19 Şubat 2012 Pazar

Bir av mevsimi hikayesi -Prof. DR. B. Gültekin ÇETİNER


Bir av mevsimi hikayesi

Diyelim ki bir otobüse bindiniz. Bazen birden harekete geçtiğinizi hissedersiniz. Sonra baktığınızda asıl gidenin siz değil yandaki diğer araç olduğunu anlarsınız…
Yazı Orijinali: Bir av mevsimi hikayesi

Başrollerini Cem Yılmaz, Şener Şen, Çetin Tekindor, Okan Yalabık ve Melisa Sözen’in oynadığı “Av Mevsimi” isimli filmi izleyenler bilir.
Zengin, insanlara karşı acımasız ve avcılığı da seven ünlü iş adamı Battal Çolakzade böbrek hastası kızının sağlığına kavuşması için kızı yaşındaki Pamuk’la evlilik tezgahlayıp sonrasında böbreğini zorla kızına transfer ettirdiğinde Pamuk’un ölümüne neden olur. Olayı töre cinayeti şeklinde algılatarak mesleğinde başarılı başka bir avcı olan komiser Ferman’ın bile uzun süre yanılmasını sağlar. Ancak olayın çözülmesinin mümkün olmadığının sanıldığı noktada, hayatını kaybeden komiser İdris’in işareti sonucu bakış açısı değiştirilmek suretiyle cinayet aydınlatılır.
Nedense bugünlerde Wall Street’deki para cambazlarının ve “Altın en büyük balondur” sözlerinden sonra bile altın satın almaya devam ederek altın portföyünü genişleten Soros gibilerin sözlerini esas alarak altın balon oldu diyen ekonomistleri duydukça bu film aklıma geliyor.
Finans oyuncularının dediklerini tekrarlayıp duran ekonomistlerin altının balon olup olmadığını anlayabilmeleri için tıpkı bu filmdeki gibi bakış açılarını değiştirip borca dayalı para sistemini sorgulamaları gerekiyor.
Bugünlerde altının ons fiyatı 1,900 dolar civarında. Bu parayı kazanmak için ABD’de birisinin neredeyse bir ay, ülkemizde en az birkaç ay, Somali’de ise belki senelerce çalışması gerekiyor. Bu serveti altın olarak topraktan çıkarmak için ise önemli bir gayret gerekmekte. Halbuki bu parayı üretmek için ABD’deki Federal Rezerv’in her biri duvar kağıdı maliyetinde sadece 19 adet üzerinde 100 dolar yazan kağıt basması yeterlidir.
ABD’nin parasının küresel rezerv olması sebebiyle uluslararası işlemlerde kullanılması, 1971 yılından bu yana altın karşılığı olmaması ve ülkelerin merkez bankalarında rezerv olarak tutmaları nedeniyle başta Çin olmak üzere ülkeler ses çıkaramaz durumda. Tıpkı Battal Çolakzade tarafından öldürülen maktul Pamuk’un ailesinin sesini çıkaramaması gibi.
Öte yandan fiziksel olarak üretilen bu kağıt para bankaların ve para cambazlarının elektronik olarak ya da defter kayıtlarında kaydi olarak ürettiği paranın sadece %10’udur. Kalan %90 para kısmi rezerv denilen sistem sayesinde bankalar tarafından üretilir. Nasıl olduğunu “O adada siz olsaydınız?” yazımızda açıklamıştık.
Dünyada tüm ülkelerdeki mal ve hizmetlerin toplamının 70 trilyon doların üstünde olduğu tahmin ediliyor. Halbuki ortada 700 trilyon dolardan fazla bir finans büyüklüğü var. Bu servetin 600 trilyon dolardan fazlasının fiziksel karşılığı olmayıp tamamıyla sanal olarak bulunmakta. Aynen bir sanal bebek gibi.
Sanırım hatırlayacaksınız. Senelerce önce elektronik sanal bebek çılgınlığı vardı. Saati gelince bipler kah acıktığını, kah altının değişmesi gerektiğini bildirirdi. İyi bakamayınca ölür siz de bir daha başlatırdınız. Bir ara sanal bebeğine bakarken gerçek çocukları ölen bilgisayar bağımlısı Güney Kore’li çifti belkiduymuşsunuzdur.
Bir tarafta tüm dünyanın gerçek büyüklüğü durumunda 70 trilyon dolar. Bu para ile insanlar tüm mal ve hizmetlerini döndürüyor. Karnı doyuyor, işe giriyor, ev alıyor, iş kuruyor vs vs. Öte yandan 10 tane dünyayı satın alacak sanal durumdaki servet var.
Bu paraları kazanmak bahsedilen kişiler için o kadar kolay ki. Örneğin tüm Afrika’yı acilen açlıktan kurtarmak için gerekli para toplamda 1.5 milyar deniliyor. Türkiye olarak seferber olduk ve kutsal Ramazan ayının da bereketiyle 250 milyon liraya yakın (140 milyon dolar) yardımı zorluklarla toplayabildik. Öte yandan düşene oynama dedikleri teknikle tek bir para oyuncusu geçenlerde 1 günde 11 milyar dolar kazanabilmişti.
İşte asıl balon bu. Bu balonu üfleyen de her kuruşu borca dayalı olarak üreten sistem.
Altının gerçekten balon olup olmadığı sorusuna gelince. Öncelikle bakış açımızı belirleyelim. Altın fiyatları artmıyor. Aksine paranın değeri altına göre düşüyor. Altın sağlam bir ölçü aracıdır ve 3000 yılın üstünde de serveti saklama aracı olarak kullanılagelmektedir. Şunu unutmamak gerekir: altın bir yatırım aracı değil serveti ölçme ve koruma aracıdır. O yüzden kendisi hakkında güvenli liman tabiri kullanılır. Diğer gerçek varlıklarla (örneğin arsa, mülk gibi) kıyasladığınızda belli zamanlarda alabildiğiniz varlıkları benzer miktarda altınla satın alabilirsiniz.
Diyelim ki bir otobüse bindiniz. Bazen birden harekete geçtiğinizi hissedersiniz. Sonra baktığınızda asıl gidenin siz değil yandaki diğer araç olduğunu anlarsınız. İşte borca dayalı para sisteminde dolarla altının ilişkisi böyledir. Altın yerinde sabit ama enflasyon veya deflasyon yoluyla aslında değeri değişen diğeri yani dolardır.
”"Altının balon olup olmadığını anlamak için en önemli yol diğer varlıklarla karşılaştırmaktır.
Bir resim bin kelimeye bedeldir. Şekilde görüldüğü gibi 1981’e kadar dünyadaki altının tüm varlıklar içinde yüzdesi en az %20 civarındadır.
Bildiğiniz gibi 1971’de dolarda altına bağlı olma zorunluluğu yani altın çıpası kaldırılmıştı. O tarihten sonra 1981’de altının varlıklar içinde yüzdesinin %26’ya düştüğünü görüyoruz.
2009 yılına baktığımızda durum tüm çıplaklığıyla görünmektedir. 2009’da dünyadaki bütün varlıklar içinde altının miktarı sadece %0,8’dir. Miktarın bu kadar düşük olmasının ana nedeni finans balonunun büyüklüğüdür.
Altının ne zaman balon olduğundan bahsedilebilir?
Altının 219 yıllık tarihi verilerine baktığımızda önemli bir standart olarak karşımıza çıkmaktadır. Savaş gibi olağanüstü dönemlerde altın balon olarak nitelendirilebilecek yükseliş ve düşüşleri yaşamasına rağmen uzun vadede dolar karşısında sürekli artmıştır. Altının 1971 yılından günümüze yaşanan göreceli değer artışı ise borca dayalı para sisteminin sonucu olarak doların değer kaybetmesi sebebiyledir.
Altının balon olduğundan bahsedebilmek için öncelikle mevcut borca dayalı para sistemi çökmüş ve yerine adil ve borca dayalı olmayan bir para sistemi kurulmuş olması gerekmektedir. Böyle bir durumda dünyadaki mal ve hizmet devinimini karşılayacak reel büyüklük (70 trilyon dolar civarı) ortadayken eğer altın fiyatları bugünkü gibi artıyorsa o zaman altının balon olduğundan bahsedebilirsiniz.
Ya da bugünkü şartlarda mevcut sistem içerisinde yukarıda verilen grafikteki %0,8 rakamı %5-10’lara çıkarsa altının balon olduğundan bahsedebilirsiniz. Bu ise mevcut borca dayalı para sistemi içinde imkânsız olup “ABD borçlarını neden ödeyemez?” yazısında ayrıntılı açıklanmıştı.
Pamuk cinayetinin esrarını aydınlatmak için komiser Ferman bakış açısını değiştiriyor. Zavallı aileyle tekrar temasa geçiyor. Pamuk’un annesi kızının can acısından çok korktuğunu ve konakta herkesin kan verdiğini belirtiyor. Konakta ve şirkette herkesten neden kan alındığı sorusu, doktorlarla temasa geçme ve Pamuk’un donör olarak uyumlu olduğu konusunda ulaşılan kayıtlar, organ naklini yapan doktorun itirafı zincirleme olarak geliyor ve olay çözülüyor.
Filmde hakikati bulmaya giden zincirleme sorgulama sadece bakış açısının değiştirilmesiyle mümkün olabiliyor.
”"İnsanlar artık kâğıt parçalarına güvenmiyorlar ve fiziksel karşılığı bulunan gayrimenkul, gerçek hisse senedi ve altına koşuyorlar. Aslında devletler de bir taraftan bunu yapıyor. Örneğin, Çin’in artık döviz rezervlerini dünyanın çeşitli yerlerinde fiziksel değeri olan varlıklarla değiştirmeye çalıştığını ve Çin’de rekor düzeyde altın alımları olduğunu herkes biliyor.
ABD’de özel bir banka olan Federal Rezerv (Merkez Bankası) 24/7 mesaiyle sürekli dolar basıyor. Küresel Rezerv para birimi olması nedeniyle herkes uluslararası ticarette dolar kullanmak zorunda. Ancak dolar sürekli değer kaybederek dünyanın her yerinde enflasyonu körüklüyor. Doların değer kaybetmesiyle devletler de ABD devlet tahvillerini almak istemiyor. Zira ABD tahvilleri almak ABD’ye borç vermek anlamına geliyor. Borç verilen şeyin değeri sürekli düşerse kimse borç vermek istemez. Ülkeler rezervlerinde dolar tutmak istemiyor. Yeni bir küresel rezerv para biriminden sıkça bahsedilmeye başlandı. ABD yeni para üretmek için borca dayalı sistem gereği yeni borçlar üretiyor. Sistem gereği borçların ödenmesi demek ortada para kalmamasıyla eşdeğer. Bunun için ABD’nin tahvil basması gerekiyor. Ama ABD’ye yeni borç vermek anlamına geldiğinden diğer ülkeler tahvil almak istemiyorlar.
Tüm bunlar borca dayalı para sisteminin basamak basamak çöktüğünün göstergesi. Altın güvenli liman olarak yerinde duruyor. Asıl değeri düşen ise dolar. Mevcut sistem ve Fed’in uyguladığı politikalar dünyayı 1923 yılında Almanya’daki Weimar enflasyonu dediğimiz noktaya götürüyor. Resimde görüldüğü gibi Weimar enflasyonunda bir yıl içinde 1 altın markın kağıt mark değeri karşısında değeri 1000’den 1 trilyona çıkmıştı. İnsanlar maaşlarını el arabası dolusu parayla alıyor, çocuklar paralarla kuleler inşa ediyorlardı.
”"Wall Street’tekiler tam bir para ve servet avcıları. Dünyanın neresinde olursa olsun kişi ve kuruluşların parasını avlayıp servetlerini servetlerine katmasını çok iyi biliyorlar. Ancak avlanmada kullandıkları tuzak olan borca dayalı para sistemi çökmeye mahkum.
Resmin özeti kısaca şu: bugün altının değerinin yükselmesi tamamen izafi bir durumdur. Ortadaki altına ait olmayıp içi dolar gazıyla doldurulan ve fiziksel karşılığı olmayan finans balonudur. Bu balon patladığında ona bağlı altın da yere düşebilir. Ancak kıymeti kendinde menkul altın sağlam bir ölçü aracı olmaya devam edecektir. Finans balonunu dolduran dolardan geriye ne kalacağı ise malum.
Altının onsu değil 3000 – 5000 dolar, 1 trilyon dolar olsa mevcut sistemde altının balon olduğunu söylemek pek anlamlı değil. Ekonomistler de bakış açılarını değiştirmediği sürece “altın balon” deyip patlamasını beklemeye devam edecekler. Evet! Öylesine şiddetli bir patlama duyulacak ki. Ama bu altının değil, doların balonu olacak.

Hiç yorum yok: