ŞİMDİ artık unutulmuş olan ve sadece konunun uzmanlarının hatırladığı bir hadiseyi hatırlatayım:
Osmanlı hükümeti, 1911'in 23 Eylül'ünde Roma'dan bir nota aldı. İtalyanlar, İttihadçılar'ın Libya'daki Müslüman nüfusu İtalyanlar'ın aleyhine kışkırttığını söylüyor ve vatand-aşlarının memleketlerine döneceklerini bildiriyorlardı.
Zamanın sadrazamı Hakkı Paşa, bunun "vatandaşlarımızı tahliye ettikten sonra Libya'yı işgal edeceğiz" demek olduğunu anlayamadı ve asıl nota bundan beş gün sonra geldi: İtalyanlar Trablus ile Bingazi'nin 24 saat içerisinde kendilerine teslimini istediler.
İşin acı ve tuhaf olan tarafı, Sadrazam Hakkı Paşa'nın notayı Osmanlı jandarma teşkilâtında müfettişlik yapan bir İtalyan generalin evinde briç oynarken alması, oyunun heyecanını dağıtmamak için zarfı açmaması ve notayı evsahibinin işgalden haberdar olan karısının ısrarı üzerine okumasıydı!
İtalya, hemen ertesi gün Türkiye'ye savaş ilân etti ve iki gün sonra da Trablus'u top ateşine tutup asker çıkardı. Trablus'tan sonra Bahriyeli, Tobruk, Derne, Hums ve nihayet Bingazi peşpeşe İtalyanlar'ın eline geçti.
PAŞA'NIN ETTİĞİ İŞ!
Harbiye Nazırı Mahmud Şevket Paşa ne akla uyduysa uymuş, Kuzey Afrika'daki birlikleri aylar önce Yemen'e gönderip Trablus'taki cephaneyi İstanbul'a getirtmişti ve Libya savunmasızdı. Trablus'ta birkaç bölükten ibaret kalan Türk askerleri iç taraflara çekildiler. Libya'nın en eski ve en güçlü ailelerinden Sunusîler'in lideri olan ve işgalden 40 yıl sonra, 1951'de Libya tahtına geçip ülkenin "ilk ve son kralı" unvanını alan İdris el Sünusî ve mücahidleri ile beraber işgale direnmeye çalıştılar.
Ama, Trablus tan sonra Bahriyeli, Tobruk, Derne, Hums ve nihayet Bingazi de İtalyanlar'ın eline geçti.
Vali vekili Neş'et Bey'in kumanda ettiği birlikler ve mücahidler bütün yokluklara rağmen İtalyanlar'ın Trablus'tan iç kesimlere girmesini engellemeyi başardılar ama, Libya'da tarihin en kanlı günleri yaşandı: Türkler'e ve direnişçilere yardım eden yerli halktan yüzlercesi darağacına gönderildi, camiler makineli tüfeklerle tarandı, binlerce sivil toplama kamplarına kapatıldı.
İstanbul hükümeti Libya'ya yardım köprüsü kuramayınca iş gönüllülere düştü, işgale karşı mücadele verebilmek için İstanbul'dan yüzlerce gönüllü subay İtalyan ablukasını yararak Libya'ya gitti. Gidenler arasında sonraların Mustafa Kemal ve Enver Paşa'ları ile beraber, Osmanlı hükümdarı Beşinci Murad'ın profesyonel asker olan torunu Osman Fuad Efendi de vardı.
HA KONYA, HA LİBYA
Direniş bir gerilla harbi hâlini aldı ve iç kesimlere giremeyen İtalyanlar gözlerini bu defa Ege'ye diktiler. 1912 ilkbaharında 12 Ada ile beraber Rodos da İtalyan işgaline uğradı, hemen arkasından Balkan Savaşı patladı, Rumeli elimizden gitti ve Babıali 1912'nin 15 Kasım'ında İsviçre'nin Ouchy şehrinde imzaladığı anlaşmayla Libya'yı İtalya ya terketti.
Bugün bizden binlerce kilometre ileride kalan ve şimdi uzak iklimlerin bir memleketi olarak görülen Libya o günlerde Konya, Edirne yahut Diyarbakır gibi bir vilâyetimizdi; Trablus'un uğradığı işgal ve yaşanan bombardımanlar da Türkiye'ye karşı yapılmıştı.
Libya da tam bir asır arayla benzer hadiselerin yaşanması bir tesadüf olabilir. Ama önceki gece başlayan bombardımanın en üzücü tarafı, gitme zamanı çoktan gelmiş ve hattâ geçmiş olan Muammer Kaddafi adındaki çatlağı bir kesimin gözünde "mağdur", "ezilmiş" ve "Haçlı saldırısına uğramış bir zavallı" konumuna yükseltmesidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder