8 Temmuz 2013 Pazartesi

Made In USA!-AB Türkiye’den vazgeçse de!-Mormonlar da kim oluyor?-Erdoğan’ı göndermesine gönderelim de!-Sırada ne var?-Geçti Bor’un pazarı!-Rüzgâr ekiyorsunuz, fırtına biçeceksiniz!-“Ilımlı İslam” politikası revize mi edilecek?-Gezi’dekiler kimlerdi?-Krizi kim yönetirse!-Abdurrahman Dilipak

Made In USA!


Oyun bitti! Deşifre oldular.. Sureti haktan gözükerek, ağuyu altın tas içinde ve bala karıştırıp sundular, yeşil maskeleri vardı, ağaç bahaneydi!
“İşaret aldıkları yer” belli idi. NEOCON’lar, MOSSAD, MUHABERAT vd!
Media sponsorları belli idi, CNN, BBC, REUTER.. BILD! Yani ABD, İngiltere, Fransa ve tabii onların işgali altındaki Almanya. Yangına körükle gitmeye hazır işbirlikçiler: MOSSAD ve


MUHABERAT!



Kanaat önderlerimize hatırlatırım; ABD’nin dostluğuna güvenip iş tutan işadamlarımıza, ABD dindarlar için bugünden sonra pek de güvenli bir yer değil.. ABD’de Neoconlar ve ılımlı İslamcıları destekleyenler kendi aralarında kavgalı.. Ilımlı Islamcılık, onlar lehine yeteri kadar başarılı değil.. Ellerinde Kur’an-ı Kerim’i taşıdıkları sürece ve MÜSLÜMAN kimliği ÜMMET AİDİYETİ, bütün planları boşa çıkarıyor. Ilımlı İslam politikası yeniden gözden geçirilebilir. Bunu herkese söylüyorum aslında.. Onların dostları yok, çıkarları var. Tarih bunun acı örnekleri ile doludur.. Bugünki Ergenekoncular da dünki dostları idi.. Bugün değiştirmek istedikleri Ortadoğu denilen bölgedeki birçok yönetim de ABD’nin eski dostu idi. Suudi kralı da bu dostluğa güvenmesin, Kuveyt de..

Ha! ABD’de herkes mi böyle. Hiçbir halk, hiçbir ırk, hiçbir coğrafyada yaşayan insanlar topyekun iyi ya da kötü olamaz.. Elbette her yerde akıl, hikmet ve vicdan sahibi insanlar vardır. Ama her toplulukta nefsini şeytana satmış birileri de vardır.. Hanif gelenekte bunun sayısız örneğini bulmak mümkün. Bunların yerli işbirlikçileri de belli oldu. Yeni beşli çete kendini dışa vurdu: DİSK, KESK, TMMOB, TTB ve TDB..
Kripto CHP’lilerin öfkeleri akıllarından büyük olduğu için, yangına körükle gider gibi, yokuşaşağı koşar gibi gittiler. Onlar bu iş bitti, sıra bizde diye aşkla, heyecanla koyuldular işe.. Aslında geri durmaları gerekiyordu, ama kılavuzları Kılıçdaroğlu olunca. Marksistlerin de hemen öyle bayrakları ile meydana çıkmamaları gerekiyordu ama, çıktılar işte!
Sermaye olarak KOÇ ve onunla hareket eden grub deşifre oldu.. Aydın Doğan Mediası da.. Onları bu eylemi nihai bir darbe olarak görüyordu. Bu iş bu kadar sürmeyecekti. Erdoğan’a diz çöktürecekler, teslim alacaklardı.. Onun yerini dolduracak bugün için biri yok, bunu biliyorlar. Onu teslim almaktı niyetleri. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı..
Hatay/Reyhanlı’dan önce bomba Ankara’da patlatılacaktı. Bir cuma çıkışı Kocatepe’de.. İstanbul bu işin ikinci etabı idi. Neocon amcalar plan tatbikatını öyle yapmışlardı. Taksim uygun bir yerdi. Sol ve militan grublar değil, sivil, herkesin kolayca katılacağı sivil bağımsız grublar öne sürülecekti.. Houston ve Washington planı böyle hazırlandı.. Plan çalışmasına Türkiye’den de özel adamlar katıldılar ve plan uygulamaya kondu..
Bakın, bu eylemcilerden, arkadan gelip konvoya katılanlar, şimdi verilen zararın tazmini konusunda kendilerinin suçlanacağı korkusu ile bu saatten sonra yeşili filan düşündükleri yok, kendi paçalarını nasıl kurtaracaklar onun hesabındalar. Bu işin yargı konusu yapılmaması peşinde olacaklar..
Hükümetin elinde dehşetli bilgiler ve belgeler var.. Türkiye bu toplumsal anomaliden kurtulabilmesi için tarihi bir fırsat elde etti.
Media temizlenecek. Riba lobisi, Borsa spekülatörlerinin de bu işten canı yanacak.. Derin devletin örtülü KİT’i hükmündeki kimi holdinglerin de kapısı çalınacak. Yabancı ülkelerin istihbarat örgütlerinin 6. Kol faaliyetinin itibar ajanları gibi faaliyet gösteren kimi sivil görünümlü derneklerin de hesabı görülecek.. Onların kim olduklarını kendileri bilir bilmesine de, twitter, facebook’a bakın zaten onlar bu süreçte kendilerini deşifre ettiler. Media, Mafia, Sermaye, Siyaset, STK, Bürokrasi içindeki trojanlar deşifre oldular..
Gelinen noktadaki sonuç şu: Bu durum Erdoğan’ın 2. Baharıdır.. Sureti haktan görünenler ise Gezi’de harakiri yaptılar.. Yerel seçimlerin sonuçları ise şimdiden belli.. Tosya’ya pirince giderken birileri evdeki bulgurdan da olacak! Birileri, bu iş bitti düşüncesi ile yeni dönemde kimin yanında duracağını hesaplamaya başlamıştı sanki. Korkaklar, hainler, işbirlikçiler, hepsi ortaya çıktı.. Dün Koç’la kol kola girip, ABD ile Erdoğan sonrasının pazarlığına girişenler, şimdi ne yapacaklar.. Gezi ne muhteşem bir misyon üstlendi, maskeler fora edildi. Kim kimdir artık her şey çok daha net biliniyor.. Kim kimin sesi daha iyi anlaşılıyor.. Gezi Türkiye için pahalı ve iyi bir ders oldu. Ve Allah tuzak kazanların tuzağını başlarına geçirdi. Bizim için şer gibi gelen bir şeyin nasıl hayra dönüştüğünü gördük!
Birileri hâlâ, söz ve eylemleri ile aleyhlerinde hazırlanacak iddianameye kanıt üretmeye çalışan karakterler olarak görevleri başındalar. Twitter ve internet üzerinden telsiz haberleşmesi bir darbe girişiminin canlı tanıklığına dönüştü. Twitter artık eylemcilerin korkulu rüyası olacak gibi.. Divan oteli, eylemlerin logistik üssü, karargah merkezi, yabancı ajanların irtibat merkezi olarak görev yaptı mı, bu arada, soruşturmaların sonunda onu da öğreneceğiz.
Ergenekon ve Balyozdan daha büyük, 28 Şubat kadar büyük yeni bir dava, eşikte. Değil öldürmek, yakmak, yıkmak, kim kimin gömleğinin düğmesini kopartsak, haksız yere, hesabını vermeli.. Ama önce gerçek ortaya çıksın. Aramızdaki sanatçı, işadamı, gazeteci  çevreci, insan hakları savunucusu geçinen ajan provokatörler deşifre oldu. Twitter bunu da başardı. Birileri ne kadar kolay bir şekilde bir Amerikan planının basit figüranları haline gelebildiler.. Şimdi herkes bir gözü ile dışarıya bakarken, öteki gözü ile kendi içine bakması gerek. Sağı-solu, Alevisi-Sünnisi, çevrecisi..
Erdoğan’ın İstanbul’da 1.250.000 kişi olduğu tahmin edilen mitingi, ardından 250.000 kişinin katıldığı stadiumdaki Türkçe olimpiyatlarındaki konuşması ve devam edecek kitlesel toplantılar, Türkiye’de yeni bir dönemin başladığını gösteriyor..
Yeni ultra postmodern darbe girişimi, yeni bir ihya ve inşa hareketine toparlanmaya, vesile olacağa benziyor.. Evdeki hesapları çarşıya uymadı. Selâm ve dua ile..



AB Türkiye’den vazgeçse de!

Bunlar burunlarından soluyorlar.. Amanpour’un, CNN İnt’in iç savaş tahrikçiliğini hazmedemedik daha, şimdi başımıza bir de Colbert Report’un sunucusu Stephen Colbert çıktı. Ahlaksız komik adam Türkiye’ye karşı kinini kusmak için aklınca kendine iyi bir vesile buldu! Komedi yapacaktı, komik duruma düştü. Kendi dişine göre bir de yerli işbirlikçi bulmuştu..
BBC’yi de not ettik!
Bütün bunlar tamam, ama bizi Avrupa’dan öyle vazgeçeceğimizi sananlar varsa yanılıyor.
Onlar Türkiye’yi alsınlar ya da almasınlar, gözümüz hep üzerinizde olacak..
Bugün Avrupa’da 20-25 milyon yerleşik Müslüman var.. Kayıtdışı, gizli Müslümanı, mültecisi, öğrencisi, gelip gideni ile, bu sayı aslında 50 milyonu buluyor..
Yaklaşık 500 milyonluk nüfusu içinde yaklaşık 50 milyon Müslüman.. %10 yani.. Bu oran, Müslüman sayısı hiç artmasa bile, yaşlı Avrupalı nüfus kendiliğinden azaldığı için, biz mevcudu muhafaza ederek bile oransal olarak artışımızı sürdüreceğiz.. Yoksa, nüfusumuz hızla artıyor, dine girişler de..
Avrupa’nın geleceğinde tek din var, o da İslam.. Çünki Hıristiyanlık artık din olmaktan çıktı.. Avrupa Agnostik. Ateist değil. İmanını kaybetti, neye inanacağını bilmiyor. Onun için sürekli içiyor, intihar ediyor ya da zevkleri peşinde koşuyor.
Aslında ağlarken de, gülerken de aradığı tek şey var: Kaybettiği imanı!
Batıda İslam’ın bu kadar çok tartışılıp konuşulması, sonuçta İslam’a ilgiyi artırmaktan başka bir şeye yaramıyor..
Eskiden zenginlikleri, güçleri, saygınlıkları ile övünüyorlardı, şimdi onu da kaybediyorlar.
Tarihleri onların utancı.. Gelecek umudunu ise kaybettiler.. Şimdi acı gerçekle karşı karşıyalar..
Karanlığın en koyu anı aydınlığa en yakın olduğu zamandır. İşte onun için, sadece Avrupa’daki Müslümanlar açısından değil, bilgi ve hikmet sahibi, vicdan ve merhamet sahibi, düşünen insanlar da benim ilgi alanım. Onlar potansiyel birer Müslüman aslında.. Bizim ilgimize ve şefkatimize muhtaç.. Aradaki yalan rüzgarlarından, İslam dünyasının içinde bulunduğu kargaşadan sıyrılıp, Kur’an gerçeği ile yüzleşmeye muhtaç bu insanlar.
Onun içindir ki, ben batıdan, Avrupa’dan vazgeçmeyeceğim.
Nasıl Çin’den, Hindistan’dan, Rusya’dan vazgeçmiyorsam, Amerika’dan da, Avrupa’dan da vazgeçemem.
Bu anlamda Kudüs bizim için cihad ve şehadet mektebi oldu. Mekke – Medine arınıp polatlandığımız bir mekandır. Ruhani bir diriliş, uyanış merkezidir bizim için.
Avrupa’nın bize vize engeli koymalarının bir anlamı yok artık. İnternet var.. Tek tek her evin kapısını çalacağız.. Tebliğ görevimiz var. Biz misyoner değiliz, batılı beyaz adamın yaptığı bu anlamda bize örnek olamaz. Biz Müslümanız çünki.
Batılılar ılımlı İslam adı altında bizi kendilerine benzetmeye çalışıyorlar.. Boş iş yaptıkları aslında. Elimizde Kur’an-ı Kerim olduğu sürece bir faydası olmayacak onların yaptıkları işlerin. Sonunda ırmak kendi yatağını bulacak..
Biz alemlere rahmet olarak gönderilen bir Peygamberin ümmetiyiz. Amerikan halkının da, yeryüzü şahidliği iddiasındaki bir mümin, dünya coğrafyasının herhangi bir bölgesini ilgi alanı dışında bırakamaz. Kimsenin dünya ve ahiret felaketini dilemiyorum, dünya ve ahirette kendi cehennemine sırtında odun taşıyanlar için ise yapacak bir şey yok. Allah’tan daha merhametli olma iddiası doğru bir yaklaşım olmaz. O zaman zalimler için yaşasın cehennem!
Mümin olsun ya da olmasın, müminler benim kardeşim, ama ben ilkesel olarak haklıdan yana olmaya çalışacağım. Kuşkusuz yanılabilirim. Onun için “bana hakkı hak, batılı batıl göster, hakta toplanmayı nasib et” diye dua ederim.
Türkiye’den ibaret değil meselem. Sadece İslam dünyası, İslam ümmeti de değil. İslam ümmeti, benim evrensel sorumluluklarımın gereğini ifa konusunda benim yol arkadaşlarım olarak değerli.
Yeryüzünü fethe çıkacağız.. Allah bizim ellerimizle zalimleri cezalandıracak, mazlumlara yardım edecek.. Büyük bir imtihana hazırlanıyoruz. Merhametimiz gazabımızdan, sevgimiz nefretimizden daha büyük. Toprak işgal etmeye değil, gönüller fethetmeye hazırlanalım.. Yeni bir medeniyetin ihya ve inşası için hazırlık yapalım. Zenginlerimiz kasalarını kontrol etsinler, doyurmamız gereken 300 milyon aç çocuğumuz var bizim. Ona göre çalışsınlar..
Batının çizdiği bir dinin çerçevesi içine hapsolmuş, farzı kifayelerden soyutlanıp, ritüele indirgenmiş, rutin ibadet seremonilerinden ibaret, toplumsal anlamda camilere, bireysel anlamda vicdanlara hapsedilmiş “ılımlı İslam” kalıplarını yarıp geçerek geleceğe doğru yürümeliyiz..
İnsanlar bizim için potansiyel olarak İslam olarak yaratılmıştır. Her insanın içinde yabancı kimlikli bir şeytan nefsine taht kurmuş otururken, ruhumuzun cevheri ile özdeş Rahmani bir karakter herkesin bağrında gizlidir.. Her nefsin içinde bir düşman, her beşeri ruhun içinde, fıtratına nakşedilmiş ezeli ve ebedi bir dost vardır bizim için.. O dosta ulaşmak için haydi şimdi sefer hazırlığına başlayalım.. Şimdi sıra bizde! Bütün bu olanlar, Kudüs, Filistin, Suriye, İstanbul… Büyük imtihana hazırlıktır. Öyle ise haydin aklımızı cahillikten, nefsimizi zulümden arındırmaya!
Selâm ve dua ile..

Mormonlar da kim oluyor?

Kars’ın 40 yıl Rus işgalinde kaldığını biliyor musunuz ve Anadolu’da kurulan ilk cumhuriyetin Kars İslam Cumhuriyeti olduğunu. Ve bu cumhuriyetin Bakanlar Kurulunda bir Rus, bir Ermeni ve bir Rum bakan bulunduğunu.. Bu hükümetin konfederasyon şeklinde bir yapıya sahip olduğunu ve başkanlığın, altı aylık dönemler halinde şûra hükümetlerine geçtiğini duydunuz mu? Çoğu kimse duymamıştır. Resmi tarih kitapları bundan hiç söz etmez.. Sanki her şey Samsun, Sıvas, Erzurum’dan ibaret..
Mesela Allahuekber dağlarında şehit olanların, yaşlık elbiseleri ile Irak’tan gelen Kut’ül Ammare kahramanları olduğunu biliyor mu idiniz? İnternetten kısa bir bilgi: Kut’ül Ammare Kuşatması (7 Aralık 1915 - 29 Nisan 1916), İngiliz kuvvetleri ve müttefikleri ile Osmanlı kuvvetleri arasında geçen 1.  Dünya Savaşı’nın temel muharebelerinden biri. 1. Kut Muharebesi olarak da bilinir. Dicle Nehri kıyısında Kut’ül Ammare şehri yakınlarında konuşlanmış İngiliz ve müttefiklerinin kuşatılmasıyla başlayan muharebe, kasabanın Osmanlı Ordusu tarafından ele geçirilmesi ve İngiliz birliklerinin tamamının esir alınmasıyla bitti. İngiliz ordusuna Charles Townshend komuta ediyordu, Osmanlı ordusuna ise Halil Paşa, Sakallı Nureddin bey, Ali İhsan bey ve Alman müttefik komutanı Von der Goltz paşa! Resmi tarih bu gerçeklerden söz etmez..
Ammare de İngilizleri yenilgiye uğratan birlikler, Almanlar ve İngilizlere karşı Allahuekber dağlarına gelip burada şehid olurlarken, Kars da kurulan İslam Cumhuriyeti de Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkmasından bir ay önce İngilizler tarafından tasfiye edildi. Hükümet üyeleri önce Gürcistan’a, oradan da Malta’ya sürüldüler..
Malakanlar’ı duydunuz mu mesela. Kimdir bu Malakanlar? Alman asıllı, Rus, şimdilerin “Türk”leri..
Amishleri duydunuz mu mesela, Amerika’nın bağrında, bilimi, teknolojiyi reddeden, sadece kendi elinin emeğinin ürünü ile beslenen bir halk. Bisiklete bile binmiyorlar.. Ambulans, itfaiye bile kullanmıyorlar. Vay gericiler vay! Askere de gitmiyorlar tabii..
Biliyorsunuz belki Yehova Şahidleri de askerliği reddeder. Malakanlar da öyle bir geleneğe sahip ama, kim dinler Malakanları! “Vatani görev”!
Mormonların dünyaca saygın üniversiteleri var, ama rektörün bilmem kaç eşi var. Çok evlilik geçerli ve eş sayısında sınırlama yok. Amerikan demokrasisi açısından sorun yok.
Özel hukuk, medeni hukuk sözkonusu olan dini bir konu ise zaten “cemaat”e bırakılmış, kim ne diyebilir..
Böyle bir demokrasi, laiklik, sekülarizm de olabiliyor yani. Tabii siz nasıl isimlendirirseniz isimlendirin..
Bizim batıcıların dünyadan haberleri yok..
Mesela şu haberi Beyoğlu ya da İzmir’de yaşanmış bir haber gibi okuyun bakalım, zihninizde nasıl bir düşünce oluşur: Wildwood kentinin Belediye Başkanı Ernest Troiano, bu tür pantolon ve şortları giyen ve iç çamaşırları görünen gençler nedeniyle turistlerden çok sayıda şikayet aldıklarını söyledi. Bu şikayetleri değerlendiren Belediye Başkanı, belden 7,5 santimetre daha düşük pantolonlar giyilmesini yasaklayan bir yönetmeliği uygulamaya sokuyor. Bu yeni uygulamayla Wildwood, düşük belli pantolonları yasaklayan son Amerikan kenti oluyor.Yine bu yönetmelik uyarınca, sahil kenarındaki yolda yürüyenler gömlek ve ayakkabı giymek zorunda kalacaklar. Belediye Başkanı Ernest Troiano, “İyi ailelerden telefonlar alıyoruz. ‘Biz 20, 30, 40 yıldır Wildwood’a geliriz ama artık gelmeyeceğiz. Çünkü çocuklarımızın, ana babalarımızın, büyükanne ve büyükbabalarımızın zıpır bir gencin poposunu görmesini istemiyoruz’ derlerse bir şeyler yapmak zorundasınız” dedi. Yasağa uymayanlar ilk seferinde 25 ila 100 dolar arasında değişen cezalara, suçun tekrarlanması durumunda ise 200 dolar ya da 40 saat kamu hizmeti yapma cezasına çarptırılacaklar. Wildwood’un sahil yolunda mayo ve bikinilerle dolaşılması zaten yasaklanmış durumda. Düşük belli pantolon modelinin kökeninin, Amerikan hapishanelerinde kemer takmalarına izin verilmeyen mahkûmlara uzandığı söyleniyor. Bugünlerde ise daha çok hip-hop müzisyenlerinin ve onları takip eden gençlerin tercih ettiği bir giyim tarzı.”
Kaynak mı dediniz, buyurun, haber kaynağı, BBC! İnandınız mı şimdi. İlle de batıdan referans göstermek şart mı? Peki bu haber Türkiye’den çıksaydı, BBC, CNN Int, Le Monde, Reuter bunu nasıl haber yapardı? İçki düzenlemesine verilen tepkileri hatırlayın hele bir..
Bizde bu takım sokağa çıkıp meydan okuyor.. Dünyanın neresinde marazi bir akım var, birileri hemen onu alıp buraya getiriyor. Basın da bu işte taşıyıcı bir rol oynuyor.. Belli sermaye grubları da bu işi destekliyor. Bu iş sanki yeni bir özel harp taktiği gibi, hedef ülkeleri çökertmek için kullanılan bir yöntem sanki. Basın, sermaye, reklam ajansları, modacılar bu derin çeteyle doğrudan ya da dolaylı bir şekilde işbirliği içindeymiş gibi gözüküyor..
Mormonlar, bizim laikçiler, CHP, ulusalcılar, çevreciler, Gezi olaylarını birlikte düşününce aklıma bunlar geldi. Selâm ve dua ile..

Erdoğan’ı göndermesine gönderelim de!

Erdoğan’ı nereye gönderiyorsunuz?
“Kontrollü bunalım stratejisi” diye bir şey var. Kontrol edemediğiniz kriz size hizmet etmez.. Kriz çıkartırsanız ve karşı taraf krizi aşarsa, çok daha güçlü hale gelir.
Birileri şunu bilmeli ki, Erdoğan’ı düşürürseniz, yerine koyacak, o boşluğu dolduracak birileri yok.. Erdoğan yıkılırsa, önce onu yıkanların üzerine yıkılır.. Erdoğan sonrası, onu yıkanlara Erdoğan’ı aratır.. Zaten onlar da bunun farkında..
Erdoğan’ı zaptetmek için başa Baykal’ı geçirecekler, arkadan, bürokrasiyi de ılımlı İslamcılarla, liberal İslamcılarla kontrol etmeye çalışacakları. İstedikleri Erdoğan’ı vitrin dekoru yapmaktı. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı..
Baykal rolünü iyi oynamadığı için cezalandırıldı.. Ilımlı/liberal İslamcılar da aynı şekilde cezalandırılacak.. Ve onların hali daha da zor. Nereye daha fazla meylederlerse öteki taraf tarafından dışlanacaklar.. Merkezde tutunma şanları da yok..
Bu saatten sonra derin güçlerin senaryolarını gözden geçirmeleri gerekiyor.. Pahalı ve zor bir proje idi bu iş.. Türkiye’de bir model oluşturacaklar, Türkiye’yi de yanlarına alarak bölgeye nizam vereceklerdi.. Onların bir planları vardı, ama o plan tutmadı..
Sopa politikası da çözüm olmadı, havuç politikası da.. Tam da Tosya’ya pirince giderken evdeki bulgurdan oldular.. Bu senaryonun sahipleri “beterin de beteri var” diye, “zararın neresinden dönersek kârdır” noktasına geldiler..
Ama o kadar çok istihdam yaptılar ki, o kadar çok para harcadılar ki, kontrollü bir şekilde paralel bir raya geçmeyi başaramazlarsa gelecek günler onlar için bu günleri aratabilir..
Bir de herkesin kulağına kar suyu kaçtı.. Bu işler açıkça konuşulmasa da, kapalı kapılar arkasında herkes “ne oluyor” sorusunu sormaya başladı..
Büyük kâr ve büyük zarar riski karşısında insanların öteki yüzü ortaya çıkar.. Yokuş aşağı koşarken bazı şeyler anlaşılmadı. Kimsenin sağına-soluna bakacak hali yoktu.. Şimdi, gelinen noktada işler karıştı.. Birileri Erdoğan’ın kendileri için umut mu, tehdit mi olduğu ikilemi karşısında çaresiz.. İstenmeyen bir umut, vazgeçilemeyen bir tehdit!
Birilerinin en büyük korkusu şu: Derin planın toplumun geniş kesimleri tarafından anlaşılması. İşler kontrolden çıkacak olursa, sonuçta sular durulduğunda inisiyatif sahibi olacak olan toplulukla nasıl başedileceği sorunu..
Gelişmeler hangi yönde olursa olsun, bu ülkede inisiyatif sahibi olacak, toplumu evirip çevirecek tek güç var, o da İslam! Bunun ılımlısı, radikali filan da olmaz.. Bir karmaşa durumunda ise, bugün Müslümanların şuuraltında oluşan endişeler, o gün çözümün çıkış yolunu gösterecektir.. Bugün başkalarının aynında gözüken birileri, o gün bin pişmanlık içinde gelecekleri yere koşacaktır.. Çünkü sükut içre derin iç muhasebesi yaşanıyor tüm kesimlerde.. Herkesin şuuraltına ittiği bir sürü duyumu, anlam veremediği ilişkiler yumağı var.. Şimdi, bir takım çevrelerin PR’ını yaptığı cilalı adamların cilaları dökülüyor bu olaylar sayesinde, maskeler düşüyor.. Ne bereketli, ne muhteşem bir dönemden geçiyoruz..
Allah (cc) bizi tarihi bir role, önemli bir geleceğe hazırlıyor sanki. Mısır, Suriye, HAMAS, Türkiye tecrübesi.. Biz tarihin yaşayan tanıklarıyız ve her şey biz yaşarken oluyor..
Hani derler ya, “Allah’ın sizin hakkınızdaki hükmünü merak ediyorsan, sizi neyle meşgul ettiğine bak!” Allah (cc) bizi çok önemli ve çok büyük bir göreve hazırlıyor..
Her şey ancak böyle mükemmel bir oluş içinde gerçekleşebilirdi.. Alemlerin Rabbi’ne hamdolsun.. Onların derin güçleri var, bizim gören, duyan, bilen, hüküm sahibi, “Ol” deyince olan, kadiri mutlak (mutlak iktidar sahibi) bir Allah’ımız var! O servet ve iktidarı halklar ve ülkeler arasında evirip çevirendir.. Hasbinallahu veniğmel vekil ve niğmel Mevla ve niğmel masiyr, gufraneke Rabbene ve ileykel masiyr! Başkasını veli edinmeyin. “İyya kenağbüdü ve iyya kenastaiyn” deyin!
Erdem Beyazıt’ın dediği gibi.. “Yeryüzü bana mescit kılındı / Ant verdim toprak şahit tutuldu”
“Dallar meyvaya dursun / toprak tohuma dursun, / İnsan barışa dursun / selama dursun zaman! /Sabır savaş zafer. Adım: MÜSLÜMAN.”
Ve Tevfizname’ye bakalım bir, beyni zonklayanların kalbini surura erdirmek için, gözlerinin feri sönmesin, umutsuzluğa kapılmasınlar diye:  “Mevla görelim neyler / Hak şerleri hayreyler / Sen zannetme ki gayreyler / Arif anı seyreyler / Mevla görelim neyler / Neylerse güzel eyler”. “Karanlığın en koyu anı, aydınlığa en yakın olduğu zamandır.” “De ki, Hak geldi batıl zail oldu, zaten batıl yokolmaya mahkumdur.” “Ey düşmanım sen benim ifadem ve hızımsın / Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın!”
İmtihan oluyoruz dostlar! Kim kimdir bu süreçte ortaya çıkıyor. Hep diyorum ya, pahalı ve iyi bir ders oldu. İlk günlerin puslu havası dağılınca görünen o ki, tuzak kuranların tuzakları başına geçti, geçiyor ve geçecek.. Bana sorarsanız, bu işin sonu ne olacak diye telaşlanmayın, bu süreçte nerede duruyorsunuz ve ne yapıyorsunuz, iş ve sözleriniz Allah’ın kitabına, Resul’ün sünnetine uygun mu ona bakın. İstişare ve şura yapın. Sakın kafanızı kiraya vermeyin. Düşünün! Zira Allah cahil ve zalim bir topluluğa hidayet nasip etmez.. Size/bize hayır gibi gelen şeyde şer, şer gibi gelen şeyde hayır murat etmiş olabilir! Selam ve dua ile..

Sırada ne var?

Bu adamlar durmayacaklar.. Aslında B planları ne bilmiyorum ama, kim oldukları anlaşıldığına göre, bir sonraki adımları da anlaşılmıştır..


Bu işi tezgahlayanlar arasında görüş ayrılığı çıktığı biliniyor. Deşifre oldukları için bir kısmı panikledi. Bir de etraflarına topladıkları kalabalıklar panik içinde dağılıyorlar..



Mesela Boyner. “Ona bu iş bitti” demiş olabilirler, o da buna inanmış olabilir. Galiplerin safında yer almak için böyle hareket etmiş olması muhtemel!
Çünki onlar ilk hafta içinde bu işi bitirmeyi planlıyorlardı..



Başbakanlığı işgal edceklerdi. Erdoğan’ın evine gireceklerdi. Mahkemeler işgal edilecek, parlamentoya yürünecek.. Bir anda 22 ilde birden birilerini sokağa döktüler..
İşin içinde CHP de vardı, bazı gençlik grubları da.



İşin gerisinde yabancılar da var. Koç da, bizden birileri de.. Ve tabii Özel Kuvvetlerin psikolojik harp uzmanları da..



Şimdi bu işe bulaşan kim varsa, yargı önünde hesap verecek.. Bu işin arkasındaki ülke istihbaratları ile de o ülke kamuoyu ve hükümeti nezdinde girişimlerde bulunulacak.
Bu işleri yapanlar, o ülkelerin derin devletleri.. Türkiye’ye yönelik bu operasyon merkez üssü, Amerika, İngiltere, Fransa’nın işgali altındaki Almanya idi.. Merkel bize nizam vereceğine kendi içine bakmalı aslında.. Ama yapamaz!



Şimdi arkası arkasına davalar açılacak. Vatandaşlar da davacı olacak, kamu da..
Zaten 28 Şubat davası gündemde.. Basın ve sermaye çevrelerinden birilerinin savcılığa çağrılması an meselesi..



Daha sırada bekleyen bir sürü dava dosyası var.. Arınç suikastı davası bekliyor.. Muhsin Yazıcıoğlu suikastı davası her an açılabilir ve buna dayalı gözaltılar olabilir..
Evdeki hesapları çarşıya uymadı.. Şimdi ne yapacaklarını bilmiyorlar. Çünki çok geniş kitleleri harekete geçirdiler ve şimdi kendi aralarında sağlıklı ve güvenli bir iletişim kuramıyorlar..



Bu arada bu işe para ya da gelecek kaygısı ile kin ve öfke ile, siyasi hesaplarla katılan birileri, kendilerini kullananlara karşı öfkeliler..



Zaten bu işler böyledir. Zararı ve kârı paylaşmak kolay değildir.. Ben dedim, sen yaptın / yapmadın kavgasına düştüler..



Bunların öfkeleri akıllarından büyüktü. Bir de paralarına, kadrolarına, kurumlarına çok aşırı bir şekilde güven duyuyorlar..



Erdoğan bu komplodan güçlenerek çıktı.. Bu süreçte birçok kişi deşifre oldu. Erdoğan’ın eli şimdi her zamankinden daha güçlü.. Bu arada dün Çengel sahilinde Twitter cemaatı İstanbul Valisi ile kokoreç partisinde buluştu. Artık belediye başkanları, kaymakamlar da gelir herhalde. Devlet bu konuda yine ön aldı.. Yeni bir Türkiye doğuyor.. Ve bunlar birer doğum sancısı ya da doğan yeni Türkiye’nin çocukluk hastalıkları. Bu olaylarla bilinç kazanıyor toplum ve bağışıklık sistemini geliştiriyor..



Bir de iktidar bu süreçte kendi zayıf noktalarını gördü.. Bürokrat ya da parti kademelerinin hazırladıkları raporlar gerçeğin tamamını yansıtmıyordu. Bunu gördü.. Bunlar telafi edilemeyecek zaaf noktaları değil, ama daha önce bu kadar açık bir şekilde bunlar görülmüyordu ve konuşulamıyordu..



Mesela üniversitelerde durum, mesela gençlik örgütleri. Bu pahalı olsa da iyi bir ders oldu..



Zaman da Erdoğan’ın lehine gelişiyor.. Önümüzde Beraat kandili var. Ardından Ramazan geliyor.. Bu gece Beraat kandili. Kandilinizi şimdiden tebrik ediyorum. Biliyorsunuz, bu gece bizi ibadete, zikre yönlendiren geleneksel bir gece.. Bir bakıma Ramazan’a hazırlanmamızı sağlayan bir gece.. Hemen ardından Ramazan geliyor.. 70.000 camide her gece sabahlara kadar süren ibadetler, zikirler, sohbetler, dualar.. Milyonlarca insan mabedlere koşacak her gece.. İtikaf hazırlığı yapılacak, sahurlar, iftarlar, Zekat, fitre, Yüz milyonlarca, belki milyarlarca lira zenginden yoksula doğru el değiştirecek.. Şeytanların bağlandığı bu ay içinde bir olay beklemiyorum.. Hemen ardından ağustos. Ağustos ayı hem askeri şûra açısından önemli hem de Ruhani İran’da görevi devralacak.. Özellikle bu konu Suriye’nin geleceği açısından önemli..



ÖSO şimdi daha güçlü. Geziciler de bu arada Akdeniz, Ege sahillerine koşarlar herhalde..
Bakalım bu ağustosta TSK’da kim gide, kim kala.. Bayramdan hemen sonra ağustos-eylül derken, bakalım bizi nasıl bir gelecek bekliyor, hep birlikte göreceğiz.



Dün gündönümü idi.. Bana kalırsa bu Türkiye için, İslam dünyası için de önemli bir dönüm noktası oldu.



Gelecek günler, birileri için geçen günleri aratacak. Bizim içinse, “Bekleyin inananlar, bahar gelecek bahar”…
Selâm ve dua ile..


Geçti Bor’un pazarı!

O ilk ayaklandıklarında işi bitirebilselerdi, bitirmişlerdi.. Geçti Bor’un pazarı.. Şimdi haydi yallah!
Önce deşifre oldular.. Suçüstü oldular.. Bunu yazın bir kenara. Artık adım adım izleniyorlar.. Yerli, yabancı müttefikleri belli oldu.. Millet oynanan oyunun farkına vardı..
Bunlar durmayacaklar. Hani derler ya “yenilen güreşe doymazmış” diye. Bunlar darbe bağımlısı.. Hepsinden önemlisi öfkeleri akıllarından büyük! Bir de iş tuttukları adamlar belli. Bunlarla nereye kadar gidebilirsiniz ki!
Bunlar harekete geçmek zorundaydılar.. Ergenekon ve Balyoz davalarında sona gelindi..
12 Eylül’ün ardından 28 Şubat davası da başladı. Her an malum media ve malum sermaye savcılığa davet edilebilir. İş işten geçmeden bir şeyler yapmaları gerekti.. Hele bir Muhsin Yazıcıoğlu davası var ki, açılmayı bekleyen!
Türkiye IMF’ye borcunu kapatmış. Terör durmuş.. Ekonomik büyüme bütün hızıyla devam ediyor.. Onlar için yarın çok geç olabilir.. Anayasa değişikliği kapıda, Erdoğan başkanlığa yürüyor.. Suriye’de Esad rejimi de düşerse, Türkiyeyi kim tutabilir o zaman!
“Ahval ve şeraid müsaid olmasa” da birileri kendilerini harekete geçme zorunda hissetti.. Hazır dış destekçileri de vardı. İsrail ve Suriye rejimi bu konuda göreve hazırdı.. “Topyekun saldırı”ya geçtiler..
Her biri bir yandan saldırıyor. İçeriden müttefikleri de var, yedekleri de cepheye çağırdılar. Kimi çevrecilikten dem vuruyor, kimi Erdoğan’ın laf dinlememesinden.
Ellerinden gelirse yarın Alevileri ve barış istemeyen Kürtleri de sürece dahil etmeye çalışacaklar.. Ama Aleviler de uyandı, Kürtler de artık!
Tosya’ya pirince giderken evdeki bulgurdan da olacak bunlar.
CHP eriyor.. Ulusalcılar, Kemalist militaristler sıfırı tükettiler..
Hepsinden önemlisi, halk oynanan oyunun farkına vardı.. “Kim kimdir” herkes tanımaya başladı.. Birileri meydanı boş buluyor ama yarın birileri mehter marşı ile Gezi’ye çıkarsa, duran adamlar koşan adamların karşısında çok da fazla tutunamazlar..
Bizim dualarımız var, onların anlayamadıkları..
Bizim manevi desteklerimiz var, onların bilmedikleri..
Önümüzde Ramazan var.. Hadi Gezi’de alternatif teravi kılın, iftar sofrası kurun.. Namazsızlar için biralar MİGROS’tan! Ana sponsorunuz KOÇ! Durmak yok yola devam! Kurbanda da artık bir KOÇ kurban edersiniz herhalde.. Bizden çaldığımız çocukların eve dönmeleri için biraz daha gündemde kalmanız gerekiyor..
28 Şubat’ı yaşamayan çocuklar için bu süreç, olayın sıcaklığı dağıldıktan sonra bir darbenin nasıl planlanıp servis edildiğini anlamaları açısından iyi bir ders özelliği taşıyacak! Ne demişler: bir musibet, bin nasihattan daha iyidir!
Bugün birtakım safların hali, “ol mahiler ki, derya içredir de deryayı bilmezler” sözü ile çok iyi bir şekilde ifade edilebilir.. Bunlar aslında, ilk günden bu işi bitirmeyi hayal ediyorlardı. Çok iyi hazırlanmışlardı ama olmadı, başaramadılar..
Şimdi toparlanıp yeniden saldıracaklar. Fırsat kolluyorlar.. Başka çareleri yok.. Çünki yolun sonuna geldiler, deşifre oldular.. Ama şartlar çok olumsuz. Önümüzde Ramazan var. 10 Ağustos’a kadar Ramazan ve Bayram günleri devam ediyor.. Zaten CHP cemaati tatile gider o zamana kadar.. Askeri şûra öncesi bir şey yapmaları mümkün değil.. Eylül sonunda tatilden geldiklerinde Kurban Bayramı’na iki hafta kalmış oluyor.. 29 Ekim Cumhuriyet bayramı desek, iki haftada ne yapacaklar.. Zaten bunların kadroları, planları hepsi deşifre oldu.. 10 Kasım’da Kemalizm bayrağı ile kimi peşlerine takabilirler ki. Kemalizmi kim koruyacak, Kemalizm kimi koruyacak! Kemalizmi ne kadar çok kullanırsanız, o kadar çok yıpratırsınız.. Kaldı ki, kendisi himmete muhtaç bir dede, nerdeki gayrıya himmet ede!
Aralık ayını beklemeleri gerek. Seçim süreci tartışmalı ve sert geçebilir.. Ama sonuçta yerel seçim ve hesaplaşma sandıkta olacak. İşi sandık dışına, ülke geneline yaymak kime ne hayır getirebilir. Bu işi çığırından çıkartanlar sandığa gömülür, bir daha da çıkamazlar..
Belki seçimlerde olay çıkartmayı, seçimin meşruiyetini tartışma konusu yapmaya çalışabilirler ama, sonuçta bu bir yerel seçim. Bunun da bir faydası olmaz.. Kendilerine bu işlerin faydası değil, zararı dokunur..
Ha! Şunu da söyleyeyim, Türkiye konusu, uluslararası sistem açısından da kilitlenme noktasında.. Bu operasyon Yahudi lobisinin başlattığı bir operasyon.. O ülkelerde başka lobiler de var. Bu konu, o ülkelerin içinde de derin tartışmalara sebeb oluyor.. Aza koysan doldurmuyor, çoğa koysan almıyor! Erdoğan değilse kim? Buna halkı nasıl ikna edeceksiniz..
Bugün Erdoğan’ı geri çekerseniz, ona dayalı sistemi kim nasıl ayakta tutacak. Bugün Erdoğan’ın karşısında yer alan siyasi güç dengeleri bu davranışları ile aslında kendi varlık temellerini de sarsıyorlar..
Mesele Erdoğan değil aslında, anlamadınız mı, Erdoğan bir mıh. Onu sökerlerse nal düşecek. Nal Ak Parti. Nal düşerse at yol alamayacak. At Türkiye.. O atın üstünde İslam dünyasının sancağını elinde tutan SEN varsın.. Sen! Allah (cc) senin ellerinle zalimleri cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek istemektedir. Seni yeryüzünün varisi kılmak istemektedir. Yeryüzünü sana mescid kılmak istemektedir.. Allah, servet ve iktidarı halklar ve ülkeler arasında evirip çevirmektedir. Gevşemek yok!  Ve şimdi sıra sendedir!
Selam ve dua ile..


Rüzgâr ekiyorsunuz, fırtına biçeceksiniz!

Evet “Kriz cini, krizi yönetenlere hizmet eder”..
“Kontrollü bunalım stratejisi” bu mantıkla, kargaşadan, düzen çıkarma illüzyonudur! Kriz cinini kontrol edemezsiniz, kriz cini karşı tarafın huddamı olur ve sizinle savaşır!
Kriz merkezleri cini şişeden kaçırdılar..
Malum mediayı gördünüz, Gezideki bir olaya mikrofon tutup, seslerini yükselterek, dünyaya duyurdular. Basit bir olayı dev merceklerle dünyanın gözüne soktular. Bunlar da kendini dev sandılar.. Birçok profesyonel rol aldı bu oyunda. Su gibi para harcadılar. Birileri bu iş bitti sandı..
Şimdi bakıyorum da, batı basınının bu işin bu kadar üzerine gitmesi, Der Spiegel’in manşeti birilerinin uyanması için şok etkisi yaptı.
Neydi CNN (ABD), BBC (İngiltere), Reuter (Fransa) ve Der Spiegel’i (Almanya) aynı noktada buluşturan şey! Bunların ortak paydası neydi! Marksislerle, anti kapitalist Müslümanları KOÇ ile bir araya getiren neydi aceba! Çevre aşkı mı sadece! İnsan hakları mı?
Suriye’yi, İsrail’i, ABD’yi, İngiltere’yi, Fransa’yı, Almanya’yı aynı konuda birleştiren bu derin operasyonun arkasındaki derin sır kafaları karıştırmaya başladı..
Bana kalırsa bu saatten sonra Aleviler de Kürtler de, en az Sünniler ve Türkler kadar oynanan oyunun farkına vardılar..
Birileri hâlâ Gezi parkı, Topçu Kışlası, AVM’ye takılıp kaldı..
Kimileri 3. Köprüye de karşı, yeni havaalanına, kimi Kanal İstanbul’a karşı.. Sen nasıl boğazlar sözleşmesini by-pass etmeye kalkışırsın.. Boğazlar üzerindeki vasayat rejimini kırmaya çalışırsın.  Kimi HES’lere karşı, kimi nükleer santrallara, kimi termik santrallara kimi barajlara karşı!
Türkiye’ye karşı bu uluslararası komplo ile karşı karşıyayız..
Terörü bitireni bitirirlerdi değil mi?
Bugün Türkiye’nin tek ve en önemli gündem maddesi bu.. Türkiye bu konuyu konuşuyor ve tartışıyor.. Tartışmanın yönü değişti. Ramazan boyunca da bu konu konuşulmaya devam edecek.. Hafızalar canlanacak, bilinçler tazelenecek!
“Cemaat” ümmetin küçük bir parçasına indirgenmişti. Şimdi camide buluşan ümmet konuşacak!
Bu işin arkasında ulusalcı maskeli Türk Sovyeti var.. Kemalist maskeli Maoistler var! Faiz lobisine ulaşmak için önünüze yığılan bu engelleri aşmanız gerekiyor.. Neo İslamcılar, ılımlılar, İrancı “hışımlılar” hepse bu arada duruyor..
Aslında bütün bu olanlar Erdoğan dönemindeki demokratikleşme ortamında filizlenen hareketler. Bunlar bindikleri dalı kesiyorlar.. Özgürlük ortamında bıtıraklar güllere, karanfillere, lalelere imkan vermiyor.
Özgürlük ortamında İstiklal Caddesinde yürüyüş yapanlar, cinsel özgürlük yanlıları..
Aslında Erdoğan giderse, gelen gideni aratır, o gelenler bunların hakkından gelir.. Bindikleri dalı kesiyorlar bir bakıma.. Kendi cellatlarına ip bulmak için çırpınıyorlar bir bakıma..
“Son pişmanlık”lar hiçbir zaman kimseye fayda vermemiştir..
Birileri bindiği dalı kesiyor aslında, ama farkında değil..
Bunlar en fazla %20! Eğer yüzde 20’lik bir kesim bunu yapabiliyorsa ve bir iktidarı devirebiliyorlarsa, %60’lık bir kesim o %20’liklerin iktidara taşıdıkları kesime ne yapabileceğini hiç mi düşünmez bunlar. Kendi açtıkları yoldan başkaları da yürürse, bu işin sonu nereye varır hiç düşündüler mi? Rüzgâr ekenler, fırtına biçeceklerini de hesaba katmaları gerekir..
Alman, Amerikan, İngiliz, Fransız mediası ve onların ajanlarının dümen suyuna girip Alman bir piyanistin nağmeleri ile coşanlar, Mehter takımı ile Gezi’ye çıkacak  Kasımpaşalıları da hesaba katmaları gerekir.. Onlar da özgürlük haklarını ve demokratik taleplerini dillendirmek için Gezi’ye çıkacak olurlarsa, “halk Taksim’i işgal eder, sonra vatandaş kendine çadır kuracak yer bulamayabilir..”(!). Kasımpaşalılar da Beyaz Türkler kadar bu memleketi seviyor ve onlar da bu memleketin evladı.. Eğer iktidara sivil ambalajlı bir muhtıra ve dayatma içine girecek olurlarsa, açılan kapıdan geçip, Gezidekilerin taleplerinin tam aksi taleplerini iktidara dayatmaya hazır yüzbinler kapıda bekliyor. O zaman birileri de AKM’yi işgal edip, önüne çadır kurup, AKM’nin yerine cami temeli atılmadan Taksim’den inmeyebilirler..
Aslında bütün bu olanlar, hep söylüyorum ya, kim kimdir öğrenmek için çok iyi bir fırsat oldu. Bizim katlanmak zorunda kaldığımız bu işler, bizden sonrakiler için olduğu kadar, bölgedeki ülkeler ve halklar için de iyi bir ders, bir baht kaynağı oldu. Dostumuzu - düşmanımızı bir kere daha ve yakından tanıma fırsatını bulduk..
Selâm ve du ile..

“Ilımlı İslam” politikası revize mi edilecek?

Ne Türkiye ile, ne de Türkiyesiz.
Hatta ne AK Parti ile ilgili, ne de AK Partisiz.
Dahası, Ne Erdoğanla, ne de Erdoğansız..
Kilitlenip kaldılar..
Hani AB ile ilişkiler kopma noktasına gelmişti. Fasıllar açıldı!
Türkiye’yi AB’ye alacaklar mı? Bu sorun artık bu saatten sonra Türkiye’nin değil Avrupa’nın derdi. Kendileri bilirler..
Geçtiğimiz günlerde Türkiye’nin AB’ye üyeliği konusunda şoke edici açıklamalarda bulunan Almanya Başbakanı Angela Merkel’den sıcak açıklamalar geldi. Merkel şimdi, Türkiye’nin AB üyeliğiyle ilgili olarak “Ahde vefalıyız ancak gelişmeler bekliyoruz” dedi.
İslam’a karşı havuç mu, sopa mı? Bir de ne olacak şu ılımlı İslam politikası.. Buraya kadar bir şekilde geldi, ama bundan sonrası yok..
Bu iş böyle gitmeyecek de, peki bundan sonra ne olacak? Geri dönüş mümkün mü, ya da bu iş nereye kadar böyle gidecek?
Bir de PKK meselesi var..
PKK ne olacak? Aza koysan dolmuyor, çoğa koysan almıyor! Bu işler batılıların ellerinde patlıyor artık..
Bu işler cin toplamak gibidir. Toplamak o kadar zor değil, ama dağıtmak zordur..
Bu yapılar örgütlenirken, belli bir zaman içinde belli hedeflere ulaşılması ön görülüyordu. Evdeki hesaplar çarşıya uymayınca kilitlenip kaldılar..
Bu işler böyle ilanihaye sürüp gidemez..
Bu işler Bumerang gibi. Atarsınız, hedefi vuramazsanız dönüp size vurabilir..
Ilımlı İslam, Kürt meselesi, Alevi meselesi, Kemalist proje ve daha bir çok proje masada duruyor. Sonuçta gideceği yeri bilmeyen kaptana hiç bir rüzgar fayda sağlamıyor. Batı pusulasını şaşırdı.
Batı şimdiye kadar belli bir merkez tarafından yönetiliyordu. AB-ABD ayrışması ve Sovyetler’in dağılması, Çin’in Komünizmden kopması ile dünya dengeleri altüst oldu..
Batı tek ses değil artık.. Ve hedef ülkelerde bu farklı seslerin herbirinin ayrı bağlantıları var. Batılılar hedef ülkeler üzerinde, kendi aralarında örtülü bir savaş sürdürüyorlar..
Batının bu kendi iç hesaplaşması hedef ülkelerdeki hesaplaşma içinde bazı gerçeklerin dışa sızmasına sebep oluyor. Yani derin yapı deşifre oluyor..
Batılıların korkuları umutlarından büyük bu gün! Yokuşaşağı koşar gibi gittiklerinden duramıyorlar da.. Hata yapmaktan çok korkuyorlar. Çünki bedeli çok büyük olacak. Bir de öteki kanatlar hep birlikte üstlerine saldıracak.. Herkes bu kötü gidişe bir günah keçisi arıyor.. Bu iş biraz da suçluluk psikoloji ile şecaat gösterisine dönmüş durumda. Herkes ötekinin projesinin niye geçersiz olması gerektiğini söylüyor. Kimse yüksek sesle kendi taleplerini ortaya koymuyor..
Evdeki hesapları çarşıya uymuyor, eskisi gibi. Eskiden bir şey söylediklerinde, söyledikleri için o iş öyle oluyordu.. Yoksa iddiaları bir kehanet içermiyordu. Uluslararası sistem emir veriyordu ve oluyordu. Sonra da bu durum bir öngörü gibi empoze ediliyordu..
CNN İnt. in gezi olayları ile ilgili günboyu süren yayını aslında böyle bir şeydi..
Aslında kürt meselesi ve Ilımlı İslam politikası eş zamanlı tek paket içinde değerlendirilen politikalar. Alevi meselesi de aynı paket içinde..
Şimdi batılı stratejistler, gelecek için ön görüde bulunmaktan çekiniyorlar.. Çünki ön görülemiyor. Daha doğrusu malum güçler, ortak bir görüşe sahip değiller. Öyle olunca da ne ileri gidebiliyorlar, ne geri çekilebiliyorlar. Bulundukları zemin ise çok güvenli değil, aksine riskli.
Bu belirsizlik, giderek ilgili ülkelerin sadece dış politikaları açısından bir sorun olarak kalmıyor, iç politikalarına da yansıyor ve kendi aralarında, blok içi sorunlar olarak ayrıca farklı bir anlam kazanıyor..
Bana kalırsa Kürt meselesi, Ilımlı İslam meselesinden daha kolay çözülecek bir hadise.. Türkiye modeli ılımlı İslamcılık tecrübesi, tüm İslam dünyasına modellenmek istenen bir mesele idi. Dolayısı ile çok daha geniş bir coğrafyayı ve çok daha büyük bir nüfusu ilgilendiriyor.. 100 yıl önce çizilen sınırların yeniden çizilmesi, rejimlerin yeniden şekillendirilmesi, iktidar yapısının yeniden şekillendirilmesi kolay bir iş değil. Kürt meselesi, Suriye meselesi bu büyük dosya içinde küçük fasıllar olabilir ancak.. Bu sürecin asıl belirleyici unsuru İslam’dır..
Bu dinin sahibi Allah’tır. Birileri bunu kabullenmek istemese de hüküm O’nundur! Allah dilerse, kafirleri bile dinine hizmetkar kılar. Kurgulanan oyunları bozar.
Şimdi bu süreçte ne ileri gidebiliyorlar, ne de geri! Yaşanan krizler biraz da bundan kaynaklanıyor.
Bu süreçte birileri yeryüzünde ilahlık ve Rablik taslayan güçlerin yanılmaz-yenilmez olduğuna inandıkları için, yaşanan olayları bir haddini bilmezlik, çılgınlık, dünyayı tanımamak olarak görüyorlar..
Evet, biz dünyayı onlar kadar bilemiyor olabiliriz. Yeni yeni öğreniyoruz. Güç ve servet sahiplerimizin de dünyayı tanıdıkça dizleri titriyor titremesine be yahu, bu adamlar dini, özellikle de din-i mübin-i İslam’ı hiç mi hiç bilmiyorlar..
Selam ve dua ile..

Gezi’dekiler kimlerdi?

Gezi Parkı’nda twitter’i başında bu olayı değerlendiren, bu yönde mesaj veren, sonra kalkıp eyleme giden ve dönüşünde yine duygu ve düşüncelerini paylaşan bu insanlar kimlerdi?
Aralarında çete, Ergenekoncu ve yabancı istihbarat ajanları da vardı, ama “bizim çocuklar” da vardı. Kimi kanaat önderi, kimi akademisyen, kimi radikal, kimi sufi karakterli dindar aile çocukları bunlar!
Yüzde 51’i erkek, yüzde 49’u kadınlardan oluşan bir kitle bu..
Süreç içinde 1.385.733 kişiden retweetler hariç, 5.614.018 adet tweet atılmış. 1.162.365 tweet, 1.182.613 defa retweet edilmiş..
Bu kitlenin yüzde 70’i “Y kuşağı” denilen kesim. Kim bunlar derseniz, Wikipedia’daki tanımı şöyle: “Y nesli; teorik olarak Amerikan kültüründe X nesli’nden sonra gelen kuşaktır. 1977 ile 1981 yılı itibariyle doğmuş olanları kapsadığı söylenir.. Ancak nesil, Vietnam savaşı sonrasında çoğunluğu ekonomist olan, aralarında masonlardan tutun dünyanın dört bir yanındaki ülke insanlarının bir nevi topluca yarattığı dünyanın ilk global neslidir.”
Bu insanlar enegram davranış modellerine göre kendilerini yüzde 91 oranında barışçıl-arabulucu olarak görüyor, ama aynı kişiler yüzde 93 oranında da tehditkâr ve meydan okuyucu bir dil kullanıyor.
Bunların  yüzde 83’ü bu işi tutkulu bir şekilde sürdürüyor..
Bu kişilerin yüzde 69’u yeni fikirlere açık, kendini yenilikçi olarak tanımlıyor.. Ve bu çabaları sebebi ile kendini doğa dostu, yardımsever ve sosyal olaylara duyarlı bir yurttaş olarak tanıtıyor.. Fikirlerine ya da bağlandığı gruplara sadakati yüzde 46 seviyesinde..
Bunlardan yüzde 32’si olayları araştırıyor, sorguluyor ve tartışıyor. Gelişmeleri merak ediyor.
Bu kütlenin yüzde 17’si bireysel olarak hareket ediyor, yüzde 83’ü kolektif hareket ediyor ya da belli grupların paralelinde tepki veriyor..
İlginç; bu insanların çok büyük çoğunluğu işsiz ya da yaptığı işten tatmin olmayan, başarısızlıklar yaşamış ve yapılan şeyleri başarılı da bulmayan mutsuz insanlar.. Ancak yüzde 3’ü başarılı!
Ynklabs’ın twitter analizinden aldım bu sonuçları. Bu karakterler, aynı anda birden fazla özelliği birden taşıdığı için yüzde 100’lük bir paylaşım modeli değil tabi..
Yüzde 46’sı öğrenci mesela. Yüzde 43’ü değişime açık. Yüzde 19’u lider karakteri taşıyor, yüzde 67’si pasif ve liderler tarafından yönetilen takipçi. Yüzde 59’u izleyici, sınırlı katılım sağlıyor. Yüzde 82’si bu işi yaparken eğleniyor ve mizah dili kullanıyor. Yüzde 3’ü bu işi kendini tanıtmak, ispatlamak için tramplen tahtası olarak görüyor. Yüzde 28’i kışkırtıcı bir dil kullanıyor. Provokasyon yapıyor, örgütlüyor. Yüzde 11’i tutarsız bir dil kullanıyor. Yüzde 67’si isyan ruhu taşıyor, yüzde 96’sı kendi arasında dayanışmaya önem veriyor, yüzde 13’ü amaçsız. Yüzde 16 pozitif tüketici, yüzde 23 negatif tüketici, yüzde 17 potansiyel tüketici, yüzde 97’si futbol taraftarı. Yüzde 2’si reklamcı, PR dili kullanan uzman kişiler. Yüzde 9’u profesyonel ya da marka, ünlü kişi. Yüzde 5 sahte ajan, provokatör olabilir. Yüzde 13’ü yangına körükle giden, sürekli retweet atan kişiden oluşuyor..
Bu kitlenin yüzde 80 üzerindeki 3 temel, ana belirleyici davranış modeli taraftar, sosyal paylaşımcı ve alaycı oluşu..
Farkında değiliz, ama bu gençler bu işleri yaparken aynı zamanda eğleniyorlar! Daha doğrusu bu yaptıkları şeyden “haz” alıyorlar.. Size ahlâksızca, sadistçe gelebilir ama, öyle de olsa haz alıyor, mutlu oluyor! Bir kimlik ve aidiyet duygusu geliştiriyor “sosyal sorumluluk”…
Bu mesajlardan benim için en çarpıcı olanlardan biri, Ege’den atılan bir mesajdı. “23 yaşımdayım ve bu son 3 gün içinde ilk defa kendimi bir insan olarak hissediyorum ve bir işe yaradığımı düşünüyorum” diyordu! Bunu görelim, bu çığlığı duyalım..
Kızmak çözüm değil.. “Biz hepimiz, nerede yanlış yaptık?” diye düşünmemiz gerek şimdi başımızı iki elimizin arasına alıp..
Bu süreçte hangi üniversite, hangi stratejik araştırma kuruluşu bu tehlikeye dikkat çekti ve çözüm önerisinde bulundu? Dünya ve bölge meselelerine o kadar odaklandık ki, kendi evimizde neler olup bittiğini göremedik.. Bunların hepsi tamam da, bizim “cici çocuklar” neresinde bu işin?.. Kanaat önderleri, cemaat gençleri, üniversitelerimizdeki gençliğimiz, İlahiyat, İmam Hatip gençliği?.. Bunlar meydandaki insanlar değil, yarıdan fazlası meydana fiilen giden, ama tamamı internet üzerinden ülkede olup bitenlere tepki verenler..
Bu tepkisiz, sessiz kalan gençler de en az oraya gidip ya da internetin başında olumsuz tepki verenler kadar yanlış içindeler. Bu kadar sorumsuzluk, tepkisizlik anlaşılır bir şey değil.. O kadar burs alan çocuk, vakıf yurtlarında kalanlar, bu olaylar olurken neredeydiler? Bunu konuşmamız gerek.
Tabi, bu süreçte yurtdışından twitter motoru kullanarak süreci maniple etmek isteyenler bu hesaba dahil değil. Bu yanı ile olay Türkiye’ye karşı bir siber savaş denemesi idi de diyebiliriz.. Zaten siber savaşın aktörleri daha ilk günden sürece dahil oldular..
Bana kalırsa herkesin bu veriler üzerinde oturup bir iyi düşünmesi gerekir.. Selâm ve dua ile..

Krizi kim yönetirse!

Krizi kim yönetirse, kriz, kendini yönetene hizmet eden bir ifrite, bir huddama dönüşür!
Avatar filmindeki canavar kuş gibi.. Ya krizin kurbanı olursunuz, ya da kriz size hizmet eder..


Kriz çıkartmak kolay. Hani derler ya, bir Süleymaniye yapmak için, iki geri zekalı, bir kazma, bir kürek yeter. Ama Süleymaniye’yi yapmak için, bir Sinan, bir de Süleyman gerek.


Bilgi gerek, emek gerek.. Krizi başlatanları biliyoruz. Arkasındaki yerli ve yabancı güçleri de.. Hepsi suçüstü oldular.. Kalabalıkları meydanlara çekmek çok zor değil. Çeyrek ekmek arası döner, ya da ucuz alışveriş imkanı, bir konser de bu işi görebilir.. Eğer onları yalan haberlerle bir yere toplamışsanız, dağıtmak toplamaktan zordur..


Kriz lobisi çalışıyor.. Krizi ülkeye yaymak, Türkiye’yi Suriye’ye çevirmek istiyorlar..
Arkalarında kimlerin olduğunu biliyoruz.. Beşli çeteye benzer bir çete var. Kayıt dışı siyaset güçleri devrede. Ergenekon çetesi, Tapınakçılar, Yahudi lobisi, Muhaberat vs..
CHP, İP, TKP, ADD, ÇYDD.. Kemalist, Ulusalcı kanat.. Cumhuriyet mitinglerindeki ekip..
Sel gider, kum kalır. Öfkeler dindiğinde, akıl ve insaf, vicdan sahipleri “Aman Allahım, biz ne yaptık” diyecekler, göreceksiniz. Sonuç: CHP kaybedecek ve AK Parti kazanacak bu işten.



Türkiye CHP ve Ergenekon belasından daha emin olarak güvenli bir geleceğe doğru yoluna devam edecek.. Gelen haberlere bakılırsa, DİSK ve KESK’e genel grev çağrısı yapıyor birileri. Korkuları böyle bir hareketin THY grevine dönüşme ihtimali..
MHP katılmıyor, BBP de öyle. BDP bu oyunun içinde yer almak istemiyor. Oysa onlar Alevi, Kürt her kesimden insanları meydanlara çekmek istiyorlardı..



Sermayeyi ve esnafı, bankalardan paralarını çekmeye çağırıyorlar. Ekonomik kriz olsun, hükümet düşsün.. Gezi Parkı filan değil mesele.. Türkiye’de terör olsun, ekonomik kriz, siyasi kriz olsun ama AK Parti olmasın! Kafa bu! Oysa böyle bir teşebbüsün başarı şansı yok, ama bu adamlar kendi bindikleri dalı kesmiş olurlar! Öfkeleri akıllarını zail etmiş bunların sanırım!


Ben hep aynı şeyleri söylemeye devam edeceğim: Bize hayır gibi gelen şeylerde şer olabileceği gibi, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir.. Onların planları varsa Allah’ın da bir planı var. Allah(cc), cahil, zalim ve fasıklar topluluğuna hidayet nasib etmez! Aksine onların işlerini sarp kayalıklara sardırır.. Yokuş aşağı koşar gibi gittikleri yollardan mahzun bir şekilde dönerler.. Şimdi bizim olup bitenleri doğru okumamız ve bu şartlarda üzerimize düşenleri yapmamız gerekiyor..
Sahi bizim STK’lar ne yapıyor? Tarikatlar ne düşünüyor?
Kendi kendimize de sormamız gerek: Nerede yanlış ya da eksik yaptık. Başkasına çuvaldızı batırmadan iğneyi kendimize batıralım bir..
Kendi içimizde de ciddi bir mıntıka temizliğine ihtiyacımız var.



Bizim sermaye ne durumda? Nasıl da pıstılar öyle. İşte böyle işler tersine döndüğünde servetinizi de, gücünüzü de kaybedersiniz. Onun için STK’lara, kültüre, basına, bilime, sanata, felsefeye değer ve destek vermeniz gerekiyor.. Yoksa üzerinde yükseldiğiniz yapı çöker.. Bunlar fantezi değil, keyfinize kalmış işler de değil.. Çimento ve demirden daha değersiz değil bu işler.. Sanat eğlence değil anlayacağınız..
Sadece para kazanmak ve lüks bir hayat... Servet bunun için miydi?



Hepimize önemli sorumluluklar düşüyor.. Dirsek teması içinde olmamız gerekiyor. İstişare ve şûra yapmamız gerek.. Servet ve iktidar bizi birbirimizden ayırmamalı.. Bunlar için birbirimizle karşı karşıya gelmemeliyiz.. Tarikat temelinde ayrışma dışlama olmamalı.. Sonra şefkat tokatının kimin yanaklarında patlayacağı belli olmaz..


Şimdi bizim politikacısı, bilim adamı, bürokratı, STK’sı, kanaat önderi, tarikatı, gazetecisi, yazarı, sanatçısı, kısaca münevveri, yani “havas”ı oturup kendimizi bir özeleştiriye tabi tutmamız gerek. Buraya kadar bir şekilde geldik. Bundan sonraki yol haritamızı gözden geçirip saflarımızı sık ve doğru tutmamız gerek.. Yoksa savrulacağız. Ya da yeni bir medeniyetin kurucu önderleri olarak tarih sahnesinde yer alacağız.. Biz bu medeniyeti ödünç kavramlarla, ya da entegrist yaklaşımlarla ihya ve inşa edemeyiz..


Bana kalırsa gençlik alanında çok zayıfız. Sermaye belli ellerde kümülatif olarak büyüyor, bu risk.. Bürokraside yükselenler sorunlu bir kesim. İş her zaman ehline verilmiyor..
Yeteri kadar dürüst, bilgili ve cesur olmayan insanlarla yola devam edemeyiz.. Bu mücadeleyi kendi rant kavgasına çerez edenlerden bu hareketin kurtarılması gerek.. Bu hormonlu dindarlardan , “bataklık gülleri”nden sakınmak gerek..
Bazı şeyleri yeniden düşünmek zorundayız.. Yoksa işimiz zor..



Ben bize yönelik harici tehditlerden çok kendi içimizdeki sıkıntılardan endişe duyuyorum..
İnşallah bu krizi de atlatacağız ama, ulu çınar ağacını içinden kemiren kurtçuklara dikkat! Kendileri yumuşak olsa da dişleri keskindir..



Le Monde’un günler önce çıkan analizi ve Amerikan Büyükelçisi’nin Gezi Parkı ile ilgili CNN Türk’teki mesajı, bu eylemlere kimlerin yön verdiğinin çok açık bir göstergesi değil mi? MOSSAD ve Muhaberat size minnettardır!


Bu arada küçük bir ayrıntı: Başta ABD, İsrail, Almanya, İngiltere, İran, Suriye, Rusya olmak üzere birçok devletten en az 250 yabancı JurnalİST Gezi Parkı gösterilerine katılmış. Bu kadar insan bile bir kalabalık oluşturmaya yeter.. Diren yabancı media!
Keşke Başbakan şu sıralar eski dostları ile istişare için zaman ayırsa.. Sadece Başbakan değil, hepimiz birbirimizle kucaklaşmaya her zamankinden daha çok muhtacız. Selam ve dua ile..


Hiç yorum yok: