Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Osmanlı tarihinin son asrına damgasını vuran isimlerden biriydi.
Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Osmanlı tarihinin son asrına damgasını vuran isimlerden biriydi. Zekâsı, diplomasi kabiliyeti ve fırsatçılığıyla herkese parmak ısırttığına şüphe yok.
Cin fikirli valinin 2. Mahmud döneminde, sadrazam Koca Hüsrev Paşa'yla kanlı bıçaklı olduğu biliniyor. Paşa'nın görevden uzaklaşmasını sağlamak için makamını terketmeye bile hazır olduğu, bunu sağlamak için ona "İkimiz de ihtiyarladık. Artık dünya nimetlerinden elimizi çekelim, Medine-i Münevvere'ye yerleşip Ravza-i Mutaharra'ya komşu olalım ve ömrümüzün geri kalanını orada geçirelim" teklifini ilettiği de söylenir.
Irak'a göz koydu
Ancak Mehmet Ali Paşa'nın gözünü Osmanlı tahtına diktiğine de şüphe yok. Kayıtlarda Sultan Abdülmecid'e, Irak toprakları karşılığında Mısır ve Sudan'ı teklif ettiği var. Mısır arazisiyle kıyaslandığında daha münbit olduğu için Irak'ı istediğini söylemesi gerçek niyetini perdelemek içindi elbette. Ortadoğu'da hâkimiyet sağlama hedefi için, tarih boyunca kendi doğal hudutları içine sıkışıp kalmış Mısır'ın konumu müsait değildi.
Oysa Irak'a hâkim olmak bölgedeki bütün Osmanlı topraklarını kontrol etme, Arabistan'ı kontrol etme imkânını veriyordu. Mehmet Ali Paşa'nın zihninde bir sonraki adım olarak Osmanlı padişahının halife sıfatını reddedip elinden çıkardığı Mısır'a yeniden hâkim olmanın bulunduğuna şüphe yok.
Nihayet fırsatını kollayıp ayağını hiç çekmediği Osmanlı başkentine uzanmak için de Irak coğrafi bakımdan en uygun bölgeydi. Osmanlı tarihçileri bu teklifine ret cevabı alan Mehmet Ali Paşa'nın, Sultan Abdülmecid'i ziyaret için İstanbul'a geldiğinde padişahtan Mısır valiliğini başkasına ihsan buyurup, kendisini sadrazam olarak tayin etmesini istediğini yazıyorlar. Doğru ise kendisinden yaşça küçük herkese 'Evlat' diye hitabetme alışkanlığında olan Mehmet Ali Paşa, huzurda bulunduğu bir sırada Osmanlı hükümdarına da böyle hitap ettikten sonra yaptığı gafın farkına varıp ayaklarına kapanarak af dilediği, Abdülmecid'in de onu, "Dert etmeyin siz devlet-i âliye'nin pederi mevkiinde sayılırsınız" diyerek teselli ettiği söylenir.
Diğer Osmanlı vezirlerinden farklı mevkide olmayan, miras yoluyla devredilemeyen, sadaret mührünün geri alınmasıyla ayrıcalıklarının tamamını her an kaybedebileceği bir makama neden talip olduğunu anlamak ilk bakışta zor. Ama sadrazamların mührü ellerinde tuttukları sürece fiilen devletin tek yöneticisi konumunda bulundukları düşünülünce valinin aklında farklı hesaplar bulunduğuna hükmetmek mümkün.
Oğul yerine yeğen
Mısır'ın bu cevval liderinin hayatının son döneminde bunadığını, yerine Osmanlı'ya kafa tutacak kadar başarılı bir asker olan oğlu İbrahim Paşa tayin edilmekle birlikte 1849 Ağustos'unda vefat edene kadar Kavalalı'ya gönlü kırılmasın diye vali muamelesi yapıldığını kaydetmek gerek.
Herkes Paşa'nın ölümünü beklerken oğlu İbrahim'in hayatını kaybetmesi üzerine valilik makamına yeğeni Abbas Paşa getirildi. Ondan sonra da bu görev İbrahim Paşa'nın oğlu İsmail Paşa'ya verildi. Mısır onun devr-i saltanatında kaosa sürüklendi.
Süveyş Kanalı iflas ettirdi
Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın damadı olan sadrazam Yusuf Kamil Paşa'nın çabaları sonucu Mısır'ı ziyaret eden Sultan Aziz'den hem 'hidiv' sıfatını (*) hem de bu mevkinin kendi çocuklarına geçmesini garanti eden, Kavalalı ailesinin yaşça en büyüğünün valilik yapması esasına dayalı 'ekberiyet' kaidesini değiştirten İsmail Paşa'nın devr-i saltanatında yaptığı tek hayırlı iş, kendi şahsi servetinden de 1 milyon altın harcayarak inşaasını gerçekleştirdiği Süveyş Kanalı oldu. Onun dışında giriştiği hesapsız projeler, lüks ve debdebe merakı yüzünden Mısır'ın başına gelen 'pişmiş tavuğun başına gelmedi' denilebilir. İnşaatı 10 yıl süren, 60 bin kölenin çalıştırıldığı 162,5 kilometre uzunluğunda, genişliği kimi yerde 100 metreyi bulan 22 metre derinliğindeki kanalın açılışına Avrupa'nın tüm krallarını çağırmıştı İsmail Paşa.
Avusturya-Macaristan imparatoru, Fransa kraliçesi, Prusya veliahtı ve Avrupa'dan çok sayıda prensin iştirakiyle yapılan açılışın ardından kanalın işletmesi için kurulan şirketin hisselerinin çoğu İngilizlerin eline geçti.
Borçlanmak için İstanbul'dan onay isteyen İsmail Paşa'ya sadrazam Mithat Paşa'nın karşı çıkması üzerine hidivin Babıali bürokrasisinde önüne gelene rüşvet dağıtmak suretiyle arzuladığı tarzda bir ferman almayı başardığı biliniyor. Yüksek faizle alınan borçları kanalın geliriyle ödeyeceğini sanan İsmail Paşa'nın evdeki hesabı çarşıya uymayınca da Mısır hazinesi iflas etti. Kahire'de başını A'rabi Paşa adlı bir askerin çektiği ihtilal bu gidişata tepki olarak gelişti.
Haciz mahkemesi
Bu sırada Osmanlı tahtında bulunan 2. Abdülhamid'in kesinlikle desteklemediği ve hidivlikten uzaklaştırmak için fırsat kollandığı İsmail Paşa'ya karşı A'rabi Paşa'nın el altından teşvik edildiği sabit. Bunun açık kanıtı Mısır'da resmen kendisini temsil eden hidiv görev başındayken ona isyan eden Paşa'ya, 2. Abdülhamid'in nişan göndermiş olması. A'rabi Paşa, 'Mısır Mısırlılarındır' sloganıyla ortaya çıkmış ve hidivlik sisteminin ilgasını hedeflediğini açıklamıştı.
İlk adımda başarılı olan ve hükümeti deviren A'rabi Paşa'nın kurulan yeni kabineye Savunma Bakanı olarak girmesinde de İstanbul'un teşviki rol oynadı. Bu vesileyle Kavalalı ailesinden kurtulmak isteyen 2. Abdülhamid'in hedefe varacakken, Mısır'da hükümeti kontrol edecek mevkilerde lan İngiliz ve Fransız görevlilerin hudut dışı edilmesi kararı üzerine İngiltere'nin askeri müdahalesiyle geri adım attığına şüphe yok. (**)
İngiltere'nin müdahale edip yönetime el koymasından sonra İsmail Paşa özel bir mahkemede yargılandı. İngiliz ve Fransız alacaklılar Mısır'ın bütün arazisine, İsmail Paşa'nın bütün gayrimenkullerine, saray ve eşyalarına haciz koydular. Paşa'nın şahsi mülklerinin genişliği 400 bin hektardı. Bunun yıllık getirisi 6 milyon Osmanlı altınıydı. Mahkeme ünlü Abid Sarayı'nın mülküne 150 bin, eşya ve kütüphanesine 150 bin altın kıymet biçmişti. İsmailiye Sarayı eşyalarıyla birlikte 135 bin altına, Cize Sarayı 150 bin altına, bahçeleri 250 bin altına, Cezire Sarayı ve müştemilatı 170 bin altına gitti. Abdin Sarayı'nın altın sofra takımları 80 bin altın etti. Bu arada Paşa'nın Emirgan'daki yalısına mefruşatıyla birlikte 130 bin, Çamlıca'daki Hidiv Kasrı'na 28 bin altın değer biçildi.
Toplamı 100 milyon İngiliz altın Sterlin'i olan borcun dişinin kovuğuna dahi yetmiyordu elbette bu icra işlemi. İngiliz Fransız yönetimi Mısır ordusunun miktarını 30 binden 10 bine indirdi, görevde kalan devlet memurlarının maaşları üçte bire indirildi.
'Vataniler' adı altında sık sık ayaklanan Mısır halkının talebi üzerine Abdülhamid, İsmail Paşa'yı hidivlik görevinden azledip yerine oğlu Mehmet Tevfik Paşa'yı getirdi. Ancak bu tarihten sonra Mısır'ın Osmanlı İmparatorluğu hudutları içinde varlığı sadece kâğıt üzerinde kaldı. Mısır fiilen İngiliz sömürgesi haline geldi.
(*) Hidiv, prens ya da şansölye karşılığı olarak geçmişte sadrazamlar için de kullanılmış bir tabir. Sultan Aziz'in Mısır seyahatine kadar İsmail Paşa 'Aziz-i Mısr' sıfatını kullanmasına İstanbul'un itirazı üzerine hidivliği resmi bir unvan olarak kullanmaya başladı. Babıali, Yusuf Peygamberi çağrıştırdığı için 'Aziz-i Mısr' ifadesinin uygun olmadığını söylüyordu ama reddin temelinde yatan sebep Sultan Aziz'in kendi isminin tamlamada kullanılmış olmasıydı.
(**) A'rabi Paşa İngilizlerin gücünü küçümsedi veya Mısır askerinin vatanseverliğiyle İngilizleri yeneceğini sandı. İskenderiye'yi tahkim eden Paşa, Londra'nın 24 saat süre vererek teslim olmasını istemesini bu yüzden umursamadı. Mısır ordusu yoğun bir bombardımanın ardından 20 dakika dayanabildi. Kaçıp canını kurtaran A'rabi Paşa daha sonra Kahire'de saklandığı evde yakalandı ve İngilizler tarafından Seylan'a sürüldü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder