28 Aralık 2012 Cuma

Barış Güvercini yada Celladın Kılıcı : Ak - 47 Kalaşnikov


Afganistan, Bosna, Irak, Kosova, Çeçenistan, Ortadoğu, Abhazya, Azerbaycan. Savaşların, çatışmaların olduğu her yerde karşımıza, bu silah çıktı. Sadece düzenli orduların değil, gerillaların ve hatta teröristlerin elinde bile bu silahtan vardı.
Biz nereye gidersek gidelim, bu ölüm makinesi de adeta  bizi takip ediyordu. Ancak, işin gerçeği çok daha farklı. Aslında o bizi değil; biz onu takip ediyorduk. Çünkü, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana dünyanın neresinde bir savaş, bir çatışma varsa orada bu silah vardı. Bu silahın adı: AK-47; ya da daha çok bilinen adıyla: Kalaşnikov.
Bu incelememizde Pusula Ekibi olarak, sizlerle birlikte yirminci yüzyılın bu en ünlü silahına daha yakından bakacağız. Bu ölüm makinesinin mucidiyle konuşup, Kalaşnikov’un hikayesini dinleyeceğiz. Şimdi hazır olun, pusulamız dönmeye başlıyor...
Dünyanın en popüler silahı
AK-47; Kalaşnikov. Bu silahı artık dünyada bilmeyen, tanımayan yok. Son 50 yıl içinde bu silahtan yaklaşık 100 milyon adet üretildi. Bu ölüm makinesi, 20.Yüzyıl’ın ikinci yarısında o kadar çok kullanıldı ki, neredeyse savaşan tüm dünyanın ortak malı, ortak sembolü haline geldi. Artık, çocuklar bile Kalaşnikov’un ne olduğunu biliyor. Dünyadaki pek çok ordu bu silahı kullanıyor. Bununla da kalmıyor. Kalaşnikov ülkelerin armalarına, bayraklarına da girmiş durumda. Adına şarkılar yapılıyor; hatta bazı ülkelerde aileler, yeni doğmuş çocuklarına “kalaş” adını veriyorlar. Anlayacağınız, bu ölüm makinesi, 20.yüzyıl’ın ortak popüler kültürünün, en ünlü parçası haline gelmiş durumda.

Çocuklara bile onun adı veriliyor!
Basit çalışma mekanizması, dayanıklılığı ve en önemlisi ucuz fiyatı sayesinde bugün Kalaşnikov’un girmediği ülke yok. 55 ülkenin orduları bu makineli tüfeği kullanıyor. Tanesi yaklaşık 150 dolardan satılıyor. Ancak, bazı özel durumlarda, ya da savaşlarda karaborsa fiyatı 15-20 dolara kadar iniyor. Ancak, ne gariptir ki, bu silah artık bir ikon, bir simge haline gelmiş durumda. Bu ölüm makinesi, dünyada sadece savaşların ya da etnik çatışmaların değil, aynı zamanda, silahlı direnişin ve özgürlük mücadelelerinin de sembolü olmuş. Bugün artık bu makineli tüfek, bağımsızlık için savaşan üçüncü dünya ülkelerinin çoğunda, “devrim silahı” olarak kabul ediliyor. O kadar ki, bazı ülkelerin pullarında, armalarında hatta bayraklarında bile Kalaşnikov yer alıyor. Mozambik bayrağı bunun en güzel örneği. Ayrıca, Afrika’nın güneyindeki bu ülkede zor kazanılan bağımsızlığın sembolü olarak, erkek çocuklarına da “kalaş” adı veriliyor.
Teröre alet oldu
Kalaşnikov’u ayrıca, dünyadaki tüm ayrımcı ve terörist guruplar da kullanıyor. Afganistan-Pakistan sınırındaki bölgede İslami militan yetiştirilen kamplarda bile, küçücük çocuklara her şeyden önce, Kalaşnikov kullanılması öğretiliyor. Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da dağlarda saklanan ya da Kuzey Irak’ta barınmaya çalışan PKK/KADEK teröristlerinin elinde de hep bu silah var. Ayrıca, IRA’nın ya da ETA’nın da Kalaşnikov kullandığı biliniyor. O kadar ki, Kuzey İrlanda sokaklarında sık sık bu duvar resimlerine rastlamak mümkün. Afrika’nın pek çok ülkesindeki iç savaşlarda da başrolde yine Kalaşnikov var. Hem de çocuk askerlerin elinde.
Öte yandan, biraz geriye gittiğimizde karşımıza daha ilginç sahneler çıkıyor. Filistin Kurtuluş Örgütü’nün bayrağında yer alan Kalaşnikov, bu örgütün lideri Yaser Arafat’ın da yanından ayırmadığı tek silahtı. Aynı şekilde ABD’ye karşı düzenlenen 11 Eylül saldırılarıyla adı tüm dünyayı dolaşan Usame Bin Ladin’in de, dizinin dibinde sürekli bir tane görmek mümkün. Ve Fidel Kastro... Kalaşnikov’a olan hayranlığıyla tanınan Kastro da, Küba’nın özgürlüğü için savaşırken çoğunlukla bu silahı kullandı.

Adına şarkılar bestelendi
Özellikle, soğuk savaş yıllarında Kalaşnikov, giderek “Amerikan emperyalizmi”ne karşı savaşan “devrimci dünyanın” vazgeçilmez silahı olmuştu. Vietnam’dan, Afganistan’a; Ortadoğu’dan Asya’ya kadar, 1970’lerde ve hatta 80’lerde bağımsızlık için savaşmak isteyen herkes, öncelikle bu silahları temin etmek zorundaydı. Asıl adı AK-47 olan bu makineli tüfek, o kadar popüler hale gelmişti ki, adına şarkılar (da lench mob-freedom got AK) bile yapılmaya başlandı.
Daha gelişmiş ülkelerde; Avrupa’da ve Amerika’daysa bu isim, daha çok teröristleri, organize suç çetelerini ya da gangsterleri, kısacası kanunsuz olan her şeyi sembolize eder duruma geldi. Örneğin, Amerika’da senatörler, bu silahların tamamen yasaklanması için atağa geçtiler. Kalaşnikov bugün diktatörlerden, teröristlere, uyuşturucu kaçakçılarından, savaş ağalarına, gerillalardan düzenli ordulara kadar herkesin elinde. Durum böyle olunca da, bu ölüm makinesi, 20.yüzyıl popüler kültürünün en ünlü parçalarından biri haline gelmiş.
Kalaşnikov’un babası
İşte, biz de bu ünlü silahı daha yakından tanımak istedik. Daha derine inince, araştırmalarımız bizi Rusya’da; başkent Moskova’nın 1500 kilometre doğusunda, Ural dağları eteklerinde bir kente götürdü. Kalaşnikov’un doğduğu kente... Bu şehrin adı: Ljevsk.
700 bin nüfuslu bu kenti, 1990’ların başına dek kimseler bilmezdi. Burası Sovyetler’in kapalı şehirlerinden biriydi. Çünkü, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin en büyük silah fabrikaları buradaydı. O yüzden, Sovyetler Birliği’nin en önemli silah üretim merkezi olan Ljevsk, adeta bir hayalet şehir gibiydi. Çünkü, hiçbir harita ya da krokide gösterilmezdi. İşte, ünlü Kalaşnikov tüfekleri burada üretiliyordu. Ljevsk’deki Ijmaş fabrikaları, Kalaşnikov üretmeye bugün de devam ediyor. Kalaşnikov’u herkes bilir de, bu silahı; bu ölüm makinesini icat eden adam pek bilinmez. Adı: Mihail Temofiyeviç Kalaşnikov.
Çakır gözlü babacan ihtiyar
Ancak, Mihail Kalaşnikov, gazetecilerle konuşmayı pek sevmiyor. O yüzden, çok nadir olarak söyleşi veriyor. Mihail Kalaşnikov’un evine doğru yola koyulduğumuzda karşımıza nasıl birinin çıkacağını merak ediyoruz. Öyle ya, dünyanın en ünlü silahının mucidi; Rusların bu ünlü halk kahramanı acaba nasıl biri? Dünyanın bir numaralı silah ustası, nasıl bir evde oturuyor? Nasıl yaşıyor? “Silah Kalaşnikov”un yüzünü biliyoruz da “İnsan Kalaşnikov” un yüzünü merak ediyoruz. Arabamız Ljevsk’in ara sokaklarından birinde, eski bir apartmanın önünde duruyor ve bu eski apartman dairesinin üçüncü katında, karşımıza çakır gözlü, babacan bir ihtiyar çıkıyor.

Kalaşnikov: Ben Altay bölgesindeki, Kurya kasabasında 1919 yılının 10
Kasım’ında dünyaya geldim. Babam sıradan bir köylüymüş. 6 erkek kardeşim ve 2 kız kardeşim vardı. Kardeşlerim içinde yalnız ben mucit olarak çalışmaya ve icatlarla ilgilenmeye başladım ve o tarihten bu yana da, hala bir şeyler icat ediyorum.
Mithat Bereket: Bu ünlü makineli tüfeği nasıl icat ettiniz? Bu AK-47’nin öyküsünü bir de sizden dinleyelim.
Kalaşnikov: Babamın köylü olduğunu söyledim. Eğer 2.Dünya Savaşı olmasaydı, köylülerin işini kolaylaştıracak makineleri icat edecektim. Ancak, silahları icat etmeye başlamamdaki en büyük etken Almanlar. Çünkü, Almanya, İkinci Dünya Savaşı sırasında, 1941’de, SSCB’ye saldırdı. O sırada, ben de ordudaydım. Tank kullanıyordum. Alman cephesinde çok kötü yaralandım. Hastaneye kaldırıldım. İşte, ilk olarak hastanede yatarken böyle bir silah icat etmeye karar verdim. Çünkü, Almanlarla çatışmaya girdiğimizde, ordumuzun silah olarak ne kadar eksik olduğunu görüyorduk. Ayrıca, Almanların elinde, daha çok mermi atan yeni bir makineli tüfek vardı. İşte, ilk kez o zaman, Rus askerlerine yardım etmek için, yeni bir silah tasarlamaya başladım.
İlham kaynağı MP-44
Genç Kalaşnikov’un etkilendiği Alman silahı işte buydu: MP-44; ya da daha sık kullanılan adıyla “Sturmgewaehr”; yani, “Taarruz tüfeği”. Bu makineli tüfek, Nazilere büyük üstünlük sağlıyor, Rus ordusu ağır kayıplar veriyordu. 22 yaşındaki genç Kalaşnikov’sa hastaneden çıktıktan sonra, Almanların bu ünlü silahına karşı yeni bir silah geliştirmek için çalışmaya devam etti. Bir demiryolu atölyesinde arkadaşlarıyla yeni silahının ilk prototipini üretti. Bu bir makineli tabancaydı.
Ama, Sovyet Ordusu’nu yönetenler bu silahı beğenmediler. Komutanlar, hiçbir eğitimi olmayan; sadece tank şoförlüğü kursuna gitmiş bu genç adamı küçümsüyorlardı. Ama Kalaşnikov yılmadı, çalışmaya devam etti. Bu defa makineli tabancadan, makineli tüfeğe yöneldi. İkinci Dünya Savaşı bitmiş; ama o, yeni makineli tüfeği üzerinde çalışmaktan vazgeçmemişti.
Yarışmayı kazandı ve…
İşte, o günlerde, genç tasarımcının beklediği haber Moskova’dan geldi. Sovyet Kızıl Ordusu’nun gücünü arttırmak ve Almanlar’ın makineli tüfeğinden daha iyi bir tüfek bulmak için, Savunma Bakanlığı bir yarışma açmıştı. Kalaşnikov, 5 yıldır üzerinde çalıştığı yeni makineli tüfeğini, 1946’da bu yarışmaya yolladı. Bu, otomatik mermi atan bir saldırı silahıydı. Yepyeni bir tasarımı ve yepyeni bir çalışma düzeni vardı. Yıl sonunda, Moskova’dan gelen bir haber, sonunda genç tasarımcının önünü açıyordu. Yarışmayı onun silahı kazanmıştı. O zaman 27 yaşında olan Kalaşnikov, hayatının ilk büyük ödülünü de Stalin’den alıyordu: 150 bin ruble.

Stalin bu yeni makineli tüfeği çok sevmişti. Bu tip saldırı silahlarına Rusça’da “avtomat” deniyordu. Çavuş Kalaşnikov’un icat ettiği bu yeni makineli tüfek, 1947 yılında Sovyet ordusunun kayıtlarına girmişti. İşte bu yüzden, bu yeni silahın adı da “Avtomat Kalaşnikova-47” oldu. Yani, AK-47.
Kalaşnikov: Bu ödülü aldığımda çok heyecanlanmış ve de çok gururlanmıştım. Bu iş için özel bir eğitim almamıştım. Herhangi bir askeri okula da gitmedim. Daha önceki komutanlarım beni ciddiye almamışlardı. Ama, ben silahlar konusunda uzmanlaşmış insanlarla; askerlerle ve bilim adamlarıyla görüşüp bilgimi arttırmaya çalışıyordum. Bu ödül, kendime olan güvenimi daha da arttırdı. Rus ordusundaki askerlerin çoğunluğu eğitimsiz gençlerdi. Ben, basit ama güvenilir bir silah icat ederek, bu eğitimsiz gençlerin de kolaylıkla kullanabilecekleri bir saldırı silahı yaratmak istemiştim. Sanırım bunda da muvaffak oldum.
28 yaşındaki genç çavuşun istediği olmuştu. Birkaç küçük değişiklikten sonra, Kalaşnikov’un icat ettiği AK-47 makineli tüfeği, 1949 yılından itibaren Sovyet Ordusu’nun resmi silahı olarak kabul ediliyordu. Sovyet subayları bir yandan bu yeni silahı askerlerine tanıtırken, bir yandan da AK-47’yi büyük bir sır olarak saklıyorlardı. Askerlere kesin emirler verilmişti. Hiç kimse bu silahın fotoğrafını çekemez; resmini yapamazdı. Eğitim atışları haricinde, silah bir yerden bir yere götürülürken kılıfına koyulacaktı ve daha da önemlisi, eğitim atışlarından sonra çevreye yayılan kovanlar teker teker toplanıp saklanacaktı. Bu emirlere uymayanlar hapse atılacaktı. Amaç, bu yeni ve mükemmel icadı batılı casuslardan saklamaktı.
Batı Kalaşnikov’la tanışıyor
Ruslar mucizevi silahlarını Batılılardan gizlemekte muvaffak oldu. 1956’daki Macar ayaklanmasına kadar, Batı’da hiç kimse bu silahın varlığından haberdar olamadı. Batı istihbaratı, Kalaşnikov’la ilk kez burada karşılaştı. Ama birkaç yıl içinde, bu silahı dünyada tanımayan kalmayacaktı. 1950’lerde silahın seri üretimine de geçilmişti. Bu iş için, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin en büyük ve en eski silah fabrikası olan Ijvesk seçilmişti. 150 yaşındaki bu dev fabrika bundan böyle Mihail Kalaşnikov’un da yeni çalışma yeriydi. Kalaşnikov, 1949 yılında Ljvesk’e yerleşti. Önce, bir silah ustası olarak çalışmaya başladı, sonra kısa zamanda buradaki fabrikanın başına geçti.

Dünyada siyasi istikrarsızlığın giderek arttığı o yıllarda, “Avtomat Kalaşnikov-47” lerin de seri üretimine geçildi. Sovyetler Birliği, kendi ordusunu ve hava kuvvetlerini bu silahlarla donattıktan sonra Kalaşnikovları, Varşova Paktı üyesi ülkelere de “kardeşlik yardımı” adıyla göndermeye başladı. Kapitalist Amerika’ya karşı, Sovyetlerin yanında yer almak isteyen kim varsa, her şeyden önce hediye olarak bol miktarda Kalaşnikov alıyordu. Bu ölüm makinesi Soğuk Savaş yıllarında, Sosyalist Blok’un sembolü haline gelmeye başladı.
Kalaşnikov: O yıllarda Rus uzmanları, silahları yaymak amacıyla, sosyalist ülkelere gidiyorlardı ve buralarda yerli silah fabrikaları kuruyorlardı. Bunun için gerekli bilgileri ve teknik bilgileri bizzat ben hazırlıyordum. Bu ülkelerden de bize uzmanlar geliyordu. Mesela Macaristan’dan, Çin’den, Bulgaristan’dan geliyorlar ve Rusya’da staj yapıyorlardı; bizim fabrikamızda eğitim alıyorlardı. Gerekli bilgi ve tecrübeyi kazanıp kendi ülkelerine dönünce de, silah fabrikalarını kurmaya başladılar. Biz de onlara yardım ettik. Dokümanların yazılmasında; iletilmesinde ve eğitimlerin verilmesinde bizzat çalıştım. Varşova Paktı’na üye olan bu kardeş ülkelere yardım etmek, bizim ilk görevimizdi. Hiçbir çıkar gözetmedik; amaç sadece onlara yardım etmekti.
Mihail Kalaşnikov, Ljvesk’deki fabrikada çalışmalarına devam ediyordu. Burada, kendisine tecrübeli bir teknik ekip destek oluyordu. Bunların arasında, Mihail’in karısı Katarina’da vardı. Bu genç kadın, kocasının yanında teknik ressam olarak çalışıyordu. 1960’lara gelindiğinde hem ilk model çok daha modernleştirilmiş hem de fabrikanın kapasitesi arttırılmış ve milyonlarca Kalaşnikov üretilir hale gelmişti. Bu silah, sosyalist blok içinde o kadar çok yayıldı ki, 1960’larda ve 70’lerde, Sovyetler Birliği dışında toplam 8 ülkede Kalaşnikov fabrikaları kurulmuştu. Çin, Kuzey Kore, Bulgaristan, Doğu Almanya, Macaristan, Polonya, Romanya ve Yugoslavya. Bu silah, sadece Varşova Paktına üye olan ülkelere değil, komünizmi ya da sosyalizmi benimseyen ve gerilla savaşı yürüten guruplara da ulaştırılmaya başlamıştı. Moskova, kendi ideolojisine sempati duyan herkese, para yardımı yerine bu ölüm makinelerinden yolluyordu. AK-47 Kalaşnikov, artık bir silahtan daha çok ideolojik bir simge haline gelmişti.
Neden bu kadar tutuldu?
20. Yüzyıl’ın ikinci yarısında, dünyada hemen hemen herkesin tanıdığı, pek çok ordunun resmi silahı haline gelen bu makineli tüfek, acaba neden bu kadar tutuldu? Dünyanın dört bir tarafında askerler, gerillalar ve hatta teröristler neden bu silaha bu kadar rağbet etti? Daha da önemlisi, bu makineli tüfek nasıl oluyor da son 50 yıldır hiç değiştirilmeden kullanılıyor? Bütün bu soruların yanıtları, Kalaşnikov’un teknik ayrıntılarında gizli.
Otomatik ya da yarı otomatik olarak kullanılabilen AK-47’nin en büyük özelliği, basit ve güvenilir olması. Şarjörü 30 mermi alıyor. Ağırlığı yaklaşık 5 kilo olan bu silahın, etkili vuruş menziliyse 800 metre. Mihail Kalaşnikov, bu ölüm makinesinin çalışma prensibini de barut gazıyla işleyen çok basit bir düzeneğe bağlamış. Buna göre, silahın üzerindeki kurma kolunu geriye çekip bırakınca, şarjörden bir mermi namluya sürülüyor. Tetik çekildiğinde, bu patlatma iğnesini harekete geçiriyor ve mermi ateşleniyor. O sırada ortaya çıkan barut gazı, merminin ardından gidip, namlunun üzerindeki bölmeden geçerek pistonu yeniden kurulu hale getiriyor. Bu arada boş kovan da namludan dışarı atılıyor. Böylece piston yeniden ateşlemeye hazır hale geliyor. Ayrıca, barut gazı namlunun üstüne taşındığı için de, bu tip makineli tüfeklerde görülen geri tepme çok az oluyor. Sonuçta, hedefini şaşmayan, çok kolay kullanılan bir saldırı silahı ortaya çıkıyor. Bütün bu çalışma mekanizmasının en büyük özelliğiyse son derece basit ve uc
uz parçalardan oluşuyor olması.

Kalaşnikov: Ben şahsen ateistim. Ama, bir keresinde bir kutsal kitapta okumuştum: Karışık olanın hiçbir yararı yoktur. Asıl kullanışlı olan basit olandır. Karışık olan değil; basit olan güzel ve yararlıdır. İşte, bu benim hayat felsefemdir. Tüfeğimi icat ederken de buna dikkat ettim. Basit ve güvenilir bir silah yaptım. Bundaki parçalar arasında boşluklar vardır. O yüzden bu silah kolay kolay tutukluk yapmaz. İçine kum doldurun yine ateş eder. Çünkü, hem basit hem de birbirine çok fazla dokunmayan parçalardan oluşuyor.
İlk sınav Vietnam’da
İşte bu basit ama güvenilir silah, ilk büyük sınavını 1960’ların sonunda, Vietnam’da verecekti. Güney Vietnam’daki Vietkong askerlerinin elinde, Birinci Dünya Savaşı’ndan kalma silahlar vardı. Amerikan Ordusu’nun da savaşa müdahale etmesiyle birlikte Vietkonglular, Kuzey Vietnam’dan yeni ve modern silahlar almaya başladılar. Bunlar tabii ki, Kalaşnikovlardı. Yağmurda, çamurda, kumda, rutubette, aşırı sıcakta ve hatta suyun içinde bile kullanılabilen bu yeni silahlar, Amerikalıların korkulu rüyası haline geldi. AK-47 Kalaşnikov, Vietnam savaşı’nda giderek efsaneleşti. Ruslar Vietnam’dan sonra Kalaş’ı daha da geliştirdiler. AK-47’nin yerine daha çok ve daha hızlı mermi atan AK-74 modeli çıktı.
Kalaşnikov, Kalaşnikov’a karşı
Yeni model Kalaşnikov, AK-74’ün ilk denediği yerse Afganistan’dı. Afganistan’a giren Sovyet Askerleri’nin elinde bu silahlardan vardı. Ama, ne gariptir ki, dağlarda savaşan mücahitler de kaçak olarak buldukları Kalaşnikovları kullanıyorlardı. Ruslar ilk defa kendi ürettikleri silahlara karşı savaşmak zorunda kalıyorlardı. Afganistan, kısa sürede Sovyetler için, bir Vietnam haline geldi. Nihayet, 1989’da Mihail Gorbaçov, Sovyet Ordularını Afganistan’dan çekti.
Ardından Sovyet İmparatorluğu’nun dağılmasıyla birlikte bu ölüm makinesinin üretimi de ciddi biçimde azaldı. Sovyet sistemi? dünyanın dört bir yanına o kadar çok Kalaşnikov dağıtmıştı ki, yenileri için artık talep kalmamıştı. Soğuk savaşın bitişiyle ortaya çıkan bölgesel çatışmalarda da, işte bu eski üretim Kalaşnikov’lar elden ele dolaşmaya başladı. Ne gariptir ki, bir zamanlar sosyalist ideolojinin dayanışma sembolü olarak kullanılan bu silah, yeni ve kapitalist dünya düzeninde, adeta kendi popülaritesinin kurbanı oluyordu.

İlk yurtdışı seyahati
 “Silah Kalaşnikov”a olan talebin azalması “insan kalaşnikov”un işine yaradı. 1990’ların başına kadar, ünlü mucit Mihail Kalaşnikov, 51 yıldır Ljvesk’den dışarı çıkmamıştı. Yurt dışına çıkması yasaktı. Batılı istihbarat örgütleri, 1990’a kadar bu ünlü silahın mucidinin kim olduğunu bilmiyorlardı. Tahmin edenlerse, Mihail Kalaşnikov’un öldürüleceğine inanıyorlardı. Bu insan, hayatının büyük bölümünü gizlenerek geçirmişti. Komşuları bile, bu adamın ne iş yaptığını bilmiyordu. Ancak, demirperdenin kalkmasıyla birlikte, Mihail Kalaşnikov da özgürlüğüne kavuştu. Batı dünyası,özellikle de Amerika, bu ünlü mucide hemen ilgi gösterdi  ve Mihail Kalaşnikov hayatında ilk defa 1990 yılında, 71 yaşındayken yurt dışına, Amerika’ya gitti.
Kalaşnikov: Tüm ömrüm boyunca saklandım. Yurt dışına çıkmam yasaktı. O yüzden, ilk kez dışarıya giderken çok heyecanlandım. Casusların beni takip ettiklerini zannediyordum. Önce ne yapacağımı, ne diyeceğimi pek bilemedim. Sonra, bu duruma yavaş yavaş alışmaya çalıştım. Şu anda böyle bir korkum ve endişem yok. Heyecanlanmıyorum. İlk seyahatten sonra, Amerika’ya 5 kez daha gittim. Artık hiçbir şeyden korkmadan dışarıya gidiyorum. Bütün dünyada aslında ne kadar çok, iyi kalpli insan olduğunu gördüm.
Mithat Bereket: Oraya gittiğinizde ve sizin silahınızın çok popüler olduğunu gördüğünüzde neler düşündünüz ve neler hissettiniz?
Kalaşnikov: Tabii çok sevindim. Benim silahım çok basit ve güvenilir olduğu için dünyaca ünlü. Orada M-16’nın mucidi Stoner’la da buluştuk. O bile benim icadıma şapka çıkardığını söyledi. Bu açıdan ben kendimi çok mutlu hissediyorum, çünkü kötü mallar satın alınmaz. Bu açıdan işimi en iyi şekilde yaptığımı düşünüyorum. Aslında sadece benim makineli tüfeğim değil, Rusların silahlarının ve askeri araçlarının hepsinin de  büyük rağbet gördüğünü söylemeliyim.
 “Mucitlerin büstü olmaz, benim var”
Şu anda dünyaca ünlü olan Mihail Kalaşnikov, çok mütevazı bir hayat yaşıyor. Son 50 yıl içinde icat ettiği tüfekten, yaklaşık 100 milyon adet üretilmesine rağmen o tek bir ruble bile kazanamamış. Hayatının büyük bölümünde fabrikadan aldığı maaşla geçinmiş. Batı dünyasındaki meslektaşları milyoner olurken Bay Kalaşnikov, bunlara hiç önem vermediğini söylüyor:
Kalaşnikov: Dışarıya gittiğimde sık sık bana şu soruyu soruyorlar: “Eğer dışarıda, yurtdışında otursaydınız, çok kolay milyoner olurdunuz. Siz şu an Rusya’da yaşıyorsunuz ve fakirsiniz”. Ben onlara şu cevabı veriyorum: “Siz yanılıyorsunuz. Madalyonun bir de öbür yüzü var. Konuya bir de başka taraftan bakmak lazım”. Mesela hayatta olup da bugün büstü dikilmiş bir mucit yok. Büstüm benim doğduğum kasabada dikildi; bu değer değil mi?
Putin’den ustaya kutlama
Hem de benim dışımda başka hiçbir mucidin doğum günlerine, devlet başkanları ya da başbakanlar katılmadı. Geçen yıl, Başbakan Putin Izhevsk’e gelip beni kutladı. Ayrıca, ben daha hayattayken benim adıma müze kuruluyor. Şayet daha çok param olsaydı tabii ki iyi olurdu. İhtiyacı olanlara yardım eder ve müzenin inşaatını tamamlardım. Hayatımda kimseye gıpta etmedim; kaderimden çok memnunum. Hiç boşuna yaşamadım. Düşündüklerimi elimden geldiğince hayata geçirdim. Hala da ülkem için çalışmaya devam ediyorum.
Mihail Kalaşnikov belki zengin değil ama, gerek aldığı ödüller gerekse insanlardan gördüğü saygı, bu yaşlı adamı fazlasıyla mutlu ediyor. Ünlü mucit, bugüne dek toplam 11 madalya ve 8 nişan almış. İki kez Sosyalist Emek Kahramanı Ödülü’ne layık görülmüş. Ayrıca, Lenin ve Stalin ödüllerini kazanmış. Doğduğu kasabaya, bronz büstü dikilmiş. Ayrıca, ortaokul mezunu bu adam, tasarım dehası sayesinde bilim doktoru unvanına layık görülmüş.
Çavuş, general oluverdi
Ancak, bunların hiçbiri, bu yaşlı askeri, 75. yaş gününde yaşadıkları kadar duygulandırmadı. Hayatının 75 yılını çavuş olarak geçiren Mihail Kalaşnikov, 1994’de Devlet Başkanı Boris Yeltsin tarafından generalliğe terfi ettiriliyordu. Bu kısa boylu, ufak tefek yaşlı adamın, o gün hayatının en mutlu ve en heyecanlı dakikalarını yaşadığı her halinden belliydi. Ljevskliler de, Mihail Kalaşnikov’u bir halk kahramanı olarak görüp, O’na büyük saygı duyuyorlar. Bugün, Ljvesk’de Kalaşnikov adına bir de müze açılmış. Bu müzede ünlü mucidin hayat hikayesi ve icatları yer alıyor.

Ljvesk’de, Kalaşnikov  adını taşıyan votka bile var. Mihail Kalaşnikov bütün bunları bize büyük bir gururla anlatıyor. Belli ki, halktan gördüğü sevgi ve saygı onu fazlasıyla mutlu ediyor. Ancak bu gurur, bu ilgi ya da ya da alınan bu madalyalar karın doyurmuyor. Mihail Kalaşnikov’un icat ettiği silah pek çok ülkede üretilirken, bu silahın patenti alınmadığı için, maddi olarak hiçbir şey kazanamamış. Ancak, Rus Devleti’nin resmi silah üreticisi Rosvorujeniya şirketi, 1997 yılında Kalaşnikov makineli tüfekleri için lisans almış. Bu sayede Mihail Kalaşnikov da biraz para kazanmış. Bu parayla yaptırdığı, Ljvesk dışındaki orman içinde bulunan daçasını bize gururla gösteriyor. Hayatının geri kalan günlerini burada, köpeğiyle geçirmek istediğini söylüyor.
Barış ve dostluğun simgesi
Ancak, biz Mihail Kalaşnikov’la konuşurken, icat ettiği ölüm makinesi, dünyanın dört bir yanında can almaya devam ediyor.
Mithat Bereket: Siz bir silah icat ettiniz, üstelik oldukça etkili bir silah. Pek çok insan ölüyor bu silahla. Neler hissediyorsunuz o zaman?
Kalaşnikov: Bakın bir şeyi açıklığa kavuşturmamız lazım. Ben silahımı, masum insanları öldürmek için ya da katiller, teröristler kullansın diye değil vatanımı korumak için icat ettim. Uzun yıllar boyunca sadece bu amacımı hayata geçirmeye çalıştım ve çalışıyorum. Ben, vatanımı müdafaa etmek için silahları geliştiriyordum; başka ülkelere saldırmak için değil.
Mithat Bereket: Ama sonuçta bu silahla birileri birilerini öldürüyor. Bu yüzden yapılıyor silahlar. Hiç suçluluk duyduğunuz olmadı mı?
Kalaşnikov: Aslında, bu silah başka ülkelerin sınırlarına tecavüz edenleri önlemek; öldürmek amacıyla kullanılır o kadar. Yasaları çiğneyenleri öldürmek için. Herhangi bir silah yanlış biçimde kullanılırsa masum insanları öldürebilir. Evet, bu silah tüm dünyaya yayıldı bunu itiraf ediyorum; ama bunun doğru biçimde kullanılmasını istiyorum. Dolayısıyla bu silah, masum insanları öldürmek için değil barışı sağlayıp, bağımsızlığı korumak amacıyla  geliştirildi.

Mithat Bereket: Peki o zaman tüm bu olup bitenin; bu kaybedilen hayatların sorumlusu kim? Suç kimde?
Kalaşnikov: Suçluların adları belli: Politikacılar. Asıl suçlu olan yalnızca onlar. Çünkü uyuşamıyorlar; anlaşamıyorlar ve savaş emrini veriyorlar. Dolayısıyla silahları da yanlış biçimde kullanıyorlar. Onlardan başka suçlu olan da yok. Ayrıca, unutmamak gerekir, şayet benim silahım olmasaydı, başkalarının silahları olacaktı. Bir dönem ateşli silahlar yoktu ve savaşlarda kılıçlar ve mızraklar kullanılırdı. Ama, çıkar kavgaları ve savaşlar yine vardı. Yani, bu olan bitende silahların bir suçu yok. Benim silahlarımın peynir ekmek gibi satılmasının sorumlusu siyasetçilerdir.
Mithat Bereket: Peki Batı dünyasında yazılar var. Sizin silahınızla çok insan öldüğü için, sizin öbür dünyada bunun hesabını ödeyeceğinizi söylüyorlar. Ne düşünüyorsunuz?
Kalaşnikov: Bu tip yorumları sık sık duyuyorum. Bunu da normal karşılıyorum; herhangi bir günahtan da korkmuyorum. Hatta bir keresinde benim icat ettiğim silahla ölen insanların günahından temizlenmem için İslam’ı seçmem; Müslüman olmam bile teklif edildi. Oysa, inançlar eskimiş eldivenler gibi çıkarılıp atılamaz; değiştirilemez kolay kolay. Aslında, bence geliştirdiğim silaha başka bir ad vermek gerekiyordu: “Uluslararası Dostluk ve Kardeşlik Simgesi”. Bu, aslında benim silahım için en uygun ve en iyi isim.
Mithat Bereket: Silah tasarımcısı olmasaydınız ne olmak isterdiniz?
Kalaşnikov: Ben mucit olarak doğdum. Mucitliğim annemin sütüyle beslendi. Yine mucit olurdum. Ben işimi, yeni şeyler icat etmeyi çok seviyorum.
Mithat Bereket: Kalaşnikov boş zamanlarında ne yapar?
Kalaşnikov:  Boş zamanım hiç yok. Her an bir şeyle uğraşıyorum. Geçenlerde 3. kitabı yazmayı bitirdim. Hiç sekreter tutmadım. Çalışma odasında oturup tek başıma daktilomda yazdım. Şimdi, başka bir kitap üzerinde çalışıyorum. Amacım, çocuklara, gençlere bildiklerimi aktarabilmek. Onların sağlıklı ve barışçı insanlar olarak büyütülmeleri gerekiyor.
Yeni yüzyılda da öldürecek
İşte, AK-47 Kalaşnikov’u icat eden Mihail Kalaşnikov. Bay Kalaşnikov, bu silahı ülkesini korumak için icat ettiğini söylüyor ve bütün olan biten için politikacıları suçluyor. Ama, ne olursa olsun, Kalaşnikov bir silah ve her silah gibi dünya barışını tehdit ediyor. Bu açıdan bakılınca da ortaya 4 önemli sonuç çıkıyor:
Birincisi, Kalaşnikov’lar son 50 yılda, ideolojik nedenlerle dünya talebinin kat kat üstünde bir sayıda üretildi. Bugün, artık özel talep olmadıkça, bu silahların yeni üretimi yapılmıyor. Ancak, halen ortalıkta bulunan Kalaşnikov’lar bir savaştan diğerine, sürekli el değiştirerek, bölgesel çatışmalarda rol alıyor. Dünyada sadece Kalaşnikov ticaretinden dolayı silah kaçakçılarının cebine giren para, yıllık 3 milyar dolar olarak tahmin ediliyor. İkincisi, bu hafif silahları kontrol edebilmek de imkansız. Nükleer, kimyasal ya da biyolojik silahlar veya füzeler üzerine kontrol mekanizmaları kurulabiliyor; ama Kalaşnikov’lar kontrol edilemiyor.
Çoluk çocuğun elinde
Yedek parçaları çok ucuz olduğundan, eskiyenler yenilenip yeniden dünya silah ticaretinde yer alıyorlar. O yüzden adeta her ülkede bulunabilen kalem piller gibi, her yerde mermileri, aksesuarları ya da yedek parçaları bulunabiliyor. Üçüncüsü, bu ölüm makineleri en çok da gençleri ve çocukları etkiliyor. Basit olduklarından ve kolay kullanıldıklarından, çocukların ve gençlerin eline hep bu silah veriliyor. Şu anda dünyada toplam 60 ülkede 300 bin çocuk asker var ve bunların hemen hemen hepsi de Kalaşnikov kullanıyor.

Dolayısıyla, son olarak, şayet savaşların ve suçluların sayısı azaltılmak isteniyorsa, bu silahların satışını, dünyanın her yerinde yasaklamak ve kontrol altına almak gerekiyor. Yoksa 20.yüzyılın bu en yaygın ölüm makinesi. Yeni yüzyılda yeni canlar almaya devam edecek.
Kalaşnikov: Benim adımı taşıyan silahların, Hiroşima’ya atılan atom bombasından daha çok insan öldürdüğü söyleniyor. Bu benim için hoş bir durum mu zannediyorsunuz? Silahlarımın tüm dünyaya yayılmasını ben istemedim. Umarım bir gün siyasetçiler de, savaşın aslında ne büyük bir yıkım olduğunu anlarlar.

Hiç yorum yok: