30 Ocak 2013 Çarşamba

ODATVCOM emir ve görüşlerinize hazırdır, paşam!-Cevdet Akbay


"Paşam! Peki ne yapılmalıdır? Dişe diş savaşınız Paşam! ‘Onlar' psikolojik harp yapıyorsa siz de onların bu oyunlarını tek tek ortaya çıkarınız. Evet Paşam! Bugün gayri nizami kuvvetlere karşı yiğitçe mücadele veren, dünyadaki saygınlığı tartışılmayacak bir orduya sahipsiniz. Bunu birçok bedeller ödeyerek, hatalar yaparak başardınız. Ama bu savaşın bir yönünü unuttunuz; psikolojik harp."


ODATV.COM Emir ve Görüşlerinize Hazırdır, Paşam!

Odatv.com, Soner Yalçın'a ait bir sitedir. Yalçın, Ergenekon'dan dolayı tutuklu bulunan Doğu Perinçek'in klonu, yani birkaç numara genç kopyası. Daha doğrusu, Yalçın Küçük ile Doğu Perinçek karışımı bir şey de diyebiliriz. Yalçın Küçük Ergenekoncu, kendisinin soyadı da Yalçın… Yalçın'in “Efendi Metodu”na göre kendisi de Ergenekoncu olur haliyle (sadece ismi değil, yazıları, icraatları da bunu gösteriyor ama ben kullandığı saçma metoda göndermelerde bulunuyorum).
Yalçın'in “Efendi Metodu”, isimlerden yola çıkarak herkesi Sabetayist ilan etmek için kullanılan, bilimsellikten uzak, “uydurukçu” bir yöntem. Bu yöntemle hem toplumda itibar gören insanları Sabetayist göstererek gözden düşürmeye çalışıyor (gizli faaliyetlerinden dolayı toplum onlara kuşkuyla bakıyor), hem de Sabetayistlerin ne kadar dokunulmaz ve güçlü oldukları, onlara teslim olmaktan başka seçenek olmadığı imajını yaymaya uğraşıyor. Yalçın'in Sabetayist olduğunu düşünürsek gayesi daha iyi anlaşılmış olur. Bütün Sabetayistleri tenzih ederiz (toptan suçlamak bana göre değil, her milletin iyisi olduğu gibi çürüğü de vardır, meselemiz çürüklerle) ama Ergenekon Terör örgütü'nün arkasındaki güç olan “Derin Cemaat” üyelerinin çoğunun Sabetayist olduğu söyleniyor. Yalçın'daki Ergenekon muhabbetinin ve Ergenekon şövalyeliğinin sırrı da böylece anlaşılmış oluyor.
Odatv'ye girenler görünmez mürekkeple yazılmış “Ergenekon Davası'ni sulandırma, saptırma, yönlendirme, etkisizleştirme gibi görevler itina ile yapılır” yazısını farkedebilirler. Bir de “Sitemiz resmi hizmete mahsustur!” ibaresini... Yani Yalçın'ın Odatv.com sitesi haftanın 7 günü, günün 24 saati açık, Ergenekoncu paşaların emir ve görüşlerine daima hazır bekliyor!
Odatv.com'un sahibi olan Soner Yalçın kimdir? Tam ismi Hüseyin Soner Yalçın'dır. Mehmet Ali Bey ile Cemile Hanım'dan olma, 1 Ocak 1966'da (1965 veya başka rakamlar da telafuz ediliyor) çorum'da dünyaya gelmiş. Hacettepe Tip'a başlamış ama bitiremeden atılmış. 1987'de, henüz 21 yaşındayken Doğu Perinçek'in 2000'e Doğru Dergisi'ne alınıp itina ile yetiştirildi (gazetecilik tahsilini Perinçek'in Fabrikasyon üniversitesi'nde yapmış yani). “Efendi” “Bay Pipo” gibi kitaplarında sergilediği “Fabrikatör”luk (uydurmasyonculuk) mesleğini Perinçek'ten kaptığı anlaşılıyor.Odatv.com sitesi, Perinçek'in tutuklanması ile etkisini yitiren Aydınlık Dergisi'nın yerini doldurmak üzere kurulmuş; site Genelkurmay İstihbaratı'ndan besleniyor. Bir nevi Genelkurmay'in internetteki psikolojik harp dairesi (sitesi) görevi yapıyor.
Odatv.com sitesi için “psikolojik harp dairesi” demem temelsiz değil. Yalçın'ın kaleme aldığı 1 Temmuz 2009 tarih ve “Süreci analiz edemediniz” başlıklı yazısına bakmakta fayda var. “Paşam!” hitabıyla başlayan (Paşasının gazetecisi başka nasıl hitap edebilir?) yazıdan alacağım kısa alıntılar, Odatv.com sitesinin görevi hakkında malumat verecek mahiyettedir (http://www.odatv.com/Siyaset/sureci_analiz_edemediniz-16734.html).
“1984 yılında PKK'nın Eruh saldırısı nasıl analiz edilememişse, Ergenekon süreci de ne yazık ki Genelkurmay karargahında doğru dürüst irdelenmedi. Eğer iyi bir değerlendirme yapılsaydı; bugün TSK bu hale düşürülmezdi.”
Paşam! Türk Ordusu'na karşı psikolojik bir savaşın açıldığını geç fark ettiniz. ‘üç-beş sorumsuz gazetecinin yazıları' olarak değerlendirip küçümsediniz. Arkalarındaki dış gücü fark etmediniz. Bugün Türkiye'nin bulunduğu bölgedeki büyük mücadeleye dikkat çekip, Türkiye üzerinde büyük oyunlar oynandığını satır aralarında verip, TSK'nin hedef olduğunu söylüyorsunuz. Ama geciktiniz Paşam! TSK tarihinin hiçbir döneminde bu kadar büyük bir saldırıyla karşı karşıya kalmadı.”
Paşam! Gerçeği yazmak zorundayız: Kuşatılmış durumdasınız. ‘İşgal güçleri' İzmir'e asker çıkarmış, İstanbul'u işgal etmiştir. önünüze Sevr Haritası'nı koymalarına çok vakit yoktur.”
Paşam! Peki ne yapılmalıdır? (…) Dişe diş savaşınız Paşam! ‘Onlar' psikolojik harp yapıyorsa siz de onların bu oyunlarını tek tek ortaya çıkarınız. Evet Paşam! Bugün gayri nizami kuvvetlere karşı yiğitçe mücadele veren, dünyadaki saygınlığı tartışılmayacak bir orduya sahipsiniz. Bunu birçok bedeller ödeyerek, hatalar yaparak başardınız. Ama bu savaşın bir yönünü unuttunuz; psikolojik harp. Bu nedenle TSK'ya karşı bugün yürütülen psikolojik savaşın mağlubu gibi gözüküyorsunuz. Demek TSK bu konuda hiç iyi durumda değilmiş. Demek TSK psikolojik harbi bilmiyormuş. Paşam! Sizi zor günler bekliyor. Ya bu yeni konsepte uygun karşı adımlar atacaksınız ya da bu savaşta yenileceksiniz.
Evet, aynen öyle diyor Paşası'nın “embedded” araştırmacı(!) gazetecisi… “Ya psikolojik harp silahını kullanırsınız ya da bitersiniz!” diye akıl veriyor “psikolojik harbin babası” İlker Başbuğ'a. Oysa halkına karşı en ağır psikolojik harbi veren kurumun TSK olduğunu hepimiz biliyoruz. Yalçın da bunu biliyor ama anasının gözüdür o; amacı TSK'dan ihale kapmak. “TSK psikolojik harbi bilmiyormuş” derken “o görevi bize veriniz” demek istiyor. Perinçek gibi “fabrikator” bir ustanın tezgahında yontulmuş mübarek, psikolojik harbi çok iyi biliyor beyefendi! Sitenin genel gidişatına ve “30 Ağustos Zafer Bayramı Resepsiyonu”na davet edilen dört internet sitesinden biri olmasına bakılırsa ihaleyi kapmış, “psikolojik harp” görevine çoktan başlamış.
Paraya olan muhabbeti bilinen Soner Yalçın, TSK adına psikolojik harp görevini ne karşılığında yapıyor acaba? TSK, bütçesinden Yalçın için birşeyler ayırıyor mu? Alacağı parade gözümüz yok, sadece merak ediyoruz işte… Tabii, ödemeler ille de para ile yapılacak diye birşey yok. Kitaplaştırılacak bilgi de neticede paraya çevrilebilen bir değerdir (Yalçın'ın “psikolojik harp” amaçlı yeni kitapları çıkarsa şaşırmamak gerekir!). Genelkurmay İstihbaratı'ndan beslenip kitap yazan Ergün Poyraz tutuklu olduğu için “psikolojik harp” içerikli yeni kitaplar yazma görevini birilerinin ifa etmesi gerekiyor; Yalçın, Poyraz'in yaptığına hem fazlasıyla layık hem de tecrübeli.
Büyük bir “fabrikasyon” ürünü olan (bazı doğrulara ufak tefek yalanların katılarak kirletilmesi de “fabrikasyon”dur, malum) “Efendi 1” ve “Efendi 2”nin MİT tarafından yazılıp kendisine verildiği, kendisinden önce birkaç gazeteciye daha teklif edildiği, onların reddetmesi üzerine Yalçın'a teklif edildiği, onun da teklifi kabul ettiği söyleniyor. İstihbarat Birimleri'nde hazırlanan kitapların amacı bellidir. Nitekim gerek Yalçın'ın “Efendi 1 ve 2” gibi eserleri gerekse Poyraz'in “Musa'nin çocukları, Musa'nin Gülü, Musa'nin Mücahiti” gibi kitapları temelsiz iddialarla kişileri hedef almak, itibarlarını zedelemek mantığı üzere hazırlanmış (kaynak aynı çünkü)! Kitapların piyasaya sürülüş dönemi de ilginçtir; TSK'daki cuntacıların harıl hurul darbe planları yaptığı döneme rastgelir, ne tesadüf. Allah bin bereket versin, Soner Yalçın imzasıyla çıkan MİT ürünü kitaplar iyi para yaptı. Sermayesi Ergenekoncu istihbarattan, reklamı Ergenekoncu Hürriyet'ten!
AK Parti'nin iktidara gelmesi, MİT'in yapısında yapılan ufak tefek değişiklikler ve özellikle de MİT eski Müsteşar Yardımcısı Mikdat Alpay'in (Yalçın'in MİT'deki haber kaynağı) 2005'te emekliye ayrılması üzerine Soner Yalçın mecburen rotayı TSK'ya doğru kırdı; bunu yaparken TSK'daki “biraderleri”nın (ki aralarında Ahmet çörekçi gibi hem MGK Genel Sekreterliği hem de Hava Kuvvetleri Komutanlığı yapmış üst düzey görevli hemşehrileri de var) nüfuzunu kullandı. Ayrıca, “Derin Cemaat”in çekirdek kadrosundan olan Doğu Perinçek'in nüfuzunu da unutmamak lazım. Siz bakmayın Soner Yalçın ile Doğu Perinçek (ve tabi Aydınlık) arasındaki “yapmacık” muhalefete ve komik didişmeye; bütün bunlar birer oyun, her iki taraf da “Derin Cemaat”in kendisine verdiği rolüoynuyor.
Soner Yalçın'ı ta başında “istihbarat” ın içine sokan da şimdi TSK ile irtibatını sağlamlaştıran da Perinçek'tir. 1990'in başlarında 2000'e Doğru Dergisi'nin Ankara İstihbarat Şefliği'ni yaptı. Perinçek'in tezgahında iyice yontulduktan sonra piyasaya salıverildi. Onun boşalttığı koltuğu başka bir “istihbarat” üyesi doldurdu, Tuncay Güney. Güney'i Perinçek'in organizasyonuna sokan MİT'tir. Malum, MİT'te farklı fraksiyonlar vardır (genelde birbiriyle çatışma halindedirler), Soner Yalçın'in bağlı olduğu fraksiyon daha çok “Derin Cemaat” güdümündedir, “yerli”ye muhalif bir yapısı vardır, kökü dışarıdadır; dışarıdan kontrol ediliyor. Güney'in arkasındaki fraksiyon ise şimdiki Ergenekon Davası'nın arkasındaki güçtür; yerlidir.
Perinçek, yazdırdığı sahte MİT raporlarıyla (muhtemelen Soner Yalçın'in yardımını da almıştır) muhalif fraksiyonu tasfiyeye çalıştı ama beceremedi. Tuncay Güney'in, Perinçek'in parçası olduğu “derin” yapıyı deşifre etmesiyle Ergenekon Davası patlak verdi. Perinçek tutuklanıp Silivri'ye gönderilip, MİT'teki “derin yapı” da zayıflayınca Soner Yalçın TSK'daki “Ergenekoncu” cuntacılara sığındı, şimdi onların emrinde bir “embedded” gazeteci (“araştırmacı” tarafınını TSK istihbaratına borçlu) olarak Genelkurmay'daki cuntanın internet üzerindeki psikolojik harp operasyonlarından sorumlu olarak çalışıyor.
Sitenin görevlerinin başında, cuntanın başına bela olan Ergenekon Davası'ni sulandırma ve Ergenekon aleyhtarı gazete (özellikle Taraf) ve şahısları itibarsızlaştırma vardır. Sitede bir “Taraf” taraması yapmak herşeyi gösterir aslında. Taraf veya Ergenekon Medyası dışında kalanlar hakkında hiçbir olumlu haber bulamazsınız Odatv'de. Aydın Doğan Medyası aleyhine bir yazı bulunmaz ama, mesela Ergenekon Davası lehindeki medyaya çamur atmak için en “kelalaka” haberleri yapmaktan çekinmiyorlar. Görevleri “psikilojik harp”, malum. Mesela 20 Ekim 2009 tarihli şu manşete ne dersiniz: “Şoförlükten özel istihbarat müdürlüğüne yükselen Sabah muhabiri kim?”
Odatv'nin bahsettiği muhabir Abdurrahman Şimşek. Şimşek'in kabahatı(!), hem Ergenekon Davası konusunda ses getirici haberler yapması hem de Ergenekon Terör örgütü'ne muhalif bir gazete olan Sabah'ta yazması. Mesela Şimşek de çıkıp “Sünnetçilikten gazeteciliğe terfi eden Odatv.com mensubu kimdir?” diye sorsa, Soner Yalçın çıkıp “Benim” diyebilir mi? Kimse Yalçın'in sağlık meslek lisesini bitirdikten sonra belediyede kaç çocuk sünnet ettiğini diline dolamıyor; “Sünnetçiden gazeteci olur mu?' diye sormuyor. Zaten sünnetçilikte ayıp birşey de yok; kapasite musaitse oradan gazeteciliğe atlamak da mümkün ve normaldir. Ama görüldüğü gibi kendileri Ergenekon hatırına, üstlendikleri “psikolojik harp” uğruna çamur atmak için her yolu mübah görüyorlar; bu yolda çamura yatmaktan bile çekinmiyorlar.
Ergenekon Terör örgütü hakkında yazan yazarları hedef almanın yanında, Genelkurmay'la ilişkili olan zevatı temize çıkartmak da Odatv.com'a kalmış. Mesela, Sinan Sungur imzasıyla çıkan “Kemal Burkay o günleri ne çabuk unuttu” başlıklı yazı, "MİT, kuruluş aşamasında örgütü denetledi. öcalan PKK'yi MİT'in güdümünde kurdu" diyen Kemal Burkay'ı “Herkesi MİTçi ilan eden Burkay'ın sicili temiz mi?” diye sorguluyor. Oysa Burkay'ın iddialarını öcalan da doğruluyor. Mahir Sayın'a verdiği röportajda (daha sonra “Erkeği öldürmek” adıyla kitaplaştırıldı) şunları söylüyor öcalan:
MİT'in klasik yöntemlerle beni kontrole alma çabaları vardı. Bunun için parayı gözden çıkardı tabii. Biliyorsunuz örtülü ödenekten bunun için paralar sonuna kadar gözden çıkarılır. Bize de biraz neması kaldı (…) Adamların parasıyla, adamların elemanlarıyla yaptığım politikaya bak. Ben bu ilişkiye dayanarak Diyarbakır'a adım bastım. Ev tuttum. Kadın (Kesire Yıldırım), maaşlı bir öğretmen, maaşını alıyor. Biz o zaman işte Diyarbakır'da PKK'yı ilan ettik! 1978'in 27 Kasım'ında.”
İlginçtir, öcalan'ın “MİT” ilişkisini (PKK'nin kuruluş sürecinde, MİT'in başındakilerin asker olduğu bilgisini hatırlamakta fayda vardır) örtbas için kan-ter içinde kalan Odatv.com, Duran Kalkan'ın MİT ilişkisini destekler mahiyette bilgi aktarıyor (Tutkun Akbaş'in 13 Ekim 2009 tarihli “Kemal Burkat ‘Duran Kalkan MİT elemani' dedi, iste bu iddiayı doğrulayacak olay” başlıklı yazısı).
Odatv'nin öcalan muhabbeti nereden kaynaklanıyor? Bir, öcalan'ın “Ergenekon'un Kürd ayağı” olduğu artık yüksek sesle telafuz ediliyor. İki, İmralı Adası'nda kontrol altında tuttukları öcalan, demokratikleşme sürecini sekteye uğratarak militarizmin devamını sağlamak için kullanabilecekleri en güçlü silahtır. Demokratikleşme sürecini sabote etmek için terörün tırmandırılması yetiyor. Bunu da, ihtiyaç duyduklarında öcalan'a yaptırıyorlar.
Mesela, Ecevit Dönemi'nde yakalanmasına rağmen PKK'ya ateşkes kararı aldıran öcalan, AB süreci doğrultusunda önemli adımlar atan AK Parti zamanında, 2004'te ateşkesi bozdurarak demokratikleşme sürecini sekteye uğrattı. çatışmaların artmasıyla Kuzey Kürdistan'a 250 binden fazla asker sevkedilerek bölge adeta gayri resmi “OHAL”a dönüştürüldü. Savaşın revaçta olduğu yer ve dönemlerde askerin eli güçlenir; siviller, maalesef, geri plana çekilir. öyle de oldu. İlginçtir, 2004 yılı, Soner Yalçın'ın “biraderleri” olan Şener Eruygur, Hurşit Tolon, Doğu Perinçek'in hararetle darbe planları yaptığı dönemdir. Aynı şekilde, PKK'nin Dağlıca ve Aktütün saldırıları da Ergenekoncuların “Cumhuriyet Mitingleri” denen toplum mühendisliği ile demokratikleşme sürecini baltalamaya çalıştığı bir döneme rast geliyor. Bütün bunlar rastlantı, tesadüf olamaz!
Bütün önceki çıkışlar geri tepti. Şimdi “Eve Dönüş” ü kendi kirli amaçları için kullanmaya uğraşıyorlar. Daha önce “tarafmış” gibi yaptıkları “Kürd Açılımı”nın somut adımı olan “Eve Dönüş” hakkında mırıldanmaya başladıklarına şahit oluyoruz. Ergenekoncu Medya'daki köşe yazılarına ve haberlere bakılırsa, Ergenekoncuların yeni bir eyleme hazırlandıklarıni hissedebiliriz. Şimdiye kadar gelişmeleri sessiz takip eden Genelkurmay bürokratlarının da, hiçbir suça bulaşmadıklari halde yıllarca sürgün hayatı yaşayan insanların dönüşünden rahatsız olduklarını (oysa binlerce faili meçhul cinayet işleyen Ergenekon teröristlerine avukatlık yapıyorlar!) gelen haberlerden anlıyoruz.
önümüzdeki günlerde yeni provokasyonlara, sokak gösterilerine hazırlıklı olmalıyız. “Teröristler affedildi, terörle mücadele edenler hapiste!” diye propaganda yapacaklar; insanların duygularını sömürerek sokak gösterileri yaptıracaklar. Hatta öcalan'i tekrar devreye sokarak “Elimden geleni yaptım, PKK kendisini savunsun” dedirterek PKK'yi tekrar çatışma sürecine sokabilirler (öcalan'in böyle bir adım atmasindan, “eve dönün” çağrısında samimi olmadığı anlamı çıkacaktir). çatışmaların artmasıyla çok sayıda asker öldürülecek. Sivil elbise giydirilmiş askerlerin de katıldığı yeni “Cumhuriyet Mitingleri” düzenleyecekler. “Türkiye Türklerindir!”, “Şehitler ölmez, vatan bölünmez”, “PKK'ci hain hükümet istifa!” gibi sloganlarla kalabalıklar tahrik edilecek. Vergi kaçakçılığıyla başı dertte olan Aydın Doğan, hükümeti düşürmek için yangını körüklemekten çekinmeyecektir (kurtuluşu Deniz Baykal'ın iktidara gelip vergi davasını örtbas etmekte). Tabi dışarıdaki Neokon dostlarını da unutmamak gerek.
Odatv.com'un 20 Ekim 2009 tarih ve “Ankara'da neler oluyor?” başlıklı haberine bakılırsa (http://www.odatv.com/Siyaset/ankarada_neler_oluyor-18109.html) Soner Yalçın ve arkadaşları “psikolojik harp” görevine çoktan başlamışlar. Haberi okuyalım: “Ankara bitmek bilmeyen MGK toplantısını konuşuyor. Her ayın son haftasında toplanmasına rağmen ayın 20'sinde apar topar toplanan MGK'nın olağanüstü bir gündemi var. Ankara'da herkes bu olağanüstü MGK toplantısını konuşuyor.Peki, toplantı neden olağanüstü bir şekilde rutin tarihinden önce yapıldı?”  
“Bilindiği gibi 34 PKK'lının Türkiye'ye gelmesinin ardından büyük gösteriler yapıldı, televizyonlar bu görüntüleri yayınladı... Halkta da askerde de (Paşasının gazetecileri, askerlere selam göndermeyi ihmal etmiyorlar; C. Akbay) bu gösterilere karşı büyük bir tepki oluştu. Adeta bir futbol takımı başarı kazanmış, yurtdışında derece almış da vatana dönmüş gibi yapılan abartılı kutlamalar, slogan atılmaları, örgüt bayraklarının açılması infial yarattı. Tüm bunların üzerine savcının Kandil'den gelen beş PKK'lı için tutuklama kararı istemesine rağmen mahkemeye baskı yapılıp serbest bırakıldığı iddiaları Ankara'da gergin saatlerin yaşanmasına neden oldu.”
Askerin de bu duruma tepkisiz kalmadığı ve bu yüzden MGK'nın olağanüstü toplandığı konuşuluyor. Toplantının çok uzaması da askerin rahatsızlığına yönelik iddiaları güçlendiriyor. Bu kadar uzun süren toplantı 28 Şubat'ta olmuştu, bir de bu yılın temmuz ayında 'irticayla eylem planı' konuşulmuştu... Bu MGK toplantısı da kuşkusuz çok kritik bir dönemecin işareti...
Soner Yalçın'ın “kritik bir dönemeç” dediği, yukarıda saydığım (ve benzeri) provokatif çıkışlar olmalı.Daha önce defalarca denedikleri halde her defasında çuvalladıkları girişimlerinde bu defa başarılı olabilirler mi? Hayır, kesinlikle hayır! Geriye dönüşü olmayan bir iyileşme sürecindeyiz… Bu süreci geri çevirmeye güçleri yetmez artık! Soner Yalçın da boşa uğraşmasın; oturup “istihbarat”tan topladığı asparagaslarla kitap yazıp cebini doldurmaya baksın!

Hiç yorum yok: