gelmiş olmalıdır.
Belki onlar, Altın Ordu devletini yıkmak için gelmiş olan Aksak Timur’un istilası
döneminde de bu bölgelere çok miktarda göçmüşlerdir. Çünkü bu dönemden
sonra, Macarların Kuma nehri çevresinde yaşadıkları hakkında bilgi kalmamış;
Macar şehrinin de bu dönemde sadece harabeleri kalmıştır.


Mişerlerin Başkurtlar ve Bulgarlar arasında bulunduklarından bahsettik.
Onlar aynı şekilde Kazan Hanlığında da yaşamışlardır. Bunu A. F. Mojarovskiy,
Rus yıllıklarından yola çıkarak şu şekilde anlatmaktadır: “Mişerler, ayrı kabile
olarak Kazan Hanlığının savunmasına da katılırlar. Aynı zamanda, Kazan Hanlığından
Ruslara gönderilen elçiler arasında, başka kabileler yanı sıra Mişerlerin
de elçileri vardır [Mojarovskiy, 1884: 18]. Mişerler, Rus devletinin izniyle, Ruslara
hizmet eden kişiler olarak daha da çok yere dağılmaya başlarlar. Hangi
yere ne zaman göçtüklerini bir tarafa bırakarak, A. F. Mojarovskiy onların yaşadıkları
yerleri toponimlerden hareketle aşağıdaki şekilde belirtmektedir:
Mişer kelimesiyle yapılmış olan toponimler; Ufa vilayetinde 3 tane, Kazan vilayetinde
4 tane, Nijegorod vilayetinde 2 tane, Ryazan’ vilayetinde 3 tane,
Tambov’da 6 tane, Poltava vilayetinde 3 tane. Penza vilayetinde Mojarovka
nehri, Tomsk vilayetinde de Madjar gölü vardır [Mojarovskiy, 1884: 19].
İdil boyu ve Kuzey Kafkasya bozkırlarındaki Mişerler, kuzeydoğudan gelen
Fin-Ugor kabileleriyle eski devirlerden beri aynı çevrelerde yaşamışlar, onlarla
sıkı bir münasebette bulunmuşlardır. İdil boylarına, Kuzey Kafkasya bozkırlarına
doğudan gelen Peçeneklerin baskısı altında, onlar bu Fin-Ugorlarla IX.
yüzyılda Pannoniya taraflarına göçerler. Burada birkaç nesil geçtikten sonra,
Mişerler sayı bakımından azınlığı teşkil ettiklerinden olsa gerek, kendi Türk
dillerini unuturlar, Fin-Ugorlara katılıp onların dillerini kabul ederler. Ancak
Mişer etnonimi Mad’yar şeklinde, genel olarak halkı adlandırmak için varlığını
sürdürmüştür. Macarlardaki Mad’yar etnoniminin (hatta Vengr3 etnoniminin
de) Türk dilinden geldiğini Fin-Ugor dilcileri de kabul etmektedir [Gordeev,
1971: 316]. Böylece, Macarların ikinci bir etnonimi, Mad’yar ortaya çıkar. İşte bu
gerçek, bugün Macarlara, Mişerler Macarlardan ortaya çıkmışlardır ve onların
Mişer şeklindeki etnonimleri de Macarların Mad’yar şeklinde adlandırmasından
ortaya çıkmıştır, diye yanlış bir sonuca ulaşılmasına imkân vermiştir. Bunun
yanlış olduğunu ise şu gösteriyor: Doğunun bütün tarihî kaynakları, Mişerlerin
Türk dilli olduğunu çok açık şekilde yazmaktadırlar. XIX. yüzyıl âlimleri, “Macarlar,
çok eskiden beri Türklerle kardeş olduklarını çok istekli bir şekilde iddia
etmektedirler.” diye yazarlar [Şestakov, 1877: 16]. Bunun sebebini, Macarlar
arasında asimile olan Mişerlere bağlamak gerekir. Ayrıca, arkeologlar Başkurdistan’daki,
Orta İdil’deki ve Pannoniya’daki mezarlıklar vasıtasıyla öğrenilen
defin merasimlerinin benzerliğini ortaya koyuyorlar ve bunu Ural boyu, İdil
boyu ile IX-X. yüzyıllardaki Macar devletinin halkı arasında ortak bir etnik un-

sur olmasıyla anlatıyorlar. “Belki bu zamanda o, Türk etnosu da olmuştur.”
şeklinde bir sonuca da varıyorlar [Halikova, 1971: 120]. Bize göre; Başkurtlar,
Bulgarlar ve Macarlar arasındaki ortak nokta Mişerlerdir.

Altın Ordu zamanında Kuzey Kafkasya’daki bozkırlarda, Urallarda, Orta
İdil’de, Sura ve Oka boylarında yaşayan Mişerler, artık Tatar adını kabul etmeye
başlayan Kıpçaklarla karışıp kendilerine ait bir devletleri de olmadığından,
kendilerini Bulgarlara göre daha önce Altın Ordu halkı olarak görüyorlar ve
Tatar etnonimini Kazan halkına göre daha erken bir zamanda kabul ediyorlar.
Hatta G. Ehmerov’a göre, kendilerinin eski Mişer etnonimini alay etme sözü
olarak görmeye başlıyorlar. Altın Ordu devrinde o bölgeye gelen Türkler, Nogaylar;
Mişerler üzerinde oldukça derin izler bırakmışlardır. Bundan dolayı G.
Ehmerov, Mişerleri XIII. yüzyıldan sonra Orta Asya’dan gelen kabileler olarak
görmektedir (Ahmarov, 1903: 31, 71–72). Kazan Hanlığı Rusya’nın eline geçince,
oranın halkını ve Başkurtları şekillendirmede Mişerler büyük rol oynarlar.
Hatta onlar, Kazan halkına Tatar etnoniminin çabucak girmesine sebep olurlar.
Mişerlerin Başkurtlar arasında yaşayıp Başkurt etnonimini kabul edenlerin dışındakiler,
Kazan Tatarları arasında yaşamasalar da kendilerini Kazan Tatarlarıyla
birlikte Tatar halkına mensup sayarlar.

Özetlemek gerekirse, Bulgar dilini esas alan Orta Diyalekt ve Mişer diyalekti
temsilcileri çok eski zamanlardan birbirine yakın olan umumî Türk dilinde
konuşmuşlar, bu husus ve çeşitli tarihî sebepler sonucunda, ortak Tatar halkını
ve dilini oluşturmada en belirgin unsur olmuşlardır.

Başkurtlar ve Dilleri

Başkurt dilinin oluşumunun temel devrelerini bilmeden, Tatar dilinin ortaya
çıkışı ve gelişmesi hakkında inandırıcı fikirler ileri sürmek de mümkün değildir.
Çünkü şu anda millî dil olarak ortaya çıkan Türk dillerinden Tatarcaya
en yakın olanı Başkurt dilidir. Tatarlar ve Başkurtlar için bunu ispat etmeye
gerek yoktur. Ancak başka halklara göstermek için, bazı bilim adamları bunların
yakınlığını açık dil gerçekleri aracılığıyla ispatlamışlardır. Mesela F. Faseev,
Tatar dilinin kelime hazinesini başka Türk dillerinin kelime hazinesiyle üslup
kuralları açısından karşılaştırınca, Tatar diline en yakın olan Türk dilinin Başkurt
dili olduğunu tespit ediyor. O, bu iki Türkçede % 85 oranında ortak Türkçe
kelimeler olduğunu söylüyor (Faseev, 1969: 45–46). T. Garipov, Başkurt ve Tatar
dillerinde % 83 oranında ortak eski köklerin olduğunu belirtiyor (Garipov,
1974: 20).

Tatar dilinin oluşması meselesinde birbirini çürüten çeşitli görüşler olduğu
gibi, Başkurt dilinin ortaya çıkışı hakkında da henüz sağlam bir fikir birliği sağ

lanamamıştır. Başkurt dilinin bağlı olduğu etnik grubu da hem Türk kabilelerine
hem de Ugor kabilelerine bağlamaktadırlar. İlk önce sonuncu husus üzerinde
duralım:

Arap, Fars ve Grek kaynaklarında Başkurtları Madcarlarla yakınlaştırıp,
hatta sık sık birbirlerine karıştırırlar. Başkurt dilinin Madcar diliyle aynı olduğu
fikrini ileri sürerler (Şestakov, 1877: 15; Kuzeev, 1974: 19). Madcarlar diye bugünkü
Macarlar adlandırıldığı için, Başkurt ve Macar halklarının dillerini de
birbirine bağlamaya başlıyorlar ve bu bağlama işi tek yönlü olarak değerlendiriliyor.
Başkurtlarla Macarları birbirinden ayıramayınca, uzun zamandan beri bir
kişi de çıkıp Macarca da Türk kökenli dillerdendir, diye düşünmüyor. Nedense
bunun tersini, yani Başkurt dili, Macarca gibi Fin-Ugor ailesine mensup bir dildir,
demeye başlıyorlar ve bu görüş gelenekleşip gidiyor (Kuzeev, 1974: 20). Bu
teoriyi Başkurt ve Macar dillerinin benzer ve farklı yanları açısından pek çok
kişi araştırıyor ve Başkurtçanın çok eskiden beri Türk temelli olduğunu ispat
ediyorlar. Ancak Başkurt-Macar teorisinin temelinin doğru olmadığını hiç kimse
dikkate almıyor. Bizim düşüncemize göre, Başkurt-Macar teorisi, BulgarÇuvaş
teorisi gibi anlaşılmazlık üzerine kurulmuştur. Araplar, Farslar ve Grekler
Başkurt ve Madcar dillerinin aynı olduklarını söyledikleri için, bazılarının
düşündüğü gibi, kesinlikle yanılmıyorlar, hiçbir şeyi de birbirine karıştırmıyorlar,
çok doğru yazıyorlar. Çünkü onlar Madcar etnonimi ile bugünkü Macarları
değil, Mişerlerin eski atalarını adlandırıyorlar. Görüldüğü üzere Madcarlar,
gerçekten de en baştan itibaren Türk dilli kabileler olmuşlar, bugün onlar çeşitli
yerlere Mişer adıyla dağılmışlardır. Onlar Bulgar-Tatar ve belirli bir derecede
Başkurt halkı oluşurken çok eskiden beri büyük bir unsur olarak katılmışlardır.
Başta Bulgar ve ardından Tatar ve Başkurt dillerinin birbirine çok yakın olmasında,
onlar içindeki ortak unsur Mişer dilinin bulunması da rol oynamıştır,
demek mümkündür.

Bir de şunu söylemek gerekir: Başkurtların oluşumunda yer alan en temel
kabilelerden olan Başkurtlar ve Burdcanlar, henüz Azak denizi boylarında yaşarlarken
Bulgarlarla etno-politik ilişkilerde bulunurlar, VII. yüzyıla kadar Bulgarlarla
birlikte çeşitli savaşlara katılırlar. Hazarların baskısıyla, onlar Bulgarlarla
birlikte çeşitli yerlere, batıya ve kuzeye de göçüp giderler. İdil boylarında
Başkurt-Burdcanların Bulgarlarla sıkı ilişkileri daha da artar (Kuzeev, 1974:
152). Bununla da kalmaz, VIII. yüzyılda ve IX. yüzyıl başlarında Bögilme ayaklanmasında,
Ik nehri boylarında Bulgarların ve Madcarların kabile grupları bir
araya gelir. Madcarların Fin-Ugor dilli Macarlar olduğunu düşünen R. G.
Kuzeev, bu birliktelikte Macarların bulunduğunu da kabul eder. Ancak bu şekildeki
anlayış doğru olmaz gibi. Burada Bulgar ve Madcar (yani Mişer) kabile









lerinin birbirine karışması ortaya çıkar, sonradan bu grup Başkurt ve Tatar dillerinin
oluşmasında büyük rol oynar. Başkurtlar ile Bulgarlar için ortak olan bu
kabileler arasında R. G. Kuzeev şunları sıralar: Yurmi, Yurmatı, Yiniy, Gayna-
Tarhan, Kisi, Bular, Mişer, Nogman, Yulaman, İnis, Yurman, Baylar, İrekti,
Muytın-Usırgan (Kuzeev, 1974: 144, 317, 508). Bu kabileleri R. G. Kuzeev, esasen,
Bulgar kabileleri olarak kabul etmektedir. Bulgarlardan başka, Başkurtların
oluşmasına katılan kabilelerin Bulgar devleti topraklarında kalıp başlangıçta
Bulgarlar, daha sonra da Kazan Tatarları bünyesine girmeleri hakkında da konuşmak
mümkündür. Mesela; R. Kuzeev’in Başkurtların bünyesinde gösterdiği
Adnay ve Sarılı (1974, 301) kabilelerinin izi Tataristan’daki toponimlerde muhafaza
edilmiştir: Adnay, Etne ve Aznakay (Adnakay) köyleri; Sarılı, Aznakay mıntıkasındaki
Sarlı köyü isimlerinde yaşamaktadır. Bu gerçek de Başkurtlara ve
Bulgarlara ait olan ortak kabilelerin çok olması hakkındaki fikri birkaç derece
daha doğrulamaktadır.

İşte bu söylenenleri göz önünde bulundurunca, R. G. Kuzeev’in “Eski Başkurt
etnosunun temelinde göçebe Türk kabileleri ve Bulgar-Ugorlar yatar (s.
316).” şeklinde Ugorları da Başkurtların temel unsurlarından sayması doğru
kabul edilemez ve Bulgar-Ugor kabileleri şeklinde bir ifade doğru olmaz; çünkü
o Ugor diyerek Macarları kastediyor. Eski Macarların (Mişerlerin) gerçekte
Ugor değil, gerçek Türk kabileleri olduğunu biz daha önce söylemiştik. İşte bu,
onun “Tatar ve Başkurtların etnik gelişimleri ortak eski Türklerden gelir; onlar,
çeşitli yollarla gelişmiş olsalar da, iki defa –Bulgar ve Kıpçak temelinde- eşitlenirler.”
(Kuzeev, 1974: 399) şeklindeki ifadesiyle bütünüyle uyuşur. Bu sonucu
biz, dil için de kullanabiliriz. Eğer Bulgar dili Çuvaş diline yakın olsaydı, Bulgarlar
döneminde Başkurt dili de Çuvaş diline yakın olurdu ve Kıpçaklar onu
başka bir hâle getiremezlerdi. Bundan dolayı, Bulgarların komşuları olan Başkurtların
dil tarihi de Bulgar dilinin umumî Türk diline dayandığını göstermektedir.
Başkurt etnoniminin etimolojisi hakkında da birkaç şey söylemek gerekir.
Bir kısım bilim adamları Başkurt etnonimini baş-kur-t şeklinde değerlendiriyorlar.
Sondaki –t’nin Moğolca veya Farsçanın çokluk eki, kur kısmının “uruk, kabile,
boy” anlamına gelen söz, baş kısmının ise “temel, baş, esas” anlamına gelen
kelime olduğunu söylüyorlar. Bu birincisidir. İkinci olarak, Başkurt etnoniminin
Biş-Ugır sözlerinden ibaret bir kelime olduğunu söyleyenler de vardır. Üçüncü
olarak, Başkurt kelimesindeki baş kısmı bas<bos<boz4 kelimesinden ortaya çık-

mıştır, ak büz-at ibaresinde olduğu gibi gri, boz anlamını verir; kurt ise Türkçede
börü anlamına gelen kelimedir, diyorlar. Yani, Başkurt etnonimi Bozkurt sözünden
ortaya çıkmıştır. Bu son iddianın doğruluğunu ispat etmek için, iddia sahipleri
Türklerin kendilerini kurt soyundan kabul ettiklerini delil olarak göstermektedirler.
Bu etimolojinin değişik bir varyantı daha vardır. O da baş sözünün
boz sözünden değil de baş (esas, temel; önder) sözünden kaynaklanıyor olmasıdır
(Kuzeev, 1974: 448–449). Bu görüşlerin doğru olup olmadığını ispat
etme bizim görevlerimiz arasında değildir. Böyle olmakla birlikte, genel Türk
etnonimlerinin yapı sisteminden hareketle, Başkurt etnoniminin etimolojisiyle
ilgili ortaya bir varsayım daha atmak mümkündür. Başkurt kelimesi, Türk
etnonimleri sistemine göre, başka-ar-t kısımlarından oluşmuş olmalıdır. –t kısmının
etnonimlerde rastlanmakta olan –lı, -dı, -tı eki olma ihtimali vardır. Mesela,
Kumandı ve Yurmatı etnonimlerinde –dı eki aynı manada kullanılmaktadır.
Bununla birlikte bu etnonimler –tı eki olmadan da etnik grubu adlandırmaktadırlar.
Başkurt etnoniminden –t (-tı, -lı) ekini çıkardığımızda da kelime etnonim
olarak kalmaktadır: Başkar. Yani, bir etnonimden –lı (-dı, -tı) eki ile ikinci bir
etnonim yapmak Türk topluluklarında genel bir durumdur. –ar yapısı, “kişiler,
insanlar” anlamında Türk etnonimlerinde sistemli bir tarzda kullanılmaktadır.
Başka kısmını iki şekilde anlatmak mümkündür. Başka, “yabancı kişi, başka kabilenin
insanı” anlamında olabilir, yani “bizim kabilenin insanı değil, başka bir
kabilenin insanı”. Aynı manada biz Tatar etnonimindeki Tat ve Ugır
etnonimindeki Ug (üvey; öksüz) kısımlarını biliyoruz. Ugır veya Ungar
etnoniminin “yabancı insan” anlamını verdiği çoktan beri kabul edilmektedir
(Şestakov: 1877, 14). Yani, Başkurt etnoniminin etimolojisi başka-ar-tı, “yabancı
kabileye mensup olan insan” değil, belki “başka kabile insanlarıyla karışan kabile”
anlamına gelen bir sözdür. Bu birincisidir. İkinci olarak, başka sözünün
mişe (meşke, beşke) köküne varıp dayanması da muhtemeldir. Arap, Fars ve Grek
kaynakları Başkurtları boşu boşuna Madcarlar ile karıştırmamışlardır. Madcar
ifadesinden Mişerleri anlarsak, Mişer etnonimi mişe (orman, ağaç) kökünden ibarettir,
diye düşünürsek; Başkurt etnoniminde de mişe (bişe, meşke, beşke) kökünü
bulabiliriz. Bu şekilde düşündüğümüz zaman, Başkır etnonimi “orman kişileri,
insanları” manasında, Başkurt kelimesi ise “orman insanlarıyla karışmış olan
kabileler” anlamında kullanılır.

Buraya kadar söylenenleri kısaca şu şekilde özetleyebiliriz: Başkurtlar, Bulgarlara
da Kazan Tatarlarına da dil açısından en yakın topluluktur. Onların
umumî Türk dilinde konuşmaları, Bulgarların da umumî Türk dilli olmalarına
ayrı bir delil olmaktadır. Bulgarlar ve Başkurtların bünyesine pek çok ortak kabilenin
girmesi bu fikri bir kat daha doğrulamaktadır..

Dipnotlar

1 Yazar, Türkî ifadesini kullanmıştır. Bu ifade Türkiye’de yanlış yorumlara sebep olduğu için, biz Türk ifadesini tercih ettik.
2 Şehir, bugün yeniden S. Petersburg adını almıştır.

3 Ruslar, bugünkü Macarlara Vengr demektedirler. Bu isim, Tatar ve daha pek çok Türk boyu tarafından da kullanılmaktadır.

4 Türkiye Türkçesindeki o sesleri, Tatar Türkçesinde u’ya döner. Bu sebeple eserde bu seyir bas<bus<buz şeklinde verilmiştir.





KAYNAKLAR

Ahmarov, G. N, (1903), O Yazıke i Narodnosti Mişarey, Kazan.
Artamonov, M. İ., (1936), Oçerki Drevneyşey İstorii Hazar, Leningrad.
Bartold, V. V., (1963-1968), Soçineniya, Nauka, Moskva.
(BDS) Başkort Höyleşteriniñ Hüžligi, (1970), 2 Cilt, (Başkirskiy Dialektologiçeskiy Slovar’),Ufa, BFAN SSSR.
(BSE) Bol’şaya Sovetskaya Entsiklopediya, (1974), Tret’e İzdanie, Moskva.
(DTS) Drevnetyurkskiy Slovar, (1969), Nauka, Leningrad.
Faseev, F. S., (1969), “Opıt Sravnitel’no-Statistiçeskogo İssledovaniya Leksiki Tatarskogo Yazıka”, Voprosı Tatarskogo Yazıka i Literaturı, IV. fasikül, KFANSSSR, Kazan.
Garipov, T. M., (1974), Kıpçakskie Yazıki Uralo-Povolj’ya (Opıt Sinhroniçeskoy i
Diahroniçeskoy Harakteristiki), Avtoreferat Doktorskoy Dissertatsii, İnstitut Yazıkoznaniya AN SSSR, Moskva.
Gordeev, F. İ., (1971), “O Proishojdenii Etnonima Başkir”, Arheologiya i Etnografiya Başkirii, IV. fasikül, BFAN, SSSR, Ufa.
Guseynov, R. A., (1973), “Tyurkskie Etniçeskie Gruppı XI-XII vv. v Zakavkaz’e”, Tyurkologiçeskiy Sbornik, Nauka, Moskva.
Halikova, E. A., (1971), “Obşçiy Komponent v Sostave Naseleniya Başkirskogo Priural’ya i Voljskoy Bulgari v VIII-X vv. (po Materialam Pogrebal’nogoObryada Mogil’nikov), Arheologiya i Etnografiya Başkirii, IV. fasikül, BFAN, SSSR, Ufa.
Heyretdinova, T. H., (1974), “BASSRnıñ Salavat hem Kıygı Rayonnarında Yeşewçi Tatarlar Söyleşiniñ Kaybir Leksik Üzinçelikleri”, Materialı po Tatarskoy Dialektologii, Kazan, KFAN SSSR.
Hvol’son, D., (1868), “İzvestiya o Hazarah, Burtasah, Bolgarah, Mad’yarah,
Slavyanah i Russkih”, Jurnal Ministerstva Narodnogo Prosveşçeniya, CXL. bölüm.
Kuftin, B. A., (1929), “Tatarı Kasimovskie i Tatarı-Mişari Tsentral’no-Promışlennoy
Oblasti”, Kul’tura i Bıt Narodov Tsentral’no-Promışlennoy Oblasti, Moskva.
Kuzeev, R. G., (1974), Proishojdenie Başkirskogo Naroda. Etniçeskiy Sostav, İstoriya Rasseleniya, Nauka, Moskva.
Mahmutova, L. T., (1962), “Nekotorıe Nablyudeniya Nad Leksikoy Kasimovskogo
Govora Tatarskogo Yazıka”, Materialı po Tatarskoy Dialektologii, Kazan, KFAN SSSR.
Mojarovskiy, A. F., (1884), “Gde İskat’ v Naşe Vremya Potomkov Teh Mojar, Kotorıe v 1551 Gody Sredi PolyaArskogo Bilis’ s Kazantsami, Vernıe Prisyage Russkomu Tsaryu?”, Trudı Çetvertogo Arheologiçeskogo S’ezda v Rossii, Kazan.

Muhamedova, R. G., (1972), Tatarı-Mişarı. İstoriko-Etnografiçeskoe İssledovanie,“Nauka”, Moskva.
Savel’ev, V. K., (1884), “O Gorodah Madjar i Bulgar po Monetam”, Trudı Çetvertogo Arheologiçeskogo S’ezda v Rossii, Kazan.
Sum, P. F., (1846-1848), İstoriçeskie Rassujdeniya o Proishojdenii Narodov, Naselyavşih v
Srednie Veka Pol’şu, Rossiyu i Zemli Mejdu Kaspiyskim i Çernım Morem, Takje
Evropeyskuyu Turtsiyu na Severe ot Dunaya, Moskva.
Şestakov, P. D., (1877), “Napominanie o Drevnem Gorode Madcare”, Trudı
Çetvertogo Arheologiçeskogo S’ezda v Rossii, 1884, C. I, Kazan.
Teplyaşina, T. İ., (1970), “Etnonim Besermyane”, Etnonimı, Nauka, Moskva.
Tolstov, S. P, (1929), “İtogi i Perepektivı Etnografiçeskogo İzuçeniya Natsionalnıh
Grup Nijegorodskoy Gubernii”, Kul’tura i Bıt Narodov Tsentral’no-Promışlennoy
Oblasti, Moskva.
Trofimova, T. A., (1949), “Etnogenez Tatar Povolj’ya v Svete Dannıh Antropologii”,
Trudı İn-ta Etnografii, Novaya Seriya, C. VII.Vel’yaminov-Zernov, V. V., (1863), İssledovanie o Kasimovskih Tsaryah i Tsareviçah, ç. I,
S. Petersburg 1863; ç. II, S. Petersburg 1864; ç. III, S. Petersburg 1866.
Zahoder, B. N., (1967), Kaspiyskiy Svod Svedeniy o Vostoçnoy Evrope, 2. Cilt, Nauka,Moskva.


Tatar Türkçesinden Aktaran
Mustafa TOKER*






Hiç yorum yok: