13 Aralık 2012 Perşembe

Özal’ı da aşan kuşku... Güneri Cıvaoğlu


8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal “zehirlenerek öldürüldü mü?”
Adli Tıp raporuna göre Özal’dan alınan parçalarda çeşitli zehirler bulunmuş.
Yani...
“Zehir” var.
Ama...
Adli Tıp “zehirlenerek öldürüldü” gibi “kesin” kanaate varamamış.
O halde...
Düz mantıkla “Özal’ın zehirlendiği” söylenebilir.
Ölüm nedeni olmasa bile, ortada bir “zehirlenme” gerçeği var.
Yargı “nasıl öldü/zehirlendi mi” sorusunda bir netlik olmasa da sırf bu “dokularında çeşitli zehirlerin bulunduğu” tespitini araştırmalı.
Türkiye’nin cumhurbaşkanının bedeninde yıllar sonra hala kalabilmiş olan zehirlerin arkasında ne olduğunu bulmalıdır.
“Zehir” siyasetin tarihinde hep varolmuştur.
Filistin lideri Yasser Arafat’ın da zehirlenerek öldürüldüğü iddiaları yakın tarihin misalidir.
Turgut Özal zehirlenmişse, böyle bir tehlike Cumhurbaşkanı Gül ve devletin doruğundaki diğer isimler için de -Allah korusun- var demektir.
Umberto Eco’nun kitabında yüzyıllar öncesinin kutsal kitapları için bir “sır yöntem” anlatılır.
Kutsal kitapları yetkisiz kişilerin okuması ve sırların böylece bilinmesi ihtimaline karşı her sayfada kağıt dokularına zehir sürülmüştür.
Sayfaları çeviren parmaklar ağıza götürüldüğünde güçlü zehir yüzünden zehirlenir ve ölürler.
İzinsiz ve yetkisiz meraklılar esrarengiz şekilde ölürler.
Küresel bir gerçek olan “zehirle suikaste” karşı tavır alınmalıdır.
Hem de çok ciddi ve kararlı olarak.

GÜL’ÜN DİKENİ

Cumhurbaşkanı Gül’ün kendisine bağlı Devlet Denetleme Kurulu’nu görevlendirmesi ve “Özal zehirlenerek öldürüldü” iddialarının polis, Adli Tıp ve savcı üçgeninin kurulması önemlidir.
Gül’ün konuya el atışı duyarlı ve sorumlu bir davranıştır.
Gül’ün dikeni birilerinin parmağını belki de kanatacak.
Devamı da yargıda görülmelidir.
Gerçi...
Zehirlerin mezarda topraktan sızmalarla Özal’ın bedenine geçtiği de teorik olarak mümkün.
Ama...
Bunun da inandırıcı ve kesin bilimsel verilerle desteklenmesi gerekiyor.
O halde savcıdan beklenti bu alanı da kapsıyor.
Olay gölgede ve kuşku ikliminde bırakılarak geçiştirilemez.
Dönemin Sağlık Bakanı, Özal’ın yere yığılmasından sonra bir sedyeye bile konulmadan “karga tulumba” götürülüşüne, tahsis edilen iki tam donanımlı ambulansın kullanılmamış olmasına, hastaneye gecikerek götürülmesine, o sırada Köşk’te bir hekimin olmamasına da dikkat çekti.
Bu görev kusurları da yargının konusudur.
Araştırıl-malı ve hükme bağlanma-lıdır.
Turgut Özal’ın daha önce Kartal Demirağ tarafından tabancayla öldürülmek istenmesi, “zehirleyerek öldürme” ihtimalinin ciddiye alınması gerektiğine karinedir.

ÖZAL’DAN KİMLER RAHATSIZDI?

Ne sebepledir bilinmez ama birilerinin merhum Özal’dan rahatsız oldukları anlaşılıyor.
Daha yakın tarihlerde doruktakilerden birinin daha zehirlenmek istendiği ve aşçının sorumlu tutulduğu iddialarını dinlemiştim.
Hem de oldukça güvenilir bir kaynaktan.
Savcının yapacağı açıklamada bildireceği karar önemlidir.
“Bilimsel kurgu romanı” değil.
Ciddiye alınması gereken bir suikast kalkışımı kuşkusundan söz ediyoruz.
Turgut Özal yaşasaydı 10-15 gün sonra cumhurbaşkanlığından istifa edecekti.
Yeni bir siyasi parti kurup meydanlara inecekti.
İktidara gelmeyi planlamıştı.
Başta “Kürt sorunu” olmak üzere yapacaklarının dosyaları hazırdı.
Bunları Özal’ın en yakınında olanlardan dinlemiştim.
Hepsi aynı şeyi söylüyordu.
Yoksa...
Özal’ın bu “aktif siyasete dönüş” kararı mı fincancı katırlarını ürküttü?
Sonuç...
Bu 10 yılı aşkın süredir gösterimde olan “Alacakaranlık” dizisinin kuytulardaki aktörleri üzerine ışık tutulmalıdır.
Yarasalar aydınlığı sevmez.

Hiç yorum yok: