26 Ocak 2013 Cumartesi

Osmanlı döneminde darbecilerin aldıkları af senetleri bile onları kurtaramamıştı-Erhan Afyoncu


Osmanlı döneminde darbeciler yaptıklarından dolayı suçlu olmadıklarına dair yeni padişahtan senet alırlardı. Ancak çoğu zaman bu senet de onları kurtaramazdı…
12 Eylül darbesini yapanlar, anayasaya geçici bir madde koydurarak haklarında dava açılmasının önünü kesmişlerdi. Osmanlı İmparatorluğu döneminde ise asiler ve darbeciler, isyanları sonucu yönetimi değiştirdiklerinde yeni yönetimden bazen ulemanın imzası da olan affedildiklerine dair bir belge alırlardı. Ancak bu belgelere göre kendileri de asayişi bozmayacaklarına, devlet işlerine ve tayinlere karışmayacaklarına dair taahhütte bulunmak zorundaydılar. Örneğin Birinci Mustafa'nın ikinci saltanatında Mere Hüseyin Paşa'nın konağında yapılan toplantıda, askerlerin bundan sonra tayinlere müdahale etmemesi ve yeniçeri subaylarına herhangi bir olumsuz harekette bulunmamaları için neferleri zapt etmeleri tembihlendi. Birinci Mahmud ve Dördüncü Mustafa da tahta çıkınca asilerle devlet adamları bir hüccet imzaladılar.
ALDIKLARI SENET DE KENDİLERİNİ KURTARAMADI
1730'da Patrona isyanı sonucunda Üçüncü Ahmed tahttan indirilip yerine Birinci Mahmud çıkarılmıştı. Taht değişikliğine rağmen ortalık sakinleşmedi. Bu durum üzerine Birinci Mahmud, İstanbul'da bir an önce asayişi temin etmek için bu defa şeyhülislamı Et Meydanı'ndaki asi liderlerine gönderdi. Şeyhülislamın dağılmazlarsa akıbetlerinin kötü olacağı yönünde kararlı tutumu üzerine asi liderleri şeyhülislamdan müsaade istediler ve Orta Camii'de bir araya geldiler. Yaptıkları toplantıda artık hayatlarının güvencede olmadığını, bunun için İstanbul'daki bütün ulemanın imzasının bulunduğu bir hüccet, yani senet alınarak burada canlarına dokunulmayacağının belirtilmesini kararlaştırdılar ve tekrar şeyhülislamın yanına döndüler. Şeyhülislama, "padişahımızın bizim bütün suçlarımızı affeylediğine dair senet vermesini isteriz. Hepimiz padişahtan suçlarımızı affetmesini rica ederiz" dediler. Bunun üzerine, asi liderlerinin, İstanbul ulemasının, sadrazamın ve önde gelen devlet ricalinin imzası bulunan bir hüccet hazırlandı. Daha sonra bu hüccet Birinci Mahmud'a götürüldü ve o da "ellerine verilen hüccet-i şer'iye gereği amel oluna" şeklinde bir hatt-ı hümayun yazdı. Ancak prensipte anlaşmalarına rağmen devlet işlerine hem kendileri hem de onların adına müdahale artarak devam etti. Artık asileri ve onların adına iş yapanları kontrol etmek mümkün değildi. Kargaşanın önünü almanın en kestirme ve kesin yolu Patrona Halil ve diğer asi liderlerini ortadan kaldırmaktı. Birinci Mahmud, bir süre sonra Patrona ve arkadaşlarını ortadan kaldırarak gerçek iktidarına kavuştu.
ALEMDAR ASİLERİ ORTADAN KALDIRDI
Nizam-ı Cedit reformlarını yapan Üçüncü Selim, saltanatının son yıllarında art arda başarısız olunca Kabakçı Mustafa isyanı patlak verdi. Üçüncü Selim, 29 Mayıs 1807 Cuma günü "Allah'ın takdiri böyle imiş" diyerek tahttan inmeyi kabul etti ve Harem'e çekildi.
Üçüncü Selim döneminde görev yapan birçok sivil ve askeri bürokrat görevlerinden azledilip, yerlerine yenileri tayin edildi. Birkaç gün sonra ulema ile yeniçeri subayları tarafından imzalanan 31 Mayıs 1808 tarihli "hüccet-i şeriyye"yle asiler artık görevlerinin dışında herhangi bir meseleye karışmayacaklarına söz verirken, padişah asilerin cezalandırılmayacağına dair yazılı olarak teminat vermişti. Dokuz yıl önce Prof. Dr. Kemal Beydilli tarafından bulunarak metni yayınlanan
bu senet asileri kurtaramadı. Bir süre sonra İstanbul'a gelen Alemdar Mustafa Paşa, Kabakçı Mustafa başta olmak üzere bütün asileri ortadan kaldırdı.
ÖNCE YAĞMALADILAR SONRA AF DİLEDİLER
Fatih Sultan Mehmed'in ölümünden sonra asker isyan edip, Cem Sultan taraftarlarını öldürdükten sonra İstanbul'u yağmaladı. 26 Mayıs 1481'de 4 bin kişilik maiyetiyle önce Üsküdar'a, kayıklarla da buradan İstanbul'a gelen Şehzâde Bayezid, asker ve halk tarafından coşkulu bir şekilde karşılandı. Matem elbiseleriyle karaya çıkan İkinci Bayezid, askerlere para dağıtarak İstanbul'a girdi.
Yeniçeriler, yeni padişahı sarayın giriş kapısı olan Bâb-ı Hümayun'un önünde bekliyordu. Askerler, İkinci Bayezid'den veziriazamı öldürdükleri ve şehirde yağma yaptıkları için af dilediler. Yeni padişah da askerleri affetti.

Hiç yorum yok: