15 Nisan 2013 Pazartesi

Pinokyo tez yazabilir mi? Tarihin Sonu, Medeniyetler Çatışması ile İslamsız Dünya -Fukuyama’nın ‘Tarihin Sonu’ Tezi gerçekte kimin sonunu ilan etmiştir?-canmehmet.com


Pinokyo tez yazabilir mi? Tarihin Sonu, Medeniyetler Çatışması ile İslamsız Dünya (1)

Tereciye tere satabilir misiniz?
Amerika, bir Osmanlı olmak ister. Araştırır… Sadece araştırmak yetmez elbette. Osmanlı olabilmek için önce bir Osman olabilmek gerekir. Sam, Bush değil. (*)
Tarihin sonu ile Medeniyetler çatışması tezleri yaklaşık 25 yıldır, Siyasetçi, akademisyen ve düşünürler tarafından tartışılmaktadır.
Bu tartışmaya yurdum insanı olarak bizde katıldık.

İlk bölümde konunun açılması adına tezler, sahipleri ve ilgilileri hakkında bilgi verilecektir.
Tezler;
-Tarihin sonu,
-Medeniyetler Çatışması,
-İslamsız Dünya;
Tezlerin sahipleri;  Yoshihiro Francis Fukuyama, Samuel PhillipsHuntington ve Graham Fuller
İlgili kuruluşlar; CFR, Foreign Affairs ve Rand Corporation
Fukuyama, “Tarihin sonu” makalesinde;
- “SSCB’nin çökmesinden sonra sona eren iki kutuplu sistem yerini,  insanlığın en iyi düzeni olarak Amerikan liberalizmine bırakmış, artık insanların yeni bir düzen arayışlarına gerek kalmamıştır..”
-“Bir bakıma tarih, yüzyıllar boyunca belli bir eksende ilerlemiş, amacı olan liberalizme ulaşınca da son bulmuş, Faşizm, komünizm gibi sistemler liberal demokrasiye yenik düşmüşlerdir. Geriye kalan iki seçenekten birisi olan milliyetçilik zaten liberal demokrasi ortamının bir ürünüdür.  Kendine özgü bir alternatif oluşturamaz. Dinlerin büyük çoğunluğunun ise bir önerisi yoktur. Alternatif gibi gözüken İslâm dini ise teokrasiden başka bir şey ortaya koyamamıştır…”
-“Amerika’nın başını çektiği serbest piyasa ekonomisi ve liberal demokrasi artık zaferini ilan etmekten şüphe etmemelidir. Çünkü bu değerlerin en önemli eleştirisini geliştiren hareketlerden biri olan sosyalizm artık son bulmuştur.”
Özetle; “İnsanlığın toplumsal ve siyasal evrimi sona ermiştir.”
Huntington, “Medeniyetler Çatışması” tezinde özetle;
-“Medeniyetler arasında köklü farklılıklar vardır. Ve bu da medeniyet bilincinin artmasına neden olacaktır ve sonuçta medeniyetler çatışacaktır…”
-“Yeni dünyada çatışmanın temel kaynağı ne öncelikle ideolojik ne de öncelikle ekonomik olacaktır… Beşeriyet arasındaki büyük bölünmeler ve hakim mücadele kaynağı kültürel olacak. Medeniyetler çatışması, küresel politikaları etkisi altına alacaktır…”
-“Milli devletler dünyadaki hadiselerin yine en güçlü aktörleri olacak fakat global politikanın asıl mücadelesi farklı medeniyetlere mensup grup ve milletler arasında meydana gelecek. Bu çatışma global politikaya hakim olacak. Medeniyetler arasındaki mücadele, modern dünyadaki mücadelenin evriminde nihai safha olacak.”
Graham Fuller, “İslamsız bir dünya” kitabında özetle;
- “…Eğer Ortadoğu Müslüman değil de Hıristiyan ağırlıklı olsaydı, bugün yaşadığı sorunların hepsini yine yaşıyor olacaktı…”
-“Batı’nın Doğu ile kurduğu ilişkinin temelinde İslam var. Çünkü bu kolay bir yol. Batı her sorunu İslam’a yüklüyor. Oysa Doğu coğrafyalarında başka bir din hakim olsa da Batı-Doğu ilişkisi benzer bir süreç izlerdi. Burada belirleyici olan faktör din değildir. Birçok tarihsel ve coğrafi etken vardır ilişkiyi belirleyen…”
-“Emperyalizm Müslüman dünyanın gelişimini bozdu. İslam’ın normal evriminin engellenmesi radikalizmi artırdı. Oysa Osmanlı Batı’nın etkisine rağmen kendi egemenlik anlayışını korudu. En ateşli tartışmalar din ve devletin ilişkisi üzerine yaşansa da bu gün hala Türkiye’deki kurumların diğer Müslüman ülkelere göre daha güçlü bir geleneğe sahip oluşunun sebebi bu…”
-“İslam herkesi kucaklayıcıdır. Bu nedenle bütünlük aramak için iyi bir ortak paydadır. Herkes Müslüman olabilir. Oysa milliyetçilik bunun tersidir. Ayrımcıdır. Bu nedenle birçok İslamcı, Arap milliyetçiliğine karşı durmuştur…”
-“Bugünkü Neo-Osmanlıcıların milliyetçiliği bırakıp ümmetçi olmaları çok daha iyidir; çünkü İslam herkesi kucaklar ve o yüzden birleşme arayışlarında en kabul görecek ortak paydayı kolayca oluşturabilir.
Kim Kimdir?
-Yoshihiro Francis Fukuyama;
-Francis Fukuyama, (D.1952 Şikago, ABD)  CIA’nın beyin kuruluşlarından Rand Corpara’tion ile ABD Dışişleri Bakanlığında Politika Planlama Dairesinde Ortadoğu uzmanı ve Genel Direktör Yardımcısı olarak çalışmıştır. Doktorasını Harvard Üniversitesinde yapmıştır. Konu ile ilgili ‘Tarihin sonu” makalesini 1989 yılında yazmıştır.
-Samuel Phillips Huntington;
-Samuel Phillips Huntington (1927-2008, Massachusetts,) ABD’li siyaset bilimci. Ölümünden önce Harvard Üniversitesi’ne bağlı John M. Olin Stratejik Araştırmalar Enstitüsünde öğretim görevlisiydi. Aynı zamanda ABD Savunma Bakanlığı’na danışmanlık yapmaktaydı. (“Medeniyetler çatışması” tezi ilk olarak 1993 yılında Foreign Affairs adlı akademik dergide yayınlanmıştır.)
-Graham Fuller ;
-“Graham E. Fuller Amerikan Rand düşünce kuruluşunun daimi politik danışmanı, ABD Merkezi Haberlama Teşkilatı’nın (CIA) yardımcı başkanı, yazar, ABD’li devlet görevlisi. Harvard Üniversitesi’nden Rusya ve Orta Doğu çalışmaları ile tanınmaktadır. 1988 yılında doğrudan devlet ile çalışmalarını sonlandıran Fuller, Rand Şirketine esas olarak Orta Doğu, Orta Asya, Güney ve Güneydoğu Asya ve Sovyetler Birliği etnik problemleri ile ilgili çalışmalar yapmak göreviyle katıldı. Rusça, Türkçe, Arapça ve Çince bilmektedir. Bu bir şekilde ifade edersek, bölgemizi tarihi ile birlikte, CIA arşivlerinden ve bildiği yerel diller nedeniyle bizden daha iyi tanımaktadır.
Ve dikkatinizi çekmiş olmalıdır, Fukuyama, Huntington ve Fuller’in yolu İki yerde kesişmektedir; Harward Üniversitesi ve  ABD adına siyasi strateji  üreten kuruluşlar.
İlgili Kuruluşlar;
-CFR, (Council of Foreign Relations) Dış İlişkiler Komitesi
“Gizli Dünya Devleti’nin en önemli organlarından biridir ve Yuvarlak Masa teorisine göre şekillendirilmiş organizasyonların da eskilerindendir. Bu yüzden CFR üzerinde biraz ayrıntılı bir şekilde durmak gerekmektedir.
CFR, 21 Temmuz 1921′de New York’ta kuruldu. Kuruluşunda Yahudi kökenli Walter Lippmann’ın önemli rolü olmuştur. Fakat bu oluşumun kurulmasıyla ilgili ilk karar Birinci Dünya Savaşı sonrasında toplanan Versailles (Versay) Barış Konferansı’nda alındı.
CFR,  2. Dünya Savaşı’nda da çok önemli bir rol  oynamıştır.  Foreign Affairs adlı  ünlü  dergi  bu örgütün yayın organıdır.  Bu dergi vasıtasıyla dünya kamuoyu üzerinde bir politik  yönlendirme yapmaya çalışmaktadır.
Gizli Dünya  Devleti  organları  gibi CFR’de son  derece  gizli  çalışmaktadır.  Ancak yönlendirme amaçlı faaliyetlerini dışa yansıtmakta ve bu yansıtma ile açıktan çalıştığı intibaını vermeye gayret etmektedir.
Yüzyıllardır ülkü piramiti, Süleyman mabedi, tek hükümetli dünya, Sion’un oğullarının vaat edilmiş birleşik krallığı, evrensel kardeşlik gibi fikirleri savunan gizli cemiyetlerin bu ideolojisini ilk harekete resmi olarak geçiren kuruluş CFR’dır. Globalizm (Küresel Amerikan Hâkimiyeti)in gizlilikten çıkıp dünyaya ilanı CFR’nın kuruluşu ile başlamıştır.
Genellikle Newyork ve Washington’da yaşayan zenginler ve elitler bu örgüte üye olurlar. Ticaret, sanayi, banka, medya, akademi, istihbarat, teknoloji alanlarda en etkin konumlarda bulunan 3 bin 300 üyesi mevcuttur. Bu üye sayısı önceleri 600 ile sınırlıyken günümüzde artış göstermiştir. Özellikle Amerika’daki istihbarat örgütleri üzerinde oldukça güçlüdür.  FBI,  CIA,  DIA,  DEA ve başka istihbarat şefleri bu örgütün de elemanıdır ve CFR’nin ilkelerinden dışarı çıkamazlar, CFR’nin emrindedirler.
CFR; WASP (Anglo-Sakson Protestan Beyaz aileler) ve Yahudi ailelerin birleştiği bir üst kurumdur. Bu ailelerden en meşhurları dünyanın en zengin ailesi olan Rothschild ailesidir ki, kendileri ABD dolarını basan Yahudi kökenli İngiliz ailedir. Diğeri ise Rockefeller ailesidir ki, bu aile de dünyanın sayılı zengin ailelerinden biridir. Gizli Dünya Devleti’nde çok önemli etkinliği olan Rockefeller ailesinin bir ferdi olan David Rockefeller, CFR’nin onursal başkanı olarak kabul edilmektedir. Yazımızda bahsettiğimiz tüm örgütlerin perde arkasındaki/başındaki isim David Rockefeller’dir.
IMF (Uluslararası Para Fonu), Dünya Ticaret Örgütü ve Dünya Bankası da CFR’nin tamamen etkisi ve yönetimi altındadır. Geri kalmış ülkeleri fakirleştirmek/sömürmek ve ekonomilerini yok etmek böylece o ülkelerin bağımsızlıklarını ellerinden alma yolunda bu tür kuruluşlar CFR’nin emirleri doğrultusunda çalışmaktadır.
1921’de kurulduğundan beri CFR, ABD’nin özellikle dış siyaset ve savunmasında son derece etkili olmuştur. Her yönetimde, en azından Dış İşleri, Savunma, Hazine ve Milli Güvenlik Bakanları CFR’dendir. Belli başlı basın-yayın kuruluşlarında da (NBC, ABC, CBS tv’leri, The New York Times ve Washington Post gazeteleri) CFR üyeleri bulunmaktadır…” Yazının tamamı için bakınız; (http://www.ramazanozey.net/rozey/sayfalar/hakkimizda.asp?dil=tr) (1)
Foreign Affairs
- Siyaset Bilimi ve Uluslararası ilişkilerle ilgili yayın yapan dergi. Dergide yayınlanan makaleler için “Dünyadaki gündemi belirler” dediğimizde fazla abartmamış olmayız. Elbette derginin medyada sahip olduğu geniş destekle genişçe yer almasının da büyük etkisi vardır.
Rand Corporation
-“RAND şirketi (Araştırma ve Geliştirme şirketi ) ilk önceleri Amerika Birleşik Devletleri silahlı kuvvetleri için araştırma ve geliştirme yapması maksadıyla 1946 yılında Project RAND ismiyle Douglas Havacılık Şirketi tarafından ABD Santa Monica’da kurulmuş sonra 1948 yılında ana şirket bünyesinden ayrılmış, kâr amacı gütmeyen dünya çapında siyasi strateji ve düşünce kuruluşu.( Rand şirketinin kendi sitesinde tarihçesi, İngilizce) (2)
 Resim;http://adamolacakyaramaz.blogspot.com’dan alıntıdır.
Açıklamalar;
Pinokyo, İtalyan yazar Carlo Collodi’nin çocuk romanıdır. Pinokyo, küçük bir çocuğa dönüşen bir kukladır; fakat bu kukla akıllı uslu bir çocuk olma niyetine rağmen, daha önceki yaramazlık, tembellik, umursamazlık ve muziplik alışkanlıklarını bırakamaz; bu alışkanlıklar onun başına olmadık işler açar..
Tahtadan bir kukla olarak yaratılan Pinokyo’nun tek isteği Gepetto babasının dileği gibi gerçek bir oğlan çocuğu olmaktır. Ama bunu elde edebilmesi için egoist kişiliğinden vazgeçmesi gerekecektir. Bunun için Gepetto’nun sevgi dolu yuvasından ayrılıp dünyayı keşfetmek üzere eğitici bir yolculuğa çıkar.
(*) Yazar Ali Bulaç’a göre tarihin sonu tezi Osmanlıda ki Nizam-ı Alemgörüşünün bir tekrarıydı. Nitekim, güçlerinin zirvesine ulaştıklarında Osmanlılar, “devlet ebed müddet”in gerçekleştiğini, “Nizam-ı Alem’in (dünya düzeni) kurulduğu”nu; buna dahil olanların kurtulup dahil olmayanların “kefere sefiller” olarak yaşayacaklarını söylüyordu. (bunu telaffuz ettikleri zaman Osmanlılar, iç enerjilerinin son noktasını da tüketmiş, artık yokuş aşağı inmeye başlamışlardı; fakat bunun ancak 19. yüzyılda farkına varacaklardı.) Şu var ki Osmanlı kimseyi bu Nizam’a “zorla dahil etme”yi düşünmüyordu. Fukuyama, Osmanlı’nın Nizam-ı Alem fikrini liberal demokrasi veya küresel kapitalist ideolojiye uyarlamıştı.
Yararlanılan kaynaklar;
(1) PROF. DR. RAMAZAN ÖZEY’, Marmara Üniversitesi, Atatürk Eğitim Fakültesi, Ortaöğretim Sosyal Alanlar Eğitimi Bölümü (Bölüm Başkanı) İlgili yazının tamamı için;(http://www.ramazanozey.net/rozey/sayfalar/hakkimizda.asp?dil=tr) (1)
(2) Vikipedi)
-http://www.koprudergisi.com/index.asp?Bolum=EskiSayilar&Goster=Yazi&YaziNo=104
-“Tarihin Sonu mu? Francis FUKUYAMA v.d.  Derleyenler, M. Aydın, E. Özensel (Yazar Ali Bulaç,)
-Yazar Nagehan Alçı / Akşam

Fukuyama’nın ‘Tarihin Sonu’ Tezi gerçekte kimin sonunu ilan etmiştir? (2)

"Somali'de, çocuk askerlerin parası ABD'den" (http://www.savaskarsitlari.org)
“Amerika’nın temsil ettiği serbest piyasa ekonomisi ve liberal demokrasi artık zaferini ilan etmelidir.  Bunlarla Toplumsal ve Siyasal Evrim sona ermiştir.” Bakalım Fukuyama’nın bu iddialı kehaneti ne kadar gerçekçi ve isabetlidir.
Fukuyama, Liberal demokrasi ve Serbest piyasa ekonomisi ile insanoğlunun en iyiyi keşfettiği iddiasıyla tarihin sonunu ilân etmektedir.
Bakalım Liberallerin bulduğu en iyi düzen! hangi sonuçları getirmiştir?
“Bana öyle geliyordu ki, Hristiyan değerler üzerine inşa edilmiş medeniyetler,
-Dünya üzerindeki 800 milyon insanın aç,
-Bir milyardan fazla insanın içecek sudan mahrum kalması,
-2 milyardan fazla insanın elektrik şebekesiyle henüz tanışmamış olması ve
-Dünya nüfusunun yarısı olan 3 milyar insanın da temel ihtiyaç maddelerinden yoksun durumda bulunmasına asla tepkisiz kalmazlar ve içlerine sindiremezlerdi. (1)
“Geçen yüzyıl, ABD için emsalsiz bir büyüme, genellikle Batılı ülkelerin çoğu için de bir refah dönemi oldu.
Sadece 2000 yılı için Uluslararası Brüt Hasıla %4,7’lik büyümeyle 31.362 milyar dolara ulaşmıştır.
Aynı dönemde, uluslararası ticaret hacmi %12 oranında artarak 2000 yılında 6.253 milyar dolara ulaşmıştır. Her gün, dünyadaki borsaların tamamında 1.300 milyar dolar tutarında sermaye hareketi gerçekleştirilmektedir.
Bununla beraber, bütün olarak ele aldığımızda, geçen yüzyılı insanlık için Kuzey ile Güney ve zenginler ile fakirler arasındaki eşitsizlik ve uçurumun büyüdüğü bir tarih dilimi olarak görürüz.
Sadece bazı güçlü ve paralı ülkelerin lehine dünyanın her yerinde “beyinleri” ve sermayeyi “emen” ve her türlü denetimden kaçan bir serbest Pazar ekonomik sistemi vardır ve küreselleşmenin sonucu zenginlerle yoksullar arasındaki uçurum gerçekten hızla büyümüştür.
Aşağı yukarı bir nesil önce, dünya nüfusunun en müreffeh yaşayan %20’si en fakirlerin %20’sinden tam otuz misli daha zengindi.
Bugün için ise bu sayı tam iki katına çıkmıştır.
Somut rakamlar bu ifadelere daha da korkunç rezonanslar kalıyor. En gelişmiş ülkelerde yaşayan bir milyar kişi, şu meşhur “tuzu kuru bir milyar”, dünyadaki tüm zenginliğin %60’ına sahip durumda bulunuyor ve dünyanın en az gelişmiş ülkelerinde yaşayan 3,5 milyar kişi ise dünyadaki zenginliğin sadece %20’sine sahip olabiliyor.
Bugün dünyada 1 milyar 200 milyon kişi günde bir dolar’dan daha az bir gelirle yaşıyor. Günün birinde patlamayla sonuçlanabilecek bir özellik taşıyan bu durumu anlamak için Marksist olmak da gerekmiyor.
Uluslararası finans çevrelerinin azdırdığı vahşi liberalizm, Güney Doğu Asya, Arjantin ve Rusya’da olduğu gibi, birçok ekonomik krizin meydana gelmesine sebep oldu. (2)
Eğer liberal demokrasinin zaferi komünizmin çöküşünü gerektiriyorsa, daha önce de belirttiğimiz gibi, komünizmin çöküşü de İslâm’ın direnişi neticesinde vuku bulmuştu.
Komünizm öncelikle Rusya ve Çekoslovakya gibi Hristiyan, daha sonra Vietnam ve Kore gibi Budist ve Çin gibi Konfüçyüs dinini benimsemiş ülkelerde başarı sağlamıştır.
Fakat şüpheli bir Arnavutluk örneği hâriç, komünizm hiçbir Müslüman ülkede uygulanma fırsatı bulamamıştır.
Faşizm Hristiyan Almanya ve İtalya ile Budist ve Şintoist Japonya’da görülmüştür.
İslâm dünyasında ise ne Faşizm ne de toplama kamplarına şahit olunabilir.
Tarih, insan tabiatındaki kötünün kontrolü mevzuunda İslâm ile istişare etmelidir. İslâm alkolizmden ırkçılığa, materyalizmden Nazizme, uyuşturucu bağımlılığından Leninizm’e ve hatta AIDS’e kadar 20. Yüzyılın felâketlerine karşı en dirençli unsur olmuştur. Şeriata yakın toplumların niçin bu felâketlere uzak olduğunu sormak lâzımdır. Ve eğer daha uzaksa niçin böyle olduğunun daha yakından incelenmesi gerekir.
“Tarihin Sonu” birden fazla standardın ve birden çok medeniyetin izdivacı olmalıdır. (3)
ABD’nin liderliğindeki gelişmiş batı’nın en iyi düzenden anladığı galiba, kendileri için, Afganistan, Irak, Libya, Suriye vb örneklerinde olduğu gibi, “ne kadar çok sömürge, o kadar mükemmel düzen!” olmalıdır.
Resim;http://www.savaskarsitlari.org/arsiv.asp?ArsivTipID=5&ArsivAnaID=57894
(1)“YERKÜRE MANİFESTOM”, MIHAIL GORBAÇOV, ( Dağılan Sovyetlerin eski başkanı,)
(2) A.g.e.
(3)Tarihin Sonu ve İslâm’ Ali A. Mazrui

Hiç yorum yok: