1 Şubat 2013 Cuma

Eski CHP’den milliyetçilik, ırkçılık ve faşizm çeşitlemeleri
-CHP’nin köklerine bağlı milletvekilleri-Yavuz Bahadıroğlu


Sözü hiç uzatmadan, başta CHP’lilerin “Milli Şef”i İsmet Paşa olmak üzere, eski CHP ideologlarından, yöneticilerinden ve milletvekillerinden milliyetçilik, ırkçılık ve faşizm’le ilgili çeşitlemeler sunacağım. Tasnifi artık siz yaparsınız…
CHP Genel Başkanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı (ve de “Milli Şef”) İsmet İnönü’den:
“Biz açıkça milliyetçiyiz. Milliyetçilik, bizi birleştiren tek nedendir. Türk çoğunluğunun yanında diğer unsurların hiçbir etkisi yoktur. Her ne pahasına olursa olsun, ülkemizde yaşayanları Türkleştirecek, Türklere ve Türkçülüğe karşı çıkanları yok edeceğiz.”
“... Sadece Türk milleti bu ülkede etnik ya da ırki bir takım haklar isteyebilir.



Başka hiçbir kişinin buna hakkı yoktur.” (Milliyet Gazt. 31 Ağust. 1930. No:1636).
CHP milletvekili, Cumhuriyet gazetesi sahibi ve başyazarı Yunus Nadi’den:
“İtalya’da İtalyan milletini asrın en mütekâmil bir cemiyeti haline yükselten faşizmin gittikçe artan takdirlerine ve muhabbetlerine mazhar olmaktan kuvvet buluyorduk. Zâhirde hatta biraz hissi bile görünebilecek olan bu mütekabil itimat ve muhabbettir ki, Büyük İtalyan milleti ile inkılâpçı ve behemehal teceddüt ve itilâya azimkâr Türk milleti arasında en sağlam bir dostluğa müntehi olmuş oldu.


Başvekilimizin Roma’yı ziyareti bu büyük dostluğun pek tabii bir neticesi olduğu kadar onu en samimi ve en parlak şekilde tes’it edecek bir tezahürdür de...” (Cumhuriyet gazetesi, 22 Mayıs 1932).
CHP’nin yan kuruluşu gibi çalışan Türk Ocakları’nın Genel Başkanı, iki kez Maarif Vekilliği yapan CHP milletvekili Hamdullah Suphi Tanrıöver’in çıkardığı “Türk Yurdu” dergisinden:
“Faşizm bir vatan ideali etrafında iktisadi refahı, siyasi ve içtimai ahengi tesis etmeyi düşünür. Bu milliyetçiliğin farikası, milletin hakim ve mahkûm sınıflara ayırmak değil, her meslek erbabının umumi bir işbölümü içinde çalışma hakkını tanımak ve onun yükselmesini temin etmektir.
“…münevver ve milliyetperver bir gençliğin, İtalya toprakları üzerinde, sınıf gayz ve kininden doğan hareket karşısında derhal kendini toparlamasını ve Büyük Vatanperverin (Mussolini kastediliyor) doğru yolu gösteren emri altında, arzın medeniyet membalarından biri olan güzel memleketlerini siyanet edebilmelerini, hürmet ve takdir ile görmüşüzdür. Biz Faşist milliyetperverliğin dünkü galeyanında, hem mazimizi hem istikbalimizi görürüz.”
CHP’nin meşhur ideologu Yakup Kadri Karaosmanoğlu’dan:
“Mussolini sayesinde, daha doğrusu Faşizm sayesinde bütün İtalya kronometre gibi işleyen bir memleket halini almıştır.” (Kadro dergisinin 11. sayısında yayınlanan “Ankara-Moskova-Roma” adlı makalesinden).
Falih Rıfkı Atay’dan:
“Türk yığınlarının terbiyesi için Moskova’nın yığın terbiyesi metotları, devletçi Türk iktisatçılığı için faşizmin korporasyon metotları benimsenmelidir.” (Hâkimiyeti Milliye (Ulus) gazetesi, 1931).
CHP Dersim Milletvekili Feridun Fikri Düşünsel’den:
“Bütün Avrupa faşizmin cihana getirdiği emniyet ve neşe ile ona doğru atılırken, faşizmin bu suretle sanki pek tehlikeli bir şeymiş gibi görülmesi beni derin düşüncelere sevketti. Faşizm korkulacak bir şey addolunamaz. Bilakis bizim gibi inkılâp yapmış ve onu yaşatmaya azmetmiş milletler için faşizmden çıkarılacak düsturlar vardır.” (1923’te Yenigün gazetesinde yayınlanan bir röportajından).



CHP İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler’in, “Kürt milliyetçiliğini bana ‘ilericilik’ ve ‘bağımsızcılık’ diye yutturamazsınız. Türk ulusuyla Kürt milliyetini eşit, eşdeğerde gördüremezsiniz” demesinden CHP’liler neden gocundu anlayamadım. Hanımefendi popülizm yapmıyor, köklerinden besleniyor.
Şimdilik bu kadar; vakit buldukça devam ederiz inşallah.
NOT: 29.01.2013 tarihli yazımda, “haddim olmayarak” anlamına gelen “min gayr-i haddin” ifadesi, “gayr-i min haddin” olarak çıkmıştır. Sevgili okurlarım dalgınlığımı mazur görsünler.






---

Bundan önceki yazımda, eski CHP’yi yönetenlerin faşizm ve ırkçılıkla ne kadar içli-dışlı olduklarını görmüştük…
İtalya’nın Faşist diktatörü Mussolini’yi heyet halinde ziyarete gitmiş ve dönüşlerinde övgü yağdırmışlardı…
CHP’nin yayın organı pozisyonunda bulunan Cumhuriyet gazetesinin sahibi ve başyazarı, aynı zamanda Muğla Mebusu Yunus Nadi’nin “Başlı başına bir tarih” başlıklı yazısı tam bir ibret vesikasıdır. Şöyle diyor:
“Türkiye’de biz umumî harp neticesinde tasfiye olunan Osmanlı İmparatorluğu’nun enkazından yepyeni ve tamamen asrî inkılâpçı ve milliyetçi bir Türk milleti çıkarırken, İtalya da İtalyan milletini asrın en mütekâmil bir cemiyeti haline yükselten Faşizmin gittikçe artan takdirlerine ve muhabbetlerine mazhar olmaktan kuvvet buluyordu.
 “…

Hakikat şu idi ki, evvel ve ahir hakka riayet şeklinde Türk dostluğunu tutan İtalyan milleti idi ve Faşizm idaresi İtalyan milletinin en hakikî hüviyeti ile tebarüz ettiği bir rejim idi… Bu hususta Yeni İtalya’nın Başbuğu M. Musolini’nin hissesi büyüktür.”
Faşizmin babası ve devlet çapında ilk uygulayıcısı olan İtalyan diktatör Mussolini’yi seven eski CHP’nin ideologları, yöneticileri, bakanları ve milletvekilleri, Nazizm’in kanlı mimari Hitler’i sevmez olurlar mı hiç?..
Onu da çok sevdiler.

O kadar ki, CHP, Hitler’in ellinci doğum gününü kutlamak için Türkiye’den Berlin’e özel bir heyet gönderdi. Cumhuriyet gazetesinde yazılanlara bakılırsa, Orgeneral Ali Fuat Cebesoy başkanlığında Asım Gündüz, Yunus Nadi ve Falih Rıfkı Atay’dan oluşan “CHP heyeti”, Hitler tarafından “pek samimi bir şekilde” karşılandı. Falih Rıfkı Atay imzalı yazıda şöyle deniyor:
“1939 de ellinci doğum yıldönümü töreninde bulunmak üzere Berlin’e gittiğimizde Tanrının bu dünyayı yaratmak için yedi gün uğraşmış olmasına (bu Müslüman inancı değil, Yahudi inancıdır. Y.B) bile gülecek kadar kibirli Hitler, bütün heyetleri bir büyük salonda kabul etmişti.


“Kendisi ortada yapayalnızdı. İkincisi Georing beş on adım, üçüncüsü Gobells de bu sonuncudan beş on adım geride durmuşlardı. Hitler Romanya heyetine reislik eden Dışişleri Bakanını, verdiği işi iyi yapmayan bir hususi kalem müdürü gibi paylıyordu.
“Sıra bizim heyete geldi. Mavi gözlerinin bakışları yumuşak ve tatlı: ‘Atatürk bir millet bütün vasıtalarından mahrum edilse dahi kendisini kurtaracak olan vasıtaları yaratacağını öğreten liderdir.

Onun birinci talebesi Mussolini, ikinci talebesi benim, demişti.”
Bu sevginin karşılık bulduğunu, Mahmut Soydan’ın çıkardığı Milliyet gazetesinde yer alan bir beyanatta okuyoruz:
“Alman Başvekili (Hitler kastediliyor) diyor ki: ‘Türkiye’de doğan ve parlayan yıldız bize takip edilecek yolu gösterdi. Gazi öyle bir şahsiyettir ki, ebediyen asrımızın en büyük adamlarının en ön safhında bulunacaktır. Bu mevki, tarihin ona verdiği bir haktır.” (Milliyet, 16 Temmuz 1933).
Hitler kendisine, Türkiye’nin hayrete şayan gelişmesinden takdirle bahsetmiş ve “Faaliyet gayeleri aynı olan Büyük Türk milleti ile Alman milleti arasında sempati çok kuvvetlidir” demiş.


Mahmut Esat Bozkurt’dan:
“Zamanımızın bir Alman tarihçisi gerek nasyonal sosyalizmin ve gerek faşizmin Mustafa Kemal rejiminin az çok değiştirilmiş birer şeklinden başka bir şey olmadıklarını söylüyor. Çok doğrudur. Çok doğru bir görüştür. Kemalizm otoriter bir demokrasidir ki, kökleri halktadır. Türk milleti bir piramide benzer. Tabanı halk, tepesi yine halktan gelen baştır ki, bizde buna şef denir. Şef otoritesini yine halktan alır. Demokrasi de bundan başka bir şey değildir.”




---

CHP’nin köklerine bağlı milletvekilleri

CHP İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler’in, “Kürt milliyetçiliğini bana ‘ilericilik’ ve ‘bağımsızcılık’ diye yutturamazsınız. Türk ulusuyla Kürt milliyetini eşit, eşdeğerde gördüremezsiniz” deyişinin rüzgârı geçmeden, aynı bölgeden (bu tür konuşanların Ege bölgesinden çıkması bölgenin huyundan mıdır, suyundan mıdır bilinmez) CHP Aydın milletvekilinin, “Eskiden ihtilaller vadı. Arada bir iktidar değişikliği söz konusu olurdu. Şimdi o ihtilali yapacak komutan da kalmadı. Hepsini tasfiye ettiler” demesi bana ilginç geldi.
 
CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün, “Manyak herif. Deli. Abuk sabuk konuşuyor” (gazeteler bunu böyle verdi) demeseydi, olayı bir “zihniyet sorunu”na bağlayacaktım. Hoş yine de bağlayacağım…
 
Çünkü Aydın, bu konuşmanın geçtiği köyde yalnız değildi. Yanında Çine Belediye Başkanı CHP’li Salih Dinçer, CHP Çine İlçe Başkanı Tayfun Şahin, İl Genel Meclisi üyesi Erol Öz ve bazı belediye meclis üyeleri vardı. Yani oraya kendi namına değil, parti adına gitmişti. Parti adına gidilen yerde parti zihniyeti dillendirilir.
Bu yüzden işi “CHP zihniyeti”ne bağlamak gerekiyor. Zira onu alışıla gelinenin dışında çok sert sözlerle eleştiren Hüseyin Aygün’ün de, “Yunanistan’a karşı soykırım yaptık” gibi ifadeleri var.
 
CHP giderek, kimin ne dediği, ne yaptığı belli olmayan, herkesin “kafasına göre” takıldığı bir başıbozuklar ve kafası karışıklar cemiyetine dönüşüyor.
 
Bir zamanlar “çarşaflı” kadınlara dönemin genel başkanı Deniz Baykal’a merasimle CHP rozeti taktıran İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin de, gelmiş geçmiş tüm genel başkanları ezerek, Kılıçdaroğlu’nu “Atatürk’ten sonraki en güçlü genel başkan” ilân etmişti. Muhtemelen böyle bir desteksiz atış karşısında önce Kılıçdaroğlu şaşırmış, “Ben neymişim be abi!” havasına girmiştir.
 
“Şeyh uçmaz, mürit uçurur” denmiştir. Siyasette bu derece uçmak ise aklın alacağı bir şey olmasa gerektir.
 
Diyeceğim şu ki, ilkesiz ve disiplinsiz başıbozuk çıkışların bu kadarı, CHP için bile fazladır. Ama iktidarı sandıkta değil, darbede aramak ezeli bir CHP alışkanlığıdır. Ne kadar “demokrasi” nutku atarlarsa atsınlar, CHP tarihi söylediklerimizin şahididir.
CHP 27 Mayıs 1960 darbesini kayıtsız-şartsız destekleyen partidir. O kadar derin bir hasret ve hararetle desteklemiştir ki, dönemin Genel Başkanı eski “Milli Şef” İsmet İnönü, “İhtilâlın neresindesiniz?” diye soran gazetecilere “Ne içinde ne dışında” cevabını vermiş, telefon edip “Emrinizdeyiz Paşam” diyen darbe lideri Cemal Gürsel’e “Büyük bir iş başardınız, asıl biz sizin emrinizdeyiz” diyerek Başbakan asacak süreci hızlandırmıştır.
 
CHP 12 Mart 1971 darbecilerini de başlangıçta, kırk yıllık CHP üst düzey yöneticisi Nihat Erim’i, Başbakan vermek suretiyle destekleme ötesinde âdeta darbe ile özdeşleşmiştir. Ancak darbeciler solcu teröristlerin üzerine gitmeye başlayınca, eleştirmeye başlamıştır.
 
12 Eylül 1980 müdahalesine CHP değil, Genel Sekreter Bülent Ecevit karşı çıkmış, kendisine karşı yapıldığını söyleyerek CHP Genel Sekreterliğinden istifa etmiş (öteki Bülent de [Bülent Ersoy] 12 Eylül darbesinin kendisine karşı yapıldığını söyler durur), ancak çok iyi hesaplanmış bu istifa, kendisini CHP Genel Başkanlığına taşımıştır.
CHP’nin 28 Şubat’ı tüm yasaklarıyla ve acımasızlığıyla birlikte nasıl büyük bir hararetle desteklediği zaten hafızalardadır.
 
Eski Genel Başkan Baykal’ın “e-muhtıra” olarak tarihe geçen 27 Nisan darbe denemesi hakkında yaptığı tasvipkâr ve tasdikkâr konuşmalar da…
 
Yani CHP’nin darbelerden medet umması yeni bir şey değildir. Darbecilik CHP’nin genlerinde var.
 

Hiç yorum yok: