11 Şubat 2012 Cumartesi

Yalancı “Arap Baharı” - Prof. DR. B. Gültekin ÇETİNER

Batılılar bahar diyorsa vardır bir bildikleri mi 

diyorsunuz? Bahar olmasına bahar da bunun 

meyvelerinden Arap halklarının ne kadar 

nasipleneceği şüpheli.


Rahmetli Cem Karaca’nın “Bindik bir alamete gidiyoz kıyamete” sözlerinde ifade ettiği gibi ilk defa Batılı oryantalistlerin ortaya attığı kavram olan “Arap Baharı” alametine bindik gidiyoruz [1]. Özellikle tırnak içinde kullandığım “Arap Baharı” kelimelerini duymaktan artık gına geldi. Bu deyimden olayların içerisinde muhalif olarak yer alan Arapların da pek hazzetmediği anlaşılıyor
Bildiğiniz gibi bahar, kıştan çıkan adeta ölü olan ağaçların yeniden diriltildiği, üzerlerinde açan çiçeklerin yaz gününde muhtelif meyveye dönüşecek olması nedeniyle insanlığın sözlüğüne olumlu çağrışımlarla girmiş bir kelime. İçinde polenlerin dans etmesi yüzünden alerjik hastaların zor anlar yaşamasına rağmen.
Bir de yalancı bahar var ki; kış mevsiminde havalar baharmış gibi birden ısınır. Ağaçlar çiçek açar. Sonra aniden don ve akabinde ağaçlar için felaket olur. Tıpkı bu yazıda bahsedilen Arap ülkelerinde olduğu gibi…
Batılılar bahar diyorsa vardır bir bildikleri mi diyorsunuz? Bahar olmasına bahar da bunun meyvelerinden Arap halklarının ne kadar nasipleneceği şüpheli. Öte yandan meyvelerin en acılarını zaten fakir olan geniş halk kesimlerinin tadacakları şimdiden belli.
“Arap Baharı” denen olayları anlayabilmek için problemlere yaklaşım ve gerçek çözüm amacıyla analitik ve Kartezyen mantığı birlikte kullanabilmeye ihtiyaç var.
Her şeyden önce 2008 yılında artık buz dağının ucunun ortaya çıktığı dolar merkezli ve küresel finans kapital eksenli kriz sarmalını, nedenlerini, gelişimini ve batılıların söylediklerini doğru okuyup satır aralarında çözüm diye sarıldıklarını iyi tahlil etmek gerekiyor.
Ayrıca şunların da iyi düşünülmesi lazım. Bugün batı kaynaklı “Arap Baharı” rüzgarında düşman rolündeki Arap liderlerini iktidara getiren batının kendisi değil midir? Onların halkına reva gördükleri pek çok zulmün batılıların onayıyla gerçekleştirildiği belli değil midir?
Birden ne oldu da batı bu ülkelerde halklara yapılan zulümleri hatırlayarak demokrasi, özgürlük ve insan hakları havarisi kesiliverdi. Dünyada bugüne kadar yapılan devrimlere bakınız hangisinde ideolojisiz ve lidersiz bir hareketler bütünü söz konusu? İnsanların sabırlarının taşması denilecek bu olayların tahrik edilmesi ve batının yıkım için bu denli azim ve istekle davranması boşuna mıdır?
K. R. Bolton, “renkli devrim” diye isimlendirdiği bu hareketlerde devrimlerdeki bazı temel niteliklerin neden görülmediğini, örneğin Tunus’ta “devrim”in nedenSoros gibi aktörler tarafından finanse edildiğini sorguluyor.
Endonezya, Malezya, Tayland gibi Uzakdoğu ülkelerinde ve İngiltere gibi batılı ülkelerde yaşanan krizlerde çeşitli finansçıların milyarlarca dolar gelir elde ettiğini pek bilmeyen yok. “Küresel krize doktor teşhisi” başlıklı yazıda Mahathir’in Malezya’da çıkartılan krizde parmağı bulunanlar arasında belirttiği Soros’tan da Mahathir’e karşı açıklamalar yapılmıştı. Neden “Arap Baharı”nda batılı finansörlerden sıkça bahsediliyor?
Yapbozun parçaları
Peki olayları bir model içerisinde nasıl açıklayabiliriz? Yapbozun parçalarını aşağıdaki bağlantılarda verilen yazılarla bir araya koyabilirsiniz.
Özellikle batı kaynaklı küresel finans oyuncularının “Arap Baharı” içinde eğiticiveya finansör olarak yer alması, Libya’da olduğu gibi muhalifleri açıkçasilahlandırmaları, yetmediği yerde NATO merkezli saldırılar, yapılan G8 toplantıları aracılığıyla bir yandan silah satışı destekleri bir yandan da “Arap Baharı” içinde yer alan ülkelerdeki muhaliflere milyarlarca dolar yardım vaat edilmesinin arkasındaki nedenler neler olabilir?
Daha önceki “Con Ahmet’in makinesi tekliyor” ve “ABD borçlarını neden ödeyemez?” başlıklı yazılarımızda ABD doları eksenli küresel finans çıkmazınıaçıklamıştık: “Dünyadaki mal ve hizmetlerin toplam değeri 70 trilyon dolar. Oysa yüzlerce çeşit sanal servetlerin toplam değeri 700 trilyon doların üstünde. Yani 10 tane dünya alabiliyor!” Eldeki bu servetin tamamının borca dayalı olarak üretildiğini unutmayınız.
Batı bu borcun önemli bir kısmını transfer etmek suretiyle içinde bulunduğu finans krizinden kurtulmak istiyor. Krizin hemen akabinde G8 ülkelerinin yaptıkları bir toplantıda yüklü miktarda borcun transferi niteliğinde kararlar alınmış ve adres olarak Arap ülkeleri gösterilmişti. Hedef olarak neden Arap ülkelerinin seçildiğine gelince: Tüm ülkeler içinde sıralama yaptığımızda dış borcun en az olduğu ülkelerin Arap ülkeleri olduğu görülmekte. Finans oyuncuları için bakir bir alan. Ayrıca yıkımların ve değişimlerin en kolay gerçekleştirilebileceği alt yapıya sahip bir coğrafyadalar.
Tek gereken buraların usulüne uygun şekilde imara ihtiyaç duyacak ve sürekli borç talep edecek hale gelmesi. Nasıl olduğunu artık tahmin edersiniz. Borç deyince de öyle çantaya para koyup gelecekler sanmayın. Daha önce izah edildiği üzere sağ yanında bol sıfırlı rakamlar taşıyan tek sayfaya sığabilen bir borç senedinden ibaret.
Batı bu kriz sarmalından kurtuluşunun reçetesi olarak “yaratıcı yıkım” denilen “kasabalılar haklı mı?” yazımızda belirtilen camcının rolünü üstlenmiş durumda. Bu amaçla “ABD’yi savaş kurtarır” şeklinde analizler bile yapmaktalar.
Yapbozun parçalarını bir araya getirdiğimizde batının içine girdiği finans krizinden çıkış için umutlarını başlıca iki şeye bağladığı görülmekte. Birincisi yüzlerce trilyon dolarlık bir borç transferini gerçekleştirebileceği Arap Dünyası [2]. Diğeri ise yeni bir küresel savaş.
Burada; batılıların borç transferi operasyonunu neden mevcut işbirlikçileri aracılığıyla yapmadıkları, iktidar değişikliği gibi riskli ve zaman alıcı bir yola tevessül ettikleri sorusu akla geliyor. Cevabı “batılıların veliahtlarla anlaşamaması” olabilir mi?
Batının yalancı bahara çevirdiği Arap hareketlerinin yaşandığı ülkelerde diktatörler tek tek gidiyor. Ancak yerine ne konulduğu veya konulacağı konusuna gelince kimse bu konuda bir öngörüde bulunamıyor.
Kurt puslu havayı sever demişler. Ortalık yatışmaya başladığında batı demokrasisine (!) geçiş sağlanırsa olayları sonuçlarından tersine de okuyabilirsiniz. “Arap Baharı”nın mütekamil bir örneği bugünkü Irak’tır. Hatırlarsanız Irak işgalinde ilk yağmalanan Irak Merkez Bankası olmuştu. İyiliksever ABD daha sonra bilgisayar donanımlarına ve tefrişatına varıncaya kadar Irak Merkez Bankasını yeniden kurmuştu. Gelişen süreçler neticesi Irak’ın yeni hali malum.
Benzer şekilde; yakılıp yıkıldıktan ve başta finans olmak üzere devletlerin hafızaları sıfırlandıktan sonra bu ülkelerin başına gelen yöneticilere ülkeyi kısa sürede imar etmeleri adına büyük (!) yardımlarda bulunmak üzere IMF ve diğer finansçılar ortaya çıkacaklardır. O zaman “Arap Baharı”nı hatırlayınız. Hani şu meyveleri batılılarca toplanacak olan yalancı baharı.
Tabi eğer batılıların planları tutarsa!
Milletimizin adaleti üstün tutan tarihi birikim ve duyarlılığı nedeniyle kendilerinin planlarını açığa çıkaracak kabiliyette olması batılıları rahatsız eden bir husustur. Belki bir dereceye kadar Türkiye bu oyunun bozulmasına yardımcı olabilir. Ancak olayları doğru okumak, irade göstermek, akıllı ve stratejik davranmak şartıyla. Asıl oyunu bozabilecekler ise şüphesiz Arap halklarıdır.
Not:
  1. “Arap Baharı”nı bu şekilde nitelendirmemizin Ortadoğu ülkelerindeki yakın zamana kadar batı tarafından sırtları sıvazlanan zalim yöneticileri destekleme ya da haklı sebeplerle zulme başkaldıran Arap halklarının özgürlük mücadelesini küçümseme gibi bir kastı yoktur.
  2. Batılıların küresel finans krizinden çıkış yöntemleri konusunda yapbozumuzda verilen süreçleri, çözüm yollarını ve borç transferi modeline ait detayları “Global Finans Krizi, Ortadoğu’daki gelişmeler ve Türkiye’miz için fırsatlar” başlıklı konferans videosunda bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok: