27 Mart 2013 Çarşamba

Laiklik teklifi ve sürgün-Avni Özgürel

Laiklik bugünün mevzuu değil. İmparatorluğun yeni rejim tartışmalarıyla geçen son yüzyılında gündemi ateşleyen en hararetli konu. Osmanlı başkentinde laikliği resmi bir teklif olarak gündeme getiren ilk kişi Mısır Hidivi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın torunu Mustafa Fazıl Paşa.

Laiklik bugünün mevzuu değil. İmparatorluğun yeni rejim tartışmalarıyla geçen son yüzyılında gündemi ateşleyen en hararetli konu. Osmanlı başkentinde laikliği resmi bir teklif olarak gündeme getiren ilk kişi Mısır Hidivi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın torunu Mustafa Fazıl Paşa.

Mısır Hidivi İsmail Paşa'nın ısrarı ile valilik saltanata dönüşmüş, ağzını kapatması için 4.5 milyon İngiliz altını verilen Mustafa Fazıl Paşa da 'Meclis-Hazain' başkanlığına getirilmişti. Osmanlı sisteminin tepeden tırnağa ve radikal şekilde değiştirilmesine dair görüşlerini hidivlik hakkını kaybetmenin yarattığı küskünlüğün de etkisiyle seslendirdiği bilinen Fazıl Paşa üç ay sonra sadrazam Fuad Paşa'yla çatıştı ve hudut dışı edildi.

Osmanlı tarihinde hudut dışına çıkarılan ilk kişi olan Fazıl Paşa'nın soluğu Fransa'nın başkenti Paris'te aldığı biliniyor; muhteşem serveti sayesinde Champs-Eylsée'de bir malikâne kiralayan paşanın çevresini kendisinden önce Avrupa'ya kaçmış kimi aydınların aldığı da... Aralarında Namık Kemal, Ali Suavi, Ziya Paşa gibi isimlerin de bulunduğu kadroya Yeni Osmanlılar tanımı karşılığı olarak 'Jeune Turc' ismini veren o. Muhbir, Hürriyet, Ulum, Fecir yayımlanmasına omuz verdiği gazeteler arasındaydı. Ziya Paşa'nın cumhuriyet yanlısı yazıları, Namık Kemal'in meclis idaresi isteğini dile getirdiği makaleleri, Ali Suavi'nin Ulum'da kaleme aldığı, "İbadatı, muamelat-ı dünyeviyeden ayırıp dünyaya müteallik başkaca ve müstakilen tedvin etmeli..." cümlesiyle dile getirdiği laiklik tartışması onun desteğiyle kamuoyuna yansıdı.

Padişah'a başvuru

Ancak Fazıl Paşa sadece desteklediği yazarların kamuoyu oluşturmasıyla yenileşmenin sağlanamayacağını, projenin öncülüğünü mutlaka padişahın yapması gerektiğini biliyordu. Nitekim doğrudan Sultan Aziz'e başvurdu. Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu durumu anlatmakla söze başlayan Fazıl Paşa sonunda sözü laiklik teklifine getirdi:

"... Ancak Padişahım Efendim, Zat-ı şahaneniz benden daha ra'na bilirsiniz ki, din ve mezhep ruha hükmeder ve bize ni'am-ı uhreviyye (öte dünyayla ilgili nimetler) vaat eder. Ancak şu kadar ki; milletlerin hukukunu tehdit ve tayin eden din ve mezhep değildir.

Din hakayık-ı ezeliye (ezeli hakikatler) makamında durup kalmazsa, yani umur-u dünyeviyyeye dahi müdahale ederse, cümleyi itlaf eder, kendisi de telef olur. Şevketlü Efendim; Hıristiyan'ın başka, Müslüman'ın başka politikası yoktur. Adalet dünyada bir nevidir. Politika dediğimiz de adalet-i sahihadır. (gerçek adalet) Biz eski usulümüz sebebiyle telef oluyoruz. Bu usul devletimizin memurlarını berbad etmiştir. Bunlar bozulduğu için eski usulü daha da bozup berbad etmişlerdir. Artık bu usulü terk edelim. Hükümeti muhafaza etmedikten başka, ezip harab eden, yıllanmış eski kaideleri bırakalım. Sair devletlerde yerleşmiş, onlara bais-i saadet olmuş olan yeni nizamat ittihaz edelim..."
Paşa, kendisini hidivlik hakkından mahrum eden Osmanlı'ya öfkeliydi. Padişahın zihnini çeldiklerini düşündüğü Ali ve Fuat Paşa'lara düşman gibiydi. 'Devrimci' fikirlere sarılmasında bu öfkenin büyük payı olduğu şüphe götürmez. Ama Osmanlı'nın kurtuluşunu yeni fikirlerin hayata geçirilmesinde görmekteki samimiyeti de inkâr edilemez. 

Emri iptal ettirip döndü

Sultan Aziz'in Paris ziyareti sırasında padişahı Nice'de karşılayıp ona refakat ettiği ve hudut dışı edilme kararını iptal ettirip İstanbul'a dönme iznini aldığı biliniyor. Onun ülkeye dönmesiyle himayesiz kalan Jön Türkler'in de özel aflar çıkattırıp birer ikişer İstanbul'un yolunu tuttukları da. Bir gözü çok az gördüğü için tek camlı gözlük kullanan ve bu yüzden 'yekçeşm' (tekgöz) lakabıyla anılan Paşa, İstanbul'da Meclis-i Âli'ye atandı, ardından ikinci defa Maliye Nazırı oldu.

Kültür faaliyetleriyle de meşgul olan Fazıl Paşa, 'clup' adıyla Batı'da hayli yaygın olan toplulukları örnek alarak 1870'te 'Encümen-i Ülfet' (ülfet: tanışma, kaynaşma) cemiyetini kurdu. Değişik mesleklere mensup açık fikirli insanların bir araya gelip vakit geçirmelerini sağlayan, memleket meseleleri üzerinde tartışmalarına zemin yaratan bir organizasyondu bu. Orada dile getirilen önerilerden biri olarak altı ciltlik 'Naima Tarihi'nin baskısını finanse etti paşa. Türk musikisinin ünlü İsmi Zekai Dede'yi himayesine aldı, Şinasi'nin ölümü üzerine varislerinden Tasvir-i Efkâr'ın matbaasını satın alıp Namık Kemal ve Ebuzziya Tevfik'e hediye etti...

Paşa yurtdışındayken topladığı ilgi kadar öfkenin de hedefiydi. Zenginliği, bohem yaşamaya tutkusu hep eleştirildi. Batılı gazeteci ve aydınların basit bir oyuncağı olduğundan tutun, duyduğu kin sebebiyle Osmanlı düzenini altüst etmeye azmettiğine kadar bir dizi suçlamaya muhatap oldu. 1870'te İstanbul'da öldüğünde 46 yaşındaydı. Vasiyeti üzerine Eyüp'te Mihrişah Valide Sultan imaretinin bahçesine defnedildi.

Ne kadar para o kadar unvan

Sultan Aziz devrinde Osmanlı'nın ne denli mali sıkıntı içinde boğulduğunu bilmeyen yok. İki yakasını bir araya getirmekte zorlanan hazine için yılda 750 bin altın ek gelir teklifinin ne manaya geleceğini varın siz hesap edin.

Teklifin sahibi Mısır Valisi İsmail Paşa'ydı. Paşa hem sıradan bulduğu vali sıfatı yerine Yusuf peygamberi çağrıştıracak şekilde Aziz-i Mısır unvanını kullanmayı istiyordu, hem görevinin kendi ailesi için saltanata dönüşecek şekilde yeniden düzenlenmesini, hem de o zamana kadar sayısı 18 bin olarak sınırlanmış bulunan Mısır ordu mevcudunun 30 bine çıkarmasına izin verilmesini...

Osmanlı sarayında harem ağalarına kadar rüşvet dağıtarak taraftar toplayan İsmail Paşa'nın teklifinin İstanbul tarafından kabul edilmesi uzun sürmedi. Sadece 'Aziz-i Mısır' sıfatı, Sultan Aziz'in ismine denk düştüğü için rahatsızlık doğurdu, bunun yerine zaman zaman sadrazamlara iltifat için kullanılan, Acemcede hem hükümdar hem vezir manasına gelen hidiv sözcüğü bulundu. Batı dillerinde 'prens'e karşılık gelen hidiv sıfatını İsmail Paşa'nın ufak bir tereddütten sonra kabul ettiğine kuşku yok. 

Yılda 750 bin altın karşılığı hanedan kuralı da değiştirildi elbette. O zamana kadar 'ekberiyet' ilkesine göre ölen ya da görevden alınan valinin yerine Kavalalı ailesinin en yaşlı üyesi geçerken, 1866 Haziranı'ndan sonra sadece İsmail Paşa'nın çocukları vâris oldu. 

Bu karar, İsmail Paşa'nın kardeşi Mustafa Fazıl Paşa'nın, Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu Said Halim Paşa'nın ve Abbas Hilmi Paşa'nın veraset haklarının iptali manasına geliyordu. Fermanla sadece Osmanlı hükümdarının azil (görevden alma) yetkisi korundu. 

Nitekim daha sonra Sultan Abdülhamid, İsmail Paşa'yı görevden alıp yerine oğlu Mehmet Tevfik Paşa'yı getirdi.

Rahatına düşkün bir sultan

Sultan Aziz rahatına düşkün bir insandı. Üniformasını ancak resmi görüşme yapması gerektiğinde ve törenlerde giyerdi. Yandaki fotoğraf, dönemin koşullarında 'skandal', bugünün ölçüleriyle de 'paparazi' tarzında bir görüntü sayılabilir. Sultan Aziz kendisine sadece portresinin çekileceği söylenince, pijama olarak giydiği entarinin üstüne ceketini geçirip kameranın karşısına geçmiş...

Hiç yorum yok: