25 Ekim 2012 Perşembe

ÇUVAŞLAR ve ÇUVAŞÇA / http://yunus.hacettepe.edu.tr/~eminey/makaleler/yilmazkbol4.pdf


ÇUVAŞLAR ve ÇUVAŞÇA  

ÇUVAŞLAR /  http://yunus.hacettepe.edu.tr/~eminey/makaleler/yilmazkbol4.pdf

Milat sıralarında bazı Türk boylarının (bu Türk boyları, Hunlar, Bulgarlar, 
Peçenekler, Hazarlar olarak anılmaktadır) Orta Asya‘dan batıya göç ederek bir süre 
Kuzey Kafkasya‘da yaşadıktan sonra Doğu Avrupa‘ya geçmiş oldukları ve 
Çuvaşların atalarının da bu göçebe topluluklar içinde yer aldığı biliniyor. Adlarıyla 
ilk kez 482 yılında karşılaştığımız Bulgarlar1, (Bizans kayıtlarında Onogur Türkleri), 
Doğu Avrupa‘da dağınık boylar halinde yaşamış, değişik zamanlarda farklı devletler 
kurmuşlardır. 


Orta Volga ve Ural bölgesinin yerli halkları Fin-Ugor topluluklarıydı. Fakat 
milat sıralarından başlayarak, bu bölgeye Batı Sibirya ve Güney Urallardan pek çok 
Türk topluluğu gelmişti.2

 2-4. yüzyıllar arasında Volga-Çolman bölgesinde bulunan 
Hunlar, Volga ve Ural bölgesinde görülen ilk Türklerdi.3
 Bu dönemde, Fin-Ugor topluluklarının bir bölümünün de Türkleşmiş oldukları düşünülüyor.4 Bulgarların ataları sayılan Onogurlar da milat sıralarında Batı Sibirya‘yı işgal etmiş ve Orta Volga bölgesine kadar yayılmışlardır. Onogurlar, daha sonra büyük Hun kitlesi içine karışıp onların bir parçası olmuşlardır. 

Attila yönetiminde bulunan bu büyük Hun kitlesi, Attila‘nın 453 yılında 
ölümünden sonra dağılmaya başlamıştı. Attila‘nın oğlu İrnek, Hun boylarını bir süre 
daha bir arada tutmayı başarmıştı. Bizans tarihçileri tarafından 463 yılında 
Karadeniz‘in kuzeyinde, Tuna Irmağının kolları ile  Volga Irmağı arasındaki 
bozkırlara yerleşmiş olarak gösterilen Şaragur, Ugor ve Onogur adlı Hun boyları da 
İrnek‘e bağlı boylardan birkaçıydı. İrnek‘in boylar üzerindeki egemenliği uzun 
sürmedi. İmparatorluk hızla dağıldı. Bu imparatorluk içinde yer alan iki büyük Türk 
boyu, Kutrigur ve Utigurlar, Azak Denizi‘ne yakın bir bölgeye göç ettiler. 
“Karışmak” anlamına gelen bulga- eyleminden türediği kabul edilen Bulgar adı bu 
iki boyun ortak adıdır. Onogur adıyla da anılan bu iki Türk topluluğu, bugün yalnız 
Çuvaşlar tarafından konuşulan Batı Türkçesinin (Batı Hunca) ilk konuşucularıydılar. 
Utigur ve Kutrigurların Bizans Devleti ile ilişkileri sırasında, Bizanslıların onlara 
misyonerler gönderdikleri ve İncil‘i de Onogur-Bulgar diline çevirdikleri biliniyor.5

Ancak ne bu çeviri ne de bu dile ilişkin başka bir yazılı belge bugüne ulaşmıştır. 
Bizans Devleti‘nin, kendi sınırlarını korumak amacıyla Utigur ve Kutrigurları 
sürekli savaştırması nedeniyle, 6. yüzyılın sonunda Kutrigurlar Azak Denizi‘nin 
batısına, Utigurlar da doğusuna, Kuban boylarına göç ettiler. 555 yıllarında Utigur 
Bulgarları Kuzey Kafkasya‘ya yakın bir yerde bulunuyorlardı. Bu sırada Orta 
Asya‘daki II. Doğu Türk Kağanlığı‘nın baskısından kaçan Moğol asıllı Avarlar, 
552‘de Volga‘yı geçip Avrupa içlerine girdiler ve 567‘de bugünkü Macaristan 
topraklarını kendilerine merkez edinerek buralardaki toplulukları egemenlikleri altına 
aldılar. Kutrigur ve Utigurların ayrı yönlere göç etmelerinin nedeninin Avarlar 
olabileceği de öne sürülmektedir. 

Kutrigur ve Utigurlar bundan sonra ayrı coğrafyalarda ayrı devletler kurarak 
varlıklarını sürdürmüşler, Kutrigurlar Tuna Bulgarları, Utigurlar ise Volga Bulgarları 
olarak tanınmışlardır. 

Asparuh döneminde de Hazar baskısıyla karşılaşan Kutrigurlar, Don-Dnyeper 
arasındaki yurtlarından çıkıp, Bizans‘tan aldıkları izinle Tuna bölgesine 
yerleşmişlerdir. Bizans Devleti, 679‘da Asparuh yönetiminde Tuna‘yı geçerek 
Dobruca‘yı işgal eden Kutrigurlarla barış imzalamak zorunda kaldı ve Tuna Bulgar 
Devleti de resmen tanınmış oldu. Asparuh‘un oğlu Tervel zamanında Bizansla olan 
ilişkiler artmıştır. Tervel‘den sonra sırasıyla Tvirem Han (718-721), Sevar (721-736), 
Kormisog‘ (737-754), Sovineh‘ (754-760), Teleç (760-763), Savinos (763-765), 
Umor (Mayıs 765-Haziran 765) başa geçmiş, Telerig (770) zamanında iç 
karışıklıklar ortaya çıkmıştır. Kardam (777-803) iç karışıklığa son vermiş, Krum Han 
(803-814) döneminde de Tuna Bulgar Devleti en parlak yıllarını yaşamıştır. 813‘te 
İstanbul‘u almak amacıyla kuşatan Krum Han, ani ölümü nedeniyle bunu 
gerçekleştirememiştir. Krum Han‘ın oğlu Omurtag (814-831) zamanında da ülke 
ekonomi ve kültür açısından çok ilerlemiştir. Malamır (831-836)‘dan sonra yönetime 
geçen Boris (852-890) zamanında Hristiyanlık Bulgar devletinin resmi dini olarak 
kabul edilmiş (864), Yunan papazları halkı vaftiz etmeye başlamışlardır. Bulgar 
kilisesi Bizans‘tan bağımsız olarak bir baş papazın yönetiminde kalmış, Bizans ve 
Bulgar devletleri arasında otuz yıllık bir barış anlaşması imzalanmıştır. Boris‘in oğlu 
Simeon (893-927) zamanında Balkanlarda Bulgar egemenliği kurulmuş fakat 
Bulgarlar da tümüyle Slavlaşıp Hristiyanlaşmışlardır. Bu arada Bulgar Türkçesi de 
Güney Slavcası tarafından sömürülmüş, unutulmuştur. Simeon‘dan sonra ülke ikiye 
ayrılmış, Bizans imparatoru Yoannis zamanında Bulgaristan bir Bizans eyaleti 
durumuna getirilmiştir. 1018‘de Bulgaristan tümüyle Bizans yönetimi altına girmiş, 
Tuna Bulgar Devleti ortadan kalkmıştır. Tuna Bulgarlarından kalmış olan Bulgarca 
yazılı belgeler şunlardır: 

1. Tuna Bulgar Hanları listesi (Umor dönemi, 765). 
2. Rahip Tudor Doksov‘un 907 yılında İskenderiyeli  Aziz Athanasius‘un  vaazlarının çevirisine düştüğü bir cümlelik not.  

3. Nagy-Szent-Miklós hazinesindeki İlk Bulgarca yazıtlar.  
4. İlk Bulgarca yazıtlardaki Türkçe sözcük ve deyimler.  
5. Bizans kaynaklarındaki Bulgar Türkçesi etnik adlar.  
6. Eski Kilise Slavcasındaki İlk Bulgarca ödünç sözcükler (T. Tekin 1987: 12). 

Kutrigur ve Utigurların ayrılmalarından sonra, Utigurların Azak Denizi‘nin 
doğusuna, Kuban boylarına yerleştikleri belirtilmişti (6. yüzyıl sonu)6. Kuban 
Bulgarlarının Orta Volga bölgesine geliş nedenlerinin de Avar baskısı olduğu 
düşünülüyor. Kuban Bulgarları Orta Volga bölgesine  geldiklerinde, burada 
Hunlardan kalma topluluklardan Türkleşmiş Fin-Ugorlar ve yerli Fin-Ugor 
halklarıyla karşılaştılar. Bu sırada Orta Asya‘da kurulmuş bulunan II. Doğu Türk 
Kağanlığı‘nın batı sınırları Volga‘ya dayanmış olduğu için, Volga Bulgarları da bu 
kağanlığa bağımlıydılar. 

Volga Bulgarlarının 7.-9. yüzyıllar arasındaki durumları hakkında çok az 
bilgimiz var. Yalnız Kutrigurlar (Tuna Bulgarları)  gibi onların da bir süre Hazar 
egemenliğinde yaşadıkları biliniyor. Yine bu yüzyıllarda Volga Bulgarlarının İslam 
ülkeleri ile ticaret ilişkilerinin olduğu ve bu ilişkilerin İran‘dan Harezm‘e kadar 
uzandığı da biliniyor (Kurat 1949a: 782). Toprakları tarıma uygun olduğu için 
çiftçilikte de çok ileri idiler. İslam ülkeleri ile olan ticaret ilişkileri sonucunda 
İslamiyet Bulgarlar arasında yayılmaya başlamıştı.  9. yüzyılın sonunda, Volga 
Bulgarları, camileri, okulları olan, tüccar ve çiftçi bir topluluk olarak görülüyor. Yine 
bu yüzyılın sonunda, Bağdat halifesinin Bulgar hükümdarı Almuş‘a (920-921) 
gönderdiği elçi heyetinde İbni Fadlan da vardı (Kurat 1949a: 783). Fadlan, ülkesine 
döndükten sonra Volga Bulgarları ile ilgili anı ve  izlenimlerini anlatan bir kitap 
yazmıştır (Kurat 1949a: 783). Bu dönemde de Volga Bulgarları Hazar egemenliğinde 
idiler ve merkezleri Volga‘ya 6.5 kilometre uzaklıktaki Bulgar şehriydi. Bulgar şehri 
ile İslam ülkeleri arasındaki ilişki 11. ve 12. yüzyıllarda da sürmüştür. 
Rus-Bulgar ilişkisi ilk kez 985 yılında Ruslara ait bir kayıtla belgelenmiştir 
(Kurat 1949a: 789). Bu kayıtta Kiev knezi Vladimir‘in Bulgarlar üzerine yürüyüşü 
anlatılmıştır. Sonra barış yapılmış, 1006‘da Ruslar ve Bulgarlar arasında bir ticaret 
anlaşması imzalanmıştır (Kurat 1949a: 789). 


Cengiz‘in orduları 1220-1221‘de Batı Türkistan‘ı istila ettiklerinde, Subutay ve 
Cebe yönetimindeki iki Moğol tümeni Kafkasları geçip 1223 Haziran‘ında Kıpçaklar 
ve Rusları yendikten sonra asıl Moğol güçlerine katılmak için Hazar Denizi‘nin 
kuzeyinde ilerlerken Bulgarlar tarafından pusuya düşürülerek öldürülmüşlerdi. 1236 
ilkyazında, Batu Han yönetimindeki Moğol-Türk ordusu Bulgarlar üzerine yürümeye 
başladı ve 1237 güzünde Volga Bulgar Devleti‘ni ele geçirdi. Merkez Bulgar şehri 
yakılıp yıkıldı. Fakat Altınordu kurulduktan sonra  da Bulgar Hanlığı varlığını 
sürdürdü. Bulgar şehri onarılıp canlandıysa da eski önemini kazanamadı. Çünkü 
Altınordu Devleti‘nin merkezi olarak kurulan Saray şehri giderek önemli bir ticaret 
merkezi haline geldi. Aynı zamanda, kuzeye kaçan Bulgar halkının Kazan şehrini ve 
Ulug Muhammed Han‘ın da 1437‘de Kazan Hanlığını kurmasıyla Bulgar şehri 
önemini büsbütün yitirmiştir. Yine de Bulgar şehri 14. yüzyıl ortalarından sonra bile 
varlığını korumuştur. 

14. yüzyılda Altınordu sarsılmaya başlamış ve yavaş yavaş küçük parçalara 
ayrılmıştır. 15. yüzyılda kurulan Kazan Hanlığı bugünkü Çuvaşistan‘ı da içine 
almaktaydı. Kazan Hanlığı‘nın 1552‘de Rus çarı Korkunç İvan tarafından 
yıkılışından sonra, bölge Rus egemenliğine geçmiştir. Çuvaş adına da ilk kez bu 
yüzyılın ilk yarısında yazılmış olan Rus kaynaklarında rastlanmıştır. 

Ruslara haraç ödemek zorunda kalan Çuvaşlar, yavaş  yavaş ellerindeki tüm 
toprakları yitirdiler. Çok yoksul köylüler, geleneksel olarak sürdürdükleri çiftçiliği 
bırakarak işçi olarak çalışmaya veya Volga üzerinde taşımacılık yapmaya başladılar. 
Bazıları iş ararken bölgeden ayrıldı, bir bölümü Türkiye‘ye göç etti.7

1650‘de Çuvaşistan, Moskova hükümeti ile birleşmiş  görünmektedir. Çuvaş 
bölgesi 17. yüzyılda Simbirsk ve Kazan eyaletleri arasında paylaşılmıştır.8

9. yüzyıldan başlayarak İslamiyetle tanışan ve Altınordu egemenliği 
altındayken çoğu müslüman olan Çuvaşlar, daha sonraları yoğun Rus etkisiyle 
Hrıstiyanlığı kabul etmeye başladılar ve Tatarların tersine olarak Çuvaşların çoğu 
vaftiz oldu. Ruslar bu amaçla İncil‘i Çuvaşçaya çevirmeye çalışmışlar, misyonerlere 
Çuvaşça öğretmek amacıyla da Çuvaşça gramerler hazırlamışlardır. İlk Çuvaşça 
gramer 1769‘da hazırlanmıştır. Hemen ardından dinsel metinler Çuvaşçaya 
çevrilmiştir. Kazan Üniversitesi, Doğu Dilleri Fakültesi dil araştırmalarına öncülük 
yapmıştır. Bu öncülükle, 19. yüzyılda ve 20. yüzyılın başlarında bir dizi çalışma 
hazırlanmıştır. 1836‘da V. P. Vishnevskiy‘in gramer ve sözlüğü yayımlanmıştır. 
20. yüzyıl başlarında, bu bölgede bir dizi hükümet  karşıtı gelişmeler vardı. 
1917 Mart‘ında Çeboksarı‘da bir Sovyet gücü oluşturuldu ve 1918 Mayıs‘ında bütün 



Çuvaşistan‘a yayıldı. Sivil savaş boyunca, karşıt görüşler burada sürekli çatışma 
halindeydi. Sonunda Bolşevikler kontrolü kazandı ve 24 haziran 1920‘de Sovyet 
Sosyalist Cumhuriyetler Birliği içinde Çuvaş Özerk Bölgesi oluşturuldu. 21 Nisan 
1925‘te Çuvaş Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti‘ne (Çuvaş ASSR) değiştirildi.9
1990‘da Sovyetler Birliği‘nin dağılmasından sonra ise Çuvaş Cumhuriyeti adını 
alarak Rusya Federasyonu‘na katıldı. 

ÇUVAŞİSTAN   

Çuvaşistan, Moskova‘nın 600 km. doğusunda, Orta Volga‘da, Volga dizi 
denilen bölgenin esas olarak sağ tarafına yerleşmiştir. Kuzey ve kuzeybatısında Mari 
Cumhuriyeti, doğusunda Tatar Cumhuriyeti ve güneybatısında Mordvin Cumhuriyeti 
yer alır.  

Yüzölçümü 18.300 kilometrekaredir. Başkenti, Rusça söylenişiyle Çeboksarı, 
Çuvaşça söylenişiyle Çupaşkar‘dır. Çeboksarı‘nın nüfusu 1979 sayımına göre 
308.000‘dir. Dokuz şehri ve altı yerleşim birimi vardır. Çuvaşistan‘ın toplam nüfusu 
1979 sayımına göre 1.298.611‘dir. Yine 1979 sayımına göre, bu nüfusun 887.738‘ini 
Çuvaşlar, 37.573‘ünü Tatarlar, 338.150‘sini Ruslar, 35.150‘sini de diğer topluluklar 
oluşturmaktadır.  

Çuvaşların toplam sayısı ise 1979 sayımına göre 1.751.366‘dır. Bu nüfusun 
887.738‘i Çuvaşistan‘da, 147.088‘i Tataristan‘da, 122.344‘ü Başkurdistan‘da, 
532.677‘si Rusya Federasyonu içinde (Tataristan ve Başkurdistan‘da yaşayanlar bu 
sayıya dahil değildir), 61.519‘u ise eski Sovyetler Birliği‘nin çeşitli bölgelerinde 
yaşamaktadır.10

ÇUVAŞÇANIN YERİ   

Çuvaşça, Türk Dilleri arasında, bir taraftan Moğolcaya diğer taraftan da
 FinUgor dillerine olan yakınlığı ile özel bir yer tutar. Bu nedenle, bir Türk dili 
olduğunun kanıtlanması uzun tartışmalardan sonra gerçekleşmiştir. Daha 1828‘de 
Klaproth‘un, Comparasion de la Langue des Tchouvaches Avec les Idioms Turks
adlı yapıtında ve Schott‘un 1841‘de De lingua Tschuwaschorum adlı doktora tezinde, 
Çuvaşçanın bir Türk dili olduğunu söylemelerine karşın (Poppe 1924b: 775-776), 
Radloff (1882: 90) Çuvaşçayı Türkçeleşmiş bir Fin-Ugor dili saymıştır. O, 
Çuvaşçanın aşama aşama Türkçeleştiğini düşünmüştür. Şöyle ki;  

1. aşama: Türkçe sözcükler çok bozuk alınmıştır; Genel Tü. a >Çuv. ı : Genel  Tü. ķarın “karın” >Çuv. hırǐm.  


2. aşama: Çuvaşça yavaş yavaş Türkçe sesleri doğru olarak almaya başlamıştır; Genel Tü. a >Çuv. u: Genel Tü. ķarındaş “kardeş” >Çuv. hurǐntaş. 

3. aşama: Çuvaşça bütünüyle Türkçeleşmiştir. Türkçe sözler aynen alınmıştır; Genel Tü.  a = Çuv.  a. Çuv.  karǐntǐk “diyafram; pencere”<Tat.  karǐntǐk (eski  çadırlarda pencereler karın derisinden yapılmaktaydı). 

Bu görüşte olan yalnızca Radloff değildi. Levesque ve Castrén (Poppe 1924b: 
776) de Çuvaşların Türkleşmiş Fin-Ugor olduklarına inanmışlardı.  
Çuvaşça ve Çuvaşçanın yeri sorunu 20. yüzyılın başında da çok tartışılmıştır. 
Aşmarin (1898: 19) ve V. Grønbech (1902), Çuvaşça biçimleri İlk Türkçe biçimlerle 
karşılaştırmışlar, Çuvaşçanın, eski biçimlerden çok uzaklaşmış olmakla birlikte bazı 
eskicil özellikler de taşıdığını belirtmişlerdir. 

Çuvaşçanın Moğolca ile olan ilişkisi de yine bu dönemde tartışılan konulardan 
biridir. Németh önce Türkçe-Moğolca soy akrabalığını reddetmişken (1912: 549-
576), daha sonra (1913-14: 244) tersine bir yol izleyerek iki dil arasında soy 
akrabalığı olduğunu kabul etmiş, Çuvaşçanın yerini de şöyle belirlemiştir: “Çuvaşça, 
bir taraftan Türkçe, bir taraftan Moğolca özellikler taşır ve bu bazen aynı sözcükte 
ortaya çıkar.” Németh, Çuvaşça ve Moğolca arasındaki ortak özelliklerin her iki dil 
arasında karşılıklı bir etkileşim ile doğduğunu düşünmüştür. Gerçekte Moğollar ve 
Çuvaşların hiçbir zaman ortak bir coğrafya ve tarihleri olmamıştır.  

Gombocz (1912: 188), Çuvaşça ve Moğolcanın ortak bir yol izlediklerini ve 
Çuvaşçanın Moğol ve Türk dilleri arasında bir bağlantı oluşturduğunu söylemiştir.  
Çuvaşçanın yeri konusunda en ayrıntılı çalışmalar Ramstedt ve öğrencisi 
Poppe tarafından yapılmıştır. Ramstedt, Çuvaşçanın yeri ile ilgili ünlü makalesinde 
(1922: 3-34) Çuvaşçayı ilk kez bir Türk dili ve Moğolca ile doğrudan akraba 
saymıştır. Bütün Türk dillerini bir ana ağıza, Çuvaşçayı ise ayrı bir ağıza 
götürmüştür.  

Ramstedt, Genel Türkçe z/ş = Çuvaşça r/l denkliklerinde, r ve l fonemlerinin 
birincil olduğunu ve Moğolcada da aynı durumda r ve l bulunduğunu belirlemiştir. 
Ramstedt‘in konuyla ilgili görüşleri şöyle özetlenebilir: Genel Türkçe  z ve  ş, 
Çuvaşçada olduğu gibi Moğolca ve Mançu-Tunguzcada da aynı sözcüklerde r  ve l 
fonemlerine denk gelir. Çuvaşça bir Türk dilidir, fakat, Mançu-Tunguzca ve 
Moğolca kesinlikle değil. Bu nedenle Türkçe  z foneminden Çuvaşça, MançuTunguzca, Moğolca  r‘ye veya Türkçe  ş foneminden Çuvaşça, Mançu-Tunguzca, 
Moğolca l‘ye bir geçiş düşünülemez. Bu dillerde birbirinden bağımsız bir Rotasizm 
veya Lambdasizm de gerçekleşmiş olamaz (l922: 26, 28). 


Ramstedt, diğer pek çok Altayca denkliği ve bu arada Moğolca söz başı “n-, ń-, 
d-, c-, y-” fonemlerinin de Çuvaşçada  y-‘ye denk geldiğini ilk kez ortaya koyan 
araştırmacı olmuştur.  

Ramstedt‘ten sonra Çuvaşçanın yeri konusu öğrencisi Poppe tarafından 
tartışılmıştır. Poppe‘nin (1924b: 775-777, 1974: 136) Ramstedt‘ten ayrıldığı noktalar 
vardır. O, Çuvaşçanın Türk dilleriyle ortak eskicil özellikler taşımakla birlikte 
bağımsız olarak gelişmiş bir Türk dili olduğunu, Altay dil ailesinin üçüncü bir üyesi 
olarak Bulgar dalının ses dizgesini taşıdığını ve Bulgarca-Türkçe ana diline gittiğini 
öne sürmüştür. Ana Türkçe bir  z ve ş  dili, Ana Çuvaşça da bir r ve  l dili olarak 
ayrılmıştır. Çuvaşça, temel biçimler açısından Genel veya Ana Türkçeden daha 
eskidir ve özellikle de biçim bilgisel özellikler ve sözcük dağarcığı açısından bu 
eskilik daha dikkat çekicidir. 

ÇUVAŞÇA   

Çuvaşların ataları olan Bulgar Türklerinin, Orta Asya Türk topluluğundan 
ayrılıp batıya doğru göç eden ilk Türk boyları içinde olmaları nedeniyle (bu göçün 
milat sıralarında gerçekleştiği düşünülüyor) Çuvaşça, Türk dilleri içinde en eskicil 
olanıdır ve tek başına Batı Türkçesini temsil eder.  

Çuvaşça, bir r/l  dili olan İlk Türkçe döneminde Türk dil birliğinden ayrıldığı 
için, yine bir r/l dili olan Ana Çuvaşçaya, buna karşılık, diğer bütün Türk dilleri bir 
z/ş dili olan Ana Türkçeye giderler. Bu ses dizilerinden r ve l‘nin  z ve ş‘den eski 
olduğu, Eski Çuvaşçadan Macarcaya geçmiş sözcükler ile Moğol, Munçu-Tunguz ve 
Kore dillerinde z ve ş yerine r ve l bulunmasından anlaşılmaktadır. Ör.: Çuv. śur “ilk 
yaz, ilkbahar” <Ana Çuv. *yār < İlk. Tü. *yār = Ana Tü. yāz, Orta Tü.. yāz, Trkm. 
yāz, Yak.  sās, Halaç.  yāªz = Mo.  niray “taze” <nāray = Even.  nelke  “ilkyaz” = 
Mançu. ńarħun “yeşil” = Ko. nyerim “yaz” <*ńar-ım = Mac. nyár [ńār] “yaz”; Eski 
Çuv. *kölek >Macar. kölyök [köl’ök] “kurt yavrusu” = Trkm. kȫşek “deve yavrusu” 
= Mo. gölige “kurt yavrusu”. 

Çuvaşça, hem Moğol-Mançu-Tunguz, hem Türk, hem de Fin-Ugor dilleriyle 
ortak özellikler taşır. Bu nedenle Çuvaşçanın bir Türk dili olduğu uzun 
tartışmalardan sonra kanıtlanabilmiştir. Daha geçen yüzyılın ortalarında V. Radloff 
Çuvaşçayı aşama aşama Türkçeleşmiş bir Fin-Ugor dili saymıştı. Bu tartışma 20. 
yüzyılın başında da sürmüştür. Gy. Németh Çuvaşça ve Moğolca arasında soy 
akrabalığı olduğunu düşünmüş, Z. Gombocz Çuvaşça ve Moğolcanın ortak bir yol 
izlediklerini ve Çuvaşçanın Moğol ve Türk dilleri arasında bir köprü oluşturduğunu 
öne sürmüştür. 

Çuvaşçanın bir  r/l (söz içi ve sonu) dili olduğu yukarıda belirtilmişti. 
Çuvaşçanın en belirleyici sesbilgisel özelliği olan bu durumla ilgili örnekler de 

yukarıda verilmişti. Çuvaşça sesbilgisinin dikkat çekici diğer özellikleri şunlardır: 
Ana Türkçeden gelişen Türk dillerinde  y, z, t seslerine değişmiş veya  d olarak 
korunmuş olan söz içi ve sonu d sesinin r‘ye değişmiş olması (Çuv. hĩrhü “üzüntü, 
kaygı” <*ķadķu = Eski Tü. ķadġu, Tü. kaygı; Çuv. yar- “göndermek” <*id- = Eski 
Tü. ıd-); i sesinden önce t‘ nin  ç‘ ye, s‘ nin ş‘ye değişmesi (Çuv. çĩrĩ “diri, canlı” 
<*tįrig = Eski Tü. tirig, Tü. diri; Çuv. şĭna “sinek” <*sįŋek = Orta Tü. siŋek, Tü. 
sinek); söz başı y- sesinin ś-‘ye değişmesi (Çuv. śul “yol” <*yol = Eski Tü. yol, Tü. 
yol), ç sesinin her durumda ś’ye değişmesi (Çuv. uś- “açmak” <*aç- = Eski Tü., Tü. 
aç-, Çuv. viśĩ “üç” <*ǖç), açık e sesinin büyük bir çoğunlukla a, kapalı ė sesinin de 
büyük bir çoğunlukla i, ĩ olması (Çuv. tar- “kaçmak” <*ter- = Eski Tü. tez- >*ter-, 
Çuv. pillĩk “5” <*bėl̅ = Ana Tü.. bėş̅, Eski Tü. bėş̅, Tü. beş); ilk ses durumundaki 
dudak ünlülerinden önce çoğunlukla v- türemesi (Çuv. var “öz”, <*ȫr = Genel Tü. 
öz, Çuv. vĩs- “uçmak” <*uç- = Eski Tü., Tü. uç-); birincil uzun ünlülerin kuralsız 
gelişmelere neden olması (Çuv. kĭvapa “göbek” <*kȫpek = Trkm. gȫbek, Tü. göbek, 
Çuv. çul “taş” <*tial < tāl = Trkm. dāş, Çuv. tul “dış” <*tal = Eski Tü. taş, Tü. dış, 
Çuv. şur “sazlık, bataklık” <*siar <*sār (>Mac. sár [şār] “çamur”) = Trkm. sāzlıķ
“saz olan yer”, Tü. saz “saz, bataklık bitkisi”)

ÇUVAŞ ALFABESİ 
























SES BİLGİSİ   
ÜNLÜLER 

Çuvaşça ünlülerin belirleyici özellikleri, birincil uzunlukların neden olduğu 
özel gösterimler ve *e/*ė seslerinin büyük bir çoğunlukla ayırt edilebilmeleridir. Bu 
nedenle Ana Çuvaşça için on sekiz ünlünün varlığı kabul edilmiştir. 
Ana Çuv. *ā:  . *ā: Ana Çuvaşça  *ā  ünlüsü, ilk hecede,  *a ile birlikte Çuvaşçada 
genel olarak u, ı, ĭ seslerine değişmiştir. Bu farklı gösterimler, bir sonraki u, ı, l, r, y
seslerinin etkisiyle, iki ayrı  *a sesi varsayımıyla ve vurgu ile açıklanmaya 
çalışılmıştır. a>u değişimi daha çok ödünç sözcüklerde görülüyor. Ancak a ünlüsüne 
karşılık u ve ı sesleri hem yerli, hem de alınma sözcüklerde görülür. Bir görüş de 
*ā‘nın  u‘ya,  *a‘nın ise  ı‘ya değiştiğidir. Bu durumdaki sözcükler, diğer Türk 
dillerindeki uzunluklara denk gelmiyor. Çuvaşçada*ā,  a>u değişiminin uzun 
sürdüğü, erken dönemde ortaya çıkan u sesinin birincil u ünlüsü gibi işlem görerek 
ı‘ya değiştiği anlaşılıyor.  

Ana Çuv. * Çuv. *āā >Çuv. u, y,  āā Çuv. u, y, ĭ;  ĭ;  ĭ; ĭ; *ārıġ “temiz” >ırĭ,  *āsıġ “yarar” >usĭ,  *āŋ “akıl, 
bellek” >ĭn.

Ana Çuv. *ā ünlüsünün neden olduğu özel gösterimler: 
y- türemesi, öndamaksıllaşma:  *āçı- “acılaşmak, ekşimek” >*iaçı- >*yaçı- 
>*yeçi- >*yüś-. 

v- türemesi: *āç- “acıkmak” >ōç- >vıś-. 
t- >ç-: *tāl “taş” >*tial >*çal >çul. 
s- >ş-: *sārıġ “sarı” >*siarıġ >*şarı >şurĭ, şur “beyaz”. 
ķ >ø >y-: *ķāl- “kalmak” >*ħāl- >*āl- >*ial- >*yal->yul-.

Söz sonunda ünlü türemesi: *sāġ “sağ” >sıvĭ. Ana Çuv. *a: İlk hecede çoğunlukla  Ana Çuv. *a: u, daha az olarak da  ı, ĭ seslerine 
değişmiştir: *bar- “varmak” >pur-, *tol- “dolmak” >tul-, *ķara “kara” >hura, *ķap-
“kapmak” >hıp-, *ķamıl “kamış” >hĭmĭl.

*a’nın öndamaksıllaştığı örnekler de vardır:  *yaŋı “yeni” >śĩnĩ,  *saç “saç” 
>śüś, *baġır “bağır” >piver.

Ana Çuvaşça*a ünlüsü korunmuş veya  ĭ  sesine değişmiştir:  *ķaran “kazan” 
>huran, kāńaķ “kaymak” >hĭyma, *ķāpaķ “kapak” >hupĭ. 

İlk hece dışındaki *a sesi öndamaksıllaşmaya uğramış sözcüklerde i, ĩ, e olarak 
görünür: *buğday “buğday” >pĭri, *saçaķ “saçak” >sü śĩ, *ķuńal “güneş” >hĩvel. 

Ana  Çuv. *  Çuv. *ėėėė: Yalnız ilk hecede bulunabilen  : : ̅:  *ė ünlüsü, Çuvaşçada çoğunlukla  ̅ i,
ĩ seslerine, çok az durumda da *ē, *e  ünlüleri gibi a sesine değişmiştir: *ėki ̅ “iki” 
>VB eki >ikkĩ, *ėr̅ “erken” >ir, *yė-̅ “yemek” >śi-, *ėkir ̅ “ikiz” >yĩkĩr, *ėlik̅ “eşik” 
>alĭk, *ėn̅ “genişlik” >an, *kėç̅ “gece” >ka ś.

Ana Çuvaşça *ė ünlüsünün neden olduğu özel gösterimler:  ̅
y- türemesi: *ėl̅ “ülke” >yal. 
Üç seslileşme: *yėt-̅ “yedekte götürmek” >śavĭt-. 
Söz sonunda ünlü türemesi: *yėŋ̅ “yen” >śanĭ. 

Ana Çuv. *ė:  ė: Yalnız ilk hecede bulunur.  ė: ė:  *ė ünlüsü gibi özel gösterimlere neden  ̅
olmamıştır. Çoğunlukla  i, ĩ seslerine değişmiştir:  *ėşid- “işitmek” >itle-,  ilt-,  *yėr
“yer” >śir, *yėgirmi “yirmi” >śirĩm, *yėt- “yetişmek, kafi gelmek” >śit-. 

Ana Çuv. *ēē:  ēē: Yalnız ilk hecede bulunabilen Ana Çuvaşça  : :  *ē ünlüsü Çuvaşçada 
düzenli olarak a ünlüsüne değişmiştir: *ētük “çizme” >atĩ, *bēr “beze, gudde” >par, 
*kēkir- “geğirmek” >ĭkakĭr-, *kēb- “ağızda çiğnemek” >*kēb-le- >kav-le-. 

Ana Çuvaşça *ē ünlüsünün neden olduğu özel gösterimler:  
y- türemesi: *ēŋek “yanak” >yanah “çene”. 

Ana Çuv. *e: Ana Çuvaşça *e sesi, ilk hecede ve ilk hece dışında, korunduğu 
bir kaç durum dışında  a ünlüsüne değişmiştir:  *ek- “ekmek” >ak-,  *elig “el” >alĭ, 
egir- “eğirmek” >avĭr-,  *seb- “sevmek” >sav-,  *elgek “elek” >Chuv.  ala,  *kele-
“konuşmak” >kala-, *çeçek “çiçek” >śe śke, *üleç- “paylaşmak” >vale ś-.Ana Çuv. *ī Ana Çuv. *ī:  īī: Yalnız ilk hecede bulunabilen Ana Çuvaşça  : :  *ī ünlüsü büyük bir 
çoğunlukla öndamaksıllaşarak i, ĩ seslerine değişmiş, az sayıda örnekte ı, ĭ olmuştur. 

Çuvaşçada özel gösterime neden olmayan  *ī ünlüsü çok azdır:  *çīpġan “çıban” 
>śĭpan, sīlç- “şişmek” >şı ś-. 

Ana Çuvaşça *ī ünlüsünün neden olduğu özel gösterimler:  
y- türemesi: *īd- “göndermek” >*yıd- >*yır- >yar-, *ķīn  “kın” >*yini >yĩnĩ, 
*īŋır “eyer” >*yınır >*yinir >yĩnĩr, *bīt “bit” >pıytĭ. 

Öndamaksıllaşma: *ķīr “kız” >hĩr, *tīn “ soluk, nefes” >çĩm, ķīn “kın” >yĩnĩ, 
*īduķ “kutsal” >yĩrĩh. 
Söz sonunda ünlü türemesi: *īt “köpek” >yıtĭ, *īr “şarkı, türkü” >yurĭ. 

Ana Çuv.  *ı:   *ı: İlk hecede ve ilk hece dışında çoğunlukla öndamaksıllaşarak ĩ, i
seslerine değişmiştir:  *tırŋak “tırnak” >çĩrne,  ķıl  “kış” >hĩl,  ķıs- “kısmak” >hĩs-, 
*bıŋ “bin” >pin, *ķır “kır” >hĩr, *kadıŋ “kayın ağacı” >hurĭn, *balık “balık” >pulĭ, 
*āçıġ “acı” >yü śĩ. 

İlk hece dışında vurgu etkisiyle *ı >a değişimi de görülür: *aġır “ağız” >śĭvar. 
İlk hece dışında *ı yitimi de görülür: *ķurı- “kurumak” >hĭr-, *talıķ “çıkmak” 
>tuh-, *ķılıç “kılıç” >hĩś.

Ana Çuv. *įį:  įį: Çoğunlukla  : :  ĩ, i ĩĩĩ seslerine değişmiştir:  *įç “iç” >ĩś, *tįrig “diri” 
>çĩrĩ, *tįn “dizgin” >çĩn. 
*į foneminin artdamaksıllaşması da çok yaygındır: *įk “cilt hastalığı” >yĭh, 
*įreŋe “üzengi” >yĭrana, *tįl~*sįl “diş” >şĭl, *sįd- “işemek” >şĭr-.  

Ana Çuvaşça *į ünlüsünün neden olduğu özel gösterimler:  
y- türemesi: *įk “iğ” >yĩke, *įn “in, yuva” >yĩnĩ, *įr “iz” >yĩr.  
Söz sonunda ünlü türemesi: * įk “iğ” >yĩke, *įn “in, yuva” >yĩnĩ, *bįr “bir” 
>pĩrre, pĩr.
Bir örnekte * į >a: *tįrek “direk” >çarak. 

Ana Çuv.*i: *į fonemi gibi çoğunlukla  ĩ, i fonemleriyle gösterilir:  *til-
“bölmek” >çĩl-, *titre- “titremek” >çĩre-, *iŋek “inek >ĩne, *bil- “bilmek” >pĩl-, *iç-
“içmek” >ĩś.*i foneminin artdamaksıllaşması da çok yaygındır: *siŋek “sinek” >şĭna, *sipir
“süpürge” >şĭpĭr,  *siŋir “sinir” >şĭnĭr,  *siŋük “kemik” >şĭmĭ,  *sil- “silmek” >şĭl-, 
*sirke “sirke, bit sirkesi” >şĭrka.  

İlk hece dışındaki  *i fonemi çoğunlukla  ĩ ve Çuvaşçadaki düzenli  e>a
değişimine bağlı olarak  ĭ ile gösterilmektedir: yėti̅ “yedi” >śiççĩ, *sekir  “sekiz” 
>sakĭr, *elig “el” >alĭ, *elik “eşik” >alĭk. 

İlk hece dışında  *i foneminin düştüğü de görülmektedir:  *teri “deri” >tir,
*ķalçi- “kaşımak” >hıś-.

Ana Çuv. *ō  ō :  ō ō : İlk hecede, ilk ses veya ikinci ses durumunda olu : :  şuna göre farklı 
gösterimleri vardır. İlk ses durumunda, diğer dudak ünlüleri gibi kendinden önce bir 
v- sesi türetmiştir ve bu durum ünlü niceliğinden bağımsızdır:  ōr- “ekin biçmek” 
>vır-,  *ōn “on” >vunnĭ, vunĭ, vun;  *ōyun “oyun” >vĭyĭ,  ōtuŋ  “odun” >vutĭ,  *ōt
“ateş” >vut. 

İkinci ses durumunda,  ō >u, y, ĭ: *bōń “boyun” >mĭy,  *bōl- “olmak” >pul-, 
*yōl “yol” >śul, *sōra- “sormak, aramak” >şıra-.  

Ana Çuvaşça *ō ünlüsünün neden olduğu özel gösterimler:    
 s- >ş- değişimi: *sōra- “sormak, aramak” >*siura- >*şura- >şıra-, *tōŋ-~*sōŋ-
>*siun- >şĭn-. 

Öndamaksıllaşma: *yōrı- “yürümek” >śüre-. 

Ana Çuv. *o: İlk hecede, ilk ses durumunda v- türemesi ile birlikte veya ı, ĭ, u
fonemleriyle, ikinci ses durumda ise ĭ, u fonemleriyle gösterilir: *orta “orta” >vĭta, 
*otur “otuz” >vĭtĭr,  *ot “ot” >vutĭ,  *oŋ- “onmak, iyi olmak” >ĭŋ-,  *ok “ok” >uhĭ, 
*oġul “oğul” >ıvĭl, *ķoŋur “konur” >hĭmĭr, *ķod- “koymak” >hur-. 

İlk ses durumunda bazen *o >ø: *olur- “oturmak” >lar-. 
ȫ: Birincil  : : :  ȫ foneminin uzunluğu Çuvaşçaya çok iyi yansımıştır. 

Hem ilk hem de ikinci ses durumunda artdamaksıllaşarak avĭ, ĭva (~>va) öbeklerine 
değişmiştir:  *ȫs- “esmek” >*öys- >*öyüs- >avĭs-,  *ȫt- “ötmek” >*öyt- >*öyüt-
>avĭt-,  *ȫr “öz, iç, orta” >*öyr >*öyür >*ĭvar >var,  *ȫt “öd, safra” >*öyt >*öyüt
>*ĭvat >vat,  *kȫpek “göbek” >*köybek >*köyübe >kĭvapa,  *kȫk “gök, mavi” 
>*köyk >*köyük >kĭvak, *kȫr “köz” >*köyr >*köyür >kĭvar, *tȫrt “dört” >*töyrt
>*töyürt >tĭvatĭ. Az sayıda sözcükte *ȫ fonemi ü ile gösterilir: *kȫl “göl” >külĭ, *bȫl- “bölmek” 
>pül-. 

Ana Çuv.*ö: İlk hecede, ilk ses durumunda v- türemesi ile birlikte, ikinci ses 
durumunda u, ü, ĭ, ĩ fonemleriyle gösterilir: *öl- “ölmek” >vil-, *ört- “örtmek” >vit-, 
*öğren- “öğrenmek” >vĩren-,  *çöp “çöp” >śüpĩ,  śüp, *kök “kök” >kĭk,  *kökür
“göğüs” >kĭkĭr, *köŋül “gönül” >kĭmĭl, *tök- “dökmek” >tĭk-, *kör- “görmek” >kurAna Çuv. *ūū:  ūū: İlk hecede, ilk ses durumunda  : :  y- veya v- türemeleriyle birlikte 
bulunur: *ū >yĭ- (~śĭ-, śı-): *ūn “un” >*iun >*yun >*yunuk >śĭnĭh, *ūdı- “uyumak” 
>*yūrı- >*yuvrı- >*yuwur- >śıvĭr-, *ūya “yuva” >*yuya >yĭva.
*ū- >vĭ-, vĩ-, vu-: *ūrulç- “tartışmak, dövüşmek” >vĭrś-, *ūç “üç” >vĩś, *ūlı-
“ulumak” >vula-. 

*ū- fonemi ilk hecede, ikinci ses durumunda ı, ĭ fonemlerine veya ĭva öbeğine 
değişmiştir: *yūŋ “yün” >śĭm, *sūb “su” >şĭv, *tūr “tuz” >tuyr >tuyur >tuvur >tĭvar. 

Ana Çuvaşça *ū ünlüsünün neden olduğu özel gösterimler:  
*s- >ş-: *sub “su” >siuw >şıv. 

Ana Çuv. *u: İlk hecede, ilk ses durumunda  vĭ, vĩ öbeklerine, ikinci ses 
durumunda ĭ, ĩ  ünlülerine değişmiştir:  *uraķ “uzak” >vĭrah,  *uç- “uçmak” >vĩś-, 
*ķulķaķ “kulak” >hĭlha,  *burçaķ >pĭrśa  “nohut, fasülye”,  *bur “buz” >pĭr,  *ķuńal
“güneş” >hĩvel, *bulut “bulut” >pĩlĩt. 

Bir örnekte *u- >ø: *ub- “ufalamak” >va-n- “ufalanmak”, va-t- “ufaltmak”. 
İlk hece dışında  *u fonemi  u, ĭ, ĩ  ünlüleriyle karşılanır:  *buraġu “buzağı” 
>pĭru, *ķoŋur “konur” >hĭmĭr, *bulut “bulut” >pĩlĩt. 

Ana Çuv. **ǖ**ǖ:  ǖǖ: İlk hecede, ilk ses durumunda  : :  vi, vĩ, va öbeklerine, ikinci ses 
durumunda ĩ  ünlüsüne değişmiştir: *ǖç “üç >viśĩ, *ǖr- “ürmek” >vĩr-, *ǖlüg “pay, 
hisse” >val, valĭ, *yǖr “100” >śĩr, *tǖl “rüya” >tĩlĩk, *tüp “dip” >tĩp. 

Ana Çuv.*ü: İlk hecede, ilk ses durumunda  vi, vĩ öbeklerine, ikinci ses 
durumunda ve ilk hece dışında  ĩ, e ünlülerine değişmiştir:  *ür “üst” >vir,  *üt-
“yakmak” >vĩt-, *yürek “yürek” >çĩre, *kül “kül” >kĩl, *yürüg “yüzük” >śĩrĩ, *köŋül
“gönül” >kĭmĭl, *ölür- “öldürmek” >vĩler-. *ü foneminin artdamaksıllaşmasına da rastlanır:  *süŋü “süngü” >sĭnĭ “böcek 
iğnesi”, *ētük “çizme” >atĭ. 

ÜNSÜZLER   

Çuvaşça ünsüzlerin en belirleyici özelliği İlk Türkçe söz içi ve söz sonu l ve r 
seslerinin korunmuş olmasıdır. Çuvaşça, bu özelliğiyle diğer Altay dillerine 
(Moğolca, Mançu-Tunguzca, Korece) yaklaşır ve tek başına Batı Türkçesini temsil 
eder. Bu iki ses, Çuvaşça dışındaki Türk dillerinde (Doğu Türkçesi) sırasıyla ş ve z 
seslerine değişmiştir: 

*tāl “taş” >Çuv. çul, Moğolca çilaġun, Genel Türkçe taş; İlk Tü. 
ńāl “yaş, gözyaşı” >. śul, Moğolca nilbusun, Genel Tü. yaş.

İlk Türkçe r:  r:  r: r: *sār “saz” >Çuv. şur “çamur, bataklık”, Moğolca siroġa, Genel 
Tü. saz; *ńār “yaz” >Çuv. śur, Moğolca niray “taze”, Genel Tü. yaz, *semir “semiz” 
>Çuv. samĭr, Genel Tü. semiz. 

Ana Çuv. *d: Çuvaşça sesbilgisinin belirleyici özelliklerinden biri de Ana 
Çuvaşça söz içi ve söz sonu *d sesinin r‘den önce bulunduğu durumlar dışında r‘ye 
değişmiş olmasıdır. Bilindiği gibi bu ses diğer Türk dillerinde  d, t, z, y olarak 
görülmektedir:  *hadaķ “ayak” >ura,  *ķadıŋ “kayın ağacı” >hurĭn,  *ķadġu “kaygı” 
>hĩrhü. Ancak *d-r şeması içinde *d sesi y‘ye değişmiştir: *adır- “ayırmak” >uyĭr-, 
*adġır “aygır” >ĭyĭr, *sıdır- “sıyırmak” >sıyır-. 

*d ünsüzü söz sonunda, görünen geçmiş zaman eki öncesinde, bazen ekin  t 
ünsüzüne benzeşme yoluyla; söz içinde ve ek başında da r, l, n ünsüzlerinden sonra 
t‘ye değişmiştir:  *ėşid- “işitmek” >ilt-, iltle-;  *ķundur “kunduz” >hĭntĭr,  *kindik
“göbek” >kĩntĩk, *yol-da “yol-da” >śul-ta, *ķır-da “kır-da” >hir-te. 

Ana Çuv. *b--, * --, *- , *, *-b--b- bb-:  --: Söz başında bulunduğu durumda ötümsüzleşerek  : :  p- olmuş, 

söz içi ve söz sonunda v’ye değişmiştir: *bėş̅ “beş” >pilĩk, *bār “var” >pur, *bėr-̅
“vermek” >par-,  *bıŋ “bin” >pin,  *eb-le-n- “evlenmek” >avlan-,  *seb- “sevmek” 
>sav-, *çebir- “çevirmek” >śavĭr-. 

Ana Çuv. *ç--, * --, *- , *, *-ç--ç- çç-, * --, *- , *, *-ç:  --ç: Her durumda  ç: ç:  ś olmuştur: *çöp “çöp” >śüpĩ, *çīpġan
“çıban” >śıpan,  *ǖç “üç” >viśśi, aç-  “açmak” >uś-, *keç- “geçmek” >kaś-, *köç- 
“göçmek” >kuś-. 

Ana Çuv.  *   *- **-ġ--ġ- ġġ-, * --, *- , *, *-ġ--ġ, * ġġ, *- , *, *-g--g- gg-, *g --, *g--:  --: Ünlülerarası durumda  : :  v‘ye değiştikleri sınırlı 
sayıda örnek dışında her durumda düşmüşlerdir:  *ġ, *g >v: *sāġ “sağ” >sıvĭ, *oġul “oğul” >ĭvĭl, *baġır “bağır” >pĩver, *tegir-
“çevirmek” >tavĭr-. 
*ġ, *g >ø: *ķarġan “kazan” >huran, *ögren- “öğrenmek” >vĩren-, *elig “elli” 
>allĭ, *arıġ “temiz” >ırĭ, *çerig “asker” >śar, *sarıġ “sarı” >şurĭ, şur “beyaz”. 

Büzülme:  *küdegü  “güveyi” >kĩrü,  *boġar “boğaz” >pır,  *buraġu “buzağı” 
>pĭru, *yėgirmi “yirmi” >śirĩm. 

Ana Çuv. *ķ*ķ- *ķ*ķ-, * --, *- , *, *-ķ--ķ- ķķ-, * --, *- , *, *-ķ:  --ķ: Söz başında genellikle  ķ: ķ:  h-‘ye değişmiştir. Ancak az 
sayıda örnekte ķ- düşmüş ve uzun ünlüden ötürü yerinde y- türemiştir: 
*ķ- >h-: *ķıl “kış” >hĩl, *ķır “kız” >hĩr, *kar “kaz” >hur, *ķatıġ “katı” >hıtĭ. 
*ķ- >ø >y-: *ķār “kar” >yur, *ķān >yun, *ķīn “kın” >yĩnĩ, *ķīķīr- “bağırmak” 
>yıhĭr-, *ķānat “kanat” >*ānat >*yunat >*śunat. 
*ķ- >ø: *ķaysıda “nerede” >ĭśta, *ķaysıdan “nereden” >ĭśtan. 
*ķ ünsüzü söz içi, ünlülerarası durumda korunmuş veya -hh- ikiz ünsüzüne 
değişmiştir: *toķur “dokuz” >tĭķĭr >tĭhhĭr, *saķır “reçine” >suķĭr. 

Söz içi, ünsüz yanı durumda h‘ye değişmiştir: *ķulķaķ “kulak” >hĭlha, bulķan-
“bulanmak” >pĭlhan-, *yumķaķ “yumak” >śımha. 
*ķ  ünsüzü söz sonu durumda düşmüş veya h‘ye değişmiştir. Düştüğü 
durumlarda Ana Altayca için birincil  ġ  ünsüzü tasarlanabilir:  *burçaķ “burçak” 
>pĭrśa, *bors “porsuk” >*purĭs >purşĭ. Fakat; *baķ- “bakmak” >pĭh-, *ıduķ “kutsal” 
>yĩrĩh, *āķ- “akmak” >yuh-. 

Ana Çuv. *k--, * --, *- , *, *-k--k- kk-, * --, *- , *, *-k:  --k: Söz başı ve söz içinde korunmuş, söz sonunda  k: k:  *ķ-
ünsüzü gibi bazı sözcüklerde düşmüştür. Söz içinde -kk- ikiz ünsüzü ile de gösterilir: 
*kele- “konuşmak” >kala-,  *kȫpek “göbek” >kĭvapa, *kümül “gümüş” >kĩmĩl, 
*kēkir- “geğirmek” >kakĭr-, *eke “abla” >akka, *sekir “sekiz” >sakĭr, *elik “eşik” 
>alĭk, *kȫk “gök” >kĭvak, *ētük “çizme” >atĭ, *iŋek >ĩne, *siŋek “sinek” >şĭna. 

Ana Çuv. *--m--m- mm-, * --, *- , *, *-m:  --m: Her durumda korunmuştur:  *kümül “gümüş” >kĩmĩl, 
*semir “semiz” >samĭr, kem “kim” >kam, em- “emmek” >ĩm-. 

Ana Çuv. *--n--n- nn-, * --, *- , *, *-n:  --n: Söz içi durumda korunmuştur:  n: n:  *ķundur “kunduz” >hĭntĭr, 

*āntıķ- “yemin etmek” >ĭntĭh-. Söz sonu durumda korunmuş veya -m‘ye değişmiştir: *kün “gün” >kun, *ķān

“kan” >yun, *ōn “on” >vunnĭ, vun, *ķarın “karın” >hırĭm, *bütün “bütün” >pĩtĩm, 
*urun “uzun” >vĭrĭm, *tīn “soluk, yaşam” >çĩm. 

Ana Çuv.  *   *- **-ŋ--ŋ- ŋŋ-, * --, *- , *, *-ŋ :  --ŋ : Her durumda  n veya  m fonemine değişmiştir:  *iŋir

“akşam” >ĩner, *siŋek “sinek” >şĭna,  *bıŋ “bin” >pin,  *yėŋ “yen” >śanĭ, *ķoŋur
“koyu kahverengi” >hĭmĭr,  *köŋül “gönül” >kĭmĭl,  *süŋük “kemik” >şĭmĭ, *yūŋ
“yün” >sĭm, *toŋ “soğuk” >tĭm.

Ana Çuv. *--ń--ń- ńń-, * --, *- , *, *-ń:  --ń: Ya birincil  ń: ń:  n fonemi gibi işlem görerek n veya m olmuş ya  da birincil y fonemi gibi işlem görerek y (söz sonunda ~ø) veya v olmuştur: *ķāńaķ

“kaymak” >hĭyma,  *tōń “çamur” >tĭm,  *kȫń-  “yanmak, yakmak” >kü-, kĩv-
“ekşimek, mayalanmak (süt için)”, *bōń “boyun” >mĭy, *ķōń “koyun, kucak” >hü, 
hüm, hĩvĩ; *ķuńal “güneş” >hĩvel. 

Ana Çuv. *--p--p- pp-, * --, *- , *, *-p:  --p: Her durumda korunmuştur:  p: p:  *kȫpek “göbek” >kĭvapa, 

*çīpın “sinek” >şĩpĩn,  *ķāpar- “kabarmak” >hĭpar-,  *tǖp “temel, asıl” >tĩp,  *ķap-
“kapmak” >hıp-. 

Ana Çuv. *--s--s-ss-, * --, *- , *, *-s--s-ss-, * --, *- , *, *-s:  --s: Her durumda korunmuş, ancak birincil ve ikincil  s: s:  ı, i
sesleri önünde ş‘ye değişmiştir:  *ses “ses” >sasĭ,  *kes- “kesmek” >kas-,  *bas-
“basmak” >bus-. 
*siŋek “sinek” >şĭna,  *siŋir “sinir” >şĭnĭr,  *sārıġ  “sarı” >*siarıġ >şurĭ,  *sār
“saz” >*siar >şur “çamur, bataklık”,  *bors “porsuk” >*purĭs >purşĭ,  *ama-si
“annesi” >*amĭ-şĩ. 

Ana Çuv. *t--, * --, *- , *, *-t--t-tt-, * --, *- , *, *-t:  --t: Her durumda korunmuş, ancak birincil ve ikincil  t: t:  ı, i
ünlüleri önünde  ç‘ye değişmiştir: *teŋ “denk” >tan, *tap- “tepmek” >tup-, *topraķ
>tĭpra, *ētük “çizme” >atĭ, *küntür “gündüz” >kĩntĩr, otur “otuz” >vĭtĭr, ot “ot” >utĭ. 
*tĩrig “diri” >çĩrĩ, *tīn “soluk, yaşam” >çĩm, *til- “dilmek” >çĩl-, *yėti̅ “yedi” 
>śiççĩ. 
*t- ünsüzü birkaç örnekte s  üzerinden ş‘ye değişmiştir:  *tįl “diş” >*sįl >şĭl, 
*toŋ- “donmak” >*soŋ- >şĭn-. 

Ana Çuv. *y Ana Çuv. *y--, * --, *- , *, *-y--y- yy-, * --, *- , *, *-y:  --y: Söz başında bulunduğu durumda y: y:   ś ‘ye değişmiştir: 
*yė- “yemek” >śi-, *yılan “yılan” >śilen, *yār “ilkyaz” >śur. 
*y fonemi söz içi durumda, birincil dudak ünlüleri yanında -v-‘ye değişmiş, 
diğer durumlarda (ikincil dudak ünlüleri yanında da) korunmuştur: *-y-=-y-: kėyik “vahşi hayvan” >kayĭk, *ķayır “kum” >hĭyĭr, *bāyan “zengin” 
>puyan, *yāyın “yayın balığı” >śuyĭn, *tayaķ “destek, dayak” >tuya. 
*-y- >-v- : *küye “güve” >kĩve, *koyuġ “koyu” >yĭvĭ.


KAYNAKÇA   

Aalto, P., 1969, “Uralisch and Altaisch”, UAJb 41: 323-334. 
Adamovic, M., 1989 “Fragen der tschuwaschischen Lautgeschichte”, CAJ 33: 
161-192. 
Akiner, Sh., 1983,  Islamic Peoples of the Soviet Union, Kegan Paul 
International, London, Boston, Melbourne and Henley. 
Aşmarin, N. I., 1898, Materialy dlya issledovaniya çuvaşskogo yazyka, Kazan. 
Benzing, J., 1940, “Tschuwaschische Forschungen (II)”, ZDMG 94: 391-398.   
_____, 1954, ““Tschuwaschische Forschungen (V)”, ZDMG Neue Folge 104:   
386-390. 
_____, 1959, “Das Tschuwaschische”, PhTF I: 695-751. 
“Çuvaşlar”, 1964, Türk Ansiklopedisi 12: 161-162. 
“Çuvaş Özerk Sosyalist Cumhuriyeti”, 1964, Türk Ansiklopedisi 12: 155-161. 
Gombocz, Z., 1912, Die bulgarisch-türkischen Lehnwörter in der ungarischen 
Sprache, MSFOu 30, Helsinki. 
Grönbech, V., 1902, “Die langen Vokale der Wurzelsilbe”, KSz 4: 229-240. 
Krueger, J. R., 1961, Chuvash Manual, Bloomington. 
Kurat, A. N., 1949a, “Bulgar (Volga Bulgarları)”, İslam Ansiklopedisi 2: 781-
796. 
_____, 1949b, “Bulgaristan (Tuna Bulgarları)”,  İslam Ansiklopedisi 2: 796-
803. 
Németh, Gy., 1912, “Die türkisch-mongolische Hypothese”, ZDMG 66: 549-
577. 
_____, 1913-14, “Über den Ursprung des Wortes aman  und einige 
Bemerkungen zur türkisch-mongolischen Lautgeschichte”, KSz 14 (1-3): 240-249. Poppe, N., 1924a, “Türkisch-tschuwasische vergleichende Studien”, Islamica I:
409-427. 
_____, 1924b, “Die tschuwasischen Lautgezetze”, AM 1: 775-782. 
_____, 1926-32, “Die tschuwasische Sprache in ihrem Verheltnis zu den 
Türksprachen”, KCsA II: 65-83. 
Radloff V., 1882, Phonetik der nördlichen Türksprachen, Leipzig. 
_____, 1974, “Zur Stellung des Tschuwaschischen”, CAJ 18: 135-147. 
Ramstedt, G. J., 1922, “Zur frage nach der stellung des tschuwaschischen”, 
JSFOu 38 (3): 3-34. 
Róna-Tas, A., 1978, An Introduction to the Chuvash Language, Budapest. 
_____, 1892a, “The Periodization and Sources of Chuvash Linguistics 
History”, Chuvash Studies: 113-170, Wiesbaden. 
_____ (ed.), 1982b, Studies in Chuvash Etimology, Studia Uralo-Altaica 17, 
Szeged. 
_____ (ed.) 1982c, Chuvash Studies, Asiatische Forschungen, Wiesbaden. 
_____, 1986, Language and History, Szeged. 
Tekin, T., 1987, Tuna Bulgarları ve Dilleri, TDK 530, Ankara. 
____, 1988, Volga Bulgar Kitabeleri ve Volga Bulgarcası, TDK 531, Ankara.












Hiç yorum yok: