31 Ocak 2013 Perşembe

Pınar Selek davasında bir gariplik var!CEM KÜÇÜK


1998 yılı Türk siyasi tarihi açısından çok önemli bir yıldı. Bir yandan 28 Şubat'ın bütün travmaları toplum üzerinde ağırlığını hissettirirken, öte yandan PKK terörü de tam gaz devam ediyordu.

28 Şubat sürecinde Türkiye'den istediğini alan ve Türkiye'yi babasının çiftliği gibi kullanan İsrail, 1998 Mayıs'ında Öcalan'ı teslim etmek konusunda Türkiye'ye yardım etme sözü verdi. Ancak Öcalan'ı kollayan Suriye'ye sert çıkmak için bir olay lazımdı. İsrail bunun yolunu bulmuştu. Bir yerde bomba patlatılacak ya da toplu kıyım yaşanacaktı.

Genelkurmay'ın içindeki özel harp dairesi İsrail'in telkinleriyle Mısır Çarşısı'nda bomba patlatma eylemi gerçekleştirecekti. 9 Temmuz 1998'de bomba patlatıldı. Öte yandan yok tüpgazdı, yok bombaydı tartışması başladı. Patlayan şey bombaydı. Rdx, yani senteks türevi dataşit gibi plastik patlayıcılar, tüplerin üstünde patladığında hiçbir iz bırakmaz. Kimse de işin içinden çıkamaz. Tek başına bir tüpgaz 7 kişiyi öldürüp 120 kişiyi yaralayamaz.

Patlama olayının yaşandığı gün 1. Ordu Karargâhı'nda Çevik Bir, İstanbul Valisi ve bazı üst düzey askerler toplantı halindeydi. İsrailli misafirlerini de unutmayalım.

16 Eylül 1998'de dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Atilla Ateş Hatay'da Suriye'ye meydan okudu ve Öcalan'ın teslim edilmesini istedi. Gerisi zaten bugün geldiğimiz nokta…

Tekrar patlama olayına dönersek… Patlamadan iki gün sonra Pınar Selek gözaltına alındı ve tutuklandı. İki defa yargılandı. İki buçuk yıl hapis yattı. Mahkemede beraat etti. Yargıtay her defasında kararı bozdu. En son mahkemede ise mahkeme başkanı suçsuz demesine ve şerh koymasına rağmen, iki yeni hakim suçludur dedi.

Bakın eski Türkiye olsa, askeri vesayet sürse durumu anlardık. Ama 2013'te Pınar Selek suçlu bulunuyorsa bu işin içinde bir bit yeniği vardır. Arkalarda başka işler dönüyordur. Peki ne olabilir?

Planı kuran, aklı veren İsrail'se mutlaka şüphelenmek gerekir. Pınar Selek'in babası Alp Selek sol cenah içinde önemli bir avukattı. Aynı zamanda 1990'lı yıllarda İstanbul Eczacılar Odası'nın da avukatıydı. İstanbul Eczacılar Odası'nın bulunduğu ofis İngiliz ve İsrail istihbaratıyla altüstlü aynı binadaydı. Türkiye'de o dönem kimin nerede cirit attığı, hangi safta olduğu belli olmadığı için mahkeme ve Yargıtay'dan farklı sesler çıkabiliyordu. Birinin ak dediğine diğeri kara diyordu.

Türkiye'deki derin yapı nedense Alp Selek'ten hiç hazzetmiyor. Yıllar geçse de, aktörler değişse de birileri Alp Selek'ten hep şüpheleniyor. Haklılık payı olabilir mi? Bilemem. Daha önce mahkemeler Pınar Selek'e suçsuz derken şimdi onlar da atanan yeni üyelerle suçlu diyor.

Pınar Selek'in belki bu patlamayla hiç ilgisi yok. Belki masum bir vatandaş. Ancak olay öyle bir noktaya geldi ki, Türkiye'de hukuk ayıbı işlenmiş gibi bir hava estiriliyor. Gerçi buna zemin hazırlayan da Türk yargısı.

İsrail'in yaptığı plan yerini buldu. Türkiye gene linç edilmeye çalışılacak. Zavallı Pınar Selek de arada istihbarat savaşlarının kurbanı olmaya devam edecek.

Kürt meselesine çalıştığı için Pınar Selek'in başına bunlar geldi demek de doğru değil. Öyle olsa çok daha önemli isimler vardı.

Neticede Pınar Selek davasında büyük bir gariplik var. Açıklanmayan söylenmeyen çok şey var. Belki de hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz. Ancak Pınar Selek davası öyle geçiştirilecek bir mesele değil.

Hiç yorum yok: